Serinin ilk cildini okudum. Öncelikle beklediğim kadar akıcı değildi, ara vere vere okudum. O yüzden biraz uzun sürdü.
Genç bir denizcinin hayatı tamamen yolunda giderken kendisine kurulan bir komplo neticesinde hayatı alt üst olur. Aynı zamanda bir savcı yardımcısının da çıkarı yüzünden onu acımasızca hapse göndermesi ile yılları heba olur. En karanlık anda başka bir tutuklu ile tanışması hayatının dönüm noktası olur. Şimdi intikam alma sırası Dantes'tedir. Monte Cristo Kontu olarak görkemli bir dönüş yapar ve ilmek ilmek ördüğü planını uygulamaya koyar.
Karakterin masum, iyi niyetli bir gençken, sabırlı bir intikamcıya dönüşme süreci iyi yansıtılmış. Yapılan haksızlığa çok içerlemesine ve soğukkanlı birine dönüşmesine rağmen pek çok kişiye de yardım elini uzatıyor. Kendine önemli bir misyon edinip yolundan asla şaşmıyor. Servetiyle, bilgi ve zekasıyla herkesin dikkatini çekiyor. Bu da her yere kolayca sızmasına imkan veriyor. İyiliği de kötülüğü de asla unutmayan biri. Romanı tek bir cümleyle özetlemek gerekirse, 'ne ekersen onu biçersin' diyorum. Yine de karakterin her şeyin üstünden bu kadar kolayca gelebilmesi biraz zorlama geldi bana.
Bazı anlarda merakla okusam da sıkıldığım anlar oldu. Detaylar çok fazla ve zaman zaman kim kimin nesiydi karıştırdım. O dönemin toplumsal yapısı da karmaşık. Kendini çok asil sanan zengin sınıfın daha varlıklı kişilerle karşılaştığında incelikten kırılıyormuşçasına abartılı iltifatlar etmesi de iki yüzlülüklerini gösteriyor. Birkaç kişi hariç diğerlerini hiç samimi bulamadım, bu yüzden uzun sohbetler ilgimi çekmedi. Kontun bilgisiyle insanları şaşırtması ve ağızlarını açık bırakmasıysa iyiydi. Gençlerden Franz ve Albert'i sevdim diyebilirim, en azından daha cana yakınlardı.
Serinin ikinci cildine geçmeden biraz ara vermek istiyorum. Klasik okurken kendimi o dünyaya ait hissedemiyorum, bu da kitaba bağlanmamı engelliyor. Yine de farklı bir dünyayı görmek ve karakterleri tanımak güzeldi. Sonraki ciltte Monte Cristo Kontu neler yapacak bakalım.
Önce Tanrı'ya yakarmakla işe başlaması gereken bir bahtsız ona ancak bütün umutları kaybolduktan sonra yönelir.
Kendi sesini duymak için konuşan Dantes, kendi kendine de konuşmayı da denemişti ama bu monolog onu korkutuyordu.
Dantes'in güç temelinde yükselen geçici inancı, başarıyı yakalayanlarda olduğu gibi kaybolup gitti.
"Anlayacağınız gibi, hiçbir ülkenin vatandaşı olmadığım, hiçbir hükümetten koruma talep etmediğim, hiçbir imsanı kardeşim kabul etmediğim için güçlülerin önünü kesen endişeler ve yoksulların elini kolunu bağlayan engeller benim için geçerli değil. Sebat ederek denetim altına aldığım için beni yendiklerini söyleyemeyeceğim iki rakibim var: mesafe ve zaman. Üçüncü ve en korkunç rakibim ölümlü bir insan olmam."