28 Ağustos 2021 Cumartesi

Savaş Çığırtkanı 2- 7.Bölüm (Roman)

 



BÖLÜM 7

 

Canas’ ın Armağanı- Butah

 

Canas geri çekilme emri verince tüm gemiler Butah’ a doğru ilerlemeye başladı. Canas’ ın aklındakilerden habersiz herkes tuzağa çekiliyordu. Rakiplerin durmaya niyeti yoktu, kaçanı kovaladıklarını düşünüyorlardı. Çıkan sert rüzgar dalgaları gitgide büyüttü. Kara bulutlar gökyüzünü sarmaya, uzakta şimşekler çakmaya başladı. Takip sırasında iki tarafın top atışları da ara ara devam etti.

Lider Alaz ağır yara almadıysa da bilincini kaybetmişti. Gemideki hekimler ona ve diğer yaralılara müdahale ediyordu. Kinao liderin durumuyla yakından ilgileniyordu. “Krazu donanmayı sen idare et. Lider Alaz kendini toparlayana kadar sorumluluğu almalısın. Peşlerini bırakamayız.”

Krazu liderin durumunun çok da kötü olmadığını görünce rahatladı. Öfkeliydi ve kafası Canas’ ın davranışları yüzünden karışıktı. O, aklı başında bir liderden çok gözü dönmüş birine benziyordu. Daha önce onun hakkında hiç bu tarz şeyler işitmemişti. Dikkatini toparlamaya çalıştı. “Peki, kontrolü ben devralıyorum. Biz Butah’ a varana kadar Lider Alaz kendine gelecektir.”

Fuban kaptanın yanındaydı, ona gerekli talimatları veriyordu. Sulna Canas’ ı uyarmaya çalışıyordu. “Efendim, geri dönmekte kararlı mısınız? Butah için endişeliyim. Biraz daha direnirsek onları geri püskürtebilirdik belki.”

“Sulna, havanın nasıl bozulduğunu görüyorsun. Her an fırtına çıkabilir ve Lider Lazinka’ nın gönderdiği destekle sayıları bizi aşmış oldu. Asıl şu an durup savaşmak büyük bir risk almak olur.”

Sulna diyecek başka şey bulamadı. “Doğru söylüyorsunuz. Şimdilik geri çekilmek en mantıklısı gibi görünüyor.” Kadın uzaklaşırken Canas düşman gemilerine odaklandı. Araları biraz açılmıştı fakat hâlâ takipteydiler. Zarar gören gemiler ise geride kalmıştı.

Canas Sonsuzluk’ a bakınca pruvada durmuş kendisine doğru bakan Krazu’ yu gördü. Karaya çıktığında onun işini bitirmeye karar verdi. İşine taş koyan hiç kimseye katlanamıyordu. Başlığını çıkarıp oturdu. Yakında tamamen değişecek olan dünyayı hayalini kuruyordu. Liderlerin vasfını yitireceği, gücün tek elde toplanacağı, rekabetsiz bir dünya...  Liderler ve peşlerine düşünmeden takılanlar da acı gerçekle yüzleşeceklerdi. Canas başını kaldırıp göğe baktı. Eskiden yaşam amacının kendini kanıtlamak, sınırları aşmak olduğuna inansa da şimdi aynı düşünmüyordu. Artık her şey anlamını yitirmiş, tek bir beklentisi kalmıştı.

“Sonunda ölüm beni de bulacaktır. Bu savaştan sağ çıkmak için bir gayretim olmayacak. Harula’ nın geldiğini göreyim, yeter bana. Sahte gücün sarhoşluğu ile adım atanlar kendini ayaklar altında bulacak. Bu da   benden size bir veda armağanı olsun.” Hasret ve acı içinde gülümsedi. “Anne, seni çok beklettiğimin farkındayım, yakında görüşmek üzere,” diye mırıldandı. Annesinin yadigarı olan kolyeyi avucunda tutuyordu. Onu o kadar çok özlemişti ki.

Bir başka gemideki Rembar olanları düşünüyordu. “Aramızda başka bir Sisle Yıkanan olmalı. Az önceki normal bir sis oluşumu değildi,” dedi Serenay' a.

“Çok ilginç. Son zamanlarda hiç olmadığı kadar garip durumlarla karşılaştım. Özel güçlüler bir yandan, Lider Harula ile ilgili görüntüler bir yandan...”

“Lider Harula kim?” dedi Rembar. Seranay tüm olan biteni anlattığında şaşırdı, düşüncelere daldı.

İkisinin yanında bulunan Elbruz gergindi, sürekli etrafı izliyordu. Kılıcını bir an olsun elinden düşürmüyordu. “Geri çekilmek için çok erken değil mi? Eğer onları karada da durduramazsak başımız belaya girecek.”

Serenay, Elbruz’ a döndü. “Benim de içimde bir sıkıntı var. Karaya ulaştığımızda kötü şeyler olacak gibi hissediyorum.” Kızın gözlerindeki endişeyi fark eden Elbruz onun geçmişe dair gördüğü şeyler yüzünden gerildiğini biliyordu. Yanına yaklaşıp elini omzuna attı. “Eski görüntülere takılıp kalma. Olumlu düşünmeliyiz, onlar gerçekleşecek diye bir şey yok. Hem birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.” Bakışlarında merhamet ve umut vardı.

Bir süredir sessizce onları izleyen Verda nasıl olup da Elbruz’ un Serenay’ a olan ilgisini şu ana kadar fark edemediğine şaşırdı. Gerçi Serenay’ ın da bunun farkında olmadığını görebiliyordu. Yine de bu konuda ağzını açmaya niyeti yoktu, insanların işine karışmayı sevmezdi. Bakışlarını onlardan alıp Janeflere döndü.

“Bizimle buraya kadar sürüklendiniz siz de. Karaya ayak basar basmaz gidin isterseniz. Taraf seçmek zorunda değilsiniz.” Janef korkuluğa bir ayağını atmış geriden gelen düşman gemilerine bakarken yanındaki çift ile konuşuyordu. Komtav sakin şekilde yanıt verdi. “Kalma nedenimiz size yardım etmek içindi. Ancak Galnas’ a karşı savaşamayız. Onların çoğu tanıdığımız kişiler. Lider Lazinka ne yapmış olsa da kendi halkımdan birilerine silah doğrultamam, aynı şekilde sizin aranızda bulunurken Lider Canas' a karşı da savaşamam.” Karısı da görüşlerini belirtti. “Size çok minnettarız, iyi insanlarsınız. Daha fazla birlikte ilerleyemeyiz. Karaya çıkınca uzaklaşmaya karar vermiştik biz de.”

“Yolunuz açık olsun şimdiden. Her şeyden uzakta güzel bir yaşamı hak ediyorsunuz. Sizi tanıdığım için memnunum,” dedi Janef gülümseyerek.

“Biz de sizi tanıdığımız için memnunuz,” dedi karı koca bir ağızdan.

Gemiler Butah limanına vardığında Canas karaya ayak bastı. Fuban ile daha önce konuştukları bölgeye çekileceklerdi. Savaşçılar hızla yerlerini almaya başladı. Karşı taraf temkinli ilerliyordu. Lider Alaz kendine gelmişti ama savaşacak halde değildi. Genel durum hakkında bilgi alıp emirler veriyordu. Krazu’ yu Canas hakkında uyarmayı unutmadı. “O kontrolden tamamen çıkmış biri. Onun da özel güçlülerden biri olduğunu düşünüyorum. Bunca yıl bunu saklamış olmalı ve bir işler çevirdiği kesin. Ne olursa olsun o durdurulmalı. Bu, sadece bizim savaşımız olmaktan çıktı.”

Krazu orduyla ilerlerken az önce Alaz’ ın dediklerini düşünüyordu. Canas’ ın saldırısı sırasında çıkan sis ondan mı başkasından mı kaynaklanmıştı, emin olamıyordu. Yine de Canas’ ın bir şeylere çok güvendiği belliydi. Rahat tavırlarının başka açıklaması olamazdı. Krazu gözünü ondan ayırmaması gerektiğinin farkındaydı.

Öğle saatlerinde hafif engebeli, geniş bir arazinin iki ucunda herkes yerini aldı. Sanki akşam olmak üzereymiş gibi hava kapalıydı. Hafif bir yağmur başladığı sırada Canas hücum emrini verdi. Önce ok atışları ile iki taraf birbirine karşılık verdi. Sonra atlı savaşçılar harekete geçti. Canas ihtişamla atının üzerinde kılıcını savurarak ilerliyordu. Birkaç kişiyi yaralamıştı ama gözü Krazu’ daydı. Onun kendisine geleceğini bildiği için acele etmiyordu. Ara sıra sanki bir işaret bekler gibi gökyüzüne bakması Krazu’ nun dikkatinden kaçmamıştı. Tabii Krazu bundan ne sonuç çıkarması gerektiğinden emin değildi.

Lidere yaklaşabilmek umuduyla özel gücünü kullanan Krazu atının üzerinde bir bir herkesi aştı. Elarin de art arda patlama sesleri işittiğinde şaşkınlıkla yere çökmüştü. Sesin şiddetinden kulağından kan gelmeye başladı. Krazu yanından geçerken onun hamlesinden kalkanıyla kurtuldu. Omzu daha iyi halde olan Benay da savaşa katılmıştı. Kulağını acı içinde tutarken bu durumun haksızlık olduğunu söylüyordu. “Bu, hiç adil değil,” diye söylendi. Denizdeyken yaralanan Podal savaş dışı kalmıştı. Bacağının üzerine basamıyordu. Creyn, Lazinka’ nın adamları ile çarpışıyor, etrafı gözlemeyi de unutmuyordu. Yağmur bir anlığına şiddetini artırınca herkes sırılsıklam oldu. Yağmur suyu etrafı temizliyor kiri, kanı toprağa karıştırıyordu. Birkaç dakika sonra yağış oldukça azaldı.

Krazu sonunda Canas ile karşı karşıya geldi. Liderle aralarında elli metre kadar mesafe kalmıştı. Canas onun sözlerini kafasının içinde duydu. “Amacınız ne? Tüm bunlardan kazancınız ne olacak? Yoksa birilerinin yönlendirmesi altında mısınız?”

Canas alaycı şekilde gülümsedi. “Demek konuşmamızın özel olmasını istiyorsun? Neden ulu orta konuşmuyorsun? Benim çekindiğim bir şey yok,” diye bağırdı Canas, etraftaki gürültüyü bastırmaya çalışıyordu.

“Bağırmanıza gerek yok, ben her türlü sizi işitirim. Sadece nasıl bir durumun içinde olduğunuzu ve davranışlarınızın nedenini anlamaya çalışıyorum.” Krazu’ nun sesi beyninde yankılanırken Canas mırıldandı. “Fark ettiğin üzere büyük bir amacım var. Gitmeden önce dünyada bir iz bırakmak niyetindeyim.”

Krazu’ nun bakışları değişti. “Gitmek mi? Ne demek istiyorsunuz?”

Canas’ ın daha fazla bu anlamsız sohbete devam etmeye niyeti yoktu. Atını hızla Krazu’ nun üzerine sürdü. Aynı anda kulaklarını dayanılmaz bir uğultu doldurdu. Canas buna direnmeye kararlıydı. Hızını kesmedi, kılıcını sıkıca kavradı. Kulak zarı patlayacak gibi hissediyordu ama durmaya niyeti yoktu. Bir kulağından kan sızmaya başladığında dişlerini sıkıp acısını bastırmaya çalıştı.

Krazu hayretle onu izliyordu. Gücüne karşı bu kadar uzun dayanan birini görmemişti. Aralarındaki mesafe neredeyse kapanmışken son anda kılıcını çekip liderin saldırısını durdurdu. Sonunda uğultu kesildiği için Canas gülümsedi, kılıcını daha sert indirdi. Krazu başının üzerinde onun darbesini durdurdu. Kılıcıyla Canas’ ın silahını geriye ittirdi ve saldırıya geçti. Liderin zırhını çizebilmişti sadece. Sulna Canas’ ı koruyabilmek için atıyla birlikte onun yanında yerini aldı. “Karşımızda bir Sesin Muhafızı var Sulna. Ses saldırıları güçlüdür, ona dikkat et,” dedi Canas. “Anlaşıldı efendim.” Sulna şaşkın olsa da böyle bir anda başka şey diyemedi. Krazu’ yu izlerken onu sadece sıradan biri olarak görüyordu, gri saçları hariç. “Birlikte saldırırsak dikkatini dağıtabiliriz,” dedi Canas ve aynı anda hücuma geçtiler. Şimdi görünmez olsa Canas onu çok çabuk yenebileceğini biliyordu fakat buna şahit olacak çok kişi vardı etrafta. Zaten gemide bir risk almışken özel gücünü kullanmaya niyeti yoktu. Krazu bir müddet ikisine karşı dövüşünce yorulmaya başladı. Bir arkadaşı yardıma gelince rahatladı.

Fuban ön saflarda çarpışıyor ve orduyu Loravn ile birlikte gerekli şekilde yönlendiriyordu. Loravn arazinin konumunu iyi bildiğinden iki taraf için de muhtemel kaçış noktalarını hesaba katarak hareket ediyordu. Sağlık ekiplerini ve takviye güçleri geriye yığmıştı.

Janef kendi grubu ile birlikte savaşıyordu. Galnas ve Libmons’ un savaşçıları sayıca çok olduğu için onlarla toplu halde mücadele etmek zorundaydılar. Serenay kılıçla dövüşse de bulduğu her fırsatta omzunda takılı olan yayını da kullanıp uzaktaki düşmanları vurmaya çalışıyordu. Elbruz Serenay’ ın yanından pek ayrılmıyor, onu korumak istiyordu. Onlara yaklaşan iri adama doğru koşup kılıcını savurdu. Ancak fark etmediği şey adamın silahıydı. Elindeki uzun zincirin iki ucuna da keskin bıçaklar yerleştirilmişti. Adam zinciri sallayıp bıçağı savurunca şaşıran Elbruz kendini zor yana attı. Henüz yerden kalkmaya fırsat bulamadan zincirin diğer ucunu fırlattı adam. Bu kez ıskalamadı, bıçak Elbruz’ un bacağına girdi. Bıçak kötü bir açıyla saplanmıştı. Adam zinciri hızla geri çekince bıçak yukarı doğru etini keserek yerinden çıktı. Elbruz kendini tutamayarak bağırdı.

Olanları gören Serenay okla adamı yaralayıp Elbruz’ un yanına koştu. Hemen bileğine sarılı olan bandajı çıkarıp Elbruz’ un bacağına doladı. O kadar çok kan akıyordu ki telaşa kapıldı. “Seni hemen buradan götürmeliyim,” dedi. Etrafı kolaçan edip Elbruz’ un koluna girdi ve onu yavaşça kaldırdı. Canı çok yanan Elbruz yürümekte oldukça zorlanıyordu. Serenay endişe içinde ilerlerken ileride Canas ve Krazu’ nun savaştığını gördü. Çok şaşırsa da durup düşünecek vakti yoktu. Elbruz’ a destek olarak ilerlemeye devam etti. “Dayan, bırakmayacağım seni.” “Yetiştim,” dedi Rembar. Onları fark edip koşmuştu. Elbruz’ un diğer koluna girdi. Bandaj kan içinde kalmıştı, geride kandan bir iz bırakarak meydandan uzaklaştılar. Büyük çadırlara varana kadar Elbruz’ un bilinci yarı kapalı hale gelmişti. Görevliler hemen müdahale etti.

“İyi olacak mı?” dedi Serenay telaşla.

“Durumuna bakacağız, uzaklaşın lütfen. Çok sayıda yaralımız var.”

Rembar, zor da olsa Serenay’ ı götürdü. “Dönmemiz lazım, savaş devam ediyor. O, iyi olacaktır.”

Krazu yine sesle saldırmaya başlamıştı ki bir ses saldırısına da kendisi maruz kaldı. Şaşkınlıkla etrafa bakıyordu ki bir genç karşısına geçti. “Sana denk biri varsa o da benim,” dedi Azaka.

Lazinka’ nın adamları Canas’ ın etrafını sarmaya başlamıştı. Canas sonunda bakışlarını Krazu’ dan çekti. Yanı başında Boratak belirince dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. “Döndünüz demek, güzel.” Savunma pozisyonunda bekleyen Boratak lideri yanıtladı. “Tüm bunlar beklenmedikti. Büyük bir şaşkınlık içinde olsam da yanında yer alacağım.” Canas’ ın gözleri hafifçe kısıldı. Boratak’ ın sözlerindeki güçlü eleştiriyi anlayabilecek kadar iyi tanıyordu onu. “Beklenmedik anlarda harekete geçmek daha büyük zafer getirir,” dedi kendinden emin şekilde. Boratak dövüşe başlayacağı için onun bakışlarındaki rahatsız edici ifadeyi görmezden geldi. Rakibine kılıcını indirirken içindeki huzursuzluk giderek artıyordu.

Azaka’ nın saldırısı ile Krazu sendeledi. Kulakları sızlıyordu. Dikkatini toplayıp atını Azaka’ nın üstüne sürdü. Kılıcını savurduğunda Azaka kendini zor kurtardı. Yerden kalkıp silahını Krazu’ ya doğrulttu. Ata zarar vermek istemediği için dikkatli olmaya çalışıyordu. Krazu’ nun birkaç hamlesini savuştursa da at ön ayaklarını kaldırıp ona vurunca geriye savruldu. Bunu fırsat bilen Krazu tekrar hücuma geçti. Atının üstünde eğildi, tam yandan Azaka’ ya vuracaktı ki koluna sertçe çarpan şey yüzünden yere yuvarlandı.

Ceddil son anda yetişip kamçılı topuzuyla Krazu’ yu durdurmuştu. Öfkeli bakışlarla yerden kalkan Krazu’ yu izliyordu. Azaka Ceddil’ in yanına geçti, omzuna dokunup sakin kalmasını söyledi. “Böyle bir ortamda mümkün sanki,” diye söylendi Ceddil. “Unutma, daima kendini tutman gerekiyor, gaza geleyim deme.”

Krazu ikisinin ne konuştuğuna anlam veremiyordu. Sanki sadece ikisinin bildiği gizli bir şey vardı. Ceddil Krazu’ ya döndü tekrar “Geri çekil. Ona zarar veremezsin.” Azaka’ nın başına bir şey gelirse ve kendisi de dönüşürse işlerin sarpa saracağını biliyordu. Korkusunu bastırmaya çalıştı.

“Karşıma çıkan oydu,” dedi Krazu umursamaz bir halde.

Azaka hemen savunmaya geçti. “Napayım. Sizin lidere kafayı takmış. Ben de Sesin Muhafızı olarak araya girmeden edemedim.”

“O da mı Sesin Muhafızı?” dedi Ceddil şaşırarak.

“Evet. Senin gibi olmadığı için şanslıyız.”

“Senin gibi derken?” diye düşündü Krazu. Sonunda sabrı taşmaya başlamıştı. “Aranızda konuşmayı bırakır mısınız artık? Boş laflarla beni oyalamayın,” diyerek dövüşü bıraktı, başka tarafa yöneldi. “Senin yüzünden bizi ciddiye bile almadı,” diye çıkıştı Ceddil.

Yenira, Berzab, Tiran ise çoktan düşmanlarla kapışmaya başlamıştı. Yenira dövüşürken aklı hep Ceddil’ de idi. Sözünü bir türlü dinletemediği için endişeliydi. Rakibini yere serip hemen bir başkasına doğru koştu. Tiran olabildiğince dikkatli dövüşüyordu. Aynı şeyin bir kez daha yaşanmasına izin vermeyecekti. Karşısındaki zayıf, uzun adamı yere serdi ve bir kadınla dövüşmeye başladı. İkisi de seri dövüşüyor, birbirlerinin hamlelerini tahmin edebiliyordu. Tiran’ ın ani hamlesi ile yeterince geri çekilemeyen kadının sol omzunda kesik açıldı. Kadın da hemen kılıcı ile Tiran’ ın bacağında ince bir kesik açtı. Dövüş devam ederken bir süre sonra Tiran başının döndüğünü hissetti. Zehirlendiğini anlaması çok sürmedi. “Kahretsin,” dedi istemsizce bir adım geriye gidince. Hareketleri yavaşlamış ve dengesizleşmişti. Gözü de kararmaya başlayınca karnında keskin bir acı hissetti. Derin bir kılıç yarası almıştı. Kadının yüzünde sinsi bir ifade vardı. Tiran eliyle bastırıp kanı durdurmaya çalışsa da sırt üstü yere düştü.

Uzun, kumlu bir yolda amaçsız şekilde yürüyordu Tiran. Tepedeki güneş içini kavuruyordu. Etrafta tek bir insan bile olmaması canını sıkıyordu. Sanki yeryüzünden herkes silinmiş, tek o kalmıştı. Daha ne kadar yürümesi gerektiğini bilmiyordu. Yürümeyi kestiğinde zaman da duruyormuş gibi hissettiği için yoluna aralıksız devam ediyordu. Şimdiye kadar neden yorulmadığını merak ediyordu. Tek sıkıntısı boğazının tamamen kurumuş olmasıydı. İçi kavruluyordu adeta. Omzuna bir el dokununca şaşırdı. Arkasını dönünce Farak’ ı gördü. Her zamanki gibi ışıltıyla gülümsüyordu ve gözlerindeki şefkat okunabiliyordu.

“Kendini böyle hapsetmeni hiç istemedim ben.”

“Benim yüzümden gittin,” dedi Tiran.

“Hayır, bu doğru değil. Kendini suçlama.”

“Olanları unutmak mümkün mü?”

 “Ben hep seni izliyorum. Hüznün bana acı veriyor. Hadi toparlan artık, buradan gitme vaktin geldi.” Farak’ ın görüntüsü yavaş yavaş silindi.

“Kendine geliyor,” dedi kadın görevli rahatlayarak. Sesler Tiran' a çok uzaktan geliyor gibiydi. Yavaşça gözlerini araladığında yanı başındaki hekimi gördü. Berzab yaklaştırılmadığı için uzaktan seslendi.  “Tiran, buradayım. İyi olacaksın merak etme...” Berzab’ ın sözlerinin devamını işitmedi. O kadar yorgundu ki gözleri tekrar kapandı.

Yazel, Akbar ve Ayda çoktan gemiyle kıyıya varmışlardı. Her biri endişeli olsa da güvenli bir yerde beklemekten başka çareleri yoktu. Sevdiklerini geride bırakıp evlerine dönmek de istememişlerdi. Savaşın karaya taşınması üzerine en azından yakınlarından haber alabilmek umuduyla alana yaklaştılar. Ayda sağlık ekiplerinin yanına gidip hem onlara yardım etmeye hem de bilgi almaya başladı.

Ceddil topuzlu kamçısı ile düşmanların arasına daldı. Koşarak geçerken darbe indirdiği herkes birer birer savruluyordu. Azaka gözünü onun üstünden ayırmıyordu. Yenira da arkalarından koştu. Ceddil’ in artan heyecanını hissedebiliyordu ve bu onu korkutuyordu. Kendisine yapılan saldırıları kılıcı ile önleyip tekrar koşmaya devam etti.

Ceddil içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetse de kendini kaptırmamaya çalıştı. Kısa sürede düşmana ne kadar zarar verse o kadar iyi olacağını umarak tüm gücüyle saldırıyordu. Bir kişinin kendisine ansızın gürz ile vurmasıyla yere düştü. İri adam bir kez daha saldıracakken yetişen Azaka onun üstüne atladı. İkisi birden yerde boğuşmaya başladılar. Azaka ses saldırısına geçip kısa sürede adamın elinden kurtuldu. Yenira ise biraz geride inatçı bir rakibiyle dövüşmeye başlamıştı.

Çakan şimşeklerin sayısı artıyordu.   Yakınlardaki bir ağaca büyük bir gürültüyle yıldırım düştü. Olumsuz hava koşulları bazı kişileri karamsarlığa sürüklüyordu. Toprak ve kan kokusu birbirine karışmıştı.

Ceddil dövüşe devam ederken yaralı halde yerde yatan eski arkadaşını fark etti. Hemen yanına koştu. Farklı bir şehirde yaşayan Hotan’ ı birkaç yıldır görmemişti. Durumu pek iyi görünmüyordu, konuşacak hali yoktu. Çok kan kaybetmişti. Ceddil telaşla hemen koluna girdi, onu taşımaya başladı. Azaka da ikisine saldırmaya hazırlanan kişileri engellemeye çalışıyordu. Ancak düşmanların sayısı giderek arttı. Ceddil’ in karşısına iki kişi çıktı. Öfkeyle silahını savurup onları uzakta tutmaya çalıştı Ceddil. Ancak hareketleri kısıtlanmışken bunu sürdürmek zordu. Adamlardan biri kılıcını birden omzuna sapladı. Silahını düşüren Ceddil savunmasız kalmıştı. Hotan’ ı yavaşça yere bıraktığında sabrı taşmaya başlamıştı. Öfkesi adım adım artarken omzu fena halde sızlıyordu. Uzun adam bir anda üstüne atlayıp Ceddil’ i yere serdi. Kılıcını saplamak üzere kolunu kaldırdı. Aynı anda diğer adam da Hotan’ a saldırmaya yeltenince Ceddil dehşete kapıldı. Bir anda kendini kaybedince açığa çıkan güç karşısında direnemedi. Karanlığın içine, ona sonsuz gibi gelen boşluğa düştü.

Azaka rakiplerini atlatmaya çalışırken durumu fark etti. Ceddil üzerindeki adamı savurup ayaklanmıştı. Kaşla göz arasında iki adamı da yakaladı. Boğazından tuttuğu adamlar onun elinden kurtulmaya çalışıyordu. Ceddil’ in yüzündeki vahşi ifade, öldürme arzusu açıkça okunuyordu. Yüzünde beliren kırmızı damarlar patlayacak gibi görünüyordu. Ellerinden çıkan kara dumanlar havaya karışıyordu. Soğuk ve ürkütücü şekilde güldü. Parmaklarını birbirine kenetleyince yüksek basınçtan adamların boğazı parçalandı. Kan ve et parçaları etrafa saçıldı. Ceddil sırıtarak yüzünü sildi.

Yenira yine aynı ürpertiyi hissetti. Korku vücudunu sararken bir yandan başlarının derde gireceğini düşünüyordu. Azaka ile aynı anda Ceddil’ e doğru koştular. Ceddil ona saldıran bir kişiyi daha öldürdükten sonra ilerlemeye devam etti. “Ceddil!” Azaka onun tam karşısında durdu. Gördüğü kişi öncekinden tamamen farklıydı. Bakışlarındaki ezici ve tekinsiz ifade bile donup kalmasına neden oluyordu. Ceddil psikopatça bir sırıtışla ona doğru ilerleyince geriye doğru birkaç adım attı.

Yenira da yetişmiş Ceddil’ e uzaktan saldırmaya çalışanları durdurmak için uğraşıyordu. Olayın kısa sürede yayılacağını biliyordu. “Azaka durmasana, bir şeyler yap!” diye bağırdı.

Azaka zor da olsa odaklandı ve gücünü kullanmaya başladı. Ceddil bir takım sesler işitmeye başladı. Şelale sesi kulaklarını doldurdu. Bununla birlikte zihnindeki görüntüler de açığa çıkmaya başladı.

Şelalenin kıyısındaki bir ormandaydılar. Ailesi hazırladıkları sürprizi ona gösterdiğinde sevinç çığlıkları atmaya başladı. Uzun süredir istediği ağaç evi babası onun için gizlice yapmıştı. Annesi de güzel çiçekler ve oyuncaklarla evi donatmıştı. Koşup ikisine de sarıldı, çok mutluydu. Gürül gürül akan suyun sesi kulaklarında yankılanıyordu. Annesinin gülümseyişi güneşin dünyayı aydınlatması gibiydi. Çok güzel mavi gözleri ve yanağında gamzeleri vardı. Gülümseyerek elini uzattı Ceddil’ e, sarıldı.

Ceddil anılardan kopup kendine geldiğinde Azaka’ yı boynundan tutup kaldırmış olduğunu gördü. Nefes almakta zorlanan Azaka’ nın rengi atmıştı. Hemen sıkılı parmaklarını gevşetip onu yavaşça yere bıraktı. “İyi misin? Çok üzgünüm,” dedi telaş içinde. Öksürüp boğazını tutan Azaka zorlukla konuştu. “Sonunda geri döndün.”

Yenira, Azaka’ nın ölümüne ramak kaldığını görünce son çare olarak Ceddil’ i yaralamayı düşünmüştü. Onun normale döndüğünü görünce son anda durmuştu. Rahatlayarak kılıcını indirdi ama endişesi dinmemişti. Ceddil çok dikkat çekmişti, onu gizlice ortadan kaldırmaya çalışabilirlerdi. Uzakta birkaç kişi sinsi bakışlarla onları süzüyordu.

“Teşekkür ederim, son ana kadar beni bırakmadın.” Ceddil durumun vahametinin farkında olsa da sonunda kendine geldiği için şanslı hissediyordu. Her şey daha kötü olabilirdi. Azaka’ ya zarar vermiş olsaydı kendini affetmezdi. Vücudundaki ağrı geri döndü. Omzundan aşağıya kan sızıyordu. Sağlam kolunu kaldırıp yüzünü sildi iyice. Keskin koku midesini bulandırıyordu. Arkasını dönüp geride bıraktığı manzarayı görünce kendisini tutamadı, eğilip kustu.

12 yorum:

  1. Canas ne kadar havalı öyle, hala favorilerimden biri o. Kötü adam karizması, kendini açığa ne zaman çıkartacak merakla bekliyorum. Ve hiç bir şey de umrunda değil, adam intihar etmek istiyor resmen, bu üzücü. Krazu'yu da sevdim ben. Epey hareketli, macera, aksiyon dolu bir bölüm. Ceddil kendini kaybedince öldürme arzusuyla deliriyor demek ki, tehlikeli duruyor. Kalemine sağlık güzeldi, izledim gibi oldu okurken. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canas' ın favorilerimden biri olmasına sevindim Mervecim. :)) Artık hiçbir şey umrunda değil evet, yine de dövüşüyor, biraz akışına bıraktı olayları. Ceddil tehlikeli evet, yine yapacağını yaptı. :) Teşekkür ederim canım güzel yorumun için.

      Sil
    2. Hep öyleydi hala daha öyle. :D

      Sil
  2. canas iyi strateji yaptı gibi çekilmekle, annesinin kolyesi, hıms ölceğini hissediyo :) canas ve harula olcak mı bakalım :) serenay elbruz güzeeel :) canas krazuyu kandırıyor oo :) yanına gelmesi için :) uğultu amanin ne fena :) elbruz serenay hımms, canas öldürsün şu krazu yu :) boratak oooo hoşgeldiin :) ceddil krazu ooo :) özel güçlüler kim onlar da bilmiyor :) tiran bayıldı :) ooooo ceddil delirdi, azaka ve ceddil, ceddil in anıları :) çok fena bölümdü :) biz olsak olda toptan kusardık herhalde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geri çekilmekteki niyeti herkesi Butah' a toplamak. :) Savaşı atlatsa bile gerçek yüzünü zaten herkes öğrenmiş olacak, insanların içinde artık barınamayacağını biliyor.
      Krazu ölmesin ya yazık, her şeyi anlamaya çalışıyor zaten durup. :) Ceddil yine kendini kaybetti ve gördükleri de ağır geldi ona. :)

      Sil
  3. Olayları izliyor gibi hissetmene sevindim. Benim de gözümde canlanıyor tabi. :) Çok karakter olması bazen zorluyor da bir şekilde dengelemeye çalışıyorum. :) Yenira da görgü tanıklarından korkuyordu. Azaka neyse ki son ana kadar uğraştı. :) Yorumun için teşekkürler İlkay.

    YanıtlaSil
  4. Diğer bölümlere göre sanırım daha uzundu ama soluksuz okuduğum bir bölüm oldu:)) Sahneler resmen gözümde canlandı:) Karşı taraf bir şeyler olduğunu hissediyor ama halen uyanamadılar gerçeğe:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz daha uzundu evet, soluksuz okumuş olmanıza sevindim. :) Karşı taraf gariplik olduğunu sezse de şimdilik dövüşmekten başka şey yapamıyorlar. :) Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
  5. Daha önce de demiştim sanırım. Bu hikayeyi kağıt üstünde okumak isterdim. Bir türlü ekrandan okuma olayına ısınamadım ben. E kitap falan almam o yüzden. Umarım bastırtabilirsin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, demiştiniz. Herkes sevmeyebilir tabi bu şekilde okumayı. Zorluyorsa devam etmeyin. :) Kitap bastırmak isterim ama şimdiki koşullarda zor o da. :)

      Sil

Drizzt Efsanesi 13. Kitap (Kılıçlar Denizi)

   Drizzt Serisi'nin elimdeki son kitabını okudum. Bu bölümde yine bir yolculuğu okuyoruz. Drizzt ve diğerleri yakın dostları için bir k...