16 Ağustos 2021 Pazartesi

Savaş Çığırtkanı 2- 5.Bölüm (Roman)


 

BÖLÜM 5

 

Özel Güçlülerin İzinde

 

Lider Cender’ in yönlendirmesi ile Meguan’ dan ayrılan ekip ikiye bölündü. Savaşçıların bir kısmı kuzeye, diğer kısmı Melmor ve Kanyul gibi ülkelere yöneldi. Hızlı şekilde hareket edip özel güçlülere ulaşmaları gerekiyordu.

Kuzeye giden grup ilk olarak Teulon’ a vardı. Alev Soluyanların bulunabileceği yerlere odaklandılar. Dış görünüşleri farklı olduğu için onları tespit etmek kolay olacaktı. Sırat yolculuk boyunca onlarla nasıl iletişim kurması gerektiğini düşündü. Haklarında yeterince bilgi toplamıştı ama olumsuz bir gelişme yaşanma ihtimali de vardı.

Sırat haritada ormanlık alanlara göz attı. Teulon’ daki büyük ormanlık alanlar sınırlı sayıdaydı ve  Alev Soluyanları bulana kadar hepsine bakmaları gerekecekti.

“Onları ikna edebilecek miyiz? Elimizdeki bilgilere göre sanki biraz yabaniler,” dedi Colevis.

“Elimizden geleni yapmalıyız. Muhakkak olanları duymuşlardır, kayıtsız kalamazlar,” dedi Sırat.

“Başka çaremiz de yok zaten. Bir aksilik çıkmasın da başka şey istemiyorum.”

“Biraz gergin olduğumu kabul ediyorum ben de. Onlara ne kadar güvenebiliriz bilmiyorum.”

Bölgede nem ve rüzgar hakimdi. Gökyüzü parçalı bulutlu olsa da sıcak hava kendini belli ediyordu. Sırat mendille alnını ve boynunu sildi. Meguan’ ın  savaşçıları ile zorunlu olmadıkça çok da konuşmuyorlardı. Herkes görevini bir an önce bitirip dönme niyetindeydi. Zaman zaman içlerinden bazılarının mola isteği ile duruyor, bir şeyler yiyip dinleniyorlardı.

Güzergahları üzerindeki ilk ormana vardıklarında Sırat kalabalık olmamaları konusunda diğerlerini uyardı. “Buradan sonrasını Zebbar ile gidelim. Siz bizi bekleyin,” dedi.

“Peki, öyle istiyorsan bize uyar,” dedi Ura. Ura orta boylarda, atletik yapılı biriydi. Hızlı bir savaşçı olarak bilinse de ağır silahlar kullanmazdı. Cender’ in önemli adamlarından biriydi.

Onay alan Sırat ve Zebbar nemli toprakta ayak izleri bırakarak ilerlemeye başladılar. Sincaplar ağaçlarda bir şeyler kemiriyor, çeşitli çeşit kuşlar oradan oraya uçuşuyordu. Bir kaplumbağa ters dönmüş kurtulmaya çalışıyordu. Onu gören Sırat hemen hayvanı çevirdi. Sonra Zebbar’ a döndü.

“Baltanı saklamalısın. Böyle tehditkâr görünürsen düşman olduğunu sanabilirler.”

Uyarı üzerine Zebbar baltasını bir kılıfa sardı ve aşağıda tutarak yürüdü. Ormanı baştan sona geçen ikili çok yorulmuş,  herhangi bir Alev Soluyanın izine de rastlamamıştı. Geri dönmek zorunda kaldılar.

Zebbar sıkıntısını dışa vurdu. “Savaş başlamışken burada boşuna vakit kaybediyoruz gibi geliyor.”

“Bir şeyler yapmasak savaş aleyhimize dönecek zaten. Şu an Butah’ ta olmasak da bu yaptığımız ileride herkesi koruyabilmek adına önemli.” Sırat aldığı görevin sorumluluğunun farkındaydı. “Hadi, acele edelim.”

Yaklaşık yarım gün ilerledikten sonra sıradaki ormana vardılar. Meşe ağaçlarının önemli ölçüde yer kapladığı orman biraz tepede kalıyordu. Sırat eğimli patikada ilerledi. Bu kez tek başına gitmeyi tercih etmişti. Zebbar’ ın olumsuz bir durum karşısında fevri davranacağını düşünüyordu. Colevis onla gitmekte ısrar etse de onu da reddetti.

Tepeyi aşıp uzun bir süre iç kesimlere doğru ilerledi. Hayvanlar dışında herhangi bir yaşam belirtisi gözüne çarpmayınca umutsuzluğa kapılmıştı. Yapraklar hışırdıyor, çok sayıda kuş koro halinde ötüyordu. Sırat ansızın başının dibinden ıslık çalarcasına geçen okla donup kaldı. Şu ana kadar kimseyi fark edememişti ve şimdi karşısında onlarca insan belirmişti. Kapüşonlu pelerinleri yüzlerini kapattığı için bir şey göremiyordu ama onların kim olduğunu anlamıştı. Teslim oluyormuş gibi ellerini hafifçe havaya kaldırdı.

“Kötü bir niyetim yok. Sizden yardım istemek için buradayım. Beni Lider Cender gönderdi.”

İçlerinden birinin yüzünde belirgin bir kesik izi vardı. Onun işareti ile mızraklar ve oklar fırladı. Sırat irkildi ve mantığı tam tersini söylese de kımıldamadı. Silahların her biri yakınından geçip giderken öylece bekledi. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Sonunda herkes durduğunda tuttuğu nefesini bıraktı.

“Keskin nişancı olduğunuzu biliyorum. İsteseniz beni çoktan vururdunuz. Sanırım beni sınıyorsunuz,” dedi heyecanını gizlemeye çalışarak.

Aynı adamın işareti ile hepsi başlıklarını geriye attı. Sırat ilk kez karşılaştığı bu insanların karşısında bir kez daha şaşkına döndü. Özellikle gözleri ürkütücü görünüyordu, sanki bu dünyaya ait değil gibiydiler. Kadınlar da erkekler kadar cüsseliydi.

“Neden buradasın yabancı? Bize yaklaşacak kadar cesur olduğuna göre mesele önemli olmalı.”

“Onun söyleyeceklerine neden inanalım ki?” dedi kadınlardan biri. Bakışlarındaki öfke ve küçümseme hissediliyordu.

“Bu işe karışmayın. Ben onu dinlemek istiyorum.”

“Başlayan savaşları duymuşsunuzdur. Lider Cender gerçekleşeceğine inandığı bir kehanet nedeniyle sizi bulmamı istedi.”

“Neymiş o kehanet?”

“7. Lider savaşı çıktığı anda Lider Harula tüm gücüyle aramıza dönecek ve dünyaya hükmedecek.”

“Bu çok gülünç bir şey. Sırf bu yüzden mi geldin buraya kadar?” Bu kez arka sıralardan bir adam konuştu.

“Size karışmayın dedim. Lider Harula’ yı duymamış kişi yoktur içimizde ama neden yüzyıllar önce ölmüş birinin dünyaya geleceğini düşünüyorsunuz?”

Sırat bildiği her şeyi anlattı. “Bu yüzden o geldiğinde sizlerin de bizim yanımızda yer almanız gerekiyor.”

“Yani Butah’ a gitmemizi mi istiyorsunuz?”

“Evet, Harula’ nın orada ortaya çıkacağına dair işaretler var.”

“Anlattıkların akıldışı gibi görünse de bizlerin varlığı da olağan kabul edilemez. O yüzden seni dikkate almam gerektiğini düşünüyorum. Belki de güçlerimizin bu zamana kadar devam etmesinin sebebi görevimizin henüz bitmemesiydi.”

“Yani kabul ediyor musunuz?” dedi Sırat. Sesindeki şüpheyi belli etmemeye çalışıyordu.

“Şunu belirteyim ki biz sizin kavganıza karışmayız. Liderlerin ne yaptığı umurumuzda değil. Gelir savaşı uzaktan izleriz, ne zaman ki Harula açığa çıkar o zaman savaşa dahil oluruz. O da kendi geleceğimizi garanti altına almak için. Öyle tehlikeli birinin rahatça hareket etmesine izin veremeyiz.”

“Anlıyorum, bu da bizim için yeterli. Size minnettar kalacağız.”

“Minnet duymanız için söylemedim bunları. Sebeplerimi yeterince açık ifade ettim. Ayrıca onu yenip yenemeyeceğimiz bile belli değilken erkenden konuşma.”

“O vakte kadar herkesi toplamaya çalışacağız. Başka çaremiz yok. Peki, Teulon’ da ne kadar Alev Soluyan varsa siz onlarla iletişime geçebilir misiniz? Kaybedecek vaktimiz yok.” Sırat çok şey istediğinin farkındaydı ama elinden başka şey gelmiyordu.

Karşısındaki adam bir süre düşündükten sonra yanıt verdi. “Tamam, o işle ilgilenirim. Hepsi bize katılır mı bilmiyorum ama olabildiğince kişiye ulaşırım.”

Adamın yanındakiler pek onla aynı fikirde değil gibiydiler. İçlerinden birkaçı Sırat’ a gelip huzurlarını kaçıran bir böcekmiş gibi bakıyorlardı. Yine de yüzünde yara izi olan adama saygı gösterdikleri ve onu dinleyecekleri her hallerinden belliydi.

“O zaman biz Libmons’ a doğru yola çıkalım. Oradaki Alev Soluyanlara da ulaşmamız gerekiyor.”

Sırat oradan ayrılmadan önce adam ondan eski arkadaşı Barsuk’ u bulmasını istedi. “Orada büyük bir ekibi var. Emrindekiler biraz saf ama onu ikna edersen işin kolaylaşır,” demiş ve onların bulunduğu bölgeyi tarif etmişti. Sırat diğerlerinin yanına dönünce olanları anlattı. Colevis iş tatlıya bağlandığı için rahatlamıştı. Ura da başarısı için Sırat’ ı takdir etmeyi unutmadı. Hava kararmak üzere olduğu için uygun bir yere çadırları kurup yerleştiler.

Zebbar yorgun hissettiği için çabuk uykuya daldı. Onun horultusu çevredekileri rahatsız edecek kadar gürültülüydü. Sırat iç geçirdi. Hem sesten hem de Alev Soluyanların dediklerini yapacağından emin olmadığı için uykusu tamamen kaçmıştı.

 

***

“Bu Sisle Yıkananların yoğun olarak yaşadığı hiçbir yer görünmüyor kitapta. Dağınık halde yaşıyor olmalılar,” dedi Katra.

“Biz de aramaya Algı Bozuculardan başlayabiliriz. Kanyul’ da şu bölgede yaşadıkları düşünülüyor,’ dedi Yula haritayı göstererek. “Sesin Muhafızları da zamanında Kanyul’ da birkaç kasaba inşa etmişler. Bir şekilde onlara ulaşabiliriz. Bizim Garnap da yıllar önce oradan göç etmiş,” diye devam etti. Yula genç ve güzel bir kadındı. Esmer tenli, yeşil gözlüydü. Kıvırcık siyah saçları karmakarışık görünüyordu. Birkaç yıldır Cender’ in yardımcısı olarak çalışıyordu.

“Peki, öyle yapalım,” dedi Katra. Daha iyi bir önerisi yoktu. Elyama da her nereye gideceklerse kendisi için fark etmeyeceğini söyledi.

Denizi aşıp Kanyul’ a varmaları iki günü buldu. Kanyul, Dazzap kadar soğuk olmasa da güneye ilerledikçe hava sıcaklığı belirgin şekilde düşüyordu. Buranın insanları kendi halinde, samimi, dost canlısı kişilerdi. Yol boyunca birkaç lokantada durup yemek yemiş, bölge hakkında çeşitli bilgiler edinmişlerdi. Algı Bozucular hakkında insanların pek bilgisi olmasa da birkaç kişi onların dağların arasında izole bir yerde yaşadıklarından söz etmişti. Son gittikleri lokantada bir adam gizemli şekilde konuştu. “Söylentilerin aksine ben onların özel insanlar olduğunu düşünmüyorum. Belki de yalandan bir söylenti yaydılar rahatsız edilmemek için. Bir keresinde gizlice onları uzaktan izledim. Senin benim gibi insanlar işte. Anormal olan hiçbir şey görmedim.”

“Anlıyoruz beyefendi. Bilgiler için teşekkür ederiz,” dedi Elyama. Adam bu kadınların neden o insanları aradığını merak ediyordu. Şüpheli bakışlarla Elyama’ yı süzdü. “Bir başka duyduğum şey de onların önemli bir hazine sakladığıydı. Yoksa siz de hazinenin peşinde misiniz?”

“Ne münasebet?” dedi Elyama. Sanki bir hakaret yemiş gibi hissediyordu. “Yoksa sizin oraya esas gitme sebebiniz hazine söylentisi yüzünden miydi?” Adam hemen bakışlarını kaçırıp inkar etti. Gülmeye başladı. “Yok canım, böyle bir şeye kim inanır zaten.”

“Gidelim, bu kadar yeter. Kimlerle muhatap oluyoruz,” dedi sabrı taşan Katra. Adam öfkeyle ona baksa da kadınların güçlü görüntüsü karşısında bir şey demeye çekindi. Daha önce bir kadına sataştığı için az daha canından oluyordu, dersini almıştı.

Kadınlar lokantadan ayrılmadan önce yanlarına fazladan yiyecek aldı. Dikkat çekmemek için diğer savaşçılar gelmemişti. “Neyse ki bahsedilen o dağlar çok uzakta değil. Tahminime göre yarın oraya varabiliriz,” dedi Yula.

Katra bıkkın halde konuştu. “Hemen çıksak iyi olur. Biraz planımızın gerisinde kaldık sanki.”

“Yeterince bilgi toplamasaydık onlara ulaşmamız zorlaşırdı,” dedi Elyama.

Kadınlar diğer savaşçılarla buluştu. Günün geri kalanında oyalanmadan yola çıktılar. Ertesi gün akşam üstü dağların yamacına vardılar. Dört taraf dağlarla çevriliyken geçitlerin birinden geçmek zorundaydılar. Güneş oldukça alçalınca rüzgar çıktı. Yine de temiz hava Elyama’ ya çok iyi hissettirdi. Atlarla birlikte yavaşça engebeli geçidi aştılar. Yula etrafı süzüyordu ama gözcülük yapan bir kişiye bile rastlamadı. Algı Bozucuların davetsiz misafirleri pek umursamadıklarını düşündü. Saatler sonra iç kısma vardıklarında etrafı tamamen çitlerle çevrili çiftlik benzeri yapılarla karşılaştılar. İnsanların bir kısmı hayvanlarla ilgileniyor, bir kısmı da bahçe işleriyle uğraşıyordu.

Kilolu bir adam savaşçıları görünce çitlerin ardından onlara seslendi. “Merhaba. Buraya geliş sebebiniz nedir?”

“Sizlerle önemli bir konu hakkında konuşmak istiyoruz,” dedi Katra.

Adam çitin kapısını aralayıp onları davet etti. “Gelin o zaman. Size ayıracak biraz vaktimiz var.”

Savaşçılar içeri girdiğinde adam hepsine bitki çayı ikram etti. “Uzun süredir misafirimiz olmamıştı. Arada sırada uzaklardan bizi izleyip kaçanlar oluyor ama bunlara aldırmıyoruz artık. İnanabiliyor musunuz, burada hazine olduğunu düşünüyorlar.”

“Evet, bir süre önce öyle biriyle karşılaştık,” dedi Yula. Kadın çayını yudumlarken nereden ve neden geldiklerini anlattı, özel güçleri hakkında detaylı bilgi almak istedi. Eski ama temiz kıyafetler içindeki adam onu yanıtladı. “İnsanların gözlerini boyamak ya da onların zihinlerini karıştırmak bizim için kolaydır. Açıkçası bir tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça biz bunu kullanmayız. Tabi başka yerlerde yaşayan türdeşlerimiz nasıldır bilemem ama biz yıllardır burada huzurlu, sakin bir yaşam sürüyoruz.”

“Peki, sakin yaşamınızın yakında bozulabileceğini söylesem ne yapardınız?” dedi Yula. Adam bunu tehdit olarak algıladığı için kaşları çatıldı. “Bu ne demek oluyor?”

“Dünyanın çeşitli yerlerinde savaşlar çıkmaya başladı. Eğer büyük kehaneti işittiyseniz...”

Adamın yüzü endişeyle kasıldı. “Karanlığın gelişi konusundan mı bahsediyorsun?”

“Evet. Tam olarak bunun için buradayız. Yardımınıza ihtiyacımız var,” dedi Yula samimi biçimde.

“Bu, çok zor bir karar. Böyle bir riske girmeye değer mi bilmiyorum.” Adamın keyfi kaçmıştı.

Yula ikna çabalarına devam etti. “Eğer kaybedersek dünya bir daha eskisi gibi olmayacak. İyi düşünün. Hepimiz birbirimize muhtacız.”

Diğer savaşçıların da katkısı ile adam bir süre sonra pes etti. Uzun yıllardır yerinden ayrılmadığı için Butah’ a yapılacak yolculuk gözünde büyüyordu. Kırlaşmaya başlayan sakalını sıvazladı. “Gençlerimizin çoğuna bu güçler aktarılmadığı için biz yaşı ilerlemişler olarak katılmak zorundayız. Ne dersin hanım?” dedi yanındaki kadına dönerek.

“O kadar da yaşlı sayılmayız. Kendini küçümseme. Elbette gidip onlara destek olacağız.” Kadının tatlı dilli oluşu Elyama’ yı gülümsetti. Çift herkesle konuşacaklarını söyledi.

Çiftçiler akşam olduğu için savaşçılara orada konaklamalarını teklif etti. Yula herkes adına teşekkür edip memnuniyetle kabul etti. Gece iyice çökmeden sofralar hazırlandı, yemekler yendi. Elyama herkesin bu kadar misafirperver olmasını beklemiyordu. Böyle güzel bir yerde yaşamanın keyifli olabileceğini düşündü. Gece boyunca durumu işitip gelen herkese açıklamalar yapıp, onları ikna etmeye çalıştılar.

Sabah dağların arasından vuran gün ışığı her yeri aydınlattığında horozlar ötmeye başladı. Savaşçılar çiftçilerle birlikte kahvaltı yaptıktan sonra oradan ayrıldı. Sesin Muhafızlarına ulaşabilmek için Koraz Kasabası’ nın yolunu tuttular. Bir sürü çorak arazi ve birkaç dereyi aştıktan sonra oraya vardılar.

Kasabadaki evler birbirine çok da yakın sayılmazdı. Evler bir iki katlıydı ama oldukça geniş görünüyordu. Kimilerinin çok güzel bahçesi vardı. Elyama ilgiyle etrafı izlerken bir kadın yanlarında belirdi. “Sizleri ilk kez görüyorum burada. Ben herkesi tanırım. Kimsiniz?”

Yula, genç kadını süzdü. Şık giyimliydi ve belirgin yüz hatları onu ciddi gösteriyordu. Upuzun, gri saçları beline kadar uzanıyordu.

“Acaba Sesin Muhafızı olma ihtimalin var mı?” dedi Yula merakla. Kadın şaşırsa da belli etmemeye çalıştı. “Öyleysem ne olacak?”

“Önce kendimi tanıtmalıyım. Ben Yula, Lider Cender’ in yardımcısıyım.”

“Ah, şu güç ve otorite meraklısı liderler... Kolları da her yere uzanıyor. Neyse tanışma faslını geç de esas meseleye gel.” Yula derin bir nefes aldı. “Öncelikle söylediklerini duymazdan geleceğim. Bildiğim kadarıyla sizden biri olan Garnap burada yaşıyordu. Kendisi arkadaşım olur.”

“Burayı yıllar önce terk eden Garnap mı? Hangi cehennemde o?”

“Meguan’ da yaşıyor. O da Lider Cender' in yardımcısı aynı zamanda.”

“Bak sen, bizim sessiz Garnap büyük işlere girişmiş. Ne halt yiyor orada? Hiç haber vermeden çekip gider mi insan?” Kadın yumruklarını sıkıyor ve söylenip duruyordu. Sonra sakinleşti ve Yula’ ya döndü. “Bu arada ben de Mara. Evet, neden gelmiştiniz?”

“Garnap hakkındaki sorularına yanıt veremem ama son sorunu yanıtlayım: kehanet.”

“Kehanet mi?” Mara elini çenesine atmış düşünüyordu. Kafası karışmış gibiydi.

“Önce bir yere oturalım. Herkesi ilgilendirecek bir konu bu. Ve bizim çok vaktimiz kalmadı.”

Mara karşısındaki kadının ne kadar ciddi olduğunu görünce iyice meraklandı. “Peki, kasabanın ileri gelenlerini hemen toplayım ben.”

Yula memnuniyetle gülümserken Mara’ nın güçlü sesi ile donup kaldı. Kadının sesi bir savaş borazanı kadar yüksek çıkıyor, tüm kasabada yankılanıyordu. “Kasaba sakinleri ben Mara. Az önce çok önemli misafirlerimiz kasabaya teşrif etti. Onları bekletmek istemeyiz. Durum acilmiş. Bir yerlerinizi kaldırın da hemen meydana gelin.”

Ses kesildiğinde Yula sersemlemiş gibi hissetti. Mara’ nın ileri gelenleri çağırmaktan kastının bu olduğunu kesinlikle tahmin edemezdi. “Teşekkürler,” diyebildi sadece.

Halk kısa sürede meydana akın etti. Herkes gelen ilginç kişileri merak ediyordu. Yaşı geçmiş birkaç kişi Mara’ yı ayıplamadan edemedi. “O nasıl üsluptu Mara? Doğru düzgün konuşmayı bir öğrenemedin,” dedi yaşlı bir kadın. Mara ise hiç oralı olmadı. Garnap’ ın nasıl bir hayat yaşadığını merak ediyor, neden kasabayı terk etmiş olduğunu düşünüyordu. “Bir aileye sahip olmayan biri için gitmek kolay olmalı,” diye düşündü.

Savaşçılar oturup Sesin Muhafızlarına durumu anlatmaya başladı. Şimdi herkesin yüzünde endişe vardı. Az önceki yaşlı kadın araya girdi. “Diğerleri de savaşa katılacak mı?”

Katra yanıtladı. “Herkese ulaşmaya çalışıyoruz. Hepsi gelir mi bilemeyiz ama çoğunun geleceğine inanıyoruz.”

“Hem Garnap da savaşta olacakmış,” diye atıldı Mara.

Yaşlı kadın hüzünlendi. “Garnap iyi biriydi. Sen zamanında onla çok uğraştığın için gitmiş olmalı. Sana katlanmak kolay değil tabi.”

 “Küçüktüm o zamanlar. Şimdi niye bu konuyu açıyorsun milletin önünde?” Mara öfkelenmiş ve utanmıştı.

“Sen az önce bangır bangır bangır bağırırken iyiydi. Ödüm koptu, sallanan sandalyemden düşüyordum.”

Elyama hayret içinde onları izliyordu. Gördüğü bu insanlar ile kitaptaki bilgiler hiç uyuşmuyordu. Sesin Muhafızlarının az konuştuğu bilinirdi. İkisinin tartışması bitince herkes tekrar durumu konuşmaya başladı. İçlerinde savaşa katılmaları gerektiğini söyleyenler de temkinli davrananlar da vardı. Savaşçılar bir kez daha durumun ciddiyetini belirttikten sonra seçimi onlara bıraktı.

22 yorum:

  1. Mara'yı gördüğüme çok sevindim çok komik konuşmaları. Garnap ile karşılaşmalarını sabırsızlıkla bekliyorum canım. Kalemine, hayal gücüne sağlık. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin yakıştırman sayesinde Garnap ve Mara' yı çift yapmaya karar verdim. Hiç aklımda yoktu. Bakalım sonu nereye gidecek. 😅 Güzel yorumun için teşekkür ederim Mervecim. :)

      Sil
    2. Bence çok iyi yaptın Garnap'ın Mara'ya tepkilerini merak ediyorum. :D

      Sil
    3. Şu an ben de merak ediyorum. 😆

      Sil
  2. Kafam karıştı sanırım:) Özel güçleri olanlar, Harula ortaya çıkarsa ona karşı savaşmaya hazırlanıyorlar ama Cender zaten Harula'nın yanında değil miydi:) Cender niye bunları toplamaya çalışıyor şimdi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cender ve Canas' ı karıştırdınız sanırım. Cender iyi tarafta. İlk kitapta Sırat ve diğer savaşçıları ikna edip özel güçlüleri bulmaya göndermişti. :) Esas savaş çıktığında hepsinin birleşip Harula' yı yeneceğini düşünüyor. Çünkü geçmişte de özel güçlüler karanlık orduyu yenebilmişti.

      Sil
    2. Evet ya... Benim sanırım bu yazıların tamamını toplayıp çıktı almam lazım:) Arada git geller olmaya başladı:)

      Sil
    3. Çıktı almak masraflı olur. :) İsterseniz mail atabilirim ilk kitabın word dosyasını ama mail adresinizi bilmiyorum.

      Sil
    4. İnanın çok güzel olur, çünkü daha bugün oğlumda çok sever bu romanı diye aklımdan geçirmiştim:) Belki biraz ağır gelebilir ama ilgisi var bu tarz romanlara:) (sezgin_besli@hotmail.com)

      Sil
    5. O da seviyorsa bu tür ne güzel, biraz ağır olabilir evet. :) Gönderdim dosyayı, mailin gözükmesini istemezseniz mesajınızı silebilirim. :)

      Sil
    6. Maili aldım ve çok teşekkür ederim. Mail kalabilir sıkıntı değil:) Tekrardan sağolun:)

      Sil
  3. Eğlenceli bulmana ve öyle düşünmene sevindim. Övgün için de mutlu oldum. Teşekkür ederim. :) Bu bölüm biraz durağandı, belki sıkıcı bulunur sandım. :)

    YanıtlaSil
  4. Allah Allaaah ne ilginç bölümdü, şimdilik bu romanın en iyi bölümlerinden biri bu oldu sanıyorum. bir dolu şey sanki daha açıklığa kavuştu, heyecanlı olaylar, hatta o tuhaf insanların olduğu yerler biraz da korkunçtuuu :) ayrıca, harula ve özel güçler hakkında da bilgi sahibi olduk :) yakınlarda fena şeyler olcak gibi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu bölümde çok şey açığa çıktı denemez, önceki kitapta açıkladığım şeylerdi, şimdi sadece özel güçlüleri arıyorlar. :) Yeni insanlar var, bakalım yeterince ikna olacaklar mı.? :) Yorumun için teşekkür ederim deep. :)

      Sil
    2. evet, yani özel güçlüleri arayacaklarını düşünmemiştim, yeniler eveet, zaten bol karakterli metin oldu :)

      Sil
  5. Yine heyecan dolu bir bölüm🤩

    YanıtlaSil
  6. Seni tanıdığıma sevindim. Roman yazmak daha kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor olmalı. Takibime aldım bloğunu. Başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, ben de sevindim seni tanıdığıma. :) Roman yazmak biraz fazla detay gerektiriyor. Yine de eğlenceli. :)

      Sil
  7. Güzel ve kapsamlı bir tanıtım, teşekkürler Duygu.:)

    YanıtlaSil

Drizzt Efsanesi 13. Kitap (Kılıçlar Denizi)

   Drizzt Serisi'nin elimdeki son kitabını okudum. Bu bölümde yine bir yolculuğu okuyoruz. Drizzt ve diğerleri yakın dostları için bir k...