Merhabalar, okuyup yorumlayan herkese teşekkür ederim. Şu an 17.Bölümü yazıyorum, yani biraz geriden yayınladığım için hızlanayım diye bu bölümü hemen koydum. Aslında sonlara yaklaştığım için beklemeye gerek duymadım. Sanırım 20.bölüm final olacak. Gereğinden fazla uzatmak istemiyorum, tadında kalsın. :))
14.Bölüm
Passal bir süre daha bekledikten sonra gelen herkese teşekkür etti. “Bu zamana kadar her biriniz ekibe çok katkı sağladınız. On yıl önce kurduğum ekip sizler sayesinde güçlendi, varlığını sürdürdü. Çok badire de atlattık, yılmadık. Ancak şu an öyle görünüyor ki son noktaya geldik.”
“Başkan hepimiz üzgünüz, bunu beklemiyorduk,” dedi Habel. Eskiye göre daha spor giyinmiş, saçlarını salmıştı. Görevin bitmesiyle kendini saldığı belliydi. Yorgun bir görünümü vardı.
Passal devam etti. “Yanlış bir zamanda çatışma içine çekildik. Güçlerimizi olumsuz anlamda tetikleyen bir şey var. Bu tesadüf olamaz, gökteki olaylar bizi etkiliyor. Halk artık bizim tehlikeli olduğumuza inanıyor. Bir bakıma haklı olabilirler ama yaptığımız onca işten sonra böyle damgalanmak çok acı. Bundan sonrası size kalmış. Geri çekilip her şeyi bitirelim mi yoksa gizlice çalışmaya devam edelim mi? Neyse ki finansal açıdan sıkıntımız olmayacak, destek almayı sürdüreceğiz.”
Passal’ın aile bağlarını çok az kişi biliyordu. Oldukça varlıklı bir aileden gelse de onlar sadece gerektiğinde arka planda maddi destekte bulunuyordu. Ailenin tek şartı Passal’ın bağımsız çalışıp kendilerini bu işe dahil etmemesiydi.
Bruna araya girdi. “Ben ekibin dağılmasını istemiyorum. Herkesin senin arkanda duracağına eminim. Böyle bitmemeli.”
Başkanın önerisi ve Bruna’nın sözleri bir süre herkesi düşünmeye itti. “Ben varım,” dedi Asarba. “Her ne kadar gücümden endişe duymaya başladıysam da burada bırakamam. Sen başımızda olduğun sürece varım. Daha kötü günleri görür müyüz bilmem. Yine de haklı olanın biz olduğumuza inanıyorum.”
“Ben zaten başka bir yol göremiyorum başkan. Seni izlemeye devam edeceğim,” dedi Baver. “Her ne olursa olsun.” Birkaç kişi daha onayladı.
Passal desteği için arkadaşlarına teşekkür etti. “Aynı şeyi düşündüğümüz için minnettarım. Bundan sonrası bizim için daha zor olacak. Öncelikle kendimize başka yer bulup, işlerimizi gizli yürüteceğiz. Açıktan güç kullanmak tutuklanmamıza sebep olabilir, bunu unutmayın. Yani durum ne olursa olsun önceliğiniz gizlilik olsun. Önce kendinizi garantiye alın ki sonra başkalarına yardım edebilin.”
Nuwey endişeli görünse de başını salladı. Başkaları ile teması en aza indirmeyi düşünüyordu. Gücünün tekrar ne zaman kontrolden çıkacağını bilemezdi. Ellerine siyah eldiven geçirmişti.
“Peki, yeni yerimiz nerede olacak? Evimiz ve çevremizden uzaklaşacak mıyız?” Passal soruyu soran Habel’e döndü. “Biraz gözden uzakta olmamız lazım. Bizlerin yine bir araya toplanıyor olması kolayca dikkatleri çeker. Emniyette de bizi tanımayan yok artık. Aklımda bir yer var, en kısa zamanda orayı ayarlayıp haber vereceğim.”
Aden söz aldı. “Ben dışarıdan biri olarak elimden geleni yaparım. Göze batmayacağım için her yere rahat girip çıkabilirim, görüşülmesi gerekenlerle yüz yüze görüşebilirim.”
Başkan gülümsedi. “Aden desteğin için teşekkürler. Yardımına ihtiyacımız olacaktır, devam etmene sevindim.”
Baver göz ucuyla Aden’e baktı. Onun iş konusunda bu kadar hevesli olmasını beklemiyordu. Elbette yetenekli, sosyal, girişken biriydi fakat ekiple çalıştığı öğrenilirse iyi olmazdı. Baver’in üzerindeki bakışlarını hisseden Aden ona döndü. “Bir sorun mu var?” diye fısıldadı.
“Hayır,” dedi Baver, tekrar başkanın konuşmasına odaklandı.
Gecenin sonunda herkes dağıldı. Baver, Aden’i eve bırakacaktı. Direksiyonu çevirirken sordu. “Neden ekibin içinde bu kadar yer almak istiyorsun?”
“Bunu açıklaması zor, belki de gerçek anlamda bir işe yaradığımı hissettiğim için. Bundan rahatsız mısın Baver Bey,” diye gülümsedi Aden.
“Sadece endişeliyim. Diğerleri bir şekilde kendini korur, özel güçleri var. Ama sen...”
“Bruna da artık benim gibi. Onun için endişelenmiyorsun ama.”
“O başka. Bruna yeteneğinden yoksun olsa da güçlü biri. İyi silah kullanır, ekibe girmeden önce bir süre orduda görev almış.”
“Anlıyorum. Benim yanımda da sen olduğun sürece endişeye gerek yok.”
Baver yola bakmayı bırakıp Aden’e baktı hayretle. Gülümseyen yüzünde gerçek anlamda bir güven, samimiyet vardı. “Hep böyle misin? Açık sözlü...”
“Olduğum gibi davranmayı severim. Belki sen de öyle olmalısın.” Aden teybe uzanıp bir müzik açtı.
Baver bir şey demeden yola odaklandı. “Ne taraftan gitmem gerek?”
On dakika sonra Aden’in evinin önündeydiler. Işıklar sönüktü. “Bizimkiler uyumuş bile, kahve içelim diyecektim de bir dahaki sefere artık.”
“Sorun değil, teşekkürler.”
Aden arabadan indi, sonra açık cama doğru eğildi. “Baver iyi geceler. Görüşürüz.” Aden sanki en güzel dileğini söyler gibi söylemişti. “Sana da iyi geceler,” dedi Baver yumuşak bir sesle.
Eve doğru yola çıktı, ekibin dağılmaması içini rahatlatmıştı. Bundan sonra daha dikkatli adım atması gerekiyordu. Sabah olduğunda Aden arayıp akademisyenin kendisi ile görüşmek istediğini söyledi. Heyecanlanan Baver geleceğini söyleyip aceleyle hazırlandı.
Öğle vaktinde sakin bir restoranda buluştular. Aden ikisini tanıştırdı. Setrak merakla Baver’i süzüyordu. “Gözlerine bakabilir miyim?”
Baver sadece birkaç saniyeliğine gözlüğünü çıkarıp adama baktı. Setrak’ın bakışları değişti; biraz hüzünlü, biraz da ilgili görünüyordu. “Gerçekten, onun oğlusun. Ayase de yıldız gücüyle doğmuştu.”
Baver’in gözleri hayretle açıldı. “Bu nasıl olur? Ben yıldız enerjisiyle doğanların kırk yıldan önceye uzanmadığını sanıyordum.”
“Yanılıyorsun. Nadir de olsa önceden birkaç kişi doğdu. Tabi neredeyse hepsi son kırk yıl içinde dünyaya geldi.”
“Annem hakkında başka ne biliyorsunuz?” dedi Baver heyecanla. Ondan kalan birkaç fotoğraf gözlerinin önüne geldi. Dümdüz, uzun saçları omuzlarına dökülüyordu. İri, yeşil gözleri hep neşeyle parlıyordu. Masum bir gülüşü vardı, fotoğrafın birinde bırakmak istemezcesine Duvayn’ın koluna girmişti.
“Ayase benim öğrencimdi. Çalışkan, meraklı bir yapısı vardı. Onun özel gücünü keşfettiğimde durumu araştırmaya başladım.”
“Özel gücü neydi?” diye araya girdi Baver.
“Muazzam bir yeteneği vardı ama kullanmayı son çare olarak görürdü. Zihinlere etki edebiliyordu, insanları kolayca bir şeye ikna ederdi. Başta bunun özel bir yetenek olduğunu anlamadık ama yıllar içinde farklı güçlere sahip insanlar doğdukça onun da onlardan biri olduğunu anladık. Sana gelecek olursam bu gözlerle benzersizsin. Sen doğarken maalesef anneni kaybettik ancak seni görmek istedim. Huysuz babana rağmen eve birkaç kez geldim, seni görebildim. Gözlerin beni de çok şaşırttı. Yine uzun yıllar içinde fark ettim ki yıldız enerjisi ile doğan birinin yıldız enerjisi ile doğan tek çocuğu sendin. Bir yerde birleşim yaşanmış ve bu da gözlerine yansımış gibi görünüyor.”
Baver dikkatle dinliyordu. “Demek bu yüzden,” diye mırıldandı. “Babam annemin bu yönünden hiç bahsetmemişti.”
“Babanın haberi olduğunu bile sanmıyorum. O zamanlar çok genç, yakışıklıydı, ailesi çok zengindi, çoğu kızın gözü üstündeydi. Okulda ise pek parlak biri olduğu söylenemezdi. Annen ona aşık olmuş ve bir şekilde onu kendine bağlamış. Babandaki değişimi fark edince Ayase ile konuşmak zorunda hissettim. Sen, onun üzerinde gücünü mü kullandın dedim, gözlerini kaçırmakla yetindi. Zaten daha sonra okul devam ederken aceleyle evlendiler. Olanlara anlam veremeyen ailesi de babanı reddetti.”
Adam yorulmuşçasına bir süre durdu. O sıra da siparişler de gelince sohbete bir süre ara verildi. Duyduklarını sindirmeye çalışan Baver’in ise konuşacak hali yoktu. Annesinin nasıl böyle bir çılgınlık yapabildiğine inanamıyordu. Onun ölümü ile güç ortadan kalkmış ve büyük ihtimalle bocalayan Duvayn ne yaptığını bilmez hale gelmişti. Babası gerçekten kötü müydü yoksa bu olanlar mı onun ruh halini bozmuştu?
“İyi misin? Rengin solmuş,” dedi Aden. Baver’i endişe ile izliyordu. Bir şey yediği yoktu, su içti. Dalgın görünüyordu. Sonra bir anda ayağa kalktı. “Üzgünüm, benim gitmem gerek. Siz devam edin.”
“Baver ne oldu?” dedi Aden.
“Bırakalım, yalnız kalsın,” dedi akademisyen. “Sanırım duydukları onu etkiledi. Bir anda her şeyi anlatmasaydım keşke.”
Baver’in arkasından bakakalan Aden başını sallayıp geri oturdu. “Umarım iyi olur.”
Baver araba sürerken gergindi, kafasında çok şey dönüp duruyordu. Gittiği yerde neyle karşılaşacağını bilmese de konuşmak zorundaydı. Kalp atışı hızlanmış, boğazı kurumuştu. Hapishanenin önünde durdu, bir süre kararsızlıkla bekledi. Babası buraya getirilmişti. Tüm olanları baştan sona düşündü. İnip, eski yapıya doğru yürüdü. Kimliğini gösterip içeri girdi.
Duvayn koğuşta mekik çekiyordu. Son yaralanmasının ardından ara ara baş ağrısı çekiyordu. Bu yüzden kendini fazla zorlamadan, antrenmanlara devam ediyordu. “Ne o dışarı çıkma niyetin mi var? Hapiste çürüyüp gideceksin sen de bizim gibi. Ne diye çabalıyorsun?” dedi mahkumlardan biri. “Kes sesini!” Duvayn konsantre olmuş halde işine devam ederken mahkumun beti benzi attı. Çünkü bir anlığına da olsa Duvayn'ın bakışları onu ürpertmişti.
O sırada Duvayn’a ziyaretçisi olduğu söylendi. Mekik çekmeyi bırakan Duvayn ziyaretçisinin kim olduğunu düşünüyordu. “Eski mafya lideri mi, zengin bir siyasetçinin adamı mı yoksa suikast isteği için gelen bir müşteri mi?” diye düşündü. “Belki de biri beni çıkarmak istiyordur.” Dört duvar arasında unutulmamış olmanın verdiği rahatlıkla koğuştan çıktı.
Elleri arkadan bağlı halde kendisine gösterilen özel yere geçti, içeride başka ziyaretçi yoktu. Baver’i görmeyi hiç beklemediği için donup kaldı. Sonra hayal kırıklığına uğramış şekilde ağır adımlarla gidip Baver’in karşısına oturdu.
“Ne istiyorsun evlat? Aramızdaki mesele bitmedi mi?” dedi soğuk bir sesle.
“Seni tanımak istiyorum.”
Adam güldü. “Neden şimdi? Kafamı kırmadan önce vaktin vardı halbuki.”
“Onun için üzgünüm, kendimi kaybetmiştim. Ayrıca hak etmiştin. Neyse annemle tanışmadan önce nasıl biriydin, bunu duymak istiyorum.” Baver’in ciddi ifadesi nedeniyle adamın kafası karıştı.
“Neden bunları soruyorsun? Her şey geçmişte kaldı.”
“Bilmiyordun değil mi annemin de benim gibi olduğumu?”
“Ne?” dedi Duvayn öfkelenerek. “Ne saçmalıyorsun?”
“Ona karşı ne hissediyordun?”
“Görür görmez ona aşık olmuştum. O dünyanın en güzel şeyiydi benim gözümde. Ondan başka şey düşünemez oldum, her şeyden koptum. Ailem varlıklıydı, beni varisleri olarak yetiştirirken ben Ayase için her şeyi bıraktım.” Duvayn olması gerekenden fazla şey anlatmış gibi sustu. “Ama sonra...”
“Onun ölümü ile her şey değişti değil mi? O ve ben sana tamamen yabancıydık.”
Duvayn’ın gözleri öfke ile kısıldı. Olanları düşününce hayatının nasıl alt üst olduğunu görebiliyordu. “Bu seni ilgilendirmez. Neden geldin, geçmişi konuşmak için mi?”
“Annemin özel gücü kişinin zihnini kontrol etmekmiş. Yani seni kendine bağlamış.”
Duvayn duyduklarına inanamayarak baktı. Baver’e o kadar öfkelendi ki ileri atıldı. Elleri bağlı olmasa saldıracaktı. “Yalan söylüyorsun. Beni yıkmak istiyorsun!”
“Sakin ol. Ben sadece bu olanların seni olumsuz etkilediğine inandığım için geldim. Belki her şey farklı olabilirdi. Gerçek bir baba oğul olabilirdik.”
Duvayn sakinleşti, düşüncelere daldı. Olanı kabullenmek istemese de bir şeyler en başından beri kendisine de ters geliyordu. “O ölünce aklım, kalbim çok karıştı, her şey sahte geldi. Sen hep bu sahteliği bana hatırlattın. Yalnızlık ve boşluk hissi içimi kapladı. Bundan kurtulmak için her şeyi yaptım.”
“Peki annemle hiç karşılaşmasaydın nasıl bir hayatın olacağını düşünüyorsun?”
“Emin değilim ama ailem sayesinde saygın bir konumda olur, kendi geleceğimi mahvetmemiş olurdum. İş konusunda hırslı bir yapım vardı o yüzden okula çok odaklanamıyordum. Bir an önce hayata atılmak istiyordum.”
“Anlıyorum. Zamanı geri alamam, olanları değiştiremem ama bundan sonra iyi biri olma niyetin varsa senin için bir şey yapacağım.”
“Güldürme beni, sayende buraya takıldım. Nefret ettiğin baban hak ettiği yerde.” Bunları söylerken yüzünde acı bir ifade vardı.
“Söz verirsen sana göstereceğim.”
“Önemi var mı bilmiyorum ama her şeye baştan başlayıp, farklı biri olmak isterdim. Tüm bunlardan uzak kalmak için geç değil mi? Evet, iyi biri olmak isterdim,” dedi Baver’in bakışlarındaki ısrarı görünce.
“Anlıyorum, peki” diyerek babasına doğru eğildi Baver. Soğuk bakışları Duvayn’ı delip geçiyor gibiydi. “Eğer dışarıda bir kişiye bile zarar verir de eski haline dönersen işini bitiririm.”
Baver’in tehditkar sözleri Duvayn'ı ilk kez ürpertti. Söylediklerinin doğrulundan şüphe edemedi. “Dışarıda mı?” diyebildi kekeleyerek. Baver aynı ciddi ifade ile fısıldadı. “Seni kaçıracağım ama şimdi olmaz.”