31 Mayıs 2022 Salı

Sultan Ve Bahçıvan (Hikaye)

 

 Merhabalar, bu öykümü blog arkadaşlarımızdan Entlovin'in blogunda yayınlamıştım ama kendisi blogu temelli kaldırdı sanırım. O yüzden burada paylaşmak istedim, hem daha önce görmemiş olanlar da okuyabilir. :) 



 Kıtlığa yenik düşen şehir uzun süredir kara bulutlarla kaplıydı. Yağmur yağdı yağacak derken günlerdir tek bir damla bile düşmemişti. Bulutlar görevini unutmuş gibiydi. Dört bir yandan yağmur duasına çıkıldı, suya muhtaç dillerden dualar yükseldi. 

 Ülkede böylesi bir kıtlık daha önce yaşanmadığı için insanlar adeta hazırlıksız yakalanmıştı. Bir çoğu doğduğu topraklardan göç etmek zorunda kaldı. Onlardan biri de ihtiyar bir bahçıvandı. Yaşadığı yeri terk edip omzunda heybeyle yollara düştü. Cüzi bir ücret karşılığında anlaştığı at arabacı onu iki günlük yürüme mesafesindeki şehre bıraktı. Bundan sonra yolları ayrılacağı için bahçıvan yaya olarak devam etmek zorundaydı, at arabası uzaklaşırken öylece izledi. Eski dostunu bulabilme umudu ile buralara kadar gelmişti. Belinin ağrısı onu zorlasa da aldırmadı. Yol boyunca kendisi gibi evini terk etmiş kişilere rastladı. Kimsenin kimseyi görecek hali kalmamıştı.

 İhtiyarın dili damağına yapışmıştı ama son kalan suyunu harcamak istemiyordu. Kuraklık ülkeyi vurduğundan beri mesleğini icra edemiyordu. Kimsenin bir ihtiyara bahçe işleri için ödeme yapmaya niyeti yoktu. Adam hasretle göğe bakıp iç geçirdi. “Günlerdir inat eder de bir damla su bırakmaz şu bulutlar. Düştüğümüz hallere bak. Kimin aklına gelirdi böyle bir çaresizliğe sürükleneceğimiz.” Yıllardır yatılı çalıştığı villadan artık bir bahçıvana ihtiyaçları olmadığı gerekçesiyle atılmıştı. Bu günün bir şekilde geleceğini biliyordu. Emek verdiği çiçekleri hayata küsüp solmuş, şimşirler kurumuş, çimler bitmez olmuştu. Kendini buna hazırlasa da içinin burkulduğunu inkâr edemezdi. Çiçekler ona huzur veriyor, onu hayata bağlıyordu. Yaptığı iş herhangi bir meşgaleden çok daha fazlasıydı onun için. Artık hayatını adayacağı bir şey kalmamıştı.

 Yıllar önce geldiği dostunun evini zor da olsa buldu. Ev hatırladığından çok daha kötü durumdaydı. Ürkek adımlarla bahçe kapısına yaklaştı. Birkaç kedi yiyecek bulma umudu ile çöpleri karıştırıyordu. Küçük, müstakil ev bakımsızlıktan yıkılmak üzereydi. Perdesiz, kırık camlar terk edilmişliği gözler önüne seriyordu. İhtiyar cama yanaşıp içeri baktığında yerde birikmiş tozla kir tabakası ve duvarları saran nemden başka şey göremedi. Burnuna vuran küf kokusuna rağmen öylece kalakaldı.

 Bir zamanlar dostu ile ortak iş yürütüyordu. Kendine yeni bir yol çizmek istediği için onun yanından ayrılmıştı. “Ne zaman istersen dönebilirsin. Kapım daima sana açık,” demişti dostu.

 “Birine mi baktınız amca?”

 “Kızım, ben Mehmet' e baktım ama ev boş. Nereye gittiğini biliyor musun?”

 “Amca o iflas edince ailesini de alarak gitti. Yıllar oldu bir daha kimse görmedi onları.”

 “Anlıyorum.” Adam yaşadığı hayal kırıklığının üstüne başka şey diyemedi. Mehmet' in çevresi genişti, kendisine bir iş bulabileceğini düşünmüştü. Gerçi son zamanlarda hızla zayıflayıp güçten düştüğü için iş bulma umudu da pek yoktu. Kim bilir bir daha karşılaşacaklar mıydı? Bahçıvan düşünmekten harap olmuş halde dermansız ayaklarının götürdüğü yere savruldu. 

 Yürüyecek hali kalmayınca etrafa bakındı. Bir ağacın dibindeki taşa oturdu, sırtını ağaca verdi.  Bez çantasından bir parça kuru somun çıkarıp yemeye başladı. Lokmalar boğazından zorlukla geçerken gözyaşları yüzündeki kırışıklık boyunca aktı. Masmavi gözleri gökyüzünden bir parça taşıyor gibiydi. Uzun zamandır çiçek manzarasına doyan bu gözler şimdi ışıltısını kaybetmişti. Kalan suyu kana kana içti. Çatlamış dudakları sızlıyordu. O sırada su sesi işitir gibi olunca dikkat kesildi. Doğru duyduğundan emin değildi ama güçlükle doğruldu, sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Bir dereyle karşılaşacağını umup sevinmişti. Böylece elini, yüzünü iyice yıkayıp kendine gelebilirdi.

 İhtiyar su özlemiyle bir süre yürüdükten sonra tam karşıda eski bir saray belirince şaşırıp kaldı. Buraya kadar gelebildiğine inanamıyordu. Yüzyıllar öncesine ait bu saray uzun süre önce kaderine terk edilmişti. Adam merakını yenemeyerek ardına kadar açık, demir parmaklıklı bahçe kapısından içeriye girdi. Kuru ağaçlar boynunu bükmüş, toprak çatlamış, taş yol paramparçaydı. Yapının bir kısmı çökmüştü. Adam yavaşça yere eğilip kuru toprağı avuçlarının arasına aldı. Toprağın o kendine has kokusu bile gitmişti. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade ile avucundakileri havaya savurdu. Kafasını kaldırıp saraya döndü ve mırıldandı. “Ben ki kimsesiz ve bir aşa muhtacım. Sen herkesi korkudan titreten,  sefa içinde yaşayan koca sultan, halin nicedir şimdi?”

 Bahçıvan bunları söyledikten sonra yavaş yavaş kapıya ilerledi. Takatsiz bedeniyle hafifçe ittiğinde bile kapı gürültüyle yere düştü. Ortalığı toz duman sarınca ihtiyarı öksürük tuttu. Sarmal merdiveni aşıp yukarı çıktı. Duvarları örümcek ağı sarmıştı. Pencereye yaklaşıp kirden rengi griye dönen perdeleri araladı. İçeri sızan gün ışığı sayesinde etrafı daha net görmeye başladı. Altın ve gümüş ipliklerle dokunmuş yerdeki halı pek çok yerinden sökülmüştü. Duvarlardaki çıkıntılara kandiller yerleştirilmişti. 

 Geniş sütunları geçerek göz alıcı tahta doğru ilerledi. Altın varaklı, kadife minderli tahtı görünce bahçıvanın ferini kaybetmiş gözlerinde ilk kez bir ışıltı belirdi. Toz içindeki mindere oturdu, tahta kuruldu. Gevşediğini hissedince uzun süre kalkamadı yerinden. Sultan olduğunun hayali gerçekmişçesine esir aldı onu. Hizmetkârlar karşısına dikilmiş, ağzından çıkacak en küçük bir emri yerine getirmek için hazırdı. Hazineler elinin altındaydı. Hiçbir yerde göremeyeceği kadar çeşitli, leziz yiyeceklerle donatılmış masa onu bekliyordu. Sarayı saran ışıltı başını döndürdü ve gözleri ağır ağır kapandı.

 Sultan kan ter içinde uyandı. Gördüğü rüya onu sarsmıştı. Sarayın yıllar içerisinde harap olmuş hali, ülkedeki kıtlık, kendisinin fakir ve yaşlı bir bahçıvan oluşu... Tüm bunlara bir anlam veremiyordu. Gördüklerinin geleceğe dair bir uyarı olduğu konusunda endişeliydi. Zevcesi telaşlı halde yanına geldi, iyi olup olmadığını sordu. 

 “Bir kâbus gördüm, iyiyim şimdi. Telaşlanmanı gerektirecek bir şey yok.” 

 “Hayırlara çıksın İnşallah.”

 Sultan gülümsedi, eşi sayesinde biraz olsun rahatlamıştı. Odaya yayılan misk kokusu eşliğinde yatağından yavaşça kalktı, önceden hazırlanmış kıyafetleri giydi. Tahtına geçtiğinde her zamankinden farklı hisler içerisindeydi. Birkaç gün sonra önemli bir sefere çıkacaklardı. Onunla meşgul olması gerekirken şimdi zihnindeki görüntüleri atamıyordu. Belki de sefer için uygun bir vakit değildi, bunu hocasına danışması gerekecekti. Önünde dikilmiş mali raporları sunan yardımcısını doğru düzgün dinlemiyordu bile. Durumun farkına varan adam sesini alçalttı. “Efendim iyi misiniz?”

 Sultan endişe içindeki yardımcısını süzdü. Adam ellerini önünde kavuşturmuş, başını hafifçe eğmişti. 

 “Şimdi söyleyeceklerim seni şaşırtabilir ama ilginç bir rüya gördüm. Bana hemen bir rüya tabircisi bulun.”

 “Emredersiniz efendim. Hemen ilgileneceğim bununla.”

 Bekleyişi sırasında sultan peşinden kimsenin gelmemesini isteyerek avluya çıktı. Gökyüzü olabildiğince parlaktı. Kuş cıvıltıları baharın gelişini müjdeliyordu. Bahçe doğanın bir parçasıydı ve sultanın içini huzurla kaplıyordu. Bereketli bir dönem yaşanıyor, çiftçilerin yüzü gülüyordu. İnsanlar hayatlarından memnundu. Sultan ellerini açarak sahip olduklarına şükretti. O sırada bir bahçıvanın şimşir ağaçlarını düzenlediğini gördü. Tüm dikkatini işine vermişti. Sultan yanına vardığında genç telaşla ayağa kalktı. “Bir emriniz mi var sultanım?”

 “Hayır, bir ricam var senden. Bana fidan dikmeyi öğretir misin? Öğrenirsem belki cılız bir fidanın büyüyüp serpilerek güçlü bir ağaca dönüşündeki yolculuğu kavrayabilirim. Belki yüreğim bir nebze olsun genişler.”

 Gencin kafası karışmıştı. “Pe-peki efendim, siz nasıl buyurursanız,” diyebildi sadece. 

 Bahçıvan tekrar işine döndüğünde sultan çiçekleri izliyordu. Neydi yaşam denen süreçteki değişimin sırrı? Ömür iniş çıkışlarla doluydu. Güçlü bir irade için bir ağaç gibi budanmak lazımdı. Sultan bu düşüncelere dalmış halde bulunduğu makamı, kendini sorguladı. Baki olan yoktu dünyada. Konulduğu altın kafes onu kısıtlayan zincirlere dönüşmüştü. Yüreğinde özgürlük için çırpınan bir serçe vardı sanki. Yürüdüğü yolda hep geriye baktığını fark etmişti. Çünkü ayaklarının onu doğru istikamete yönlendirdiğinden emin değildi. Adalet ve güç için mücadele ederken ezip geçtiği bazı şeyler aklına düştü. Bir sultan olduğu için yanlışını bile kolayca söyleyebilen biri yoktu etrafında. Belki tüm bunları bahane ederek içini rahatlatmaya çalışıyordu. İçindeki sıkıntıyı nasıl durduracağını bilmiyordu.

 Rüya tabircisi saraya vardığında vakit kaybetmeden sultanın huzuruna çıkarıldı. Adamın saçlarına aklar düşmüşse de yüzündeki kırışıklık yok denecek kadar azdı. Gözleri ise önemli sırlar saklıyormuş gibi buğulu bakıyordu. Kısaca kendini tanıttıktan sonra “efendim rüyanızı dinlemek için hazırım,” dedi. Sesi sakin ve bir o kadar da güven vericiydi. 

 Sultan tüm gördüklerini detaylarıyla anlattı. Rüya tabircisi dinlerken gözlerini kısıp düşüncelere daldı. Şu ana kadar edindiği bilgiler ışığında söyleyeceklerini kafasında toparlamaya çalıştı. 

 “Şimdi bana tüm bunların ne anlama geldiğini  söyleyebilir misin? Korkarım ki çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalacağım.”

 “Efendim, elimden geldiğince isabetli yorumlamaya çalışacağım, kusurum olursa affola. Rüya sizin de tahmin ettiğiniz üzere bir uyarı niteliğinde. Doğru yoldan ayrılmadığınız müddetçe kısmetiniz ve talihiniz bol olacak. Dünya nimetleri bu şehirden eksilmeyecek ancak gücünüzü, zenginliğinizi yanlış kullanmaya başlarsanız önce kıtlık vuracak bu diyarı, o çok sevdiniz çiçekler solacak, zamanla yaşam sarayınızdan çekilecek, geriye ibretlik bir harabe kalacak, isminiz zihinlerden silinecek. Bahçıvan olmanız ise büyük sorumluluk yüklendiğiniz takdirde hayırlara vesile olacağınızı ve önemli işler başaracağınızı anlatıyor. Kısaca söylemem gerekirse kaderinizi seçimleriniz belirleyecek. Söyleyeceklerim bu kadar efendim.”

 Sultan teşekkür ettikten sonra rüya tabircisinin evine bırakılmasını emretti. Ardından saraya durgun bir hava çöktü. Sultan endişeden kurtulamıyordu, geleceğe dair kaygılar yüreğini sarmıştı. Ya yolunu kaybederse, başaramazsa ne olacaktı? Kıtlıkla mı sınanacaktı ülke? Sorumluluğu büyüktü; hem de çıkarın, hırsın her yerde bu denli kol gezdiği bir dönemde. Korkuyordu kendine ihanet edecek birilerinin yolunu şaşırtmasından. Yükselirken adımını attığı basamaklara ne kadar güvenebilirdi?

 Bahçıvan zorlukla doğruldu, her yanı tutulmuştu. Gördüğü uzun rüyanın ardından sersemlemiş haldeydi. Tahta kurulup hayallere dalarken rüyasında bir sultan olup böyle sıkıntı çekeceği aklına gelmezdi. Şu ana kadar kendini, yaptıklarını, geçmişini hiç sorgulamamıştı. Değişim için hiçbir çaba göstermemişti. Şimdi niye bu kadar gergin olduğunu merak ediyordu. Evlatlarına, eşine sırtını dönüp hayatının merkezine işini koymuştu. Etrafındakilere acımasızca değer biçmiş, bir çiçeğin daha fazla sevgiyi hak ettiğine kendini inandırmıştı. Uzlaşmacı biri olamamıştı hiç. Deniz feneri misali ailesine ışık tutmak, onları toparlamak yerine karamsarlığa kapılıp her birini bir yere savurmuştu. Şimdi onların ne yaptığını, nerede olduğunu bilmiyordu. Tüm bunları düşünmek için geç kalmıştı. Kendisinin ne kadar değersiz,  kolay pes eden biri olduğunu yeni yeni idrak ediyordu. İçinde kendisine karşı bir öfke belirdi. “Meğer ben sadece şimdi değil başından beri zayıfmışım.”

 Gençken her şeye koşan, tüm zorluklara göğüs gerebilen biriydi. Kasabanın övgü kaynağıydı. Yürümesinin dahi zorlaşacağı bu günleri göreceğini ummazdı. Elden ayaktan düşmesinin yaşlanmaktan çok gönül yorgunluğu olduğundan bihaberdi. Tahtta uyuyakaldığı için kendi kendine söylendi. Saçma sapan heveslere kapılırsa tabi ki böyle anlamsız rüyalar görürdü. Yavaşça ayaklandı Geride bıraktığı insanlar ve harcadığı yıllar kalbini parçalıyordu. Aniden dizlerinin bağı çözüldü ve yere kapaklandı.

 Sabaha karşı kopan bir gök gürültüsü sultanı uyandırdı. Sultan eşini uyandırmamak için sessizce kalktı. Pencereye yürüdü, perdeyi aralayıp gökyüzüne baktı. Ara ara çakan şimşek göz bebeklerinden yansıyordu. En karanlık geceyi dahi aydınlatan bir şimşek vardı. Öncekinin devamı niteliğinde gördüğü rüya sultanı huzursuz etmişti. O kadar güçsüz düşeceğini, her şeyden elini eteğini çekebileceğini tahayyül edemezdi. Dahası sondaki vicdan azabı içine işlemişti. “Hayır, hayır, o ben olamam,” diye başını salladı. Gök gürledi, mavi gözleri aydınlandı bir kez daha. Ardından bastıran sağanak şehri yıkadı. Sultanın ruhu bir parça da olsa huzur buldu. Ne zaman yağmur yağsa dertlerinin de akıp gittiğini hissederdi. Bir süre çok sevdiği yârini izledi. Onun bu günlere gelmesinde çok desteği olmuştu. Pes etmeyen bir kardelen gibi hep elinden tutup doğrulmasına yardım ederdi. Gecenin gündüze dönüşünü haber eden sabah ezanını dinledi usulca. Abdest alıp namaza durdu. Secdeye vardığında kafasındaki kara bulutlar dağıldı. 

 Öğle vakti olunca sarayda kılıç talimi başladı. Her zaman savaşa hazırlıklı olmak, körelmemek lazımdı. Zırhını kuşanan sultan karşısına üç kişinin geçmesini istedi. Muhafızlar itiraz edecek oldu ama onları dinlemedi. “Bugün, dövüşüm kendimle olacak. Sınırlarımı görmem lazım, tüm gücünüzle saldırın.” Sultanın kararlılığı katı bakışlarından hissediliyordu. Sanki orada olmayan bir şeyi görüyor, hissediyor gibiydi. Muhafızlar olanca kuvvetiyle saldırıya geçti zira çekingenlik gösterirlerse sultanın öfkeleneceğini iyi biliyorlardı.

 Kılıçlar havada çarpışıyor, sesler duvarlar arasında yankılanıyordu. Karşılaşmayı izleyenler nefeslerini tutmuştu. Herkes neden sultanın kendini bu kadar zorladığını düşünüyordu. Sultan bacağına inecek darbeyi son anda önleyip uyguladığı kuvvetle rakibini püskürttü. Gözünden kaçmayan hamleleri rahatlıkla durdurabiliyordu. Hızlı ve güçlüydü. Şakaklarında ter birikirken kendi etrafında dönerek kılıcını savurdu ve muhafızın kılıcı elinden fırladı. Sultan nefes nefese kalsa da bir an bile duraklamadı. Hayat da zaten duraklamaya gelmezdi. Ömrü boyunca çok çalıştığını hatırlıyordu. Geriye iki kişi kalmıştı. Dikkatini iyice yoğunlaştırdığı sırada bir kılıç darbesiyle zırhı boydan boya çizildi. Alnını silip gülümsedi sultan. Zırh çoğu şeyden korurdu insanı, peki kalbini ne koruyacaktı?

 Seyircilerden hayret nidaları yükselirken sultan diğer iki kişiyi de silahsız bırakmayı başardı. Karşılaşma sona ermişti. Çok yorulan sultan durup birkaç saniye soluklandı. Hizmetkârlardan biri hemen su getirdi. Sultan soğuk suyu içtikten sonra üzerindeki ağırlıktan bir an önce kurtulmak için zırhını çıkardı. O anda kalbinde keskin bir acı hissetti. Ne olduğunu anlayamayarak tökezledi. Canı o kadar yanıyordu ki düşünemiyordu bile. Yere doğru yığılırken az önce dövüştüğü muhafızlardan biri onu tutup yavaşça yere bıraktı. Sultan o anda fark etti kalbindeki oku. Diplerine kadar sızabilen hain kimdi? Kıyafeti kanla yıkanırken sultan sonunun geldiğini düşündü. Saray alarm durumuna geçti, muhafızlar hemen saldırganın peşine düştü. Herkes şok içindeydi.

 Başındakiler dövünürken sultan öksürmeye başladı. Artık kurtuluşu yoktu biliyordu, konuşacak dermanı da yoktu. Gözleri kim bilir neler anlatıyordu ama o kargaşada anlayabilen olmadı. Eşi telaşla yanına koşup elini sıktığında gülümseyerek onun gözlerine baktı. Sultanın öyle bir bakışı vardı ki ‘öte tarafta görüşürüz’ der gibiydi. Ölüme kendini teslim ederken bir dua mırıldanarak gözlerini kapadı.

 Nefesi kesilen bahçıvan bir anda uyandı. Düşünce bilincini kaybetmişti. Kalkacak gücü kendinde bularak yavaşça doğruldu. Gördüğü rüyanın etkisiyle dışarıya doğru yürüdü. Şimdi istenmeyen bir anı gibi saray tarafından dışlandığını hissediyordu. Omuzları çökmüş, ruhunu huzursuzluk kaplamıştı. Az önce gerçekten öldüğünü sanmıştı. Elini hafifçe sızlayan kalbine götürdü. Saraya girdiğinden beri bir çekime kapılıp, garip rüyalar görmüştü. Hem de rüyasındaki hali de şu anki halini görmüştü. İhtiyarın kafası allak bullak oldu. Tüm bunlar ne anlama geliyordu? Belki de aklı kendisine bir oyun oynuyordu. Bu tekinsiz, garip yerden uzaklaşmak için can atıyordu. Sonunda avluyu aşıp kendini dışarı attığında rahat bir nefes aldı. Bir kenara oturup az önce düştüğü için ağrıyan bacağını ovdu. Kaşı da açılmıştı, mendiliyle yüzündeki kanı sildi. Kendi kendine konuştu. “Demek hiç bir şey göründüğü gibi değil. Sultan olsan da nereden saldıracağını bilmediğin bir düşmanın hep pusuda beklemektedir. Ben rüyamda sefa içinde yaşayan değil taşıdığı sorumluluğu ağır olan birini gördüm. Hayat herkese farklı pencereden bakmayı öğretir. Hata ettim, üzgünüm.” 

 Bir damla düştü yanağına. Ağladığını sandı ama rahmet yağıyordu. Kısa sürede hızlanan yağmur sağanağa dönüştü. Su içinde kalan ihtiyar canlandığını hissetti. Yere çöküp ağlayarak alnını toprağa değdirdi.

 O sırada yoldan geçen bir at arabası durdu. Bahçıvanın haline acıyan adam bir testi uzattı. “Ne oldu size böyle? Buyurun için.” Bahçıvan kana kana su içince içinin yangını biraz dindi. “Sizi bu ıssız yerde bırakamam. Güvenli bir yer bulana kadar size eşlik edeyim. Lütfen benimle gelin, acıkmışsınızdır da.” Bahçıvan yabancıya teşekkür etti ve birlikte yola koyuldular.

 Ansızın başlayan yağmur günlerce, haftalarca devam etti. Başını sokacak yer ve bir iş bulan bahçıvan kararlı halde pencereden göğü izliyordu. Hayat yeniden başlıyordu ve ona ayak uydurmak için hazırdı. Önce ailesinden bir iz bulmaya çalışacaktı.


SON

29 Mayıs 2022 Pazar

Başka Zaman Kütüphaneleri (Kitap Tanıtım)

 


 Sırp yazar Zoran Zivkoviç'in kaleme aldığı kitap 2003 Dünya Fantezi Ödüllüdür. Kitapta birbirinden ilginç altı öykü yer alıyor. Akıcı ve sade bir dille yazılmış öyküler eğlenceli ve dikkat çekiciydi. Okurken insan başıma bunlar gelse ne yapardım diye düşünüyor.

 İnternet kütüphanesinde henüz yazmadığın kitapların listesine denk gelmek, posta kutunu her açtığında içinde bir kitap bulmak, gece kütüphanesinde içinde her anının yer aldığı kendi hayat hikayene rastlamak vs. İçlerinde en çok Sanal Kütüphane ve Gece Kütüphanesi'ni sevdim. Genel olarak öyküler yarım kalmışlık hissi veriyordu ama böylesi daha iyi olmuş bence, çünkü gizem devam ediyor izlenimi veriyordu. Yazar, gerisini okurun hayal gücüne bırakmak istemiş olabilir. :) Öyküler kısa olduğu için detaylı anlatmıyorum. Her öyküden bir alıntı paylaşacağım. 


 Sanal Kütüphane

"Değerli Beyefendi,

Ne zaman öleceğiniz konusunda maalesef size herhangi bir tarih veremeyeceğiz. Geleceği tahmin edebilmek basit bir iş değildir. Şimdilik dokuz ihtimalin her biri bir diğeriyle denktir. Hangisinin gerçek olacağına talih karar verecektir..."


Ev Kütüphanesi 

Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, asla yetinmezler. Önce, duvarları işgal ederler. Ardından adım attıkları her yeri kaplamaya başlarlar.


Gece Kütüphanesi

Her şey, savcılık iddianameleri gibi soğuk gerçeklerle önümde yazılı duruyordu. Sadece başkalarından değil, kendimden bile sakladığım her sır yazılıydı burada. Kendimi umarsız ve çırılçıplak hissettim: İşlediği suçlar ansızın kamuoyuna açıklanan, gaddarlaşmış bir sabıkalı gibiydim.


Cehennem Kütüphanesi 

"Yaşamının son yirmi sekiz yılında iki kitabı okumaya başlamışsın. Birincisini dördüncü sayfadan sonra bırakmışsın. İkincisinde de ilk paragrafın ötesine gidememişsin."

"İlgimi çekmemişti," dedim, pişmanlık dolu bir sesle.

"Öyle mi? Peki başka şeyler çekti mi ilgini?"

"Kitap okumamanın büyük bir günah olabileceğini hiç düşünmemiştim."

"Değil. Ancak yine de eğer olsaydı, dünya yaşamak için çok daha iyi bir yer olurdu..."


En Küçük Kütüphane 

Yana yakıla şimdi ne yapacağımı düşünmeye başladım. Kitap açık kaldığı süre boyunca varlığını sürdürebilen bir eseri nasıl uzun ömürlü kılabilirdim?


 Soylu Kütüphane

O güne kadar bir kitaptan kurtulmak gibi bir zorlukla hiç karşılaşmamıştım. O güne dek, beni yoran şey kitapları edinmek olmuştu; zaman içinde o konuda da ustalaşmıştım.


26 Mayıs 2022 Perşembe

BCP Mayıs - Hayatımın Maçı(Film), Bubble(Anime)

 Blogları Canlandırma Projesinde bu ayın teması Rus edebiyatı ve sineması ya da spordu. İsteyen herkes katılabilir. Ben bu ay spor teması ile ilgili bir film ve bir anime seçtim. 


Hayatımın Maçı


 Biyografi ve spor türündeki film ünlü golfçüler Harry Vardon ve Francis Ouimet'in hayat hikayelerini konu alıyor. İkisi de zor koşullarda yetişip golfe gönül veren insanlar. Francis babasının karşı çıkmasına rağmen çok çalışır. Sopa taşıyıcısı olduğu için turnuvaya katılmasına bile müdahale edilir fakat o yılmaz. Harry Vardon ile aynı turnuvada yer alır ve kendini kanıtlar. 

 Filmin ilk yarısında biraz sıkıldım, hem yavaş ilerlediği hem politik konular yer aldığı için. İkinci yarıyı ise sevdim. Harry Vardon Francis'te kendini gördüğü için diğerlerine karşı onu savunur. Her ne kadar golfü sevse de kendini yüksek statüdeki insanlardan biri olarak görmez. Geldiği yeri hiç unutmaz. Filmde en sevdiğim nokta buydu. İki güçlü rakibin birbirini övmeyi, alkışlamayı bilmesi. Sporu gerçekten sevdiği ve dostluk için yapan insanları görmek güzeldi. İnsanların rakiplerini düşman gibi gördüğü, boş boş iddialı konuşma çabasına girdiği ve rakibine üstten baktığı günümüz dünyasının ders alması gerek bundan. Asıl sporseverlik rakibini bile destekleyebilmektir. Belirtmeden geçemeyeceğim Francis'in sopa taşıyıcısı olan küçük çocuğun oyunculuğuna bayıldım, çok tatlıydı. :) Spor ve dönem filmlerini sevenlere tavsiye ederim.


Bubble



 Anime filmini konusu nedeniyle spor temasına uygun buldum. Bir gün Tokyo'ya baloncuklar yağar ve insanlar şaşkın halde izlerken bir patlama olur. Çok kişi ölür ve şehir terk edilir. Ancak kimsesiz kalmış çocuklar orada tehlikeli bir oyuna başlar. Kazanan takım kaybedenin yiyeceklerini falan almaktadır. Oyun bol aksiyonlu, hoplamalı, zıplamalı. E, bu spor olmayacak da ne olacak? 😅 Tehlikeli kısmı ise dengeyi kaybedip yerdeki gizemli çukura düşme riskidir. İçlerinden bir oyuncu çok hızlı ve atiktir, yarışları hiç kaybetmez. Bir gün şarkı sesi duyunca ilk patlamanın yaşandığı yere gider. Dikkatsizliği sonucu düşünce bir kız onu kurtarır.

 



(Gifler:tumgir.com)

 Anime aksiyon ve çizim açısından çok güzel ancak kurguda ve karakterlerde derinlik yoktu. Şehirde garip şeyler oluyor ama neyin neden olduğuna dair bir açıklama yok. Anime dram kategorisinde olsa da hiç dram hissedemedim. Bir de deniz kızı hikayesine bağlamaya çalışmışlar ki bence buna gerek yoktu. Onla vakit kaybetmek yerine yaşanan gizemlere açıklama getirilseydi. Yine de izlerken keyif aldım, bana sürekli zıpladığım rüyalarımı hatırlattı, insana özgürlük hissi veriyor. İzlerken gidip trambolinde atlama isteği içinizde uyanabilir. 😆 Tanıtım videosunu koyuyorum, çok estetik görsellere sahip gerçekten.



25 Mayıs 2022 Çarşamba

Yol Hali (Kitap Tanıtım)



 Çekilişten kazanmıştım kitabı, ancak okuma fırsatım oldu. Yazarı ilk kez okudum. Deneme okuyan biri değilim pek ama böyle bir kitaptan başlamak iyi oldu. Yazarın anlatım dilini ve kendini ifade edebilme gücünü sevdim. Şiirsel bir anlatımı da var. Yine de kitabın türünden dolayı zaman zaman sıkıldığım oldu (Troya kısımlarında mesela) ama genel olarak beğendim. Kitabı tek oturuşta uzun uzun okumak yerine günde 15 20 sayfa okuyarak bitirdim. Zaten bölümler birkaç sayfa şeklinde ilerliyor. Pek çok konuya değinilmiş: yolculuk, ünlüler, tarihi mekânlar, edebiyat... Alıntılara geçeyim.


"Aşkın, kaza menziline varması kaçınılmaz olan ve pek çok feda durağına uğrayan yolunda geriye ne kalırsa odur aslolan."


"Çamura saplanmış kara lastik pabucun bütün masallardaki kristallerden daha varlıklıdır. Ama yokuşun dik senin, yükün ne kadar ağır. Senin taşıdığın benim belimi büküyor."


"Ama "doğal" felâket değil bu. Gök suyunu tutamıyor, yer suyunu yutamıyor çünkü. Dünya, emanetine ihanet edilmiş, dengesiyle oynanmış, uyumuna musallat olunmuş olmanın bedelini ağır ödetiyor." 


"Mumlar ve kandiller geceyi aydınlatmak için yeterlidir ve gecenin gündüz gibi aydınlık olması da hiç gerekli değildir."


"Dinle bak. Ölü bir şehrin yerinde uzanırken Ölü Deniz. Belâ, Ölü Deniz'in üzerinden dalga dalga geçiyor. Dalgalar tek heceli, Lût zikrediyor.

İsm-i Kahhâr.

Sakın, sakın dönüp bakma arkana."


 "Çünkü ahlâk kuralları ve kanunlar değişkendir. Ancak zaman, mekân ve toplumlar üstünde seyreden kanunlar tartışmasızdır ve sabittir. Onlar da insanın fıtratında yazılıdır ve sesini en çok vicdanda duyurur."

23 Mayıs 2022 Pazartesi

Kitap Alışverişim 2

 


 Bu aralar okumaya çok vakit ayıramasam da kitap alışverişine devam ediyorum. Bu sefer kardeşim kendine bir şeyler alırsın diye bana para gönderince ben de hemen kitap sipariş ettim. :)) 

 Drizzt serisinin ilk 8 kitabı bende vardı. Seri üçleme, dörtleme şeklinde ilerlediği için 9. ve 10. kitapları almak istedim. Eğer sıkılmazsam ileride devamını alabilirim, en azından dörtleme tamamlanmış oldu. :)

 Bu kez Japon bir yazar okumak istediğim için merak ettiğim yazardan bir kitap seçtim. Jamrach'ın Canavarları'nı ise tesadüfen gördüm ve konusu çok ilgimi çekti. Kitap 500 sayfa civarında. H.G. Wells'i Mervecim önermişti, o yüzden Zaman Makinesi'ni alarak yazarla tanışmak istedim. :) Hepsini severek okuyacağımı düşünüyorum. Amazon'dan alışveriş yaptım. Cumartesi sipariş ettiğim ürünler bugün elime ulaştı ve 5 kitabın uygun bir fiyata denk geldiğini söyleyebilirim.

16 Mayıs 2022 Pazartesi

Jujutsu Kaisen 0: The Movie (Sinemada İzledim)

 


 Nereden başlasam anlatmaya bilemiyorum. Tek kelimeyle BAYILDIM... 

 Sinemaya gitmeyeli o kadar oldu ki en son hangi filme gittiğimi bile hatırlamıyorum. Geçen Film Gündemi sevdiğim animenin filminin çıktığını söyleyince çok heyecanlandım ve hemen sinemaya koştum. Buradan kendisine de sesleniyorum: Hemen o filme gitmelisin. 😁😄 Fırsatım olsa tekrar izlemek isterdim. Filme eşimle gittim ve bizden başka kimse yoktu. Bir yandan güzel ama bir yandan bu kadar güzel iş çıkarılmış bir yapımın ilgi görmemesi üzdü. Başka anime filmlerinin gösterime girmesi için animeseverler daha rağbet etmeli. 

 Daha önce ilk sezonunu izlemiştim animenin, temel olarak konu aynı. Orada okulda üst sınıfta olanlar burada 1.sınıftalar. Yani ilk sezondaki birinci sınıf öğrencileri burada yok. Kısaca konuya da değineyim, insanların olumsuz duyguları yüzünden lanetler ortaya çıkıyor. Lanetler yüzünden çok sayıda insan kayıp ya da ölmüş. Kendilerine büyücüler diyen grup da insanları bu lanetlerden korumaya çalışıyor. 

  Filme gelecek olursam Yuta ve Rika çocukken birbirlerine bir söz verirler. Rika bir kaza geçirince Yuta onun laneti ile yaşamaya başlar. Ne zaman Yuta'nın başı derde girse Rika ortaya çıkıp dehşet saçmaktadır. Durumun farkına varan Gojo onu Jujutsu Koleji'ne götürüp, eğitim almasını sağlar. Böylece Yuta lanetin etkisinden kurtulabilecektir.

 Öncelikle çizimlere ve dövüş sahnelerine bayıldım. O geçişler, o renk değişimleri nedir, gözümü bir an olsun perdeden ayıramadım. Müziklerle de gerçekten çarpıcı hale getirmişler. Korku ve şiddet unsuru nedeniyle 16 yaş sınırı koysalar da ben heyecanla izledim. Yuta karakteri çok iyi işlenmişti, hatta ilk sezondaki karakterleri solladı geçti bence. Yuta'yı çok sevdim, anime boyunca mimikleriyle olsun, ses tonuyla olsun tüm duygularını bana geçirdi diyebilirim. Çaresizliğin getirdiği ızdırabı, kayıpların yol açtığı saf öfkeyi hissedebildim. Tabi Gojo'nun hakkını yemeyim, yine onun karizması ve gözlerine düştüm. 😅🤭

(gif:tenor.com)

 Önceki tanıtım yazımda Toge'yi anlatmamıştım. Sesle ilgili gücü olduğu için fazla konuşmaması gereken biri. Başkalarına zarar vermemek için birkaç kelimeden başka laf etmez. Onda da balık isimleri falan sayıyor ki aslında kızgın mı neşeli mi sadece ses tonundan anlıyor etrafındakiler. Buna rağmen çok canayakın bulduğum bir karakterdir, bahsetmeden geçmek istemedim. :)

(gif:tenor.com)


 Dram, romantizm, gerilim, aksiyon, komedi her şey yerli yerindeydi. Yuta ve Rika'nın aşkı beni etkiledi. Öyle cıvık ya da yapmacık bir ilişki değildi. Çocukluk aşklarının talihsiz durumlar neticesinde geldiği son beni hüzünlendirdi. Bu film, dizisinden daha etkileyici geldi bana o yüzden. Onu izlememiş kişiler endişe duymasın, temel kısımlar anlatılıyor, yabancılık çekmezsiniz. Dizide yer alan neredeyse tüm karakterleri gördük. Orada uzun uzun anlatılan dövüş tekniklerine pek değinilmedi burada, vakit de yoktu zaten. İzlerseniz anlarsınız ne demek istediğimi. :) 

 Yazımın sonlarına geliyorum artık. Aşağıya fragmanı da bırakayım ama anime fragmanın çok ötesinde. Beklediğimden çok daha iyi buldum, tabi beyaz perdede izlemenin de etkisi oluyor ama gerçekten iyiydi. :)) Tüm animeseverlere ve aksiyon sevenlere tavsiye ederim. Puanım 10/10. 

 


11 Mayıs 2022 Çarşamba

Mutluluk

 30 mutlu gün etkinliğine katılmadım ama sonra ben de imrendim, genel olarak bir şeyler karalayım dedim. :)

 İsmimden mi kaynaklı artık bilmiyorum duyguları anında değişen, bir inip bir çıkan biriyim. Beni mutlu eden çok şey olduğu gibi çok şey de mutsuz eder, bir ayarım yok yani. :)

(gifer.com)

 Baharın ve sıcakların gelmesi ile dışarıda top oynayan çocukların seslerini işitmek bana hep iyi hissettiriyor. Çocukken dışarı çıkıp oynamayı severdim, erkek kardeşe sahip olunca haliyle çok top da oynardım. Hala o sesleri işitince içimdeki çocuk sanki hadi kalk, dışarı çık diye fısıldıyor.

 Kaç yaşında olursam olayım biri bana çikolata ve çiçek verirse neşeleniyorum. Bizimkiler bu huyumu bildiği için markete gittiklerinde bana çikolata getirir. 🍫

 Aklıma aniden ilginç bir öykü konusu gelirse hemen heyecanlanır yazıya dökmeye başlarım. Sanki dünyanın en iyi şeyini yazıyor gibi anında gaza geliyorum, işimi gücümü bırakıyorum. 😅

(wifflegif.com)

 Anime izlerken o dünyadan koptuğum, kendimi hayal aleminde bulduğum anlar yok mu bayılıyorum. Değişik hislerin etkisi altına giriyorum hemen, enerjiyle doluyorum. :) 

(tenor.com)

 Blogda olmayı çok seviyorum. Burası benim renkli, küçük dünyam gibi. İstediğim gibi yaşıyorum. Pek çok kişi de tanıdım, güzel paylaşımları takip ediyorum her gün. Buradan kopmak zor. :) 

 Klasik olacak ama bir de sevdiklerimle vakit geçirmek, onların sağlıklı, huzurlu ve mutlu olduklarını bilmek çok güzel. İyi ki hayatımdalar. :) Daha fazla uzatmadan burada keseyim. Mutluluklar dilerim herkese. 😊

7 Mayıs 2022 Cumartesi

Nasıl yazıyoruz?

 

 


 Hem sohbet olsun hem de kafamı dağıtayım diye böyle bir konu açtım. Ben öykü/roman yazmaktan bahsedeceğim ama siz de istediğiniz türde düşüncelerinizi yazabilirsiniz. :)

 Bazen özellikle bir konu üzerine düşünürüm bazen de küçük bir çağrışım bana ilham verir. Öyle uzun uzadıya plan yapmam. Çoğunlukla başlarım ve kafamda bir şey oluştukça ilerlerim ve değişiklik yaptığım çok olur. Yani son noktaya gelene kadar içime sinmeyen çoğu yeri değiştirmiş olurum. Yazarken her şeye aynı anda odaklanamıyorum. Önce hızlı şekilde yazar bitirir, sonra içeriği daha derinleştirmeye çalışırım. Betimleme eklerim, diyalogları toparlamaya çalışırım, detaylara girerim falan. Öykü ya da roman yazarken en önemsediğim şey karakterleri nasıl aktardığımdır. Çünkü konu, kurgu ne kadar güzel olursa olsun karakterlerde ruh yoksa ve gerçekçi değillerse temel sağlam olmuyor gibi gelir bana. Sıradışı karakterleri gerçek gibi aktarabilmek, okuyucuya bunu hissettirebilmek emek istiyor. Yazarken empati kurup kendimi o karakter olarak hayal ediyorum. Kafamın içine aynı anda çok karakter yerleştirip, onları kişiliklerine kadar planlıyorum. Her birinin yeri, sınırları ayrı. Biraz uzun yazdım ama bu kadar düşünmüyorum aslında. İzlediğim anime karakterlerinin yazmakta bana çok katkısı olduğunu söyleyebilirim. En etkilendiğim neyse ben de ondan ilham alıyor ve kendime yeni bir yol çiziyorum. Yıllar önce bir arkadaşım yazdıklarımı okuyunca "Karakterleri nasıl birbirinden bu kadar farklı yazabiliyorsun, hepsinin kendine has tarzı, konuşması var; birbirini tekrar eden karakter yok," demişti. O diyene kadar fark etmemiştim aslında. Belki de benim yeteneğim budur. :)) Kimisi kurguda çok başarılı, kimisi tasvirlerde, kimisi üslupta. Bence  kitapları güzel ve farklı yapan da bu. Herkesin kendi yolunu bulması ve bu doğrultuda ilerlemesi çok güzel. Elbette yolumuzu bulana kadar çabalamak, olgunlaşmayı beklemek gerekir ama bence bu zahmete değer. Okumak da yazmak da hayatın vazgeçilmez bir parçası.

 Biraz da yazmaktaki amacımdan bahsedeyim. Ben en çok okuyucuyu bir anlığına dahi olsa şaşırtmak, onlara "Nasıl ya?" tepkisi verdirtmeyi seviyorum. O yüzden farklı ve çarpıcı sonları tercih ederim. Mesaj verme ya da bir konuda bilgi aktarma niyetinde olamıyorum, çünkü bunlar kolay işler değil. Pek araştırmacı sayılmam, bu yüzden hayal gücümü ön plana çekmeyi seviyorum. En azından okuyucunun bir parça olsa da kalbine dokunmak, dikkatini farklı bir yöne çekebilmek benim için önemlidir. :) 


5 Mayıs 2022 Perşembe

Kitap Alışverişim

 


 Kitap alışverişi hiç aklımda yokken geçen karşıma çıkan reklamda gördüğüm kitap kapağı ilgimi çekti. Ketebe yayınlarını hiç duymamıştım bile. Sonra nette dolaşınca bir iki kitap daha sırf kapağı nedeniyle ilgimi çekti. Ayrıca okuyunca konuları da hoşuma gitti, farklı geldiler bana. Kitapların üçünü de hiç duymamıştım, bunları keşfetmem iyi oldu, beğeneceğimi düşünüyorum. Solmayan Ümit de ne zamandır okumak istediğim bir kitaptı zaten. İdefix'te dördünü uygun fiyata bulunca sipariş ettim hemen. Kitaplar Kargomsende ile geldi. Daha önce bu kargoyu duymamıştım ama çok beğendim. Sonradan teslim zamanını, teslim edilecek kişiyi falan değiştirebiliyoruz, kargo dağıtıma çıkınca canlı takip edebiliyoruz. Hizmetleri çok iyi.

 Kitapları okumak için sabırsızlanıyorum ama biraz zaman alacak. Şu an yoğun bir ders programı çıkardım, ona uymam lazım. Yine de vakit buldukça okuyup paylaşım yaparım. :)

 Çok kısa konularından bahsedeyim. Katmandu'ya Yol Arkadaşı Aranıyor, yazarın onlarca ülke dolaşıp farklı coğrafyalardan insanların hayatlarını aktardığı yazılarından oluşuyor. Başka Zaman Kütüphaneleri, 2003 Dünya Fantezi Ödüllü, kütüphanelere dair birbirinden ilginç, sıradışı hikayeler yer alıyor. Geç Kalan, baskılardan bıkmış emekli bir kütüphanecinin bunamış numarası yaparak huzurevine kapağı atmasını konu alıyor. Blogdaşımız Sibel'in kitabını bir çoğunuz biliyor zaten, birbirinden güzel hikayelerden oluşuyor. :) 

Gidilemeyen Gezi 🙄

   Bugün için bir ay önceden bir turla görüşmüş yer ayırtmıştım. Çok da hevesliydim ama ben ne zaman bir şey istesem en küçük şeyler bile ol...