22 Ağustos 2021 Pazar

Savaş Çığırtkanı 2 - 6.Bölüm (Roman)

 



BÖLÜM 6

 

Ruh Bağlayıcı- Meguan

 

Dolunay bulutların arasından zaman zaman yüzünü gösteriyordu. Rüzgar sertçe esiyor, tepedeki karları süpürüyordu. Uğultu hiç kesilmeden gün boyunca devam etti.

Zorkan sarayın bahçesinde dolanan kurtları izliyordu. Yaklaşan olayların habercisi gibi onlar da gergindi, kurtlardan biri ulumaya başladı. Liderin öfkesi tekrar kabardı. Canas’ ın aklından neler geçtiğini bilmiyordu. Kendisini arkadan bıçaklamışken bir de Lazinka ve Alaz’ a savaş açmakla neyi amaçladığını merak ediyordu. “İstediğin gibi atını koşturamayacaksın,” diye mırıldandı.

Şu an canını sıkan bir diğer mevzu Cender’ in Canas’ a arka çıkmasaydı. Cender’ den pek haz etmese de onu hiç düşman olarak görmemişti. Yine de araya girdiği için ona kızgındı ve gerekirse Cender ile savaşacaktı.

Sabah erken saatlerinde Zorkan ordunun başına geçti. Uzun ve etkili bir konuşma yaptı. “Zafer bizim için çok önemli. Canas ile gireceğimiz mücadeleyi kaybedemeyiz. Asla geri adım atmayacağız!” diyerek sözlerini sonlandırdı. Zorkan adamlarına çok güveniyordu. Küçük yaşlardan itibaren ağır koşullarda yetiştirilmişlerdi. Dayanıklı ve güçlüydüler.

Çok sayıda kurtla birlikte savaşçılar yola çıktı. Aradan geçen iki günün ardından limana ulaştılar. Savaş gemilerine binip denize açıldılar. Zorkan geminin pruvasında durmuş ufku izliyordu. Daha birkaç ay önce savaş tatbikatı yaparken şimdi gerçek bir savaşta yer almak ona garip geliyordu. Olaylar bu şekilde geliştiği için yapacağı bir şey yoktu. Küçük düşürülmeye göz yumamazdı. Yanında beliren gri kurdun kafasını okşadı. “Olacakları hissediyorsun değil mi? Olabildiğince dikkatli ol,” dedi. Kurt başını iyice kaldırdı, Zorkan gibi uzaklara odaklanmıştı, tetikteydi.

Gemiler karşı kıtaya vardığında Meguanlı savaşçılar çoktan limanda yerlerini almıştı. Gemideki gençlerden biri dürbünle baktıktan sonra Zorkan’ ın yanına koştu. “Efendim Lider Cender ve savaşçıları limanı sarmış. Kolay kolay Butah’ a ulaşamayacağız gibi görünüyor.”

“Tamam, yorumlarını kendine sakla.” Zorkan, Meguan’ ın dalgalanan bayraklarını görebiliyordu. Kurulan platforma çıkan Cender kararlı ve soğukkanlı görünüyordu. “Ben emir vermeden kimse saldırıya geçmeyecek,” dedi yanındakilere. Gemiler karaya varıp durdu. Cender her zamankinden aksine ciddi bir ifade takınmıştı. Zorkan’ ın öfkesini hissedebiliyordu ve onu ikna etmek için elinden geleni yapacaktı. Öne doğru adım attığında Garnap da hemen arkasından ilerledi. Cender sakin ama güçlü bir tonda konuştu.

“Lider Zorkan, niyetimiz sizle savaşmak değil. Bu, anlamsız savaşa bir son vermenizi istiyorum. Buradan geçip gitmenize müsaade edemem.”

Zorkan onun ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu. Soğuk şekilde konuştu. “Canas’ ı neden koruyorsun Lider Cender?”

“Koruduğum Lider Canas değil, dünyanın geleceği.”

“Sözlerin her zamanki gibi karmaşık. Doğrudan niyetini söyle bana.”

“Lider Canova’ nın son sözlerini unuttunuz mu? Bu sıradan bir savaş olmayacak. Başımız büyük belada ve artık geri dönüş yok. Enerjinizi ve gücünüzü büyük düşman için harcayın.”

“Kehanet dediğin şey asla gerçekleşmeyecek bir masaldır. Gözünü aç da esas oyunbazı gör. Kimin yanında yer aldığına dikkat et. Canas büyük işlere kalkıştı ve bedelini ödemeli. Lider Canova’ ya saygım sonsuz ama olanları görmezden gelemem.”

“Öfkenize yenik düşüyorsunuz. Şu an en önemli konumuz savaşları durdurmak. Kötü emelleri olanların işini kolaylaştırmayın. Eğer ilerlemeyi kafaya koymuşsanız acı gerçekle karşılaşacaksınız zaten.”

“Son sözümü söyledim Lider Cender. Kararımdan dönecek değilim. Bir kez daha uyarıyorum, aradan çekil.” Zorkan’ ın ses tonu giderek artıyordu.

“Yıkım Butah’ tan gelecek, niye anlamak istemiyorsunuz? Durmaya niyetiniz yoksa bizim de savaşmaktan başka çaremiz yok.”

Sabrı iyice taşan Zorkan’ ın emri ile limana top atışları başladı. Her yer kısa sürede harap oldu. Herkes geride bekliyordu. Öfkesi biraz geçen Zorkan gemiden indi. Yanında iri kurtlarla ilerlerken tehditkâr görünüyordu. Cender sıkıntı içinde olanları izliyordu. Havaya kalkan toz dinmeye başlamıştı.

Garnap öne çıktı. “Efendim kurtlarla ben ilgilenirim.” Cender şu an için en mantıklı davranışın bu olacağına inandığı için kabul etti. “Dikkatli ol, aşırıya kaçma,” dedi.

Kurtlar hırlayarak ileri atılmıştı ki birden acı içinde kıvranmaya başladılar. Kulaklarındaki basınç canlarını yakıyordu. Zorkan ne olduğunu anlamayarak öfkeye kapıldı. “Ne oluyor böyle? Onlara ne yapıyorsunuz?” Kılıcını çıkarıp Garnap’ a doğru koştu. “Sen devam et!” dedi Cender, Garnap’ ın önüne geçerek. Verdiği emir ile diğer savaşçılar da hücuma geçti.

Cender ucu kavisli olan büyük kılıcıyla Zorkan’ ın hamlesini durdurdu. İki kılıç çarpıştığı anda minik kıvılcımlar çıktı. Cender Zorkan’ ın gücü karşısında geriye doğru bir iki adım atmak zorunda kaldı. Çarpışma şiddetle devam etti. İkilinin dövüşü hızlı ve sertti. Birbirlerinin etrafında dolanarak bir saniye bile beklemeden kılıçlarını savuruyorlardı. Cender daha çok savunma pozisyonundaydı. Dövüş uzadıkça yorulacağını tahmin ediyordu zira Zorkan bu tür bir dövüşe çok alışkın görünüyordu. O sırada yüzüne doğru savrulan kılıcı kalkanı ile önlemeyi başardı. Ardından bir tekme atıp Zorkan’ ı geriye itti.

Zorkan’ ın yardımcısı Chitan Garnap’ a doğru koştu. Dikkati dağılan Garnap’ ın kurtlar üzerindeki hakimiyeti ortadan kalktı. İlk şaşkınlığı atlatan kurtlar dört bir yana dağılıp saldırıya geçti. Chitan ağır gürzünü savurunca Garnap kendini yana atmak zorunda kaldı, gürz hafif olan zırhını ezebilirdi. Garnap iri yapılı olduğu için bir de ağır zırh taşımayı sevmezdi. Yerden kalkarken Chitan’ ın silahından nasıl sakınabileceğini düşünüyordu. Kılıcını hafifçe kaldırarak gelebilecek ani bir saldırıya karşı gardını aldı. Chitan kocaman gürzünü Garnap’ ın karnına doğru savurduğunda onun kaçabileceğine ihtimal vermiyordu. Garnap ise beklenmedik şekilde çevik davranarak sıçradı ve öne doğru havadan bir takla attı. Yere düşerken de bir ayağını Chitan’ ın omzuna geçirdi. İkisi de kendini yerde buldu.

Butahlı savaşçılar da yerlerini almış dövüşüyordu. Dorma yine kurtları gördüğünde  istemsizce irkildi. Dazzap’ ta yaşananlar bir bir gözünün önüne geldi. Dikkatini dövüştüğü kadına verdi. İkisi de yakın dövüşte iyiydi. Dorma gardını bir an olsun indirmeden direk yumruk attı. Rakibi kolayca bundan kaçınıp art arda iki kez sağ yumruk savurdu. İkinci yumruğunda öne doğru adım atması ile hedefini vurdu. Dorma çenesine yediği yumruk ile biraz sersemledi. Derin bir nefes alarak kendini toparladı ve rakibini kafasından yakalayıp midesine dizini geçirince rakibi tökezleyip geri çekildi.

Kazzam kurtlardan biriyle mücadele ediyordu. Hançerini savurdu ama ıskaladı. Kurt tetikte duruyor saldırıya geçebileceği anı kolluyordu. Kazzam bir güreşçi gibi hafif eğilmiş kollarını iki yana açmıştı. Kurt bir sıçrayışta yanında bitiverdi. Hırlayarak tam dişlerini koluna geçirecekken Kazzam hançerini bir kez daha savurdu. Çenesinden yaralanan beyaz kurt acıyla geri çekildi. İyice öfkelenmişti ama ansızın saldırıya geçmiyordu artık. Kasılmış yüz hatları ve sivri dişleriyle oldukça tehlikeli görünüyordu. Uzaktan hırlamaya başladı.

“Beni oyalıyorsun, yolumdan çekil,” dedi Zorkan. Durmaksızın saldırılarını sürdürüyordu. “Pişman olacaksınız, savaşı sonlandırın,” diye yanıt verdi Cender. Zorkan’ ın son hamlesi ile ön kolunda bir kesik açıldı. Cender buna aldırmayarak dövüşe devam etti. Zorkan’ ın açık noktalarını hedef aldı, niyeti zaten ölümcül bir yara açmak değildi. Zorkan bacağından yaralanınca iyice öfkelendi. Yumruğunu Cender’ in göğsüne indirince zırhı bir miktar içe göçtü ve dengesini kaybeden Cender geriye doğru düştü. Zorkan kılıcını zırhın hasar alan bölgesine geçirmek için hareketlenmişti ki kafasının içinde patlayan, kırılan cam sesleri işitti. Gürültü o kadar şiddetliydi ki Zorkan sanki yıkılmakta olan camdan bir kulenin içinde bulunuyordu. Kulaklarını kapatmak zorunda kaldı. Cender fırsattan yararlanıp ayağa kalktı. Minnetle Garnap’ a baktı. Liderin güvende olduğunu anlayan Garnap tekrar dövüşe döndü.

Savaş uzadıkça Zorkan ve savaşçıları iç kesimlere doğru ilerlemişti. Akşam olmak üzereydi. Güneş tepelerin ardına çekilirken gökyüzü de kara bulutlarla kaplanmaya başladı.

Holant, Mir ve Markos üçü sırt sırta vermiş dövüşüyordu. Kurtlarla tekrar kapışmak zorunda kaldıklarına inanamıyorlardı. Şu ana kadar pek çok kişi ve iki kurtla dövüştükleri için yorgun düşmüşlerdi. Savaş meydanı gittikçe kana bulanıyordu.

Holant kılıcını sıkıca kavramıştı. Mir her zamanki gibi oklarını, Markos  da arbaletini kullanıyordu. “Bizden daha üstünler. Lider Cender ve savaşçıları da savunmada kaldığı sürece gerilemeye mahkumuz. Butah’ a girmeleri çok sürmez size söyleyim,” dedi Markos. O anda bir sürü ok yağdı üstlerine. Zırhlar ölümcül yara almalarını önlese de Mir bacağına giren iki ok yüzünden yere çöktü. Markos da omzundan yaralanmıştı. Birkaç Dazzaplı savaşçı etraflarını sardığında Holant kılıcını iki eliyle kavradı ve arkadaşlarının önüne geçti. Yorgun olduğu için göğsü hızla kalkıp iniyordu.

“Hala pes etmiyor musunuz?” diyerek gülümsedi sarışın adam.

“Asla,” dedi Holant. Dikkatle rakiplerini süzüyordu. Sarışın adamın elinde mızrak vardı. Onun yanındaki iri adamın elinde de bir gürz vardı. Holant korkusunu gizlese de şu an bu kişileri yenemeyeceklerinin farkındaydı. Adamlar yorgun bile görünmüyordu.

İri adam koşarak demir gürzüyle öyle bir sert vurdu ki Holant geriye doğru savruldu. Yere düşünce başlığı kafasından fırladı. Güçlükle doğrulmaya çalışırken bu kez sarışın adam üstüne basıp mızrağını boğazına dayadı. Holant öylece kalakaldı. Diğer savaşçılar da Markos ve Mir’ in etrafını sarmıştı. Mir hâlâ yerden kalkamamıştı, oklar sanki kemiğine girmiş gibi canı yanıyordu.

Sarışın adam mızrağını saplayacakken aniden durdu, yere yığıldı. Vurulacağını sanan Holant dehşetle ona bakarken şaşırıp kaldı. Başını yana çevirdiğinde uzun, zayıf bir kadının avuçlarını birleştirmiş, bir şeyler mırıldandığını gördü. Yüzü ve elleri kına renginde dövmelerle kaplıydı. Kadın gözlerini açıp “çabuk kalk, onu fazla tutamam,” dedi. Holant sorgulamadan itaat etti. Birkaç saniye içinde kadın ellerini serbest bırakarak belindeki kından bir hançer çıkardı. Yerdeki sarışın adama fırlattı. Adam yerde acıyla inlerken kadının yüzü ve elindeki kınalar silindi. Holant hayret içinde olanları izliyordu. Kadına teşekkür etmek isterken o birden uzaklaşıp gitti.

“Ahh! Seni mahvedeceğim kadın,” diye bağırdı sarışın adam. Bacağına saplanan hançeri çekip çıkardı. Holant şaşkınlığı bir kenara bırakıp dostlarını çevreleyenlerin arasına girdi. İki adamı yaraladığında Markos da toparlanıp dövüşe katıldı. Mir zorlukla doğruldu ama kolay hareket edemeyecek gibi görünüyordu.

Artık hava iyice kararmaya başlayınca iki taraf ayrıldı. Sabaha kadar savaşa ara verilecekti. Bu süreçte sağlık ekibi yaralılarla yakından ilgilendi. Can kayıpları ve ağır yaralılar vardı. Holant Mir’ in koluna girdi ve onu sağlık görevlilerinin yanına taşıdı. Markos da omzunu tutarak arkalarından ilerliyordu. Bağıran ve acı çeken yaralılar içini sızlatmıştı. O sırada Yusan’ ı fark ettiler. Başında bekleyen Dorma ağlamaklı bir haldeydi. Markos hemen yanlarına koştu. “Durumu nasıl? Kim yaptı bunu?” Dorma zorlukla konuşuyordu. “Bilmiyorum. Az önce buraya taşırlarken gördüm ben de. Onun ciddi bir yara aldığını, büyük ihtimalle iyileşemeyeceğini söylediler.”

“Buna inanamıyorum,” dedi yanlarına gelen Holant. Üzüntü içinde kadına baktı. Yusan bilinci kapalı halde yatıyordu. Derin bir kılıç yarası almış, çok kan kaybetmişti. Ellerinden bir şey gelmiyor olması acıydı. Görevli herkesi uzaklaştırdı. “İşimizi aksatmayın, uzaklaşın lütfen.”

Mir ve Markos’ a tedavi sırası geldiğinde Holant düşüncelere dalmıştı. Bir savaşta insanın başına her şey gelebilirdi. Ertesi gün belki kendisinin de benzer duruma düşme ihtimalinin olduğunu biliyordu. Sonra kendini kurtaran kadını hatırladı. O garip kadın olmazsa ölmüş olabilirdi. Onun ne yaptığı konusunda bir fikri yoktu ama oldukça merak ediyordu.

 Sabaha karşı Yusan hayatını kaybetti, daha fazla direnememişti. Haberi alan  arkadaşları yıkıldı. Son anında ailesinden uzakta kalmıştı. Herkes için zor bir durumdu fakat savaşçı olarak bunun üstesinden gelmeliydiler. Özellikle Dorma çok üzgündü. Onunla yeni tanışmış olsa da görev boyunca Yusan’ ı yeterince tanımıştı. İyi bir dost edindiğinin farkındaydı. Ancak henüz savaş bitmemişti. Yas tutmalarına bile fırsat kalmadan gün ışığının belirmesi ile savaşçılar tekrar yerlerini aldı.

Birkaç gün içinde Cender yavaş yavaş geri çekilmek zorunda kaldı. Niyeti baştan beri savaşmak değildi. Zorkan’ ı ikna etmeye çalışmanın anlamsız olduğunu fark etti. Daha fazla kayıp vermek istemediği için aradan çekilmeye karar verdi. Diğer planlarına odaklanacaktı. Bu süreçte ilgisini çeken şeyse savaşçılardan duyduğu garip iki kadın oldu. Onların Ruh Bağlayıcılar olduğunu hemen anlamıştı. Daha önce onlardan birinin görüldüğünü hiç işitmemişti. Belli ki kadınlar birkaç saniyeliğine de olsa rakibin ruhunu esir alıyor ve bu süreçte ona saldırabiliyordu. Cender’ e göre bu muazzam bir özellikti. O kadınları bulmak istiyordu. Yerinden kalkmaya çalıştı. Bir süre önce  ciddi şekilde yaralanmıştı ve sol kolunu bir daha kullanamayacaktı.

“Efendim. Ama kolunuz...” dedi Garnap.

“O kadar da kötü değil. Beni düşünmenin sırası değil şimdi, dünya çıkmaza sürükleniyor. Şu bahsedilen kadınlara ulaş mutlaka. Savaş meydanında birden belirdiklerine göre bu civarlarda yaşıyor olmalılar.”

“Siz dinlenin. Ben mesele ile ilgilenirim.”

“Lider Zorkan, Butah’ a kadar ilerlemiş olmalı. Görüyor musun onu bile ikna edemedik. İnsanlar çok inatçı ve sabırsız. Sence felaketi önlemeyi başaracak mıyız?” Cender ilk kez yorgun düşmüş ve umutsuz görünüyordu. Son bir gayretle bir şeyler yapmaya çalışıyordu artık. Garnap onu teselli etmeye çalıştı.

“Siz elinizden geleni yaptınız. İnsanları önemsediğiniz için bu kadar çabalıyorsunuz. Her zaman bu yanınızla gurur duydum, örnek bir lidersiniz. Bu kadar ilerlemişken umudunuzun kaybolmasına izin veremezsiniz, birlikte başaracağız. Dünya size çok şey borçlu olacak.”

Cender gülümsedi. “Bu kadar konuşabildiğini bilmiyordum. Suskun Garnap’ ın da çenesi çalışmaya başladı sonunda. Hadi git artık. Biraz daha konuşursan kendimi bir şey sanmaya başlayacağım.” Garnap da gülümsedi. “Sayenizde şu anki ben oldum. Yitik birini kendine getirdiniz.”

“Duygusal konuşma da başladı. Devamını duymak istemiyorum, şu an ağlamaya niyetim yok. Her şeyi sen kendin başardın. Gördüğüm en güçlü insanlardan birisin ve bana olan yardımlarını inkar edemem.”

“Her şey için minnettarım,” dedi Garnap. Lideri selamlayarak oradan ayrıldı. Cender arkasından bakarken onun da en az kendisi kadar ilginç biri olduğunu düşünüyordu. Yanında öyle bir yardımcı olduğu için şanslıydı. “Ben de minnettarım.”

Zorkan Butah’ ın sınırlarına girmek üzereydi. Sayıları az olduğu için Butahlı savaşçılar onları engelleyememişti. Dazzaplılar liderlerinin emri ile oyalanmadan ilerlemişti. Pek çok Butahlı geride kalmıştı. Zorkan kurdun üstünde hızla yol alıyordu. Yaralı Kazzam bir fırsatını bulup saraya haberci kuş gönderdi. En azından saraydakiler kısa sürede olan biteni öğrenebilecekti. Holant yine umutsuzluğa kapıldı. Bir fırtınaya kapılmış, amaçsızca sürüklendiğini hissediyordu. Şimdilik bir yara almadan kurtulmuştu ama Butah’ ta daha sert bir savaş yaşanacağını biliyordu. Daha fazla kişiyi kaybedecekleri gerçeği ile yüzleşmek istemiyordu.

“Efendim oraya vardığımızda Lider Canas’ ı karşımızda bulamayacağımızı düşünüyorum. Şu an Lider Alaz ile savaşta olmalı. Ne yapacağız peki?” Chitan siyah kurdun üstünde ilerliyordu. Birkaç yara dışında bir hasar almamıştı. Zorkan’ ın diyeceklerini merak ediyordu.

Lider kendinden son derece emindi. “Nasılsa adamları haber uçurmuştur saraya. En kısa zamanda dönüp karşıma çıkmak zorunda kalacak. Ben Alaz’ dan daha önemsiz bir rakip değilim. Gerekirse saraya kadar ilerleriz. O, gücümüzü görecek.”

Her geçen saatte hava bozulmaya devam etti. Boğucu ve iç karartıcı atmosfer iyice kendini belli etmeye başladı. Şimşekler çakıyor, gök gürlüyordu.

13 yorum:

  1. Değerli yorumun için teşekkür ederim İlkay. :) Daha kanlı bir bölüm olabilirdi evet, detaya çok inemedim. Aynı anda çok kişinin dövüşüyor olması da biraz etkiledi tabi. Bir de Zorkan esas Canas ile dövüşmek istiyor, o yüzden fazla bir yıkım olmadı. :) Özel güçlüler konusunda haklısın. Onların çok yardımı olacaktır. :)

    YanıtlaSil
  2. Zorkan'a söz anlatmak, ikna etmek kolay mı o kadar:-))) Beklediğimden daha sakin bir çarpışma oldu ama iki liderin karşılaşacak olması çok heyecanlandıryor beni :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kolay değil tabi Zorkan' ı ikna etmek. :) Sonraki bölümlerde daha dikkat ederim çarpışmalara. Bu bölüm biraz zayıf kaldı sanırım. :) Yorumunuz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  3. Ben de kafama göre takılıyorum. :) Aynı şeyleri yazmamaya, farklılık katmaya çalışıyorum.

    YanıtlaSil
  4. İlk bölüme gideyim önce :)

    Blog'umda önerdiğim diziye bir bakın derim :))

    YanıtlaSil
  5. zorkan cender canas lazinka alas, bu isimleri okuyunca artık şiddet savaş çağrışımı oluyor :) kurtlar da gemide amanin korkunçlu :) hımm cender i daha mantıklı buldum bakalım, zorkan fazla saldırgan :) ooo kurtlar önce durakladı sonra saldırdı, savaş başladı, oleey, aksiyon olsun :) ooooo garnap, patlayan cam sesleri :) cender geri çekiliyor, akıllıca, bu bölümde cender e sempati duydum :) ruh bağlayıcılar, ne güzel bir özel güç, bizim ülkede çok işe yarar, kötülerin ruhlarını baplarız ne güzel :) hıms zorkan, saraya doğru gidiyor, nolcak bakalımlım, zorkan, canas cender, alaz filan, kimden yana olmalı, okurken :) şimdilik canas lı olayım bakayım nolcak :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Liderlerin adı geçiyorsa muhakkak bir savaş oluyor artık. :)) Cender' e sempati duymana sevindim. Çok sevdiğim karakterlerden biri. :) ruh bağlayabilsek biz de güzel olurdu gerçekten 😄 Tarafımı seçtim diyorsun. Bakalım neler olacak? :))

      Sil
  6. Teşekkür ederim, öyle düşünmene sevindim. :)

    YanıtlaSil
  7. Ara verip geri döndüğümden seriyi başa almam gerek ama çizgi roman okuyormuş gibi hissediyorum. Duygu bu işte çok iyisin. Yazmaya devam et devamını sabırsızlıkla bekliyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Desteğin için teşekkür ederim Esra. Resimli de olsa güzel olurdu. :)) İlhamım animeler olunca öyle hissettiriyor sanırım. :)

      Sil
  8. Bu konuda çok başarılısın bence.

    YanıtlaSil

Drizzt Efsanesi 13. Kitap (Kılıçlar Denizi)

   Drizzt Serisi'nin elimdeki son kitabını okudum. Bu bölümde yine bir yolculuğu okuyoruz. Drizzt ve diğerleri yakın dostları için bir k...