5 Ağustos 2021 Perşembe

Savaş Çığırtkanı 2- 3.Bölüm (Roman)

 


BÖLÜM 3

 

Top Atışları-Butah

 

Yıldızların ışıltıyla parladığı, gökyüzünün açık olduğu bir geceydi. Lider Canas kamelyalardan birine oturmuştu. Geçmişi zihninde canlandı. Kara Elçi’ den başka her şeyini paylaşabileceği biri olmamıştı hayatta. Benzer bir amaç uğruna birlik olmuş, çok çalışmışlardı. Yıllardır bir ağ gibi ördükleri tuzağa liderler ve savaşçıları teker teker takılıyordu.

Uzun zaman önce Butah’ ta düzenlenen liderler toplantısını anımsadı. Liderler birer birer gelip selamlarını sunmuştu. Onları dikkatle dinleyen Canas nasıl da birbirlerine üstünlüklerini kanıtlamaya çalıştıklarına, kendilerini daima kusursuz gördüklerine; seslerinin zaman zaman hırs ve öfkeyle dolduğuna, kimisinin de soğuk kanlı görünümünün altında karşısındakini küçümseyen tavırlarına şahit olmuştu. Tabi babası Canova her zamanki gibi uzlaşmacı, sağduyulu lider pozisyonundaydı. Canas onları izledikten aklından geçen şunlardı: “Oyun nasıl oynanırmış size göstereceğim.”

Canas dönüp saraya bakınca donuk bakışları sertleşti. Şu an istediği güce sahipti. Herkesi peşinden sürüklüyor, her şeye yön veriyordu. Yumruklarını sıktı. “O çok güvendiğiniz sağlam duvarlarınız bir bir yıkılacak, tutunacak tek bir dal bulamayacaksınız. Sahte ilişkilerinizi, bencil düşlerinizi, kökleşmiş otoritenizi yok edeceğim. Yemin ediyorum hepinize çaresizliği yaşatacağım,” diye geçirdi içinden.

Sulna liderin yanına geldi. “Efendim, her şey hazır. Limana gidebiliriz, savaşçılar çoktan yerlerini aldı. Yalnız Valyon’ dan hâlâ bir haber çıkmadı. Hiç böyle yapmazdı, başına bir şey gelmiş olmasından endişeleniyorum.”

Canas yavaşça yerinden kalktı. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. “Şu an bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok. Gidelim, vakit kaybetmeyelim. Düşmanın ne zaman saldırıya geçeceğini bilemeyiz.”

“Atınızı dışarı çıkardılar. Libmons’ tan gelen savaşçılarımızı da isteğiniz doğrultusunda limana yönlendirdik.”

“Güzel. Diğerleri de vardığında Şeyad ilgilenecektir.”

Lider Canas birkaç kişiyle sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola çıktı. Yüzüne vuran rüzgâr onu daha da hırslandırıyordu. Bir an önce savaş başlamalıydı. Her şeyi, geçmişini, taşıdığı sırları geride bırakmak istiyordu. O sadece Avcıydı, kimliği olan Canas’ ı daha 17 yaşında gömmüştü. Oyun bitiyordu artık.

Ağaçların arasından aniden bir geyik fırladı. Canas’ ın bir refleksle atını geyiğin üstünden atlatması herkesi şaşırttı. Sulna bir kaza yaşanacağını düşündüğünden gerilmişti, sonra derin bir nefes aldı. Canas at yere iner inmez ardına bile bakmadan hayvanı mahmuzladı.

 

***

 

“Ben de bu görev sonrasında başıma daha kötü ne gelebilir diye düşünüyordum,” diye sızlandı Podal.

Benay ciddi görünüyordu. “Her zaman daha kötüsü olabilir. Ülkeye girer girmez savaş alanına gitmemiz söylendi. Elimizden geleni yapacağız. Varmamıza az kaldı.”

Podal hayattan bezmiş gibi konuştu. “Bundan kötüsü senin daha fazla kahrını çekecek olmamızdır.”

“Kapa çeneni! Ben de seninle çalışmaktan memnun değilim.”

“Benay, laf yetiştirmekte üstüne yok. Hiç hatasını kabullenmeyecek tiplerdensin.”

“Ortada bir hata olsa kabullenirdim. Sen de boş laf etmekte gördüğüm en başarılı kişisin.”

Podal gülümsedi. Benay’ ı sinirlendirmek çok kolaydı ancak uzatmamaya karar verdi. Durum gerçekten ciddiydi ve henüz ailesini bile görememişti. Rüzgarda oradan oraya savruluyor gibi hissediyordu. “Çok sıkıcı, yılın bu zamanında güzel bir tatile çıkmış olmalıydım,” diye düşündü.

Creyn, Dazzap grubunun döndüğünü öğrenmişti. Yusan’ ın iyi olduğunu biliyordu ama hâlâ  onu göremediği için endişeliydi.

Elarin hiçbirini dinlemiyordu, gergindi. Uzun zamandır bir savaşa girmemişti Butah, sonucun ne olacağını kestirmek güçtü. Sabah olduğunda limana vardılar. Büyük gemiler kıyıda bekliyor, hazırlıklar devam ediyordu.

“Ben karada savaşmayı tercih ederdim,” dedi Podal devasa gemiye bakarak.

“Seçme şansımız yok. Gemide yer almamız gerektiği söylendi,” dedi Benay.

“Biliyorum, biliyorum.”

Yelkenli gemilerin uzun iskeleti ve dayanıklı gövdesi vardı. Sıradan gemilerden daha hızlıydılar. Üzerinde geyik sembolü olan yeşil bayraklar direklerde dalgalanıyordu. Hava yavaşça bozulmaya başladı, dalgalar kıyıya vuruyordu.

 

***

 

Lider Canas limana vardığında gökyüzü bulutlarla kaplanmış, rüzgar şiddetini artırmıştı. Kızıl Şimşek isimli savaş gemisine çıkınca zırhını giydi. Metal zırh sadece omuzlarını ve gövdesini kapatıyordu. Pelerini arkasında dalgalanırken başlığını elinde tutuyordu. Ufuktan bakışlarını çekip savaşçılara döndü. “Vakit geldi artık. Onları yenecek güç ve cesaret sizde fazlasıyla var. Ne olursa olsun pes etmek yok. Göreyim sizi! Gidelim!” dedi yumruğunu havaya kaldırarak.

Savaşçılar coşup naralar atarken gemiler harekete geçti. Kızıl Şimşek suları yararak ilerlerken Canas, Lider Alaz ile bir an önce kapışmanın hayalini kuruyordu. “Rüzgar bizden yana,” diye mırıldandı.

Direğe tırmanan bir gözcü dürbün ile etrafı izliyordu. Yelkenler açılmış gemiler hızla Libmons’ a doğru ilerliyordu. Fuban deniz konusunda tecrübeliydi. Büyük bir deniz haritası açıp izlenecek rotaları lidere gösterdi. “Lider Alaz’ ın ne taraftan yaklaşacağını bilmiyoruz. Donanma şu bölgede ayrılacak, ilk çatışma anında birbirimize haber verecek kadar da mesafemizi korumalıyız.”

“Güzel. Büyük ihtimalle onlar da yola çıkmıştır.”

“Topçularımız hazır bekliyor. Uzun mesafeli toplarımız sayesinde ilk anda düşman gemilerine verebildiğimiz kadar hasar vereceğiz. Tabi ki savaşçılar da  düşmanla yakınlaştığımız anda devreye girecek.”

“Anlaşıldı. Şimdilik beklemekten başka çaremiz yok,” dedi Canas. Güverteye çıkmaya hazırlanıyordu ki durdu. Ses tonu gayet sakindi. “Ne olursa olsun Lider Alaz’ ı bana bırakın. Kimse ona dokunmasın.”

“Anlaşıldı efendim,” dedi Fuban.

Aradan uzun saatler geçti. Gözcü, kaplan sembollü bayraklar taşıyan gemileri fark ettiğinde olanca gücüyle aşağıdakilere bağırdı. “Tam karşıda düşman gemileri göründü!” Herkes hızla yerini alırken genç, boynuz borazanı üfleyip diğer gemilere işaret gönderdi.

İlk top atışları karşı taraftan geldi. Henüz uzakta oldukları için ıskalamışlardı. “Ateş!” diye bağırdı Canas. İki taraf birbirine doğru ilerlerken top atışları hızlandı. Patlayan toplar geride dumanlar bırakıyordu. İlk isabetli atışı Kızıl Şimşek yaptı. Düşman gemilerinden biri yan kısımdan vurulmuştu. Etrafa dağılan ahşap parçalar denize döküldü. Toplardan biri de açılan oyuktan denize düştü. Hasar alan gemideki bir topçu bağırdı.  “Durmayın! Saldırıya devam!”

Serenay top atışlarını duyunca irkildi. Ses çok uzaktan geliyordu. Janef hemen bir dürbün alıp sesin geldiği yöne baktı. “Oradan dumanlar yükseliyor. Savaş başlamış olmalı.”

Verda da koşup baktı. “Ne yapacağız peki? Öylece geçip gidemeyiz.”

“Kaptanı ve tüccarı ikna etmek zor olabilir ama konuşmayı deneyeceğim. Bir an önce oraya gitmemiz lazım.” Sözlerini bitiren Janef hemen harekete geçti.

Rembar  küpeşteye çıktı, bir şey görebilecek gibi uzaklara bakıyordu. “Endişeli misin? İstemezsen gelmek zorunda değilsin,” dedi Akbar. “Ben gideceğim, sen burada kalacaksın. Bu halinle dövüşmeyi düşünmüyorsun herhalde,” dedi Rembar abisine dönüp.

“Yine de elimden bir şeyler gelir.”

“Olmaz dedim. Sen doğruca karaya çıkacaksın. Hem yüzme bile bilmiyorsun.”

“O, eskidendi.”

İkisi arasındaki tartışma devam ederken Serenay da Yazel ile konuşuyordu. “Sen gelmiyorsun. Akbar ile birlikte burada kalırsın, tamam mı?” Yazel geri bırakılacak olmaktan hoşlanmamıştı. “Ama abla?”

“Savaş için yaşın uygun değil. Sana bir şey olsa ne yaparız biz. Annemin ne kadar endişeli olduğunu bilmiyor musun? Zaten çok geç kaldık, dönmediğimiz için delirmiştir.”

“Off, tamam. Dikkatli olun ama.”

Janef döndüğünde suratı asıktı. “Kaptan böyle anlaşmadığımızı, savaş alanına girmeyeceğini söylüyor. Ama çok istiyorsak filikayı alıp kürek çekerek gidebilirmişiz.”

Elbruz umutsuzca başını salladı. “Yine geç kalacağız ama yapacak başka şey yok gibi görünüyor.”

“Silahlarınızı unutmayın,” dedi Verda. Önemli birkaç parça eşyasını da ceplerine sokuşturdu. “Hadi, gidelim o halde.”

Geride Yazel, Akbar ve bir savaşçı olmayan Ayda’ yı bırakan grup filikaya bindi. Güçlü kişiler küreklere asılmaya başladı. Savaş alanına geriden yaklaşacaklar, gemilerden birine çıkacaklardı. Verda her ihtimale karşı yanına çubuklu bayrak almıştı. Kendi gemilerine yaklaşınca sallayacaktı. Eğer kim oldukları hemen fark edilmezse vurulabilirlerdi. Yazel endişe içinde arkalarından bakıyordu.

İki taraf da kayıplar vermeye başlamıştı. Birkaç gemi ağır hasar almıştı, yaralılar vardı. Bir top sesi daha duyulduğunda Podal yıkıntılarla birlikte geriye savruldu. Creyn toz bulutunun içinden geçip Podal’ ın yanına koştu. Podal yerde yan yatmış, acıyla dişini sıkıyordu. Bacağına tahta parçası girmiş ve çarpmanın etkisi ile omzu yerinden çıkmıştı.

“Dayan Podal, yardım edeceğim. Sağlık ekibinden biri gelene kadar cismi sabitlemem lazım,” dedi Creyn. Sırt çantasından bandaj çıkarıp yaranın etrafını sardı, kanamayı durdurdu.

Podal hâlâ dişlerini sıkıyordu. “Çok acıyor.”

“Sabret. Kımıldama olur mu?”

Podal ortamın havasızlığından ve ağrılardan bunalmış, zor nefes alıyordu. “Tamam.”

Benay ve Elarin güverteydi. Emir gelince okları serbest bıraktılar. Aynı anda onlarca ok havada kavis çizerek karşıdaki gemiye doğru ilerledi. Birkaç kişi yaralanmaktan kurtulamamıştı.

Kızıl Şimşek ve Lider Alaz’ ın bulunduğu Sonsuzluk birbirine yaklaşmıştı. İki lider de emirler yağdırıp rakibini püskürtmeye çalışıyordu. Canas geminin yüksek platformundan Alaz’ a bağırdı.

“Teslim ol! Ancak o zaman sana merhamet edebilirim.”

“Merhametine ihtiyacım yok! Sana karşı kaybetmeyeceğim. Saldırın!”

Alaz’ ın savaşçıları halatları kullanarak rakip gemilere tırmanmaya başladı. Kızıl Şimşek’ e tırmanışlarını gemidekiler ok ve mızraklarla önledi. İki tarafın da kayıpları gittikçe arttı. Birkaç gemi batmaya başlamıştı.

Benay omzundan okla vurulmuş, geri çekilmişti. Elarin kılıcını savurup küpeşteye kadar tırmanan kadını yaraladı. Kadın suya düşüp gözden kayboldu. Elarin o sırada yaklaşan filikayı gördü. “Bunlar Janefler değil mi? Dönmüşler!”

Benay omzunu tutuyor, dayanmaya çalışıyordu. “Git, birilerine haber ver. Onları gemiye alalım.”

Janef ve Elbruz kürek çekmekten yorulmuştu. Komtav ise alışkın görünüyordu. Verda o sırada ayağa kalktı. “Bizi fark ettiler, bakın. Oraya doğru çekin kürekleri.”

Gemiyi ıskalayan bir top yakınlarına düşünce filika ters döndü. Herkes suyu boyladı, sonra gemiye doğru yüzmeye başladılar. Serenay iyi yüzerdi, hızla kulaç atıp herkesten önce aşağı sarkıtılan halat merdivene vardı. Bir süre sonra herkes güverteye çıkmıştı. “Sonunda başardık,” dedi Verda ıslak saçlarını gözünün önünden çekerek.

Elarin hemen bir açıklama yaptı. “Onlar daha fazla hasar aldı ama pes etmeye niyetleri yok. Emir geldiğinde düşman gemilerine geçip kaptanları etkisiz hale getireceğiz. Şimdi yerlerinizi alın.”

Etrafı bir sis tabakası sardı. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Serenay neredeyse hiçbir şey göremiyordu. Rembar’ a döndü. “Yine sen mi yaptın bunu?”

“Hayır, ben değilim.” Rembar etrafına bakındı. Sis yavaş oluşuyordu ama pek doğal sayılmazdı. “Bu işte bir iş var,” dedi. Gemileri biraz arkada kaldığı için ön tarafta ne olduğunu bilemiyordu.

Canas koşarak ileri atıldı. Sonsuzluk atlayabileceği bir mesafedeydi. Küpeştenin korkuluğuna basıp sıçradı ve sıradan bir insanın alacağı mesafenin çok daha fazlasını kat etti. Alaz üzerine atlayan Canas’ ı son anda fark edebildi. Kılıcını bile kaldıramadan kendini yerde buldu. Canas, Alaz’ ı kaldırıp kılıcını boynuna dayadı. “Kımıldarsanız lideriniz ölür!”

“Sen normal biri değilsin değil mi?” dedi Alaz öfke içinde. Boğazına değen kılıcın baskısından kımıldayamıyordu. Gemideki herkes donup kaldı. Lider Alaz’ ın rehin alındığına inanamıyorlardı. Canas’ ın savaşçıları ise sisten bir şey göremiyordu.

Canas gülümseyerek Alaz’ ı yanıtladı. “Normal olan siz misiniz, yoksa ben miyim acaba?”

“Amacın ne? Beni öldürsen bile savaş devam edecek. Lider Lazinka’ nın desteği her an gelebilir.”

“Gelsin gelsin, ne güzel. Ortam iyice kızışıyor.”

Alaz hayrete düştü. Canas’ ın delicesine sözlerine anlam veremiyordu. Görünenin arkasında farklı bir şey olduğunu hissediyordu. Bulutlar yoğunlaşmış, gökyüzü kararmaya başlamıştı. Gemiler beşik gibi sallanıyordu artık. Bordaya sertçe bir dalga vurunca Canas dengesini kaybedecekti. Son anda toparladı, Alaz’ ı elinden kaçırmadı. Ürkütücü şekilde gülüp Alaz’ ın kulağına fısıldadı. “Görüyor musun yaklaşan karanlığı? Ok yaydan çıktı artık, bedel ödeme vakti geldi.”

“Ne demek istiyorsun?” diye bağırdı Alaz. Endişe ve korkuya kapılmıştı.

O sırada Canas yoğun ve rahatsız edici bir gürültü işitti. Bir sürü bozuk müzik aleti sesini işitirken beyni uyuşuyor gibiydi. Düşünceleri dağılıp giderken öfkeyle bağırdı. “Kes şunu! Çık karşıma Sesin Muhafızı. Biraz daha uzatırsan onu öldürürüm.”

Alaz ne olduğunu anlamıştı. “Krazu dur. Onu kışkırtma.”

Sesler anında kesildi. Krazu yavaşça öne çıktı. Her an saldıracak gibi duruyordu, öfkeliydi. Canas kılıcını yavaşça indirdi. Son ana kadar gelmişken risk almamaya karar verdi. Eğer Alaz’ ı şimdi öldürse Sesin Muhafızı ile başı belaya girecekti. Geriye çekilirken kılıcını hızla Alaz’ ın hayati olmayan bir noktasına sapladı. En azından bunu yapabilirdi, gülümsedi. Aynı anda Krazu ileri atılınca Canas çevik bir hareketle Kızıl Şimşek’ e doğru sıçradı. Atlayışının ardından ayakları ahşap zemine değince yuvarlandı. Hemen doğruldu ve sis tabakasını yavaş yavaş kaldırdı.

Fuban şaşkındı. Lider Alaz’ ın yaralandığını ve yardımcılarının onu götürdüğünü gördü. Bir anda Lider Canas’ ın bunu nasıl yapabildiğini bilmiyordu. O, fiziksel açıdan düşündüğünden daha güçlüydü. Canas' ın emri ile Sonsuzluk’ u ele geçireceklerdi ki Lider Lazinka’ nın destek kuvvetleri ufukta göründü. Oldukça kalabalıktılar.

Canas havadaki artan kötü enerjiyi hissediyordu. Her şey istediği gibi ilerliyordu. “Geri çekiliyoruz. Çok kalabalıklar,” dedi. Niyeti herkesi Butah’ a çekmekti.

 

***

 

Beyaz ev işleriyle meşgulken canı sıkkındı. Çocuklarından hâlâ bir haber alamamak onu kahrediyordu. Bahçeye çıkmıştı ki bir tanıdığı ile karşılaştı.

“Beyaz duydun mu? Denizde savaş başlamış. Savaşçıların çoğu oraya gönderilmişken bir kısmı da güneye gönderilmiş. Durum hiç iyi değil.”

“Olamaz! Bu kadar çabuk mu? Çocuklarım Libmons üzerinden geleceklerdi. Denizi nasıl aşacaklar şimdi?”

“Benimki döner dönmez savaşa gönderilmiş. Korku içinde beklemek düşüyor bize hep. Gitmem gerekiyor, sonra görüşürüz.”

Beyaz telaşla evden çıkıp Karan’ ın yanına gitti. Dükkanda çalışan adam eşinin halini görünce endişeye kapıldı. Beyaz her şeyi anlattı. Tüm bunları Karan da yeni işitmişti. Kötü haber çabuk yayılırdı.

“Karan işi gücü bırak şimdi. Senin hemen oraya gitmeni istiyorum. Çocukları bulmalısın, Yazel daha çok küçük.”

Karan karısının gözlerindeki kararı ve inancı görünce direnmedi. “Peki, sen buraya göz kulak ol. Onları bulacağım. Eski günlerime geri döneceğim aklıma gelmezdi.” Dolaptan uzun ince bir kutu çıkardı. Kutuyu açıp içindeki kılıcı eline aldı. “Onları bulmadan dönmeyeceğim.”

“Sana güveniyorum. Kendine dikkat et. Burayı düşünme.” Beyaz’ ın içi içini yiyordu. Daha önce bir silah bile almamıştı eline. Ayak bağı olmayacağını bilse o da eşiyle gitmek isterdi. Vedalaştılar, ikisi de endişeyle birbirlerinin gözlerine baktı. “Bekle bizi, umudunu kaybetme,” diyerek yola çıktı Karan.

10 yorum:

  1. Durum, o söze uyuyor gerçekten de. :) Geçmişten günümüze devam eden sorun.

    YanıtlaSil
  2. Olayların akışına bırakıyorum genelde, aslında ölüm listesi hazırlamıştım da değiştirdiğim oluyor. 😅 Canas iyice psikopata bağladı. :))

    YanıtlaSil
  3. hımmms canas geyikin üzerinden atla atladı, at yarışlarına katılabilir yani baksana ne yüsek engeli bile aştı :) benaaay oleeey, my second best hero :) anaaa yani canas savaş başlattı yaaa başlarda hiç beklemiyoduk yani. oleeey serenay my first hero, benay vuruldu olmaaz olmasııın :) bu canasa noldu yaa böyle biri değildi, hırs kapladı için, gözü döndü, krazuuuu, yazık alaza :) (burda harf hatası olmuş, geriye çekilirken kızla değil hızla olcak dey mi :) ay karan bulsun hadiii :) heycanlıydı yineee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canas güçlü bayağı, her şeyi yapabilir. 😄 Kendini kaybetmeye başladı artık. Son ana geldiği için sabırsız diyeyim. :) Benay vurulsa da pek önemli değil benim için. 😅 Krazu olmasa Alaz ölecekti orası kesin. :) Harf hatasını düzelttim sağol. Yorumun için teşekkür ederim deep. :)

      Sil
  4. Kapsamlı bir tanıtım olmuş, ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Krazu'yu seviyorum ben, hatta Serenay'dan da çok ahaha. Serenay'ı pek sevemedim nedense.

    Canas favorilerimden biri bildiğin gibi. Havalı, kötü karakter...ama seviyorum. Kitabın bel kemiği zaten o. Hepsinin ötesinde duruyor. :P

    Macera da her zamanki tadında ilerliyor. Bizi içine çekiyor. Ah ah ...:)

    Devamını da çabucak paylaşman dileğiyle beklemelerdeyim Duyguu. Kalemine, hayal gücüne kuvvet. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Krazu' yu ben de seviyorum. :)
      Canas' ı en başından beri severek yazıyorum zaten. Kitabın bel kemiği diyebiliriz evet. :)
      Sağol Merve desteğin ve yorumun için. Sayende biraz hızlı ilerliyorum. Senin romanını hızlı yazdığını görünce ben de hevesleniyorum. 😀

      Sil
  6. Bir süredir yazıları okuyamamıştım ama yeni bölümü görünce çok mutlu oldum :-)) Canasın, Alaza saldırısını çok güzel anlatmışsınız, kaleminize sağlık 🙏 ☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir süredir gözükmüyorsunuz, merak etmiştik. :) Ben de yorumunuzu görünce mutlu oldum, teşekkür ederim. Saldırı kısmını da beğenmenize sevindim. 😊

      Sil

Drizzt Efsanesi 13. Kitap (Kılıçlar Denizi)

   Drizzt Serisi'nin elimdeki son kitabını okudum. Bu bölümde yine bir yolculuğu okuyoruz. Drizzt ve diğerleri yakın dostları için bir k...