BÖLÜM 14
Beklenmedik Misafir-Libmons
Benay diğer gruptan ayrıldıklarından beri at sürüyordu. Uykusuzluktan
gözleri kapanmasına rağmen durmamakta kararlıydı. Bir an önce görevi yerine
getirmek ve ülkesine dönmek istiyordu. Libmons sınırları içinde Alev
Soluyanlarla bir daha karşılaşma fikri onu korkutuyordu. Onların alevle yaptıkları
şovu unutmamıştı.
Grup üyelerinden Elarin yirmili yaşlarının başında, biraz çekingen
biriydi. Kestane rengi saçları bukleler halinde omzuna dökülüyordu. Creyn
otuzlu yaşlardaydı. Esmer tenli en belirgin fiziksel özelliğiydi. Podal renkli
bir kişiliğe sahipti. Saçını her zaman farklı renklere boyayarak çevresindeki
insanları şaşırtırdı. Göreve çıkmadan hemen önce kömür karası olan saçlarını,
kiremit rengine boyamıştı. Boyalar kendi el yapımıydı.
At arabası aniden sarsılmaya, yolda zikzaklar çizerek ilerlemeye
başladı. Benay kendisini bir rüyanın içinde sanıyordu. Şu an bir atın üstünde
hızla ilerliyor, sağdan soldan yolunu kesen süvarilerden kaçmaya çalışıyordu.
Sonra fark etti ki süvariler onu değil bir kaçağı kovalıyorlardı. Benay nasıl
olup da bu karmaşanın göbeğine düştüğünü anlamıyordu, her şey gerçek gibiydi.
Atlı adamların kıyafetlerine bakınca onların eski döneme ait olduğunu gördü. Herkesin
zırhında akrep sembolü vardı. Benay şok içinde atını sürmeye çalışırken birden
yoldan çıktığını fark etti.
“Olamaz, rüya değilmiş,” diye söylendi kendine.
“Benay! Ne oluyor? Kendine gel,” diye bağırdı Creyn.
Benay çılgına dönmüş atı dizginlemeye çalıştı. Tüm gücünü kollarına
verdiğinde atı bir köprünün üstünde durdurmayı başardı. Şaşkınlık içinde
aşağıya indi.
“Neler oluyor Benay? Sen iyi misin?” dedi Creyn.
“Ben de anlamadım. Uykudan gözlerim kapanmak üzereyken kendimi
birden süvarilerin arasında buldum. Rüya olduğunu sanmıştım, farklı bir boyutta
gibiydim. Ancak kendimi tekrar bu noktada at arabasını sürerken buldum.”
Geniş köprüyü adımlayan Podal aşağıdan geçen azgın nehre baktı: “Neyse
ki aşağıya düşmeden durumu toparladın.”
“Bu, sarayda toplandığımız sırada Kartalıların bahsettiği zaman
kayması olmasın,” dedi Elarin.
“Benim aklıma da ilk o geldi,” dedi Benay.
“Buna karşı dikkatli olmalıyız. Bir dahaki sefere ölümcül bir
durumla karşılaşabiliriz,” dedi Elarin sessiz bir şekilde.
“Peki, bunu kim, nasıl yapıyor olabilir?” dedi Podal havadan sudan
bahsedermişçesine.
“Zaten herkesin merak ettiği de bu. Şu ana kadar kimse böyle bir
durumla karşılaşmamıştı. Farkındaysanız Lider Canova' nın ölümünden sonra
başladı her şey,” dedi Benay.
Kendini toparlayan grup köprüyü aşıp yürüyerek eğimli yolda
ilerledi. Podal gözlerini kısarak aşağıya doğru uzanan ağaçlarla dolu yeşil
alana baktı. Tek bir patikanın çevresinde sıralanmış birkaç tane kulübe vardı.
Ağaçlar küçük, bembeyaz çiçeklerle doluydu. Çimlerin içinden aşağıya doğru
indiler. Benay atı yularından çekerek dikkatle ilerliyordu.
Patikanın dibindeki ilk kulübenin önünden geçiyorlardı ki içeriden
birisi fırladı. Esmer, hafif iri yapılı bir adamdı.
“Hey, durun bir dakika.”
Benay atı durdurup şaşkınlık içinde adama baktı. “Bir şey mi oldu?”
“Nereye gidiyorsunuz?”
Benay ve diğerleri bir an duraksadılar. Benay bir süre adamı süzdü.
Adam kahverengi bol bir pantolon ve üstüne de yeşil bir gömlek giymişti.
“Önce kendini tanıtmalısın,” dedi Benay şüpheci bir tavırla.
“Ah, affedersiniz, ben Bermalt. Uzun süredir burada yaşıyorum.”
“Peki, bizden ne istiyorsun?”
“Düşündüm de burada ömrümü boş yere harcıyorum. Artık farklı
maceralara atılmam gerektiğine karar verdim.”
“Yani?” dedi Benay sıkkın bir tavırla.
“Sizi buradan geçerken görünce aranıza katılmaya karar verdim. Tabi
siz de isterseniz.”
Adam öyle bir hevesli konuşuyordu ki Benay ne bahane
uydurabileceğini düşünmeye başladı.
“Emin ol bize katılmak istemezsin,” diye araya girdi Podal.
“Neden?” diye ısrarla sordu Bermalt.
“Çünkü bizler savaşçıyız. Bize ayak uyduramazsın sen,” dedi Benay.
Doğrudan adamı reddederse adamın şüpheleneceğinden korkuyordu.
“Vay canına. Demek sizler Lider Alaz’ ın şu çok övülen şu
savaşçılarısınız,” adam büyük bir hayranlıkla.
“Eh öyle de denebilir. Mütevazı olmaya gerek yok değil mi
arkadaşlar,” dedi Podal sırıtarak.
Benay’ ın ise sinirden rengi atmıştı. Adamı bir türlü başından
savamıyordu. En azından adam onları Libmonslu sanmıştı.
“Harika. Size katılmak için neler vermezdim ki,” dedi adam büyük
bir hevesle.
Benay iyice sabırsızlandı: “Dinle, bizim acelemiz var. Yolumuzdan
çekil.”
Adam ağlamaya başlayınca herkes donup kaldı.
“Hey, ne oldu birden?” dedi Creyn.
“Ben artık burada, gözlerden uzakta yaşamaktan bıktım. Kimsem yok. En
azından şehre kadar size eşlik etmeme izin verin. Aylardır buradan geçen
olmadı.”
Benay derin bir nefes alıp adama onlara katılabileceğini söyledi. Bir
süre de olsa onu idare edebilirlerdi. Kadından onayı alan Bermalt havalara
uçtu. “Bir dakika bekleyin lütfen. Hazırlanmam lazım,” dedi ve koşarak eski
kulübeye girdi.
“Sence doğru bir karar mı bu?” diye sordu Elarin sakin bir ses
tonuyla.
“Bilemiyorum. Baksana yakamızı bırakacak gibi görünmüyor ve
zararsız birine benziyor. Saklı Mekân’ a varmadan bir yerde bırakırız onu,”
dedi Benay.
Podal neşeli bir ıslık çalınca Benay kulübeye döndü. Ağzı
şaşkınlıktan açık kaldı. Bermalt sırtında bir çuval, bir elinde bavul, diğer
elinde birkaç bıçakla çıkageldi.
“Vay be adama bak. Uzun zamandır bu anı bekliyor olmalı,” dedi
Podal sırıtarak.
“O bıçaklar da neyin nesi?” dedi Creyn.
“Savaş aletim olmadığı için bunların işe yarayacağını düşündüm.
Gerçi bir baltam vardı ama geçenlerde kırıldı.” Bermalt izin bile istemeden
eşyalarını at arabasına yığdı.
“Bir ekmek, bir tane kemik sıyırma, bir tane de et bıçağı… Harika
görünüyor,” dedi Podal.
“Teşekkürler,” dedi Bermalt onun sesindeki alayı anlamayarak.
Herkes at arabasına yerleşmiş, Benay ve Elarin öne oturmuştu. Benay
arkadaki adama doğru seslendi. “Uslu durmazsan seni aşağıya atarım!”
“Emirlerinize uyacağıma emin olabilirsiniz!”
Benay geç de olsa yaptığı hatanın farkına vardı. Adam o kadar
meraklıydı ki soru sormadan duramıyordu. “Yeteneklerinden söz eder misin?
Herkes öyle kolayca savaşçı olmaz herhalde,” dedi Bermalt Podal’ ı süzerek.
“Benim yeteneklerim saymakla bitmez. Anlatmayım da bir dövüşüme
şahit olduğunda kendi gözlerinle görürsün,” dedi Podal, sözleri ciddiyetten çok
uzaktı.
“Peki, saçlarını bu şekilde boyaman da bir dövüş taktiği mi?”
Podal derin bir nefes aldı. “Taktik mi?” dedi kaşlarını kaldırarak.
“Şaka mısın dostum?”
Bermalt bu kez Creyn’ e döndü. “Hep savaşçıların yaşamını merak etmişimdir.
Zor olmalı. Daha önce hiç ağır bir yara aldın mı?”
Creyn Podal’ a göre daha sabırlıydı ve daha ciddi cevaplar
veriyordu. “Tam beş yıl önce üç kişi ile dövüşmek zorunda kaldım,” dedi.
Bermalt ilgiyle onu dinliyordu. “Hepsi de çok iyi kılıç kullanıyordu. Uzun süre
dirensem de yara almaktan kurtulamadım. Aslında ölümcül olmayan darbeler aldım,
rakiplerim öldürmektense acı çektirmek istiyorlardı.”
“Gerçekten acımasızlarmış. Sonra ne oldu peki?”
“Sonrasında ayakta zorlukla durmama rağmen birini yaralamayı
başardım. Arkadaşları yere yığılınca diğer ikisi üstüme çullandı. Son bir
çabayla kendimi savunmaya çalışırken karnıma giren kılıçla donakaldım.”
Bermalt’ ın gözleri duyduklarına inanamıyormuşçasına açıldı. Podal
bile Creyn’ in hikâyesini dinlemeye başlamıştı.
“Acı tüm bedenime yayılmıştı. Artık kurtulamayacağımı düşünmeye
başlamıştım ki birisi çıkageldi. Elindeki oklarla iki adamı vurdu. Ve beni
atına bindirip şehre kadar taşıdı. Onun sayesinde kurtulmuş oldum.”
“Kimdi o peki?” diye sordu Bermalt heyecan içinde.
“O da benim gibi bir savaşçıydı. Ve gelecekteki eşim olacak kişi
Yusan’ dı.”
“İnanılmaz bir aşk hikâyesi,” dedi Bermalt gülümseyerek.
Bu kez Podal da şaşırdı. Creyn’ in bahsettiği kişi sarayda gördüğü
ve Dazzap grubuna katılan kadından başkası olamazdı. Creyn’ i o kadının yanında
gördüğünü hatırlıyordu.
“Yusan’ ın eşin olduğundan hiç bahsetmemiştin,” dedi Podal.
“Sırası gelmediği içindir.”
“Gerçekten iyi bir çift olmuşsunuz,” dedi Podal içtenlikle. Creyn de
ona gülümsedi.
“Peki, şimdiki göreviniz ne?” diye araya girdi Bermalt.
“Niye bu kadar çok soru soruyorsun?” dedi Podal ona ters ters
bakarak.
“Sadece anlamaya çalışıyorum,” dedi Bermalt masum bir ifade
takınarak.
“Neyi?” dedi iyice sabırsızlanan Podal.
“Bir savaşçının yaşayış şeklini, hislerini, maceralarını…”
“O zaman sen niye bir savaşçı olmadın?” dedi Podal daha sakin bir
şekilde. Bermalt' ın suratı asıldı, konuşmayı bıraktı.
Akşam olmak üzereyken göl kenarına vardılar. Gölün etrafı ağaçlarla
kaplıydı. İki tane tekne kenardaki kazıklara halatlarla bağlanmıştı. Bir süre
etrafı gözlediklerinde gölün çevresinde kimsenin bulunmadığını anladılar. Bu
yüzden bir süre burada kalmaya karar verdiler.
“Ben balık avlayabilirim,” dedi Bermalt.
“Peki, o halde hava kararmadan işinizi bitirmiş olun,” dedi Benay.
Benay Bermalt’ la birlikte Creyn’ i de yolladı. Geri kalanlar da
çadırları kurmaya başladı. Bermalt ve Creyn ayakkabılarını çıkartıp, paçalarını
sıvayıp göle girdi. Balık bulana kadar iç kesime doğru ilerlediler. Gölün
tabanı çok net görünüyordu. Fazla olmasa da belli aralıklarla çeşitli balıklar
yüzerek ve sıçrayarak geçiyordu. Bermalt iyice yoğunlaştıktan sonra hızla
bıçağını fırlattı ve bir alabalık yakaladı. Elindeki torbaya balığı koydu ve
tekrar ayaklarının dibinden geçen balıklara döndü. Birkaç balık daha avladı.
Creyn de aynı şekilde atış yaptı fakat hiçbir balığı vuramadı.
Balıklar sanki onun aklını okuyormuşçasına hızlıca hareket edip kurtuluyordu.
“Balıklar seni sevmedi sanırım,” dedi Bermalt gülümseyerek.
Creyn tam cevap verecekti ki ilginç bir şeyler olmaya başladı. Aniden
ortaya çıkan piranalar ayaklarını kemirmeye başladı. İkisi şok olmuş halde
sıçramaya başladı. Bermalt dengesini kaybedip suya düştü. Onların telaşla sudan
çıkmalarını izleyen diğerleri ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Karaya ayak basan Creyn soluk soluğa kalmıştı. Ayaklarına
baktığında en küçük bir sıyrık bile göremedi. Halbuki canı yanmıştı ve
ayaklarının kanadığını hatırlıyordu. Bermalt da aynı şekilde şaşkındı: “Biz ne
yaşadık az önce?”
Olanları açıkladıklarında Benay başını iki yana salladı. “Artık
hiçbir şeye şaşırmıyorum. Ne desem bilmiyorum.”
Bir saat kadar sonra balıklar pişti. Hava karardığında hepsi ateşin
başına kurulmuş yemeğin tadını çıkarıyordu. Bir ara herkes sessizce ateşi
izlemeye koyuldu.
Ateş rüzgârın etkisi ile biraz güçlendi. Sanki körüklenmişçesine
büyüdü de büyüdü. Her taraf kızıla büründüğünde Creyn ve Elarin donup kalırken,
diğerleri kendilerini geriye attı. Herkes az önce gördüğünün hayal olduğuna
dair kanıt bulmak maksadıyla birbirine baktı. Ancak herkesin yüzünde şaşkınlık
ve endişe vardı.
“Az önce aynı şeyi mi gördük?” dedi ilk konuşan Podal.
“Alevler sanki bir anda her yeri kaplamıştı ama şu an normal
görünüyor,” dedi Bermalt yavaşça önündeki ateşe yaklaşarak.
“Ne tür bir oyunun içindeyiz merak ediyorum,” diye söylendi Benay.
Elarin endişe ile etrafına baktı. Her an kötü bir şey olacakmış
gibi gergindi. Bir yerden birilerinin ortaya çıkıp saldırabileceğini
düşünüyordu.
“Neler oluyor burada cidden?” Creyn çileden çıkmak üzereydi.
“Off, bu ne? Hepimiz aynı anda delirmiş olamayız değil mi?” diye
söylendi Podal.
“Tüm bunlar göz yanılması gibi,” dedi Elarin. “Ama sebebi ne
anlamıyorum. Kafam çok karışık.”
“Evet, gerçek olmadığı kesin. Sanki birileri burayı terk etmemizi
istiyor,” dedi Creyn.
Benay' ın canı iyiden iyiye sıkıldı. “Burada daha fazla kalamayız. Bermalt
üzgünüm fakat seni en kısa zamanda bir yerleşim yerine bırakmalı ve
olabildiğince hızlı şekilde yolumuza devam etmeliyiz.”
“Neden ama? Size ayak bağı olmam ben,” dedi Bermalt hüzünlü bir
şekilde.
“Üzgünüm, yapabileceğim başka bir şey yok.”
“İstersen yapamayacağın şey yoktur.”
“Anlamıyorsun. Bizimle olursan senin de canın tehlikeye girer. O
yüzden dediğimi yap.”
“Sizinle kalmakta inat edersem bir şansım olur mu peki?”
“En başından beri inat ediyorsun zaten! Düş yakamızdan,” diye
çıkıştı Benay.
Bermalt üzgün bir şekilde gözlerini yere indirdi. Artık
yapabileceği bir şey kalmamıştı. Creyn onun gitmesini istemese de bir şey
demedi. Bermalt at arabasına doğru yürüdü ve eşyalarını toparlamaya başladı.
Çuvalını ve bavulunu yüklendi, bıçaklarını eline aldı. Benay bir şey diyecek
oldu ama adam hiç oralı olmadı. Son bir veda edercesine gruba dönüp baktı ve karanlığa
doğru ilerledi. “Acaba şimdi nereye gidebilirim? İstenmediğim bir yerde bu
kadar kalmamalıydım,” diye düşündü.
Bermalt gözden kaybolunca Creyn suçlarcasına Benay’ a baktı. Podal
bile üzgün görünüyordu. “Bu, biraz sert olmadı mı?” dedi Podal.
“Onu en başında aramıza almam hataydı. Şehre kadar bırakabilirdik
ama şimdi ayrılmak istiyorsa bırakalım gitsin,” dedi Benay soğuk bir ses
tonuyla.
“Hadi üzülmeyin artık. Böylece daha güvende olmuş olacak. Kendi
yolunu çizebilmeli,” dedi Elarin.
“Başına bir şey gelmez umarım,” dedi Creyn. Hâlâ Bermalt' ın gözden
kaybolduğu noktaya bakıyordu.