29 Ocak 2024 Pazartesi

Monte Cristo Kontu I (Kitap)

 



 Serinin ilk cildini okudum. Öncelikle beklediğim kadar akıcı değildi, ara vere vere okudum. O yüzden biraz uzun sürdü. 

 Genç bir denizcinin hayatı tamamen yolunda giderken kendisine kurulan bir komplo neticesinde hayatı alt üst olur. Aynı zamanda bir savcı yardımcısının da çıkarı yüzünden onu acımasızca hapse göndermesi ile yılları heba olur. En karanlık anda başka bir tutuklu ile tanışması hayatının dönüm noktası olur. Şimdi intikam alma sırası Dantes'tedir. Monte Cristo Kontu olarak görkemli bir dönüş yapar ve ilmek ilmek ördüğü planını uygulamaya koyar.

 Karakterin masum, iyi niyetli bir gençken, sabırlı bir intikamcıya dönüşme süreci iyi yansıtılmış. Yapılan haksızlığa çok içerlemesine ve soğukkanlı birine dönüşmesine rağmen pek çok kişiye de yardım elini uzatıyor. Kendine önemli bir misyon edinip yolundan asla şaşmıyor. Servetiyle, bilgi ve zekasıyla herkesin dikkatini çekiyor. Bu da her yere kolayca sızmasına imkan veriyor. İyiliği de kötülüğü de asla unutmayan biri. Romanı tek bir cümleyle özetlemek gerekirse, 'ne ekersen onu biçersin' diyorum. Yine de karakterin her şeyin üstünden bu kadar kolayca gelebilmesi biraz zorlama geldi bana. 

 Bazı anlarda merakla okusam da sıkıldığım anlar oldu. Detaylar çok fazla ve zaman zaman kim kimin nesiydi karıştırdım. O dönemin toplumsal yapısı da karmaşık. Kendini çok asil sanan zengin sınıfın daha varlıklı kişilerle karşılaştığında incelikten kırılıyormuşçasına abartılı iltifatlar etmesi de iki yüzlülüklerini gösteriyor. Birkaç kişi hariç diğerlerini hiç samimi bulamadım, bu yüzden uzun sohbetler ilgimi çekmedi. Kontun bilgisiyle insanları şaşırtması ve ağızlarını açık bırakmasıysa iyiydi. Gençlerden Franz ve Albert'i sevdim diyebilirim, en azından daha cana yakınlardı. 

 Serinin ikinci cildine geçmeden biraz ara vermek istiyorum. Klasik okurken kendimi o dünyaya ait hissedemiyorum, bu da kitaba bağlanmamı engelliyor. Yine de farklı bir dünyayı görmek ve karakterleri tanımak güzeldi. Sonraki ciltte Monte Cristo Kontu neler yapacak bakalım.


Önce Tanrı'ya yakarmakla işe başlaması gereken bir bahtsız ona ancak bütün umutları kaybolduktan sonra yönelir.

Kendi sesini duymak için konuşan Dantes, kendi kendine de konuşmayı da denemişti ama bu monolog onu korkutuyordu.

Dantes'in güç temelinde yükselen geçici inancı, başarıyı yakalayanlarda olduğu gibi kaybolup gitti.

"Anlayacağınız gibi, hiçbir ülkenin vatandaşı olmadığım, hiçbir hükümetten koruma talep etmediğim, hiçbir imsanı kardeşim kabul etmediğim için güçlülerin önünü kesen endişeler ve yoksulların elini kolunu bağlayan engeller benim için geçerli değil. Sebat ederek denetim altına aldığım için beni yendiklerini söyleyemeyeceğim iki rakibim var: mesafe ve zaman. Üçüncü ve en korkunç rakibim ölümlü bir insan olmam."

26 Ocak 2024 Cuma

Bir Karakter Meselesi 16 (Lu Guang ve Cheng)

  



 Bu kez çok severek izlediğim Link Click animesindeki karakterlere yer veriyorum. İki karakter de mükemmeldi. (Beyaz saçlı olan Lu Guang, diğeri Cheng) Anime ikisinin iş birliği yapmasıyla başlıyor. Tabii bu sıradan iş ortaklığının ötesinde, ikisi aynı zamanda yakın arkadaşlar.

Lu Guang

 Zekası, soğukkanlılığı ve kuralcılığı ile dikkat çekiyor. Onun sahip olduğu yetenek herhangi bir fotoğrafa bakarak fotoğrafın çekildiği andan itibaren 12 saat sonrasına kadar olan çoğu şeyi görebilmesidir. Bu sayede geçmişe dair bilgiler edinebiliyor. Ancak bazı şeyleri göremiyor ve bu noktada Cheng'in yeteneğinden faydalanıyor.

 Lu Guang her ne kadar soğukkanlı görünse de fazlasıyla düşünceli, fedakar ve anlayışlıdır. Olumsuz bir durum karşısında anında buna ayak uydurabilecek ve yakın arkadaşından bile saklayabilecek biri. Odaklanması gereken çok şey olduğu için sessiz biri, gerekmedikçe pek konuşmaz, planına sadıktır. Duygularını belli etmez, Cheng gibi hislerini dışa vurmuyor, tersine içine atıyor. Eğer rahat biri olsa ve acısını belli etse yakınındakiler bunu anlayabilirdi. Bu noktada tepki çekme ihtimaline karşın sakinliğini korumasına hayran kaldım. Esas yükü sırtlanması ve kimseye belli etmemesi de fedakarlığını gösteriyor. Cheng ile aralarındaki bağ çok iyiydi, bence dost olarak birbirlerini tamamlıyorlardı.

 Cheng

 Agresif, sabırsız, enerjik, bazen aklı bir karış havada biri. Yine de cesur oluşu, hiçbir şeyden çekinmemesi, olayların içine dalmasıyla ilgi çekici bir karakterdi. Onun yeteneği de fotoğrafı çeken kişinin, fotoğrafın çekildiği andaki bedenine girebilmesi. Bu sayede Lu Guang'ın görüş alanı dışında kalan şeyleri görebiliyor. Dostunun yönlendirmesi ile (gelecekte değişiklik olmayacak şekilde) bir şeylere müdahale edebiliyor. Ancak duygusal ve gergin yapısı nedeniyle bazen bir şeylere gereğinden fazla müdahale edip kuralları görmezden geliyor. Yalnız hisleri izleyiciye çok geçiyor, birkaç sahnede bayağı acıdım Cheng'e. Mesela bedenine girdiği kişi birine çok özlem duyuyorsa o da bunu yürekten hissediyor ya da üzgünse o da acı çekiyor. Zaten bu da tez canlı olan kişiliğiyle birleşince onu harekete geçmeye zorluyor.

 Onun yerinde olmak da zor olmalı. Birinin başına kötü bir şey geleceğini bilerek haberi yokmuş gibi davranması kolay değil. Lu Guang'ın yaptığı baskılar neticesinde biraz da olsa kendini frenleyebiliyor. Zaman zaman fikir ayrılığı yaşadığı dostuyla ters düştüğü de oluyor. İkisinin de birbirine bağımlı olması ve bu kadar zıt olmaları kader gibi. Birlikte yapamayacakları şey yok. Ve Cheng, Lu Guang'ın sakladığı gerçeği bilseydi ne yapardı, ne hissederdi bilemiyorum. İşlerin bozulacağı kesindi, bu yüzden Lu Guang belli etmemek için her şeyi yaptı. Zekasına yine hayran kaldım. Animenin 3. sezonunu bekliyorum. İlk iki sezon o kadar güzeldi ki ileride tekrar izleyeceğim. (gifler: tenor.com)






Bu da benim Lu Guang çizimim. :)


Animenin sevdiğim müziğiyle veda ediyorum. :)



23 Ocak 2024 Salı

Gökteki Yangın (Hikaye)

 

Aklıma birden bu hikaye geldi, ne zamandır kısa öykü paylaşmıyordum. Hemen yazıp koydum, iyi okumalar. 😊 

 


 Karşı tepede batmakta olan turuncu güneş gözlerini kamaştırıyordu. Sonra henüz akşam olmadığını anımsadı, okuduğu kitabı kapatıp bu kez gökyüzüne dikkatle baktı. At arabası o sırada yan yola dönünce az önce gözüne çarpan şeyin güneş değil alev olduğunu fark etti. Şaşkınlıkla başını dışarı uzattı. Karşı tepede, havada görünmeyen bir şey yanıyor gibiydi. “Bu nasıl olur?” diye mırıldandı. Sonra at arabasını durdurup aşağı indi.

 “Bir sorun mu var efendim?” dedi at sürücüsü.

“Şuradakini sen de görüyor musun?”

“Ah evet. Nedeni bilinmez ama zaman zaman orada, gökte bir yangın çıkar. İnsanlar bunu uğursuzluk olarak gördüğü için pek yanaşmazlar.”

“Anlıyorum, o halde atı oraya sürün,” dedi Yabun.

Orta yaşlı adam inanamıyormuş gibi baktı ona. “Ama efendim, böyle bir risk almak ne kadar doğru?” Aslında korktuğunu itiraf edemeyecek kadar gururluydu, bakışlarını istemsizce kaçırdı.

Yabun zarifçe gülümsedi ama gülümsemesinin ardında bir hüzün gizliydi. Koyu renk gözleri ve sarı saçlarıyla gizemli bir havası vardı. Bir sır veriyor gibi fısıldadı. “Aradığımı orada bulacağıma dair bir his var içimde.”

Arabacı şüpheyle baktı. “Ne arıyorsunuz ki?” Elindeki mendille yüzünü sildi, sıcak basmıştı.

“Geçen yıl bu zamanlarda biriyle tanıştım. Bir yıl içinde çok önemli bir sırra erişemezsem...”

“Erişemezseniz?” dedi arabacı meraklanarak.

“O zaman kaybedeceğim demektir.”

“Yani biriyle iddiaya mı girdiniz?”

“Öyle de denebilir. İki gün sonra süre doluyor ve henüz hiçbir sırra vakıf olamadım. Sizce bundan güzel bir fırsat elime geçer mi?”

 Yabun’un kararlı duruşu karşısında pes eden adam atı tepeye doğru sürdü. Onlar ilerlerken alev etkisini yitirmeye başlamış, zayıflamıştı. Yabun alevler sönerse sırrı hiç öğrenemeyeceğinden korkuyordu. Daha hızlı sürmesi için arabacıya talimat verdi.

 Nihayet alev tamamen sönmek üzereyken yetiştiler. Yabun bir ipucu bulma umuduyla her yere baktı ama hiçbir iz bulamadı. Gözünün önünde ateş sönüp gittiğinde her şey bir hayalmiş gibi gelmeye başladı.

 Biraz olsun rahatlayan diğer adam onu ikna etmeye çalıştı. “Artık yapacak bir şey kalmamış gibi görünüyor. Dönelim mi?” Yabun birkaç saniye sessizliğini kaldı. Sanki belirsizliğin içinde kaybolup gitmişti. Sonra birden konuştu. “Siz gidin, ben burada kalacağım. Şanslıysam iki gün içinde tekrar aynı manzaraya şahit olurum.”

 Gecenin bir vakti oturmuş tek başına yıldızları seyrediyordu Yabun. Her ne kadar arabacıya belli etmemişse de başı dertteydi. Eğer başaramazsa olacakları düşünmek bile istemiyordu. Tüm gece dua edip alevlerin yeniden belirmesini bekledi. Gözüne hiç uyku girmedi, sabah olduğunda şiş gözlerle göğe bakmaya devam ediyordu. Ağaçların dalları rüzgarda sallanıyor, kuşlar ötüşüyordu. “Hata ettim, yaşamak o kadar da kötü değil,” diye düşündü. Özellikle son günlerde her şey daha anlamlı görünüyordu gözüne.

 Saatler sonra duyduğu çatırtı sesi ile Yabun ayağa fırladı. Sanki benzin dökülmüş gibi bir anda harlandı ateş. Tam alevlerin altına doğru koştuğunda bastığı toprağın hızla yükseldiğini fark etti. Alevlerin ortasında kaldığında attığı çığlık yanmadığını fark etmenin getirdiği rahatlıkla bir anda son buldu. Bedeni adeta kuş gibi hafiflemişti, içindeki kötü hislerin yanıp kül olduğunu hissetti. Toprak alçalıp tekrar yere indiğinde bambaşka biriydi artık. Yaşadığı inanılmaz deneyim başlı başına bir sırdı. Tereddütsüz halde oradan ayrıldı ve son saatlerin içine girmişken buluşma yerine doğru yola çıktı.

Durgun gölün kenarına geldiğinde gülümsüyordu. Tahmin ettiği gibi siyahlar içindeki pelerinli adam onu bekliyordu. “Geldin demek? Cesaretini kaybedip benden kaçacağını sanmıştım. Gerçi boşuna olurdu, bulamayacağım kimse yoktur.” Adamın sesindeki soğukluk, buz tutmuş gölünkiyle yarışırdı. Başını kaldırıp bakınca Yabun bir kez daha yabancının gözlerinde sonsuzluğu gördü. Bu, tarif edemeyeceği bir şeydi. Sanki koca dünya küçülüp de o kara gözlerin içinden geçebilirdi. Yabun önceki görüşmelerinin aksine titremiyordu, bir şeylerin farkına varmıştı.

“Benden önemli bir sırra erişmemi istemiştin. Yoksa her nerede olursam beni bulup hiçliğe hapsedecektin.”

“Doğru. Seni kendi ayakların buraya getirdi çünkü yok olmayı dilemiştin.”

“Ürpertici şekilde ikna edicisin. Bir anlık pes edişimin beni bu duruma sokacağını tahmin edemezdim. Bir yıl içinde hep dediklerini düşünüp durdum, hiçliğe karışmak istemedim, kurtulmak için elimden geleni yapmaya karar verdim. Nihayet son anda bir sırra kavuştum.”

Adam sessizce Yabun’u süzdü. Diğerlerine göre dirayetli çıkmıştı. “Peki, göster bana o sırrı.”

Yabun ilerledi ve adamın gözlerinin içine bakarak yanından geçti, göle doğru yürüdü. Gözlerini kapatıp içinde yükselen alevi hissetti. Suya adım attığı gibi buz çözülmeye başladı ve soğuğu hiç hissetmeyen Yabun ancak göğsüne kadar gelen gölün ortasına kadar ilerledi. Buz tamamen çözüldüğünde gizemli adam gülümsedi. İlk kez bakışlarında sıcaklık vardı. “Beni alt etmeyi başardın, şimdi gidebilirsin.”

 Yabun rahatlamış halde gölden çıktı. Üzerinden akan sular toprağa karışıyordu. Yavaş yavaş yürüdü, bir daha buraya yolunun düşmesini istemiyordu. Yine de dönüp bir kez daha baktı pelerinliye. Tereddüt etse de kafasındakini sorma ihtiyacı ağır basıyordu. Yutkundu. “Sen ölümsün değil mi?”

 “Hayır, ben korkuyum. O yüzden herkese farklı görünürüm. Her ne kadar yok olmak istesen de en çok korktuğun ölümü gördün bende.”

 

 

21 Ocak 2024 Pazar

My Liberation Notes (Dizi)

  



 16 bölümlük Kore dizisi. Diziye başlama nedenim Designated Survivor:60 Days dizisinde oynayan Son Suk-Ku'nun oyunculuğunu sevmemdi. Başka bir dizisini daha izlemek istedim. Babam nedeniyle gece uyanıp oturduğum için uykum kaçsın diye saat 3 7 arası dizi izlemeye başladım. O yüzden kafa yormayan, sakin şeyler izlemeye çalışıyorum. Bu dizi tam da öyleydi. 

 İlk bölümler durağan ilerliyor. Köyde yaşayan bir aileyi konu alıyor dizi. Gençler sürekli şehre gidip çalışırken baba marangozluk yapıyor ve bazen de ailece tarlada çalışıyorlar. Bu ailenin yanında çalışan Bay Gu (Son Suk-Ku) var. Kimse kim olduğunu bilmiyor, zaten o kadar az konuşuyor ki bir yerden sonra alışmış gibi herkes. Alkol problemi var.

 Ailenin kızı Mi Jeong monoton hayattan bunalmıştır. İş yerindeki herkes çeşitli etkinliklere katılır ve dışarıda buluşurken o evi uzak olduğu için hiçbir yere gitmez. Çoğu insan onu sıkıcı bulsa da bence güzel ve sevimli bir kız. Kendi halinde olması, olduğundan farklı görünme çabasına girmemesi sevdiğim yanlarıydı. Kimsenin kendini sevdiğini veya anladığını düşünmüyor. Biraz da o yüzden gittikçe içine kapanmış gibi. Bir gün yanlarında çalışan Bay Gu dikkatini çekiyor ve onla sohbet etme, yakın olma çabasına giriyor. Ancak soğuk ve mesafeli olan Gu kendini her şeyden soyutladığı için işi zordur. Kızın diğer iki kardeşi de biraz sorunlu insanlar. Aslında hiçbiri birbirini anlamaya çalışmıyor, aynı evde yaşayan yabancı gibiler.

 Dizi pek akıcı değildi ama günlük hayattan kesitler güzel aktarılmış. Bana hayatın koşturmacası içinde kaybolup giden gerçek bir aileyi izliyormuşum gibi hissettirdi. Gu yine en dikkatimi çeken karakter oldu. Adamın oyunculuğu çok iyi gerçekten. Bu kadar durgun ve sessiz olmasına rağmen bakışı ve duruşuyla bile çok şey anlatıyordu. Neyse ki ilerleyen bölümlerde gülümsemesi geri geliyor. 

 Aile, dostluk, aşk konusu çok doğal ve aynı zamanda karmaşık işlenmiş. Her şey gerçek hayattaki gibiydi hayal kırıklıkları, beklentiler, umutsuzluklar... 'Yarın daha güzel olacaktır, sabredelim' dercesine devam eden bir şeyleri geçiştirme durumunda tam da kendimi gördüm. Yılmış olsan da saplanıp kaldığın boşvermişlik hali...

 Abla karakterine başta gıcık oldum, hep mızmız ve kendini beğenmiş görünse de zamanla sevdim. İnat edip sonunda birini sevmeye karar verdiğinde daha önce ettiği büyük laflar karşısına çıkıyor. Yapmam dediği şeyi yaparken buluyor kendini. Aslında kendiyle barışma, kendini tanıma sürecine giriyor ve bu halini ilgiyle izledim.

 Dizideki ilişkiler, bağlar biraz değişik ama bu farklılığın hoşuma giden yanları da oldu. Bizim kullanmadığımız tarzda cümlelerle karakterlerin kendilerini kısa ve net ifade etmesi iyiydi. Bazen de tam tersi olabiliyordu gerçi. Az ve öz konuşsalar da Gu ve Mi Jeong arasındaki bağ gözle görülür boyuttaydı. Yine de o bağ ince olduğu için her an kopabilir hissi de veriyordu. Ben aslında ikisini çok yakıştırdım ve sonları nereye varacak diye merakla izledim. Final biraz açık uçlu kalsa da sevdim. Belirsizlik normal yaşamın bir parçası ve bu tema üzerine kurulu gibiydi zaten dizi de.

 Bazı replikleri çok sevdim ama not almadığım için yazamıyorum. 😅 İnsanı düşünmeye iten ve sakinleştiren bir yanı da vardı repliklerin. Konu ilginizi çektiyse tavsiye ederim. :) Çiftimizin bol bol ekran görüntüsünü aldım. (Gifler: Bitches Over Dramas)














13 Ocak 2024 Cumartesi

Designated Survivor: 60 Days (Dizi)

  


 Severek izlediğim bir dizi oldu. Arada kafa dağıtmak için Kore dizilerine bakıyorum. 

 Profesör olan ve bir süredir Çevre bakanı olarak çalışan Park Moo Jin bir gün görevden alınır. Hemen ardından mecliste bir patlama olur ve yüzlerce insan ölür. Beklenmedik şekilde Park Moo Jin ölen başkanın yerine vekil olarak atanır. Seçimlere 60 gün vardır ve o zamana kadar durumu idare etmelidir. İstemese de kendini bir kaosun içinde bulan Park dürüstlükle işini yapmaya çalışır. Pek çok kişi onu yönlendirir ve her kafadan bir ses çıkarken işi hiç kolay değildir. 

 Bombacıların kim olduğu ve amaçlarını öğrenmek için herkes çok çalışır. Halkın ve muhalefetin baskısı da bazen işi zora sokar. Vekil Park zamanla kendine güvenmeye başlar ve doğru olduğuna inandığı şeyi yapar. Kararları çok sorgulanır, o yine de pes etmez. 

 Son bölümlere kadar gizem devam ediyor. İşin içinde çok kişi olması ve iki taraflı oynayanlar yüzünden olay hemen çözülemiyor. Dizi kendini izlettiriyor, karakterleri de sevdim. Siyaset konulu yapımları sevmesem de dizinin böyle bir olayla başlaması ve Vekil Park'ın tutumu dikkat çekiciydi. Kimseye güvenmemek gerektiği ve ön yargılı da olmamak gerektiği  iyi vurgulanmış. İzlerken çok kişiden şüphelendim ben de. Finali güzeldi, Vekil Park bence doğru olanı yaptı. Sevdiğim bir konu da romantizm vs şeylerin zoraki diziye katılmamasıydı. Ve bazı yerlerde mantık hatası var gibi geldi. Yine de izlediğime değdi, güzeldi. 😊


Drizzt Efsanesi 13. Kitap (Kılıçlar Denizi)

   Drizzt Serisi'nin elimdeki son kitabını okudum. Bu bölümde yine bir yolculuğu okuyoruz. Drizzt ve diğerleri yakın dostları için bir k...