8 Mayıs 2021 Cumartesi

Savaş Çığırtkanı- 9.Bölüm Sonu



Zebbar iki gün boyunca yol kat ettikten sonra bir şelaleye, daha doğrusu Saklı Mekân’ a ulaştı. Haritaya göre şelalenin dibinde gizli bir geçit vardı. Zebbar atından atladı ve kaçmaması için atı bir ağaca bağladı. Neredeyse elli metre yüksekten akan ve çarptığı yerde köpükler oluşturan şelaleye baktı. Ancak yorgun hissettiği için biraz dinlenme gereği duydu. Çünkü yüzerek gizli geçide ulaşmaktan başka çaresi yoktu. Bu da oldukça kuvvet gerektiriyordu. Yine de iyi bir yüzücü olduğu için çok fazla zorlanacağını sanmıyordu. Ağaçlardan birinin gölgesine oturdu ve yanındaki azığı çıkardı. Bir gün önce uğradığı bir şehirden bir çanta dolusu yiyecek satın almıştı. Sonuçta yolculuğun ne kadar süreceğini tahmin etmek zordu. İştahı oldukça açık olduğu için aç kalmaya tahammülü yoktu.

İyice dinlenip kendine gelen Zebbar ceketini ve ayakkabısını çıkardı. Haritayı önce ezberledi ve sonra yere bıraktığı ceketinin cebine tıktı. İçeride neyle karşılaşacağını bilmediği için baltasını bırakmadı. Kıyıdaki eşyalarını ise görülmeyecek şekilde bir ağacın kovuğuna sakladı. Suya atlamadan önce derin bir nefes aldı ve kendini aşağı bıraktı.

Şelalenin altına doğru yüzerken heyecanı giderek artıyordu. Acaba burada belgelere ulaşabilecek miydi? Diğerlerinden önce ulaşırsa takdiri kendisinin kazanacağını düşünüyordu. Yüksekten akan suyun şiddeti ise Zebbar' ın ilerleyişini güçleştiriyordu. Buna rağmen dev cüssesi ile kulaçlarını hızlandırdı. Yeterince hızlı olmasa da gücü sayesinde engeli aşmayı başardı.

Sonunda kendini mağaradan içeriye atabildi. Bir süre mağaranın ağzını kapatan şelaleyi izleyerek dinlendi, nefes nefese kalmıştı. Mağaranın yüksekliği neredeyse başı tavana değecek kadardı. Yerde su birikintisi bırakarak mağaranın iç kesimlerine doğru ilerledi. Mağara tahmininden çok daha büyüktü ve ilerledikçe karanlığa gömülüyordu. Bir süre sonra koridorun aydınlandığını gördü. Duvarlardaki çıkıntılarda duran kandiller yanıyordu. Kısa bir şaşkınlığın ardından yoluna devam etti. Duvarlar Meguan’ ın tarihini gösteren resimlerle doluydu.

Zebbar temkinli şekilde adımlarını atarken bir yandan da resimleri inceliyordu. Bir elini şekillerin üzerinde gezdirdi. Asırlar öncesinde yaşanmış savaşlar resmedilmişti. Atlı süvariler mızrakları ile düşmana doğru ilerlemekteydi. Parlayan ışıklar altında birden duvardaki şekiller dalgalanmaya başladı. Zebbar korku içinde geri çekildi ve etrafına bakındı. Hayal gördüğünü düşünerek gözlerini ovuşturdu. Ancak duvardaki şekiller, hatta duvar eğilip bükülerek soluklaşmaya başladı. Zebbar kendini birden korkunç bir mahzende buldu ve birilerinin kendisine saldıracağını düşünüp baltasını savurdu. Fakat kendisine hamle yapan kimse yoktu. Bunun üzerine sakinleşip etrafı incelemeye başladı. Ortam o kadar pis görünüyordu ki kirden kimsenin yüzü tam olarak seçilmiyordu.

Mahzen kolları kalın zincirlerle bağlanmış insanlarla doluydu. Her birinin işkenceye maruz kaldığı belliydi. Kiminin sırtındaki kıyafetler dökülüyorken kiminin ise çıplak sırtındaki kırbaç izleri belli oluyordu. Herkesin saçı sakalı birbirine karışmıştı. Yüzü yara ve yanık içinde olan kişiler ise tanınmaz hale gelmişti. Zebbar acıma ve endişe içinde onlara baktı.

İçlerinden birinin sırtında adeta yarıklar oluşmuştu. Kanı soğuk ve sert zemine akan adam yüzüstü yatıyordu. Zebbar bir an için onun ölmüş olduğunu sandı, ta ki adam acı içinde inleyene kadar.

Mahzenin hemen dışındaki işkence aletleri gözüne çarptı. İçlerinde insanın derisini yüzmeye, etini koparmaya yarayan aletler, iç tarafı demir dikenlerle kaplı tabut benzeri düzenekler, zehir dolu şişeler... Önce şaşkınlıktan hareketsiz kaldıysa da kısa sürede kimse tarafından fark edilmediğini anladı. Çünkü birkaç dakikadır mahzenin ortasında dikiliyordu ve bir kişi bile dönüp bakmamıştı ona. Sarayda Serenay ve diğerlerinin anlattıkları aklına geldi.

“Bekleyip olacakları görmekten başka çarem yok. Sakin olmalıyım,” diye mırıldandı kendi kendine.

“Harula' ya güvenmekle hata yaptık. Bizi sadece kötü amaçları için kullandı. Ordularımızı onun emrine sunduk ama o bulduğu ilk fırsatta bizi buraya tıktı,” dedi esirlerden birisi öfke içinde.

“Buradan kurtulup yaptıklarını ona ödetmeliyiz Jarlon,” dedi bir diğer adam.

“Son zamanlarda imkânsız işlerin ardına düştü, resmen kafayı sıyırmış. Karanlık bir ordu toplayıp gelecekten bir döneme gitmeyi düşünüyormuş. Buna inanabiliyor musun Zugant? Güya tüm dünyaya savaş açacakmış,” dedi Jarlon.

“Büyük ordumuzu boş yere heba edecek bu deli.”

“Mutlaka onu önlemenin bir yolunu bulacağız.”

İki adam da iri yapılıydı ve konuşmalarına bakılırsa asil bir soydan geldikleri belli oluyordu. Diğer esirler birer ölüyü andırsa da bu iki adamın gözleri büyük bir öfkeyle parlıyordu. Her an patlamaya hazır bomba gibiydiler. Aralarındaki hararetli sohbete bakılacak olursa pes etmemişlerdi. Dahası, diğerlerinden farklı olarak bedenlerinden sisi andıran bir enerji yayılıyordu. Bu adamların nasıl olup da tutsak edilebildiklerine anlam veremiyordu Zebbar. Açıkçası adamlarda hissettiği güç ve karanlık enerjiden ürkmüştü. Adamların bahsettiği ordunun nasıl bir güce sahip olduğunu merak etti.

Kendini tekrar mağarada bulduğunda konuşmalara kendisini öyle kaptırmıştı ki irkildi. İki adamın sözleri kafasının içinde dolanıp duruyordu. Lider Harula karanlık planını gerçekleştirecek miydi? Mahzendeki adamlar kurtulabilmişler miydi? Zebbar tüm bunları merak ediyordu. Sonra görevini hatırlayınca tüm soruları kafasından atmaya çalıştı. Karşısına çıkan üç yoldan sağdakine saptı. Yol giderek aşağıya doğru kıvrılıyordu. Kimi yerde geçit daralırken kimi yerde çok genişliyordu. Aradan geçen bir saatin ardından tünelin sonuna varabildi. Parlak, taş salonu görebiliyordu uzaktan. Şu ana kadar karşısına bir engel çıkmadığı için salonun içinde tuzaklar olabileceğini düşündü. Zaten sonuna kadar gelmişken önlem almamak delilik olurdu.

Baltasını daha sıkıca kavrayarak salona doğru koşmaya başladı. Salon o kadar parlaktı ki ışık gözünü alıyordu. Salonun girişine kadar tüm gücüyle koşup o hızla sıçrayarak içeri daldı. Tam arkasındaki girişe onlarca ok yağdı. Zebbar bu tür oyunlara karşı hazırlıklıydı. Gerçi içine giydiği zırh sayesinde önemli bir yara almayacaktı.

“Ne yani liderin aldığı tüm önlem sadece bu kadar mı?” dedi kendi kendine.

Yavaşça ortadaki taş bloğa yaklaştı. Bir yandan da etrafı kolaçan etmeyi unutmuyordu. Hedefine yaklaşmak bu kadar basit olmamalıydı. Yoksa Lider Cender gerçekten de buranın güvenliğini fazla önemsemiyor muydu? Piramit şeklindeki taş bloğun üst kısmını avucu ile kavradı ve çevirdi. Duyulan klik sesiyle birlikte üst kısım yukarıya doğru kalktı. Oluşan boşluğa elini soktu. Mühürlü parşömenleri eline aldığında gülümsedi. İşte görevi başarı ile tamamlamıştı.

O anda arkadan gelen bir müzik sesi ile irkildi. Suçüstü yakalandığı için telaşlandı, kalp atışı hızlandı. Yakalandığına göre öldürülür müydü, yoksa mahzene mi atılırdı? Bunu düşünmekten kendisi alamıyordu. Lider Cender’ in insancıl yanına güvenmekten başka sığınacağı bir şey yoktu şu an.

Parşömenleri bir kenara bıraktı. Baltasını sıkıca tutarak arkasına döndü. Kesinlikle direnecek ve sonuna kadar savaşacaktı. Gördüğü manzara karşısında ise şaşkına döndü. Pelerinli bir adam gözlerini kapatmış, oturduğu taşın üstünde keman çalıyordu. Taşın hemen yanında ise yay ve ok kılıfı vardı. Adam tüm dünyadan habersizmişçesine sakince çalıyordu. Sanki bıraksalar sonsuza kadar çalacaktı. Yüzünde masum ve nazik bir ifade vardı. Melodi odada yankılanırken Zebbar' ı da içine çekiyordu. Zebbar elinde baltası ile öylece ayakta beklerken bedeni  gevşemeye başladı. Sonra gözleri yavaşça kapandı. Gevşeyen elindeki balta gürültüyle yere düştü. Fakat Zebbar kemanın sesinden başka bir şey duymuyordu. Tuzağa düştüğünden habersiz kendini uykunun kollarına bıraktı. Gürültüyle yere düştüğünde müzik sesi de kesildi. Taşın üstünde oturan adam kemanını yere bıraktı. Silahlarını kuşandı ve Zebbar' ın yerdeki hareketsiz bedenine doğru yürüdü. Bu kez gülümsemiyordu.

“Ne kadar irisin böyle? Neyse ki müziğimin etkisine çabuk kapıldın da dövüşmek zorunda kalmadık,” dedi ve isteksizce onu yerden kaldırıp sırtına attı. Bir eliyle düşmemesi için Zebbar' ı tutarken diğer eline de kemanını aldı ve ağır aksak yürüyerek salondan ayrıldı.

 

*****

 

Colevis, Sırat' ın ardından gittiği arazide diğer adamların cansız bedenleri ile karşılaştı. Sırat' ın o kadar adamla başa çıkmasının mümkün olmadığını biliyordu. Çaresizce ondan bir iz ararken Sırat’ ın kılıcını ve elbisesinden kanlı bir parça buldu. Kılıcı yerden alıp temizledi. Sırat eğer yaralanmışsa o halde çok uzaklaşmış olamazdı.

Colevis atına atladığı gibi her yerde onu aramaya başladı. En yakından başlayarak kasabaları, şehirleri dolaştı. Hiç kimse Sırat' ı görmemiş ve onun hakkında bir şey duymamıştı. Son uğradığı şehirde ise doğruca bir sağlık merkezine gitti. Oradaki en yetkili doktorla tanışıp biraz vaktini alacağını söyledi.

“Pekala, söyle bakalım. Derdin nedir?” dedi yaşı biraz ilerlemiş olan doktor.

“Aslında mesele bir arkadaşım hakkında. Bir şekilde onu kaybettim fakat yaralandığına dair kanıtlar geçti elime. Belki birisi onu bulup bir sağlık merkezine götürmüş olabilir.”

“Anlıyorum. Sen de o yüzden buradasın.”

“Bu konu benim için önemli olmasaydı gerçekten vaktinizden almak istemezdim. Şehir dışından gelmiş böyle birini tedavi ettiniz mi acaba?” dedi Colevis umutsuzluk içinde.

Colevis Sırat’ ın fiziksel özelliklerini, dövüş sırasında ne giydiğini, yaralanmış olduğu bölgeye kadar her şeyi anlattı.

“Anlıyorum bayan. Fakat bahsettiğiniz şekilde şehir dışından yaralı biri gelmedi buraya.”

“Onu nerede bulabileceğimi bilmiyorum. Hiçbir yerde yok,” diye söylendi Colevis.

“Üzgünüm, yapabileceğim bir şey yok. Artık işime dönmem gerekiyor.” Colevis çaresizlik içinde oradan ayrılmıştı ki bir kadın koşturarak yanına geldi.

“Az önce doktorla konuştuklarınıza şahit oldum. Bence aradığınız kişi sarayda tutsak edilmiş olabilir,” dedi beyaz önlüklü kadın.

“Sizi bu düşünceye sevk eden nedir?” dedi şaşıran Colevis.

“Kardeşim kervan ticareti ile ilgileniyor ve daha geçenlerde bahsettiğiniz bölgenin yakınlarında bulunmuş. Hatta bana yaralı birisinin düzgün giyimli biri tarafından bir at arabasına yerleştirilip götürüldüğünü söylemişti. Emin olmasa da o kişiyi saray savaşçılarından birine benzetmiş.”

“Gerçekten görmüş mü onu? İyi mi acaba?” dedi heyecanlanan Colevis.

“Bilmiyorum fakat bir saray savaşçısı boş yere onu götürmez. Ciddi bir şey olmalı.”

Colevis her şeyi öğrenmiş olabileceklerini düşünüp birden telaşlandı. Yaralanan adamları hatırladı. Sırat ok kullanmazdı ve birisi kesinlikle onu kurtarıp saraya götürmüştü.

“Gerçekten çok yardımcı oldunuz. Ben daha fazla oyalanmadan yola düşeyim o halde. Kolay gelsin size,” dedi Colevis.

“Umarım arkadaşınızı bulursunuz.”

Colevis hiç düşünmeden saraya doğru yola koyuldu. Sırat’ ın sarayda ne gibi bir muameleye maruz kalacağını bilmiyor ve içi içini yiyordu.  Dahası yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu. Bunun tek yolu bir şekilde saraya sızmaktı.

İki gün boyunca hiç bir aksilik yaşamadan yoluna devam etti ve sonunda saraya ulaştı. Sarayın bu kadar ihtişamlı ve büyük olmasını beklemiyordu. Saraya giden yol düz taşlarla döşenmiş ve yolun iki tarafı rengârenk çiçeklere sahip küçük ağaçlarla süslenmişti. Hayvan heykelleri bahçenin her tarafına yerleştirilmişti.

Colevis yorgun olmasına rağmen acele etmesi gerektiğini biliyordu. Bir süre gizlice saraya nasıl girebileceği konusunda kafa yordu. Kılık değiştirip de bir şekilde saraya girmesi gerekecekti. O sırada mutfak işleri için gelen köylü kadınlar aradığı fırsatı verdi ona. Ara sokaklardan birinden çaldığı eski bir eteği ve tuniği giydi. Yüzünün bir kısmını saklayacak şekilde başına da bir şal geçirdi. Dikkat çekmemeyi başararak bekleyen kadınların arasına karıştı. Hiç konuşmuyor ve göz temasında bulunmuyordu. Sarayın arka kısmında bulunan kapıdan girdiler ve mutfağa giden, gaz lambalarıyla aydınlatılmış taş koridorları aştılar. Mutfak olabildiğince büyüktü. Herkes sarayda verilecek büyük ziyafet için hazırlanırken Colevis gizlice mutfaktan çıkmaya çalışıyordu. Ancak biri ona seslendiğinde donup kaldı, yavaşça arkasına döndü.

“Sen de şunları al ve yemek salonuna götür,” dedi aşçılardan birisi tepsiyi uzatarak.

“Ta-tamam,” dedi Colevis.

Aşçının elinden tepsiyi aldığı gibi hızla mutfaktan ayrıldı. Koridorlar işlerini yetiştirmek için koşuşturan insanlarla doluydu. Ne de olsa bugün önemli bir gündü. Lider Cender akşama ülkenin ileri gelen iş adamları ile bir görüşme yapacaktı. Her şey kusursuz olmalıydı.

Colevis bir an önce mahzenlerin yerini öğrenmek zorundaydı. Bir süre koridorlarda dolandıktan sonra iki muhafızın bir adamı yaka paça sürüyerek götürdüğünü gördü. Tepsiyi bir kenara bıraktı ve adamın zindana kapatılacağını düşünerek onları takip etti. Dönerek inen merdivenlerde uzun süre ilerlediler. Karanlığı muhafızların ellerindeki meşaleler dağıtıyordu. Colevis karanlıkta kalmamak için sessizce hemen arkalarından ilerliyordu. Muhafızlar zindana adamı kapattıktan sonra Colevis' i fark etmeden geçip gittiler. Adamlar gidince kadın saklandığı yerden çıktı. Zindanların olduğu kısım loş bir ışıkla aydınlatılmıştı. Kadın esirlerin şaşkın bakışları arasında koşturup Sırat' ı arıyordu.

“Sırat burada mısın? Seni almaya geldim,” dedi telaşlı bir şekilde.

“Aradığın isimde biri yok burada,” dedi parmaklıkların diğer tarafındaki yaşlı adam. Saçı sakalına karışmış çelimsiz ihtiyar parmaklıklara dayanmıştı. Colevis onun yanına doğru ilerledi.

“Nasıl olur bu? Mutlaka bir yanlışınız olmalı.”

“Buraya girip çıkan herkesi bilirim ben. Dediğin isimde biri gelmedi daha önce.”

“Boşuna mı geldim buraya kadar?” diye kendi kendine söylendi  kadın. Hayal kırıklığına uğramıştı. Sonra demir parmaklıkları tutarak yere çöktü.

“Muhafızlar tarafından yakalanmak istemiyorsan hemen git buradan. Pes etmenin sırası değil,” dedi yaşlı adam, kızı kollarından tutup kaldırmaya çalışarak.

Colevis başını sallamakla yetindi. Parmaklıklara tutunmayı bıraktı ve ayağa kalkıp merdivenlere doğru ilerledi. Tam karşısında meşaleli biri belirince irkildi. Adamın boyu ise onu daha da germişti, bu adamla kesinlikle baş edemezdi.

“Sırat' ı arıyorsun demek?” dedi adam sırıtarak. “Benimle geliyorsun o halde.” Adam kocaman elleri ile Colevis' i kolundan yakaladı.

“Bırak beni!” dedi Colevis belindeki hançeri çıkararak.

Adam Colevis' in saldırı hamlesini anında durdurup hançeri uzağa fırlattı. Colevis gitmemek için çırpınırken adam onu sürüklercesine yukarı doğru çıkardı.

“Şimdi Lider Cender' in huzuruna çıkacaksın. Uslu dursan iyi olur.”

Colevis korkuyla adama baktı. Sözlerindeki ciddiyeti görünce direnmemeye karar verdi. “Buraya gelmemeliydim. Şimdi tüm sırlar ortaya dökülecek,” diye düşündü endişe içinde. İki muhafızın beklediği bir kapıya vardıklarında durdular. Uzun adamı gören muhafızlar geriye çekilip dev kapıyı ardına kadar açtı.

Colevis adamın arkasından ağır adımlarla içeriye girdi. Tahtında oturan sarışın adamı görünce kalbi deli gibi atmaya başladı. Lider Cender' in kendisine ne tür bir ceza vereceği konusunda endişeliydi. Başını eğip beklemeye başladı. Lider kadını süzdükten sonra yavaşça ayağa kalktı.

“Ooo, Garnap son kaçağı da yakaladın demek?” Liderin yumuşak sesi ahenkli çıkıyordu.

Garnap' ın yüzünde bir gülümseme belirdi. Cevap vermeden lideri selamladı ve odadan ayrıldı.

“Sen Colevis olmalısın. Sırat her şeyi anlattı bana,” dedi lider gülümseyerek.

“Sırat iyi mi? Şimdi nerede o?” dedi Colevis duyduklarına inanamayarak.

“Colevis,” dedi geriden gelen bir ses.

Kadın heyecan içinde, tanıdığı sese doğru döndü. “Sırat sen yaşıyorsun,” dedi yarı ağlamaklı bir sesle ve ona sarıldı.

“Ah, dur. Yaralarım tam iyileşmedi.” Kadın hemen geri çekildi. Sırat gerçekten de pek iyi görünmüyordu. Saçı başı dağınık, göz altları morarmış, halsizdi.

“Garnap son anda beni kurtardı. Ağır yaralıydım ve neredeyse ölmek üzereydim. Uzun süren bir tedavi sürecinden sonra ancak kendime gelebildim.” Sırat gülümseyerek kadına baktı.

“Eveeeeet,” diyerek araya girdi Lider Cender. “Kaçakları yakaladığımıza ve herkes iyi olduğuna göre söyleyin bakalım Butahlılar Meguan' da ne işiniz var?” dedi tehditten uzak bir ses tonuyla. Daha çok meraklı bir hali vardı.

“Ama nasıl öğrendiniz?” dedi Colevis şaşkın bir şekilde.

“Garnap benim sağ kolumdur adeta. Ülkeye gizlice giriş yapanları ve de Saklı Mekân’ a sızmaya çalışanları tespit eder. Emrine verdiğim adamlar da çok hünerlidir. Lider Canas' ın bir gün Meguan' a da adamlarını yollayacağını biliyordum. Sadece belirli önlemler aldık diyelim. Diğerlerini getirin,” diye emir verdi lider yardımcılarına.

Colevis şaşkınlık içinde salona Zebbar, Katra ve Elyama' nın getirilişini izledi. Zebbar öfkeli, Katra yakalandığı için utanmış, Elyama ise herkesi sağ salim gördüğü için mutlu görünüyordu.

Lider tekrar tahtına kuruldu. Karşısındaki savaşçılarla değil de daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi: “Bildiğiniz üzere bir ülkenin gizli belgelerini çalmak büyük bir suçtur. Size nasıl bir ceza vermem gerekiyor acaba?”

Ortam birden gerildi, kimseden çıt çıkmıyordu. Lider kurnaz bir sırıtışla tüm kaçakları süzdü. Hepsinin birbirinden farklı karakterlerde olduğunu onlara bakarak bile anlayabiliyordu. Kesinlikle ortak bir karar alabilecek tiplere benzemiyorlardı. Bu, liderin gülümsemesinin daha da yayılmasına sebep oldu. Sonra birden ciddileşti.

“Sizlere bir önerim var. Siz bana tüm olan biteni anlatın ben de sizi serbest bırakayım.” Bu kez ses tonunda bir farklılık vardı. Eğer söylediği yapılmazsa bunun cezasının ağır olacağını ima ediyordu.

Herkes tereddütle birbirine baktı. Konuşsalar da konuşmasalar da başları derdi girecekti. Colevis Lider Cender’ in gerçekten de bahsedildiği gibi tuhaf bir karaktere sahip olduğunu görüyordu. Dost mu düşman mı olduğunu hiç belli etmeyen tehlikeli birisiydi. Sırat ise Lider Cender’ e güvenebileceğini biliyordu. Çünkü başka hiçbir lider kendisine bu şekilde davranmazdı. Liderin ne düşündüğünü anlamıştı ve onun yanında olacaktı. Diğerlerinin şaşkın bakışları arasında öne doğru bir adım attı.

“Lider Cender size her şeyi anlatacağım,” dedi kendinden emin bir şekilde.

“Peki, öyleyse seni dinliyorum.” Liderin memnuniyeti bakışlarından okunuyordu.

14 yorum:

  1. Baştan başlamam gerekli öyküne. Önümüzdeki hafta evde olunca başlayayım.Birkaç gün tarla olayımız olacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum için teşekkür ederim. Umarım beğenirsin. Kolaylıklar dilerim ben de işinizde. :)

      Sil
  2. İlgin için teşekkür ederim. Çok uzun olunca okumak da zor oluyordur. :) İsim bulmak bazen zorlasa da eğlenceli. Karakterin cinsiyeti ve kişiliğine uygun isim bulmak gerekiyor. :)

    YanıtlaSil
  3. İlk ekip yolun sonuna geldi sanırım... Yalnız Katra ve Elyama'nın yakalanışlarını sanırım kaçırdım...Onlar için bi geri dönmem lazım.. Bölümler arka arkaya gelmeyince arada kaçan detaylar olabiliyor. Kaleminize sağlık, büyük bir keyifle okumaya devam ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katra ve Elyama' nın yakalanışlarını yazmadım, atladım sadece. Bir şey kaçırmadınız. :)) Bu ekibi çok uzatmak istemedim, hepsinin yakalandığını göstermek önemliydi. :) Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

      Sil
  4. Lider Cender sözlerinde samimi mi, yoksa dost görünümlü bir sinsi mi? Mağara macerasını özellikle beğendim. Kalemine sağlık. 😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bakalım nasıl birisi çıkacak Lider Cender? 😃 Yorumun için teşekkür ederim, beğenmene sevindim. :))

      Sil
  5. hımms, zabbar, mahzen, yine zaman kaymasıı :) harula ve pelerinli adam :) sonra da colevis, sırat ve cender, hımms, ne anlatcak bakalım, neler dönüyormuş anlayalım, şimdilik bu ekipler var bir de neydi o avcı vardı, lım lım nolcak bakalım :) serenay nerdeee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bu gruplar, liderler ve avcıyla kara elçi genel olarak ön planda.
      Bu grup mu lider cender mi bir şeyler açıklayacak görelim. :) Serenaylar yolculuğa devam ediyor. :)

      Sil
  6. Itiraf etmem gerekiyorsa okurken bazen kafam karışıyor ama aynı bir tarih filminin içindeymişim gibi hissettiriyor.Basarilar diliyorum, yine çok sürukleyiciydi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumun için teşekkür ederim. Tarih filminde gibi hissettirdiğime sevindim. :)) Kafan karışabilir, doğrudur. Çok karakter ve olay olunca. İleride daha oturur her şey umarım. :)

      Sil
  7. Sırat Cender'e her şeyi anlatacağını söyleyip arkadaşlarını tehlikeye atacak korkarım. Başladığı gibi gayet güzel gidiyor, eline sağlık. Katra ve Elyama'nın yakalanışını ben de merak edip kaçırdım mı acaba diye düşündüm:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için teşekkür ederim. Cender' in gerçekte nasıl biri olduğu anlaşılacak. :) Katra ve Elyama' nın nasıl yakalandıkları pek önemli değildi, bölümün gereksiz yere uzamasını istemedim. :)

      Sil
  8. Dediğin gibi güçlerini birleştirmeleri daha mantıklıydı. Anlık bir kararla yanlış yolu seçti Sırat. Biraz da değişiklik olsun diye bu şekilde yazıyorum. :) Lider Cender bakalım nasıl biri? :)

    YanıtlaSil

Kış Bahçesi (Kitap)

    Bir süredir okuma konusunda yavaşım, Ramazan ve bayram derken günler çabuk geçmiş. Yazardan okuduğum ilk kitaptı bu, oldukça sevdim ben....