29 Şubat 2024 Perşembe

Ölümden Uzak Bir Yer (Kitap)

 


 Okudukça güzelleşen bir kitap. İçeriğini pek bilmeden almıştım kitabı, beklediğimden farklı ve güzel çıktı.

 Sait uzun süredir çocuk istiyor, hayaller kuruyordu. Eşi Ömür ise her zamanki gibi hazır olmadığını dile getiriyor, araları açılıyor. Bir zaman sonra Ömür hamile kalıyor ve ikisi de mutlu oluyor. Yusuf doğduğunda herkes onda bir farklılık seziyor, özellikle de Sait. Herkes kendi evladında özel bir yan olduğunu düşünür ama Sait ve Ömür çifti buna fazlasıyla inanıyor. Bir gün ilginç bir deneyim yaşıyorlar ve bunu başkalarından gizliyorlar. Ömür önemli bir hastalık atlatıyor, aile birbirine daha kenetleniyor. Zaman geçince her şey yeniden sıradanlaşıyor, çocuk büyüyor. Sait, oğluna hatta bazen eşine dair anlamlandıramadığı bir şeyler hissediyor. Kafası karışık, bazen çok öfkeli, bazen durgun. Sürekli kafasında bir şeyler kuruyor. Yıllar geçiyor kayıplar yaşanıyor ve Yusuf farklı hallere bürünüyor. Sait ne yapacağını bilmez halde.

 Kitap her ne kadar sıradan, günlük hayatları anlatıyor gibi görünse de arka planda insanın iç dünyasını iyi yansıtıyor. Sait'in kafasında kurduğu onca şey, içine attıkları, bazen tutamayıp dile getirdikleri öyle gerçekçi geliyor ki kendinizle karşılaştırıyorsunuz. Çoğumuz içimizdekileri tam olarak yansıtmayız karşı tarafa. Bir an çok sinir olduğumuz şey iki gün sonra anlamsız gelir. İnsanın karışık ve düzensiz ruh hali Sait üzerinden iyi yansıtılmış. Ömür hep korumacı, oğluna çok bağlı ve bazı şeylere fazla anlam yüklüyor. Yusuf büyüdükçe içinde de bir boşluk büyüyor, kendini farklı bir dünyaya ait hissediyor. Sonunda kendine bir yol çiziyor, içinden taşan hislerin karşısında duramıyor. Üç karakteri de tanıdığım için mutluyum. Onlar sanki içimizden birileri gibiydi, bazen çok iyi anlayabildiğimiz bazen hiç çözemediğimiz. Final ilginçti ama sevdim ben. Yusuf'un mektubu insanı oradan oraya sürüklüyor, farklı bir hayatın mümkün olabileceğinin hayalini kurduruyor. Tavsiye ederim. :)


Mutsuz bu çocuk, diye düşünüyor Sait, hamurunda mutsuzluk var belki, neden olmasın?

Fakat esas olan ne hissettiğindir, insanın önce içinde bir ışık görmesi gerekir, kendi ateşini içindeki kordan yakması gerekir ve bu kolay değil.

Bazı hakikatler insanın içini kaplar, bütün damarlarına, sinir uçlarına kadar her yerini doldurur ama bir damlasını bile dışarı atamazsın, kimseye bir şey anlatamazsın, büyük hakikatler böyledir işte, kimse bir şey anlamaz, kimse bir şey demez, sen kendi muhteşem hayatında tek başına kalırsın.


24 Şubat 2024 Cumartesi

Sisler İçindeki Lut (Kitap)

 


 Dorimare Devleti bereketli ovalara ve zengin bitki örtüsüne sahiptir. Batı sınırında Periler Diyarı vardı. Zaman içinde kanunlar ortaya çıktı ve Periler Diyarı'na dair her şey yasaklandı. Çünkü peri meyvelerinin insanlar üzerindeki olumsuz etkisine olan inanç giderek güçlenmişti. Yine de bazı insanlar gizlice bu meyveleri yemeye devam etti.

 Zengin bir aileye mensup olan Efendi Nathaniel Sisler İçindeki Lut (başkent)'in valisi olur, görev ve sorumlulukları artar. Bir gün oğlu Ranulph aniden garip davranmaya başlar, sonunda birisinin ona peri meyvesini yedirdiğini itiraf eder. Nathaniel şok olur ve oğlunu doktora gösterir. Doktor Leer adamı teselli edip Ranulph'u doğayla iç içe olabileceği, böylece iyileşebileceği bir yere gönderir.

 Zamanla Nathaniel doktorun gizemli tavırlarından şüphelenir. Onu gizlice araştırmaya başladığında beklenmedik gelişmelerle karşılaşır. Kendisine göre doktor bir suçludur ve cezası verilmelidir.

  Hikaye çok garip ilerliyor, masalsı, hayalle gerçek arası. Karakterler tuhaf deneyimler yaşarken okuyucu olarak biz de neler olduğundan pek emin olamıyoruz. Ortada gerçek bir suç var mı? Gizemli olaylar neye dayanıyor, anlamak güç. Karakterler ilginç ve renkliydi ama pek derinlikleri yoktu bence. Aslında herhangi birini sevdim de diyemem. Yaşam biçimleri, kültürleri değişikti. Bildiğimiz fantastik romanların aksine olay odaklı değil kitap. Valinin çözmeye çalıştığı sırları okuyoruz daha çok. Kitap biraz daha hareketli ve akıcı olabilirdi. Renkli betimlemeleri sevdim, finali de güzel bağlanmış. Yazarın kendine has anlatımını okumak da keyifliydi. 


 Arkadaşınızla her buluşmanızı, kendisinin bir portresini çizmeniz için gayriihtiyari karşınıza geçip oturduğu bir an olarak değerlendirmelisiniz; muhtemelen siz veya o bu dünyadan göçüp gittiğinizde bu portre hâlâ bitmemiş olacak.

 Muzdarip olduğunuz illet bence 'hayat hastalığı' olarak adlandırılmalı. Siz tabiri caizse kötü bir denizcisiniz ve hayatınızın devinimi akli dengenizi bozuyor.

 Hakikatler konusunda iflah olmaz bir iyimser olan bu adamla, her gün bilinmezliğin dehşetiyle dolaşan adam aynı kişiydi.

 Sanki gelecek, şimdiki zamanın tamamına yayılmış vıcık vıcık yapışkan bir sıvıydı; bu yüzden dokunduğu her şey parmaklarını öyle yapış yapış yapıyordu ki hiçbir işe yaramıyorlardı.


18 Şubat 2024 Pazar

Dil Belası (Kitap)

 


 İmam Gazali'nin kitaplarından biri. Dil konusunda farkındalık sağlıyor. Çoğumuz günlük hayatta kitapta belirtilen hatalara düşüyoruzdur, bu yüzden tekrar tekrar okuyarak kitaptan yararlanabiliriz.

 Dilin afetleri bölüm bölüm sıralanmış. Her bölüm ayet veya hadislerle desteklenmiş. Genelde ihmal edilen ve önemsiz görülen dile hakim olma konusunun ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Fuzuli konuşmak, yapmacık konuşmak, münakaşaya girmek, lanet etmek, yalan konuşmak, gıybet etmek konu başlıklarından bazıları. Ders çıkarılacak çok şey var. Dilini tutmak ve doğru konuşmak gerçekten önemli. Çoğu insan için hepsine dikkat etmek zordur ama bir şeyi alışkanlık haline getirmek yapmayı kolaylaştırıyor. Zararın neresinden dönsek kârdır bence, herkese tavsiye ederim. Altını çizdiğim çok yer vardı ama sadece bir kısmını paylaşacağım.


Dilin dizginini serbest bırakan ve ihmal eden kimseyi şeytan her yere götürür. 

"Kulun kalbi doğru olmadıkça, imanı düzgün olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmayan kimse cennete giremez."

"Mâlâyâniyi (kendisine bir fayda vermeyen söz ve işleri) terketmek, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir."

"Bilgisizce husumet içinde mücadele eden kişi, mücadeleden vazgeçinceye kadar Allah'ın gazabına mâruz kalır."

Yine Resûlullah (s.a.v) buyurdu ki: "Benim için en sevimsiz olanınız ve meclisimden en uzak olanınız, çok konuşup gevezelik yapan, ağzını sağa sola bükerek yapmacık konuşan kimselerdir."

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Gülerek günah işleyen kimse, (tövbe etmezse) ağlayarak cehenneme girer."

Üstü kapalı söylemek, fiil ile belirtmek de açıkça söylemek gibidir. Bu hususta, kardeşinin arkasından işaret, ima, göz işareti, yazı, hareket gibi şeyler de gıybet sınıfına girer. Böyle yapmak haramdır.


17 Şubat 2024 Cumartesi

Rüya Günlükleri 1 (Hikaye)

 


(Serdar, müzisyen, 26 yaşında)


Son gördüğüm ürpertici rüya beni derinden sarstı. Aslında ortada dişe dokunur bir şey yoktu ve beni saran bu korkuya bir anlam veremiyordum. Daha önce de garip ve ürkütücü rüyalar gördüğüm olmuştu. Aradan dakikalar geçmesine rağmen kâbusun etkisi üzerimden gitmiyordu.

 Kalkıp camı açtım, karanlığı biraz olsun aydınlatan sokak lambası sayesinde etrafa bakındım. Çıt çıkmıyordu, sessizlik içimi kemirmeye başladı. Sanki algılarım kapanmaya başlamıştı. Az önce parkelerin üzerinde yürürken de hiç ses çıkmamıştı. Yoksa çıkmış mıydı? Tüm bunların aksine kalbimin hızla atışı kulaklarımda çınlıyordu. Elimi çırptım, ses uzaklardan geliyor gibiydi. Boğazım kurumaya başlamıştı. Yatağın kenarındaki sazı elime aldım, tellerine dokunduğumda en ufak ses titreşimi bile hissedemedim. Sanki havasız bir ortamdaydım ve sesler gittikçe beni terk ediyordu. Dehşet içinde sazı yere bıraktım, derin bir nefes aldım. Kafamı toplamaya çalışarak yatağın ucuna oturdum, rüyamda ne gördüğümü detaylarıyla hatırlamaya çalıştım.

 Sabahın erken saatlerinde kalkıp durağa doğru yürüdüm. Güneş henüz doğmaya başlamış, gökteki karanlık tam olarak çekilmemişti. Birden bulunduğum yere çakılmama sebep olan bir şey gördüm. Birkaç metre uzunluğunda, siyah renkli, sürüngenimsi ve yuvarlakça bir şey karşı durağın önünde duruyordu. Balinanın suda yüzmesi gibi karnının üzerinde yavaşça ve rahatlıkla ilerlemeye başladı. İnsanlar onu göremese de yoğun bir endişeye kapılıp kaçıştı. Hepsi büyük tehlikenin izlerini hissediyordu.

 Gözlerimi ayırmadığım o şeyin amacını bilmiyordum, öğrenmek de istemezdim. Varlığı benim kusurummuş gibi suçluluk hissettim. Sanki benim yüzümden oraya gelmişti, beni arıyordu. Bir felaketin alametiymiş gibi içimi titretiyordu, kımıldamaktan korkuyordum. Herkes çil yavrusu gibi dağılmıştı ama içlerinden ikisi zehirlenmiş gibi tuhaf hareketler sergilemeye başladı. Siyah sürüngen ya da her neyse  işte asfalt yolda ilerledikçe ecel terleri döküyordum. Gözümde herkesi yutmaya çalışan bir kara delikten farkı yoktu. Beni görürse diye ödüm kopuyordu. Dalından kopmuş, kuru yaprak gibi savrulup gideceğimi hissetsem de yere çakılmıştım adeta. Sonra beyaz bir sis tabakası her yeri sardı. Artık onu göremiyordum, her yerde olabilirdi, bir şeyin ayaklarımdan yukarı doğru tırmandığını fark ettim. Sıçrayarak uyandım.

 Yatağın ucundan kayıp aşağı düştüm. Ses yok, his yok, duyular yok... İçimde yükselen itiraz çığlığı boğazıma takılıp kaldı. Açık camdan içeri süzülen sise boş boş baktım. Sis etrafımı sardıkça gevşediğimi hissettim. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu, direnmeye çalıştım. Uyandığımda yerde, halının üzerinde yatıyordum ve her şey eski haline dönmüştü. Şaşkınlıkla doğruldum, rüya nerede bitmişti, gerçek nerede başlamıştı emin değildim. Uyumak artık tekinsiz gelmeye başlamıştı.


Not: Bölüm burada bitiyor. Her seferinde farklı bir karakter ve rüya ile devam etmeyi düşünüyorum. Benim için yazması eğlenceli olacak. 😊


15 Şubat 2024 Perşembe

Kor Adası (kitap)

 



 Kapağını sevince ve konusu da gizemli gelince almıştım. Ancak beklediğim gibi değildi, biraz hayal kırıklığına uğradım.

 Kitap Nina'nın büyük büyükannesinden kalan adadaki malikaneye gelmesi ile başlıyor. Çok satan bir yazardır ama herkesten sakladığı bir sırrı vardır. Burada büyük büyükannesi Eleanor'un çocukken yazdığı günlükleri bulur. Hikaye bir geçmişte bir Nina'nın dünyasında devam ederken yine geçmişten biri olan Tilly'nin hayatını okuyoruz. 

 Tilly yanlış bir evlilik yapmış ve mutsuzdur. Kocası hiç düşündüğü gibi biri değildir. Sonra bir felaket yaşanır ve Tilly bir adaya yerleşir, burada Eleanor'un mürebbiyesi olarak işe başlar. Geçmişi peşini bir türlü bırakmayan Tilly Eleanor'un babasına karşı da boş değildir. Adam da ona karşı boş değildir ama Tilly sakladıkları yüzünden kötü hissetmektedir.

  Nina adada tanıştığı kişiden hoşlanmaya başlar, zamanla samimi olurlar. O da bazı gerçekleri sakladığı için hoşlandığı kişinin kendisinden uzaklaşacağına inanır. Bir yandan başı derttedir. Yazmak istediği romanı tamamlamak için kısıtlı süresi vardır.

 Kitap sade bir dille yazıldığı için biraz yavan geldi bana. Ayrıca karakterlerde de pek derinlik bulamadım. Karakterlerin aldığı bazı kararların anlamsız olduğunu düşünüyorum. Bir de nasıl olup da birilerine hemen aşık olmaya bu kadar hazırlar anlamıyorum. Doğru düşünmeden bir şeyler yapıp sonra pişman oluyorlar. Tilly karakteri de bu bakımdan yordu biraz. Kocası da fazlasıyla sinir etmişti. Yazar geçmiş zamanda kadınların çektiği sıkıntılara değinmek istemiş ama yine yüzeysel bulduğum için etkilemedi beni. Tilly karakteri daha derin işlenebilirdi. Genel olarak hikaye bana pek geçmedi, yine de sonlara doğru heyecanlı oldu. Vakit geçirmek için okunabilecek bir kitap. Okurken yaz ve tatil havasını hissedebilmek güzeldi. Ancak yazardan başka kitap okumayı düşünmüyorum.

"Gerçekler hiçbir şeyin ilacı değildir," diye mırıldandı kendi kendine. "Gerçekler, ağır bir yüktür." 

11 Şubat 2024 Pazar

Bir Karakter Meselesi 17 (William James Moriarty)

 


 Bu seriyi yazmayı çok seviyorum, çünkü karakterleri dilediğimce analiz etmek hoşuma gidiyor. Ve sıra Moriarty the Patriot animesinden William J. Moriarty'de. 😊

 Karakterimiz daha çocuk yaşta insanları iyi tanıyabilen, iyiyi kötüyü ayırt edebilen biriydi. Yaşıtlarından olgundu ve düşünce yapısı diğerlerinden farklıydı. Okumayı severdi, çok konuda bilgisi vardı, insanlara yardım ederdi. Yetimhanede yaşarken suça bulaşmak yerine yardım ettiği insanların verdiği hediyelerle geçinmeyi tercih etmişti. Kardeşi onun tek yakınıydı, onu çok önemserdi.

 Bir gün üst sınıftan Albert ile tanıştığında onun diğer soylular gibi olmadığını anlar. Sık sık Albert ile takıldığı için insanlar onu Albert'in kardeşiyle karıştırmaya başlar. Günün birinde karakterimiz kardeşi ile Moriarty soyadını alıp Albert'in ailesiyle yaşamaya başlar. O artık William J. Moriarty olmuştur. Sınıf ayrımı, eşitsizlik, adaletsizlik ile ilgili düşünceleri daha o zamanlarda bellidir ve o eli kolu bağlı duracak biri değildir. Bunun farkında olan Albert ona bir teklifte bulunur ve William'ın manipülatör yanı iyice açığa çıkar. Bu noktada William'ı Monster'daki Johan ve Death Note'daki L kadar kararlı, zeki ve oyuncu bulduğumu söyleyebilirim. Gerçi Johan'a kimse yetişemez bu konuda orası ayrı, onu düşününce bile huylanıyorum hâlâ. 😬

William, kardeşi Louis ve Albert sağlam bağlarla -geçmişlerindeki ortak sırla- bağlıdırlar. Düzeni değiştirmek için korku unsurunu ön plana çıkarmaya karar verirler. Zalimleri ağır şekilde cezalandırıp dikkatleri çekmeye çalışırlar. Özellikle de dokunulmaz olan soylu sınıftaki insanların hayatlarının mahvolması için çabalarlar. Bir zaman sonra Suç Lordu olarak anılır William ve Sherlock Holmes ile yolları kesişir.

 Sherlock zamanla William'dan şüphelense de kanıtı olmadığı için bir şey yapamaz. William'ın imalı ve kışkırtıcı sözlerinin de gerçek mi yalan mı olduğu belirsizdir. Durumu açığa çıkarmak için deli olan Sherlock eline geçen tüm fırsatları değerlendirmeye çalışır ama William hep bir adım ötesindedir.

 Geçen zaman içinde William da planında sona yaklaşır. Başlayan her şey bitmeye mahkumdur. Aldığı yeni kararı açıklandığında onu kimse caydıramaz. William ellerine baktığında artık kan görmekte ve kendini hiç de masum hissetmemektedir. Bu ona ıstırap verse de her şeyi toplumun iyiliği için yaptığından bence içten içe kendiyle gurur da duyuyordur. Yoksa bu kadar eylemi yapacak gücü kendinde bulamazdı, her şeyini riske atamazdı. Kendine ve destekçilerine güvenerek adım adım ilerledi hep. Bu yüzden hepsi birdi ama o yükü kendisi üstlenmeyi seçti. Değişimi başlatmak da başarmanın yarısıdır bence, ilk adımı atmak hep en zorudur. William sağlam duruşuyla etkiledi. Gözlerinin kırmızı şekilde tasvir edilmesi de hikayenin ruhuna çok uymuş bence. Bir yandan kötülere karşı olan nefreti ve bu uğurda her şeyi yapabileceği hissettirilirken diğer yandan güçlü ve ulaşılmaz oluşu vurgulanıyor gibiydi. 

 Finalde Sherlock'u daha bir sevdim. Aralarındaki rekabete rağmen ikisi de birbirini çok iyi anlamıştı. Kurgunun belki de en sevdiğim kısmı sonu oldu. (gifler: tenor.com)









Animenin açılış videosu da güzel, tam olarak konuyu yansıtmış. 



Dracula (Kitap)

 


 Benim için keyifli bir okuma oldu ve okuduğuma değdi. Uzun süredir elimdeydi kitap ancak sıra geldi. 

 Jonathan Harker bir görev için uzun bir yolculuğa çıkar ve Dracula'nın şatosuna yaklaştıkça insanların garip tavırları ile karşılaşır. Gittikçe gergin olur, yine de geri dönmeyi düşünmez. Gecenin bir vakti şatonun kapısına geldiğinde onun için gizem dolu günler başlar. Gördüğü şeyler tüylerini ürpertir. Bir süre sonra orada tutsak olduğunun farkına varır.

 Mina, Jonathan'ın sevgilisi, ondan haber alamadığı için endişelidir. Arkadaşı Lucy'nin yanına gittiğinde garip durumlara şahit olur ve buna bir anlam veremez.  Lucy zamanla hastalanır ve bir doktor gelip onunla ilgilenir. Doktor Van Helsing bir şeylerden şüphelenmeye başlar ve Dr. Seward ile Lucy için elinden geleni yaparlar. Beklenmedik gelişmeler umutsuzluğu da tetikler.

 Fakat karanlık daha yayılmaya başlar. Kont Dracula planlarını uygulamaya başlamıştır. Daha çok sayıda insan bundan zarar görürken Mina, Jonathan ve diğerleri birlik olup, cesaret ve azimle konta karşı mücadeleye başlarlar. Ancak bu çok zorlu bir süreçtir. İnanılması zor olsa da bir vampirin varlığını kabul edip, o çeşitli güçlere sahipken, onu yenmeye çalışmak yoğun çaba gerektirir. 

 Kitap günlük ve mektuplardan oluşuyor fakat akıcılık hiç bozulmamış. Merak ederek okudum ve farklı karakterlerin gözünden olaylara bakmak ilgi çekiciydi. Gizemli hava kitap boyunca sürüyor, özellikle kontun şatosu çok iyi tasvir edilmişti, gerilimi hissedebildim. Yine de Dracula'nın kitapta bu kadar az yer almasını beklemiyordum, gerçi bu, onu daha gizemli kılıyor. Diğer kitaplarda ya da filmlerde gördüğümüz vampirler genelde odak noktası haline getirilip parlatılırken (çok havalı gibi gösterilirken) burada Dracula sadece kötü, tekinsiz ve yok edilmesi gereken biri olarak resmedilmişti, bunu sevdim. 

 Karakterler arasında gelişen bağ ve sağlam güven etkileyiciydi. Bazen sıfırdan başlamak gerekse de pes etmemeleri hikayenin dönüm noktasıydı. İç dünyaları, bocalamaları, aldıkları kararların kendi üzerlerindeki etkileri güzel aktarılmıştı. Yazarın anlatımını sevdim, okurken kapılıp gidiyor insan. Tek takıldığım karakterlerin konuşurken bazen gereğinden fazla nezaketli olmalarıydı, bu kadarı gerçekçi gelmiyor insanları düşününce. Yazar sanki karanlık, kasvetli havayı dağıtmak için biraz romantik, tatlı bir anlatım eklemek istemiş. :) Kitabı genel olarak beğendim, finali de beklediğim gibiydi. Verilen mesajlar güzeldi, tavsiye ederim. 


Hiçbir şey dikkate değmeyecek kadar küçük değildir. Sana şunu öğütlüyorum, kuşkularını ve tahminlerini bile kaydet. Daha sonra tahminlerinin ne kadar doğru olduğunu göstermesi açısından ilginç olabilir. Başarısızlıklarımızdan ders alırız, başarılarımızdan değil.

Ah, her şeyin bir açıklamaya ihtiyacı olması bizim bilimimizin bir kusurudur ve eğer açıklanamıyorsa, o zaman ortada açıklanacak bir şey olmadığını söyler bilim.

Kahkaha bir kraldır ve dilediği gibi gelir, gider. Kimseye sormaz; uygun zaman kollamaz.

Ciddi bir görev beni buraya, uykuda ya da uyanıkken, deli ya da değilken kaydettiğim, o acı saatlere dönmeye zorlayabilir.

Beynim sana "Gel!" dediğinde, dediğimi yapmak için ülkeler, denizler aşacaksın; artık bu kadar yeter!"

9 Şubat 2024 Cuma

Kitap Alışverişim 1 (2024)

 



 Ne kadar uzun bir süre kitap almayacağım desem de uygun olunca birkaç kitap aldım, merak ettiğim Yoldaki Mühendis'i de ekledim. Şubat ayı okuma planımın biraz gerisindeyim, bu kitaplara daha sonra başlarım. 😊



 Kpssye tekrar girmeye karar verdim. Hemen çalışma planı oluşturdum ve çarşıya gidip kitap aldım. Fiyatlar tabi uçmuş. 🙄 Dün de soru bankası seti sipariş ettim, henüz gelmedi. Artık düzenli çalışmayı düşünüyorum, bakalım bu yıl istediğim sonucu alacak mıyım? Şimdiden ders videolarını 1,5x hızla izliyorum. Kitap okuma konusunda biraz yavaşlayacağım mecburen. :) 

1 Şubat 2024 Perşembe

Moriarty the Patriot (Anime)

 



 Aksiyonu bol, toplumsal konulara değinen 2 sezonluk etkileyici bir anime. Ayrıca karakterlerden biri de ünlü dedektif Sherlock Holmes. Ben Sherlock kitaplarını okumamıştım ama sanırım orada geçen biri James Moriarty. Anime Moriarty kardeşler üzerine kurulu.

 Soylu bir aileye mensup olan Albert James Moriarty henüz çok gençken kendi sınıfındaki insanlardan, ailesinden tiksinmeye başlar. Çünkü onların insanlıktan uzak tavırlarına katlanamaz. Sık sık gittiği yetimhanede iki kardeşle tanışır. O sıralarda babası sırf çevreye iyi görünmek için evlat edinmeye karar verir, seçimi de oğluna bırakır. Aradığı fırsatı bulan Albert o zeki ve soğukkanlı iki kardeşi evine getirir. Albert bu çocukları tanıdıkça büyük hedefini gerçekleştirmek için adım atar. Üçü artık gerçek kardeş gibi birbirine bağlanır ve birlikte büyürler. (Bunun için gerekli koşulu sağlamışlardır.) Zamanla Suç Lordu olarak anılırlar.

 Üçü de ince ruhlu, düşünceli olmasına rağmen gözü kara insanlar. İyilerin dostu kötülerin düşmanıdırlar ve cezalandırılması gereken birileri varsa asla acımazlar. İnsanların içindeki cesareti açığa çıkarıp intikam almalarına yardımcı oluyorlar, özellikle William manipülasyon konusunda çok başarılı. Tüm bunları yaparkenki amacı da bozuk sistemi düzeltmek, insanları değiştirebilmek. Bir süre sonra yolu uyanık ve enerjik Sherlock ile kesişiyor. Bu zeki iki insanın (William ve Sherlock) kapışmasını izlemek keyifliydi. Sherlock her ne kadar Moriartylerin suçlu olduğunu bilse de bazı kararlarına da saygı duymuştur. Kafasındaki doğrulara göre hareket eden biridir. Onun için ileri görüşlü William James Moriarty ile uğraşmak hiç kolay değildir. Zamanla kendisi de onun avucunun içinde olduğunu fark eder.

 Ele alınan dönem iyi aktarılmıştı. İnsanların nasıl insanlıktan çıktığını görüyoruz. Her dönemde çıkarcı insanlar yaptığı kötülüklerden kolayca sıyrılabiliyor, bence geçen yüzyıllarda değişen bir şey yok. İnsanın aç gözlüğü, hırsı, çatışması kıyamete kadar bitmez. Yine de bu üçlünün çabası, zekaları, türlü dertlerin üstünden gelmeleri, değişim için kıvılcım oluşturmaları bile takdir edilesi. Hepsi de ilgi çekici, havalı karakterlerdi. Özellikle iki kardeş, William ve Louis favorimdi. Sherlock ve abisini de sevdim. 

 Her bölümü merak ederek izlerim. Çizimler ve aksiyon sahneleri de çok başarılıydı. Final beklediğimden daha iyiydi. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi William Moriarty için de bedel vakti gelir. En başından beri düşündüğü şeye adım adım ilerler. Her ne kadar iyi bir amaç için olsa da kana bulanmış ellerle kendini affetmesi mümkün değildir. Bu noktada Sherlock ile aralarında gelişen bağa hayran kaldım. İkisi de birbirini anlayabilen insanlardı. Hayat insanları farklı şekilde sınıyor. İlginizi çektiyse muhakkak tavsiye ederim. 😊 (gifler: tenor.com)






  Fragmanı da şuraya bırakayım. :) 




Drizzt Efsanesi 13. Kitap (Kılıçlar Denizi)

   Drizzt Serisi'nin elimdeki son kitabını okudum. Bu bölümde yine bir yolculuğu okuyoruz. Drizzt ve diğerleri yakın dostları için bir k...