BÖLÜM
7
Canas’ ın Armağanı- Butah
Canas geri çekilme emri verince tüm gemiler
Butah’ a doğru ilerlemeye başladı. Canas’ ın aklındakilerden habersiz herkes tuzağa
çekiliyordu. Rakiplerin durmaya niyeti yoktu, kaçanı kovaladıklarını
düşünüyorlardı. Çıkan sert rüzgar dalgaları gitgide büyüttü. Kara bulutlar
gökyüzünü sarmaya, uzakta şimşekler çakmaya başladı. Takip sırasında iki
tarafın top atışları da ara ara devam etti.
Lider Alaz ağır yara almadıysa da bilincini
kaybetmişti. Gemideki hekimler ona ve diğer yaralılara müdahale ediyordu. Kinao
liderin durumuyla yakından ilgileniyordu. “Krazu donanmayı sen idare et. Lider
Alaz kendini toparlayana kadar sorumluluğu almalısın. Peşlerini bırakamayız.”
Krazu liderin durumunun çok da kötü
olmadığını görünce rahatladı. Öfkeliydi ve kafası Canas’ ın davranışları
yüzünden karışıktı. O, aklı başında bir liderden çok gözü dönmüş birine
benziyordu. Daha önce onun hakkında hiç bu tarz şeyler işitmemişti. Dikkatini
toparlamaya çalıştı. “Peki, kontrolü ben devralıyorum. Biz Butah’ a varana
kadar Lider Alaz kendine gelecektir.”
Fuban kaptanın yanındaydı, ona gerekli
talimatları veriyordu. Sulna Canas’ ı uyarmaya çalışıyordu. “Efendim, geri
dönmekte kararlı mısınız? Butah için endişeliyim. Biraz daha direnirsek onları
geri püskürtebilirdik belki.”
“Sulna, havanın nasıl bozulduğunu görüyorsun.
Her an fırtına çıkabilir ve Lider Lazinka’ nın gönderdiği destekle sayıları
bizi aşmış oldu. Asıl şu an durup savaşmak büyük bir risk almak olur.”
Sulna diyecek başka şey bulamadı. “Doğru
söylüyorsunuz. Şimdilik geri çekilmek en mantıklısı gibi görünüyor.” Kadın
uzaklaşırken Canas düşman gemilerine odaklandı. Araları biraz açılmıştı fakat
hâlâ takipteydiler. Zarar gören gemiler ise geride kalmıştı.
Canas Sonsuzluk’ a bakınca pruvada durmuş kendisine
doğru bakan Krazu’ yu gördü. Karaya çıktığında onun işini bitirmeye karar
verdi. İşine taş koyan hiç kimseye katlanamıyordu. Başlığını çıkarıp oturdu. Yakında
tamamen değişecek olan dünyayı hayalini kuruyordu. Liderlerin vasfını yitireceği,
gücün tek elde toplanacağı, rekabetsiz bir dünya... Liderler ve peşlerine düşünmeden takılanlar da
acı gerçekle yüzleşeceklerdi. Canas başını kaldırıp göğe baktı. Eskiden yaşam
amacının kendini kanıtlamak, sınırları aşmak olduğuna inansa da şimdi aynı
düşünmüyordu. Artık her şey anlamını yitirmiş, tek bir beklentisi kalmıştı.
“Sonunda ölüm beni de bulacaktır. Bu savaştan
sağ çıkmak için bir gayretim olmayacak. Harula’ nın geldiğini göreyim, yeter
bana. Sahte gücün sarhoşluğu ile adım atanlar kendini ayaklar altında bulacak. Bu
da benden size bir veda armağanı olsun.” Hasret
ve acı içinde gülümsedi. “Anne, seni çok beklettiğimin farkındayım, yakında
görüşmek üzere,” diye mırıldandı. Annesinin yadigarı olan kolyeyi avucunda tutuyordu.
Onu o kadar çok özlemişti ki.
Bir başka gemideki Rembar olanları düşünüyordu.
“Aramızda başka bir Sisle Yıkanan olmalı. Az önceki normal bir sis oluşumu
değildi,” dedi Serenay' a.
“Çok ilginç. Son zamanlarda hiç olmadığı
kadar garip durumlarla karşılaştım. Özel güçlüler bir yandan, Lider Harula ile
ilgili görüntüler bir yandan...”
“Lider Harula kim?” dedi Rembar. Seranay tüm
olan biteni anlattığında şaşırdı, düşüncelere daldı.
İkisinin yanında bulunan Elbruz gergindi, sürekli
etrafı izliyordu. Kılıcını bir an olsun elinden düşürmüyordu. “Geri çekilmek
için çok erken değil mi? Eğer onları karada da durduramazsak başımız belaya
girecek.”
Serenay, Elbruz’ a döndü. “Benim de içimde
bir sıkıntı var. Karaya ulaştığımızda kötü şeyler olacak gibi hissediyorum.” Kızın
gözlerindeki endişeyi fark eden Elbruz onun geçmişe dair gördüğü şeyler yüzünden
gerildiğini biliyordu. Yanına yaklaşıp elini omzuna attı. “Eski görüntülere
takılıp kalma. Olumlu düşünmeliyiz, onlar gerçekleşecek diye bir şey yok. Hem
birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.” Bakışlarında merhamet ve umut
vardı.
Bir süredir sessizce onları izleyen Verda
nasıl olup da Elbruz’ un Serenay’ a olan ilgisini şu ana kadar fark edemediğine
şaşırdı. Gerçi Serenay’ ın da bunun farkında olmadığını görebiliyordu. Yine de
bu konuda ağzını açmaya niyeti yoktu, insanların işine karışmayı sevmezdi.
Bakışlarını onlardan alıp Janeflere döndü.
“Bizimle buraya kadar sürüklendiniz siz de. Karaya
ayak basar basmaz gidin isterseniz. Taraf seçmek zorunda değilsiniz.” Janef korkuluğa
bir ayağını atmış geriden gelen düşman gemilerine bakarken yanındaki çift ile
konuşuyordu. Komtav sakin şekilde yanıt verdi. “Kalma nedenimiz size yardım
etmek içindi. Ancak Galnas’ a karşı savaşamayız. Onların çoğu tanıdığımız
kişiler. Lider Lazinka ne yapmış olsa da kendi halkımdan birilerine silah
doğrultamam, aynı şekilde sizin aranızda bulunurken Lider Canas' a karşı da
savaşamam.” Karısı da görüşlerini belirtti. “Size çok minnettarız, iyi
insanlarsınız. Daha fazla birlikte ilerleyemeyiz. Karaya çıkınca uzaklaşmaya
karar vermiştik biz de.”
“Yolunuz açık olsun şimdiden. Her şeyden
uzakta güzel bir yaşamı hak ediyorsunuz. Sizi tanıdığım için memnunum,” dedi
Janef gülümseyerek.
“Biz de sizi tanıdığımız için memnunuz,” dedi
karı koca bir ağızdan.
Gemiler Butah limanına vardığında Canas
karaya ayak bastı. Fuban ile daha önce konuştukları bölgeye çekileceklerdi. Savaşçılar
hızla yerlerini almaya başladı. Karşı taraf temkinli ilerliyordu. Lider Alaz kendine
gelmişti ama savaşacak halde değildi. Genel durum hakkında bilgi alıp emirler
veriyordu. Krazu’ yu Canas hakkında uyarmayı unutmadı. “O kontrolden tamamen
çıkmış biri. Onun da özel güçlülerden biri olduğunu düşünüyorum. Bunca yıl bunu
saklamış olmalı ve bir işler çevirdiği kesin. Ne olursa olsun o durdurulmalı.
Bu, sadece bizim savaşımız olmaktan çıktı.”
Krazu orduyla ilerlerken az önce Alaz’ ın
dediklerini düşünüyordu. Canas’ ın saldırısı sırasında çıkan sis ondan mı
başkasından mı kaynaklanmıştı, emin olamıyordu. Yine de Canas’ ın bir şeylere
çok güvendiği belliydi. Rahat tavırlarının başka açıklaması olamazdı. Krazu gözünü
ondan ayırmaması gerektiğinin farkındaydı.
Öğle saatlerinde hafif engebeli, geniş bir arazinin
iki ucunda herkes yerini aldı. Sanki akşam olmak üzereymiş gibi hava kapalıydı.
Hafif bir yağmur başladığı sırada Canas hücum emrini verdi. Önce ok atışları
ile iki taraf birbirine karşılık verdi. Sonra atlı savaşçılar harekete geçti. Canas
ihtişamla atının üzerinde kılıcını savurarak ilerliyordu. Birkaç kişiyi
yaralamıştı ama gözü Krazu’ daydı. Onun kendisine geleceğini bildiği için acele
etmiyordu. Ara sıra sanki bir işaret bekler gibi gökyüzüne bakması Krazu’ nun
dikkatinden kaçmamıştı. Tabii Krazu bundan ne sonuç çıkarması gerektiğinden
emin değildi.
Lidere yaklaşabilmek umuduyla özel gücünü
kullanan Krazu atının üzerinde bir bir herkesi aştı. Elarin de art arda patlama
sesleri işittiğinde şaşkınlıkla yere çökmüştü. Sesin şiddetinden kulağından kan
gelmeye başladı. Krazu yanından geçerken onun hamlesinden kalkanıyla kurtuldu. Omzu
daha iyi halde olan Benay da savaşa katılmıştı. Kulağını acı içinde tutarken bu
durumun haksızlık olduğunu söylüyordu. “Bu, hiç adil değil,” diye söylendi.
Denizdeyken yaralanan Podal savaş dışı kalmıştı. Bacağının üzerine basamıyordu.
Creyn, Lazinka’ nın adamları ile çarpışıyor, etrafı gözlemeyi de unutmuyordu. Yağmur
bir anlığına şiddetini artırınca herkes sırılsıklam oldu. Yağmur suyu etrafı
temizliyor kiri, kanı toprağa karıştırıyordu. Birkaç dakika sonra yağış oldukça
azaldı.
Krazu sonunda Canas ile karşı karşıya geldi. Liderle
aralarında elli metre kadar mesafe kalmıştı. Canas onun sözlerini kafasının
içinde duydu. “Amacınız ne? Tüm bunlardan kazancınız ne olacak? Yoksa birilerinin
yönlendirmesi altında mısınız?”
Canas alaycı şekilde gülümsedi. “Demek
konuşmamızın özel olmasını istiyorsun? Neden ulu orta konuşmuyorsun? Benim
çekindiğim bir şey yok,” diye bağırdı Canas, etraftaki gürültüyü bastırmaya
çalışıyordu.
“Bağırmanıza gerek yok, ben her türlü sizi işitirim.
Sadece nasıl bir durumun içinde olduğunuzu ve davranışlarınızın nedenini
anlamaya çalışıyorum.” Krazu’ nun sesi beyninde yankılanırken Canas mırıldandı.
“Fark ettiğin üzere büyük bir amacım var. Gitmeden önce dünyada bir iz bırakmak
niyetindeyim.”
Krazu’ nun bakışları değişti. “Gitmek mi? Ne
demek istiyorsunuz?”
Canas’ ın daha fazla bu anlamsız sohbete devam
etmeye niyeti yoktu. Atını hızla Krazu’ nun üzerine sürdü. Aynı anda
kulaklarını dayanılmaz bir uğultu doldurdu. Canas buna direnmeye kararlıydı. Hızını
kesmedi, kılıcını sıkıca kavradı. Kulak zarı patlayacak gibi hissediyordu ama
durmaya niyeti yoktu. Bir kulağından kan sızmaya başladığında dişlerini sıkıp
acısını bastırmaya çalıştı.
Krazu hayretle onu izliyordu. Gücüne karşı bu
kadar uzun dayanan birini görmemişti. Aralarındaki mesafe neredeyse kapanmışken
son anda kılıcını çekip liderin saldırısını durdurdu. Sonunda uğultu kesildiği
için Canas gülümsedi, kılıcını daha sert indirdi. Krazu başının üzerinde onun darbesini
durdurdu. Kılıcıyla Canas’ ın silahını geriye ittirdi ve saldırıya geçti. Liderin
zırhını çizebilmişti sadece. Sulna Canas’ ı koruyabilmek için atıyla birlikte onun
yanında yerini aldı. “Karşımızda bir Sesin Muhafızı var Sulna. Ses saldırıları
güçlüdür, ona dikkat et,” dedi Canas. “Anlaşıldı efendim.” Sulna şaşkın olsa da
böyle bir anda başka şey diyemedi. Krazu’ yu izlerken onu sadece sıradan biri
olarak görüyordu, gri saçları hariç. “Birlikte saldırırsak dikkatini
dağıtabiliriz,” dedi Canas ve aynı anda hücuma geçtiler. Şimdi görünmez olsa
Canas onu çok çabuk yenebileceğini biliyordu fakat buna şahit olacak çok kişi
vardı etrafta. Zaten gemide bir risk almışken özel gücünü kullanmaya niyeti
yoktu. Krazu bir müddet ikisine karşı dövüşünce yorulmaya başladı. Bir arkadaşı
yardıma gelince rahatladı.
Fuban ön saflarda çarpışıyor ve orduyu Loravn
ile birlikte gerekli şekilde yönlendiriyordu. Loravn arazinin konumunu iyi
bildiğinden iki taraf için de muhtemel kaçış noktalarını hesaba katarak hareket
ediyordu. Sağlık ekiplerini ve takviye güçleri geriye yığmıştı.
Janef kendi grubu ile birlikte savaşıyordu. Galnas
ve Libmons’ un savaşçıları sayıca çok olduğu için onlarla toplu halde mücadele
etmek zorundaydılar. Serenay kılıçla dövüşse de bulduğu her fırsatta omzunda
takılı olan yayını da kullanıp uzaktaki düşmanları vurmaya çalışıyordu. Elbruz
Serenay’ ın yanından pek ayrılmıyor, onu korumak istiyordu. Onlara yaklaşan iri
adama doğru koşup kılıcını savurdu. Ancak fark etmediği şey adamın silahıydı. Elindeki
uzun zincirin iki ucuna da keskin bıçaklar yerleştirilmişti. Adam zinciri
sallayıp bıçağı savurunca şaşıran Elbruz kendini zor yana attı. Henüz yerden
kalkmaya fırsat bulamadan zincirin diğer ucunu fırlattı adam. Bu kez ıskalamadı,
bıçak Elbruz’ un bacağına girdi. Bıçak kötü bir açıyla saplanmıştı. Adam
zinciri hızla geri çekince bıçak yukarı doğru etini keserek yerinden çıktı. Elbruz
kendini tutamayarak bağırdı.
Olanları gören Serenay okla adamı yaralayıp
Elbruz’ un yanına koştu. Hemen bileğine sarılı olan bandajı çıkarıp Elbruz’ un
bacağına doladı. O kadar çok kan akıyordu ki telaşa kapıldı. “Seni hemen
buradan götürmeliyim,” dedi. Etrafı kolaçan edip Elbruz’ un koluna girdi ve onu
yavaşça kaldırdı. Canı çok yanan Elbruz yürümekte oldukça zorlanıyordu. Serenay
endişe içinde ilerlerken ileride Canas ve Krazu’ nun savaştığını gördü. Çok
şaşırsa da durup düşünecek vakti yoktu. Elbruz’ a destek olarak ilerlemeye
devam etti. “Dayan, bırakmayacağım seni.” “Yetiştim,” dedi Rembar. Onları fark
edip koşmuştu. Elbruz’ un diğer koluna girdi. Bandaj kan içinde kalmıştı, geride
kandan bir iz bırakarak meydandan uzaklaştılar. Büyük çadırlara varana kadar Elbruz’
un bilinci yarı kapalı hale gelmişti. Görevliler hemen müdahale etti.
“İyi olacak mı?” dedi Serenay telaşla.
“Durumuna bakacağız, uzaklaşın lütfen. Çok sayıda
yaralımız var.”
Rembar, zor da olsa Serenay’ ı götürdü. “Dönmemiz
lazım, savaş devam ediyor. O, iyi olacaktır.”
Krazu yine sesle saldırmaya başlamıştı ki bir
ses saldırısına da kendisi maruz kaldı. Şaşkınlıkla etrafa bakıyordu ki bir genç
karşısına geçti. “Sana denk biri varsa o da benim,” dedi Azaka.
Lazinka’ nın adamları Canas’ ın etrafını
sarmaya başlamıştı. Canas sonunda bakışlarını Krazu’ dan çekti. Yanı başında
Boratak belirince dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. “Döndünüz demek, güzel.”
Savunma pozisyonunda bekleyen Boratak lideri yanıtladı. “Tüm bunlar
beklenmedikti. Büyük bir şaşkınlık içinde olsam da yanında yer alacağım.”
Canas’ ın gözleri hafifçe kısıldı. Boratak’ ın sözlerindeki güçlü eleştiriyi anlayabilecek
kadar iyi tanıyordu onu. “Beklenmedik anlarda harekete geçmek daha büyük zafer getirir,”
dedi kendinden emin şekilde. Boratak dövüşe başlayacağı için onun bakışlarındaki
rahatsız edici ifadeyi görmezden geldi. Rakibine kılıcını indirirken içindeki huzursuzluk
giderek artıyordu.
Azaka’ nın saldırısı ile Krazu sendeledi. Kulakları
sızlıyordu. Dikkatini toplayıp atını Azaka’ nın üstüne sürdü. Kılıcını savurduğunda
Azaka kendini zor kurtardı. Yerden kalkıp silahını Krazu’ ya doğrulttu. Ata
zarar vermek istemediği için dikkatli olmaya çalışıyordu. Krazu’ nun birkaç
hamlesini savuştursa da at ön ayaklarını kaldırıp ona vurunca geriye savruldu.
Bunu fırsat bilen Krazu tekrar hücuma geçti. Atının üstünde eğildi, tam yandan
Azaka’ ya vuracaktı ki koluna sertçe çarpan şey yüzünden yere yuvarlandı.
Ceddil son anda yetişip kamçılı topuzuyla
Krazu’ yu durdurmuştu. Öfkeli bakışlarla yerden kalkan Krazu’ yu izliyordu.
Azaka Ceddil’ in yanına geçti, omzuna dokunup sakin kalmasını söyledi. “Böyle
bir ortamda mümkün sanki,” diye söylendi Ceddil. “Unutma, daima kendini tutman gerekiyor,
gaza geleyim deme.”
Krazu ikisinin ne konuştuğuna anlam
veremiyordu. Sanki sadece ikisinin bildiği gizli bir şey vardı. Ceddil Krazu’ ya
döndü tekrar “Geri çekil. Ona zarar veremezsin.” Azaka’ nın başına bir şey
gelirse ve kendisi de dönüşürse işlerin sarpa saracağını biliyordu. Korkusunu
bastırmaya çalıştı.
“Karşıma çıkan oydu,” dedi Krazu umursamaz
bir halde.
Azaka hemen savunmaya geçti. “Napayım. Sizin
lidere kafayı takmış. Ben de Sesin Muhafızı olarak araya girmeden edemedim.”
“O da mı Sesin Muhafızı?” dedi Ceddil
şaşırarak.
“Evet. Senin gibi olmadığı için şanslıyız.”
“Senin gibi derken?” diye düşündü Krazu.
Sonunda sabrı taşmaya başlamıştı. “Aranızda konuşmayı bırakır mısınız artık?
Boş laflarla beni oyalamayın,” diyerek dövüşü bıraktı, başka tarafa yöneldi. “Senin
yüzünden bizi ciddiye bile almadı,” diye çıkıştı Ceddil.
Yenira, Berzab, Tiran ise çoktan düşmanlarla
kapışmaya başlamıştı. Yenira dövüşürken aklı hep Ceddil’ de idi. Sözünü bir
türlü dinletemediği için endişeliydi. Rakibini yere serip hemen bir başkasına
doğru koştu. Tiran olabildiğince dikkatli dövüşüyordu. Aynı şeyin bir kez daha
yaşanmasına izin vermeyecekti. Karşısındaki zayıf, uzun adamı yere serdi ve bir
kadınla dövüşmeye başladı. İkisi de seri dövüşüyor, birbirlerinin hamlelerini
tahmin edebiliyordu. Tiran’ ın ani hamlesi ile yeterince geri çekilemeyen
kadının sol omzunda kesik açıldı. Kadın da hemen kılıcı ile Tiran’ ın bacağında
ince bir kesik açtı. Dövüş devam ederken bir süre sonra Tiran başının döndüğünü
hissetti. Zehirlendiğini anlaması çok sürmedi. “Kahretsin,” dedi istemsizce bir
adım geriye gidince. Hareketleri yavaşlamış ve dengesizleşmişti. Gözü de
kararmaya başlayınca karnında keskin bir acı hissetti. Derin bir kılıç yarası almıştı.
Kadının yüzünde sinsi bir ifade vardı. Tiran eliyle bastırıp kanı durdurmaya
çalışsa da sırt üstü yere düştü.
Uzun, kumlu bir yolda amaçsız şekilde
yürüyordu Tiran. Tepedeki güneş içini kavuruyordu. Etrafta tek bir insan bile
olmaması canını sıkıyordu. Sanki yeryüzünden herkes silinmiş, tek o kalmıştı. Daha
ne kadar yürümesi gerektiğini bilmiyordu. Yürümeyi kestiğinde zaman da duruyormuş
gibi hissettiği için yoluna aralıksız devam ediyordu. Şimdiye kadar neden
yorulmadığını merak ediyordu. Tek sıkıntısı boğazının tamamen kurumuş
olmasıydı. İçi kavruluyordu adeta. Omzuna bir el dokununca şaşırdı. Arkasını
dönünce Farak’ ı gördü. Her zamanki gibi ışıltıyla gülümsüyordu ve gözlerindeki
şefkat okunabiliyordu.
“Kendini böyle hapsetmeni hiç istemedim ben.”
“Benim yüzümden gittin,” dedi Tiran.
“Hayır, bu doğru değil. Kendini suçlama.”
“Olanları unutmak mümkün mü?”
“Ben hep
seni izliyorum. Hüznün bana acı veriyor. Hadi toparlan artık, buradan gitme
vaktin geldi.” Farak’ ın görüntüsü yavaş yavaş silindi.
“Kendine geliyor,” dedi kadın görevli rahatlayarak.
Sesler Tiran' a çok uzaktan geliyor gibiydi. Yavaşça gözlerini araladığında yanı
başındaki hekimi gördü. Berzab yaklaştırılmadığı için uzaktan seslendi. “Tiran, buradayım. İyi olacaksın merak etme...”
Berzab’ ın sözlerinin devamını işitmedi. O kadar yorgundu ki gözleri tekrar
kapandı.
Yazel, Akbar ve Ayda çoktan gemiyle kıyıya varmışlardı.
Her biri endişeli olsa da güvenli bir yerde beklemekten başka çareleri yoktu. Sevdiklerini
geride bırakıp evlerine dönmek de istememişlerdi. Savaşın karaya taşınması
üzerine en azından yakınlarından haber alabilmek umuduyla alana yaklaştılar. Ayda
sağlık ekiplerinin yanına gidip hem onlara yardım etmeye hem de bilgi almaya başladı.
Ceddil topuzlu kamçısı ile düşmanların
arasına daldı. Koşarak geçerken darbe indirdiği herkes birer birer
savruluyordu. Azaka gözünü onun üstünden ayırmıyordu. Yenira da arkalarından
koştu. Ceddil’ in artan heyecanını hissedebiliyordu ve bu onu korkutuyordu. Kendisine
yapılan saldırıları kılıcı ile önleyip tekrar koşmaya devam etti.
Ceddil içinde bir şeylerin kıpırdadığını
hissetse de kendini kaptırmamaya çalıştı. Kısa sürede düşmana ne kadar zarar
verse o kadar iyi olacağını umarak tüm gücüyle saldırıyordu. Bir kişinin kendisine
ansızın gürz ile vurmasıyla yere düştü. İri adam bir kez daha saldıracakken yetişen
Azaka onun üstüne atladı. İkisi birden yerde boğuşmaya başladılar. Azaka ses
saldırısına geçip kısa sürede adamın elinden kurtuldu. Yenira ise biraz geride
inatçı bir rakibiyle dövüşmeye başlamıştı.
Çakan şimşeklerin sayısı artıyordu. Yakınlardaki
bir ağaca büyük bir gürültüyle yıldırım düştü. Olumsuz hava koşulları bazı
kişileri karamsarlığa sürüklüyordu. Toprak ve kan kokusu birbirine karışmıştı.
Ceddil dövüşe devam ederken yaralı halde yerde
yatan eski arkadaşını fark etti. Hemen yanına koştu. Farklı bir şehirde yaşayan
Hotan’ ı birkaç yıldır görmemişti. Durumu pek iyi görünmüyordu, konuşacak hali
yoktu. Çok kan kaybetmişti. Ceddil telaşla hemen koluna girdi, onu taşımaya
başladı. Azaka da ikisine saldırmaya hazırlanan kişileri engellemeye
çalışıyordu. Ancak düşmanların sayısı giderek arttı. Ceddil’ in karşısına iki kişi
çıktı. Öfkeyle silahını savurup onları uzakta tutmaya çalıştı Ceddil. Ancak
hareketleri kısıtlanmışken bunu sürdürmek zordu. Adamlardan biri kılıcını birden
omzuna sapladı. Silahını düşüren Ceddil savunmasız kalmıştı. Hotan’ ı yavaşça yere
bıraktığında sabrı taşmaya başlamıştı. Öfkesi adım adım artarken omzu fena
halde sızlıyordu. Uzun adam bir anda üstüne atlayıp Ceddil’ i yere serdi. Kılıcını
saplamak üzere kolunu kaldırdı. Aynı anda diğer adam da Hotan’ a saldırmaya
yeltenince Ceddil dehşete kapıldı. Bir anda kendini kaybedince açığa çıkan güç
karşısında direnemedi. Karanlığın içine, ona sonsuz gibi gelen boşluğa düştü.
Azaka rakiplerini atlatmaya çalışırken durumu
fark etti. Ceddil üzerindeki adamı savurup ayaklanmıştı. Kaşla göz arasında iki
adamı da yakaladı. Boğazından tuttuğu adamlar onun elinden kurtulmaya
çalışıyordu. Ceddil’ in yüzündeki vahşi ifade, öldürme arzusu açıkça
okunuyordu. Yüzünde beliren kırmızı damarlar patlayacak gibi görünüyordu. Ellerinden
çıkan kara dumanlar havaya karışıyordu. Soğuk ve ürkütücü şekilde güldü. Parmaklarını
birbirine kenetleyince yüksek basınçtan adamların boğazı parçalandı. Kan ve et parçaları
etrafa saçıldı. Ceddil sırıtarak yüzünü sildi.
Yenira yine aynı ürpertiyi hissetti. Korku
vücudunu sararken bir yandan başlarının derde gireceğini düşünüyordu. Azaka ile
aynı anda Ceddil’ e doğru koştular. Ceddil ona saldıran bir kişiyi daha
öldürdükten sonra ilerlemeye devam etti. “Ceddil!” Azaka onun tam karşısında durdu.
Gördüğü kişi öncekinden tamamen farklıydı. Bakışlarındaki ezici ve tekinsiz ifade
bile donup kalmasına neden oluyordu. Ceddil psikopatça bir sırıtışla ona doğru
ilerleyince geriye doğru birkaç adım attı.
Yenira da yetişmiş Ceddil’ e uzaktan saldırmaya
çalışanları durdurmak için uğraşıyordu. Olayın kısa sürede yayılacağını
biliyordu. “Azaka durmasana, bir şeyler yap!” diye bağırdı.
Azaka zor da olsa odaklandı ve gücünü
kullanmaya başladı. Ceddil bir takım sesler işitmeye başladı. Şelale sesi
kulaklarını doldurdu. Bununla birlikte zihnindeki görüntüler de açığa çıkmaya
başladı.
Şelalenin kıyısındaki bir ormandaydılar. Ailesi
hazırladıkları sürprizi ona gösterdiğinde sevinç çığlıkları atmaya başladı.
Uzun süredir istediği ağaç evi babası onun için gizlice yapmıştı. Annesi de güzel
çiçekler ve oyuncaklarla evi donatmıştı. Koşup ikisine de sarıldı, çok mutluydu.
Gürül gürül akan suyun sesi kulaklarında yankılanıyordu. Annesinin gülümseyişi güneşin
dünyayı aydınlatması gibiydi. Çok güzel mavi gözleri ve yanağında gamzeleri
vardı. Gülümseyerek elini uzattı Ceddil’ e, sarıldı.
Ceddil anılardan kopup kendine geldiğinde
Azaka’ yı boynundan tutup kaldırmış olduğunu gördü. Nefes almakta zorlanan
Azaka’ nın rengi atmıştı. Hemen sıkılı parmaklarını gevşetip onu yavaşça yere
bıraktı. “İyi misin? Çok üzgünüm,” dedi telaş içinde. Öksürüp boğazını tutan
Azaka zorlukla konuştu. “Sonunda geri döndün.”
Yenira, Azaka’ nın ölümüne ramak kaldığını görünce
son çare olarak Ceddil’ i yaralamayı düşünmüştü. Onun normale döndüğünü görünce
son anda durmuştu. Rahatlayarak kılıcını indirdi ama endişesi dinmemişti.
Ceddil çok dikkat çekmişti, onu gizlice ortadan kaldırmaya çalışabilirlerdi.
Uzakta birkaç kişi sinsi bakışlarla onları süzüyordu.
“Teşekkür ederim, son ana kadar beni
bırakmadın.” Ceddil durumun vahametinin farkında olsa da sonunda kendine
geldiği için şanslı hissediyordu. Her şey daha kötü olabilirdi. Azaka’ ya zarar
vermiş olsaydı kendini affetmezdi. Vücudundaki ağrı geri döndü. Omzundan
aşağıya kan sızıyordu. Sağlam kolunu kaldırıp yüzünü sildi iyice. Keskin koku midesini
bulandırıyordu. Arkasını dönüp geride bıraktığı manzarayı görünce kendisini tutamadı,
eğilip kustu.
Canas ne kadar havalı öyle, hala favorilerimden biri o. Kötü adam karizması, kendini açığa ne zaman çıkartacak merakla bekliyorum. Ve hiç bir şey de umrunda değil, adam intihar etmek istiyor resmen, bu üzücü. Krazu'yu da sevdim ben. Epey hareketli, macera, aksiyon dolu bir bölüm. Ceddil kendini kaybedince öldürme arzusuyla deliriyor demek ki, tehlikeli duruyor. Kalemine sağlık güzeldi, izledim gibi oldu okurken. :)
YanıtlaSilCanas' ın favorilerimden biri olmasına sevindim Mervecim. :)) Artık hiçbir şey umrunda değil evet, yine de dövüşüyor, biraz akışına bıraktı olayları. Ceddil tehlikeli evet, yine yapacağını yaptı. :) Teşekkür ederim canım güzel yorumun için.
SilHep öyleydi hala daha öyle. :D
Silcanas iyi strateji yaptı gibi çekilmekle, annesinin kolyesi, hıms ölceğini hissediyo :) canas ve harula olcak mı bakalım :) serenay elbruz güzeeel :) canas krazuyu kandırıyor oo :) yanına gelmesi için :) uğultu amanin ne fena :) elbruz serenay hımms, canas öldürsün şu krazu yu :) boratak oooo hoşgeldiin :) ceddil krazu ooo :) özel güçlüler kim onlar da bilmiyor :) tiran bayıldı :) ooooo ceddil delirdi, azaka ve ceddil, ceddil in anıları :) çok fena bölümdü :) biz olsak olda toptan kusardık herhalde :)
YanıtlaSilGeri çekilmekteki niyeti herkesi Butah' a toplamak. :) Savaşı atlatsa bile gerçek yüzünü zaten herkes öğrenmiş olacak, insanların içinde artık barınamayacağını biliyor.
SilKrazu ölmesin ya yazık, her şeyi anlamaya çalışıyor zaten durup. :) Ceddil yine kendini kaybetti ve gördükleri de ağır geldi ona. :)
Nice your post :)
YanıtlaSilThank you. :)
SilOlayları izliyor gibi hissetmene sevindim. Benim de gözümde canlanıyor tabi. :) Çok karakter olması bazen zorluyor da bir şekilde dengelemeye çalışıyorum. :) Yenira da görgü tanıklarından korkuyordu. Azaka neyse ki son ana kadar uğraştı. :) Yorumun için teşekkürler İlkay.
YanıtlaSilDiğer bölümlere göre sanırım daha uzundu ama soluksuz okuduğum bir bölüm oldu:)) Sahneler resmen gözümde canlandı:) Karşı taraf bir şeyler olduğunu hissediyor ama halen uyanamadılar gerçeğe:))
YanıtlaSilBiraz daha uzundu evet, soluksuz okumuş olmanıza sevindim. :) Karşı taraf gariplik olduğunu sezse de şimdilik dövüşmekten başka şey yapamıyorlar. :) Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilDaha önce de demiştim sanırım. Bu hikayeyi kağıt üstünde okumak isterdim. Bir türlü ekrandan okuma olayına ısınamadım ben. E kitap falan almam o yüzden. Umarım bastırtabilirsin.
YanıtlaSilEvet, demiştiniz. Herkes sevmeyebilir tabi bu şekilde okumayı. Zorluyorsa devam etmeyin. :) Kitap bastırmak isterim ama şimdiki koşullarda zor o da. :)
Sil