BÖLÜM 10
Soğuk
Diyar-Dazzap
Bir diğer grup okyanusun güneyine doğru yol aldı. Kanyul ülkesini
geçerek Dazzap’ a varmaları bir haftayı buldu. Dazzap onları umduklarından da
soğuk karşıladı.
Markos paltosuna iyice sarıldı. Soğuğu hissetmemeye çalışsa da
yapamıyordu. Uzun, dalgalı, beyaz saçları kulaklarını örtüyordu. Zayıf ve uzun
boyluydu. Dövüşlerde ve avlarda daha çok arbaletini kullanmayı tercih ederdi.
En zorlananlar atları süren Mir ve Holant’ tı. Yüzlerine vuran
soğuk rüzgâra alışık değillerdi. Mir parmakları buz kesince yün bir eldiven
giymek zorunda kaldı. Kapüşonunu neredeyse yüzünü kapatacak kadar indirmişti.
Mir’ in hemen arkasından ilerleyen Holant’ ın da ondan farkı yoktu.
İkisi çok eski arkadaşlardı. Mir yirmi sekiz, Holant otuz
yaşındaydı. Mir’ in kıvırcık saçları ensesini ve alnını kapatacak uzunluktaydı.
Holant’ ın kara saçları ise yok denecek kadar kısaydı. Holant iriyken, Mir daha
narin bir yapıya sahipti.
“Burası tahminimden de kötüymüş. Bari donmadan önce dönebilsek,”
diye söylendi öndeki at arabasında bulunan Dorma.
“Abla, daha yeni geldik. Sen şimdiden gitmeyi düşünüyorsun,” dedi gülümseyen
Har.
“Al benden de o kadar. Gerçekten pişman oldum buraya geldiğime,”
dedi Yusan titremesini engellemeye çalışarak. Kalın eldivenleri ve montunun
altında bile üşüyordu. Kafasına da kalın, bir şalı iyice dolamıştı ve sadece yüzünün
bir kısmı görünüyordu. Esmer teni ve sürme çekilmiş kocaman, yeşil gözleri
daima onu olduğundan hırçın gösterirdi. Fazla şikâyet etmeyi sevmeyen biri olsa
da soğuktan nefret ederdi. Ok kullanımında pek çok savaşçıdan daha
kabiliyetliydi.
Dorma’ nın karamel rengi saçları, dümdüz uzanıyordu. Gözleri açık
kahverengiydi. Başında örgü bir şapka vardı. Silah kullanımı, binicilik, yakın
dövüş gibi pek çok konuda yeteneği vardı. Yaşına rağmen kardeşi Har da oldukça yetenekliydi.
Kazzam grubun en güçlü üyesiydi. Onun fiziksel gücü normal bir
insanın üstündeydi. Yüzlerce kiloluk yükü sırtında taşıyabilirdi. Ayrıca
yumrukları çok sertti. Butah’ ta Lider Zorkan’ dan sonra yumruğu en sıkı olarak
bilinen kişiydi.
Kapalı at arabası yolda ilerlerken Har buğulanmış camdan dışarıya
bakıyordu. Gökyüzü bembeyaz, yoğun bulutlarla kaplıydı. Birden at arabası durunca
herkes ne olduğunu merak etti. O sırada kapıyı açan Mir şiddetli soğuğun
içeriye dolmasına neden oldu. Mir’ in yüzü soğuktan kızarmaya başlamıştı.
Zorlukla konuşabildi. “Bu, böyle olmayacak. Bir sığınak bulup ateş yakmalıyız.
Bir süre ısınmadan daha fazla devam edemeyeceğim.”
Dorma onun haline acımıştı. “Peki, öyle yapalım. Sen iyi misin?
İstersen bir süre ben süreyim atı.”
“Sığınacak bir yer bulana kadar dayanabilirim,” dedi Mir. Kapıyı kapatıp
tekrar atı sürmeye başladı.
Yaklaşık yarım saat sonra haritada gözüken bir alana vardılar.
Kayalık alanda mağara ya da onun gibi bir şey bulabileceklerini düşünüyorlardı.
Soğuğa karşı dayanıklı birkaç ağaç türü çevreyi süslüyordu. Yeşil, iğne
yapraklı ağaçlar zor şartlara direnircesine ihtişamlı bir görünüme sahipti.
Markos kayalığın arka kısmını dolaştığında eski bir kulübe buldu.
Hiç oyalanmadan bu terk edilmiş kulübeye yerleştiler. İçeride eski bir soba
vardı. Kazzam kulübenin dışında yığılı odunlarla sobayı yaktı. Odunlar
çıtırdayarak yanarken herkes sobanın etrafını sardı. Kırılmaya başlayan soğuk
herkesi kendine getirmişti. Kulübede neredeyse hiç eşya yoktu ama camların sağlam
olması ve kulübenin çok da büyük olmaması sayesinde ortam kısa sürede ısındı.
Yusan çantasından yiyecek bir şeyler çıkarıp diğerlerine ikram etti.
“Yalnız, çok fazla yiyeceğimiz kalmadı. Bundan sonra avlanmamız
gerekecek.”
“Avlanma konusunda endişe duymayın. Ben hallederim,” dedi Markos
elinde tuttuğu arbaleti göstererek.
“Fakat şunu da unutmayın ki iç kesimlere gittikçe hava daha da
kötüleşecek ve belki kurtlarla karşılaşacağız. Kurtlar bizim yabancı olduğumuzu
sezerse bize saldırabilir. Çok dikkatli olmalıyız,” diye ekledi Yusan.
“Birkaç kurtla başa çıkabileceğimizi sanıyorum. Hepimiz oldukça
yetenekli kişileriz,” dedi Holant.
“Mesele bu değil. Eğer onlar sıradan kurtlar olsaydı belki
rahatlıkla onları haklayabilirdik. Birçoğu özel olarak eğitilmiştir. Lider
Zorkan’ ın nasıl biri olduğunu bilirsiniz,” dedi Dorma.
“Evet, Lider Zorkan kurtlara düşkündür. Hatta ülkedeki tüm kurtlara
sahip çıkma gibi bir huyu var. Eğer kurtlarına bir zarar geldiğini öğrenecek
olsa ne yapar sizce?” diye araya girdi Yusan.
“Yani, ne öneriyorsunuz bize?” dedi Mir meraklanarak.
Yusan hemen haritayı açtı ve eliyle bir yol çizdi. “İşte buradan
gidersek kurtlarla karşılaşma şansımız çok az olacak. Yol biraz uzayacak ama en
azından bu bölgeye daha kolay uyum sağlayabileceğiz. Haritada az da olsa bir
bitki örtüsü görünüyor, demek ki buraya biraz daha ılıman bir hava hâkim. Ne dersiniz?”
“Peki, ben kabul ediyorum,” dedi Mir.
Diğerleri de Yusan’ ın söylediklerini mantıklı bulmuş ve kabul
etmişti. Sonra iştahla karınlarını doyurdular ve biraz daha ısınabilmek
maksadıyla öylece sobanın başında beklemeye devam ettiler.
Markos’ un aklına takılan bir şey vardı ve sonunda bunu dile
getirdi. “Ya bir şekilde kurtlarla karşılaşırsak ve savaşmak zorunda kalırsak
ne olacak?”
“Şansımız yaver giderse Lider Zorkan bunu öğrenmeden ülkeden
ayrılmış oluruz,” dedi Yusan ciddi bir ses tonuyla.
“Kendimize asıl şunu sormalıyız. Ya Lider Zorkan ülkesine sızan
kişilerin Butah’ tan geldiğini öğrenirse ne olacak?” dedi bir süredir
sessizliğini koruyan Kazzam.
Herkes onun ne demek istediğini anlıyordu. Lider Canova ile arası
çok iyi olan Lider Zorkan bunu öğrenirse kendisine ihanet edildiğini
düşünecekti. Böylece Butah ile olan yakınlığına bir son verecekti.
“Hiç parlak şeyler olmayacağı kesin. Gözü dönen Lider Zorkan ne
yapabilir bilemiyorum,” dedi Mir endişeli bir halde.
“Lider Canas her ne kadar babasını düşünüyor olsa da bizi buraya
yollamakla yanlış yaptı. Şahsen ben Lider Zorkan’ a güveniyorum. Lider Canova’ nın
ölümü ile hiçbir bağlantısı olmadığına eminim,” dedi Kazzam.
“Yapacağımız tek şey kendimizi iyi saklamak olacaktır,” diyerek
konuya noktayı koydu Dorma.
O gün orada gecelemeye karar verdiler. Bu havada karanlıkta
ilerlemek daha zor olacaktı onlar için. Sobanın yanı başında, yere açılan
kilimlerin üstüne uzandı herkes. Sobadan yayılan ısının etkisi ile gevşeyip
kısa sürede uykuya daldılar.
“Kalkın millet. Sabah oldu.”
Mir’ in sesi odayı doldurduğunda birkaçı homurdanarak kalktı.
Ellerinde kalan son azıkla da kahvaltılarını yaptılar. Yarım saat içinde
hazırlanıp yola düştüler. At arabalarını bu kez Kazzam ve Markos sürüyordu. Yol
ayrımına vardıklarında Yusan’ ın bahsettiği yere saptılar.
Saatlerce yol almalarına rağmen az sayıda at arabası yanlarından
geçip gitti. Yolda oyalanmamak için herkes olabildiğince hızlı sürüyordu atını.
Dışarıyı izleyen Har yakınlardaki bir tepede bembeyaz bir kurdun koşarak
gittiğini fark etti. Sırtında on beş yaşlarında bir genç vardı. Kurt o kadar
hızlı ilerliyordu ki Har sadece birkaç saniyeliğine onu izleyebilmişti.
Yolları bir şehre vardığında durup dinlenmeye karar verdiler.
Şehrin sokaklarını adımlarken insanları izliyorlardı. Hayat şartları zor
olmasına rağmen buranın insanı buna alışkın görünüyordu. Zeminde bir karış
kadar kar vardı. Buz tutmuş yollarda çocuklar kaymaya çalışıyor, kendi
aralarında eğleniyorlardı. Evlerin çoğu tuğladan yapılmıştı. Soğuğu
engelleyecek malzemelerle evlerin dış cephesi kaplanmıştı. Şehrin merkezindeki
bir okulun önünden geçtiler. Kazzam okulun bahçesinde zorlu bir eğitimden geçen
çocukları görebiliyordu. Sırtlarındaki ağır yüklerle engelleri aşıyor,
baltalarla kurumuş ağaçları kesiyorlardı. “Daha hızlı ve dayanıklı
olmalısınız,” diye bağıran eğitmenin sesi yankılanıyordu bahçede. Kazzam
çocukların haline acımıştı. Dazzap’ ta okul eğitimi daha küçük yaşlarda
başlardı. Çünkü onların zor yaşam koşullarına bir an önce uyum sağlamaları ve
hayat mücadelesi vermeleri gerekiyordu.
Bacası tüten evler gösterişten çok uzaktı. Burada insanlar çok
çalışır, yiyeceklerini stok yapar ve sadece gerektiği kadar harcarlardı. Zaman
zaman Lider Zorkan’ ın halka yardımcı olduğu olurdu. Kurtlar hem taşımacılıkta
hem de ulaşımda kullanılırdı. Bu, insanların yaşamlarını bir hayli kolaylaştırıyordu.
Evlerden birinin bahçesi çok büyüktü ve içinde küçükbaş hayvanları
beslemek için bir barınak vardı. Barınağın da bacasından kara dumanlar
yükseliyordu. Yaşlı bir kadın barınağın kapısını açtığında bir horoz dışarı fırladı.
Horoz bir süre karın üstünde debelenip yiyecek bir şeyler aradı. Sonra üşümüş
olacak ki sesini dahi çıkarmadan barınağa geri döndü. Beş yaşlarında bir
çocuğun gri, yavru bir kurdu kovalaması da herkesin gülümsemesine neden oldu.
“Kurtların bu kadar dost canlısı olduğunu bilmezdim,” dedi neşelenen
Mir.
“Gerçekten ilginç bir manzara,” dedi Yusan.
Kazzam araya girdi. “İşte şurada bir şeyler yiyebiliriz.”
Böyle bir yerde lokantaya rastladıkları için şanslıydılar. İçeriye
girdiklerinde onları karşılayan sıcak hava karşısında rahatladılar. Mir
ellerini ovuşturarak masalardan birine oturdu. Diğerleri de onu izleyip masaya
dizildi ve sipariş verip beklemeye başladılar.
İçeriyi yemek kokuları sarmıştı. Tezgâhın arkasındaki rafta çeşitli
baharatlar sıralıydı. Buranın yemekleri bol acılı ve baharatlı olurdu hep. Dev
kazanda pişen sıcak, yöresel çorba müşterilerce en tercih edilen yemekti.
“Şimdi nasıl bir yol izleyeceğiz?” diye sordu Markos.
“Yemeklerimizi bitirince hemen yola çıkalım diyorum. Biraz daha
batıya ilerlememiz gerekiyor. Oradaki ormanlık alanda yeteri kadar
avlanabilirsek güneye ilerleyeceğiz. Ki bu da daha fazla miktarda kar demektir.
Saklı Mekân’ a varana kadar işimiz biraz zor olacak,” dedi Dorma.
“Güneye ne kadar ilerlersek kurtların sayısı o derecede artacaktır.
Bence zehirli iğneler hazırlayıp bunlarla kurtları vurursak fazla dikkat
çekmeden yolumuza devam edebiliriz,” dedi Kazzam.
“Zehirli iğneler mi?” dedi Yusan dikkat kesilerek.
“Biliyorsunuz ki Dazzap’ ta zehir bulmak çok kolaydır. Ormanlarda
bulunan bazı zehirli bitki çeşitlerini biliyorum. Oradan topladığımız
bitkilerle zehirli bir karışım elde edebilirim. Ağaçların dallarını yontarak
iğne yaparsak gerisi hallolmuş olacak. Fakat bu dediğim öldürücü bir zehir
olmayacak. Sadece kısa bir süreliğine felce neden olacak. En azından kurtlardan
uzaklaşana kadar zaman kazanmış olacağız.”
Herkes Kazzam’ ın fikrini beğenmişti.
“O halde doğruca ormana gidiyoruz,” dedi Yusan. Tüm problemler
çözülmüş göründüğü için şimdilik keyfi yerine gelmişti.
Masa yemeklerle donatılınca çok kısa bir sürede her şeyi silip
süpürdüler. İstemeyerek de olsa lokantadan ayrılıp yakıcı rüzgâra adım attılar.
Şehirden çıkıp batıya doğru ilerlediklerinde rüzgâr da hızını azaltmıştı.
Bahsedilen ormana varmaları üç günü buldu. Bu süre zarfında bazı yerlerde durup
avlanmışlardı.
“Ben ve Mir ağaçları oyma işine başlarken siz de daha fazla yiyecek
toplamaya bakın. Vaktimizi boşa harcamayalım,” dedi Kazzam elindeki kızarmış
ete ısırırken.
“Dorma, Har ve ben ormanın etrafını dolaşacağız. Belki bir şeyler
buluruz,” dedi Yusan.
“Ben de avcılık işine devam edeyim,” dedi Markos.
“Ayrıca elimizdeki yakacaklar da bitmek üzere. Burada bulabileceğim
çalı çırpı ne varsa toplayıp arabaya yüklerim,” dedi Holant.
Yemeğin ardından Kazzam en uygun olan ağacı aramaya başladı. Sonunda
ağaçlardan birine tırmandığında Mir aşağıdan seslendi.
“Sen onun yeterince kullanışlı olacağına emin misin?”
“Görünümü seni yanıltmasın. Çok işimize yarayacaktır.”
Kazzam elini hemen yan taraftaki dala koydu.
“İşte bu dal mükemmel görünüyor.”
Mir ağaçlardan anlamadığı için tüm dallar ona aynı görünüyordu. Bu
yüzden Kazzam’ ın işine karışmak istemedi.
“Peki, onu nasıl kırmayı düşünüyorsun? Bir baltamız bile yok.”
Bunun üzerine Kazzam güldü. Cebinden muştayı çıkarıp parmaklarına
geçirdi ve diğer eliyle ağacın gövdesine sıkıca sarılıp dala kuvvetlice vurdu.
Birkaç vuruştan sonra dal çatırdayarak yere düştüğünde Kazzam’ ı izleyen Mir’ in
ağzı açık kaldı. “Harikasın sen.”
Kazzam ağaçtan indiğinde Mir onun elinin kana bulandığını gördü ve
kendisini bu kadar zorladığı için ona çıkıştı. Sırt çantasından bir bez parçası
çıkarıp Kazzam’ ın elini sardı.
“Teşekkürler. Hadi şimdi asıl işimize dönelim,” dedi Kazzam.
“Ne yani, bu halde bir de yontma işiyle mi uğraşacaksın.”
“İyiyim ben, hem diğer elimi de iyi kullabilirim.”
İkisi birlikte bir ağacın kenarına oturup çakılarını çıkardılar. Ahşap
yontma işi zahmetli bir işti. İkisi tüm dikkatlerini işlerine vermişlerdi. Mir
ilk iğnesini bitirdiğinde Kazzam’ a gösterdi.
“Bu nasıl olmuş sence?”
“Biz kurtları indirmeye çalışacağız, tavukları değil. Biraz daha
büyük yapmalısın.”
“Hmm, haklısın,” dedi Mir elindekini arkaya atarak. Ve yenisini
yapmak üzere işe koyuldu.
O sırada tekrar kar yağmaya başladı. Mir karı fark edip yukarıya
baktığında ağaçların dallarının çoktan karlarla kaplanmış olduğunu gördü.
Yaslandığı ağacın çok sayıda ve kalın dalları olduğu için karın büyük bir
kısmını aşağıya bırakmıyordu.
“Vay canına. Burada biraz daha kalırsak kardan adama döneceğiz
sanırım.”
“Hayatında hiç kar görmemiş gibi konuşuyorsun,” diye sırıttı
Kazzam.
“Pek de gördüğüm söylenemez zaten. Butah’ ın çoğunlukla doğu
kısmına yağar kar. Bense en batıda, Meguan’ ın hemen dibinde yaşıyorum.”
Sohbet uzayıp gidince gerinerek ayağa kalktı Mir. Her tarafı
tutulmuş ve elleri soğuktan uyuşmuştu. Ardından hapşırmaya başladı.
“Pekala, bunlar işimizi görecek miktarda. Sen dön, ben biraz zehirli
ot toplayıp gelirim,” dedi Kazzam.
“Peki, görüşürüz. Dikkat...” Cümlesini tamamlayamadan bir kez daha hapşırdı
Mir. “Bir bu eksikti,” diye söylendi.
Holant yakılabilecek olan her şeyi bir çuvala doldurdu. Ağaçlardan
bir kaçının yıkılmış, parçalanmış olduğunu gördü. Burada daha önce mühim bir
dövüş çıktığı belliydi. Çuval tamamen dolunca geri döndü.
Yusan sadece bir horoz yakalayabilmişti. Markos da bir kar tavşanı avlamıştı.
Herkesin işi bittiğinde akşam olmak üzereydi. Dorma ateş yakıp yiyecekleri pişirirken
diğerleri ateşin etrafına toplandı. Gökyüzü yavaş yavaş kararıyor, uzaklardan kurt
ulumaları geliyordu. Herkes biraz huzursuzdu. Gecenin ilerleyen saatlerinde ateşi
söndürüp geride bir iz bırakmamaya dikkat ederek uykuya çekildiler.
Gece yarısı uykusunda huzursuzca dönen Har uyandı. Üstündeki
battaniyeyi çekip camdan dışarıya baktı. Bir ses duyduğuna emindi fakat
görünürde hiçbir şey yoktu. İçini bir huzursuzluk kapladığı için uyumamaya
karar verdi. Dorma ve Yusan ise top patlasa uyanmayacak gibiydiler. Kalın
battaniyelere sarılıp, birbirlerine sokulmuşlardı. Har onları uyandırmamak için
yavaşça hareket edip kılıcını da yanına alarak arabadan aşağıya indi. Diğer
arabadan da çıt çıkmadığına göre anlaşılan herkes çoktan uykuya dalmıştı.
Civarda pek insana rastlanmadığı ve hava buz gibi olduğu için kimse içlerinden
birinin nöbet tutmasını gerektiğini düşünmemişti.
Har bakışlarıyla tüm ormanı tarıyordu. Gece karanlığında bir şey
görmek zordu. Ağaçların arasından gelen çıtırtılar irkilmesine neden oldu.
Hızla sesin geldiği yöne dönünce gölgeleri gördü. Korkuya kapılarak geriledi ve
kılıcını kaldırdı. O anda ağaçların arasından iri kurtlar hırlayarak fırladı.
Har herkesin duyacağı kadar gür bir sesle bağırdı.
“Herkes uyansın! Kurtlar saldırıya geçti!”
Karakter tanımlamaları çok güzeldi, çok hoşuma gitti. Bakalım bu grubu neler bekliyor:-) Kaleminize sağlık. Şimdiden Mutlu Bayramlar dilerim:-)
YanıtlaSilYorumumuz için teşekkür ederim, karakter tanımlamalarını beğenmenize sevindim. Size de mutlu Bayramlar. :)
Silarbalet nedir ki? :) soğuk ve orman, ormanda geçen maceralar hep güzel ve heyecanlı oluyor. kurtlar anneee :) zehir bakalım işe yarayacak mı, tuzaklar da kurulmuş gibi :) kaç tane grup oldu yaa şimdiye dek?
YanıtlaSilArbalet kurmalı yay diye geçiyor. İnternette resimleri var. :) Orman güzel olsa da soğukta hiç çekilmez sanırım. Kurtlar da saldırdı işleri zor görünüyor. :) Beş grup var toplamda, beş farklı ülkeye giden. :) Güzel yorumun için teşekkür deep.
Silarbalet, ooo robin hood'un yayıymış evet saool :)
SilHayırlı Bayramlar diliyorum, işyerinde yarısını okuyabildim:) Yine geleceğim..
YanıtlaSilSağol Gültencim. Kolay gelsin. :)
SilTeşekkür ederim. Senin de bayramın mübarek olsun. :)
YanıtlaSilOrmanda işleri zor görünüyor, bakalım daha neler yaşayacaklar.Kazzam çok becerikli birisi o yüzden zorlanmazlar belki:)
YanıtlaSilBakalım kurtlarla dövüş nasıl geçecek? :) Kazzam çok yetenekli evet, yardımı dokunacaktır. Yorumun için teşekkür ederim Gülten. :)
Sil.
YanıtlaSilBen bu seriyi kaçırdım Duygu. Maşallah 10.bölüme gelmişsin. Kitap olma kıvamında ilerliyor. Emeğine, yüreğine sağlık. Mutlu bayramlar 🤗🌺🍬🤚
Teşekkür ederim, sana da mutlu bayramlar. :) Buradan okumak zor oluyordur sanırım. İlk kitap olarak planladığım kısmın neredeyse yarısını paylaştım. 😃
Silyeni olaylar bizi bekliyor desene :)
YanıtlaSilOlaylar hiç bitmiyor. Hep bir aksilik çıkıyor. 😃 Yorumun için teşekkürler Esra. :)
SilHer eve bir Kazzam lazım :-)))) Cidden sürükleyici. Devam et mutlaka.
YanıtlaSil:D Evet, öyle güçlü biri her eve lazım. :)) Sürükleyici bulmana sevindim. Bitirene kadar devam etmeyi düşünüyorum. Yorumun için teşekkür ederim.
Sil:)
Zorkan korkutucu biri biraz. Ve onu çok iyi tanımışsın gerçekten. 😀 Bu grubun yolculuğu en zor olan evet. Anime gibi düşünmene sevindim. Amacım anime gibi roman yapabilmekti. :)) Güzel yorumun için teşekkür ederim.
YanıtlaSilKarakter sayısı kırk elliyi bulacak sanırım. Epey geri kalmışım:) Maceralı yolculuğa devam. Ekip güçlü sanırım her türlü badireyi atlatabilecekler. Bir sonraki bölümden devam edeyim:)
YanıtlaSilBen biraz hızlı ilerledim bölümleri paylaşma konusunda. :) Karakter isimlerini özellikle not alıyorum kaç kişi olmuşlar diye, daha bitiremedim. :))
SilEkip bayağı güçlü evet. Yorum için teşekkür ederim. :)