Blogları Canlandırma Projesinde bu ayki temamız gotik/zombi. Birkaç ay önce sırf bunun için aldığım iki kitap vardı. İthaki'nin karanlık kitaplık serisinden olan kitaplara fotoğrafta gördüğünüz üzere tatlı bir dokunuş yapmak istedim. :))
Sarı Duvar Kağıdı
Kitap dört öyküden oluşuyor ve girişte yazarın sarı duvar kağıdını neden yazdığıyla ilgili açıklama var. Bu yazısını dikkat çekici buldum. Sonu da şöyle bitiyor:
"Bu öykü insanları delirtsin diye değil, delirmekten kurtarsın diye yazıldı ve işe yaradı da."
Kitaba adını veren öykü ilk öykü. Benim de en sevdiğim öykü oldu, diğer üç öyküye göre daha çarpıcı buldum. Kitap hasta olduğu için ailesiyle birlikte eski bir konağa taşınan kadının hikayesini anlatıyor. Kocası ve çevresindekiler kadını yeterince ciddiye almıyorlar ve iyileşene kadar çalışmaması gerektiğini söylüyorlar. Kadın da gizli gizli yazılarını yazmayı sürdürüyor ve diğerlerinin yanında normal davranmaya çalışıyor. Kadın yatak odasındaki sarı duvar kağıdından nefret ediyor, eşine duvar kağıdını istemediğini söylese de adam onu ciddiye almıyor, masraf yapmak istemiyor falan. Duvar kağıdını zamanla takıntı haline getiren kadın artık sürekli duvardaki desenleri incelemeye ve değişimleri gözlemlemeye başlıyor.
Kitap akıcı ve yazarın tarzını sevdim. Hem gizemli hem de etkileyici bir öyküydü. Sinir bozukluğu yaşayan insanların her şeyden mahrum edilip koparılmasına ve bu yüzden daha da kötüye gitmelerine tepki niteliğinde yazılmış. Öykünün sonunda da bunu çok iyi görüyoruz. Öykü zaten kısa, daha fazla açıklama yapmayım.
"John gerçekte ne kadar acı çektiğimi bilmiyor. Acı çekmem için bir sebep olmadığını biliyor, bu da onu tatmin ediyor."
"Ondan önce uyuduğumu sandı ama uyumamıştım - yatakta öylece uzanıp öndeki desenle arkadaki desenin birlikte mi yoksa ayrı ayrı mı hareket ettiğini anlamaya çalıştım saatlerce."
"Uzun süre arkadaki şeyin, o soluk desenin ne olduğunu anlayamamıştım ama şimdi bir kadın olduğundan eminim."
Karanlıkta Fısıldayan
Bu kitap beklediğimden çok daha iyiydi, gizemli ve dikkat çekici. Kitap bir profesörün yaşadığı gizemli durumu anlatışı ile başlıyor. İlk sayfada durumu pek anlamıyorsunuz ama kitabın sonunda neyi kastettiğini anlıyorsunuz. Vermont selinin ardından insanlar nehirlerde garip varlıklar gördüğünü iddia etmeye başlıyor. Profesör New England folkloruna da hevesli biri olduğu için tartışmalara dahil oluyor. Çeşitli ve detaylı açıklamalarda bulunup durumu reddediyor. Ta ki bir gün çiftlikte yaşayan Akaley'den mektup alana kadar. Mektubun içeriği profesörü şaşırtıyor ve zamanla ikili arasındaki mektuplaşma başlıyor.
Yazarın anlatım gücüne hayran kaldım. Sıradışı bir kurguyu gerçekçi şekilde anlatmış. Karakterin çelişkilerini, korkusunu ve aynı zamanda bilinmeyene olan merakını iyi aktarmış. Akaley'in mektupları en merakla okuduğum kısımlardı, bir de finali tabi. Spoiler olmasın diye fazla açıklamıyorum ama baştan sona beğendim kitabı. Gerilim ve gizem sevenlere tavsiye ederim. Yazarın başka kitaplarını okumak için sabırsızlandığımı söyleyebilirim. :) Profesörün Akaley hakkındaki çıkarımlarını içeren alıntılarla yazımı sonlandırıyorum.
"Beynim altüst oldu; önceden olsa açıklamalara sığınacağım yerde şimdi hayretlerin en inanılmazına, en anormaline inanmaya başlamıştım. Hayati kanıtların kapsamı menfur biçimde geniş ve boğucuydu; Akaley'in serinkanlı, bilimsel tavrının -ki o tavır çıldırmış, bağnaz, histerik ve hatta aşırı hayalci bir tavırdan son derece uzaktı- düşüncelerim ve yargılarım üzerinde büyük etkisi olmuştu."
"Adamın tüm karakteri sinsi bir mutasyona uğramış gibiydi, öylesine kökten bir mutasyon ki, hem önceki hem şimdiki halinin akıl sağlığının aynı ölçüde yerinde olduğu varsayımlarını uzlaştırmayı imkansız kılıyordu. Kelime seçimi, imla, hepsi hafifçe farklıydı. Yazı üslubuna karşı akademik hassasiyetim sayesinde, her zamanki tepki ve ritimlerde sapmalar seziyordum. Bu kadar kökten bir değişime yol açan duygusal sarsıntı veya ruhsal aydınlanma çok şiddetli olmalıydı."