Aradan geçen dört buçuk yılın ardından Canas
gittikçe gelişti, güçlendi. Savaş okulunda başarılıydı, Alasır’ ın verdiği
eğitimle de bir liderin sahip olması gereken vasıfları kazanırken, mevcut
uluslararası anlaşmaları öğreniyordu.
O sıralarda Canova, liderler toplantısı için
Galnas’ a gitti. Salina son zamanlarda biraz solgun ve zayıflamış görünüyordu.
Bu, Canas’ ın gözünden kaçmadı. “Anne, sağlığın konusunda endişeliyim, rahatsız
mısın?”
“İyiyim ben, merak etme. Sadece biraz
yorgunum. Sen görevlerine odaklan.”
“Bir süre saraydan uzaklaşıp sahile gidelim
mi? Denizin ferahlatıcı etkisi ve sakin bir yaşam sana iyi gelecektir.”
Kadın gülümsedi. “Beni her zaman çok
düşünüyorsun. Dediklerin dikkate değer şeyler olsa da Canova’ yı bırakıp
gidemem. O, bu ülke ve bizim için çok
çabalıyor. Halkını daima kucaklamaya çalışan bir lider o. Biz de ona destek
olmalıyız.”
“Neden bir kez olsun kendini düşünmüyorsun?
Bu, zindandan farksız yerde her şeyi düzene sokmaya çalışıyorsun. Babamı memnun
etmek neden bu kadar önemli?” Canas’ ın tepkisi karşısında Salina şaşkına
döndü. “Böyle düşündüğünü bilmiyordum, hayatından memnun olduğunu sanıyordum.
Canını sıkan bir şey mi oldu oğlum?”
“Sadece senin için endişeleniyorum. Hayatını
adadığın bu şeylere anlam veremiyorum. Sen gerçekten böyle mutlu musun?”
“O nasıl söz Canas? Elbette mutluyum, güzel
bir ailem var. Kimse beni çalışmam için zorlamıyor. Farklı bir ülkeden gelmiş
olabilirim ama ben insanlara değer veririm. O yüzden başka yerde yaşıyor olsam
da bu kadar çabalardım. Hem sarayı asla bir zindan olarak görmedim.”
Canas annesinin dediklerini düşündü. Eğer
duyduklarını bilseydi de bunları diyebilecek miydi? Görünüşte babası ona karşı
nazik biriydi ama onu bir tehdit olarak görüyordu. Canas konuşursa işlerin daha
kötüye gideceğini düşünerek sustu. Annesinin hayal kırıklığına uğramasını,
kalbinin kırılmasını istemiyordu. Onu kollamayı hiç bırakmayacaktı.
Savaş okulunun dönem sonu yaklaşıyordu. Güçlü
savaşçılara bir takım önemli görevler verildi. Canas’ ın başında olduğu ekip
bir kaçakçılık çetesini yakalayacaktı. Günler süren araştırma ve takip
sonucunda çeteye çok yaklaşıldı. Çete üyeleri sağ şekilde yakalanacak sorgulanmak
üzere ilgili birime teslim edilecekti. Bir anlık dikkatsizlikleri sonucu
savaşçılardan ikisi rehin alındı. Uzun süren pazarlıkların ardından iki taraf
da pes etmemişti. Ortam çok gergindi.
O gece herkes çadırlarına çekildi. Canas
dışarıda bir taşın üstünde oturmuş ne yapabileceğini düşünüyordu. Ağaçların
arasında biri belirince hızla silahına sarıldı. Adamın Naskar olduğunu fark
edince kılıcını indirdi.
“Burada ne işin var?”
“Efendim, Salina Hanım bir yolculuğa çıkmak
üzere. Gitmeden önce muhakkak sizle görüşmek istediğini söyledi.”
“Aniden ne yolculuğu Naskar? Annem nerede?”
“Lider Canova kendisine bir görev verdi.
Salina Hanım şu an sarayda ama her an yola çıkabilirler.”
“Hemen gidelim o halde.”
“Fakat önemli bir görevdesiniz şu an. Gerekli
tedbirleri almalısınız. En azından durumu diğerlerine bildirelim.”
“Kaybedecek vaktim yok. Onlar başlarının
çaresine bakabilir.”
Canas telaşla yola düştü. Atın koştuğunu
işitenler çadırlardan çıktı. Canas’ ın aniden nereye gittiğini merak etdiyorlardı.
Görevle ilgili bir gelişme olduğunu düşünüp Canas' ı beklemeye karar verdiler.
Sabah olduğunda hâlâ bir ses çıkmadığını gören çete üyeleri harekete geçmeye
karar verdi. Kaçış yolları kapalı olduğundan ani bir saldırı yapacaklardı.
Çıkan çatışmada savaşçılardan ve çete üyelerinden ikisi öldü. Çetenin diğer
üyeleri kayıplara karıştı.
Korku içinde saraya dönen Canas annesinin
orada olmadığını fark etti. Canas’ ın telaşlı halini gören Canova şaşkındı.
“Kötü bir şey mi oldu Canas?”
“Annem nerede baba?” Sesi tahmininden yüksek
çıkmıştı.
“Meguan’ ın liderinin eşi ile görüşmek üzere
yola çıktı. Birlikte ortak bir proje yürütecekler.”
“Benim niye haberim yok bundan? Anneme
katılmak istiyorum, tek başına gitmesine izin veremem.”
“Tek başına değil zaten. Onu her an koruyacak
savaşçılar var yanında. Sakin ol! Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum.”
Canas sakinleşmeye çalıştı. Şu an babasına
bir açıklama yapamazdı. Sesini alçaltarak konuştu. “Baba, en azından gidip bir
annemi göreyim. Sonra yoluna devam edebilir.”
“Bu ısrarının nedenini anlamıyorum ama peki
git bakalım.”
Canas kısa sürede yola çıktı. Annesinin
saraydan ayrılmadan önce diyeceği şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Belki
babası hakkında açıklama yapacaktı. Meguan’ a gönderilmesinin altında gizli bir
sebep olabilir miydi? Tüm bunları düşünen Canas atını daha da hızlandırdı.
Saatler süren yolculuğun ardından kafileye
yaklaştı. Ancak yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Canas yaklaştıkça annesinin
etrafının sarılmış olduğunu gördü, hem de sarayın savaşçıları tarafından.
Salina’ nın elleri kan içindeydi, kendini kaybetmiş halde etrafına bakıyordu.
Her yer kan gölüne dönmüştü. Canas annesinin gücünün açığa çıkmış olduğunu
anladı. Yerde kan revan içinde yatan haydutları o öldürmüş olmalıydı.
Savaşçılardan biri ileriye çıktı. “Çabuk olun! Durum buysa Lider Canova’ nın
emrini yerine getirmeliyiz. Sakın tereddüt etmeyin! Yakın!”
Canas atından inmiş onlara doğru koşarken
aniden alevler yükseldi. Salina alev çemberinin içinde kaldı. Canas yaşadığı
şokla ansızın görünmez oldu. Bunu düşünecek vakti yoktu. Annesinin kıyafeti tutuşmuştu.
Haykırarak kendini yere attı. Gördükleriyle kahroldu Canas. Boğucu sıcak ve
duman onu engellese de alevlerin içine atladı. Annesini kurtarabilmeyi umarken bedeni
yanmaya başladı. Hissettiği dayanılmaz acıyı kaldıramıyordu. Çığlığı giderek artarken
yere yığıldı.
Uyandığında bitkin haldeydi, tüm enerjisi
çekilmiş gibiydi. Ne kadar süredir uyuduğunu bilmiyordu. Olanları hatırlayınca
hızla doğrulmaya çalıştı. Canı yanınca öylece kalakaldı. “Genç efendi
kımıldamayın. Ani hareketler canınızı yakacaktır.” İki sağlık görevlisi başında
dikilmiş, tedavisi ile ilgileniyordu. Bir kolu ve gövdesinin önemli bir kısmı
yanmıştı, sargılar içindeydi. Canova o
sırada yanında bekliyordu, oğlunun uyandığını görünce derin bir nefes aldı.
“Bizi çok korkuttun oğlum. Seni kaybedeceğimi
sandım.”
“Annem, annem nasıl?”
Canova çökmüş haldeydi, boğazı düğümlendi. Nasıl
söyleyeceğini bilemiyordu ama böyle bir şeyi erteleyemezdi. “Üzgünüm, anneni
kaybettik.”
Canas duyduklarına inanmak istemedi.
Annesinin yandığını görmüş, hiçbir şey yapmamıştı. “Hayır! Bu doğru olamaz!” diye
ağlamaya başladı. Sağlam kolunu duvara geçirecekken Canova onu tuttu. Canas’ ın
canı çok yanıyordu, hem ruhsal hem fiziksel olarak. “Dur! Kendine zarar
vereceksin.” Canova onu sakinleştirmeye çalışırken Canas babasının elinden
kurtulmaya çalışıyordu. Krizi atlatması için sağlık görevlisi hemen bir iğne
yaptı. Canas kısa sürede tekrar uykuya daldı. Canova nemli gözleriyle onu
izledi. Yaşadıkları bu yaşta birinin kaldıramayacağı bir şeydi. Sessizce odadan
çıktı. Yardımcısını çağırıp olayın nasıl gerçekleştiğini bir kez daha
anlatmasını istedi.
“Sizin emrettiğiniz gibi genç efendinin
arkasından saraydan ben de ayrıldım. Fakat oraya vardığımda her şey
sonlanmıştı. Yangını söndürdüğümde
sadece genç efendi yaşıyordu. Salina Hanım için çok üzgünüm. Diğer herkesi kim
öldürmüş bilmiyorum.” Adamın sesindeki üzüntü hissediliyordu. Ölenler yıllardır
çalıştığı kişilerdi.
Canova keder ve öfkeyle yumruklarını sıktı.
“Anlaşıldı gidebilirsin. Bununla ben ilgileneceğim.”
Gecenin ilerleyen saatlerinde, hissettiği
ağrı Canas’ ı uyandırdı. Onun acı içinde kıvrandığını gören sağlık görevlisi
hemen müdahale etti. Günler içinde Canas yavaş yavaş kendine geldi. Salina için
saray bir cenaze töreni düzenledi. Herkesin içinde aynı acıları tekrar hissedip
de kendini tutmaya çalışmak Canas için zor olmuştu. Gözyaşları boncuk gibi akarken
kıpırtısız duruyordu. Tören bitince umutsuzluk içinde saraya döndü.
Canas
şimdi babasının karşısında dikiliyorken ne diyeceğini bilemiyordu. Olanları
düşündükçe delirecek gibi hissediyordu. Her şeyin bir kabustan ibaret olmasını
diliyordu. Kafası onlarca yanıtsız soruyla doluydu. Babasının öyle bir emir
verdiğine inanmakta güçlük çekiyordu. Kafasını kurcalayan bir soru da bilincini
yitirdikten sonra diğer savaşçıların nasıl öldüğüydü ama buna bir yanıt
bulamamıştı. Canas öfkesini babasına kusmak istese de dişlerini sıktı. Gözleri
dolunca dudağının kenarını kemirdi. Olanları hazmedemiyordu. İçindekileri
haykırsa babasının inkar edeceğini düşünüyordu. Hatta kendisine delirmiş
muamelesi bile yapabilirdi. Düşüncelere o kadar dalmıştı ki Canova sözlerini
tekrar etti.
“Orada ne oldu Canas? Bildiklerini anlat
bana.”
“Annemi koruyamadın baba. Onu neden oraya
gönderdin? O çok güvendiğin savaşçılarına ne oldu?” Canova, Canas’ ın soğuk
sözleri karşısında şaşırdı. “Şu anda beni mi suçluyorsun? Böyle bir felaket
yaşanacağını nereden bilebilirdim? Salina için ne kadar üzüldüğümü görmüyor
musun?”
Canas imalı şekilde konuştu. “Gayet iyi
görüyorum.”
“Bu sözlerini acına veriyorum. Bir an önce
toparla kendini, çocuk değilsin artık. Orada bir sürü aileden insanlar da öldü.
Onların sorumluluğu da üzerimizde. Katilleri bulup en ağır şekilde
cezalandıracağım.”
Canas hiçbir şey demeden arkasını dönüp
gitti. Saray, suçluların bulunması konusunda alarma geçse de o gerçeği
biliyordu. Babasının en başından beri annesiyle kendisini tehdit olarak
gördüğünü ve bunu birkaç kişi hariç herkesten sakladığını... Eğer kanıtı yoksa iddialarına
insanlar inanmazdı. İsyan çıkarmaya kalktığı anda başına gelecekleri tahmin edebiliyordu.
Şu an zayıftı. Yavaş yavaş güç elde edecek, sonra harekete geçecekti.
Bir darbe de okuldan geldi. Canas haber
vermeden görevi terk ettiği ve görev arkadaşlarının ölümüne sebep olduğu
gerekçesiyle okuldan atıldı. Haberi okulda alan Canas öfkeden deliye döndü.
Günlerdir içi içini yerken bu haber sabrını taşırmıştı. Kendini kaybedip eline
geçirdiği sandalye ile camı, çerçeveyi indirmeye başladı. Kimse onu ikna
edemedi, ta ki canı acıyıp kendisi durana kadar. Yanık yerleri sızlıyor, göğsü
hızla inip kalkıyordu. Sonunda sakinleşen Canas elindeki sandalyeyi yere atıp
salondan çıktı. Merdivenlerden hızla inerken Pevlu’ yu gördü. Öfkeyle onu
süzdükten sonra bir şey demeden yoluna devam etti. Sonrasında olanları işiten
Pevlu çok şaşırdı. Canas’ ın okuldan atıldığına inanamıyordu, geçmişte ona
söyledikleri yüzünden utanç hissetti. Zaten Canas’ ın bakışlarından da o anı
unutmadığını anlamıştı.
Lider Canova olanlar karşısında hayrete düştü.
Okul yönetimi haklı olduğu için Canas’ ın tekrar okula alınması gibi bir
talepte bulunmadı. Onlardan tek istediği olayın bir şekilde gizlenmesiydi,
dışarıdakilerin bilmesine gerek yoktu. Canas’ ın atıldığı saklanamazdı fakat
detaylar da dillendirilmemeliydi. Canova oğlunun Salina’ nın ölümünden beri
iyice zapt edilmez hale geldiğini görüyordu. Onun daha kötü şeyler yapmasından
korkuyordu. Alasır ile konuşmaya karar verdi, onu yayına çağırdı.
“Canas’ ın tüm sorumluluğunu almanı
istiyorum. Okuldan atılmasının açığını alacağı iyi bir eğitimle kapatmalı. Onu
başarılı şekilde yetiştireceğine inanıyorum. Son günlerde çok değişti ve senle
iyi anlaşıyor gibi görünüyor. Onunla yakından ilgilen.”
“Lider Canova, bu konuda elimden geleni
yapacağım ve genç efendinin öfkesini ve acısını yenmesine yardımcı olacağım.
Henüz çok genç ve bazı şeyleri kabullenmesi zor oluyor.”
“Onun için endişeliyim ama ona bir türlü
ulaşamıyorum. Oğlumu geri kazanmak istiyorum,” dedi Canova yılmış halde.
Ders saati geldiğinde Alasır çalışma odasına
geçti. Canas çoktan gelmiş hatta uyuyakalmıştı. Ruhsal olarak çökmüş bir
haldeydi. Canas uykusunda annesini görüyordu. Alevler her yanı sarmıştı. Annesine
doğru koştukça hissettiği ısı hızla artıyordu. Annesine erişmesine çok az kala yanmaya
başladı.
Canas’ ın sayıkladığını gören Alasır hemen
yanına gitti. “Çok ateşiniz var. Sizi odanıza götürüp hekimi çağıracağım.”
Canas zorlukla gözlerini araladı, Alasır’ ın koluna girdiğini fark edince
direnmedi. Ağır adımlarla oradan ayrıldılar. Akşamüstü kendine gelen Canas
uyandığında odasındaydı. Yanı başında bekleyen babasına karşı tepkisiz kaldı.
Canova oğlunun iyi olduğuna sevinmişti, eğilip saçlarını okşadı eskisi gibi.
Canas’ ın boş bakışları içini sızlatsa da “her şey düzelecek, iyice dinlen,”
dedi.
Sabah olduğunda Canas babasının yanına gitti.
Okuldan atılmasını hâlâ kabullenememişti. “Okula geri dönmem için bir şey
yapmayacak mısın baba?” Canova bir süre ona baktı. “Olanlardan sonra bu mümkün
görünmüyor. Bu meseleye karışmam itibarımı zedeler. Seni defalarca uyardım.
Hatalarının sorumluluklarını taşımayı öğrenmelisin.”
“Elbette yine şaşırtmadın beni. Bu konuda bir
adım atacağını düşünmemiştim zaten. Halkın gözünde kusursuz ve mükemmel olmaya
çalışmak, örnek biri olmak senin için sadece bu önemli değil mi? Söylesene baba
ismini lekelemek için daha ne kadar ileri gidebileceğimden haberin var mı? Beni
kışkırtma.”
Bu sözler üzerine sabrı taşan Canova bir
tokat attı ona. “Haddini aşıyorsun artık! Kendine gel, ben düşmanın değilim.
Oğlum olman yaptıklarını görmezden geleceğim anlamına gelmez. Bundan sonra en
küçük yanlışında gereken önlemi alacağım.”
Yüzünün bir tarafında parmak izleri beliren
Canas hışımla oradan ayrıldı. Odadan çıktığında gözlerine yaşlar hücum etti.
Öfkesi her geçen gün katlanırken bir şey yapamamak onu boğuyordu. Gerçekte
yapmak istediği böyle sözlerle babasını kızdırmak yerine açıkça ondan intikam
almaktı. Saraydan uzaklaşırken peşinden kimsenin gelmemesini istedi. Uzun bir
yürüyüşe çıktı. Yanağındaki sızı çoktan geçse de yapılanı unutamıyordu.
Papatyalarla dolu bir tarlaya geldiğini fark etti. Annesi bu çiçekleri çok
severdi. Biraz papatya toplayıp annesinin mezarına gitti.
Sonraki günlerde Alasır Canas’ la daha çok
ilgilenmeye başladı. “Genç efendi biliyorum annenizin ölümü sizi sarstı ama
sanki sakladığınız bir şey var. Bu kadar dağılmanızın altında başka bir sebep
mi var? Sizin için endişeleniyorum.”
Canas bir süre sessizliğini korudu. Şu ana
kadar kendisini anlayan tek kişi Alasır olduğu için düşüncelerini dile
getirmekte bir sakınca görmedi.
“Annemi öldürenler bizim savaşçılardı, gördüm.
Yangını onlar çıkardı. Yıllardır böyle bir anın geleceği korkusuyla yaşadım.
Hani babam aşırıya kaçmazdı Alasır? Şimdi doğru anı bekleyip bunu ona
ödetmeliyim.” Alasır hayrete düştü. “Bu nasıl olur? İnanamıyorum. Doğru anladığınıza
emin misiniz?”
“Ben ne gördüğümü iyi biliyorum!” Canas’ ın
bakışları soğuktu. Alasır ne diyeceğini bilemedi bir an. “Ayrıca o olayın
yaşandığı gün bir şey daha oldu. Alevlere doğru koşarken ansızın görünmez oldum
fakat kısa sürdü. Bu, o güçle mi alakalı?”
Alasır
heyecanlandı. “Görünmez olmanız bir Sisle Yıkanan olduğunuzu gösterir.
Yani Ölüm Neferi değilsiniz demektir.” Adam rahatlama ve hayranlıkla Canas’ a
baktı.
“Sisle Yıkanan mı? Bu ne demek oluyor?”
Alasır’ ın yaptığı açıklama sonrası Canas’ ın
yüzünde tekinsiz bir gülümseme belirdi. “Bu benim kaderim olmalı. Amacıma
ulaşmam için her şey yolunda gidiyor. Nefret ettiğim bu liderlik sisteminin ne
kadar da kullanılmaya müsait olduğunu herkese göstereceğim.”
“İnsanlar bir şeye kapılıp giderken geride
bıraktıkları ya da yıktığı şeylerin farkına varamazlar. Doğru olanı
yaptıklarını iddia ederken bile sadece kendilerini kandırıyorlar. Ben de
dünyanın bir dersi hak ettiğine inanıyorum.”
“Her geçen gün beni hayrete düşürüyorsun.
Böyle bir konuda aynı fikirde olmamıza sevindim. Tabii bunlar sadece bir hayal
olarak kalabilir. Biz kısıtlı imkanlarımızla ne yapabiliriz ki?”
“Öncelikle lider olmayı garantilemelisiniz.
Babanızın desteğini almadan bu imkansız. Kendinizi herkese kabul
ettirmelisiniz. Ancak lider olduğunuz anda harekete geçebiliriz. Benim de büyük
sırrımı paylaşma vaktim geldi o halde. Şu vakte kadar beklememin nedeni tamamen
aynı görüşte olup olmadığımızı anlamaya çalışmamdı.”
“Büyük sırrın mı?” Canas artık tüm dikkatini
Alasır’ a verdi.
“Tek başıma gerçekleştirmem mümkün değil.
İkimiz her şeyi başarabiliriz. Öncelikle bu sırrı kimseyle paylaşmayacağınıza dair
söz istiyorum. Sizden başka kimseye güvenemem.”
“Söz veriyorum, her şey sadece ikimizin
arasında kalacak.”
“Anlaştık o zaman. Bundan sonra siz Avcısınız
ben de Kara Elçi.” Alasır elini uzatarak Canas’ ın elini sıktı. Gözleri umutla
ve hırsla parlıyordu.
Alasır ile olan konuşma sonrasında Canas
düzgünce giyinip liderin huzuruna çıktı. Üzgün ve pişman görünüyordu. “Beni
affet baba. Son zamanlarda kaybolmuştum, ne yaptığımı bilmez haldeydim. Bundan
sonra daima sana itaat edeceğim ve halkımız için çalışacağım. Annem de bunu
isterdi. Sana yaşattığım sıkıntılar için üzgünüm.”
Canova dikkatle oğlunu süzdü. Gerçekten
olgunlaşmış, değişmiş miydi? Sözlerindeki samimiyeti hissedebiliyordu. “Sonunda
doğru yolu bulmana sevindim oğlum. Bundan sonra geleceğe birlikte yürüyeceğiz. Sana
güveniyorum.”
“Gurur duyacağın bir evlat olmak için elimden
geleni yapacağım.”
Babasının huzurundan ayrılıp oradan uzaklaşan
Canas’ ın yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. “Her şey daha yeni başlıyor
baba,” diye mırıldandı.
Son kısım çok can alıcıydı ve Canas'ın neden farklı bir yola saptığını da bu bölümle anlamış olduk:) Kaleminize sağlık, her zaman olduğu gibi harika bir bölümdü.
YanıtlaSilKıymetli yorumunuz için teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. :) Bu bölümü yazarken o kadar fazla değiştirdim ki bir ara beynim yandı. Sonunda son halini verebildim. 😅
SilAlasır Canas' ı etkiledi evet. Canas' ın da baştan beri babası ile pek iletişimi yoktu. Durum gittikçe kötüleşti. Annesinden sonra tamamen değişti. Değerli yorumun için teşekkür ederim İlkay. :)
YanıtlaSilGerçekte kimin ne olduğu belli olmuyor. 😅 Canas olmasa roman olmayacaktı, öyle düşünelim bir de. 😀
YanıtlaSilcanas canova annesi hıms sonra yola çıkan anne ve canasın hızla geriye dönmesi, annesinin peşine düşmesi, sonraa annesi yandı ama tüh, canas bayıldı. yani canovadan şüpheleniyo canas, hımm annesini onun öldürttüğünü düşünüyor. hımm canas dağıldı biraz :) annesine çok üzüldü, okuldan da atıldı :) alasır hımms :) sisle yıkanan canas :) hımmm avcı ve kara elçi, geçmişi anlattın yaniii, böyle olmuş ha :) biraz da babasına kızgınlığından :) canas da çok güvenilir biri gibi durmuyor bakalım :) bu bölüm tarihi gerçekler :)
YanıtlaSilBu bölümde geçmişe detaylı yer vermek istedim. Canas için yıkıcı şeyler oldu, babasını suçluyor. Kara Elçi ile yoldaşlığı böyle başladı. :) Değerli yorumun için teşekkür ederim deep. :)
SilCanas'a üzülüyorum hala. Ve Canova iyi bir baba değil Canas'ı öncelikle oğlu olarak görmeliydi, kötü insanların ellerine itti onu...Liderlik onun için epey önemli bir şey..Ailesinden bile...:/ Canım kalemine sağlık, bir bakayım derken tekrar okuyup yorum da yapıverdim. Geçmişe değinmen çok iyi oldu, olaylara sağlamlık kattı. :)
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim Mervecim. Beğenmene sevindim. :) Geçmiş konusu önemliydi. Canas' ın yaşadıkları kolay değil o yaşta biri için de yaptıkları normal diye düşünüyorum. :)
SilYine heyecan dolu bir bölüm😊
YanıtlaSilTeşekkür ederim, öyle düşünmene sevindim. 😊
SilBiraz düğümler çözülmüş biraz da yeni esrarlar gelmiş sanki hikayeye. Kalemine sağlık:))))
YanıtlaSilGüzel yorumun için teşekkür ederim. Bu bölümde bazı şeyleri açığa çıkarmak istedim. :))
Sil