31 Temmuz 2021 Cumartesi

Savaş Çığırtkanı 2- 2.Bölüm Sonu

 



Aradan geçen dört buçuk yılın ardından Canas gittikçe gelişti, güçlendi. Savaş okulunda başarılıydı, Alasır’ ın verdiği eğitimle de bir liderin sahip olması gereken vasıfları kazanırken, mevcut uluslararası anlaşmaları öğreniyordu.

O sıralarda Canova, liderler toplantısı için Galnas’ a gitti. Salina son zamanlarda biraz solgun ve zayıflamış görünüyordu. Bu, Canas’ ın gözünden kaçmadı. “Anne, sağlığın konusunda endişeliyim, rahatsız mısın?”

“İyiyim ben, merak etme. Sadece biraz yorgunum. Sen görevlerine odaklan.”

“Bir süre saraydan uzaklaşıp sahile gidelim mi? Denizin ferahlatıcı etkisi ve sakin bir yaşam sana iyi gelecektir.”

Kadın gülümsedi. “Beni her zaman çok düşünüyorsun. Dediklerin dikkate değer şeyler olsa da Canova’ yı bırakıp gidemem. O,  bu ülke ve bizim için çok çabalıyor. Halkını daima kucaklamaya çalışan bir lider o. Biz de ona destek olmalıyız.”

“Neden bir kez olsun kendini düşünmüyorsun? Bu, zindandan farksız yerde her şeyi düzene sokmaya çalışıyorsun. Babamı memnun etmek neden bu kadar önemli?” Canas’ ın tepkisi karşısında Salina şaşkına döndü. “Böyle düşündüğünü bilmiyordum, hayatından memnun olduğunu sanıyordum. Canını sıkan bir şey mi oldu oğlum?”

“Sadece senin için endişeleniyorum. Hayatını adadığın bu şeylere anlam veremiyorum. Sen gerçekten böyle mutlu musun?”

“O nasıl söz Canas? Elbette mutluyum, güzel bir ailem var. Kimse beni çalışmam için zorlamıyor. Farklı bir ülkeden gelmiş olabilirim ama ben insanlara değer veririm. O yüzden başka yerde yaşıyor olsam da bu kadar çabalardım. Hem sarayı asla bir zindan olarak görmedim.”

Canas annesinin dediklerini düşündü. Eğer duyduklarını bilseydi de bunları diyebilecek miydi? Görünüşte babası ona karşı nazik biriydi ama onu bir tehdit olarak görüyordu. Canas konuşursa işlerin daha kötüye gideceğini düşünerek sustu. Annesinin hayal kırıklığına uğramasını, kalbinin kırılmasını istemiyordu. Onu kollamayı hiç bırakmayacaktı.

Savaş okulunun dönem sonu yaklaşıyordu. Güçlü savaşçılara bir takım önemli görevler verildi. Canas’ ın başında olduğu ekip bir kaçakçılık çetesini yakalayacaktı. Günler süren araştırma ve takip sonucunda çeteye çok yaklaşıldı. Çete üyeleri sağ şekilde yakalanacak sorgulanmak üzere ilgili birime teslim edilecekti. Bir anlık dikkatsizlikleri sonucu savaşçılardan ikisi rehin alındı. Uzun süren pazarlıkların ardından iki taraf da pes etmemişti. Ortam çok gergindi.

O gece herkes çadırlarına çekildi. Canas dışarıda bir taşın üstünde oturmuş ne yapabileceğini düşünüyordu. Ağaçların arasında biri belirince hızla silahına sarıldı. Adamın Naskar olduğunu fark edince kılıcını indirdi.

“Burada ne işin var?”

“Efendim, Salina Hanım bir yolculuğa çıkmak üzere. Gitmeden önce muhakkak sizle görüşmek istediğini söyledi.”

“Aniden ne yolculuğu Naskar? Annem nerede?”

“Lider Canova kendisine bir görev verdi. Salina Hanım şu an sarayda ama her an yola çıkabilirler.”

“Hemen gidelim o halde.”

“Fakat önemli bir görevdesiniz şu an. Gerekli tedbirleri almalısınız. En azından durumu diğerlerine bildirelim.”

“Kaybedecek vaktim yok. Onlar başlarının çaresine bakabilir.”

Canas telaşla yola düştü. Atın koştuğunu işitenler çadırlardan çıktı. Canas’ ın aniden nereye gittiğini merak etdiyorlardı. Görevle ilgili bir gelişme olduğunu düşünüp Canas' ı beklemeye karar verdiler. Sabah olduğunda hâlâ bir ses çıkmadığını gören çete üyeleri harekete geçmeye karar verdi. Kaçış yolları kapalı olduğundan ani bir saldırı yapacaklardı. Çıkan çatışmada savaşçılardan ve çete üyelerinden ikisi öldü. Çetenin diğer üyeleri kayıplara karıştı.

Korku içinde saraya dönen Canas annesinin orada olmadığını fark etti. Canas’ ın telaşlı halini gören Canova şaşkındı. “Kötü bir şey mi oldu Canas?”

“Annem nerede baba?” Sesi tahmininden yüksek çıkmıştı.

“Meguan’ ın liderinin eşi ile görüşmek üzere yola çıktı. Birlikte ortak bir proje yürütecekler.”

“Benim niye haberim yok bundan? Anneme katılmak istiyorum, tek başına gitmesine izin veremem.”

“Tek başına değil zaten. Onu her an koruyacak savaşçılar var yanında. Sakin ol! Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum.”

Canas sakinleşmeye çalıştı. Şu an babasına bir açıklama yapamazdı. Sesini alçaltarak konuştu. “Baba, en azından gidip bir annemi göreyim. Sonra yoluna devam edebilir.”

“Bu ısrarının nedenini anlamıyorum ama peki git bakalım.”

Canas kısa sürede yola çıktı. Annesinin saraydan ayrılmadan önce diyeceği şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Belki babası hakkında açıklama yapacaktı. Meguan’ a gönderilmesinin altında gizli bir sebep olabilir miydi? Tüm bunları düşünen Canas atını daha da hızlandırdı.

Saatler süren yolculuğun ardından kafileye yaklaştı. Ancak yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Canas yaklaştıkça annesinin etrafının sarılmış olduğunu gördü, hem de sarayın savaşçıları tarafından. Salina’ nın elleri kan içindeydi, kendini kaybetmiş halde etrafına bakıyordu. Her yer kan gölüne dönmüştü. Canas annesinin gücünün açığa çıkmış olduğunu anladı. Yerde kan revan içinde yatan haydutları o öldürmüş olmalıydı. Savaşçılardan biri ileriye çıktı. “Çabuk olun! Durum buysa Lider Canova’ nın emrini yerine getirmeliyiz. Sakın tereddüt etmeyin! Yakın!”

Canas atından inmiş onlara doğru koşarken aniden alevler yükseldi. Salina alev çemberinin içinde kaldı. Canas yaşadığı şokla ansızın görünmez oldu. Bunu düşünecek vakti yoktu. Annesinin kıyafeti tutuşmuştu. Haykırarak kendini yere attı. Gördükleriyle kahroldu Canas. Boğucu sıcak ve duman onu engellese de alevlerin içine atladı. Annesini kurtarabilmeyi umarken bedeni yanmaya başladı. Hissettiği dayanılmaz acıyı kaldıramıyordu. Çığlığı giderek artarken yere yığıldı.

Uyandığında bitkin haldeydi, tüm enerjisi çekilmiş gibiydi. Ne kadar süredir uyuduğunu bilmiyordu. Olanları hatırlayınca hızla doğrulmaya çalıştı. Canı yanınca öylece kalakaldı. “Genç efendi kımıldamayın. Ani hareketler canınızı yakacaktır.” İki sağlık görevlisi başında dikilmiş, tedavisi ile ilgileniyordu. Bir kolu ve gövdesinin önemli bir kısmı yanmıştı, sargılar içindeydi.  Canova o sırada yanında bekliyordu, oğlunun uyandığını görünce derin bir nefes aldı.

“Bizi çok korkuttun oğlum. Seni kaybedeceğimi sandım.”

“Annem, annem nasıl?”

Canova çökmüş haldeydi, boğazı düğümlendi. Nasıl söyleyeceğini bilemiyordu ama böyle bir şeyi erteleyemezdi. “Üzgünüm, anneni kaybettik.”

Canas duyduklarına inanmak istemedi. Annesinin yandığını görmüş, hiçbir şey yapmamıştı. “Hayır! Bu doğru olamaz!” diye ağlamaya başladı. Sağlam kolunu duvara geçirecekken Canova onu tuttu. Canas’ ın canı çok yanıyordu, hem ruhsal hem fiziksel olarak. “Dur! Kendine zarar vereceksin.” Canova onu sakinleştirmeye çalışırken Canas babasının elinden kurtulmaya çalışıyordu. Krizi atlatması için sağlık görevlisi hemen bir iğne yaptı. Canas kısa sürede tekrar uykuya daldı. Canova nemli gözleriyle onu izledi. Yaşadıkları bu yaşta birinin kaldıramayacağı bir şeydi. Sessizce odadan çıktı. Yardımcısını çağırıp olayın nasıl gerçekleştiğini bir kez daha anlatmasını istedi.

“Sizin emrettiğiniz gibi genç efendinin arkasından saraydan ben de ayrıldım. Fakat oraya vardığımda her şey sonlanmıştı.  Yangını söndürdüğümde sadece genç efendi yaşıyordu. Salina Hanım için çok üzgünüm. Diğer herkesi kim öldürmüş bilmiyorum.” Adamın sesindeki üzüntü hissediliyordu. Ölenler yıllardır çalıştığı kişilerdi.

Canova keder ve öfkeyle yumruklarını sıktı. “Anlaşıldı gidebilirsin. Bununla ben ilgileneceğim.”

Gecenin ilerleyen saatlerinde, hissettiği ağrı Canas’ ı uyandırdı. Onun acı içinde kıvrandığını gören sağlık görevlisi hemen müdahale etti. Günler içinde Canas yavaş yavaş kendine geldi. Salina için saray bir cenaze töreni düzenledi. Herkesin içinde aynı acıları tekrar hissedip de kendini tutmaya çalışmak Canas için zor olmuştu. Gözyaşları boncuk gibi akarken kıpırtısız duruyordu. Tören bitince umutsuzluk içinde saraya döndü.

 Canas şimdi babasının karşısında dikiliyorken ne diyeceğini bilemiyordu. Olanları düşündükçe delirecek gibi hissediyordu. Her şeyin bir kabustan ibaret olmasını diliyordu. Kafası onlarca yanıtsız soruyla doluydu. Babasının öyle bir emir verdiğine inanmakta güçlük çekiyordu. Kafasını kurcalayan bir soru da bilincini yitirdikten sonra diğer savaşçıların nasıl öldüğüydü ama buna bir yanıt bulamamıştı. Canas öfkesini babasına kusmak istese de dişlerini sıktı. Gözleri dolunca dudağının kenarını kemirdi. Olanları hazmedemiyordu. İçindekileri haykırsa babasının inkar edeceğini düşünüyordu. Hatta kendisine delirmiş muamelesi bile yapabilirdi. Düşüncelere o kadar dalmıştı ki Canova sözlerini tekrar etti.

“Orada ne oldu Canas? Bildiklerini anlat bana.”

“Annemi koruyamadın baba. Onu neden oraya gönderdin? O çok güvendiğin savaşçılarına ne oldu?” Canova, Canas’ ın soğuk sözleri karşısında şaşırdı. “Şu anda beni mi suçluyorsun? Böyle bir felaket yaşanacağını nereden bilebilirdim? Salina için ne kadar üzüldüğümü görmüyor musun?”

Canas imalı şekilde konuştu. “Gayet iyi görüyorum.”

“Bu sözlerini acına veriyorum. Bir an önce toparla kendini, çocuk değilsin artık. Orada bir sürü aileden insanlar da öldü. Onların sorumluluğu da üzerimizde. Katilleri bulup en ağır şekilde cezalandıracağım.”

Canas hiçbir şey demeden arkasını dönüp gitti. Saray, suçluların bulunması konusunda alarma geçse de o gerçeği biliyordu. Babasının en başından beri annesiyle kendisini tehdit olarak gördüğünü ve bunu birkaç kişi hariç herkesten sakladığını... Eğer kanıtı yoksa iddialarına insanlar inanmazdı. İsyan çıkarmaya kalktığı anda başına gelecekleri tahmin edebiliyordu. Şu an zayıftı. Yavaş yavaş güç elde edecek, sonra harekete geçecekti.

Bir darbe de okuldan geldi. Canas haber vermeden görevi terk ettiği ve görev arkadaşlarının ölümüne sebep olduğu gerekçesiyle okuldan atıldı. Haberi okulda alan Canas öfkeden deliye döndü. Günlerdir içi içini yerken bu haber sabrını taşırmıştı. Kendini kaybedip eline geçirdiği sandalye ile camı, çerçeveyi indirmeye başladı. Kimse onu ikna edemedi, ta ki canı acıyıp kendisi durana kadar. Yanık yerleri sızlıyor, göğsü hızla inip kalkıyordu. Sonunda sakinleşen Canas elindeki sandalyeyi yere atıp salondan çıktı. Merdivenlerden hızla inerken Pevlu’ yu gördü. Öfkeyle onu süzdükten sonra bir şey demeden yoluna devam etti. Sonrasında olanları işiten Pevlu çok şaşırdı. Canas’ ın okuldan atıldığına inanamıyordu, geçmişte ona söyledikleri yüzünden utanç hissetti. Zaten Canas’ ın bakışlarından da o anı unutmadığını anlamıştı.

Lider Canova olanlar karşısında hayrete düştü. Okul yönetimi haklı olduğu için Canas’ ın tekrar okula alınması gibi bir talepte bulunmadı. Onlardan tek istediği olayın bir şekilde gizlenmesiydi, dışarıdakilerin bilmesine gerek yoktu. Canas’ ın atıldığı saklanamazdı fakat detaylar da dillendirilmemeliydi. Canova oğlunun Salina’ nın ölümünden beri iyice zapt edilmez hale geldiğini görüyordu. Onun daha kötü şeyler yapmasından korkuyordu. Alasır ile konuşmaya karar verdi, onu yayına çağırdı.

“Canas’ ın tüm sorumluluğunu almanı istiyorum. Okuldan atılmasının açığını alacağı iyi bir eğitimle kapatmalı. Onu başarılı şekilde yetiştireceğine inanıyorum. Son günlerde çok değişti ve senle iyi anlaşıyor gibi görünüyor. Onunla yakından ilgilen.”

“Lider Canova, bu konuda elimden geleni yapacağım ve genç efendinin öfkesini ve acısını yenmesine yardımcı olacağım. Henüz çok genç ve bazı şeyleri kabullenmesi zor oluyor.”

“Onun için endişeliyim ama ona bir türlü ulaşamıyorum. Oğlumu geri kazanmak istiyorum,” dedi Canova yılmış halde.

Ders saati geldiğinde Alasır çalışma odasına geçti. Canas çoktan gelmiş hatta uyuyakalmıştı. Ruhsal olarak çökmüş bir haldeydi. Canas uykusunda annesini görüyordu. Alevler her yanı sarmıştı. Annesine doğru koştukça hissettiği ısı hızla artıyordu. Annesine erişmesine çok az kala yanmaya başladı.

Canas’ ın sayıkladığını gören Alasır hemen yanına gitti. “Çok ateşiniz var. Sizi odanıza götürüp hekimi çağıracağım.” Canas zorlukla gözlerini araladı, Alasır’ ın koluna girdiğini fark edince direnmedi. Ağır adımlarla oradan ayrıldılar. Akşamüstü kendine gelen Canas uyandığında odasındaydı. Yanı başında bekleyen babasına karşı tepkisiz kaldı. Canova oğlunun iyi olduğuna sevinmişti, eğilip saçlarını okşadı eskisi gibi. Canas’ ın boş bakışları içini sızlatsa da “her şey düzelecek, iyice dinlen,” dedi.

Sabah olduğunda Canas babasının yanına gitti. Okuldan atılmasını hâlâ kabullenememişti. “Okula geri dönmem için bir şey yapmayacak mısın baba?” Canova bir süre ona baktı. “Olanlardan sonra bu mümkün görünmüyor. Bu meseleye karışmam itibarımı zedeler. Seni defalarca uyardım. Hatalarının sorumluluklarını taşımayı öğrenmelisin.”

“Elbette yine şaşırtmadın beni. Bu konuda bir adım atacağını düşünmemiştim zaten. Halkın gözünde kusursuz ve mükemmel olmaya çalışmak, örnek biri olmak senin için sadece bu önemli değil mi? Söylesene baba ismini lekelemek için daha ne kadar ileri gidebileceğimden haberin var mı? Beni kışkırtma.”

Bu sözler üzerine sabrı taşan Canova bir tokat attı ona. “Haddini aşıyorsun artık! Kendine gel, ben düşmanın değilim. Oğlum olman yaptıklarını görmezden geleceğim anlamına gelmez. Bundan sonra en küçük yanlışında gereken önlemi alacağım.”

Yüzünün bir tarafında parmak izleri beliren Canas hışımla oradan ayrıldı. Odadan çıktığında gözlerine yaşlar hücum etti. Öfkesi her geçen gün katlanırken bir şey yapamamak onu boğuyordu. Gerçekte yapmak istediği böyle sözlerle babasını kızdırmak yerine açıkça ondan intikam almaktı. Saraydan uzaklaşırken peşinden kimsenin gelmemesini istedi. Uzun bir yürüyüşe çıktı. Yanağındaki sızı çoktan geçse de yapılanı unutamıyordu. Papatyalarla dolu bir tarlaya geldiğini fark etti. Annesi bu çiçekleri çok severdi. Biraz papatya toplayıp annesinin mezarına gitti.

Sonraki günlerde Alasır Canas’ la daha çok ilgilenmeye başladı. “Genç efendi biliyorum annenizin ölümü sizi sarstı ama sanki sakladığınız bir şey var. Bu kadar dağılmanızın altında başka bir sebep mi var? Sizin için endişeleniyorum.”

Canas bir süre sessizliğini korudu. Şu ana kadar kendisini anlayan tek kişi Alasır olduğu için düşüncelerini dile getirmekte bir sakınca görmedi.

“Annemi öldürenler bizim savaşçılardı, gördüm. Yangını onlar çıkardı. Yıllardır böyle bir anın geleceği korkusuyla yaşadım. Hani babam aşırıya kaçmazdı Alasır? Şimdi doğru anı bekleyip bunu ona ödetmeliyim.” Alasır hayrete düştü. “Bu nasıl olur? İnanamıyorum. Doğru anladığınıza emin misiniz?”

“Ben ne gördüğümü iyi biliyorum!” Canas’ ın bakışları soğuktu. Alasır ne diyeceğini bilemedi bir an. “Ayrıca o olayın yaşandığı gün bir şey daha oldu. Alevlere doğru koşarken ansızın görünmez oldum fakat kısa sürdü. Bu, o güçle mi alakalı?”

Alasır  heyecanlandı. “Görünmez olmanız bir Sisle Yıkanan olduğunuzu gösterir. Yani Ölüm Neferi değilsiniz demektir.” Adam rahatlama ve hayranlıkla Canas’ a baktı.

“Sisle Yıkanan mı? Bu ne demek oluyor?”

Alasır’ ın yaptığı açıklama sonrası Canas’ ın yüzünde tekinsiz bir gülümseme belirdi. “Bu benim kaderim olmalı. Amacıma ulaşmam için her şey yolunda gidiyor. Nefret ettiğim bu liderlik sisteminin ne kadar da kullanılmaya müsait olduğunu herkese göstereceğim.”

“İnsanlar bir şeye kapılıp giderken geride bıraktıkları ya da yıktığı şeylerin farkına varamazlar. Doğru olanı yaptıklarını iddia ederken bile sadece kendilerini kandırıyorlar. Ben de dünyanın bir dersi hak ettiğine inanıyorum.”

“Her geçen gün beni hayrete düşürüyorsun. Böyle bir konuda aynı fikirde olmamıza sevindim. Tabii bunlar sadece bir hayal olarak kalabilir. Biz kısıtlı imkanlarımızla ne yapabiliriz ki?”

“Öncelikle lider olmayı garantilemelisiniz. Babanızın desteğini almadan bu imkansız. Kendinizi herkese kabul ettirmelisiniz. Ancak lider olduğunuz anda harekete geçebiliriz. Benim de büyük sırrımı paylaşma vaktim geldi o halde. Şu vakte kadar beklememin nedeni tamamen aynı görüşte olup olmadığımızı anlamaya çalışmamdı.”

“Büyük sırrın mı?” Canas artık tüm dikkatini Alasır’ a verdi.

“Tek başıma gerçekleştirmem mümkün değil. İkimiz her şeyi başarabiliriz. Öncelikle bu sırrı kimseyle paylaşmayacağınıza dair söz istiyorum. Sizden başka kimseye güvenemem.”

“Söz veriyorum, her şey sadece ikimizin arasında kalacak.”

“Anlaştık o zaman. Bundan sonra siz Avcısınız ben de Kara Elçi.” Alasır elini uzatarak Canas’ ın elini sıktı. Gözleri umutla ve hırsla parlıyordu.

Alasır ile olan konuşma sonrasında Canas düzgünce giyinip liderin huzuruna çıktı. Üzgün ve pişman görünüyordu. “Beni affet baba. Son zamanlarda kaybolmuştum, ne yaptığımı bilmez haldeydim. Bundan sonra daima sana itaat edeceğim ve halkımız için çalışacağım. Annem de bunu isterdi. Sana yaşattığım sıkıntılar için üzgünüm.”

Canova dikkatle oğlunu süzdü. Gerçekten olgunlaşmış, değişmiş miydi? Sözlerindeki samimiyeti hissedebiliyordu. “Sonunda doğru yolu bulmana sevindim oğlum. Bundan sonra geleceğe birlikte yürüyeceğiz. Sana güveniyorum.”

“Gurur duyacağın bir evlat olmak için elimden geleni yapacağım.”

Babasının huzurundan ayrılıp oradan uzaklaşan Canas’ ın yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. “Her şey daha yeni başlıyor baba,” diye mırıldandı.

12 yorum:

  1. Son kısım çok can alıcıydı ve Canas'ın neden farklı bir yola saptığını da bu bölümle anlamış olduk:) Kaleminize sağlık, her zaman olduğu gibi harika bir bölümdü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. :) Bu bölümü yazarken o kadar fazla değiştirdim ki bir ara beynim yandı. Sonunda son halini verebildim. 😅

      Sil
  2. Alasır Canas' ı etkiledi evet. Canas' ın da baştan beri babası ile pek iletişimi yoktu. Durum gittikçe kötüleşti. Annesinden sonra tamamen değişti. Değerli yorumun için teşekkür ederim İlkay. :)

    YanıtlaSil
  3. Gerçekte kimin ne olduğu belli olmuyor. 😅 Canas olmasa roman olmayacaktı, öyle düşünelim bir de. 😀

    YanıtlaSil
  4. canas canova annesi hıms sonra yola çıkan anne ve canasın hızla geriye dönmesi, annesinin peşine düşmesi, sonraa annesi yandı ama tüh, canas bayıldı. yani canovadan şüpheleniyo canas, hımm annesini onun öldürttüğünü düşünüyor. hımm canas dağıldı biraz :) annesine çok üzüldü, okuldan da atıldı :) alasır hımms :) sisle yıkanan canas :) hımmm avcı ve kara elçi, geçmişi anlattın yaniii, böyle olmuş ha :) biraz da babasına kızgınlığından :) canas da çok güvenilir biri gibi durmuyor bakalım :) bu bölüm tarihi gerçekler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu bölümde geçmişe detaylı yer vermek istedim. Canas için yıkıcı şeyler oldu, babasını suçluyor. Kara Elçi ile yoldaşlığı böyle başladı. :) Değerli yorumun için teşekkür ederim deep. :)

      Sil
  5. Canas'a üzülüyorum hala. Ve Canova iyi bir baba değil Canas'ı öncelikle oğlu olarak görmeliydi, kötü insanların ellerine itti onu...Liderlik onun için epey önemli bir şey..Ailesinden bile...:/ Canım kalemine sağlık, bir bakayım derken tekrar okuyup yorum da yapıverdim. Geçmişe değinmen çok iyi oldu, olaylara sağlamlık kattı. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için teşekkür ederim Mervecim. Beğenmene sevindim. :) Geçmiş konusu önemliydi. Canas' ın yaşadıkları kolay değil o yaşta biri için de yaptıkları normal diye düşünüyorum. :)

      Sil
  6. Yine heyecan dolu bir bölüm😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, öyle düşünmene sevindim. 😊

      Sil
  7. Biraz düğümler çözülmüş biraz da yeni esrarlar gelmiş sanki hikayeye. Kalemine sağlık:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumun için teşekkür ederim. Bu bölümde bazı şeyleri açığa çıkarmak istedim. :))

      Sil

Rüya Günlükleri 4 (Hikaye)

 Merhabalar, seriye biraz ara vermiştim, devam edeyim dedim. İyi okumalar dilerim. 😊 (Selin, öğrenci, 14 yaşında)   Ormanda yürüyorum, hava...