29 Haziran 2021 Salı

Savaş Çığırtkanı- 22.Bölüm (Roman)



BÖLÜM 22

 

Savaşa Adım Adım

 

Yeni haberler Butah’ ta farklı yankılar uyandırmıştı. Lider Canas Dazzap’ tan dönüşünün hemen ardından Libmons’ taki gruptan haber almıştı. Gönderilen belgeler herkesi şaşırtmıştı. Kimse Libmons ve Galnas gibi iki devletin küçük devletleri ele geçirmeye çalıştığına inanamıyordu. Lider Canas bu süreçte umduğundan fazlasını bulmuştu.

Şeyad mutlu görünüyordu. “Efendim bu delilleri lehimize kullanabiliriz. Bence tüm dünyanın bu belgelerden haberi olmalı.”

“Benim de planlarım var Şeyad. Elbette bu gizli oyunu bozmaya niyetliyim. Yaptıklarını onların yanına bırakamam. Liderler arasında ön plana çıkmam için bir fırsat bu.” Canas kendinden emin konuşuyordu.

“Haklısınız Lider Canas. Genç yaşınıza rağmen büyük işler başardığınızı görmeliler.” Şeyad hevesle konuşuyordu ancak Canas' ın sorusuyla keyfi kaçtı.

“Maskeli hakkında bir gelişme var mı? Bu işi çözeceğini söylemiştin.”

“Üzgünüm efendim. Henüz hiçbir ize rastlamadım. Gözüm herkesin üzerinde.”

“Anlıyorum. Görevini ihmal etme. Bu süreçte bir aksilik çıkmasını istemiyorum. Şimdi gidebilirsin.”

Şeyad ayrıldığında yemek vakti gelmişti. Lider donatılmış masaya oturdu. Bugün tek başına yemek istemişti. Kafasındaki planları gözden geçirmek için sessizliğe ihtiyacı vardı. Gizli belgeleri hemen açığa çıkarmayı düşünüyordu. “Böyle önemli bir gelişmeden herkesin haberi olmalı,” dedi kendi kendine. Mendilini masaya bırakarak kalktı. Bulunduğu odanın içini, dışarıdaki manzarayı izledi. Yıllar çabuk geçiyordu. Her şey değişse de sarayda değişen bir şey yoktu. Muazzam düzen ve her adımında kontrol ediliyor olduğu hissi hiç bitmemişti. Anılarını bir kenara attı. Şimdi harekete geçme zamanıydı.

Canas yardımcılarını çağırdı. Melmor, Dazzap ve Meguan’ ın liderlerine acilen mektup göndereceğini bildirdi.

 

 

*****

 

Kurtların yaralanmış ve katledilmiş halde bulunması sarayda bomba etkisi yaptı. Tahtında oturan Zorkan haberi aldığı anda yumruğunu tahtın koluna geçirdi. Öfkeli olduğu anlarda acıyı pek hissetmezdi. Ayağa fırladı, esip gürlemeye başladı.

“Buna kim cüret eder?”

Liderin yardımcılarından biri söze girdi. “Efendim, bölge ıssız bir yerde olduğu için fark edilmesi zaman aldı. Bunu yapanların izine ulaşmaya çalışıyoruz.”

“Bu vahşeti affedemem. Sorumlular kimse en ağır şekilde cezalandırılacak. Ölü ya da diri ele geçirin onları!”

“Emredersiniz efendim.”

Liderliği boyunca böyle bir şeye şahit olmamıştı Zorkan. Kurtlarının katledildiğine inanamıyordu. Bunun kendisine yapılmış büyük bir kabahat ve saygısızlık olduğunu düşündü.

Sonraki günlerde Canas' ın mektubu saraya ulaştı. Zorkan hayret ve öfke içinde mektubu okudu. “O ikisine zaten hiç güvenmiyordum. Böyle bir şey yapacakları belliydi,” diye söylendi. O sırada beti benzi atmış halde yardımcılardan Chitan içeri girdi. Zorkan onun halini görünce haberlerin pek iç açıcı olmadığını anlamıştı.

“Neler oluyor Chitan?”

“Efendim suçluları yakalayamadık fakat geride bıraktıkları izlerden onların nereli olduğunu öğrendik.”

Lider Zorkan’ ın gözleri öfke ile açıldı. Kaçakların yakalanamamış olmaları gerçeğini bir kenara bırakarak onların kim olduğunu sordu hemen.

“En az birkaç kişiden oluşan grup Butah’ tan buraya gelmiş efendim. Kullandıkları silah çeşidinden bu anlaşılıyor. Bulduğumuz oklar da Butah üretimine benziyor.”

“Butah mı dedin? Bundan emin misin?”

“Dövüşün yaşandığı bölgenin yakınındaki bir hastanenin görevlisine ulaştık. Söylediğine göre bir çocuk şüpheli şekilde yaralanmış. Yanındaki kadınlar da yalan söylemişler. Görevli, kadınlardan birinin düşürdüğü notları bulmuş. Notlarda gizli görev ve Dazzap’ a sızmakla ilgili detaylar yer alıyormuş. Onları Lider Canas' ın görevlendirdiği çok açık.”

Lider Zorkan bu noktada kendini kaybetti. Bu kesinlikle ihanet demekti. Lider Canas hem iş birliği talebinde bulunmuş hem de gizlice savaşçılarını Dazzap’ a yollamıştı. Dahası kurtların acımasızca katledilmesinde parmağı vardı. Daha önce hiç bu kadar küçük düşürüldüğünü hatırlamıyordu. Öfkeyle bağırdı, mektubu parçaladı. “Seni iki yüzlü sahtekar!”

Zorkan’ ın mavi gözleri hırçın dalgalar gibi öfke saçıyordu. Yardımcıları onun gözlerine doğrudan bakmaya çekiniyordu. Zorkan acilen tüm önemli kademedeki kişileri ve savaşçıları topladı. Onun nasıl bir karşılık vereceğini tahmin ettikleri için endişeliydiler.

“Canas haddini çok aştı. Her ne kadar babası en yakın dostum olsa da Canas' ın babasının erdemlerini almadığı kesin. Bunu bir meydan okuma olarak kabul ediyor ve Butah’ a savaş açıyorum. Herkes yaptığının bedelini ödemeli.   Hazırlıklar hemen başlasın!”

Zorkan kimseyi dinleyecek gibi görünmüyordu, kontrolden çıkmıştı. Yapılacak itirazları anında susturdu. “Beni durdurmaya çalışacak olan varsa şimdiden saraydan defolsun.”

 

*****

 

Lider Saraç elindeki mektuba bir kez daha göz attı. Lider Alaz ve Lider Lazinka arasındaki gizli anlaşma onu şaşırtmıştı. Lider Canas bu konuda gerekli tedbirleri alacağını söylüyordu. Saraç onun bahsettiği tedbirlerin herkesi ilgilendirecek kadar ciddi ve büyük olacağını biliyordu. En azından Lider Canova’ nın ölümüyle ilgili şüpheleri üzerinden atmak için bu konunun üstüne gitmeye karar verdi. Dünya bu belgeleri öğrenirse tarafsız kalamazdı. Bu yüzden Lider Canas’ ın yanında yer alacaktı. Böylece Lider Lazinka ve Lider Alaz’ ın da planları yatacaktı.

Müzedeki gizli belgeleri kimin çaldığı da hâlâ tespit edilememişti. Saraç önlemleri daha sıkı tutmaya karar verdi. Müzeye sızanların Canas’ ın adamları olduğundan şüphelense de olayı büyütmemeye karar verdi. Sonuçta Lider Canova kendi ülkesinde ölmüştü ve oğlunun cinayeti araştırmaya hakkı vardı. Zaten yanlış bir işe bulaşmadığı için Saraç’ ın korkacağı bir şey yoktu.

“Karay sence ne yapmalıyım?” dedi lider. Aslında amacı sadece kendi düşüncelerini onaylayacak birini bulmaktı.

“Lider Saraç öyle görünüyor ki bu iki ülkenin lideri büyük işlere kalkışmış. Ayrıca bizim ticari açıdan anlaşmaya niyetlendiğimiz ülkeleri ele geçirmek niyetindeler. Bunu engellemek için öncelikle Lider Canas ile iş birliği yapmanız gerektiğini düşünüyorum. Açığa çıkan belgelere Lider Cender ve Lider Zorkan da tepki gösterecektir. Tarafımızı seçmeliyiz.”

“Aynı görüşte olduğumuza sevindim. Lider Canas’ ın yanında yer almamız biraz da olsa halkı yatıştıracaktır. Lider Canas’ a ona desteklediğimize ve yanında olacağımıza dair bir mektup gönder. Onun harekete geçmesini bekleyeceğiz. Şimdiden gerekli hazırlıklara başlayalım.”

“Emredersiniz efendim.” Karay oradan ayrıldığında Saraç geleceğin ne kadar belirsiz olduğunu düşündü. Dünyada her an dengeler bozulabiliyordu ve Saraç yıkılmamak için güvenli sınırların içerisinde kalması gerektiğini biliyordu. Kararı saray içinde yayıldı. Liderin eşi bu durumdan hoşnutsuzdu. Uygun bir anı bekleyip onla yalnız konuştu. “Böyle bir zamanda büyük bir risk almak senin yapacağın bir şey değildir. İyi düşündün mü hayatım?”

Saraç, Mazal’ ın ellerini ellerinin arasına aldı. “Elbette hayatım. Zaten böyle bir zamanda olduğumuz için Lider Canas' ın yanında yer almalıyım. Benim için daha fazla endişelenme.”

Kadının yüz ifadesi ciddileşti. Bir elini beline koyup işaret parmağını Saraç’ a doğru salladı. “Şunu bil ki eğer savaş çıkarsa ben de savaşta yerimi alacağım. Bunca zaman sadece destekçin olarak kaldım. Unutma babanın döneminde en iyi savaşçılardan biriydim.”

Saraç, eşinin zaman zaman böyle çıkışlarına alışmıştı. Ancak bu kez fazla ciddi görünüyordu ve bir savaş çıkarsa Mazal’ ı bundan uzak tutamayacağının farkındaydı. Eşinden başka kimsenin bir liderle parmağını sallayarak konuşamayacağının farkındaydı. Gülümsedi. “Onu zamanı geldiğinde konuşuruz güzel karıcığım. Hem beş yaşında bir oğlumuz var. Onun benden fazla sana ihtiyacı var.”

“Ben her şeyi göze alarak bir savaşçı oldum. Herkesin de bakması gereken çocukları var. Bu sorumluluğu alabilecek kapasitedeyim. Hem böyle bir anda seni yalnız bırakamam, evlatların her zaman babalara da ihtiyacı vardır.”

“Yine bana söyleyecek bir söz bırakmıyorsun.” Saraç yatağında uyumakta olan oğlunun yanına gitti. Saçını okşadı, öptü. “Belki de gelecekte yerimi alacak. Ben isteğim dışında tahta geçirildim fakat onun iyi yetişmesi için her şeyi yapmalıyız. O tamamen sana çekmiş görünüyor,” dedi  Saraç gülümseyerek.

 

*****

 

Lider Canas’ ın yapacağı konuşma için tüm hazırlıklar tamamlandı. Valyon endişeliydi,  halkın karşısına çıkmadan önce liderle konuşmaya karar verdi. “Efendim, emin misiniz? Böyle bir açıklama için erken olabilir.”

“Endişeni görebiliyorum Valyon. Birileri gizli emellerini uygulamaya koymuşken elimiz kolumuz bağlı duramayız değil mi? Vakit kaybetmemiz onlara daha fazla cesaret verecektir.”

“Anlıyorum efendim. Peki, diğer liderlerin bizi destekleyeceğinden ne kadar emin olabiliriz?”

Canas, kendisini sorgulanıyor gibi hissettiği için yavaştan sinirlenmeye başlamıştı. Sesini sakin tutmaya çalıştı. “Bekleyip göreceğiz orasını. Ben bir adım attığım takdirde onlar da harekete geçecektir. Konuşma burada bitmiştir Valyon.”

Son haberler ülkede heyecanı artırmıştı. Lider Canas' ın alacağı karar konusunda endişeli olanlar da vardı, onun bir önce harekete geçmesini isteyenler de. Canas kaftanı içinde tüm azameti ile halkın karşısına çıktı.

“Hepiniz olanları biliyorsunuz. Lider Alaz ve Lazinka uluslararası kanunlarımızı çiğnemiştir. Gizli bir ittifak yaparak topraklarını genişletmeyi planlıyorlar. Zaten son toplantıdaki tutumlarının altından böyle bir ittifak çıkması beklenen bir şeydi. Tüm liderlere bilgilendirme mesajı yolladım, beni destekleyeceklerini umuyorum. Affedilmez suçları nedeniyle Libmons ve Galnas’ a savaş açıyorum!”

İnsanlar arasında birden uğultu çıktı. Liderin yaptırım uygulanacağını düşünmüşlerdi ama bu kadar çabuk savaş açacağını kimse düşünmemişti. Geçmişte bu tarz planlar ortaya çıktığında diğer güçlü devletler o ülkeye savaş açardı. Kendilerince bir cezalandırma yöntemiydi bu ancak delillerin doğru ya da yanlış olmasına aldırmadan savaş açılması da geçmişte yaşanmış talihsizliklerdendi.  Diğer ülkeler de Galnas ile Libmons’ a savaş açacak gibi görünüyordu. Bekleyip olan biteni görmekten başka çare yoktu. Lider Canas’ ın tahta geçmesinden sonra ilk önemli atağı olmuştu bu. Elbette onun diğer liderler tarafından destek görememe ihtimali de vardı. Uzun süredir yaşanmayan savaş toplumların refahını artırmışken kimse birbirine savaş açmak istemeyebilirdi. Galnas ve Libmons’ un da Saklı Mekanlarına girildiği için Butah’ a savaş açması kaçınılmazdı.

Canas büyük bir tutkuyla sözlerini sürdürdü. “Tez zamanda hazırlıklar başlayacak. Butah' ın gücünü ve kararlılığını herkese gösterelim. Birlik olma vaktimiz geldi!” Konuşması bitince kendinden emin adımlarla içeriye girdi.

Lider Canas cevap mektuplarını almaya başlamıştı. Melmor’ un kendisini destekleyecek olmasına sevindi. Lider Saraç’ ın başka seçim şansı olmadığını zaten biliyordu. Lider Zorkan’ ın ateş püsküren yanıtı ve Butah’ a savaş açtığını ilan etmesi ise herkesi şoka uğrattı.

“Bu nasıl olur?” dedi Valyon.

Canas’ ın sesi gergin çıkıyordu. “Görevlendirdiğim grup başarısız oldu. Kurtlarla savaşmaları beklenmedik bir şeydi. Dahası ben de acemilik ettim. Grubun kendisini açığa çıkarmayacağını düşündüm. Lider Zorkan gibi önemli bir müttefiği kaybettik, ona güvenmemezlik etmemeliydim.”

“Siz elinizden gelenin en iyisini yaptınız Lider Canas. Ne kadar çabaladığınızı görüyoruz. En azından Lider Cender’ in bizi destekleyeceğini umalım. Çıkacak savaşı kazanırsak herkesin gözünde büyük bir itibar kazanırsınız,” dedi Şeyad.

“Lider Zorkan’ ın dostluğunu kaybetmek kötü oldu. Onu vazgeçirmek için bir çare düşünebiliriz efendim,” dedi Valyon.

Canas gergin görünmesine rağmen dimdik duruyordu. Lider Zorkan’ ın meydan okuması karşısında geri çekilmeyeceğini, okun yaydan çıktığını söyledi. Valyon ise diyecek başka söz bulamadı. Loravn liderin huzuruna geldi. “Görevlendirdiğiniz gruplar arasından Dazzap grubu döndü efendim. Az önce saraya giriş yaptılar.”

“Döndüler demek. Onları hemen buraya getir Loravn.”

“Anlaşıldı efendim.” Lorav oradan ayrıld ve kısa sürede diğerleriyle döndü. Canas ayağa kalkıp savaşçılara yaklaştı. Herkes yorgun ve hırpalanmış görünüyordu. Har' ın kolunu fark edince bir süre onu süzdü. Sonra diğerlerine döndü.

“Neler oldu, anlatın.”

İlk sözü Kazzam aldı. “Maalesef belgelere ulaşmayı başaramadık efendim. Ansızın kurtların saldırısı ile karşılaştık. Bu, Lider Zorkan' ın kulağına gideceği için geri dönme kararı aldık. Başarısız olduk, affedin bizi.” Kazzam ve herkes başını yere eğmişti.

“Kaldırın başınızı. Bu, zor bir görevdi kabul ediyorum, elinizden geleni yaptığınıza da inanıyorum. Ancak Lider Zorkan’ ın bize savaş açtığını bildirmeliyim.”

Kazzam hayret içinde lidere baktı. “Demek kim olduğumuzu anlamış,” dedi düşünceli halde. Holant başından beri böyle olacağını tahmin ediyordu. Liderin karşısında herkes sessizdi.

“Başarısız olsanız da hepinizin geri dönebilmesine sevindim. Bir süre dinlenin, savaş hazırlıklarına yardım edeceksiniz.”

Kazzam liderin ne düşündüğünden emin olamıyordu. Kızgın mıydı, değil miydi? Soğukkanlı davranmaya mı çalışıyordu? Başını hafifçe eğdi. “Emredersiniz.” Diğerleri de bir ağızdan aynı şeyi söyledi.

Lider Zorkan’ ın Butah’ a savaş açması kısa sürede ülkeye yayıldı ve ortalık çalkalanmaya başladı. Bu beklenmedik durum insanların canını sıktı. Libmons ve Galnas’ la olan gerginliğin üstüne bir de bu çıkmıştı. Lider Saraç' ın kendi taraflarında olması ise insanları biraz olsun rahatlattı.

Göreve çıkan kişilerin aileleri oldukça endişeliydi. Beyaz sürekli çocuklarını düşünüyor başlarına bir şey gelmeden dönmelerini umuyordu. Özellikle de çocukları Galnas’ a gitmişken içi içini yiyordu. Karan da en az eşi kadar endişeliydi. Ancak Beyaz’ a moral vermek için güçlü görünmeye çalışıyordu. “Bizim çocuklar henüz dönmemişken nasıl böyle bir karar verilir?” diye çıkıştı Beyaz. Karan onu yatıştırmaya çalıştı. “Sakin ol. Onlar başlarının çaresine bakabilir. Hem dönmek üzeredirler, içini ferah tut.”

“Beni dinlemediler ki. Yazel daha çok küçük. Hele bir dönsünler beni bu kadar yıpratmalarının hesabını soracağım onlara.”

O gün ikisi de yemeklerini yiyemedi. Vakit geçmek bilmiyordu. Karan gergindi, sabırsızlık içinde çocuklarının yolunu gözlüyordu. Şu an ne halde olduklarını düşünmeden edemiyordu.

 

*****

 

Lider Lazinka öfke içerisinde yardımcılarını azarlıyordu.  Lider Canas’ a o kadar kızgındı ki eline geçirse onu bir kaşık suda boğabilirdi. Doğal olarak sinirini beceriksiz olarak gördüğü yardımcılarından çıkarıyordu. Göz bandı olan adamı karşısına aldı.

“Sana güvenmekle hata yaptığımı görüyorum Yaputa. Canas’ ın savaşçıları kolayca saraydan kaçabildiler. O ikilinin onlara yardım ettiğine inanamıyorum. Hemen tüm kaçakları yakalayın.”

“Üzgünüm Lider Lazinka. Hatamı telafi edeceğim,” dedi Yaputa. Başarısızlığın mahcubiyetini yaşıyordu.

“Tüm bunlar yetmiyor gibi Lider Alaz da Saklı Mekanını korumayı başaramamış. Tüm dünya planlarımızı öğrenecek. Butah’ ın lideri gecikmemiş göğsünü gere gere bize savaş ilan etmiş. Bu ne demek biliyor musunuz? İşimiz bitti demektir! Herkes onun tarafında yer alırsa ne yapacağız?” Lider bağırdığında saray inliyordu adeta. “Dönüşü olmayan bir yola girdik artık!”

Lideri yatıştırmak için ne diyeceğini bilemiyordu yardımcılar. Söylenen her şey Lazinka’ yı daha da kızdırıyordu. “Yapılabilecek tek bir şey kaldı. Geriye adım atmayacağız ve kendimizi savunacağız. Lider Alaz ile birlikte verdiğimiz karar sonucunda Butah’ a savaş açıyoruz! Ülkedeki tüm güçlü savaşçıları toplayın.”

Lazinka huzursuzdu. Canını sıkan bir diğer konu da ablası ve iki erkek kardeşiydi. Geçmişte yaşadığı sıkıntı yüzünden hepsini zindana attırmıştı. Eğer işler yolunda gitmez de serbest kalırlarsa başını çok ağrıtacaklardı. Yardımcılardan birine emir verdi.

“Gri Zindan’ daki güvenlik önlemlerini artırın. Savaş boyunca orası mutlaka sıkı korunmalı.”

 

*****

 

Lider Cender elindeki fırçayı ritmik hareketlerle tuvale sürüyordu. Resim yaparken adeta hayattan kopuyor kendini yaptığı işe kaptırıyordu. Ancak Garnap’ ın aceleyle  içeriye girmesi yüzündeki gülümsemeyi silip attı.

“Endişeli görünüyorsun Garnap. Yeni haberler mi var?”

“Evet, efendim. Sizin de tahmin ettiğiniz gibi çok kısa bir zaman dilimi içerisinde ortalık fazlasıyla karışmış.”

“Daha ayrıntılı anlatır mısın şunu?”

 “Lider Lazinka ve Lider Alaz gizli bir anlaşma yapmış. Bunu ortaya çıkaran Lider Canas o ikisine savaş açmış. O ikisi de Saklı Mekanlarına girdi diye Lider Canas’ a savaş açmış. Öyle görünüyor ki Lider Saraç da Lider Canas’ ı destekliyormuş.”

“Vay be, durum o kadar vahim demek ki,” dedi Lider Cender, duygusal bir ses tonuyla. Soru sormaya niyetlenmişti ki Garnap önce davrandı. “Dahası Lider Zorkan da Lider Canas’ a savaş açmış.”

“Ne dedin sen?”

Bu son duyduğu Cender’ in şaşkınlık içinde yerinden fırlamasına sebep oldu. Boyalar etrafa saçıldı, tuval battı. “Bu, hiç iyi değil. Ortada garip bir şey döndüğü kesin.” Kaşları çatılan lider hızla odadan çıktı. Sırat ve diğerlerini acele ile huzuruna çağırtıp olanları anlattı. Hepsi şaşkınlık ve endişe içinde birbirine bakakaldı. Bu kadar kısa sürede gerilimin aniden nasıl tırmandığını anlayamıyorlardı.

“Şimdi neden bahsettiğimi anladınız değil mi? Kehanet tüm hızıyla gerçekleşiyor. Üzgünüm fakat Lider Canas’ ın yaptıkları acemiceydi. Belli ki gereksiz bir acelecilik yapmış. Aldığı kararlar ülkeleri birbirine düşürmekten başka işe yaramadı. 7. Liderler Savaşı çıkmak üzere ve şimdi harekete geçmenin tam zamanı. Lütfen bana olan bağlılığınızı dile getirin.”

Sırat şaşkın ve düşünceliydi. “Olanlar tamamen kontrolden çıkmış gibi. Sözlerinizde haklı çıktınız fakat planınız gerçekten işe yarayacak mı Lider Cender?”

“İşe yaraması için her şeyi yapacağız. Karanlık Ordu gelirse onu ancak özel güçlülerle birlikte yenebiliriz. Başka çıkar yol görünmüyor. En kısa zamanda yola çıkmalısınız.”

Zebbar, Colevis, Elyama ve Katra çok şaşkındı. Hiçbiri ülke dışındalarken liderlerinin savaş çıkaracağını düşünmemişti. İçlerindeki ses hemen Butah' a dönmelerini haykırsa da şu an kaçınılmaz olan savaşa karşı önlem almak daha önemliydi. Her biri tek tek Cender’ e bağlılık sözü verdi.

“O halde Lider Canas’ a savaş açanlara savaş açıyorum. Olaylar daha ilginç hale gelmeden müdahale edelim bakalım. Yarından itibaren özel yetenekli kişileri bulmak üzere yola çıkıyorsunuz. Ben de ortalığı yatıştırmanın bir çaresine bakacağım.” Cender durumu bir de yardımcıları ile görüşüp, tavsiyeler aldı. Sonunda kararını açıkladı. “Garnap, Lider Canas' a cevap yazalım. Bu savaşta onun tarafında olacağım.”

Savaşçılar hızla hazırlıklara başladı. İzlenecek rotalar belirlendi. Savaşılacak muhtemel cepheler düşünüldü. Savaşa dahil olmadan, kayıp vermeden en kısa sürede özel insanlara ulaşmak ve onları ikna etmek temel öncelikleri olacaktı. Ertesi sabah erkenden atlara binip yola çıktılar. Kaybedecekleri vakit yoktu.

26 Haziran 2021 Cumartesi

İki Düşman Klan (Anime Yorumum)

 

Resim: aminoapps


İzlediğim animenin (Naruto Shippuuden) baktığım son bölümlerinde geçen konu ilgimi çekti, hatta kim haklı bu konuda diye düşünüp durdum. (Başka işim yok gibi. 😅) Sonra izlediğim sitedeki yorumları da okudum, herkes farklı kişileri haklı görüyor. En iyisi detaylıca konuyu anlatayım. Spoiler içerdiği için izleyecekleri uyarayım. 


Bahsettiğim sahneler efsane diye anılan iki karakterin geçmişine, ta çocukluklarına kadar iniyor. Madara ve Hashirama. (Resimde soldaki asi Madara, sağdaki sessiz ve alıngan Hashirama 🙂) İkisi, birbirine düşman klanların (Uchiha ve Senju klanları) çocuklarıdır. İki taraf da dövüşlerde çok kayıp vermiştir. Hatta çocuklar bile dövüşe katılıp hayatını kaybetmektedir. Senju klanından Hashirama bu çatışmaların durmasını ister, çocuk yaşta savaşçıların ölmesinden nefret etmektedir. Babasına karşı çıktığı için babası tarafından küçük görülür.


Günün birinde ıssız bir mekanda Madara ve Hashirama karşılaşır. İki çocuk zıt karakterde olmasına rağmen iyi arkadaş olur ancak ikisi de birbirine hangi klana mensup olduğunu söylememiştir. İkisinin de hayali günün birinde barışı sağlamaktır. Babaları ve kardeşleri ikisinin dostluğunu öğrenince gerginlik çıkar. Çünkü iki taraf da diğerini düşman olarak görmektedir. O gün iki çocuk son kez buluşurken birbirlerine kaçmaları gereken not verirler. Buluşacaklarını anlayan aileler tuzak kurmuştur. İki aile arasında patlak verecek dövüşü çocuklar engeller. Ancak Madara gerçeklerin farkındadır. Bir sonraki görüşmemiz savaşmak için olacak der, çeker gider.


İlerleyen zamanda gittikçe büyüyen ikili savaşmaya başlar. Hashirama’ nın kardeşi Tobirama Madara’ nın kardeşinin ölümüne sebep olur. Bunun üzerine Madara nefretle dolar. Her şeye rağmen Hashirama ona barış teklif eder. Madara bir şart ileri sürer. Durumun eşitlenmesi için ya kardeşini ya da kendini öldüreceksin der. Hashirama kendini öldürecekken Madara samimiyetine inanıp onu durdurur. Birlikte bir köy inşa ederler. Çocukların eğitim aldığı, güvende olduğu, iki klanın barış içinde yaşadığı.


Resim: Pinterest (Jewelz Santos)


Barış sağlanmıştır ancak sorunlar bitmez. Uchiha klanı özel bir göze sahiptir. Sharingan denen bu göz onların nefreti ile açığa çıkıp onlara daha güç katmaktadır. Ayrıca bu kişiler sevdiklerinin gözleri önünde ölümüne şahit olursa gözün güç seviyesi daha da artmaktadır. Gücü artan insanlar da zamanla karanlığa çekilmektedir.


Tüm bu gerçekler Tobirama' nın Uchihalara güvenmesini önler. Madara köy yönetiminin başına geçirilecekken kimse onu istemez ve Hashirama başa geçirilir. Barışa rağmen Uchihaya hep şüpheyle bakılır ve her an ihanet edebilecekleri düşünülür. Madara bu duruma katlanamaz, sonunda köyü terk eder. O da zaten kardeşinin ölümünü unutamamıştır. Ayrıldığı köye bir süre sonra saldırmak için döner. Çünkü sevdiği klanının hep ezileceğini, hep geri plana atılacağını, Tobirama Hashirama' nın yerini alınca işlerin daha kötüye gideceğini bilir. Daha fazla spoiler vermemek için gerisini anlatmayacağım. Kafamdaki sorulara geleyim. 

 

  • Hashirama o kadar sevgi ile doluyken tüm bunları nasıl öngöremedi? Madara’ ya çok bağlıydı, hep onu düşündü ama onun iddialarını çürütemedi, sorularına yanıt veremedi. Hashirama' nın daha fazla ağırlığını koymasını beklerdim.

  • Tobirama abisinden çok daha temkinli,  dikkatli biriydi. Irkçılık boyutunda Uchihalara güvensizlik besliyordu. Zamanında Senjuların da çok fazla Uchiha kanı döktüğünü neden unuttu? Az da olsa onların içinde kalan kini yok etmek yerine yaptıklarıyla nefreti körüklemiş oldu.  
  • Madara içindeki öfkeyi yenmek için yeterince çabaladı mı? Hashirama' ya gerçekten güvendi ama diğerlerinin onu kısıtladığının farkındaydı. Uchihaların o köyde asla gerçek değeri göremeyeceğini biliyordu. Duygularıyla hareket eden biri olduğu için sonunda kinine yenik düşüp dostuyla kurmuş olduğu köye saldırdı. Gerçek barışa asla inanmayan biri haline dönüştü.


Madara' nın bir sözü var. "Nesilden nesile geçen tek şey nefrettir." 


Anime fantastik olsa da gerçeği çok iyi yansıttığı noktalar var. Tek şey denemez ama nefretin nesilden nesile aktarıldığı konusu büyük ölçüde doğru. Geçmişten bu yana bitmeyen savaşları, çatışmaları, anlaşmazlıkları, bizim dünyamızı çok iyi özetliyor. Bunun yanı sıra önyargıların ve empati yoksunluğunun, dışlanmışlığın nelere yol açtığını; ebedi dostlukların bile bir kalemde silinebileceğini çarpıcı şekilde gösteriyor. Çok uzattım sanırım, yazımı burada sonlandırıyorum. 😀 Eve döner dönmez kaldığım yerden izlemeye devam edeceğim. İkinci kez izliyorum ama aradan yıllar geçtiği için çoğu şeyi unutmuşum. İyi bir haftasonu diliyorum. :) 

Savaş Çığırtkanı- 21.Bölüm (Roman)

 



BÖLÜM 21

 

 

Sesin Muhafızı-Melmor

 

Tüm olanları geride bırakan grup akşama kadar yolculuğa devam etti. Ormanlık bir alana vardıklarında durdular. Güneş, bulutları pembe ve turuncu arası bir renge boyamış, dağların ardında kayboluyordu. Akşamın hoş esintisi iç ferahlatıcıydı. Leylekler yuvalarına kurulmuş etrafı izliyordu.

Yenira, Ceddil hakkındaki gerçekleri henüz diğerlerine anlatamamıştı. Dahası Ceddil’ in söyleyeceklerine ne tepki vereceğini bilmiyordu. Tiran’ ın içine kapanmış olması da canını sıkan bir diğer konuydu. Onunla konuşup kendini toparlamasına yardımcı olmalıydı. Sıkıntı içinde kendini çimenlere bıraktı.

“Sende bir haller var,” dedi ağaca yaslanmış halde oturan Boratak.

“Son olaylar işte. Hepimizin canı fena sıkkın.”

“Başka bir şey yok yani?”

“Hayır!” Boş bulunup yüksek sesle söylediği için kendine kızdı Yenira. Boratak daha fazla şüphelense de susmayı tercih etti. Vakti geldiğinde Yenira’ nın gerekli açıklamayı yapacağını düşünüyordu.

O sırada Ceddil ağaçların altında dolanıp duruyordu. Kaç saattir oturmaktan bacakları ağrımıştı. Önemli bir şeyi unutmuş gibi hissetmekten kendini alamıyordu. Yürümek biraz olsun kafasını dağıtıyordu.

Berzab acıkmış, elma yiyordu. Bir yandan da evine dönüp rahat yatağında uyuyabilmenin, ev yemeklerinin hayalini kuruyordu. Ceddil’ i izlerken ağaçtan sarkan kocaman yılanı fark etti, hemen bağırdı. “Ceddil dur!” Yılan yavaşça süzülerek Ceddil’ in omzuna indi. Yenira dikkatle hançerini fırlatıp yılanı vurdu. Yılan yere düştüğünde bile Ceddil hareketsiz kalmayı sürdürdü. Gözleri şaşkınlıkla açılmış, elleri titriyordu.

Berzab yanına koştu. Onun dehşete kapılmış halini görünce yılan fobisi olduğunu düşündü. “İyi misin? Bir şeyin yok ya.” Berzab’ ın az önceki haykırışı Ceddil’ in hafızasını tetiklemişti. Önceki dövüşte Tiran’ ın nasıl bağırarak koştuğunu, kendisininse gözü dönmüş halde Yenira’ nın üstüne yürüdüğünü, onun korku dolu bakışlarını, her şeyi hatırlamıştı. İçindeki karanlık gücün varlığıyla sarsıldı. Zor da olsa kendini toparladı. “İyiyim, merak etme,” dedi Berzab’ a. Yavaşça yere otururken bakışları Yenira’ ya kaydı. O da endişeli halde Ceddil’ i izliyordu. Bir süre ikisi de konuşmadı.

Yorgun olan herkes ilerleyen saatlerde açık havanın da etkisi ile uyumaya başladı. Yenira’ yı bir türlü uyku tutmuyor, yattığı yerden yıldızları seyrediyordu. Cırcır böceklerinin sesinden başka bir şey işitilmiyordu. Ceddil’ in kalktığını ve sessizce oradan uzaklaştığını gören Yenira peşine düştü.

Bir süre amaçsızca ilerledi Ceddil. Sanki bir boşluğa düşmüştü, ne yapacağını bilmez haldeydi. Olanları hazmedemiyor, dönüştüğü şeyden ölesiye korkuyordu. Hançerini çıkarıp iki eliyle kavradı ve keskin ucunu boğazına dayadı. Elleri titriyordu.

Onu izleyen Yenira telaş içinde bağırdı. “Dur, yapma!”

Ceddil kımıldamadan bekledi. Sesi sertti. “Yaklaşma!”

“Yanlış yapıyorsun. Bırak onu.”

“Neden bana anlatmadın?”

“Neyi?”

“O gün orada yaptıklarımı.” Yenira sessiz kalınca devam etti. “Artık her şeyi hatırlıyorum. Nasıl canavarlaştığımı ve insanları katlettiğimi...”

“O gün ne oldu bilmiyorum ama sen kendinde değildin. Senin suçun değildi. Hadi, bırak o elindekini.”

Ceddil' in içindeki sıkıntı giderek büyüdü. Olaylar gözünde canlanınca kalbi suçluluk duygusuyla sıkıştı. “Ya yine kendimi kaybedersem, buna dayanamam. Git buradan. Anlamıyor musun, ben seni de öldürecektim!” Olduğu yere çöktü, gözünden akan yaşları engelleyemiyordu.

Yenira yanına koştu, elindeki hançeri alıp uzağa fırlattı.  Elini Ceddil’ in omzuna attı. “Daha önce bunun üstesinden geldin değil mi? Bundan sonra da gelebilirsin. Yılmamalısın. Bir şekilde bir çaresini bulacağız.”

“Nasıl?”

“Bir yolu olmalı. O an seni geri döndüren neyse ona odaklanmalıyız.”

Ceddil sessizliğe bürününce Yenira da öylece yanında bekledi. Bir süre sonra birlikte diğerlerinin yanına döndüler. “Hadi uyu. Ben nöbet tutacağım,” dedi Yenira. Ses çıkarmadan yerine geçti Ceddil. Bir süre sonra nefes alışverişi yavaşladı, uyuyakaldı. Dizlerini karnına çekmişti. Onu izleyen Yenira gülümsedi. Uyurken ne kadar da masum ve savunmasız görünüyordu. Yanlış bir hareket yapmaması için artık gözü hep üzerinde olacaktı.

Gün ışıkları ile herkes kalktı. Diğerlerinden farklı olarak buradaki Saklı Mekan bir şehrin ortasındaydı. Yenira oraya gizlice girmenin zor olacağını düşünüyordu. “Hedefe varana kadar bir şehirden daha geçmemiz gerekecek. Çok vaktimizi almayacak gibi ama Saklı Mekana sızarken dikkatli olmalıyız,” dedi Yenira. Haritayı incelerken diğerlerine açıklama yapıyordu. “Ayrıca ne olursa olsun bir dövüşten kaçınmalıyız. Tamamen iyileşmediğiniz için kendinizi zorlamanızı istemiyorum.”

Ceddil bakışlarını kaçırınca Boratak gözlerini kıstı. “Bilmediğimiz bir şey mi var? Ceddil dünden beri çok farklı davranıyorsun. Aynı şekilde sen de Yenira,” dedi. Berzab da meraklanmıştı. Tiran konunun ne olduğunu tahmin edebiliyordu. Yine de araya girmek istemedi.

Ceddil derin bir nefes aldı, yere bakıyordu. “Anlat onlara. Bilmeye hakları var,” dedi. Yenira bir süre tereddüt ettikten sonra her şeyi anlattı. Sadece Ceddil’ in bir gece önceki intihar girişiminden bahsetmedi. “Şimdilik görev tamamlanıp dönene kadar Ceddil’ i kışkırtacak her şeyden kaçınmalıyız. Öyle görünüyor ki yaşadığı öfke ve yıkım anında böyle bir tepki veriyor.”

Boratak bunu hiç beklemiyordu, çok şaşırdı. Berzab huzursuz oldu. Olaya şahit olmadığı için kendini şanslı hissediyordu. Sonuç olarak durumu kabullenmeye ve Yenira’ nın sözlerini dikkate almaya karar verdiler.

“Bu, ilk kez mi oluyor Ceddil?” dedi Berzab.

“Evet.”

“Anlıyorum,” dedi Berzab düşünceli halde. Daha önce çok sayıda dövüşe katılmış birinin neden bu son dövüşte böyle yıkıcı bir güce sahip olduğunu anlayamıyordu aslında.

“Hadi toparlanın artık. Vakit kaybetmeyelim,” dedi Yenira. İki saat sonra vardıkları şehirde karınlarını doyurdular, biraz dinlendiler. Akşam üstü Saklı Mekanın bulunduğu şehre vardılar. Artık daha dikkatli davranıyorlardı. Şehir kalabalıktı ve hızlı ilerlemek dikkat çekebilirdi. At arabasını uygun bir yere bırakıp iki gruba ayrılıp yürümeye başladılar. Yenira hedefin olduğu noktada yüksek duvarlı tarihi bir müze görünce şaşırıp kaldı. “Saklı Mekanın bir müze olacağı aklıma gelmezdi.”

Berzab çoktan karamsarlığa kapılmıştı. “Bu kadar ziyaretçi varken işimizi nasıl halledeceğiz?”

Yenira onu yanıtladı. “Harekete geçmek için gece olmasını bekleyelim. Ama şimdi normal ziyaretçi gibi içeriye girip inceleme yapabiliriz.”

İçerisi taş heykellerle doluydu. Ülkenin sembolü olan şahinler, silahlı savaşçılar, ağaçlar, minyatür gök cisimleri müzeyi süslüyordu. Boratak heykelleri yakından inceledi. Heykellerin altında büyükçe kaideler, duvarlarda büyüklü küçüklü tablolar vardı.

Yeteri kadar oyalandıktan sonra çıkışa yöneldiler. Müzeden ayrılırken Yenira başını hafifçe yukarı kaldırdığında müzenin karşısındaki kalenin duvarında oturan birini fark etti. Baştan aşağıya siyah giyinmiş kişinin gözleri müzedeydi. Bir bacağını aşağıya sarkıtmış, büktüğü diğer bacağına kolunu dayamış hareketsizdi. Rüzgârda dalganan siyah saçları olmazsa heykel sanılabilirdi. “Parşömenleri nereye saklamış olabilirler acaba?” dedi Yenira. O anda kaledeki adam başını onlara doğru çevirdi. Sanki Yenira' nın kendisini izlediğini anlamıştı.

“Şimdilik gidelim, göz önünde durmayalım,” dedi Yenira. Bakışlarını garip adamdan çekti. Az önceki yakalanmış olma hissi onu germişti. Sakin bir yere geçtiklerinde Yenira müzenin izleniyor olabileceğini, çok gizli hareket etmeleri gerektiğini söyledi.

“Planımız ne peki? İçeriye nasıl gireceğiz?” dedi Boratak.

“Önce varsa dışarıdaki gözcüleri tespit etmeliyiz. Onları etkisiz hale getirmeden içeri giremeyiz. Sonra pencerelerden birinden içeri sızmayı deneriz. Kapılarda belki dışarıdan zorlamaya karşı mekanik bir sistem olabilir. İçeri girdiğimizde de hepimiz dağılıp gizli belgeleri ararız.”

Gece yarısı olduğunda dolunay gökyüzünde parlıyordu. Havada tek bir bulut bile yoktu. Savaşçılar fark edilmemek için siyah kapüşonlu pelerinler giymişlerdi. Uzun süre etrafı gözlediler ancak müzenin çevresinde kimseye rastlamadılar. Plan doğrultusunda pencereye tırmanıp camı kırmadan çıkarmayı başardılar ve hızlıca içeri girdiler.

Tiran nefesini tutmuş, sessizce ilerliyordu. O, tabloların arkasını inceleyecek, duvarlarda gizli bir bölme olup olmadığına bakacaktı. Karanlıkta neredeyse hiçbir şey göremiyorken bu biraz zor olacaktı. Yenira ve Berzab heykellerin altına, kaidelere bakacaklardı. Kalanlar da diğer kısımları kontrol edecekti. Birbirlerine  ya da eserlere çarpmamak için çok dikkat ediyorlardı.

Yenira kafasındaki soruları atamıyordu bir türlü. Belgelere ulaşmaları bu kadar basit olamazdı. Güvenlik önlemi mutlaka olmalıydı. Sonra işine odaklanıp diğerlerine yardım etti. Her yeri aramışlar bir şey bulamamışlardı. Bakmadıkları tek bir şey kalmıştı. Yüzlerce kilo ağırlığındaki en büyük heykeli yerinden oynatmayı başardıklarında alt kısımda bir kapak gördüler. Yenira hemen kapağı kaldırdı. Altta bir bodrum katı vardı.

“İlk ben giriyorum. Biriniz yukarıda kalsın,” dedi Yenira.

Dışarıdan fark edilmeyeceği için aşağı inince meşaleyi yaktı. Berzab hariç hepsi aşağı indi. İçeride bir sandıktan başka hiçbir şey yoktu. Yerler kare şeklinde fayanslarla döşenmişti. Yenira tedirgin halde bir adım atmıştı ki bastığı fayans aşağı çöktü. Devamı da geldi, birkaç saniye içinde zemin tamamen yıkıldı, aşağı düştüler.

“İyi misiniz?” diye bağırdı Berzab.

Meşale sönmüş herkes zorlukla kalkmaya çalışıyordu. Yenira söylene söylene ayağa kalktı. Ortalık toz duman olmuştu. Herkes iyiydi, ciddi şekilde yaralanan yoktu.

“Berzab bir şey göremiyoruz, bir meşale yak,” dedi Boratak.

Yukarıdan ışık vurunca sandığı yıkıntıların içinden çıkardılar. Ne kadar uğraşsalar da kapak açılmıyordu. Yenira yukarıda gürültü işitince ve ışık sönünce hemen o tarafa döndü. Berzab’ ın yakalandığını anlamıştı.

Birkaç saray görevlisi Berzab’ ı etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. Meşaleyi fark edip içeri girmişlerdi. Dışarıdaki diğer görevlileri yerlerinde bulamayınca müzeye birilerinin girdiğini anlamışlardı. Berzab kılıcına sarılmıştı ki içeri gizlice giren biri görevlileri etkisiz hale getirdi.

“Berzab! Ses ver.” Aşağıdan Ceddil bağırdı.

Üst kattan Berzab yerine başkası başını uzattı. Yenira onun kalede gördüğü adam olduğunu hemen fark etti. Berzab’ a zarar verdiğini sanıp öfkelendi. “Berzab iyi, merak etmeyin. Şimdi sizi çıkaracağız.”

Siyahlı adam ve Berzab halat uzatıp herkesi yukarı çekti. Herkes sandığın etrafına toplandığında gizemli adam bir anahtar çıkararak gülümsedi. “Anahtarı daha önce ele geçirmiştim. Beni sandığı arama zahmetinden kurtardınız.” Herkesin gerildiğini görünce sözlerini sürdürdü. “Hemen ciddileşmeyin. Niyetim sadece belgeleri görmek, doğrulamak istediğim bir şey var. Ama önce buradan uzaklaşalım.”

Sandığı dışarı çıkarıp gözlerden uzak bir alana geçtiler.

“Sen kimsin? Bize niye yardım ettin,” dedi Yenira.

“Ben Azaka. Uzun süredir belgeleri ele geçirmeye çalışıyordum. Bugün müzenin önünde sizi işitince...”

Yenira şaşkınlıkla lafını böldü. “Kalenin üstünden bizi mi işittin yani?”

Azaka gülümsedi. “Bu benim için basit bir detay. Aslında görevlileri dinliyordum o sırada. Yanlışlıkla radarıma sizin sözleriniz takıldı. Yoksa herkesi gizlice dinleyen bir pislik olduğumu falan düşünmeyin.”

“Çok ilginç,” diye düşündü Yenira.

“Sonra etraftaki tüm gözcüleri etkisiz hale getirip bir yere kapattım ve sizi beklemeye başladım. Tek başıma oradaki sandığı bulup çıkarmam zor olacaktı.”

“O belgeler bize lazım,” dedi Yenira.

“Tamam. Ben belgeleri gördükten sonra onları alabilirsiniz.”

Ceddil inanmıyor gibi şüphe içinde bakıyordu adama. “Nereden bilelim Lider Saraç için çalışmadığını.”

“Sakin ol. Öyle olsa size niye yardım edeyim.” Anahtarla sandığın kapağını açtı.  Parşömenleri görünce rahatladılar, hemen okumaya başladılar. Hiçbir yasal olmayan durum, anlaşma yoktu metinlerde. Ticari ortaklık anlaşmaları, feshedilen bazı anlaşmalar, gelecek yıllara dair planlar, mali belgeler...

“Burada suç teşkil edecek herhangi bir şey yok,” dedi Azaka.

Yenira onu onayladı. “Evet, her şey normal görünüyor.”

“Daha önce pek çok ülkede yaşadım. Buraya yeni geldim sayılır. Lider Canova hakkındaki dedikodular beni rahatsız edince doğrusunu öğrenmeye karar verdim. Böylece Lider Saraç için çalışacak bir savaşçı olabilirim.”

“Peki, lider için çalışmayı planlıyorsan neden bize belgeleri vermeyi kabul ettin?”

“İtiraf etmem gerekirse lider çıkarcı biri olsaydı yaptıklarının açığa çıkmasını isterdim. Şu an ortada yanlış bir şey olmadığına göre belgeleri almanızın bir önemi yine yok.”

“Sormayacak mısın kim olduğumuzu?” dedi Berzab.

“Butahlısınız biliyorum. Lider Canas sizi görevlendirmiş.”

“Onu da mı işittin?” dedi Yenira hayret içinde.

Azaka ayağa kalktı. “Ben Sesin Muhafızıyım. En küçük sesleri işiteceğim gibi herhangi bir sesi istediğim kişinin duymasını da sağlayabilirim. Mesela bir aslan sesi.” Yenira ve Ceddil güçlü bir aslan kükremesi işitince irkildi. Azaka “Kimler duydu bunu?” dediğinde sadece iki kişi elini kaldırdı. Sesi işitmeyenler ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Yenira birden heyecanlandı. “Dur bir saniye. Ben bu gücün kaynağını bilmek istiyorum.”

Azaka kısaca özet geçtiğinde Yenira gülümsedi. “Ölüm Neferlerinden biraz daha bahseder misin bize?” Azaka gözlerini kıstı. “Dediğim gibi içimizdeki en tekinsiz, korkunç gruptur. Anlatılanlara göre yüzyıllardır onlardan biri aramızda görülmemiş. Sahip oldukları şiddetli gücün altında ezildiler denebilir. Kendilerini kontrol edememeleri sonlarını getirdi.”

Yenira hemen araya girdi. “Ama bence kendilerini kontrol edebilmelerinin bir yolu vardır.”

“Bilmem, belki.”

Yenira kendini tutamadı. “O zaman bize yardım et.”

Azaka şaşkınlıkla ona döndü. “Bu da ne demek şimdi?”

“İçimizde bir Ölüm Neferi var demek istiyor,” dedi Boratak. Azaka inanamayan gözlerle ona baktı. Gergin hissediyordu. “Bu, nasıl olur?”

Yenira, Ceddil’ i gösterdi. “O, seslere karşı duyarlı gibi görünüyor. O anlarda eğer kendini kontrol etmesine yardımcı olabilirsen bu durumun üstesinden gelebilir.”

Azaka, Yenira’ nın bahsettiği  o anlar ı düşünmek bile istemiyordu. “Böyle bir şeyin gerçekten ona yardımcı olabileceğine inanıyor musun?”

“Denemeden bilemeyiz.”

Azaka diğerlerinin gözlerindeki umut ışığını görünce canı sıkıldı. “Hadi ama yapmayın. Hem ne ara bu kadar güven duymaya başladınız bana? Ben gidiyorum.” Elindeki anahtarı Yenira’ ya fırlatıp arkasını döndü, yürümeye başladı.

Ceddil, Azaka’ nın arkasından bakarken düşüncelere daldı. Bir yabancının  kendi sorununu çözebileceğini düşünmüyordu zaten.

Yenira arkasından seslendi. “Bir kez daha düşün. Bunca yıl sonra bu gücün açığa çıkmasının iyi bir sebebi olmalı. Bahsettiğin efsanevi güçteki savaşçılar belki yeniden birleşmek zorunda kalacak. Sabahın ilk ışıkları ile buradan ayrılacağız, o vakte kadar düşün.”

Azaka bir yanıt vermedi. Düşünceli halde uzaklaşmaya devam etti.

22 Haziran 2021 Salı

Savaş Çığırtkanı- 20.Bölüm (Roman)

 



BÖLÜM 20

 

Labirent-Libmons

 

Bermalt’ ı geride bırakan grup Saklı Mekana doğru ilerliyordu. Dinlenmek için bir yerde mola verdiler. Çimenlerin üstüne oturmuş görev hakkında konuşuyorlarken bir çift göz uzaktan onları izliyordu. Ağaçların arasında gizlenen adam muzipçe gülümsedi. Saklandığı yerden çıkıp hızla grubun arkasından geçti. Konuşmaya dalmış olan savaşçılar işittikleri sesle irkildi. Benay telaşla ayağa kalktı. “İzleniyor muyuz?”

“O da neydi öyle? Göremedim bile,” dedi Podal.

Bir süre gölün etrafında dolanıp bir ipucu bulmaya çalıştılar. Creyn yerdeki ayak izlerini fark etmişti. “Bu ayak izleri bir insana ait.”

Gizlenen yabancı tekrar etrafta koşmaya başladı. İnsanları tedirgin etmek hoşuna gidiyordu. O kadar hızlıydı ki diğerlerinin gözüne sadece bir gölge gibi görünüyordu.

“Biri bizimle oyun oynamak istiyor. O halde varız,” dedi Podal gülümseyerek.

“Ne dediğinin farkında mısın sen?” diye çıkıştı Elarin.

 Podal Creyn’ in kulağına bir şeyler fısıldadı. Creyn de onun dediklerini kabul etti. Kadınlar merakla ne yaptıklarını izliyordu. Gizemli adam yine hızla koşarken karnına aldığı bir darbe sonucunda geriye fırladı ve sırtüstü yere düştü. Creyn yerdeki ayak izlerinin yaklaştığını fark edince onun geldiği yöne doğru aniden yumruğunu savurmuştu. Adam daha doğrulmadan Podal onu omzundan yakaladı. “Söyle, sen kimsin?”

Adam otuzlu yaşlarında görünüyordu. Siyah saçları darmadağın haldeydi. Üzerinde ince kıyafetler vardı. Yüzünü somurtmuş halde karnını tutuyordu. “Bunu yapman mı gerekiyordu?” diye söylendi Creyn’ e. Ondan bu tepkiyi beklemeyen Creyn şaşırdı. Daha öfkeli ve saldırgan birini bekliyordu.

“Bunu yaptığımız için bağışla bizi. Bizden ne istiyorsun onu söyle?” dedi Podal yapmacık bir nezaketle.

“Sadece buradan gitmenizi istiyorum. Yabancıları burada sevmeyiz. Burada ne işler çeviriyorsunuz?” dedi adam sakin bir ses tonuyla.

“Bu seni ilgilendirmez. Zaten burada fazla kalacak değiliz,” dedi Benay Podal’ ın yanına gelerek.

“Varlığınız bizi rahatsız ediyor,” dedi adam sabırsızlıkla.

“Siz kimsiniz ki? Ve gerçekten o kadar hızlı mısın?” dedi Podal sabırsızlanarak.

“O kadar hızlı falan değilim. Sadece algılarınızı bozuyorum.”

Kimsenin bir şey anlamadığını gören yabancı ayağa kalktı, üstünü silkeleyip Podal’ dan uzaklaştı. “O halde size göstereyim.” Bir süre odaklanıp başını göğe çevirdi. Onla birlikte herkes gökyüzüne baktığında tepelerine alev topları yağdığını gördüler. Şaşkınlıkla herkes kaçışınca adam gülmeye başladı. O sırada alev topları da yok oldu.

Podal öfkeyle adamın yakasına yapıştı. “Seni var ya...” Benay araya girip Podal' ı durdurdu ve yabancıya döndü. “Başımıza buna benzer tuhaf olaylar gelmişti. Sen miydin onları yapan da?”

“Hayır. Ben sizi ilk defa görüyorum. Fakat bu civarda başkaları da var.”

“Bu çok garip. Bunu nasıl yapabiliyorsun? Çok iyi bir savunma yönetimi olduğu kesin,” dedi  Creyn şaşkınlıkla.

“Bizler genelde tuzak kurmak için bunu kullanırız. İşimize çok yarayan bir özellik olsa da diğerleri kadar havalı değil.”

“Diğerleri?” dedi Benay.

“Boş verin gitsin. Şimdi onlardan bahsetmek istemiyorum,” dedi adam elini sallayarak.

Benay ve Elarin adamın deli olduğunu düşünmeye başlamıştı. “Çok garip biri,” diye fısıldadı Elarin.

“Bu seferlik gitmenize izin veriyorum,” dedi adam Benay’ a dönerek.

“Sanki izin istedik de,” diye söylendi Benay.

Adam lafını bitirdikten sonra ormanın içerisine doğru yürüyüp gözden kayboldu. Kendini zor tutan Benay artık duyulmayacağını düşündüğü için arkadaşlarına döndü. “Onu öylece bırakacak mıyız? Tehlikeli olduğunu görmüyor musunuz?”

“Bir şey yapamayız bence. Başkalarının da olduğunu söyledi. Yabancı bir ülkede bu bizim zararımıza olur. Kimseyi kızdırmamalıyız,” dedi Creyn.

“Neyse olan oldu hadi yola koyulalım artık,” dedi Podal.

Saklı Mekana varmak için önlerinde bir günlük yol kalmıştı. Hava kararmak üzereydi. Geçtikleri yoldaki tuzağı fark etmediler. Aniden  genişçe bir çukura düştüler. Önemli bir yara alan yoktu ancak atın ayakları burkulmuştu ve kişneyip duruyordu. Creyn de düşerken kafesi yakalamayı başarmıştı. Haberci kuş onlar için önemliydi. Başını at arabasına çarpan Benay öfkeli görünüyordu. “Bu tuzağı buraya kuranı elime bir geçirsem.”

“Onlardan biri olmalı. Zaten yabancılardan hoşlanmadıklarını söylemişti,” dedi Podal.

“Peki, şimdi nasıl kurtulacağız buradan? Yakında düştüğümüzü fark edeceklerdir.”

“Onlar gelmeden kaçmalıyız. Gerçekte niyetlerini bilmiyoruz. Belki de başka birileri yaptı,” dedi Creyn.

Bir süre sakinleşip, nasıl çıkabileceklerini düşündüler. Üst üste çıkıp kule yapmayı denediler ama bir türlü dengeyi sağlayamadılar. Sonra yukarıdan bir ses geldi. “Merhabalar. Sizi tekrar görmek güzel.” Bermalt' ı gören herkes şaşırmıştı.

“Sen ne arıyorsun burada?” dedi Benay.

“Üzgünüm, fakat son anda sizi izlemeye karar verdim. Boş boş takılan bir at bulunca peşimize düştüm.”

“İyi o halde, bizi buradan çıkarmanın bir yolunu da bulursun herhalde,” dedi Benay.

Bermalt gözden kayboldu.  Bir süre sonra uzun, sağlam bir dalı aşağıya uzattı. “Hadi tutunun.” Herkesi yukarı çekti.

“Seni görünce sevineceğimi tahmin etmezdim Bermalt,” dedi Podal onun sırtına vurarak.

“Hadi kimse gelmeden gidelim,” Benay.

“Ata ne olacak?” dedi Elarin.

“Maalesef onu çıkaramayız. Şu an yeterli ekipmanımız yok,” dedi Benay.

Taşıyabilecekleri tüm eşyaları yanlarına alıp oradan uzaklaştılar. Yol boyunca Bermalt yine sorularını sormaya devam etti.

“Hep bize soruyorsun, bir de sen anlatsana hayat hikâyeni,” dedi Podal.

“Dinlemek ister misiniz bilmiyorum,” dedi Bermalt.

“Anlat anlat,” dedi Creyn gülümseyerek.

Bermalt sonunda ilgilerini çekebildiği için memnundu. Anlatmaya başladı. “Ailem Melmorlu. Zengin bir aile olduğumuz için neredeyse bizi tanımayan yoktu. Babam ticaretle uğraştığı için zamanla çok saygın biri haline geldi. Öyle ki günün birinde ülkenin soylu ailelerinden biri babamla iş ortaklığı yapabilmek için kızıyla evlenmemi istedi.”

“Hadi canım,” dedi şaşkınlık içinde gülümseyen Podal.

“Sen ne dedin peki?” dedi Creyn.

“Elbette böyle bir şeyi kabul edemezdim ama adam çok ısrarcıydı. Teklifini kabul etmediğim için işi inada bindirdi. Gözümüzü korkutmak amacıyla atölyelerimizi ateşe verdirdi. Her şey bir anda kül oldu. Kibirli insanlarla uğraşmak zor,” dedi Bermalt sıkıcı bir konudan bahsediyormuş gibi.

“Yazık olmuş, üzüldüm,” dedi Creyn.

“O kadar ileri gitti yani?” dedi Podal.

“Dahası da var. Benim evlenmek istediğim başka biri vardı. Ben düğün hazırlıkları ile uğraşırken gizlice onu kaçırdılar. Sonra elime bir mektup geçti.  Eğer kendi kızıyla evlenirsem benim evleneceğim kişiyi serbest bırakacaklardı. Yoksa onu öldürmekle tehdit ediyorlardı. Deliye dönmüştüm artık. Ne kadar arasam da ondan bir ize rastlamadım. Sonunda pes ettim.”

“Yani o adamın kızıyla mı evlendin?” dedi Podal.

“Hayır, elbette. Bir plan yaptım. Ortadan kaybolacaktım ve öldüğümü gösteren deliller bırakacaktım geride. Yaptım da zaten. Sonrasında evlenmek istediğim kızın serbest bırakıldığını öğrendim. Ailem ne kadar üzgün görünse de bir daha karşılarına çıkamadım. Bazen gizliden gizliye onları izliyordum. Sonra kimsenin canını tehlikeye atmamak için bulunduğum diyarı terk ettim. Yalnız başıma, kalabalık olmayan yerlerde yaşadım. İnsanlar sorduğunda ise gerçek adımı gizledim.”

“Yani adın Bermalt değil mi?” dedi Podal.

“Bermalt tabi ki. Size gerçek adımı söylemiştim. O zamandan bu yana beş yıl geçti. Günün birinde o adamın öldüğünü öğrendim. Artık özgürce dönebilirdim ama cesaret edemedim. Yıllar sonra tanıdıklarımın karşısına çıkıp aslında ben yaşıyorum demek zor geldi. O yüzden oyunu sürdürdüm.”

“Peki, bundan sonra yakınlarından biri ile karşılaşırsan ne olacak? Geri dönmeyi düşünmüyor musun hiç?” dedi Podal.

“Hâlâ cesaretim yok,” dedi suratını asan Bermalt.

Bu konuşmanın sonunda Podal ve Creyn de gerçekleri anlattı Bermalt’ a. Bermalt pek de şaşırmış görünmedi. Zaten tek istediği savaşçılarla bir maceraya atılmaktı. Nerede ve kimlerle bulunduğu umurunda değildi. Tabi bundan sonra da sürekli Lider Canova ve Butah ile ilgili sorular sordu.

Yolları bir köye vardığında saatlerdir yürümekten yorgun düşmüşlerdi. Neyse ki köyde kendilerine yardım edebilecek birilerini buldular. Biraz yiyecek, içecek ve çok dayanıklı görünmese de bir at arabası aldılar. Şu an seçim yapma lüksleri yoktu. Köyde daha fazla oyalanmayıp yola çıktılar.

Saklı Mekanın korunacağını bildikleri için bir süre gizlice etrafında dolaştılar. Bir dağın eteğindeki, yüksek duvarlarla çevrili mekanı savaşçılar koruyordu. Belli süre sonra savaşçılar yenileriyle yer değiştiriyordu. Benay değişim vakti gelmeden içeriye sızmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Aklına bir fikir gelince çantasını karıştırdı. “İşte burada. Bunu kullanarak onları bayıltabiliriz.”

“O ne ki?” dedi Bermalt merakla.

“Bayıltıcı sprey. Ancak birinin kılık değiştirip savaşçılara yaklaşması lazım. Hepsini bir araya toplayıp yüzlerine sıkmak daha mantıklı olacaktır.”

Elarin onun sözlerini tamamladı. “Yani onları kandıracak birine ihtiyacımız var ve de her ihtimale karşı güçlü birine.”

“Aynen öyle,” dedi Benay. Herkes Podal' a bakınca o şaşkınlıkla geri çekildi. “Hayatta olmaz. Unutun.”

“Hadi ama Podal, sendeki rahatlık kimsede yok. Aramızda en iyi rol yapacak kişi sensin,” dedi Benay.

“Bu bir övgü müydü?” dedi Podal gözlerini devirerek.

Yarım saat sonra gerekli hazırlıklar tamamlanmıştı. Podal uzun kollu, yere kadar uzanan mavi bir elbise giymiş, beyaz eldivenler takmıştı. Başında da sarı, bukleli bir peruk vardı. Yanağına allık, dudağına pembe ruj sürmeyi de unutmadılar. Benay sırıttı. “Harika görünüyorsun. Benden bile güzel oldun.” Diğerleri kendilerini tutamayıp güldüler.

Podal iyiden iyiye sinirlenmeye başladı. “Gülmeyin be! Vazgeçerim bak.”

“Tamam, tamam. Arkadaşlar ciddi olalım,” dedi Benay.

Podal peruğunu düzeltmekle uğraşıyordu. “Yanında böyle şeyler taşıdığına inanamıyorum Elarin,” diye söylendi.

“Böyle gizli görevlerde kılık değiştirmek önemlidir,” dedi Elarin.

Podal yavaşça saklandığı yerden çıkarken Benay arkasından seslendi. “Merak etme. Bir aksilik çıkarsa hemen müdahale edeceğiz.”

Olabildiğince sesini incelten Podal açık alana doğru yürüdü. “Yardım edin.” Kan görünümü vermesi için kıyafetini kırmızı bir sıvıya bulamıştı. Düşecek gibi yürüyor, endişeli bakışlarla yardım istiyordu.

Mekanı koruyan savaşçılardan ikisi yanına koştu. “Ne oldu size böyle? Saldırıya mı uğradınız?” dedi kumral olan. Podal tam yanıt verecekken başı dönüyor gibi numara yaptı. Adamlar çok yakındayken daha fazla sesini işitmelerini istemiyordu. Kendini öylece bırakınca adamlar onu tutup yavaşça yere yatırdılar.

Benaylar olanları uzaktan izliyordu. Creyn nefesini tutmuş bekliyordu. Herkes gergindi.

Kumral adam diğerlerine seslendi. “Hey, bakın buraya. Kadın yaralı, ne yapacağız?”

Durumu uzaktan izleyenler de ellerinde silahlarla yaklaştılar. Şüpheyle Podal’ a bakanlar da vardı. “Böyle bir yerde ne işi varmış ki?” dedi esmer adam.

“Ne bileyim. Şimdi sırası mı? Hem o arbaletini yaralı bir kadına doğrultmaktan utanmalısın.”

“Ya sabır. Ne bileyim numara yapmadığını.”

Kumral adam endişe içinde Podal’ a bakıyordu. Karnından yaralandığını düşünüp gömleğini çıkarıp Podal’ ın karnına bastırdı. Tekrar diğerlerine döndü. “Aranızda tıbbi müdahaleden anlayan yok mu?” Podal gerilmiş, terlemeye başlamıştı. Ne zaman harekete geçmesi gerektiğini düşünüyordu. Acı çekiyor gibi yüzünü kasmaya başladı. Yavaşça gözlerini açtığında adamlar hâlâ tartışıyordu. Ağzında gizlediği küçük pakete ısırınca kırmızı sıvı dudağının kenarından aktı. Kumral adam telaşlandı. “Durumu çok ciddi. Görmüyor musunuz?”

Herkes meraklanmış, gerçekten onun öleceğini düşünmeye başlamıştı. Silahlarını yere indirdiler. “Çabuk onu hastaneye yetiştirin,” dedi az önceki şüpheci adam.

Podal dikkatle eteğin cebindeki spreye uzandı. Diğer eliyle de yavaşça kumral adamın elini tuttu. Adam şaşkın halde onun ne diyeceğini beklerken Podal tuttuğu elden destek alarak ayağa fırladı. Etrafındaki herkese spreyi sıkarken adamlar küfretmeye başlamıştı. Daha silahlarını doğrultamadan yığılıp kaldılar. Duvarların dibinde bekleyen iki kişi elinde kılıçla koşmaya başladı. Podal kaçmaya çalışsa da gözü karardı, yere kapaklandı. Telaşlanıp spreyi o kadar sıkmıştı ki havadaki gazdan kendi de etkilenmişti. Creyn ve Benay ileri atılıp iki adamı etkisiz hale getirdi. Sonra herkesi sıkıca bağladılar. Baygın haldeki Podal’ ı da uygun bir yere taşıyıp sakladılar. Koşarak mekanın içine girince şaşırıp kaldılar. İç kısımda, çember şeklinde başka yüksek duvar uzanıyordu. Bir süre sonra bir labirentte olduklarını anladılar.

Labirentte ilerledikçe tepeye doğru çıkıyorlardı. İçeriye ilk girdiklerinden beri bir saat geçmişti ve hâlâ merkeze ulaşamamışlardı.

“Ne labirentmiş ya? Yürü yürü fenalık geldi. Hem de hava bu kadar sıcakken,” dedi Benay.

“Biraz daha dişimizi sıkalım,” dedi Elarin. Elindeki ip sayesinde geçtiği yerleri biliyorlardı. Varmalarına az kalmıştı. Zaman zaman dikleşen yokuş ilerlemelerini zorlaştırıyordu.

“Ben tükendim artık. Şimdiden kararımı gözden geçirmeye başladım,” dedi nefes nefese kalan Bermalt.

“O kadar kolay mı sandın maceraya atılmayı?” dedi Benay gülümseyerek.

Bundan sonra labirentin merkezine ulaşmaları kolay oldu. Yüksek kapılı girişten içeri adım attılar. Yeraltına inen bir geçitle karşılaştılar. Benay meşaleyi yaktı, merdivenden inmeye başladılar. Zemine ayak basınca yarım metre uzunluğunda küp şeklinde bir taşla karşılaştılar. Taşın üst yüzeyinde sanki daha önce kesilip yerleştirilmiş gibi bir kare şekil göze çarpıyordu.

“Belgeler galiba bunun içinde,” dedi Benay.

Taşı zar zor ters çevirdiler. Dikkatle yukarı kaldırdıklarında aşağıya bakan kesik parça yerinden çıktı. Parşömenler yere saçıldı. Hemen belgeleri okumaya başladılar. Bir detay çok dikkat çekiciydi. Benay çok şaşırdı. “İnanamıyorum. Lider Lazinka ve Lider Alaz komşu ülkeleri olan Teulon ve Tora' yı içten yıkıp ele geçirmeye çalışıyorlarmış. İkisi arasındaki gizli bir antlaşma bu.” Parşömende iki liderin mührü de basılıydı.

“Olaya bak. Bunu hiç kimse beklemezdi. Bu, lider Canas’ ın ilgisini fazlasıyla çekecektir,” dedi Creyn.

“Lider Canas' a hemen bu belgeleri de yollamalıyız. Bu bilgilerin en kısa zamanda Butah’ a ulaşması gerekiyor,” dedi Benay.

“Nasıl yollayacaksınız ki?” dedi Bermalt şaşkınlık içinde.

“Bizim haberci kuşumuz var ya. Mesajlarımızı iletmemiz için en iyi seçenek bu,” dedi Creyn.

“Fakat belgelerin çok önemli olduğunu söylediniz. Bir kuşun onu Butah’ a kadar ulaştırabileceğinden emin misiniz?”

“Her ne kadar risk var gibi gözükse de geçmişten edindiğimiz tecrübeler bu riski göze almamızı sağlıyor. Bu tür görevlerde mesajı başarılı şekilde ileten kuşların oranı belgeleri başarıyla teslim eden kişilerden daha fazladır. Kısaca söylemem gerekirse şu an dönüş sırasında başımıza bir şey gelme olasılığı o kuşun başına bir şey gelmesi olasılığından çok fazladır.”

“Hmm, anlıyorum,” dedi Bermalt.

“Oyalanmadan buradan çıkalım artık,” dedi Benay.

Labirentten çıkmak için çok vakitleri kalmamıştı. Görevlilerin değişim vakti yaklaşmıştı. Hızlıca duvarları aştılar. Zaman zaman yanlış geçide sapsalar da sonunda çıkışa vardılar.

At arabasına vardıklarında Benay’ ın yaptığı ilk iş kafeste bulunan kuşu çıkarmak oldu. Aceleyle bir şeyler yazdı. Belgelerle birlikte yazdığı notu da düzgünce rulo yapıp kuşun boynuna astı. Bermalt kuş gözden kaybolana kadar ardından baktı. Podal hâlâ ayılmamıştı, onu dikkatle at arabasına yerleştirdiler. Oyalanmadan yola çıktılar.

“Sonunda görev tamamlandı,” dedi Benay rahat bir nefes alarak.

Elarin diğer grubun neler yaptığını düşünüyordu. Şu an için öğrenmenin hiçbir yolu yoktu.

“Eve dönüyoruz artık. Çok güzel,” dedi Creyn. Yusan için endişeliydi. Dazzap' ta başarılı olabildiler mi, iyiler mi merak ediyordu. “Umarım herkes sağ salim döner Butah' a.”

Bermalt onlarla vakit geçirmiş olmaktan mutluydu. Artık veda vakti geldiğini düşünüyordu. “Sizleri tanımak güzeldi. Zorlu hayatınızı görebiliyorum. Aileleriniz sizi endişe içinde bekliyor olmalı. Ben de aileme dönmeye karar verdim. Her şey için teşekkürler.”

“Gerçekten mi? Bu çok iyi,” dedi Creyn.

“Doğru bir karar aldın. Yaşadığını görünce sevineceklerdir. O zaman uygun yerde bırakalım seni,” dedi Benay.

“Tamam,” dedi Bermalt neşe içinde.

Elarin gülümserken gözü Podal’ a takıldı. “O ne zaman uyanacak? Merak etmeye başladım.”

Benay omuz silkti. “Aman uyanır bir ara. Kim ona tüm spreyi boşalt dedi.”

“Uyandığında onu böylece bıraktığımızı görürse başımızın etini yer,” dedi Creyn gülümseyerek. Podal' ın başındaki peruğu çıkardı, yüzündeki boyaları sildi. Elbise leke içinde olduğu için bıçakla kesti. Podal kendi kıyafetlerinin üstüne bir de elbise giydiği için ter içinde kalmıştı. Bir süre sonra kendine geldi. Olanları hatırlayınca kızmaya başladı. “Off, başım çok ağrıyor. Ne diye sizin aklınıza uyduysam. Oracıkta vurulacağımı düşündüm, kalpten gidecektim.”

Benay minnetle gülümsedi. “İyi iş çıkardın gerçekten. Parşömenleri ele geçirdik bile. Şimdi dönüyoruz.”

Bir anda Podal’ ın tüm kızgınlığı geçti. Görevin tamamlanmış olması neşesini yerine getirmişti. “Sonunda,” dedi tekrar uzanarak.

Drizzt Efsanesi 13. Kitap (Kılıçlar Denizi)

   Drizzt Serisi'nin elimdeki son kitabını okudum. Bu bölümde yine bir yolculuğu okuyoruz. Drizzt ve diğerleri yakın dostları için bir k...