18.Bölüm
Ekibin yeni yerlerinden çıkmadığını öğrenen Tanza hemen farklı bir plana geçti. Orayı ifşa etmeli ve gizlice faaliyet sürdürdüklerini kanıtlamalıydı. Tabii ilk olarak içeriye sızmaları gerekiyordu.
Önce Erkavi kılık değiştirerek oraya gitti. Ekipten biri bilgisayarların bakımı için bir şirketi aramıştı. Erkavi bir şekilde şirket personelini etkisiz hale getirip yerine geçti. İçeri girmesi kolay oldu fakat belli etmeden bilgi toplaması gerekiyordu.
Ofise çevrilmiş büyük salonda birkaç kişi çalışıyordu. Şapkasını iyice indirip göz temasından kaçındı. Bilgisayarların başına geçerken yakasına taktığı dinleme cihazını kontrol etti.
Habel adamın yanına gelip donanımla ilgili bazı sıkıntılar olduğunu en kısa zamanda çözülmesi gerektiğini söyledi. Erkavi başını sallayıp hemen işe koyulacağını söyledi. Sonrasında tek bir laf etmeden bilgisayarların başına geçip sorunla ilgileniyor gibi görünmeye çalıştı. Masaüstünde ilgisini çeken bir dosyaya göz atmaya niyetlenmişti ki arkasında biten Bruna yüzünden beklemek zorunda kaldı. “Sorun ne zaman hallolur acaba?”
“En kısa zamanda efendim.”
“Buraya yeni yerleştiğimiz için ufak tefek sorunlar eksik olmuyor.”
“Doğrudur. Burası ilginç bir konumda, yeri zor buldum açıkçası. Ne üzerine çalışıyorsunuz?” Erkavi havadan sudan sohbet eder gibi konuşsa da Bruna temkinliydi.
“Yerimiz korunaklı olsa da dış ticaret işiyle ilgileniyoruz. Patronumuzun garip zevkleri var, şirketi böyle bir yere kurmak istedi, ne yaparsın?”
Baver karşı masadan izlerken Bruna’nın oyunculuğuna bir kez daha hayret etti. “Patron bunu duymasın,” dedi alaycı şekilde. Bruna omuz silkti. Erkavi ise şüphe çekmemek için başka şey demedi. Bir süre daha çalışıyor gibi yaptı fakat birden Habel kolunu tuttu. “Dur bakalım, sen kimsin? Esas personel saldırıya uğramış.” Erkavi donup kaldı bir an, yerinden hızla kalktı. Elini ceketinin iç cebine atıp silahını çektiğinde herkes ayaklandı. Kaçmak için etrafa ateş açtığında Habel’in savunmasına takıldı. Kadının elinde beliren küre kurşunları hortum gibi içine çekti. Erkavi’nin şaşkınlığından yararlanan Bruna yumruğu ile onu yere serdi. Küre avucunun içine geri girerken Habel hiç sevmediği o metalik tadı ağzında hissetti. Gücünü fazla kullanmak onu zehirlerdi, bu yüzden çok nadir kullanırdı.
Tanza’nın sonraki hamlesi içeri bir drone yollamak oldu. Muhakkak işe yarayacak bir görüntü elde etmeliydi. Burada da Baver devreye girince drone hızla kontrolden çıkıp yere çarptı. “Balkon keyfi de yaptırmıyorlar,” diye söylenerek içeri girdi Baver. “Tanza’nın oyunları da bitmiyor.”
“O olduğuna eminsin yani?” dedi Asarba, dışarıya bakarak. Kapıda ekipten silahlı birkaç kişi duruyordu. Passal güvenliği sağlam tutuyordu. “Sakın özel gücünüzü kullanmayın, gerekirse sadece silahla müdahale edin,” demişti.
“Başka kim olacak? İstediğini elde edene kadar durmaya niyeti yok.”
Passal gergin görünüyordu. Eli kolu bağlı bekleyemezdi. Başına üşüşenleri def etmenin vakti geliyordu.
Tanza attığı her adımın başarısız olmasından sinirlenmişti. “Beceriksizlerle sarılıymış etrafım,” diye söylendi. “Böyle olmayacak, Arsel bu kez biz gideceğiz. Canlı yayın vakti geldi.”
Arsel gözlerini ona dikti. Tanza’nın ekibi nasıl da takıntı haline getirdiğini görüyor, bunun nasıl sonuçlanacağını merak ediyordu. Hırsı yüzünden gözü kör olanlar hata yapardı. “Gidelim,” dedi gülümseyerek.
Gecenin ilerleyen saatlerinde dışarıda çıt çıkmıyordu. Yakınlarda bir baykuşun sesi işitildi. Sürekli içeride kapalı kalmaktan bunalan ekip oyalanacak bir şeyler arıyordu. Baver Aden ile sohbet ederken bir yandan elindeki kitaba göz atıyordu. “Setrak Bey bir türlü bize katılamadı. Kaç gündür aksilikler üst üste geldi,” dedi Baver.
“Öyle, şu an kampüste en yoğun dönemi zaten. Burada tıkılıp kalmak istemezdi.”
“Çaylar geldi,” dedi Habel’in asistanı. Telefonda oyun oynayan Bruna hemen tepsiye uzandı. “Teşekkürler.”
“Hâlâ ağzımın tadı gelmemiş,” diye söylendi çaydan bir yudum alan Habel.
Kapıda bekleyenlerden biri içeri geldi. Passal’ın odasına gitti doğrudan. “Tanza yaklaşık yüz adamıyla geldi. İçeri girmesine izin verirsen zor kullanmasına gerek kalmayacakmış. Konuşmak istiyormuş.”
Passal yumruğunu sıktı fakat sakince yanıtladı. “Gelsin bakalım, derdi neymiş öğrenelim. Önce üstünü arayın, kamera falan olmasın.”
Az sonra Tanza yanında Arsel ile içeri girdiğinde ekiptekiler gergin halde ayaklandı. “Tamam sorun yok, siz bekleyin,” dedi Passal.
Tanza Passal’ın odasındaki deri koltuğa yerleşti, rahat görünüyordu. “Şu an neden buradayım bil bakalım.”
“Ne söyleyeceksen söyle,” diye çıkıştı Passal.
Çantasından bir kağıt çıkarıp uzattı. “Burası artık benim. Tapu da burada. Bir an önce çıksanız iyi olur.”
Passal’ın bir an öfkeden yüzü kırmızı oldu. Kendini tutamayarak Tanza’nın yakasına yapıştı. “Bu ne demek oluyor? Seni gebertirim.” Arsel araya girmeye çalıştı.
“Yasal hakkımı kullanıyorum, bunda kızacak ne var? Burayı satın almam için aileni birazcık tehdit etmem yetti.”
Passal tekrar üstüne yürüdüğünde Arsel araya girdi. “Gücümü biliyorsun sanırım. Son avım sen olacaktın ama sıralama değişebilir.”
Passal öfkesini yatıştırmaya çalışıp geride durdu. Tanza’nın bu andan keyif aldığı çok belliydi. “Hadi, terk edin burayı. Beklemeye alışkın değilim ben.”
Tanza odadan çıkıp diğerlerine eğlenerek durumu açıkladı. “Doğrusu size de acıyorum, tutunacak dalınız kalmadı artık. Dilerseniz bana katılabilirsiniz.”
“Kes sesini! Bunu yanına bırakmayız,” diye atıldı Bruna. Arsel’i sertçe yana itip Tanza'nın yakasına yapıştı. Tanza sırıtarak kuvvetli bir ıslık çaldı. İşareti alan dışarıdaki adamlar kapıdaki kısa çatışmanın ardından içeri daldı.
Passal sonunda kendini toplayıp duruma müdahale etti. Maskeli çete üyeleri henüz bahçedeyken başkanın özel gücü nedeniyle dengelerini kaybetmeye başladılar. Birkaçı yine de içeri girmeyi başardı.
Dışarıda bir kişi ise canlı yayını açmış tüm olanları sosyal medyada yayınlıyordu. “İşte o inanılmaz ekibin yeni mekanı burası. Kendilerini gizlemeye çalışsalar da bizden kaçmaz. Az sonra olacakları iyi izleyin.”
Passal bahçedekilerle mücadele ediyor, hızıyla onları kolayca alt ediyordu. Sadece bir sopayla birkaç dakika içinde çoğunu yere serdi. Silahlı ekip üyelerinden biri kargaşa esnasında görüntü almaya çalışan şahsı fark etmiş, onu engellemeye çalışıyordu. “Kapat hemen onu,” diyerek telefonu tuttuğu gibi yere fırlattı. Delikanlı uzun bir ıslık çalarak durumu diğerlerine bildirdi.
İçerideki hengame sürüyordu ama Tanza’yı hırpalayan Lorenz Arsel’in hedefi olmaktan kaçamadı. Gücünü kaybetmenin verdiği hiddetle Arsel’e saldırdı. Tanza uzun ıslık sesini işittiğinde gitme vaktinin geldiğini anladı. Geri çekilirken ani bir hamle ile Alyun’u yakaladı. “Gitmeme izin vermezseniz onu bir daha sağ göremezsiniz.”
Ekip üyeleri telaşlansalar da Alyun’a bir zarar gelmemesi için yanlış bir hareketten kaçındılar. “Hadi Arsel gidelim.” Arsel kanayan dudağını sildi, sakinliğini bozmadı. Tanza'yı izledi.
Bahçeye çıktıklarında Passal ile burun buruna geldiler. Alyun boğazına dayanan bıçağın baskısından doğru düzgün nefes bile alamıyordu. Beti benzi atmıştı, Tanza’nın şakası yok gibiydi.
“Sen haddini çoktan aştın,” dedi Passal. “Onu hemen bırak.”
Herkes dışarı çıkmış başkanı izliyordu. Baver gücünü kullanarak bıçağı hareket ettirmeyi düşündü fakat durum Alyun için tehlike oluşturabilirdi. Habel de asistanını riske atacak bir şey yapmak istemiyordu. Korku dolu gözlerle izlemeyi sürdürdü.
Tanza zafer kazanmış gibi sırıttı. “Buradan çıkıp gideceğim. Canlı yayın yaptığımız için polisler de yakında burada olur. Buradaki kahramanlık oyununuzu bozduğum için üzgünüm.” Tanza kızla birlikte çıkışa doğru giderken Passal hamle yapmak için fırsat kolluyor, bir yandan da Arsel ile mesafesini korumaya çalışıyordu. “Onu bırak beni al,” dedi sonunda.
Tanza'nın gözleri bir an parladı. “Neden olmasın? Bir şartım var, Arsel sana dokunacak, ters bir hareketinde olacakları biliyorsun.”
Passal nasıl bir tuzağa çekildiğinin farkında olsa da Tanza’ya zerre güvenmediği için Alyun’u öylece bırakamazdı. “Tamam kabul,” dedi kaşlarını çatarak.
Değişim gerçekleşti, nihayet soğuk bıçağın baskısından kurtulan Alyun rahat bir nefes aldı. Passal’a çaresizce bakarak diğerlerinin yanına gitti. Kızarmış boğazı kaşınıp duruyordu.
Kapıdan dışarı çıktıkları anda Tanza hain emelini gerçekleştirmeye çalıştı. “Yap şunu!” diye bağırdı. Bıçağı iyice bastırdığı için Passal’ın hareketini önlüyor, o da ikisinin görüşünü bozuyordu. Arbede anında Passal bileğini Arsel’in elinden kurtardı. Passal'ın ani hareketi boynunun hafif kesilmesine neden olsa da Tanza'nın dengesini bozmayı başardı, birlikte yere düştüler.
“Ne bekliyorsun daha?” diye haykırdı Tanza. Arsel’in soğuk bakışları gülümsemesine rağmen ürperticiydi. Sonunda parmağını şıklattı.
Tanza donmuş gibi birden kalakaldı, bakışları bomboştu. Passal şaşkın halde yerden kalktı, boynundan süzülen kanı sildi. Arsel de transa geçmiş gibi bir haldeydi. Bruna önde olmak üzere herkes etraflarını sardı.
Arsel Tanza’nın bilinç altına indiğinde etrafa karanlık yayan tek bir kapı gördü. Ağır adımlarla kapıya yaklaşıp içeri girdi. Gri sisle kaplı alan havasızdı. Çürümüşlük hissi içini burktu. Burada işe yarar bir şey yoktu. Tanza bir köşede leş yemekle meşguldü. Bir yandan da kucağına doldurduğu paraları sayıyordu. Arsel’i görünce psikopatça güldü. “Seni gördüğüme sevindim, güçlü birine benziyorsun. Adamım olmaya ne dersin? Birlikte ziyafet çekebiliriz.” Arsel’in midesi alt üst olmuştu, kapıdan dışarı çıktı.
Arsel’in geri dönüşü birkaç saniyeyi bulmuştu. Rengi solmuş görünüyordu, kusmamak için çabaladı. O ortamdaki iğrenç koku hâlâ burnundaydı. Tanza’nın bağlandığını gördü. O da yeni kendine gelmişti. “Arsel ne yaptın sen? Bana ihanet edersin ha!” diye haykırdı.
“Neden yaptın bunu?” dedi Baver, Arsel’in yanında belirip.
“Passal'ın kaybetmesini istemedim. Tanza bunu çoktan hak etmişti.”
Passal yüzünde kararsız bir ifade ile Arsel’e baktı. Bruna ise ona karşı hâlâ kızgın hissediyordu. “Numaralarından biridir, ona güvenemeyiz. Gerekeni yapalım.”
“Hatamın farkındayım ama artık oyun yok. Ekip adına üzgünüm. Daha önce onu durdurmalıydım.”
“İş işten geçti artık,” diye söylendi Bruna.
“Polisler burayı arıyordur, gitmeniz gerek.”
Bruna Arsel’in üzerine yürüyordu ki bakışları birden gökyüzüne kaydı. Gözleri hayretle açıldı. “Ne oluyor?”