BÖLÜM
22
Buhran
Vakti
Dalgaların sesi kulaklarını dolduruyor, denizin
esintili havasını teninde hissediyordu. Külçe gibi ağırlaşmış bedenini harekete
geçirmeye çalışmadan önce gözlerini yavaşça araladı. Küçük bir kulübenin içinde
sert bir yatakta yatıyordu. Açık olan kapıdan içeri sızan güneş ışığı yüzüne
vuruyor, gözlerini alıyordu. Belki de bu rahatsızlık hissi uyandırmıştı onu,
elini gözlerine siper etti. Sargılar içindeki kolunu görünce yaralanmış olduğunu
anımsadı. Nerede olduğunu merak ediyordu. Bulunduğu yatak cam kenarındaydı.
Pencereden sarkan yırtık, eski perde görevini yapmaktan çok uzaktı. Cama doğru
uzanıp dışarı baktı. Uçsuz bucaksız sahil ıssızdı, kimseyi göremiyordu. Doğrulmaya
çalışınca biraz canı yandı ama yine de kalkıp kapıya doğru yürüdü.
En son ne olduğunu anımsamaya çalışıyordu.
Harula’ nın son saldırısından belki de bir iki saniye önce tüm bedeni bir saydam
kalkan sarmıştı. Her nasıl olduysa o saldırıdan yara almadan kurtulmuştu. Ancak
patlama sonrası kayan zeminle birlikte aşağı doğru yuvarlanmış ve hayal meyal
birisinin ardından aşağı atladığını fark etmişti. Son hatırladığı buydu,
ardından başını vurmuş olmalıydı ki bilinci kapanmıştı. Başındaki sızı da bunu
doğruluyordu. Ne kadar çabalasa da kendisini kurtarmaya çalışan kişinin kim
olduğunu hatırlayamadı.
Kapıya kadar geldiği sırada her şeyi net
şekilde hatırlayınca içini derin bir üzüntü kapladı. Geri dönüşü olmayacak
şeyler yapmıştı. Başta, suçlu olduğunu sandığı babasını öldürmesinin acısı
kalbini sıkıştırdı. Annesini öldüren kişiye yıllarca, koşulsuz itaat etmişti ve
pek çok kişinin ölümünde parmağı vardı. Suçluluk duygusu onu sardı. Beyni karıncalanıyor
gibiydi, titreyen dizlerinin üzerine çöktü. Acı dalga dalga bedenine
yayılıyordu. Kenetlenmiş bedeni gözyaşlarını akıtmasına bile müsaade etmiyordu,
boğazına bir yumru oturmuştu. Öne doğru düşmek üzereyken birisi onu tuttu.
“İyi misiniz Lider Canas?”
Canas başını kaldırıp sesin sahibine baktı.
Siması tanıdık geliyordu ama kim olduğunu bir türlü çıkaramadı. Kızın yardımını
kabul ederek yatağa doğru yürüdü. Yatağın kenarına oturunca dikkatle kıza baktı.
Kahverengi saçları dağınık, yeşil gözleri olabildiğine parlaktı.
“Seni daha önce görmüş müydüm?”
“Evet, bir kez karşılaşmıştık. Ezva ben.”
Canas yıllar önceki olayı hatırladı. Kızı
haydutların elinden kurtardıktan sonra onu bir daha görmemişti. “Beni kurtaran
sendin değil mi?” Kız yavaşça başını sallayınca Canas hiddetlendi.
“Bu ne şimdi? Yıllar önceki borcunu ödemiş mi
oldun yani? Neden ölmeme izin vermedin?”
Ne diyeceğini şaşıran Ezva geriye doğru bir
adım attı. “Hayır, yanlış anladınız.” Sesinde gücenmişlik olsa da bakışları
sertti.
“Bıraksan da ölseydim! Her gün bu azapla nasıl
yaşarım ben?” Canas öfkeyle ayağa fırladı. İçindeki sıkıntı onu boğuyor, doğru
düzgün düşünmesine engel oluyordu. Hiçbir şeyi geri döndüremeyeceğinin acısını
iliklerinde hissediyordu. Ahşap duvarı yumruklamaya başlayınca Ezva onu
durdurmaya çalıştı. “Sakin olun! Kendinize gelin! Eğer hâlâ yaşıyorsanız bunun
bir nedeni vardır. Niçin ölmek istiyorsunuz?”
“Hiçbir şey bildiğin yok senin!”
Ezva kararlı şekilde durdu. “Biliyorum! Savaşta
ben de bulundum, olanları işittim. Kandırıldığınızı da biliyorum. Lider Canova
için şu an sizden fazla kimse üzülemez. Ben hep uzaktan sizi izlerdim. Kılık değiştirip
halkın içinde dolaştığınız anlarda bile sizi
fark ederdim. Sizi sandığınızdan iyi tanıyorum.”
“Nasıl aşağılık biri olduğumu da iyi
biliyorsundur o zaman.” Canas duvarın dibine oturmuş Ezva ile tartışmayı
sürdürüyordu. Kolunda keskin bir zonklama başlamıştı. “Nasıl üzgün ve kırgın
olduğunuzu görüyorum. Vicdan azabı insanın en büyük cezasıdır. Şu an
yanıyorsunuz ama yavaş yavaş acınız küllenecek.”
“Hak ettim bunu. Kendi hırslarım yüzünden insanları
sürüklediğim duruma bak! Hep başkalarını suçlarken esas sahte olan benim
hayatım, benim hayalimmiş.”
Ezva üzüntü içinde Canas’ a bakıyordu. Her
şeyini kaybetmiş biriydi o. Geride büyük bir yıkım bıraktığı için kendini asla
affetmeyecekti. Biraz olsun sakinleşebilse işler yoluna girebilirdi. Canas’ ın
her an kötü bir şey yapabileceğini düşünerek gergin halde bekliyordu.
Canas yumruğunu sıkıp yere vurdu. “Bu elle öldürdüm
babamı, hem de hiç gözümü kırpmadan. O an aklımda sadece intikam ve insanları
birbirine düşürmek vardı. Bedel ödeyeceğimin de farkındaydım ama hiçbir şey
beni zalim emellerimden vazgeçiremedi. Nasıl kana susamışsam babamın
gözlerindeki merhameti, sevgiyi bir an bile fark edemedim. O ölürken ruhsuz
şekilde onu izledim ve kaçtım!” Uzun süre konuşmanın verdiği bıkkınla bir süre
sustu. Boğazı kurumuş, çok susamıştı. Sesi ruhunu yansıtırcasına çatallı ve zor
anlaşılır çıkıyordu. Şimdi her şey gözüne boş ve anlamsız geliyordu. Annesini
hatırladı. O zamanlar Alasır’ ın gerçek niyetini görebilseydi annesi şimdi
yaşıyor olacaktı. Gözünden yaşlar usul usul süzülmeye başladı. Annesinin ölümünde
de dolaylı yoldan parmağı vardı. O günkü yangını düşündükçe bedenini sıcak bastı.
İçi içini yerken yalnız ve terk edilmiş hissediyordu. Ailesini parçalamıştı.
“Lider Canas babanız büyük bir liderdi. Sorumluluklarının
peşinden gitti hep. Belki sizi ihmal ettiği için yanlış bir yola savruldunuz.”
“Hâlâ lider olduğumu söyleyebiliyor musun?
Hangi lider benim yaptıklarımı yapar, insanları felakete sürüklerdi? Ben lider
olmayı hiç hak etmedim.”
Canas kalktı ve kulübeden dışarı çıktı. İnce
kumların üzerinde yalın ayak yürürken Ezva sessizce onu takip ediyordu. Canas
sızlayan kolunu ovdu, yanma hissi hâlâ geçmemişti. Hatta ara ara o kadar artıyordu
ki kolunu bedeninde fazladan bir yük gibi hissediyordu. Yara daha derin olsaydı
kolay kolay kurtulamayacağını biliyordu. Karanlık gücün etkilerine fazlasıyla şahit
olmuştu. Meydanda ölenleri hatırlayınca bakışları gölgelendi. Kim bilir onlar ne
kadar acı çekmişti. Denize doğru ağır adımlarla yürüdü. Dalgalar birbiriyle
yarışıyor gibiydi, köpükler saçarak kıyıya vuruyorlardı.
“Sen beni nasıl kurtardın? Özel güçlerin mi var
yoksa?” Canas ilk kez öfkesi azalmış halde konuşuyordu.
“Doğru. Hayat Zırhlılarından biriyim. Tabi bu
gücüm sizle tanıştıktan çok daha sonra ortaya çıktı. Saldırı anında herhangi
birinin bedenini zırhla kaplarsam o kişi saldırı ne kadar şiddetli de olsa
zarar görmüyor. Sadece kısa bir an için bunu kullanabiliyorum ve zırh
oluşturduğum anda saydam bir görünüme sahip oluyorum. O gün Harula sizi nehre
kadar izlediğinde peşinizden geldim. Sizi korumak için uygun anı kollamak
zorundaydım. Uğradığınız saldırı sırasında bedeninizi zırhla sardım ama bu
düşüşünüzü önlemedi. Ardınızdan ben de atladım. Tam nehre düşmek üzereyken sizi
yakalayıp tekrar zırh oluşturdum. Böylece ikimiz de kurtulmuş olduk. Bir
şekilde sizi kıyıya attığımda o civarda bir at buldum. Sizi buraya getirirken
bir hastaneden kan ve gerekli malzemeleri temin ettim. Sağlık alanında eğitim
gördüğüm için elimden geldiğince tedavinizi yaptım.”
“Anlıyorum, bu kadar şeyi tek başına halletmen
etkileyici.” Ansızın aklına gelen soruyu yöneltti. “Harula! Ona ne oldu peki? Savaş
hâlâ devam ediyor deme.” Endişeyle kızın ağzından çıkacak sözleri bekliyordu. “Daha
önce aldığınız yaralar yüzünden uzun bir süre baygın kaldınız. Sizi saklayıp şehre
indiğimde karanlık aniden son buldu. Öğrendim ki Harula öldürülmüş, savaş
bitmiş.” Canas tuttuğu nefesini bıraktı. “Bu iyi haber, rahatladım. Başardılar demek.”
“Dahası herkes sizin öldüğünüzü düşünüyor.
Kurtarıldığınızı fark eden olmadı.”
Bu sözlerin altındaki imayı fark etmekte
gecikmedi Canas. Kumsal boyunca yürümeye devam etti. Su ayaklarına çarpıp geri
çekiliyordu. “Demek öyle. Belki de hak ettiğim cezayı vermeleri için hemen karşılarına
çıkmalıyım. İhanetin cezası nedir sence? Hangi ceza hem onların içini soğutur
hem beni temizler?”
Ezva diyecek bir şey bulamadı ama Canas’ ın gidip
teslim olmamasını yürekten arzuluyordu. Olanlar sürekli zihninde dönüp durunca
Canas yine gerilmeye başladı, sinirden elleri titriyordu. “Senin bile verecek cevabın
yok.”
“Ben açığa çıkmamanızı tercih ederim.” Ezva duyulmasından
korkuyor gibi o kadar kısık sesle söylemişti ki Canas dönüp bir süre onun yüzüne
baktı. Kızın devam etmeyeceğini anlayınca yere çöküp oturdu. Yer çekimi artmışçasına
ağırlaşan adımlarını daha fazla sürüklemek istemedi. Martıların sesleri her
yerde yankılanıyordu. Bulutlar art arda sıralanmış, güneşi örtüyordu.
Saplantılı şekilde sebep olduğu tüm ölümler gözünün
önüne geliyordu. İzlediği manzara bir anlığına kan denizine dönünce irkildi. Beti
benzi atmıştı. Neredeyse ayaklarına değecek kadar yaklaşan kandan korkuyla uzaklaştı.
Ezva onun haline acıdı ama sesini çıkarmadı. Canas’ ın bir şeylerle boğuştuğunun
farkındaydı. Bu, kendisinin aşması gereken zorlu bir yoldu.
Sabırsızca etrafa bakındı Canas, yakınlarda kendine
zarar verebileceği bir şey yoktu. İçindeki azabı dindirmek, olanları unutmak
için kendi canını öyle bir yakmak istiyordu ki. Eline geçirecek bir şey bulamayınca
“Neredeyiz biz böyle?” diye söylendi.
“Sizi kimse görmesin diye bu ıssız adaya
getirdim. Butah açıklarında bir yerdeyiz.” Ötedeki kayığa baktı. Özel güce sahip
olduğundan beri fiziksel olarak çok güçlü hale gelmişti. Kürek çekerek uzunca yolu
rahatça kat ediyordu.
Canas zihnini boşaltarak sakinleşmeye çalıştı.
Ufka daldı gözleri, çocukluğuna gitti; mutlu olduğu, masum olduğu anlara. Hayalinde
annesi ve babası ona gülümsüyordu. Her ne yaparsa yapsın bir anne ve babanın çocuğuna
gülümseyebildiği gerçeği içini parçaladı. Görüntü daha sonra yerini başka
insanlara bıraktı. Öfke dolu ve suçlayan gözlerle ona bakan Saraç, Zorkan,
Valyon, Fuban, Boratak ve diğerleri. Nefesi kesildi bir anda. Kalp atışı o
kadar hızlıydı ki terlemeye başladı, göz bebekleri büyüdü. Her şey boğazına
çöküyordu sanki, yaşamak işkence gibiydi.
“Sakin olun! Geçecek hepsi!” diye onu sarstı Ezva.
Kızın telkinleri ile yavaş ve derin nefesler alıp biraz olsun sakinleşti. Ezva
Canas’ ın yanına oturdu ve ikisi uzun süre sessizce manzarayı izledi. Bekledikçe
daha halsiz, güçsüz hissetmeye başladı Canas. İçindeki öfkeyi dışa vuracak,
konuşacak hali bile kalmamıştı. Hırçın dalgalara kederle bakıyordu. Çıkan soğuk
esinti içini ürpertti. Bu, ona ne kadar zayıf olduğunu hatırlattı. Bir de
kalkmış dünyayı değiştirmeye çalışıyordu. Dünyaya gelmiş önemsiz, değersiz bir
detay olarak akıllarda yer edeceğini biliyordu artık.
Ezva yıpranmış haldeki küçük masayı ve
sandalyeleri dışarı çıkardı. Yanında getirdiği yiyeceklerle masayı kurdu. Uzun
süredir ikisi de bir şey yememişti. Sonunda Canas’ ı ikna edip masaya
geçtiklerinde güneş batmak üzereydi. Ufuktaki kızıllık tam bir görsel şölen
sunuyordu. İkisi de sakince yemeklerini yerken dünyadan tamamen soyutlanmış,
yalnız bir çift gibiydiler. Yemek boyunca hiç konuşmadılar. Ezva ne düşündüğünü
merak ettiği için sık sık Canas’ a bakmaktan kendini alamıyordu. Gerçekten
artık sakinleşmiş, olanları kabullenmiş miydi?
Sessizliği bozan Canas oldu. “Tüm yaptıklarımdan
haberdar olmana rağmen neden bana yardım ediyorsun?” Sesinde bir parça merak
gizliydi. Hava artık iyice kararmıştı. Ezva dolunayın dalgalı denizde
oluşturduğu ışıltıyı izliyordu. “Özünüzde iyi biri olduğunuza inanıyorum. Her
şey çok daha farklı olabilirdi. Sizi bu yola sürükleyen süreçte tek hatalı siz
değilsiniz. Hiçbir şey olanları değiştiremez ama bundan sonra yeni bir hayat
çizebilirsiniz kendinize. Siz lider olmadan çok önce isminizi işitmiş, sizi
merak etmiştim. Bir gün panayır alanına giderken savaşçılarla birlikte at
sürdüğünüzü gördüm. Hepinizin acelesi vardı, bir yere yetişmeniz gerekiyor
gibiydi. Sizi fark etmeyip yola çıkan yaşlı bir kadına çarpmamak için son anda
atı durdurdunuz. Kadıncağız da ürküp elindekileri düşürmüştü. Hemen koşup özür
dilemiş, yere dökülenleri toplayıp ona vermiştiniz. Sonra o gün bana yardım
ettiğinizde sizinle ilk kez konuşmaktan mutluluk duymuştum. Sonraları da sizi
çok gördüm ama sırrınızı bildiğim için etrafınızda olmam sizi rahatsız edebilir
diye hiç karşınıza çıkmadım.”
Boş gözlerle denize baktı Canas. Ne demesi
gerektiğinden emin değildi. “Başta sert çıktığım için üzgünüm. Artık bir lider
olmadığıma göre bana siz diye hitap etmene de gerek yok.”
Canas’ ın yumuşamaya başladığını gören Ezva’
nın yüzü aydınlandı. “Önemli değil. Senin için kolay değil, farkındayım.”
“İnsanların karşısına çıkmaya yüzüm yok. Ne
ceza verseler de umursamam ama o bakışlara maruz kalmaya katlanamam. Bırakalım
beni öldü bilsinler, öldüğümü bilmek onları daha mutlu edecektir.”
“Sırrın bir kez daha benimle güvende olacak. Bunun
için elimden geleni yaparım.”
“Teşekkür ederim,” diye fısıldadı Canas. Kızın
sesindeki güveni ve ilgiyi hissediyordu ama yaşadığı değersizlik hissi aralarına
bir uçurum koyuyor gibiydi. Canas kendini affetmeden kimseye yakınlık duyamayacağının
bilincindeydi.
“Yorgun olmalısın, uyuyup dinlensen iyi
olur.”
“Uyuyabileceğimi sanmıyorum ama dediğin gibi olsun.”
Ezva masadan kalkmıştı ki Canas’ ın katılan yüzünü ve kolunu ovduğunu gördü. “Kolun
mu ağrıyor? Yatmadan önce merhem süreyim, ağrını dindirir biraz.”
“Gerek yok, iyiyim.” Canas hemen elini kolundan
çekti.
Canas kulübeye geçtiğinde Ezva eski gaz
lambasını yaktı. İlk kez dikkatle etrafa bakan Canas içeride tek bir yatak
olduğunu gördü. “Sen burada yat. Ben dışarıda yatarım.”
“Olmaz, henüz iyileşmedin. Ben nerede olsa uyurum.”
“İtiraz istemiyorum.” Canas’ ın kararlı ve
sert ses tonu Ezva’ ya başka bir şey deme şansı bırakmıyordu. Ezva çekingen
halde bir battaniye uzattı. “Burada, yerde de yatabilirsin. Dışarısı sabaha
karşı soğuk olur.”
“Sorun değil. Açık havada bulunmak iyi
gelecek bana.”
Canas kumsalda ayak izlerini bırakarak
ilerledi. Battaniyeyi sırtına atıp, dizlerini karnına çekerek kumlara oturdu. Deniz
de onun içi gibi durulmamıştı. Dalgaların sesini dinledi öylece. Bulutlar
dolunayı kapatınca iyice kasvet çöktü ortama. Yılmış halde yana doğru uzanıp yere
bıraktı kendini. Uzaklara dalan gözleri bir süre sonra kapanmaya başladı. Rüya
alemine geçtiğinde yüz kasları gevşemiş, huzurlu görünüyordu. Rüyasında annesi ile
babası vardı, Canas da on beş yaşlarındaydı. Bir yolculuğa çıkmaya
hazırlanıyorlardı. Canas’ ın tedirgin hali annesinin bakışlarından kaçmadı.
Atın üzerindeki kadın Canas’ a yaklaşıp elini uzattı. Gülümsüyordu. “Hadi gel.
İlk adımı atarsan gerisi daha kolay olacaktır. Yeni bir yaşam bizi bekliyor,”
dedi ipek gibi sesiyle.
“Biz hep seninleyiz, rahat ol,” dedi kadının
yanına gelen Canova. “Bırak karanlık geçmişte kalsın.”
Canas annesinin elini tutunca kadın onu çekti
ve arkaya oturmasına yardım etti. Atı hızla sürdü, aydınlığa doğru yol aldılar.
Canas o huzurlu anın etkisi ile uyandı. Gözlerinden süzülen yaşlar yüzünü
ıslatmıştı. Kafasını kaldırıp doğruldu. Deniz durulmuş, dolunayın yansıması kusursuz
bir hal almıştı.
Ehehe harika bir bölümdü, pişmanlık, vicdan azabı, kendine duyulan öfke ve rüyanın getirdiği hisle affedilmek. Tüm duyguları harika işlemişsin. Canas en sevdiğim karakter. Ezva da çok tatlı bir kız, iyiki kurtardı adamı. İkisi çok hoş duruyorlar. Serenay filan değil Ezva hak ediyor Canas'ı. Ama Canas önce kendini affedebilmeli her şeyden önce. Rüya detayı hoştu, anne ve babasının kendisini affettğini hissedip bu da iyi gelmiştir. Rüya da olsa etkiler. Hayal gücüne sağlık canım. Betimlemeler de nefisti, gözümde kolayca canlandı. Sakin bir ortam, duygularla düşüncelerle boğuşmak için birebir yer sanıyorum. Evet, ben en baştan beri Canas'ın ölmediğini biliyordum içimde tuttum da birtmedim. Harika bir bölümdü. Ben de duygusallaştım. :')
YanıtlaSilMervecim elimden geldiği kadar Canas' ın hislerini aktarmaya çalıştım. Değerli yorumun mutlu etti beni. :) Ezva' yı ilk kez yazdıktan sonra bu anı planlanmıştım. Yine de o zamanlar kararsızdım. Canas' ın ölmesini de düşünüyordum ama Zorkan' a kıyabildim Canas' a kıyamadım. Ceza almasını da istemedim, en iyi yol herkesin onu öldü bilmesiydi. 😊 Senle paylaşmıştım da öldüğüne inanmayanlar da oldu tabi. 😀
SilRüya konusunda haklısın, bir şekilde anne ve babasının onu affettiğine inandı Canas. :)
Desteğin için teşekkür ederim canım. Bitiyor diye biraz hüzünlüyüm ben de ama sonunu getirebildim diye de mutluyum. :)
Filler bölüm isteriz. Canas'la ilgili ehehe. :))
SilEhehe, ileride yazarım merak etme. Kolay kolay bırakamam bu karakterleri. :)) Belki kelime oyununa yazarım uygun kelimeler denk gelirse. :)
SilAaa yazamamışım bazı yerleri. Şimdi fark ettim. 😅
YanıtlaSilOlsun, anlaşılıyor. 😀
SilArada okuyamadığım bölümler var ama anladığım Canas annesini öldüren babasını öldürmüş galiba?
YanıtlaSilÖnemli yerleri kaçırmışsın Gülten. :) Canas' ın annesini Alasır öldürdü, yani eğitmeni. Babasının suçlu olduğunu sanan Canas da intikam alma niyetiyle babası Canova'yı öldürdü.
SilOooo, her ne kadar roman olsada çok üzüldüm.Keske romanını film ya da dizi yapsalar izlerdik;) Çok başarılısın çünkü..
SilGüzel yorumun mutlu etti Gülten. Teşekkür ederim. Film olmasını ben de isterdim. :))
SilO zaman, acaba ölmemiş olabilir mi diye aklıma gelmişti:) Zamanında nefret etsem de tekrar sahneye dönmesi güzel oldu:)
YanıtlaSilEvet, şüphelenmiştiniz. Tarzımı öğrenenler böyle bir şey beklemiştir. :) Tekrar dönmesini güzel bulmanıza sevindim. Yorumunuz için teşekkür ederim. :)
SilCanas özel bir bölümü hak ediyordu. :) Ölmediğini zaten tahmin etmiştin. Biraz farklı bitsin istedim. Ezva' nın yardımı çok oldu gerçekten, kendisini toparlama ve vicdan azabıyla baş etme konusunda. Betimlemeleri beğenmene sevindim, açıkçası bölümü daha ön plana çıkarma isteği ile buna yoğunlaşmıştım. Gelişmiş olduğumu düşünmene sevindim. Okuyup yorumlayanların da katkısı çok oldu tabi, beni motive etti. Çok teşekkür ederim İlkay. 😊
YanıtlaSilCanas ilgi çekici bir karakter gerçekten, yine çok sürükleyici bir bölümdü Duygu eline sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim Eren, öyle düşünmene sevindim. :)
Siloleeey, canas ın durumu sanki şüpheli gibiydi, öldü gibiydi ama net değildi gibi, demekki o kız kurtarmış onuu, sevindim, çünküü, serenay ve çevresi, har, elbruz verda ayda bir de benay filan işte bu ekip dışında ki bu ekip minnoşlar sayılırlar, bunlar dışındaki vahşilerden :) en sevdiğim canas olmuştu :) oh iyi oldu, tekrar başa geçsin bana neee :) vicdansız canaaas :) hayat zırhlıları iyimiş oooo :) demek böyle kurtardıııı, görünmez kalkanla :) aa sahiden vallahi canas gitsin bir köye yerleşsin çiftçilik yapsın, dinlensin bee vallahi yaa :) ayyyy ezva ne tatlıymış, ikisinin iletişimi de hoş :) canas rüya gördü, sonu duygusaldı bölümün, diyom sen bu bölümleri ne güzel yazıyon, komikli, duyguluları yaniii :)
YanıtlaSilBilerek belirsiz bırakmıştım Canas' ın durumunu. Ezva kurtardı ve uzaklara götürdü. :) Sen en çok onları seviyorsun biliyorum. :) Canas tekrar başa geçemez, yaptıkları cezasız kalamazdı, babası dışında pek çok insanda öldü savaş yüzünden. Canas' ı acıları ve Ezva ile baş başa bıraktım. :))
SilBen duygusal olduğum için sanırım bu tarz bölümleri yazmayı seviyorum. Senin de beğenmene sevindim Deep teşekkür ederim değerli yorumun için. 😊