BÖLÜM
6
Ruh Bağlayıcı- Meguan
Dolunay bulutların arasından zaman zaman
yüzünü gösteriyordu. Rüzgar sertçe esiyor, tepedeki karları süpürüyordu. Uğultu
hiç kesilmeden gün boyunca devam etti.
Zorkan sarayın bahçesinde dolanan kurtları
izliyordu. Yaklaşan olayların habercisi gibi onlar da gergindi, kurtlardan biri
ulumaya başladı. Liderin öfkesi tekrar kabardı. Canas’ ın aklından neler
geçtiğini bilmiyordu. Kendisini arkadan bıçaklamışken bir de Lazinka ve Alaz’ a
savaş açmakla neyi amaçladığını merak ediyordu. “İstediğin gibi atını
koşturamayacaksın,” diye mırıldandı.
Şu an canını sıkan bir diğer mevzu Cender’ in
Canas’ a arka çıkmasaydı. Cender’ den pek haz etmese de onu hiç düşman olarak
görmemişti. Yine de araya girdiği için ona kızgındı ve gerekirse Cender ile savaşacaktı.
Sabah erken saatlerinde Zorkan ordunun başına
geçti. Uzun ve etkili bir konuşma yaptı. “Zafer bizim için çok önemli. Canas ile
gireceğimiz mücadeleyi kaybedemeyiz. Asla geri adım atmayacağız!” diyerek sözlerini
sonlandırdı. Zorkan adamlarına çok güveniyordu. Küçük yaşlardan itibaren ağır koşullarda
yetiştirilmişlerdi. Dayanıklı ve güçlüydüler.
Çok sayıda kurtla birlikte savaşçılar yola çıktı.
Aradan geçen iki günün ardından limana ulaştılar. Savaş gemilerine binip denize
açıldılar. Zorkan geminin pruvasında durmuş ufku izliyordu. Daha birkaç ay önce
savaş tatbikatı yaparken şimdi gerçek bir savaşta yer almak ona garip
geliyordu. Olaylar bu şekilde geliştiği için yapacağı bir şey yoktu. Küçük düşürülmeye
göz yumamazdı. Yanında beliren gri kurdun kafasını okşadı. “Olacakları
hissediyorsun değil mi? Olabildiğince dikkatli ol,” dedi. Kurt başını iyice
kaldırdı, Zorkan gibi uzaklara odaklanmıştı, tetikteydi.
Gemiler karşı kıtaya vardığında Meguanlı savaşçılar
çoktan limanda yerlerini almıştı. Gemideki gençlerden biri dürbünle baktıktan
sonra Zorkan’ ın yanına koştu. “Efendim Lider Cender ve savaşçıları limanı
sarmış. Kolay kolay Butah’ a ulaşamayacağız gibi görünüyor.”
“Tamam, yorumlarını kendine sakla.” Zorkan,
Meguan’ ın dalgalanan bayraklarını görebiliyordu. Kurulan platforma çıkan
Cender kararlı ve soğukkanlı görünüyordu. “Ben emir vermeden kimse saldırıya
geçmeyecek,” dedi yanındakilere. Gemiler karaya varıp durdu. Cender her zamankinden
aksine ciddi bir ifade takınmıştı. Zorkan’ ın öfkesini hissedebiliyordu ve onu ikna
etmek için elinden geleni yapacaktı. Öne doğru adım attığında Garnap da hemen
arkasından ilerledi. Cender sakin ama güçlü bir tonda konuştu.
“Lider Zorkan, niyetimiz sizle savaşmak değil.
Bu, anlamsız savaşa bir son vermenizi istiyorum. Buradan geçip gitmenize müsaade
edemem.”
Zorkan onun ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu.
Soğuk şekilde konuştu. “Canas’ ı neden koruyorsun Lider Cender?”
“Koruduğum Lider Canas değil, dünyanın
geleceği.”
“Sözlerin her zamanki gibi karmaşık. Doğrudan
niyetini söyle bana.”
“Lider Canova’ nın son sözlerini unuttunuz
mu? Bu sıradan bir savaş olmayacak. Başımız büyük belada ve artık geri dönüş
yok. Enerjinizi ve gücünüzü büyük düşman için harcayın.”
“Kehanet dediğin şey asla gerçekleşmeyecek
bir masaldır. Gözünü aç da esas oyunbazı gör. Kimin yanında yer aldığına dikkat
et. Canas büyük işlere kalkıştı ve bedelini ödemeli. Lider Canova’ ya saygım
sonsuz ama olanları görmezden gelemem.”
“Öfkenize yenik düşüyorsunuz. Şu an en önemli
konumuz savaşları durdurmak. Kötü emelleri olanların işini kolaylaştırmayın. Eğer
ilerlemeyi kafaya koymuşsanız acı gerçekle karşılaşacaksınız zaten.”
“Son sözümü söyledim Lider Cender. Kararımdan
dönecek değilim. Bir kez daha uyarıyorum, aradan çekil.” Zorkan’ ın ses tonu
giderek artıyordu.
“Yıkım Butah’ tan gelecek, niye anlamak istemiyorsunuz?
Durmaya niyetiniz yoksa bizim de savaşmaktan başka çaremiz yok.”
Sabrı iyice taşan Zorkan’ ın emri ile limana
top atışları başladı. Her yer kısa sürede harap oldu. Herkes geride bekliyordu.
Öfkesi biraz geçen Zorkan gemiden indi. Yanında iri kurtlarla ilerlerken
tehditkâr görünüyordu. Cender sıkıntı içinde olanları izliyordu. Havaya kalkan
toz dinmeye başlamıştı.
Garnap öne çıktı. “Efendim kurtlarla ben
ilgilenirim.” Cender şu an için en mantıklı davranışın bu olacağına inandığı
için kabul etti. “Dikkatli ol, aşırıya kaçma,” dedi.
Kurtlar hırlayarak ileri atılmıştı ki birden acı
içinde kıvranmaya başladılar. Kulaklarındaki basınç canlarını yakıyordu. Zorkan
ne olduğunu anlamayarak öfkeye kapıldı. “Ne oluyor böyle? Onlara ne
yapıyorsunuz?” Kılıcını çıkarıp Garnap’ a doğru koştu. “Sen devam et!” dedi
Cender, Garnap’ ın önüne geçerek. Verdiği emir ile diğer savaşçılar da hücuma geçti.
Cender ucu kavisli olan büyük kılıcıyla
Zorkan’ ın hamlesini durdurdu. İki kılıç çarpıştığı anda minik kıvılcımlar
çıktı. Cender Zorkan’ ın gücü karşısında geriye doğru bir iki adım atmak zorunda
kaldı. Çarpışma şiddetle devam etti. İkilinin dövüşü hızlı ve sertti.
Birbirlerinin etrafında dolanarak bir saniye bile beklemeden kılıçlarını
savuruyorlardı. Cender daha çok savunma pozisyonundaydı. Dövüş uzadıkça
yorulacağını tahmin ediyordu zira Zorkan bu tür bir dövüşe çok alışkın
görünüyordu. O sırada yüzüne doğru savrulan kılıcı kalkanı ile önlemeyi
başardı. Ardından bir tekme atıp Zorkan’ ı geriye itti.
Zorkan’ ın yardımcısı Chitan Garnap’ a doğru
koştu. Dikkati dağılan Garnap’ ın kurtlar üzerindeki hakimiyeti ortadan kalktı.
İlk şaşkınlığı atlatan kurtlar dört bir yana dağılıp saldırıya geçti. Chitan ağır
gürzünü savurunca Garnap kendini yana atmak zorunda kaldı, gürz hafif olan
zırhını ezebilirdi. Garnap iri yapılı olduğu için bir de ağır zırh taşımayı
sevmezdi. Yerden kalkarken Chitan’ ın silahından nasıl sakınabileceğini
düşünüyordu. Kılıcını hafifçe kaldırarak gelebilecek ani bir saldırıya karşı
gardını aldı. Chitan kocaman gürzünü Garnap’ ın karnına doğru savurduğunda onun
kaçabileceğine ihtimal vermiyordu. Garnap ise beklenmedik şekilde çevik
davranarak sıçradı ve öne doğru havadan bir takla attı. Yere düşerken de bir
ayağını Chitan’ ın omzuna geçirdi. İkisi de kendini yerde buldu.
Butahlı savaşçılar da yerlerini almış
dövüşüyordu. Dorma yine kurtları gördüğünde
istemsizce irkildi. Dazzap’ ta yaşananlar bir bir gözünün önüne geldi. Dikkatini
dövüştüğü kadına verdi. İkisi de yakın dövüşte iyiydi. Dorma gardını bir an
olsun indirmeden direk yumruk attı. Rakibi kolayca bundan kaçınıp art arda iki
kez sağ yumruk savurdu. İkinci yumruğunda öne doğru adım atması ile hedefini vurdu.
Dorma çenesine yediği yumruk ile biraz sersemledi. Derin bir nefes alarak
kendini toparladı ve rakibini kafasından yakalayıp midesine dizini geçirince rakibi
tökezleyip geri çekildi.
Kazzam kurtlardan biriyle mücadele ediyordu. Hançerini
savurdu ama ıskaladı. Kurt tetikte duruyor saldırıya geçebileceği anı
kolluyordu. Kazzam bir güreşçi gibi hafif eğilmiş kollarını iki yana açmıştı. Kurt
bir sıçrayışta yanında bitiverdi. Hırlayarak tam dişlerini koluna geçirecekken
Kazzam hançerini bir kez daha savurdu. Çenesinden yaralanan beyaz kurt acıyla
geri çekildi. İyice öfkelenmişti ama ansızın saldırıya geçmiyordu artık. Kasılmış
yüz hatları ve sivri dişleriyle oldukça tehlikeli görünüyordu. Uzaktan
hırlamaya başladı.
“Beni oyalıyorsun, yolumdan çekil,” dedi
Zorkan. Durmaksızın saldırılarını sürdürüyordu. “Pişman olacaksınız, savaşı sonlandırın,”
diye yanıt verdi Cender. Zorkan’ ın son hamlesi ile ön kolunda bir kesik
açıldı. Cender buna aldırmayarak dövüşe devam etti. Zorkan’ ın açık noktalarını
hedef aldı, niyeti zaten ölümcül bir yara açmak değildi. Zorkan bacağından yaralanınca
iyice öfkelendi. Yumruğunu Cender’ in göğsüne indirince zırhı bir miktar içe
göçtü ve dengesini kaybeden Cender geriye doğru düştü. Zorkan kılıcını zırhın
hasar alan bölgesine geçirmek için hareketlenmişti ki kafasının içinde patlayan,
kırılan cam sesleri işitti. Gürültü o kadar şiddetliydi ki Zorkan sanki
yıkılmakta olan camdan bir kulenin içinde bulunuyordu. Kulaklarını kapatmak
zorunda kaldı. Cender fırsattan yararlanıp ayağa kalktı. Minnetle Garnap’ a
baktı. Liderin güvende olduğunu anlayan Garnap tekrar dövüşe döndü.
Savaş uzadıkça Zorkan ve savaşçıları iç
kesimlere doğru ilerlemişti. Akşam olmak üzereydi. Güneş tepelerin ardına
çekilirken gökyüzü de kara bulutlarla kaplanmaya başladı.
Holant, Mir ve Markos üçü sırt sırta vermiş
dövüşüyordu. Kurtlarla tekrar kapışmak zorunda kaldıklarına inanamıyorlardı. Şu
ana kadar pek çok kişi ve iki kurtla dövüştükleri için yorgun düşmüşlerdi. Savaş
meydanı gittikçe kana bulanıyordu.
Holant kılıcını sıkıca kavramıştı. Mir her
zamanki gibi oklarını, Markos da arbaletini
kullanıyordu. “Bizden daha üstünler. Lider Cender ve savaşçıları da savunmada
kaldığı sürece gerilemeye mahkumuz. Butah’ a girmeleri çok sürmez size
söyleyim,” dedi Markos. O anda bir sürü ok yağdı üstlerine. Zırhlar ölümcül
yara almalarını önlese de Mir bacağına giren iki ok yüzünden yere çöktü. Markos
da omzundan yaralanmıştı. Birkaç Dazzaplı savaşçı etraflarını sardığında Holant
kılıcını iki eliyle kavradı ve arkadaşlarının önüne geçti. Yorgun olduğu için
göğsü hızla kalkıp iniyordu.
“Hala pes etmiyor musunuz?” diyerek gülümsedi
sarışın adam.
“Asla,” dedi Holant. Dikkatle rakiplerini
süzüyordu. Sarışın adamın elinde mızrak vardı. Onun yanındaki iri adamın elinde
de bir gürz vardı. Holant korkusunu gizlese de şu an bu kişileri
yenemeyeceklerinin farkındaydı. Adamlar yorgun bile görünmüyordu.
İri adam koşarak demir gürzüyle öyle bir sert
vurdu ki Holant geriye doğru savruldu. Yere düşünce başlığı kafasından fırladı.
Güçlükle doğrulmaya çalışırken bu kez sarışın adam üstüne basıp mızrağını boğazına
dayadı. Holant öylece kalakaldı. Diğer savaşçılar da Markos ve Mir’ in etrafını
sarmıştı. Mir hâlâ yerden kalkamamıştı, oklar sanki kemiğine girmiş gibi canı
yanıyordu.
Sarışın adam mızrağını saplayacakken aniden durdu,
yere yığıldı. Vurulacağını sanan Holant dehşetle ona bakarken şaşırıp kaldı.
Başını yana çevirdiğinde uzun, zayıf bir kadının avuçlarını birleştirmiş, bir
şeyler mırıldandığını gördü. Yüzü ve elleri kına renginde dövmelerle kaplıydı. Kadın
gözlerini açıp “çabuk kalk, onu fazla tutamam,” dedi. Holant sorgulamadan itaat
etti. Birkaç saniye içinde kadın ellerini serbest bırakarak belindeki kından
bir hançer çıkardı. Yerdeki sarışın adama fırlattı. Adam yerde acıyla inlerken
kadının yüzü ve elindeki kınalar silindi. Holant hayret içinde olanları izliyordu.
Kadına teşekkür etmek isterken o birden uzaklaşıp gitti.
“Ahh! Seni mahvedeceğim kadın,” diye bağırdı sarışın
adam. Bacağına saplanan hançeri çekip çıkardı. Holant şaşkınlığı bir kenara
bırakıp dostlarını çevreleyenlerin arasına girdi. İki adamı yaraladığında
Markos da toparlanıp dövüşe katıldı. Mir zorlukla doğruldu ama kolay hareket
edemeyecek gibi görünüyordu.
Artık hava iyice kararmaya başlayınca iki taraf
ayrıldı. Sabaha kadar savaşa ara verilecekti. Bu süreçte sağlık ekibi yaralılarla
yakından ilgilendi. Can kayıpları ve ağır yaralılar vardı. Holant Mir’ in
koluna girdi ve onu sağlık görevlilerinin yanına taşıdı. Markos da omzunu
tutarak arkalarından ilerliyordu. Bağıran ve acı çeken yaralılar içini
sızlatmıştı. O sırada Yusan’ ı fark ettiler. Başında bekleyen Dorma ağlamaklı
bir haldeydi. Markos hemen yanlarına koştu. “Durumu nasıl? Kim yaptı bunu?” Dorma
zorlukla konuşuyordu. “Bilmiyorum. Az önce buraya taşırlarken gördüm ben de. Onun
ciddi bir yara aldığını, büyük ihtimalle iyileşemeyeceğini söylediler.”
“Buna inanamıyorum,” dedi yanlarına gelen
Holant. Üzüntü içinde kadına baktı. Yusan bilinci kapalı halde yatıyordu. Derin
bir kılıç yarası almış, çok kan kaybetmişti. Ellerinden bir şey gelmiyor olması
acıydı. Görevli herkesi uzaklaştırdı. “İşimizi aksatmayın, uzaklaşın lütfen.”
Mir ve Markos’ a tedavi sırası geldiğinde
Holant düşüncelere dalmıştı. Bir savaşta insanın başına her şey gelebilirdi. Ertesi
gün belki kendisinin de benzer duruma düşme ihtimalinin olduğunu biliyordu. Sonra
kendini kurtaran kadını hatırladı. O garip kadın olmazsa ölmüş olabilirdi. Onun
ne yaptığı konusunda bir fikri yoktu ama oldukça merak ediyordu.
Sabaha
karşı Yusan hayatını kaybetti, daha fazla direnememişti. Haberi alan arkadaşları yıkıldı. Son anında ailesinden uzakta
kalmıştı. Herkes için zor bir durumdu fakat savaşçı olarak bunun üstesinden
gelmeliydiler. Özellikle Dorma çok üzgündü. Onunla yeni tanışmış olsa da görev boyunca
Yusan’ ı yeterince tanımıştı. İyi bir dost edindiğinin farkındaydı. Ancak henüz
savaş bitmemişti. Yas tutmalarına bile fırsat kalmadan gün ışığının belirmesi
ile savaşçılar tekrar yerlerini aldı.
Birkaç gün içinde Cender yavaş yavaş geri
çekilmek zorunda kaldı. Niyeti baştan beri savaşmak değildi. Zorkan’ ı ikna
etmeye çalışmanın anlamsız olduğunu fark etti. Daha fazla kayıp vermek
istemediği için aradan çekilmeye karar verdi. Diğer planlarına odaklanacaktı. Bu
süreçte ilgisini çeken şeyse savaşçılardan duyduğu garip iki kadın oldu.
Onların Ruh Bağlayıcılar olduğunu hemen anlamıştı. Daha önce onlardan birinin
görüldüğünü hiç işitmemişti. Belli ki kadınlar birkaç saniyeliğine de olsa rakibin
ruhunu esir alıyor ve bu süreçte ona saldırabiliyordu. Cender’ e göre bu muazzam
bir özellikti. O kadınları bulmak istiyordu. Yerinden kalkmaya çalıştı. Bir
süre önce ciddi şekilde yaralanmıştı ve sol
kolunu bir daha kullanamayacaktı.
“Efendim. Ama kolunuz...” dedi Garnap.
“O kadar da kötü değil. Beni düşünmenin sırası
değil şimdi, dünya çıkmaza sürükleniyor. Şu bahsedilen kadınlara ulaş mutlaka.
Savaş meydanında birden belirdiklerine göre bu civarlarda yaşıyor olmalılar.”
“Siz dinlenin. Ben mesele ile ilgilenirim.”
“Lider Zorkan, Butah’ a kadar ilerlemiş
olmalı. Görüyor musun onu bile ikna edemedik. İnsanlar çok inatçı ve sabırsız. Sence
felaketi önlemeyi başaracak mıyız?” Cender ilk kez yorgun düşmüş ve umutsuz
görünüyordu. Son bir gayretle bir şeyler yapmaya çalışıyordu artık. Garnap onu teselli
etmeye çalıştı.
“Siz elinizden geleni yaptınız. İnsanları önemsediğiniz
için bu kadar çabalıyorsunuz. Her zaman bu yanınızla gurur duydum, örnek bir
lidersiniz. Bu kadar ilerlemişken umudunuzun kaybolmasına izin veremezsiniz, birlikte
başaracağız. Dünya size çok şey borçlu olacak.”
Cender gülümsedi. “Bu kadar konuşabildiğini
bilmiyordum. Suskun Garnap’ ın da çenesi çalışmaya başladı sonunda. Hadi git
artık. Biraz daha konuşursan kendimi bir şey sanmaya başlayacağım.” Garnap da
gülümsedi. “Sayenizde şu anki ben oldum. Yitik birini kendine getirdiniz.”
“Duygusal konuşma da başladı. Devamını duymak
istemiyorum, şu an ağlamaya niyetim yok. Her şeyi sen kendin başardın. Gördüğüm
en güçlü insanlardan birisin ve bana olan yardımlarını inkar edemem.”
“Her şey için minnettarım,” dedi Garnap.
Lideri selamlayarak oradan ayrıldı. Cender arkasından bakarken onun da en az
kendisi kadar ilginç biri olduğunu düşünüyordu. Yanında öyle bir yardımcı
olduğu için şanslıydı. “Ben de minnettarım.”
Zorkan Butah’ ın sınırlarına girmek üzereydi.
Sayıları az olduğu için Butahlı savaşçılar onları engelleyememişti. Dazzaplılar
liderlerinin emri ile oyalanmadan ilerlemişti. Pek çok Butahlı geride kalmıştı.
Zorkan kurdun üstünde hızla yol alıyordu. Yaralı Kazzam bir fırsatını bulup
saraya haberci kuş gönderdi. En azından saraydakiler kısa sürede olan biteni öğrenebilecekti.
Holant yine umutsuzluğa kapıldı. Bir fırtınaya kapılmış, amaçsızca sürüklendiğini
hissediyordu. Şimdilik bir yara almadan kurtulmuştu ama Butah’ ta daha sert bir
savaş yaşanacağını biliyordu. Daha fazla kişiyi kaybedecekleri gerçeği ile yüzleşmek
istemiyordu.
“Efendim oraya vardığımızda Lider Canas’ ı
karşımızda bulamayacağımızı düşünüyorum. Şu an Lider Alaz ile savaşta olmalı. Ne
yapacağız peki?” Chitan siyah kurdun üstünde ilerliyordu. Birkaç yara dışında
bir hasar almamıştı. Zorkan’ ın diyeceklerini merak ediyordu.
Lider kendinden son derece emindi. “Nasılsa
adamları haber uçurmuştur saraya. En kısa zamanda dönüp karşıma çıkmak zorunda
kalacak. Ben Alaz’ dan daha önemsiz bir rakip değilim. Gerekirse saraya kadar ilerleriz.
O, gücümüzü görecek.”
Her geçen saatte hava bozulmaya devam etti. Boğucu
ve iç karartıcı atmosfer iyice kendini belli etmeye başladı. Şimşekler çakıyor,
gök gürlüyordu.
Değerli yorumun için teşekkür ederim İlkay. :) Daha kanlı bir bölüm olabilirdi evet, detaya çok inemedim. Aynı anda çok kişinin dövüşüyor olması da biraz etkiledi tabi. Bir de Zorkan esas Canas ile dövüşmek istiyor, o yüzden fazla bir yıkım olmadı. :) Özel güçlüler konusunda haklısın. Onların çok yardımı olacaktır. :)
YanıtlaSilZorkan'a söz anlatmak, ikna etmek kolay mı o kadar:-))) Beklediğimden daha sakin bir çarpışma oldu ama iki liderin karşılaşacak olması çok heyecanlandıryor beni :-)
YanıtlaSilKolay değil tabi Zorkan' ı ikna etmek. :) Sonraki bölümlerde daha dikkat ederim çarpışmalara. Bu bölüm biraz zayıf kaldı sanırım. :) Yorumunuz için teşekkür ederim. :)
SilBen de kafama göre takılıyorum. :) Aynı şeyleri yazmamaya, farklılık katmaya çalışıyorum.
YanıtlaSilİlk bölüme gideyim önce :)
YanıtlaSilBlog'umda önerdiğim diziye bir bakın derim :))
Teşekkürler. :)
Silzorkan cender canas lazinka alas, bu isimleri okuyunca artık şiddet savaş çağrışımı oluyor :) kurtlar da gemide amanin korkunçlu :) hımm cender i daha mantıklı buldum bakalım, zorkan fazla saldırgan :) ooo kurtlar önce durakladı sonra saldırdı, savaş başladı, oleey, aksiyon olsun :) ooooo garnap, patlayan cam sesleri :) cender geri çekiliyor, akıllıca, bu bölümde cender e sempati duydum :) ruh bağlayıcılar, ne güzel bir özel güç, bizim ülkede çok işe yarar, kötülerin ruhlarını baplarız ne güzel :) hıms zorkan, saraya doğru gidiyor, nolcak bakalımlım, zorkan, canas cender, alaz filan, kimden yana olmalı, okurken :) şimdilik canas lı olayım bakayım nolcak :)
YanıtlaSilLiderlerin adı geçiyorsa muhakkak bir savaş oluyor artık. :)) Cender' e sempati duymana sevindim. Çok sevdiğim karakterlerden biri. :) ruh bağlayabilsek biz de güzel olurdu gerçekten 😄 Tarafımı seçtim diyorsun. Bakalım neler olacak? :))
SilTeşekkür ederim, öyle düşünmene sevindim. :)
YanıtlaSilAra verip geri döndüğümden seriyi başa almam gerek ama çizgi roman okuyormuş gibi hissediyorum. Duygu bu işte çok iyisin. Yazmaya devam et devamını sabırsızlıkla bekliyorum
YanıtlaSilDesteğin için teşekkür ederim Esra. Resimli de olsa güzel olurdu. :)) İlhamım animeler olunca öyle hissettiriyor sanırım. :)
SilBu konuda çok başarılısın bence.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Azka, mutlu oldum. :)
Sil