16 Mayıs 2021 Pazar

Savaş Çığırtkanı- 11.Bölüm (Roman)


 

BÖLÜM 11

 

Alev Soluyanlar-Libmons

 

Yolculuğun kalan kısmında ya geniş vadiden geçeceklerdi ya da dağ eteğinden. Boş arazide ilerleyip hedef olmamak için dağ yolunu tercih ettiler. Dağın eteklerine vardıklarında, ormanın içine yerleştiler. Ağaçlar birkaç metre uzunluğunda ve kalın gövdeliydi. Yerlere kadar sarkan dallar yemyeşil örtüyle kaplıydı. Toprak kokusu dört bir yanı sarmıştı. Ormanda dikkat çekici bir sessizlik hâkimdi. Kısa sürede çadırlar kuruldu, ateş yakıldı, şehirden alınan yiyecekler pişirildi.

Serenay kütüphaneden aldığı kitapları okumak için sabırsızlansa da karanlık buna pek izin vermiyordu. Kitaplar çok eski olduğundan kapakları yıpranmış, sayfalarının bir kısmı kopmuş ve yazılar yer yer silinmişti.

“Artık uyku vakti geldi. İçinizden nöbet tutmak isteyen biri varsa söylesin yoksa ben seçeceğim,” dedi Janef.

“Benim uykum yok. İlk nöbeti ben alıyorum,” dedi Elbruz.

“Peki, öyleyse bir şey olursa bizi uyandırırsın,” dedi Janef.

Elbruz fazla uyumadığından nöbetlerin çoğunu tutardı. Kütüphanede saatlerce kitapları karıştırdığı için gözleri iyice yorulan Serenay’ ın ise feci derecede uykusu gelmişti. Yazel ve Serenay Elbruz’ a iyi geceler dileyip onu geceyle baş başa bıraktılar.

Diğerleri uykuya daldığında Elbruz ormanı dinliyordu. Bu orman diğerlerine nazaran daha karanlıktı. Zaten bu karanlıkta yaklaşan birini fark etmesi de zor olacaktı. O yüzden hiç kımıldamadan seslere odaklanmıştı. Birisi yaklaşırsa en azından küçük bir çıtırtıyı bile duyabilirdi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde bir takım sesler işitti. Sanki birileri tartışıyordu. Meraklanan Elbruz seslerin kaynağını araştırmak üzere yavaşça yerinden kalktı. Çadırdakilere gittiğini haber vermeyi düşündü fakat vazgeçti. Durduk yere onları uykularından etmek ve endişelendirmek istemiyordu. Nasıl olsa hemen bir bakıp dönecekti. Ses çıkarmadan ormanın derinliklerine doğru yürüdü. Sonra ağaçların arasından bir ışık sızdığını fark etti. Işığa doğru ilerlediğinde boş bir alanda üst üste dizilmiş kütüklerin yandığını gördü. Beş kişi ateşin etrafında oturuyorken, dört kişi de ayakta durmuş hararetli bir şekilde tartışıyordu. Sesleri çok kalın ve çatallı çıktığı için ne dediklerini pek anlamıyordu.

Geniş gövdeli ağaçlardan birinin arkasına saklanıp onları izlemeye başladı. Hepsi de siyah pelerinler içindeydi ve bulunduğu noktadan yüzlerini seçemiyordu. Pelerinin kapüşonları adamların yüzlerini kapatıyordu. Silahlı olmaları Elbruz' u germişti. Gerçi bu görünümdeki insanlardan silah taşımamalarını beklemek saçmalıktı.

Adamlardan biri sohbeti kesip yana doğru bir adım attı. Sanki daha önce fark etmesi gereken bir şeyi fark edememiş gibi sinirlenmiş, dikkat kesilmişti. Diğerleri ise onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Adam iki metre uzunluğundaki kalın, sivri mızrağı kaldırıp ani bir hareketle fırlattı. Mızrak Elbruz' un ardına saklandığı ağacın gövdesine çarpıp ağacı yardı. Elbruz bir anlık refleksle geriye doğru sıçradı ve yere düştü. Beklemediği bu hamle karşısında donup kalmıştı. Fark edilmiş olması imkânsızdı. Ne yapacağını bilemeyerek birkaç saniye öylece kalp atışlarının yavaşlamasını bekledi.

Mızrağı fırlatan adam Elbruz' un yanında belirdi ve onu kolundan yakaladı. “Burada ne arıyorsun? Neyse ki seni ilk fark eden ben oldum. Diğerleri fark etseydi şimdiye ölmüştün,” dedi boğuk bir sesle.

“Benim kötü bir niyetim yoktu. Burada birilerinin olduğunu fark edince bakmaya geldim.”

Şimdi diğer adamlar da yanlarına gelmiş, tehditkâr bir şekilde Elbruz' u süzüyorlardı. Elbruz sayıca bu kadar üstün olan topluluğun karşısında hiç şansı olmadığını biliyordu. Onları kızdıracak bir şey yapmamalı ve bir an önce diğerlerini uyarmanın bir yolunu bulmalıydı. Kolunu sımsıkı tutan adam tekrar aynı soruyu sordu.

“Burada ne arıyorsun? Sen kimsin?”

Elbruz başını kaldırıp kendisine dik dik bakan adamın yüzünü sonunda gördü. Bembeyaz bir ten ve tamamı kapkara gözler… Bir an irkilse de bunu belli etmemeye çalıştı. Daha önce böyle bir şey görmemişti. Neyle karşı karşıya olduğunu merak ediyordu. Ne kadar tehditkâr davranışlar sergileseler de onlarla anlaşmanın bir yolunu bulmalıydı.

“Ben Elbruz.  Arkadaşlarımla bir araştırma gezisine çıkmıştık ve hava kararınca bu ormanda gecelemeye karar verdik.”

“Demek burada başkaları da var?” dedi adam gözlerini kısarak.

Elbruz dikkatsizlik sonucu arkadaşlarından bahsettiğine pişman oldu. Boş bulunup da nasıl böyle bir hata yapabilmişti? Birkaç saniye sonra adamın kolunu tutan eli gevşedi. Elbruz’ un kolu hemen kızarmıştı. Şimdi kara kara ne yapması gerektiğini düşünüyordu.

“Hadi arkadaşlarının yanına gidelim. Eğer doğruyu söylüyorsan sizi serbest bırakırız.”

“Yalan söylüyorsa onu bana bırakabilirsiniz efendim,” dedi adamlardan en kısa olanı. Elbruz’ u öldürmek için can attığı belli oluyordu.

“Başka derdin yok mu senin? Liderimize karışma,” dedi uzun olan.

Liderleri ise bir el işareti ile onları susturdu. Diğerlerinin üzerinde güçlü bir hâkimiyete sahip olduğu belliydi. Elbruz’ un tahminine göre gruptaki en güçlü kişiydi. Bu yüzden diğerleri de ona itaat etmek zorundaydı.

“Gidip göreceğiz bakalım. Ne yapacağımıza sonra karar veririz,” dedi adam.

Elbruz' un korktuğu başına gelmişti. Adamları atlatmak imkânsız gibi bir şeydi. Onları arkadaşlarının yanına götürmeye karar verdi. Eğer dediklerini yapmazsa zaten bu adamlar kısa sürede diğerlerinin yerini tespit ederdi.

“Peki, sizi götüreceğim. Fakat merak ettiğim bir şey var. Siz kimsiniz?”  Elbruz bunu sormakla önemli bir hata yapıp yapmadığını düşündü. Sorusu üzerine adam gülümsedi. “Öncelikle kendimi tanıtayım, ben Barsuk. Bizi tanıyan kişi sayısı azdır. İnsanlardan uzaklarda, küçük topluluklar halinde yaşarız. Fakat az da olsa belli dönemlerde sıradan insanlarla yaşamışızdır. Anlayacağın dış görünüşümüz haricinde sizlerden pek farklı sayılmayız.”

“Tabi bir de özel gücümüz dışında…” diye araya girdi liderin hemen yanındaki adam.

Lider başını çevirip ters ters lafını bölen adama baktı. Adam sessizliğe bürününce konuşmasını sürdürdü. “Biz alevlerin efendisi, ateşin hâkimiyiz. Bizi tanıyanlar ise bize Alev Soluyanlar diye hitap eder.”

Elbruz işittikleri karşısında şaşırıp kaldı. Alev Soluyanları daha önce hiç işitmemişti. Ayrıca az önce sözü kesilen adam özel güç derken ne demek istemişti? Aşağı yukarı güçlerinin alevle ilgili olduğunu kestirebiliyordu fakat bu vakte kadar nasıl onlardan bir haberi olmamıştı. Elbruz' un şaşkınlığını fark eden adam onun etrafında tur atarak konuşmasını sürdürdü.

“Neden şaşırdın bu kadar? Bilmediğiniz, görmediğiniz şeylere inanmama gibi huyunuz var sizlerin. Daha nice özel güçlere sahip insanlar var aramızda. Gerçi bir kısmı geçmişte yok olup gitti. Günümüze kadar ulaşan toplulukların sayısı azdır ve biz rahatsız edilmek istemediğimiz için herkesten uzak durmayı tercih ederiz. Bir bakıma karşımıza çıkan herkesi düşmanımız olarak görürüz, ta ki onlar güvenimizi kazanana dek,” dedi adam son kelimeleri vurgulu söyleyerek.

Adam şimdi Elbruz’ un karşısında durmuş onun gözlerinin içine bakıyordu. Elbruz gözlerini kaçırmamak için zor tuttu kendini. Adamın kara gözlerine baktığında dipsiz kuyuya çekiliyormuş gibi hissediyordu ama onun samimi konuşması Elbruz' u biraz olsun rahatlattı. Fakat herkesi düşmanı olarak gördüğünü söylemesi ise ona güvenmesini engelliyordu. Arkadaşlarının canını tehlikeye atmaktan korkuyordu.

Serenay uykusunda dönüp duruyordu. Kâbuslarla boğuşurken sıçrayarak uyandı. O sırada dışarıdan gelen ayak seslerini duydu. Sadece Elbruz’ un ayakta olması gerekiyordu. Duyduğu sesler ise çok daha fazla kişiye aitti. Merak içinde çadırın fermuarını indirip dışarıya adım attı.

Elbruz’ un yanında pelerinli adamları görünce ilk şoku atlatması birkaç saniyesini aldı. Adamların fiziksel görünüşü, özellikle zift karası gözleri onu korkutmuştu. Sorarcasına Elbruz' un gözlerine baktı. Elbruz, etrafı adamlarla çevrili olduğundan konuşmamayı tercih etti. Fakat bakışlarından bir şeylerin ters gittiği anlaşılıyordu.

“Şimdi herkesi buraya toplayın,” dedi Barsuk.

Serenay ne yapacağına karar veremese de Elbruz başını sallayınca beti benzi atmış bir halde çadıra girip ikizleri uyandırdı. Elbruz da aceleyle diğerlerini kaldırdı. İki dakika sonra herkes çadırların önünde toplandığında Serenay' ın az önce yaşadığı şoku yaşadılar. İkizler birbirlerine korku dolu gözlerle bakarken Yazel de merak içinde gizemli adamları süzüyordu. Janef' in yüzü gerilmiş, kaşları çatılmıştı. Akbar' ın yüz ifadesinden ise hiçbir şey anlaşılmıyordu.

Benay şaşırmamış gibi görünmeye çalışıyor, gözlerini bir an olsun yabancılardan ayırmıyordu. Podal hoş bir sürprizle karşılaşmışçasına şaşkın ve rahat görünüyordu. Zaten hayatı pek de ciddiye aldığı söylenemezdi. Elarin ve Creyn ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Orman o kadar sessizleşmişti ki biri kımıldasa sanki tüm sessizlik bozulacaktı.

“Burada ne arıyorsunuz? Gizlice bizi mi izliyorsunuz? Sizden bir açıklama bekliyorum ve yanlış bir hareket yaparsanız mızraklarımızın tadına bakarsınız,” dedi Barsuk.

Elbruz az önce bu mızrağın ağacı bile yardığına şahit olduğu için adamların çok güçlü ve iyi nişancı olduklarını biliyordu. Öyle ki karanlıkta bile hedeflerini vurabilecek kadar yetenekliydiler.

“Ben Janef. Biz bir araştırma için bu bölgeye geldik. Günlerdir yoldayız ve geceleri ormanlara sığınıyoruz. Sizin buradaki varlığınıza dair hiç bir bilgimiz yoktu. Sizi rahatsız etmek istemezdik.”

Az önce çadırda Elbruz’ un onu uyarması sayesinde bu yalanı uydurmuştu. Yoksa ikisi farklı şeyleri söylemiş olsaydı başları ciddi şekilde derde girecekti.

“Ne araştırıyorsunuz ki?”

Janef bir an diğerleri ile göz göze geldi. Hemen bir şey uydurmalıydı. Düşünecek vakti yoktu. Adamları ikna edemezse bir saldırı ile karşı karşıya kalacaklarını biliyordu. Janef geçmişteki pek çok durum hakkında bilgi sahibiydi. Karşısındaki insanları daha önce duymuştu. Aksi ve güvenilmez varlıklardı ve pek zeki oldukları söylenemezdi. Birçok insanı bir anda öldürebilecek hız ve kuvvete sahiptiler.

“Bizler buraya doğal yaşam ve yeni bitki türleri hakkında bilgi toplamaya geldik.”

Grup üyeleri şaşkınlık içinde birbirlerinin yüzüne baktı. Janef’ in böyle bir yalanı söylemesini beklemiyorlardı. Daha doğrusu çok rahat bir şekilde yalan söylemesine şaşırmışlardı. Barsuk arkadaşlarına döndü.

“Sizce ona inanmalı mıyız dostlarım?”

“Bence yalan söylüyorlar, gerekeni yapalım,” dedi içlerinden biri.

“Yalan söylediklerinin bir kanıtı yok. O yüzden onları serbest bırakmalıyız,” dedi uzun olan.

Bir süre düşünen Barsuk kararını açıkladı. “Güneş doğar doğmaz buradan gitmeniz koşulu ile sizi bırakıyorum. Bir daha karşımıza çıkmayın.”

Herkes rahat bir nefes aldı. Alev Soluyanlar arkalarını dönüp giderken bir süre onları izlediler. “Nöbeti ben devralayım. Sabaha çok kalmadı zaten,” dedi Geyul. Kimse itiraz etmedi. Gerilimli bir gecenin ardından uykuya dalmak zordu. Akbar’ ın içindeki sıkıntı geçmiyordu. Dışarı çıktığında Geyul' un ortalarda olmadığını fark etti. Arkadan gelen bir çıtırtının ardından aniden alevler yükseldi. O tarafa döndüğünde Geyul' u kaçarken gördü.

“Kahretsin!”

Yangın hızla etraflarını sararken Akbar herkesi kaldırdı. Sanki benzin dökülmüşçesine bir anda büyüdü alevler.

Serenay şok içindeki kardeşine sarıldı. “Korkma, kurtulacağız.” Buna kendisi de inanmıyor, korkulu gözlerle yanan ağaçları izliyordu.

“Bunu o yabancılar mı yaptı? Onlara güvenmemeliydik,” dedi Benay. Dumandan öksürmeye başlamıştı. Janef ve Elbruz ellerine geçirdikleri örtülerle yangına müdahale etmeye çalışıyordu ama nafile. Herkes oradan oraya koşuyor bir çıkış yolu arıyordu. Atlar korkuyla kişniyordu. Serenay sonlarının geldiğini düşündü. Alevler arasında kapana kısılmışlardı. Ne yapacağını bilemez haldeydi, nefes almakta zorlanıyordu. Verda ve Elarin yoğun dumandan yere yığıldı. Cehennem gibi bir sıcak yayılıyordu.

O sırada alevlerin gerisinde birer birer Alev Soluyanlar belirdi. Neredeyse dokunacak kadar alevlerin yakınına geldiler. Serenay şaşkınlık içinde onları izliyordu. “Bunlar yanmak mı istiyor? Ne yapmaya çalışıyorlar?”

O anda Barsuk kapüşonunu geriye attı.  Esniyormuşçasına ağzını açıp havayı içine çekti. Alevler denizin ortasındaki girdaba doğru sürüklenir gibi daireler çizerek onun ağzından içeriye çekildi. Adamları da onu izledi. Herkes bu manzarayı nefesini tutmuş izlerken kısa sürede alevler tükendi. Ateş pelerinlileri yakmıyor, onları daha güçlü kılıyordu. Geriye sadece yanmış ot ve ağaçlar kaldı.

“Hayatımızı kurtardınız,” dedi Janef. Hâlâ şaşkınlık içindeydi.

“Böyle bir yangını fark etmememiz imkânsızdı. Ne oldu burada?” Barsuk şüphe içinde Janef' i süzüyordu.

“Açıklamayı ben yapayım,” diye araya giren Akbar. “Geyul' un o yangını çıkarıp kaçtığını gördüm. Bakın şimdi aramızda da değil kendisi. Bizi öldürmeyi planladığı çok açık.”

Yaşanan kargaşadan sonra gerçekten de kimse Geyul' un orada bulunmadığını fark edememişti. “Bu nasıl olur? Neden böyle bir şey yapsın,” dedi Janef şaşkınlık içinde.

Yaklaşan iki yabancı üzerine sohbet sonlandı. Adamlar Geyul’ u yakalamış, sürüklüyorlardı. Beti benzi atmıştı Geyul' un. Barsuk onu ensesinden tutup sarstı. Sesi tıslar gibi çıkıyordu. Çok öfkeliydi.

“Yangını sen mi çıkardın?”

“Be-ben sadece size yardım etmek istedim. Efendim, onlar size yalan söyledi. Niyetleri Alev Soluyanları yakalamak ve üzerlerinde incelemeler yapmaktı.”

“Ne dedin sen?” diye bağırdı Janef. O kadar sinirlenmişti ki Geyul' un boğazına yapıştı. İşlediği suç yetmiyor gibi bir de paçasını kurtarmak için iftira atıyordu.

Barsuk öfkeyle Geyul' u  yakasından tutup yukarı kaldırdı, onu Janef' in ellerinden kurtardı. “Tamam, geri çekil biraz.” Onun bir çocuğu kaldırıyormuş gibi koca adamı kolayca havaya kaldırmasını hayretle izledi Yazel. “Ne kadar problemlisiniz. Ben kime inanayım şimdi,” dedi Barsuk.

“Efendi Barsuk, bu adam bir suç işlemiş gibi kaçıyordu. Eğer dedikleri doğru olsa daha ilk karşılaştığımızda olanları bize anlatırdı. Yalan söylediği çok belli.”

Barsuk yakın adamını haklı buldu. Ekip arkadaşlarını öldürmeye çalışan birine güvenemezdi. Geyul' u sertçe yere fırlattı.

“Söyle bakalım, senin bizle derdin ne? Seni kim tuttu da üstümüze saldı?” diye bağırdı Janef.

Alev Soluyanlar hiç karışmadan öylece onları izliyordu. Geyul artık pes etmişti. “Görevde başarısız oldum. Maskeli efendim saraya sızmama ve aranıza katılmama yardım etti. Sizi yolunuzdan etmemi ve öldürmemi istedi benden.”

Janef adamın yakasına yapışıp öfkeyle bağırdı. “Kimmiş o efendin söyle. Nasıl böyle bir şey yaparsın? Bizi öldürecektin ha?” diye bağırdı Janef.

“O beni sefaletten çekip aldı, ölümden kurtardı beni. Yüzünü hiç görmedim. Onu tanımasam da ona itaat etmeyi seçtim. Zaten tanıyor olsam da onun sırrını açığa çıkarmazdım.”

“Akılsız, seni kullanmış görmüyor musun?”

Geyul yanıt vermedi. Alev Soluyanlar onu kolundan tutup kaldırdı. “Onun cezasını biz vereceğiz. Siz hemen burayı terk edin. Yeterince can sıkıcı bir gün oldu,” dedi Barsuk.

Herkes at arabaları ile yola koyulduğunda Geyul' un sessizliği yırtan çığlığı her yeri inletti. Serenay' ın tüyleri diken diken oldu.

“Ona ne yaptılar acaba?” dedi Yazel.

“Orasını boş ver sen. Onun yerinde biz de olabilirdik,” dedi Serenay.

“Sence bir daha onlarla karşılaşacak mıyız?” diye sordu Yazel.

“Şansımız yaver giderse karşılaşmayız.”

“Ama gerçekten çok güçlü görünüyorlardı, etkilendim,” dedi gülümseyen Yazel.

“Evet, hepimizi öldürebilecek kadar güçlü görünüyorlardı,” dedi Serenay ters ters bakarak.

Ön tarafta ilerleyen Janef de Elbruz ile konuşuyordu. “Geyul' un bahsettiği şu maskeli kim acaba? Bizden ne istiyor olabilir?”

“Çok şaşkınım, bilemiyorum.”

“Maskeli her kimse, yüzünü bile Geyul' a göstermediğine göre işini ciddi yapıyor demektir. Bence ya gizli görevlerimizi öğrenip diğer devletler tarafından tutulmuş birisi ya da Lider Canas' ı kabullenmeyen Butahlı bir haindir.”

“Bence haberci kuşlarla saraya bir mesaj yollamalıyız. Liderin bundan haberi olmalı,” dedi Elbruz.

“Bak, bu iyi fikir. En azından Lider Canas bu konuda bir önlem alabilir. Geyul' u göreve getiren her kimse saraya sızmış biri belli.”

Gün ağarmaya başlamıştı. Güneş gökyüzünü aydınlatarak, tepelerin ardından yüzünü gösterdi. Uykusuz ve yorucu geçen bir gecenin ardından kimsede dayanacak güç kalmamıştı. At arabalarının tekerinden çıkan gürültü bile ninni gibi geliyordu herkese. Yazel çoktan, bir kenara kıvrılıp uyumuştu. Bir kolu arabadan aşağıya sarkıyordu. Serenay' ın gözleri ise bir kapanıyor bir açılıyordu. Elbruz haritaya baktığında yakınlarda bir göl bulunduğunu söyledi Janef' e. Dinlenmek ve temizlenmek için güzel bir fırsattı.

Yaklaşık iki saat sonra göl kenarına vardılar. Civarda hiçbir kimse yoktu. Gölün biraz ilerisinde sisli tepeler uzanıyordu. Serenay eteğini toplayıp suya adım attı. Ayakları soğuk suya değdiğinde kendine geldi adeta. Sonra avucuna aldığı suyu yüzüne çarptı. Yorgundu ve başı biraz ağrıyordu.

Janef at arabasından kuş kafesini çıkardı. Kafeste bir tane haberci kuş vardı. Eğitimi zor olan bu kuşlar, çok sessiz ve gösterişli olurdu. Bembeyaz kanatları uzun, gagası sivriydi. Çok hızlı uçar ve gerektiğinde saldırırdı. Janef herkese danıştıktan sonra Geyul hakkında rapor niteliğinde, kısa bir yazı yazıp kuşun ayağına bağladı. Canını yakmamak için zarifçe tuttuğu kuşu öptü ve havaya saldı. Kuş birkaç kanat çırpışın ardından metrelerce yükseğe havalanıp gözden kayboldu. Günün sonunda iki grubun ayrılma vakti gelmişti. Birbirlerine şans dilediler ve Janef' in grubu Galnas' a gitmek üzere batıya doğru yol almaya başladı.

7 yorum:

  1. Bu grupta yarı yolda kalacak sandım bir an :-)) en azından bir kayıpla, ki kayıp dememek lazım, yola devam ediyorlar 🙏 Kaleminize sağlık ☺️ 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yarı yolda kalmasınlar dedim. Rakipler güçlü bu kez, bir dövüş olsa kurtulmaları pek mümkün değildi. 😀 Yorumunuzu esirgemediğiniz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. oyy serenay a bişi olacak diye endişelendim :) alev soluyanlar iyimiş ya, kötü gibi değiiler, bir çete gibiler herhalde, maskeli hımmm, neler olcak bakalım, geyul ya hain ya, cezasını buldu, yolculuk devam ediyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alev Soluyanlar iyi ama pek sağı solu belli olmuyor onların. Çete gibiler denebilir evet. :)) Geyul' dan kurtulmuş oldular. Yorumun için teşekkür ederim.
      :)

      Sil
  3. Evet hain çıkacağını tahmin etmiştin. :)) Alev soluyanlar aslında iyi ama biraz dengesizler. Şu an dövüş çıkmasını istemedim, onları başka şeye saklıyorum. :))

    YanıtlaSil
  4. Heyecanlı bir bölüm olmuş bu:) Gruplar hedeflerine doğru cesaretle ilerliyorlar. Aralarındaki hainleri de bir bir ortaya çıkarmaları lazım. Haberci kuş belki onlara yeni haberlerle döner. Serenay ismi de çok güzel bu arada:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Heyecanlı bulmanıza sevindim. Artık yavaş yavaş fantastik kısımlar artıyor. :) Haberci kuş geri döner mi bilmiyorum. Sürekli seyehat halinde oldukları için zor gibi. :) Serenay ismi bu roman için biraz garip duruyor aslında ama hep kafama göre takıldım zaten isim konusunda. :)

      Sil

Gidilemeyen Gezi 🙄

   Bugün için bir ay önceden bir turla görüşmüş yer ayırtmıştım. Çok da hevesliydim ama ben ne zaman bir şey istesem en küçük şeyler bile ol...