BÖLÜM 9
Liderin
Teklifi-Meguan
Meguan sanat konusunda büyük ilerleme kaydetmişti. Asırlardır
süregelen sanat sevgisi ülkeyi adeta tarihi yapılardan oluşan bir cennete
çevirmişti. Alışılagelmişin dışındaki devasa binalar büyüleyici bir görünüme
sahipti. Lider Cender taş sütunlar üstüne kurulu, avlusu koca bir orduyu
alabilecek büyüklükteki eşsiz sarayı orijinalliğini bozmamaya çalışarak
tadilattan geçirmişti.
Ülkenin büyük bir kısmının okyanusa kıyısı olduğundan çok sayıda
tersane vardı. Diğer ülkelerden farklı olarak gemiler bile göz alıcı bir güzellikteydi.
Renk renk boyalı gövde, tabloyu andıran desenlere sahip yelkenler ilgi çekiciydi.
Butah’ tan yola çıkan 4. Grup çoktan Meguan sınırlarına girmişti. Ancak
fazla ilerleme fırsatı bulamadan başlarına gelen bir aksilik sonucu Sırat gruptan ayrılmak
zorunda kaldı. Atının üstünde rüzgâr gibi ilerlerken sık sık arkasını kontrol ediyordu.
Üstünde beyaz bir gömlek ve kahverengi, kolsuz bir ceket vardı. Tozu dumana
katan at sınırına ulaşmak üzereydi. Grup nereden geldikleri belli olmayan güçlü
dövüşçülerin saldırısına uğramış ve arkadaşları kaçsın diye Sırat adamları
kendi peşine takmıştı. Görevin aksamasını da istemiyordu.
“Acaba geri mi döndüler?” diye düşündü. Çünkü bir süredir peşinde
kimseyi görememişti.
Bir kez daha ardına baktığında uzaklarda bir toz bulutu fark etti. Saldırganların
hâlâ peşinde olduğunu anlayınca rahatladı. Sırat iyi bir at binicisiydi ve
kolay kolay kimse kendisine yetişemezdi. Ancak atın daha ne kadar
dayanabileceğini bilmiyordu. “Biraz daha dayan,” diye mırıldandı.
Sırat' ın arkasında dört tane atlı adam vardı. Dizlerine kadar
uzanan ceket giymişlerdi. Adamların parmaklarını açıkta bırakan siyah
eldivenleri vardı. Her birinin at sürüşünden ve vücut yapısından güçlü
savaşçılar olduğu anlaşılıyordu.
Bir süre sonra Sırat ile saldırganlar arasındaki mesafe iyice
azalmaya başladı. Mesafeyi kapatan adamlardan biri kılıcını Sırat' a doğru
savurdu. Sırat dizginleri sıkıca kavrayıp kendini geriye bıraktı. Kılıç
gövdesinin birkaç cm yukarısından bir yay çizerek geçti. Sırat atik bir
savaşçıydı ve ölümden defalarca dönüşünü buna borçluydu. Ayrıca el göz
koordinasyonu mükemmeldi. Bire bir karşılaşmalarda üstünlük daima ondan yana
olurdu.
Sırat atı üzerinde tekrar doğruldu ve iki elini atın eyerine koyup
ayaklarını yukarıya doğru kaldırdı. Başı aşağıda kalacak şekilde sütun gibi
dimdik duruyordu şu an. Beklemediği bir anda ayaklarını sertçe adamın gövdesine
indirince dövüşçü atından düştü. “Birisi gitti,” diye düşündü Sırat ve tekrar
atın üstüne oturdu.
Dörtnala koşan at tökezledi. Sırat alnından akan teri silmeye bile
vakit bulamıyordu. Son gücünü de harcayan at bir kez daha tökezledi. At yere
yuvarlanırken Sırat da kendisini yerde buldu. Son anda atlayıp yan devrilen atın
altında kalmaktan kurtulmuştu. At için üzgündü ama durup bunu düşünecek vakti
yoktu. Hemen ayaklanıp kılıcını çekti ve beklemeye başladı.
Birkaç saniye sonra diğer üç adam Sırat' ın yanında bitmiş, etrafını
sarmıştı. Sırat ayaklarını iki yana açmış, bir kolu hafifçe yukarıda, diğer
elinde kılıcı ile savunma pozisyonuna geçmişti. Yüzünden aşağıya ter akarken göğsü
hızla inip kalkıyordu. Kısık, öfkeli gözlerini adamlardan ayırmıyordu. Dövüşçüler
Sırat' ın çevresinde atlarıyla daireler çizmeye başladı. Sırat dikkatinin
dağılmaması için kımıldamıyordu, gelecek her hangi bir saldırıya karşı dikkat kesilmişti.
Sabrını denercesine etrafında defalarca tur attılar. Sonunda kızıl saçlı olan konuştu.
“Teslim ol delikanlı.”
“Ben teslim olmam,” dedi Sırat aynı ciddiyetle.
“Çok bitkin görünüyorsun. Bize karşı hiç bir şansın yok,” dedi
kumral olan.
“Bunu denemeden bilemezsiniz. Hem siz kimsiniz ve bize
saldırmaktaki amacınız neydi?”
“Bu adam bizi tanımıyor anlaşılan Hyanis,” dedi az önceki adam
kızıl saçlıya dönerek. Sesinde alaycı bir ton vardı.
“Bizi tanıman gerekmiyor. Bu sadece görevimizin bir parçası,” dedi
Hyanis.
“Ne göreviymiş bu? Yoksa sizi Lider Cender mi gönderdi?”
“Lider Cender mi? O neden böyle bir şey yapsın ki?” dedi konuşmaya
ilk kez katılan sarışın adam, şüpheyle Sırat’ ı süzüyordu.
Sırat yanlış bir tahmin yaptığını anlamıştı. Anlaşılan başka
düşmanları vardı. “O halde bizle derdiniz ne?”
“Özetlemem gerekirse birisi sizin grubu dağıtmamız karşılığında
yüklü bir miktarda para ödedi bize,” dedi Hyanis pis pis sırıtarak.
“Kim o?” diye bağırdı Sırat, elindeki kılıcı hala indirmemişti.
Kızıl adam onu duymazdan geldi. Konuşmaktan usandığını
gösterircesine bir hareket yaptı. “O halde bize başka bir seçenek
bırakmıyorsun,” dedi ve saldırıya geçmeleri için adamlarına işaret verdi.
Üç adam birden atını Sırat' ın üstüne sürdü. Hyanis elindeki
mızrağı havayı delercesine ileri doğru savurdu. Sırat bu saldırıyı kılıcıyla
savuşturdu fakat kılıç ve mızrağın çarpışmaları sonucu kılıç elinden fırlayıp
yere saplandı. Diğer iki adam da aynı anda kılıçlarını savurdu. Sırat kendisini
yüzüstü yere atarak bu hamlelerden kurtuldu. Elleri toprağa değer değmez yerde kendini
saat yönünde öyle bir hızlı döndürdü ki ayaklarının çarptığı atlardan birinin
düşmesine diğerinin de ürküp geri çekilmesine sebep oldu.
O kargaşadan yararlanıp kılıcını saplandığı yerden çıkardığı gibi
kızıl saçlıya doğru koştu. Hyanis bu kez hançerini fırlattı fakat
ıskalamayacağını düşünerek büyük bir hata yapmıştı. Çünkü Sırat koluna aldığı küçük
bir sıyrıkla kurtuldu. Acısına rağmen tüm gücüyle kılıcını fırlattı. Kılıç doğrudan
Hyanis' in göğsüne saplandı, adam yere yığıldı. Diğerleri kısa bir şok
geçirdikten sonra öfke ile Sırat' a saldırdı. Aksi gibi az önce attan düşen ilk
adam da dövüşe dahil oldu.
Sırat tüm hızına ve dikkatine rağmen üç kişi ile baş edemeyeceğini
biliyordu. Yine de kararlılıkla dövüştü. Havada çarpışan kılıç sesleri kulakları
patlatırcasına şiddetlenmişti. Sırat nunchaku kullanırcasına kılıcını hem
önünde hem arkasında savuruyor adamları yanına sokmamaya çalışıyordu. Fakat
yorgunluğu tüm vücudunda hissetmeye başladığı anda yavaşladı ve o anda karnına
giren kılıç yüzünden gözleri ardına kadar açıldı. Ardından sırtında keskin bir
kılıç darbesi daha hissetti. Vücudundan dökülen kanlar gözlerindeki feri alıp
gidiyordu. Sırat burada, bu şekilde kaybettiğine inanamıyordu. Bu kez
başaramamıştı…
Yere yüzüstü yığıldı, ağzından kan geliyordu. Kalkmak için çabaladı
bir kez daha. Adamlardan sarışın olan tam önünde dikildi ve kılıcını Sırat' a
doğrulttu. Yüzünde şeytani bir gülümseme vardı. Bu anın tadını çıkarmak istiyor
gibiydi.
Sırat’ın kurtuluş umutları sönmüştü. Yerde sürünmekten başka bir
şey yapamıyordu. Sanki yer çekimi kuvveti on katına çıkmış da yere yapışmıştı.
Sırat' ın çaresiz çırpınışları arasında adam kılıcını saplamak üzere kolunu
biraz havaya kaldırmıştı ki aniden dondu kaldı. Dahası acı içinde bağırmaya
başladı. Sarışın adam sırtına zehirli bir ok yediği için yerde kıvranmaya
başladı. Sırat bunu kimin yaptığını görmek istese de başını kaldırıp bakamadı
bir türlü. Tüm çabalarına rağmen artık kımıldayamıyordu. Sadece kendi
bedeninden çıkıp toprağın derinliklerine işleyen kanı görüyordu. Kaybettiği her
kan damlasıyla biraz daha kendinden geçti ve birkaç kanlı öksürükten sonra
bilinci kapandı.
Pelerinli adam yayını germeyi bırakıp sırtındaki torbaya yerleştirdi.
Boyu iki metreden de fazlaydı. Darmadağın olmuş saçları omuzlarına dökülüyordu.
Yavaşça az önce arbede yaşanan alana doğru yürüdü. Okla vurduğu kişileri ayağı
ile dürterek kontrol etti ilk olarak. Sonra elini boğazlarına götürüp yaşayıp
yaşamadıklarını kontrol etti. Tiksinti ile kızıl saçlı adama baktı. Onu da
geçtikten sonra eğildi ve Sırat' ı kontrol etti. Sonra onu dikkatlice kaldırıp
geniş omzuna attı. Yüzünde yine çarpık bir gülümseme belirdi.
“Tahminimden hafifmişsin.”
*****
Zebbar elinde Meguan haritasını evirip çeviyor, Saklı Mekân’ a
nasıl gideceğini düşünüyordu. Haritada birden fazla Saklı Mekân vardı ve bu sinir
bozucuydu.
“Ah, Lider Cender kafan nasıl çalışıyor gerçekten anlamıyorum. Her
durumda farklılığını göstermezsen olmaz sanki. Niye herkes gibi tek bir Saklı
Mekân ile yetinmezsin ki?”
Zebbar iri yarı biriydi. Dolayısıyla diğerlerine göre ağır
dövüşürdü. Kılıç kullanımı konusunda iyi olduğu söylenemezdi. Bu yüzden eline
en yakışan şeyi, bir baltayı kullanıyordu silah olarak. Kafası karışan Zebbar
gizli belgelerin hangisinde olabileceğini düşünüyordu. Bir kayalığın kenarında,
bir bacağını aşağıya sarkıtmış, diğerini bükmüş halde oturuyordu. Bir eliyle de
baltasının sapını tutuyordu. Colevis iki üç metre kadar aşağıdan ona seslendi.
“Bu kadar rahat olmana bir anlam veremiyorum. Sırat' ı hiç mi merak
etmiyorsun? Saatlerdir yok ortada. Ya başına bir şey geldiyse.”
“Onda o dövüş kabiliyeti varken kimseye yenileceğini sanmıyorum,”
dedi Zebbar kaygısız bir şekilde.
“O bizi korumak için adamları uzaklaştırdı.”
“O, görevimiz aksamasın diye adamları peşine takıp gitti. İşte bu
yüzden sadece göreve odaklanıyorum. Başka ne yapmamı bekliyorsun ki?”
Colevis' in zaten kısa olan saçları şimdi sinirden iyice dikildi. Gidip
Sırat' ı aramaları önerisinde bulunduysa da görevin aksayacağını söyleyip
dinlememişlerdi kendisini. Kadının öfkeden yumruklarını sıktığını gören Zebbar
yavaşça doğruldu ve yanına atladı.
“Enerjini öfkelenmek yerine haritayı çözmek için harcayabilirsin.
Bize köstek oluyorsun,” dedi Zebbar.
“Benden bu kadar artık. Ben Sırat' ı aramaya gidiyorum. Siz de
gizli belgelerin peşine rahatça düşebilirsiniz,” dedi Colevis ve hışımla sırt
çantasını aldı.
Gürültü üzerine çadırdan başını uzatan Katra durumu anlayınca hemen
fırladı. “Hey, dur. Nereye gidiyorsun?”
“Siz yolunuzu çizmişsiniz çoktan. Bana da gidip eski dostumu bulmak
düşer,” dedi Colevis öfke içinde.
Katra kısa boylu, zayıf bir kızdı. Üstünde bir tulum vardı.
Başından da fötr şapkasını düşürmezdi. Bu hali ona savaşçıdan çok bağ bahçe
işleriyle uğraşan bir çiftçi havası katıyordu. Üzerine vazife görmediği bir şeyi
kesinlikle yapmazdı.
“Yanlış yapıyorsun. Gittiğinde onu bulabileceğini mi sanıyorsun?
Eğer şansı varsa o gelip bizi bulur,” dedi Katra.
“Ben sadece Sırat’ ın iyi olduğunu görmek istiyorum. Ne olursa
olsun onu bulmalıyım.”
Elyama ikisinin arasında belirdi birden: “İçin rahat edecekse git
ve bul onu. Ben senin arkandayım. Umarım bize yetişirsiniz.”
Elyama dost canlısı biriydi. Diğer ikisi gibi soğuk değildi. Bu
yüzden Sırat' ı gidip bulma konusunda Colevis' i destekliyordu. Katra' nın
kolundan tutup onun Colevis' in ardından gitmesine mani oldu.
“Teşekkürler Elyama,” dedi Colevis Elyama’ nın bal rengi gözlerine bakarak.
Colevis ağaca bağlı atlara doğru yürüyüp birinin ipini çözdü. Son
bir kez ardına bakıp atı sürdü ve karanlıkta gözden kayboldu.
“Bu yaptığın neydi şimdi?” dedi öfkelenen Zebbar Elyama’ nın
karşısına dikilerek.
“Ben sadece size insan olmanın erdemini hatırlatmak istedim,” dedi
Elyama da aynı ses tonuyla.
“Senin tek yaptığın burnunun dikine gitmek ve Lider Canas' ın
emirlerine karşı gelmek,” dedi Zebbar ve elindeki haritayı üç parçaya ayırdı.
Katra' nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Zebbar' ın haritayı parçalara
ayırdığına inanamıyordu. Bir an çılgına dönüp Zebbar' ın üstüne yürüdü, sanki
dev cüsseli adama bir şey yapabilecekmiş gibi.
“Dur bakalım orda. Neden haritayı parçaladım sanıyorsun? Haritada
üç farklı Saklı Mekân görünüyor. Gizli belgelere bir an önce ulaşmak için
dağılmamız gerekir,” dedi Zebbar ve elindeki parçalardan birini Katra’ ya, bir
diğerini de Elyama’ ya uzattı.
İki kadın da şaşkınlıkla ona bakıyordu. “Bunu siz istediniz. Ben
artık kendi başıma hareket edeceğim. Belli bir süre sonra önceden
belirleyeceğimiz bir mevkide buluşalım. Eğer belgelere ulaşamazsak duruma göre
yeni bir strateji belirleriz,” dedi Zebbar.
“Fakat Saklı Mekân’ da neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Bir
arada olmamız daha güvenli olmaz mı?” dedi Katra elindeki kâğıdı katlayarak.
“Nerede olduğumuzu bir düşün. Lider Cender sürekli barış ve
dostluktan söz edip duruyor. Yakalansak en kötü ne olabilir ki?” dedi Zebbar.
“Söylemesi kolay tabi. Yaptığımız şeyin bir suç olduğunu
biliyorsundur umarım,” diye söylendi Katra.
“Her neyse. Bir an önce yollarımızı ayıralım da bitsin şu iş.” Elyama
uzayan sohbetten sıkılmıştı.
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber hepsi farklı yollara düştü. Elyama
Meguan' ın batısına doğru ilerledi. Gideceği yer saraya yakındı ve oradaki
Saklı Mekân muhtemelen saray muhafızları tarafından korunuyordu. Yol oldukça
uzundu ve öncelikle bir yerleşim birimine ulaşıp bir at satın almalıydı. Sırt
çantası ile ıssız yolda yürürken kendini yalnız hissetti. Eli hep kemerinde
asılı duran hançerdeydi. Uzaklardan gelen bir atın ayak seslerini işitince
hemen çalıların arasına saklandı. Giydiği uzun, beyaz elbise yerde sürünüyordu.
Üzerinde de cepleri olan, yeşil, deri bir yelek vardı.
Atın ayak sesleri daha da yakınlaştı. Elyama atın sahibini
görebilmek için elleri ile çalıları araladı. Zengin görünümlü, kırklı
yaşlarında, beyaz pelerinli bir adam sürüyordu atı. Adamın abartılı bir şekilde
başının yukarıda olması ve dimdik duruşu Elyama' ya komik görünmüştü. Kısa bir
gülümsemenin ardından dayanamayıp atın önüne atladı. Neye uğradığını şaşıran
adam atını zor durdurdu. Karşısına çıkan kadını süzdükten sonra atından aşağıya
atladı. Yüzünde yumuşak bir ifade ile kadına doğru ilerledi. Elyama' nın şaşkın bakışları arasında elini zarifçe
öptü.
“Burada sizin gibi hanımefendiyle karşılaşma lütfunu neye borçluyum
acaba?”
Elyama elini hemen çekti, bir an ne diyeceğini bilemedi. “Benim
hemen en yakın kasabaya gitmem lazım. Bir binek hayvanına ihtiyacım var,” dedi
Elyama sesini yumuşatmaya çalışarak.
“Demek öyle zarif hanımefendi. Memnuniyetle size kasabaya kadar
eşlik ederim. Atım çok güçlü ve hızlıdır.”
“Peki, teşekkürler,” dedi Elyama ve yavaşça ata doğru yürümeye
başladı.
Bir eli ise hala hançerinin kabzasındaydı. Adama hemen
güvenemeyeceğini biliyordu. Halinden memnun görünen adam ise bunu fark etmedi bile.
Bir süre yol almalarına rağmen Elyama ağzını açmayınca adam söze girdi.
“Ben Mazern Şehri' nden Saro. Ünlü bir sanatkârım. Besteler yaparım
ve enstrümanlar çalarım,” dedi ve bir süre bekledi.
“Dinlemek isterdim Saro Bey,” dedi Elyama sesindeki tereddüdü
gizlemeye çalışarak.
“Hay, hay efendim. Sizin isteğinizi yerine getirmek benim için bir
onurdur.”
Elyama bir an önce kasabaya varıp da adamı atlatmak istiyordu.
Anlaşıldığı üzere yapışkan adam yol boyunca kendini rahat bırakmayacaktı.
“Değerli isminizi bana bahşeder misiniz hanımefendi? Bu ıssız yerde
ne arıyorsunuz? Kötü niyetli insanlar size zarar vermek isteyebilirdi.”
“Adım Elyama. Önemli bir işim var ve bir şekilde arkadaşlarımdan
ayrı düşünce burada yalnız kaldım.”
“Ah, demek öyle.”
“Peki, kasabaya ne zaman varırız?”
“En az bir saati bulur.”
At hızla yol alırken Elyama' nın beline kadar uzanan sarı saçları
rüzgârla dans ediyordu. Güneş ışığında parlayan saçları göz alıcı bir güzelliğe
sahipti. İpeksi teni beyaz bir inci gibiydi. Saro ilk gördüğü anda Elyama’ ya bağlanmış,
hatta onu önüne çıkaranın da kader olduğunu düşünmeye başlamıştı.
Yarım saatin sonra bir dağ eteğine yaklaşmışlardı ki iki yabancı yollarını
kesti. Adamlardan sıska olan üstlerindeki tüm değerli eşyaları teslim etmelerini
istedi.
“Utanmadan genç bir kadının karşısında nasıl buna cüret edersiniz?”
diye bağırdı Saro.
“Buralar bizim çöplüğümüzdür. Hiçbir şey vermeden öylece geçip
gidebileceğinizi mi sanıyorsunuz?”
Adamların taktığı eldivenler parmaklarını açıkta bırakıyordu. Kıyafetleri
tanıyan Elyama hışımla attan aşağıya atladı. Saro' nun şaşkın bakışları ardında
adamlara doğru yürüdü.
“Kim olduğunuzu sanıyorsunuz siz? İçinizden bazı kişiler bugün bize
saldırdı ve bir arkadaşımız onlar yüzünden kayıp. Ne yaptınız ona?” diye
bağırdı Elyama.
“Ne diyorsun be kadın, ne arkadaşı? Sen bizim kaç kişilik bir çete
olduğumuzu biliyor musun? Herkesin ne işler çevirdiğini nereden bileyim ben?
Bizim işimiz haraç kesmek,” dedi sıska adam ukala bir tavırla. Elyama hemen
hançerini çıkarıp adamın boğazına dayadı. Saro şaşkınlık içinde olanları izliyordu.
“Şimdi, bana doğruyu söyle. Sırat' a ne yaptınız?” dedi sesi titreyen Elyama.
Adam ona cevap vermek yerine ani bir hareketle Elyama’ nın hançeri
tutan bileğini burktu, sonra kadını yere doğru fırlattı. Şişman olan diğer adam
kırbacıyla Elyama' nın üstüne yürürken Saro araya girdi. Bir şövalye edasıyla
kılıcını rakibine doğrulttu.
“Onun kılına zarar verirseniz bununla sizi doğrayacağıma emin
olabilirsiniz,” dedi ciddi bir ses tonuyla.
“Bak sen,” dedi şişman adam.
Saro kendini ciddiye almayan adamı kılıcıyla yaraladı. Adam bir
yandan bağırırken bir yandan ağzına geleni sayıyordu. İki adam birden saldırıya
geçti. Sıska olanı savuşturmaya çalışırken Saro sırtında kızgın bir demirle
dağlanmışçasına bir acı hissetti. Bir kez daha kırbacı yediğinde acıdan gözleri
yaşardı. Şişman adamın tüm gücüyle vurduğu yerler kanamaya başlamıştı. Kırbaç
daha fazla zarar vermesi için dikenli tellerle sarılmıştı.
Sıska adam ise olanları sırıtarak izliyordu. Bir hamle yapmak için harekete
geçmişti ki kendini yerde buldu. Elyama havada ters dönerek sert bir tekmeyi
adamın kafasına geçirmiş, kloş eteği bir yelpaze gibi açılmıştı.
İkili eş zamanlı hareket ederek aynı anda şişman adamın karnına
tekmeyi geçirdi. Adam adeta uçarak geriye düştü ve tekrar kalkmaya çalışmadı.
Sadece karnını tutup acı içince kıvranıyordu. Dövüş bittiği için Saro kendinden
memnun bir halde gülümsedi.
“Hadi bir an önce gidelim buradan Saro Bey,” dedi Elyama telaşlı
bir halde. Bu adamlar gibi başkalarının da karşılarına çıkabileceğinden
korkuyordu.
“Nasıl isterseniz.”
“Bu kadar iyi dövüşmenizi beklemiyordum doğrusu,” dedi Elyama ilk
kez içten gülümseyerek.
“Bu konuda övünmeyi sevmem. Görünüşüm nedeniyle kimse dövüşebildiğime
inanmıyor aslında,” dedi Saro da gülümseyerek.
Ata binip hızla oradan uzaklaştılar. Elyama bir eliyle adamın
belini tutuyor diğeriyle de yüzüne vuran saçları geriye doğru savuruyordu.
“Az önce bahsettiğiniz kişiye ne oldu? Adı ne demiştiniz?”
“Adı Sırat. Bize saldıran kişileri bizden uzak tutmak için onları
peşine taktı. Bir daha da ondan haber alamadık. Arkadaşlarımızdan biri onu
aramaya çıktı. Geriye kalanlarımız ise anlaşamayarak dağıldık işte,” dedi
sıkıntılı bir şekilde.
“Peki, buraya niçin geldiniz? Meguan' da ne işiniz var? Benden
çekinmeyin Elyama Hanım. Sizin Butahlı olduğunuzu biliyorum.”
“Na-nasıl?” dedi Elyama şok içinde.
“Yani, dikkat edilirse konuşmanızdan ve tavırlarınızdan
anlaşılıyor. Ben de Butahlıyım. Bir şekilde orada geçinemeyeceğimi anlayıp,
buraya, sanat diyarına gelmeye karar verdim. Tam yirmi yıldır burada
yaşıyorum.”
Elyama bir süre düşünmek zorunda kaldı. Ancak içinden bir ses her
şeyi rahatça anlatabileceğini söylüyordu. “Gerçekten çok dikkatlisiniz. O halde
size güvenebilirim. Biz buraya bir görev için geldik. Lider Canova’ nın nasıl
öldüğünü duymuşsunuzdur.”
“Lider Canova’ nın ölümü beni gerçekten yıktı. Butah için büyük bir
kayıp oldu gerçekten,” dedi Saro hüzünlü bir şekilde.
“Lider Canas da babası ölünce yerine geçti ve onun katillerinin
bulunması için bizi görevlendirdi.”
“Lider Cender' den mi şüpheleniyor yani?”
“Hayır, öyle denemez. Sadece önlem almak maksadıyla her ülkeye,
özel olarak seçilmiş gruplar yolladı.”
“Anlıyorum. Elbette liderinizin katilini aramak en doğal hakkınız,
sizi yargılamıyorum. Ancak benim şüpheleneceğim son kişi Lider Cender olurdu.
Buraya boşu boşuna geldiğinizi belirtmek isterim.”
Elyama bir yanıt vermek istemedi. Sonunda kasabaya vardıklarında
ikisi de çok yorgundu. Saro' nun sırtı yediği kırbaçlar yüzünden fena haldeydi.
Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da Elyama yaralarına bakmak için ısrar
etti. Çünkü Saro kendisi yüzünden bu hale düşmüştü ve onu öylece bırakıp
gidemezdi.
“Sizi yolunuzdan alıkoymak istemem. Ayrıca acelenizi de görmezden
gelemem.”
“Yok, bu şekilde gidersem içim rahat etmez,” dedi Elyama.
“Peki, ısrar ediyorsunuz madem, dediğiniz gibi olsun,” dedi Saro
mutluluğunu gizlemeye çalışarak.
Kasabada çeşitli otların satıldığı bir yere uğrayıp gerekli
malzemeleri aldılar. Sonra karınlarını doyurmak üzere bir restorana girdiler.
Siparişleri beklerlerken Elyama bir kâse ve biraz sıcak su istedi. Çamur kıvamında
merhem hazır olunca Elyama Saro' nun üstünü çıkarmasına yardım etti.
“Off! İnanmıyorum çok kötü yaralanmışsın. Kesikler çok fazla.”
“B-ben iyiyim.”
Elyama insanların şaşkın bakışları arasında önce bezle yaraları temizledi.
Sonra nazikçe merhemi sürmeye başladı. Bir an Saro' nun içi titredi. Fakat
bunun acıdan mı yoksa Elyama' nın tenine değen ellerinden mi kaynaklandığını
bilmiyordu. Dişlerini sıkmıştı fakat bir süre sonra karışımın etkisi ile gevşedi.
“Etkisini çabuk gösterir. Şimdi bunu iyice bir sardık mı birkaç
güne kadar yara izleri tamamen yok olur,” dedi Elyama yumuşak bir sesle.
“Teşekkür ederim,” dedi adam sadece. Yüzünün kızardığını belli
etmemeye çalışıyordu. O sırada yemekler gelince rahatladı. Oradan ayrıldıklarında
Saro tanıdığı bir tüccardan uzun bir yolculuğa dayanabilecek bir at buldu. İkili
vedalaştı, Elyama ata atlayınca Saro arkasından seslendi.
“Bir gün tekrar karşılaşacağımıza yürekten inanıyorum, hoşça
kalın.”
“Tekrar karşılaşana kadar hoşça kalın,” dedi Elyama el sallayarak. Gözden kaybolana kadar adam hayranlıkla onu izledi.
*****
9. bölüm devam edecek...
Yine çok güzel yazmışsın eline sağlık yeni bölümü merakla bekliyorum tebrikler. Aslında kitap çıkarmayı düşünsene bence çok iyisin.:D
YanıtlaSilTeşekkür ederim Gamzeli Kız. Kısa zamanda bölümün kalanını da yayınlarım. :) Kitap hayalimdi ama burada okunması da güzel. E- kitap gibi hissettitiyor. :)
Silhımm ilk bölüm çok heycanlıydı :) ikinci bölümde ise galiba yeni kahramanlar da ortaya çıktı :) ilk bölümdeki sırat da yeni galiba, pelerinli ise o daha önceki pelerinli değil mi, gizemli olan, belki katil ve kötü olan :)
YanıtlaSilHeyecanlı bulmana sevindim deep. :) Diğer gruplar birlikte hareket ederken bunlar dağıldığı için kolaylık olması açısından bölümü ayırarak yazdım. Sırat ve diğer dördü yeni evet. Pelerinli olan Avcı değil başka biri, aslında liderler toplasında vardı da değinmemiştim pek. :) Okuduğun için teşekkür ederim. :)
Silkeyifle, ilgiyle okuyorum ki :)
SilKitap hayalinizi bence gerçekleştirmelisiniz :) Bir tersane de bulunmak isterdim. Nedenini bilmiyorum ama isterdim :)
YanıtlaSilSeri güzel ve çokça heyecan verici devam ediyor. Tebrik ederim 🌸 Kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim, İnşallah. Beğenmenize sevindim. :) Aslında tamamen bırakmıştım seriyi. Sonra burada yayınlamaya karar verince, güzel yorumlarla da motive oldum. Umarım güzelce bitirebilirim, o bile mutlu eder beni. :) Şu an 2 kitaplık serinin %60' ı falan hazır. Yayınlayacaklarım bitsin öyle devamını yazmaya başlayacağım.
SilGizemin yanında aşkda devreye girdi :-)) Pelerinli, 2 metre boyundaki adamı çok merak ettim.. Harika gidiyor, kaleminize sağlık 🙏
YanıtlaSilAz biraz aşk ekleyim dedim. Sadece kavgayla gitmesin. :))
SilPelerinli adama bölümün devamında daha çok değineceğim. Bölümü beğenmenize sevindim. :)
Zevkle takip ediyorum. Olaylar, yeni kahramanlar birbirini izliyor. üçüncü paragrafta "başlarına gelen bir aksilik sonucu" olacak sanırım. Ufak bir düzeltme daha vardı ama aradım aradım bulamadım:))
YanıtlaSilYorum için teşekkür ederim. Macera devam ediyor, geriye değinmediğim bir grup kaldı sadece. :) Hemen düzelteyim o kısmı da, telefondan yazmak bazen zor olunca bir hata çıkıyor muhakkak. :)
SilGüzel tanıtım, teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Sil9. Bölüm daha da gelişiyor çünkü sadece bir sevgi unsuru değil, aynı zamanda bir savaş unsuru da olduğunu okudum ... hikayeyi iyi yazdın.
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. Maceralar devam edecek. :)
SilÇok güzel tebrik ederim . Bence bunları değerlendirip kitap haline getir. çok başarılı
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, öyle düşünmen mutlu etti. Kısmet artık. :)
SilOlur olur bunu yazabilmişsen devamı çok daha kolay gelir :)
SilOoooo havada aşk kokusu var. 😂 Bölümü okumaya başlarken Serenay ın grubu hakkında olmadığını görünce biraz hayal kırıklığına uğradım ama okumaya başlayınca bu grubun hikayesi de bir hayli sardı. Kalemine sağlık. 😍
YanıtlaSilRomantik tarzda yazmayı hiç beceremesem de koca romanda biraz aşk olsun dedim. 😀 Her grupta garip kişiler var, ilgi çekici olması açısından. Ben de Serenayları ve erkekler grubunu seviyorum daha çok. 😃
SilYine çok güzel bir bölümdü ve ilerde güzel bir aşk bizleri bekliyor;) Başarılar diliyorum..
YanıtlaSilTeşekkür ederim Gülten, beğenmene sevindim. :)
SilSırat' ın dövüşünü yazmak güzeldi benim için. İri adamın kim olduğunu öğrenmişsindir zaten. :) Saro iyi ve komik biri. Eğlenerek yazdım onu. İkinci kitapta yer vermeliyim bir şekilde. :)) Yorumun için teşekkür ederim.
YanıtlaSilBenim gibi e kitap sevmeyenlere kitap daha iyi olur. Nedense hiç sevemedim ekrandan okuma işini.
YanıtlaSilDoğrudur, ekrandan okumak biraz daha zor oluyor.
Sil