3 Mayıs 2021 Pazartesi

Savaş Çığırtkanı- 9.Bölüm (Roman)



BÖLÜM 9

 

Liderin Teklifi-Meguan

 

Meguan sanat konusunda büyük ilerleme kaydetmişti. Asırlardır süregelen sanat sevgisi ülkeyi adeta tarihi yapılardan oluşan bir cennete çevirmişti. Alışılagelmişin dışındaki devasa binalar büyüleyici bir görünüme sahipti. Lider Cender taş sütunlar üstüne kurulu, avlusu koca bir orduyu alabilecek büyüklükteki eşsiz sarayı orijinalliğini bozmamaya çalışarak tadilattan geçirmişti.

Ülkenin büyük bir kısmının okyanusa kıyısı olduğundan çok sayıda tersane vardı. Diğer ülkelerden farklı olarak gemiler bile göz alıcı bir güzellikteydi. Renk renk boyalı gövde, tabloyu andıran desenlere sahip yelkenler ilgi çekiciydi.

Butah’ tan yola çıkan 4. Grup çoktan Meguan sınırlarına girmişti. Ancak fazla ilerleme fırsatı bulamadan başlarına gelen bir aksilik sonucu Sırat gruptan ayrılmak zorunda kaldı. Atının üstünde rüzgâr gibi ilerlerken sık sık arkasını kontrol ediyordu. Üstünde beyaz bir gömlek ve kahverengi, kolsuz bir ceket vardı. Tozu dumana katan at sınırına ulaşmak üzereydi. Grup nereden geldikleri belli olmayan güçlü dövüşçülerin saldırısına uğramış ve arkadaşları kaçsın diye Sırat adamları kendi peşine takmıştı. Görevin aksamasını da istemiyordu.

“Acaba geri mi döndüler?” diye düşündü. Çünkü bir süredir peşinde kimseyi görememişti.

Bir kez daha ardına baktığında uzaklarda bir toz bulutu fark etti. Saldırganların hâlâ peşinde olduğunu anlayınca rahatladı. Sırat iyi bir at binicisiydi ve kolay kolay kimse kendisine yetişemezdi. Ancak atın daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. “Biraz daha dayan,” diye mırıldandı.

Sırat' ın arkasında dört tane atlı adam vardı. Dizlerine kadar uzanan ceket giymişlerdi. Adamların parmaklarını açıkta bırakan siyah eldivenleri vardı. Her birinin at sürüşünden ve vücut yapısından güçlü savaşçılar olduğu anlaşılıyordu.

Bir süre sonra Sırat ile saldırganlar arasındaki mesafe iyice azalmaya başladı. Mesafeyi kapatan adamlardan biri kılıcını Sırat' a doğru savurdu. Sırat dizginleri sıkıca kavrayıp kendini geriye bıraktı. Kılıç gövdesinin birkaç cm yukarısından bir yay çizerek geçti. Sırat atik bir savaşçıydı ve ölümden defalarca dönüşünü buna borçluydu. Ayrıca el göz koordinasyonu mükemmeldi. Bire bir karşılaşmalarda üstünlük daima ondan yana olurdu.

Sırat atı üzerinde tekrar doğruldu ve iki elini atın eyerine koyup ayaklarını yukarıya doğru kaldırdı. Başı aşağıda kalacak şekilde sütun gibi dimdik duruyordu şu an. Beklemediği bir anda ayaklarını sertçe adamın gövdesine indirince dövüşçü atından düştü. “Birisi gitti,” diye düşündü Sırat ve tekrar atın üstüne oturdu.

Dörtnala koşan at tökezledi. Sırat alnından akan teri silmeye bile vakit bulamıyordu. Son gücünü de harcayan at bir kez daha tökezledi. At yere yuvarlanırken Sırat da kendisini yerde buldu. Son anda atlayıp yan devrilen atın altında kalmaktan kurtulmuştu. At için üzgündü ama durup bunu düşünecek vakti yoktu. Hemen ayaklanıp kılıcını çekti ve beklemeye başladı.

Birkaç saniye sonra diğer üç adam Sırat' ın yanında bitmiş, etrafını sarmıştı. Sırat ayaklarını iki yana açmış, bir kolu hafifçe yukarıda, diğer elinde kılıcı ile savunma pozisyonuna geçmişti. Yüzünden aşağıya ter akarken göğsü hızla inip kalkıyordu. Kısık, öfkeli gözlerini adamlardan ayırmıyordu. Dövüşçüler Sırat' ın çevresinde atlarıyla daireler çizmeye başladı. Sırat dikkatinin dağılmaması için kımıldamıyordu, gelecek her hangi bir saldırıya karşı dikkat kesilmişti. Sabrını denercesine etrafında defalarca tur attılar. Sonunda kızıl saçlı olan konuştu.

“Teslim ol delikanlı.”

“Ben teslim olmam,” dedi Sırat aynı ciddiyetle.

“Çok bitkin görünüyorsun. Bize karşı hiç bir şansın yok,” dedi kumral olan.

“Bunu denemeden bilemezsiniz. Hem siz kimsiniz ve bize saldırmaktaki amacınız neydi?”

“Bu adam bizi tanımıyor anlaşılan Hyanis,” dedi az önceki adam kızıl saçlıya dönerek. Sesinde alaycı bir ton vardı.

“Bizi tanıman gerekmiyor. Bu sadece görevimizin bir parçası,” dedi Hyanis.

“Ne göreviymiş bu? Yoksa sizi Lider Cender mi gönderdi?”

“Lider Cender mi? O neden böyle bir şey yapsın ki?” dedi konuşmaya ilk kez katılan sarışın adam, şüpheyle Sırat’ ı süzüyordu.

Sırat yanlış bir tahmin yaptığını anlamıştı. Anlaşılan başka düşmanları vardı. “O halde bizle derdiniz ne?”

“Özetlemem gerekirse birisi sizin grubu dağıtmamız karşılığında yüklü bir miktarda para ödedi bize,” dedi Hyanis pis pis sırıtarak.

“Kim o?” diye bağırdı Sırat, elindeki kılıcı hala indirmemişti.

Kızıl adam onu duymazdan geldi. Konuşmaktan usandığını gösterircesine bir hareket yaptı. “O halde bize başka bir seçenek bırakmıyorsun,” dedi ve saldırıya geçmeleri için adamlarına işaret verdi.

Üç adam birden atını Sırat' ın üstüne sürdü. Hyanis elindeki mızrağı havayı delercesine ileri doğru savurdu. Sırat bu saldırıyı kılıcıyla savuşturdu fakat kılıç ve mızrağın çarpışmaları sonucu kılıç elinden fırlayıp yere saplandı. Diğer iki adam da aynı anda kılıçlarını savurdu. Sırat kendisini yüzüstü yere atarak bu hamlelerden kurtuldu. Elleri toprağa değer değmez yerde kendini saat yönünde öyle bir hızlı döndürdü ki ayaklarının çarptığı atlardan birinin düşmesine diğerinin de ürküp geri çekilmesine sebep oldu.

O kargaşadan yararlanıp kılıcını saplandığı yerden çıkardığı gibi kızıl saçlıya doğru koştu. Hyanis bu kez hançerini fırlattı fakat ıskalamayacağını düşünerek büyük bir hata yapmıştı. Çünkü Sırat koluna aldığı küçük bir sıyrıkla kurtuldu. Acısına rağmen tüm gücüyle kılıcını fırlattı. Kılıç doğrudan Hyanis' in göğsüne saplandı, adam yere yığıldı. Diğerleri kısa bir şok geçirdikten sonra öfke ile Sırat' a saldırdı. Aksi gibi az önce attan düşen ilk adam da dövüşe dahil oldu.

Sırat tüm hızına ve dikkatine rağmen üç kişi ile baş edemeyeceğini biliyordu. Yine de kararlılıkla dövüştü. Havada çarpışan kılıç sesleri kulakları patlatırcasına şiddetlenmişti. Sırat nunchaku kullanırcasına kılıcını hem önünde hem arkasında savuruyor adamları yanına sokmamaya çalışıyordu. Fakat yorgunluğu tüm vücudunda hissetmeye başladığı anda yavaşladı ve o anda karnına giren kılıç yüzünden gözleri ardına kadar açıldı. Ardından sırtında keskin bir kılıç darbesi daha hissetti. Vücudundan dökülen kanlar gözlerindeki feri alıp gidiyordu. Sırat burada, bu şekilde kaybettiğine inanamıyordu. Bu kez başaramamıştı…

Yere yüzüstü yığıldı, ağzından kan geliyordu. Kalkmak için çabaladı bir kez daha. Adamlardan sarışın olan tam önünde dikildi ve kılıcını Sırat' a doğrulttu. Yüzünde şeytani bir gülümseme vardı. Bu anın tadını çıkarmak istiyor gibiydi.

Sırat’ın kurtuluş umutları sönmüştü. Yerde sürünmekten başka bir şey yapamıyordu. Sanki yer çekimi kuvveti on katına çıkmış da yere yapışmıştı. Sırat' ın çaresiz çırpınışları arasında adam kılıcını saplamak üzere kolunu biraz havaya kaldırmıştı ki aniden dondu kaldı. Dahası acı içinde bağırmaya başladı. Sarışın adam sırtına zehirli bir ok yediği için yerde kıvranmaya başladı. Sırat bunu kimin yaptığını görmek istese de başını kaldırıp bakamadı bir türlü. Tüm çabalarına rağmen artık kımıldayamıyordu. Sadece kendi bedeninden çıkıp toprağın derinliklerine işleyen kanı görüyordu. Kaybettiği her kan damlasıyla biraz daha kendinden geçti ve birkaç kanlı öksürükten sonra bilinci kapandı.

Pelerinli adam yayını germeyi bırakıp sırtındaki torbaya yerleştirdi. Boyu iki metreden de fazlaydı. Darmadağın olmuş saçları omuzlarına dökülüyordu. Yavaşça az önce arbede yaşanan alana doğru yürüdü. Okla vurduğu kişileri ayağı ile dürterek kontrol etti ilk olarak. Sonra elini boğazlarına götürüp yaşayıp yaşamadıklarını kontrol etti. Tiksinti ile kızıl saçlı adama baktı. Onu da geçtikten sonra eğildi ve Sırat' ı kontrol etti. Sonra onu dikkatlice kaldırıp geniş omzuna attı. Yüzünde yine çarpık bir gülümseme belirdi.

“Tahminimden hafifmişsin.”

 

*****

 

Zebbar elinde Meguan haritasını evirip çeviyor, Saklı Mekân’ a nasıl gideceğini düşünüyordu. Haritada birden fazla Saklı Mekân vardı ve bu sinir bozucuydu.

“Ah, Lider Cender kafan nasıl çalışıyor gerçekten anlamıyorum. Her durumda farklılığını göstermezsen olmaz sanki. Niye herkes gibi tek bir Saklı Mekân ile yetinmezsin ki?”

Zebbar iri yarı biriydi. Dolayısıyla diğerlerine göre ağır dövüşürdü. Kılıç kullanımı konusunda iyi olduğu söylenemezdi. Bu yüzden eline en yakışan şeyi, bir baltayı kullanıyordu silah olarak. Kafası karışan Zebbar gizli belgelerin hangisinde olabileceğini düşünüyordu. Bir kayalığın kenarında, bir bacağını aşağıya sarkıtmış, diğerini bükmüş halde oturuyordu. Bir eliyle de baltasının sapını tutuyordu. Colevis iki üç metre kadar aşağıdan ona seslendi.

“Bu kadar rahat olmana bir anlam veremiyorum. Sırat' ı hiç mi merak etmiyorsun? Saatlerdir yok ortada. Ya başına bir şey geldiyse.”

“Onda o dövüş kabiliyeti varken kimseye yenileceğini sanmıyorum,” dedi Zebbar kaygısız bir şekilde.

“O bizi korumak için adamları uzaklaştırdı.”

“O, görevimiz aksamasın diye adamları peşine takıp gitti. İşte bu yüzden sadece göreve odaklanıyorum. Başka ne yapmamı bekliyorsun ki?”

Colevis' in zaten kısa olan saçları şimdi sinirden iyice dikildi. Gidip Sırat' ı aramaları önerisinde bulunduysa da görevin aksayacağını söyleyip dinlememişlerdi kendisini. Kadının öfkeden yumruklarını sıktığını gören Zebbar yavaşça doğruldu ve yanına atladı.

“Enerjini öfkelenmek yerine haritayı çözmek için harcayabilirsin. Bize köstek oluyorsun,” dedi Zebbar.

“Benden bu kadar artık. Ben Sırat' ı aramaya gidiyorum. Siz de gizli belgelerin peşine rahatça düşebilirsiniz,” dedi Colevis ve hışımla sırt çantasını aldı.

Gürültü üzerine çadırdan başını uzatan Katra durumu anlayınca hemen fırladı. “Hey, dur. Nereye gidiyorsun?”

“Siz yolunuzu çizmişsiniz çoktan. Bana da gidip eski dostumu bulmak düşer,” dedi Colevis öfke içinde.

Katra kısa boylu, zayıf bir kızdı. Üstünde bir tulum vardı. Başından da fötr şapkasını düşürmezdi. Bu hali ona savaşçıdan çok bağ bahçe işleriyle uğraşan bir çiftçi havası katıyordu. Üzerine vazife görmediği bir şeyi kesinlikle yapmazdı.

“Yanlış yapıyorsun. Gittiğinde onu bulabileceğini mi sanıyorsun? Eğer şansı varsa o gelip bizi bulur,” dedi Katra.

“Ben sadece Sırat’ ın iyi olduğunu görmek istiyorum. Ne olursa olsun onu bulmalıyım.”

Elyama ikisinin arasında belirdi birden: “İçin rahat edecekse git ve bul onu. Ben senin arkandayım. Umarım bize yetişirsiniz.”

Elyama dost canlısı biriydi. Diğer ikisi gibi soğuk değildi. Bu yüzden Sırat' ı gidip bulma konusunda Colevis' i destekliyordu. Katra' nın kolundan tutup onun Colevis' in ardından gitmesine mani oldu.

“Teşekkürler Elyama,” dedi Colevis Elyama’ nın bal rengi gözlerine bakarak.

Colevis ağaca bağlı atlara doğru yürüyüp birinin ipini çözdü. Son bir kez ardına bakıp atı sürdü ve karanlıkta gözden kayboldu.

“Bu yaptığın neydi şimdi?” dedi öfkelenen Zebbar Elyama’ nın karşısına dikilerek.

“Ben sadece size insan olmanın erdemini hatırlatmak istedim,” dedi Elyama da aynı ses tonuyla.

“Senin tek yaptığın burnunun dikine gitmek ve Lider Canas' ın emirlerine karşı gelmek,” dedi Zebbar ve elindeki haritayı üç parçaya ayırdı.

Katra' nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Zebbar' ın haritayı parçalara ayırdığına inanamıyordu. Bir an çılgına dönüp Zebbar' ın üstüne yürüdü, sanki dev cüsseli adama bir şey yapabilecekmiş gibi.

“Dur bakalım orda. Neden haritayı parçaladım sanıyorsun? Haritada üç farklı Saklı Mekân görünüyor. Gizli belgelere bir an önce ulaşmak için dağılmamız gerekir,” dedi Zebbar ve elindeki parçalardan birini Katra’ ya, bir diğerini de Elyama’ ya uzattı.

İki kadın da şaşkınlıkla ona bakıyordu. “Bunu siz istediniz. Ben artık kendi başıma hareket edeceğim. Belli bir süre sonra önceden belirleyeceğimiz bir mevkide buluşalım. Eğer belgelere ulaşamazsak duruma göre yeni bir strateji belirleriz,” dedi Zebbar.

“Fakat Saklı Mekân’ da neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Bir arada olmamız daha güvenli olmaz mı?” dedi Katra elindeki kâğıdı katlayarak.

“Nerede olduğumuzu bir düşün. Lider Cender sürekli barış ve dostluktan söz edip duruyor. Yakalansak en kötü ne olabilir ki?” dedi Zebbar.

“Söylemesi kolay tabi. Yaptığımız şeyin bir suç olduğunu biliyorsundur umarım,” diye söylendi Katra.

“Her neyse. Bir an önce yollarımızı ayıralım da bitsin şu iş.” Elyama uzayan sohbetten sıkılmıştı.

Sabahın ilk ışıklarıyla beraber hepsi farklı yollara düştü. Elyama Meguan' ın batısına doğru ilerledi. Gideceği yer saraya yakındı ve oradaki Saklı Mekân muhtemelen saray muhafızları tarafından korunuyordu. Yol oldukça uzundu ve öncelikle bir yerleşim birimine ulaşıp bir at satın almalıydı. Sırt çantası ile ıssız yolda yürürken kendini yalnız hissetti. Eli hep kemerinde asılı duran hançerdeydi. Uzaklardan gelen bir atın ayak seslerini işitince hemen çalıların arasına saklandı. Giydiği uzun, beyaz elbise yerde sürünüyordu. Üzerinde de cepleri olan, yeşil, deri bir yelek vardı.

Atın ayak sesleri daha da yakınlaştı. Elyama atın sahibini görebilmek için elleri ile çalıları araladı. Zengin görünümlü, kırklı yaşlarında, beyaz pelerinli bir adam sürüyordu atı. Adamın abartılı bir şekilde başının yukarıda olması ve dimdik duruşu Elyama' ya komik görünmüştü. Kısa bir gülümsemenin ardından dayanamayıp atın önüne atladı. Neye uğradığını şaşıran adam atını zor durdurdu. Karşısına çıkan kadını süzdükten sonra atından aşağıya atladı. Yüzünde yumuşak bir ifade ile kadına doğru ilerledi.  Elyama' nın şaşkın bakışları arasında elini zarifçe öptü.

“Burada sizin gibi hanımefendiyle karşılaşma lütfunu neye borçluyum acaba?”

Elyama elini hemen çekti, bir an ne diyeceğini bilemedi. “Benim hemen en yakın kasabaya gitmem lazım. Bir binek hayvanına ihtiyacım var,” dedi Elyama sesini yumuşatmaya çalışarak.

“Demek öyle zarif hanımefendi. Memnuniyetle size kasabaya kadar eşlik ederim. Atım çok güçlü ve hızlıdır.”

“Peki, teşekkürler,” dedi Elyama ve yavaşça ata doğru yürümeye başladı.

Bir eli ise hala hançerinin kabzasındaydı. Adama hemen güvenemeyeceğini biliyordu. Halinden memnun görünen adam ise bunu fark etmedi bile. Bir süre yol almalarına rağmen Elyama ağzını açmayınca adam söze girdi.

“Ben Mazern Şehri' nden Saro. Ünlü bir sanatkârım. Besteler yaparım ve enstrümanlar çalarım,” dedi ve bir süre bekledi.

“Dinlemek isterdim Saro Bey,” dedi Elyama sesindeki tereddüdü gizlemeye çalışarak.

“Hay, hay efendim. Sizin isteğinizi yerine getirmek benim için bir onurdur.”

Elyama bir an önce kasabaya varıp da adamı atlatmak istiyordu. Anlaşıldığı üzere yapışkan adam yol boyunca kendini rahat bırakmayacaktı.

“Değerli isminizi bana bahşeder misiniz hanımefendi? Bu ıssız yerde ne arıyorsunuz? Kötü niyetli insanlar size zarar vermek isteyebilirdi.”

“Adım Elyama. Önemli bir işim var ve bir şekilde arkadaşlarımdan ayrı düşünce burada yalnız kaldım.”

“Ah, demek öyle.”

“Peki, kasabaya ne zaman varırız?”

“En az bir saati bulur.”

At hızla yol alırken Elyama' nın beline kadar uzanan sarı saçları rüzgârla dans ediyordu. Güneş ışığında parlayan saçları göz alıcı bir güzelliğe sahipti. İpeksi teni beyaz bir inci gibiydi. Saro ilk gördüğü anda Elyama’ ya bağlanmış, hatta onu önüne çıkaranın da kader olduğunu düşünmeye başlamıştı.

Yarım saatin sonra bir dağ eteğine yaklaşmışlardı ki iki yabancı yollarını kesti. Adamlardan sıska olan üstlerindeki tüm değerli eşyaları teslim etmelerini istedi.

“Utanmadan genç bir kadının karşısında nasıl buna cüret edersiniz?” diye bağırdı Saro.

“Buralar bizim çöplüğümüzdür. Hiçbir şey vermeden öylece geçip gidebileceğinizi mi sanıyorsunuz?”

Adamların taktığı eldivenler parmaklarını açıkta bırakıyordu. Kıyafetleri tanıyan Elyama hışımla attan aşağıya atladı. Saro' nun şaşkın bakışları ardında adamlara doğru yürüdü.

“Kim olduğunuzu sanıyorsunuz siz? İçinizden bazı kişiler bugün bize saldırdı ve bir arkadaşımız onlar yüzünden kayıp. Ne yaptınız ona?” diye bağırdı Elyama.

“Ne diyorsun be kadın, ne arkadaşı? Sen bizim kaç kişilik bir çete olduğumuzu biliyor musun? Herkesin ne işler çevirdiğini nereden bileyim ben? Bizim işimiz haraç kesmek,” dedi sıska adam ukala bir tavırla. Elyama hemen hançerini çıkarıp adamın boğazına dayadı. Saro şaşkınlık içinde olanları izliyordu. “Şimdi, bana doğruyu söyle. Sırat' a ne yaptınız?” dedi sesi titreyen Elyama.

Adam ona cevap vermek yerine ani bir hareketle Elyama’ nın hançeri tutan bileğini burktu, sonra kadını yere doğru fırlattı. Şişman olan diğer adam kırbacıyla Elyama' nın üstüne yürürken Saro araya girdi. Bir şövalye edasıyla kılıcını rakibine doğrulttu.

“Onun kılına zarar verirseniz bununla sizi doğrayacağıma emin olabilirsiniz,” dedi ciddi bir ses tonuyla.

“Bak sen,” dedi şişman adam.

Saro kendini ciddiye almayan adamı kılıcıyla yaraladı. Adam bir yandan bağırırken bir yandan ağzına geleni sayıyordu. İki adam birden saldırıya geçti. Sıska olanı savuşturmaya çalışırken Saro sırtında kızgın bir demirle dağlanmışçasına bir acı hissetti. Bir kez daha kırbacı yediğinde acıdan gözleri yaşardı. Şişman adamın tüm gücüyle vurduğu yerler kanamaya başlamıştı. Kırbaç daha fazla zarar vermesi için dikenli tellerle sarılmıştı.

Sıska adam ise olanları sırıtarak izliyordu. Bir hamle yapmak için harekete geçmişti ki kendini yerde buldu. Elyama havada ters dönerek sert bir tekmeyi adamın kafasına geçirmiş, kloş eteği bir yelpaze gibi açılmıştı.

İkili eş zamanlı hareket ederek aynı anda şişman adamın karnına tekmeyi geçirdi. Adam adeta uçarak geriye düştü ve tekrar kalkmaya çalışmadı. Sadece karnını tutup acı içince kıvranıyordu. Dövüş bittiği için Saro kendinden memnun bir halde gülümsedi.

“Hadi bir an önce gidelim buradan Saro Bey,” dedi Elyama telaşlı bir halde. Bu adamlar gibi başkalarının da karşılarına çıkabileceğinden korkuyordu.

“Nasıl isterseniz.”

“Bu kadar iyi dövüşmenizi beklemiyordum doğrusu,” dedi Elyama ilk kez içten gülümseyerek.

“Bu konuda övünmeyi sevmem. Görünüşüm nedeniyle kimse dövüşebildiğime inanmıyor aslında,” dedi Saro da gülümseyerek.

Ata binip hızla oradan uzaklaştılar. Elyama bir eliyle adamın belini tutuyor diğeriyle de yüzüne vuran saçları geriye doğru savuruyordu.

“Az önce bahsettiğiniz kişiye ne oldu? Adı ne demiştiniz?”

“Adı Sırat. Bize saldıran kişileri bizden uzak tutmak için onları peşine taktı. Bir daha da ondan haber alamadık. Arkadaşlarımızdan biri onu aramaya çıktı. Geriye kalanlarımız ise anlaşamayarak dağıldık işte,” dedi sıkıntılı bir şekilde.

“Peki, buraya niçin geldiniz? Meguan' da ne işiniz var? Benden çekinmeyin Elyama Hanım. Sizin Butahlı olduğunuzu biliyorum.”

“Na-nasıl?” dedi Elyama şok içinde.

“Yani, dikkat edilirse konuşmanızdan ve tavırlarınızdan anlaşılıyor. Ben de Butahlıyım. Bir şekilde orada geçinemeyeceğimi anlayıp, buraya, sanat diyarına gelmeye karar verdim. Tam yirmi yıldır burada yaşıyorum.”

Elyama bir süre düşünmek zorunda kaldı. Ancak içinden bir ses her şeyi rahatça anlatabileceğini söylüyordu. “Gerçekten çok dikkatlisiniz. O halde size güvenebilirim. Biz buraya bir görev için geldik. Lider Canova’ nın nasıl öldüğünü duymuşsunuzdur.”

“Lider Canova’ nın ölümü beni gerçekten yıktı. Butah için büyük bir kayıp oldu gerçekten,” dedi Saro hüzünlü bir şekilde.

“Lider Canas da babası ölünce yerine geçti ve onun katillerinin bulunması için bizi görevlendirdi.”

“Lider Cender' den mi şüpheleniyor yani?”

“Hayır, öyle denemez. Sadece önlem almak maksadıyla her ülkeye, özel olarak seçilmiş gruplar yolladı.”

“Anlıyorum. Elbette liderinizin katilini aramak en doğal hakkınız, sizi yargılamıyorum. Ancak benim şüpheleneceğim son kişi Lider Cender olurdu. Buraya boşu boşuna geldiğinizi belirtmek isterim.”

Elyama bir yanıt vermek istemedi. Sonunda kasabaya vardıklarında ikisi de çok yorgundu. Saro' nun sırtı yediği kırbaçlar yüzünden fena haldeydi. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da Elyama yaralarına bakmak için ısrar etti. Çünkü Saro kendisi yüzünden bu hale düşmüştü ve onu öylece bırakıp gidemezdi.

“Sizi yolunuzdan alıkoymak istemem. Ayrıca acelenizi de görmezden gelemem.”

“Yok, bu şekilde gidersem içim rahat etmez,” dedi Elyama.

“Peki, ısrar ediyorsunuz madem, dediğiniz gibi olsun,” dedi Saro mutluluğunu gizlemeye çalışarak.

Kasabada çeşitli otların satıldığı bir yere uğrayıp gerekli malzemeleri aldılar. Sonra karınlarını doyurmak üzere bir restorana girdiler. Siparişleri beklerlerken Elyama bir kâse ve biraz sıcak su istedi. Çamur kıvamında merhem hazır olunca Elyama Saro' nun üstünü çıkarmasına yardım etti.

“Off! İnanmıyorum çok kötü yaralanmışsın. Kesikler çok fazla.”

“B-ben iyiyim.”

Elyama insanların şaşkın bakışları arasında önce bezle yaraları temizledi. Sonra nazikçe merhemi sürmeye başladı. Bir an Saro' nun içi titredi. Fakat bunun acıdan mı yoksa Elyama' nın tenine değen ellerinden mi kaynaklandığını bilmiyordu. Dişlerini sıkmıştı fakat bir süre sonra karışımın etkisi ile gevşedi.

“Etkisini çabuk gösterir. Şimdi bunu iyice bir sardık mı birkaç güne kadar yara izleri tamamen yok olur,” dedi Elyama yumuşak bir sesle.

“Teşekkür ederim,” dedi adam sadece. Yüzünün kızardığını belli etmemeye çalışıyordu. O sırada yemekler gelince rahatladı. Oradan ayrıldıklarında Saro tanıdığı bir tüccardan uzun bir yolculuğa dayanabilecek bir at buldu. İkili vedalaştı, Elyama ata atlayınca Saro arkasından seslendi.

“Bir gün tekrar karşılaşacağımıza yürekten inanıyorum, hoşça kalın.”

“Tekrar karşılaşana kadar hoşça kalın,” dedi Elyama el sallayarak. Gözden kaybolana kadar adam hayranlıkla onu izledi.

*****

9. bölüm devam edecek...

25 yorum:

  1. Yine çok güzel yazmışsın eline sağlık yeni bölümü merakla bekliyorum tebrikler. Aslında kitap çıkarmayı düşünsene bence çok iyisin.:D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Gamzeli Kız. Kısa zamanda bölümün kalanını da yayınlarım. :) Kitap hayalimdi ama burada okunması da güzel. E- kitap gibi hissettitiyor. :)

      Sil
  2. hımm ilk bölüm çok heycanlıydı :) ikinci bölümde ise galiba yeni kahramanlar da ortaya çıktı :) ilk bölümdeki sırat da yeni galiba, pelerinli ise o daha önceki pelerinli değil mi, gizemli olan, belki katil ve kötü olan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Heyecanlı bulmana sevindim deep. :) Diğer gruplar birlikte hareket ederken bunlar dağıldığı için kolaylık olması açısından bölümü ayırarak yazdım. Sırat ve diğer dördü yeni evet. Pelerinli olan Avcı değil başka biri, aslında liderler toplasında vardı da değinmemiştim pek. :) Okuduğun için teşekkür ederim. :)

      Sil
    2. keyifle, ilgiyle okuyorum ki :)

      Sil
  3. Kitap hayalinizi bence gerçekleştirmelisiniz :) Bir tersane de bulunmak isterdim. Nedenini bilmiyorum ama isterdim :)
    Seri güzel ve çokça heyecan verici devam ediyor. Tebrik ederim 🌸 Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, İnşallah. Beğenmenize sevindim. :) Aslında tamamen bırakmıştım seriyi. Sonra burada yayınlamaya karar verince, güzel yorumlarla da motive oldum. Umarım güzelce bitirebilirim, o bile mutlu eder beni. :) Şu an 2 kitaplık serinin %60' ı falan hazır. Yayınlayacaklarım bitsin öyle devamını yazmaya başlayacağım.

      Sil
  4. Gizemin yanında aşkda devreye girdi :-)) Pelerinli, 2 metre boyundaki adamı çok merak ettim.. Harika gidiyor, kaleminize sağlık 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Az biraz aşk ekleyim dedim. Sadece kavgayla gitmesin. :))
      Pelerinli adama bölümün devamında daha çok değineceğim. Bölümü beğenmenize sevindim. :)

      Sil
  5. Zevkle takip ediyorum. Olaylar, yeni kahramanlar birbirini izliyor. üçüncü paragrafta "başlarına gelen bir aksilik sonucu" olacak sanırım. Ufak bir düzeltme daha vardı ama aradım aradım bulamadım:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum için teşekkür ederim. Macera devam ediyor, geriye değinmediğim bir grup kaldı sadece. :) Hemen düzelteyim o kısmı da, telefondan yazmak bazen zor olunca bir hata çıkıyor muhakkak. :)

      Sil
  6. Güzel tanıtım, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  7. 9. Bölüm daha da gelişiyor çünkü sadece bir sevgi unsuru değil, aynı zamanda bir savaş unsuru da olduğunu okudum ... hikayeyi iyi yazdın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. Maceralar devam edecek. :)

      Sil
  8. Çok güzel tebrik ederim . Bence bunları değerlendirip kitap haline getir. çok başarılı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, öyle düşünmen mutlu etti. Kısmet artık. :)

      Sil
    2. Olur olur bunu yazabilmişsen devamı çok daha kolay gelir :)

      Sil
  9. Ooooo havada aşk kokusu var. 😂 Bölümü okumaya başlarken Serenay ın grubu hakkında olmadığını görünce biraz hayal kırıklığına uğradım ama okumaya başlayınca bu grubun hikayesi de bir hayli sardı. Kalemine sağlık. 😍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Romantik tarzda yazmayı hiç beceremesem de koca romanda biraz aşk olsun dedim. 😀 Her grupta garip kişiler var, ilgi çekici olması açısından. Ben de Serenayları ve erkekler grubunu seviyorum daha çok. 😃

      Sil
  10. Yine çok güzel bir bölümdü ve ilerde güzel bir aşk bizleri bekliyor;) Başarılar diliyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Gülten, beğenmene sevindim. :)

      Sil
  11. Sırat' ın dövüşünü yazmak güzeldi benim için. İri adamın kim olduğunu öğrenmişsindir zaten. :) Saro iyi ve komik biri. Eğlenerek yazdım onu. İkinci kitapta yer vermeliyim bir şekilde. :)) Yorumun için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  12. Benim gibi e kitap sevmeyenlere kitap daha iyi olur. Nedense hiç sevemedim ekrandan okuma işini.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur, ekrandan okumak biraz daha zor oluyor.

      Sil

Kış Bahçesi (Kitap)

    Bir süredir okuma konusunda yavaşım, Ramazan ve bayram derken günler çabuk geçmiş. Yazardan okuduğum ilk kitaptı bu, oldukça sevdim ben....