Kitap, çocukluğundan beri akran zorbalığına maruz kalan bir öğrencinin önceden tasarlayarak okul baskını yapması ve çok sayıda kişiyi öldürmesini anlatıyor. Bunun neticesinde bir taraf kanıtları toplayıp durumu kontrol altına almaya çalışırken savunma tarafı öğrencinin neden böyle bir yola başvurmak zorunda kaldığını anlatmaya çalışıyor.
Saldırıdan yaralı kurtulanlar uzun süre olayın etkisinden kurtulamaz. Yargıcın kızı da saldırıda yaralananlardan biridir. Tarafsız olacağını düşünerek davayı alır ancak zamanla üzerinde çok baskı hisseder. Küçük bir yerleşim yerinde yaşadıkları için de neredeyse herkes birbirini tanımaktadır, bu da işleri kolaylaştırmaz.
Fazla spoiler vermemek için konuyu kısaca özetledim. Kitaptaki karakterler ve yaşam tarzlarını (popülerlik sevdası, evlilik dışı ilişkiler, çarpık ilişkiler) sevmesem de olay anı ve sonraki mahkeme süreci dikkat çekiciydi. İlerleyen sayfalarda yazar sık sık geçmişe dönüş yapıyor ve saldırgan Peter hakkında daha fazla fikir sahibi oluyoruz.
İş işten geçtikten sonra artık ortada önlenebilecek bir şey kalmıyor. Yıllardır süren zorbalık, okul yönetiminin ciddi bir önlem almaması, anne babanın ortadaki sorunu önemli bir mesele gibi görmemesi hepsi birleşince ortaya patlamaya hazır bir bomba çıkmış. Aslında kaza geliyorum demiş ama herkes buna gözlerini kapatmış. Elbette böyle bir katliam acımasızca, asıl mesele kişiyi buna itecek sebepleri ortadan kaldırmaktır. Akran zorbalığı günümüzde çok fazla ve nedense ciddi şekilde ele alınmıyor. Yapan yaptığıyla kaldığı sürece bu şekilde tepkiler de ortaya çıkmaya devam edecektir. Kitabın bu noktada farkındalık uyandıracağını düşünüyorum. Mahkeme ile ilgili kısımları sevdim. İki tarafın da olaya bakış açısı iyi yansıtılmış. Finali ise çok şaşırtıcı sayılmaz.
Genel olarak konuşmam gerekirse maalesef aile yapısı her geçen gün bozuluyor, bunun olumsuz sonuçlarını görmek zor değil. Aşk adı altında şehvetin anlatıldığı, evlilik dışı ilişkinin normalleştirildiği, plan dışı bebek olursa aldır gitsin mantığı... Toplumumuzu, gençleri koruyacak olanlar bizleriz. Olumsuz şeyler hayatın gerçeği diye doğru olduğu ya da kabul edileceği anlamına gelmiyor. Kitaplarda, filmlerde, her yerde müstehcenlik (insanların aklında sadece bu varmış gibi) görmekten bıktım, itici geliyor sadece. O yüzden kitap beni pek içine çekmedi, beklediğim etkiyi alamadım.
Kendini suçlama, bu senin suçun değil. Ne var ki bu bir yalan. Hepimiz bu noktaya tek başıma gelmediğimi biliyoruz.
Gerçekleri farklı hale getiremezdiniz; yalnızca onlara bakış açınızı değiştirebilirdiniz.
Kırılan bir şeyi onarabilirdiniz ama bunu yapan kişi sizseniz, kalbinizde çatlakların nerede olduğunu hep bilirdiniz.
Bir çocuğun yaptıklarından kendine pay çıkarmak, aynı zamanda yaptığı yanlışların sorumluluğunu da kabullenmek demekti.