BÖLÜM
21
Hayal
Kırıklığı- Butah
Sabahın erken saatlerinde uzaklarda öten
horozun sesiyle uykusundan uyandı Serenay. Kendini yataktan kazırcasına zar zor
kalktı. Perdeyi açıp gün ışığının içeri girmesine izin verdi. Gözü yeşil
tepelere takıldı. Manzara eskisi kadar hayat dolu, huzur verici görünmüyordu. Savaşın
etkilerini tam olarak üzerinden atabilmiş değildi. Giyinip merdivenden aşağı
inerken evi saran mis gibi ekmek kokusu ne kadar acıkmış olduğunu hatırlattı.
“Uyandın demek. Gel kahvaltı yapalım,” dedi
Beyaz. Kadın masayı güzelce donatmıştı.
Yazel çoktan kahvaltısını yapmaya başlamıştı.
Savaş nedeniyle kapanan okullar yeniden açılıyordu. Ablasıyla göreve gittiği
için derslerden geri kalmıştı, bu yüzden çok çalışıp diğerlerine yetişmeliydi.
Serenay masaya oturduğunda Yazel son lokmayı ağzına atıp aceleyle masadan
kalktı, çantasını aldı. “Görüşürüz, geç kalıyorum.”
Ona çok uzun gelen aradan sonra okula dönen Yazel heyecanlıydı. Seyahate çıktığında
yaşadıklarını, gördüklerini arkadaşlarıyla paylaşmak için sabırsızlanıyordu.
Yolda giderken Har’ ı görünce elini kaldırıp neşeyle ona seslenmek istedi ancak
kolunu fark edince donup kaldı. Kolunu nasıl kaybettiği sorusu zihninde
yankılanıp duruyordu. Har’ ın okulu bırakmış olabileceğinden endişelenerek
yanına koştu.
“Har, nasılsın? Ne oldu böyle?”
“Dazzap’ ta kurtlar saldırdı,” dedi Har.
Normalde de az konuşan Har artık daha mesafeli ve durgun görünüyordu. Yazel
onun içindeki sıkıntının izlerini yüzünde görebiliyordu. “İnanamıyorum, çok
kötü,” dedi. Har cevap vermedi, Yazel onun adımlarına uyarak yanında yürümeyi
sürdürdü. “Okula mı gidiyorsun sen de?”
“Henüz dönmek istemiyorum. Ablamı savaşta
kaybetmişken ve bu haldeyken ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.”
“Ah, bilmiyordum. Çok üzüldüm.”
Yazel arkadaşını nasıl teselli
edebileceğinden emin değildi. İkisi de sessizce yürümeye devam ettiler. Yazel’
in okulla ilgili duyduğu heyecan yerini üzüntüye bırakmıştı.
Öğleden sonra Serenay hazırlanıp evden
ayrıldı. Verda Karta’ daki hastaneye nakledilmişti. Birkaç kaburgası kırıktı
ama iyi olacaktı. Serenay onun için hazırladığı meyve sepetiyle patika yoldan
aşağı doğru ilerledi. Uzun yeşil bir eteğin üzerine siyah şifon gömlek
giymişti. Ensesinde topuz yaptığı saçlarıyla asil bir görünüme sahipti. Karşılaştığı
birkaç kişiyle selamlaştı. Bir kadın Serenay’ ı iyi gördüğü için sevinmiş,
sarılmıştı. Bir çocuk koyunları otlatmak için yamaca götürüyordu. Uzaklarda iki
geyik kavgaya tutuşmuş, sahibi onları ayırmaya çalışıyordu. Serenay tüm bunları
izlerken ne güzel bir yerde yaşadığını düşündü bir kez daha.
Şehre girdiğinde ilk dönemece varmıştı ki
koşan bir çocuk Serenay’ a çarptı. Elindeki sepetten düşen bazı meyveler yere
saçıldı. Çocuk özür bile dilemeden gözden kayboldu. Serenay anlayışla başını
iki yana salladı ve düşen meyveleri toplamak üzere eğildi. Yuvarlanarak birkaç
metre öteye giden elmaya uzanacağı sırada birisi ondan önce elmayı aldı. Serenay
başını kaldırıp bakınca elindeki kırmızı elmayı kendine uzatan Krazu ile burun
buruna geldi. Şaşkınlıktan öylece bakakaldı, Krazu ise gülümsüyordu.
“Demek buralarda yaşıyorsun? Sonunda buldum
seni.”
“Sen gitmemiş miydin?” dedi Serenay heyecan
içinde. Krazu’ nun elindeki meyveyi alıp sepete koydu.
“Biraz yürüyelim mi? Konuşmak istediğim
şeyler var.”
“Olur.”
İkisi birlikte kırlara doğru ilerledi. Serenay
Krazu’ nun şu an yanında olduğuna inanamıyordu, onu bir daha göremeyeceğini
düşünmüştü. Usul usul esen rüzgar ve çimenlerin taze kokusu içini
ferahlatıyordu. Krazu sakince konuşmaya başladı. “Nasıl başlasam bilmiyorum,
seni gördüğüm ilk anda sanki kafamda kuş cıvıltıları yankılanmaya başladı. Böyle
bir hissi ilk kez yaşıyordum. Ve limanda tekrar karşılaşınca bunun bir
tesadüften öte olduğunu düşünmeye başladım. O günden beri hep seni düşünüyorum.
Nasıl biri olduğunu, hayallerini, nelerden hoşlandığını... Savaşta başta ayrı
saflarda olsak da sana bir şey olacak diye çok korktum. Savaş boyunca gözlerim
hep seni aradı. Sonunda her şey bittiğinde ülkeme dönecekken yapamadım, seni
tekrar görmeden, hislerimi açıklamadan gidersem bunun ikimize de haksızlık
olacağını düşündüm.” Krazu durup kıza baktı. “Ben seni çok seviyorum.”
Serenay, Krazu’ nun itirafı karşısında yüzünün
kızardığını hissetti. “Bu, biraz ani oldu. Ben şaşkınım,” dedi. “Aceleci
olduğumun farkındayım. Birbirimizden uzakta yaşıyoruz, şimdi söylemezsem bir
daha ne zaman fırsat bulurdum bilmiyorum. Eğer benim için umut varsa hemen
öğrenmek isterim, yoksa gidip bir daha karşına çıkmayacağım.”
Krazu’ nun kararlı bakışları ve samimi
sözleri karşısında Serenay ona bir cevap vermek zorunda hissetti. “Aramızda çok
mesafe olsa da seni gördüğümde titreyen kalbime engel olamıyorum. Gittiğini
düşündüğüm andan sonra sahip olduğum değerli bir şeyi kaybetmiş gibi
hissettim.”
Krazu mutlulukla aniden kıza sarıldı. Serenay
yine ilk karşılaştıkları andaki gibi kuş cıvıltılarını işitiyordu. Krazu sonra yavaşça
geri çekildi. “Affedersin, kendimi tutamadım. Sen bir yere mi gidiyordun?”
Bir süre sonra ikisi hastaneye doğru yola
çıktı. Krazu yol boyunca konuşmayı ihmal etmedi. Kendini Serenay’ a düzgünce
tanıtabilmek istiyordu. Ailesinden, geçmişimden, şu ana dek neler yaptığından
bahsetti. Arada Serenay’ a da sorular yönelterek onun hakkında bilgi sahibi
olmaya çalışıyordu.
Ayda ikizinin başından hiç ayrılmıyordu.
Savaşmasa da insanlara yardım edebilmek için kendini çok hırpalamıştı. Ölü ve
yaralıları o halde görmek hiç kolay olmamıştı. Verda ziyaretine gelenleri
görünce hem mutlu oldu hem şaşırdı. Serenay’ ın yanında yabancı birisini
görmeyi beklemiyordu. “Bu Krazu, Libmons’ tan gelen bir savaşçı.” dedi Serenay.
“Anlıyorum, ziyaretiniz için teşekkür ederim,”
dedi güçlükle doğrulmaya çalışan Verda. Serenay’ ın ruh halindeki değişim
gözünden kaçmamıştı. Ancak birisi adına üzüntü duymadan edemedi.
İkisi kısa ziyaretin ardından ikizlere veda
etti. “Dostlarının iyi olmasına sevindim. Hepimizden kayıplar oldu. Savaş daha
fazla uzamadığı için şanslıyız,” dedi Krazu. Koridorda, insan kalabalığı içinde
ilerliyorlardı. “Haklısın, çok şey atlattık. Hiç kolay olmadı. Herkes eski
düzenine dönmeye çalışıyor. Sen ne zaman dönmeyi planlıyorsun peki?”
“Seni bırakıp gitmek kolay olmayacak benim
için. Ama sık sık mektup yazacağımdan emin olabilirsin.”
O sırada yan koridordan çıkan Elbruz’ u
görmediler. Annesinin ısrarı üzerine hastaneye kontrol için gelmiş olan Elbruz arkalarından
bakarken az önceki sözleri işitmişti. Serenay’ ın yanındaki kişiye nasıl ilgiyle baktığını görüyordu. İçinde bir şeylerin
parçalandığını hissetti. Savaşta gri saçlı adamı birkaç kez uzaktan görmüştü
ama onun Serenay ile ne ara bu kadar yakınlaştığını anlayamıyordu. Elbruz tüm
enerjisi çekilmiş gibi hissetti. Yanlarına koşup kızıp bağırma dürtüsünü
bastırdı, kederle sandalyelerden birine çöktü. Çocukluktan beri sevdiği Serenay’
ın onu hep arkadaş olarak görmüşken yeni tanıdığı birine ilgi duymasını
haksızlık olarak görüyordu. Durumu hazmedebilmesi kolay olmadı. Her zamanki
gibi hislerini kalbine gömecek ona bir şey belli etmemeye çalışacaktı.
Dışarı adım attıklarında Krazu fazla
kalamayacağından bahsetti. “Babanı ve kardeşini daha önce gördüm ama anneni de
tanımak isterdim.”
Serenay gülümsemeye çalıştı. “Annem biraz
sert biridir. Senin Libmons’ ta yaşadığını öğrenirse eminim bu hoşuna
gitmeyecektir. Daima yakınında olmamızı istiyor.”
“Hmm, öyle demek. O zaman onu seni ne kadar
sevdiğim konusunda ikna etmem gerekecek.”
Elbruz annesine görünmeden hastaneden
ayrıldı. Şimdi onun sorularıyla muhatap olmak istemiyordu. Bacağı yüzünden ağır
adımlarla yürüdü. Yollar sanki daha da uzamıştı, yürüdükçe yerinde sayıyor
gibiydi. Hayallerine yerleştirdiği kişi şimdi yavaş yavaş bulunduğu yerden
siliniyordu. Kızgındı, küskündü, terk edilmiş gibi hissediyordu. Onu gördüğünde
tepkisiz kalmayı başarabilecek miydi bilmiyordu. Dalgın halde yürürken bir at
arabası az daha ona çarpıyordu. At sahibinin öfkeli sözlerine aldırış etmeden
yürümeye devam etti.
Krazu ve Serenay vaktin ne kadar hızlı
geçtiğini anlamadılar bile. Yerel yemeklerden yediler, panayırı dolaştılar.
Krazu şık bir kolye alıp Serenay’ a hediye etti. “Bunu her gördüğünde beni
hatırlarsın,” dedi kızın zarif boynuna takarken. Krazu sonra Serenay’ ı eve
kadar bıraktı, vedalaştılar. “Güzel bir gündü,” dedi Serenay. Krazu çitlerin
orada dikilmiş, ardına bakarak ilerleyen Serenay’ ı izliyordu. Hava biraz
serinlemiş, rüzgar hızlanmıştı.
Serenay eve girdiğinde “Nerede kaldın kızım?
Evin yolunu mu unuttun nedir?” diye söylenen kadının sesini işitti Krazu. “Anne
işim vardı, affedersin. Kalan işleri ben hallederim.”
“Şu tepsiyi al mutfağa götür. Nasıl olmuş
arkadaşın?”
“Kim? Ha, Verda mı? Çok iyi.”
Krazu gülümseyerek arkasına döndü. Daha fazla
kulak misafiri olmamalıydı. “Seni özleyeceğim Serenay, en kısa zamanda tekrar
görüşmek üzere,” dedi. Krazu’ nun sesini zihninde işiten Serenay’ ın yanakları
al al oldu. Annesinin karşısında olduğu için heyecana kapılıp taşımakta olduğu
tepsiyi yere düşürdü. Çay bardakları kırıldı. Beyaz yılmış halde söylenmeye
başladı. “Yine sakarlığın tuttu. Aklın nerede bilmiyorum ki.”
Krazu patikadan aşağı inerken dayanamayıp
güldü. Beyaz ile tanışmak için sabırsızlanıyordu. Sonraki ziyaretinde Butah’ ta
daha çok vakit geçirmeyi planlıyordu.
Ah Elbruz, onu gördükten sonra işlenen romantizm bana da acı verdi. Kalp kırıklığı baskın...Hüzünlendim ben de işte. :'(
YanıtlaSilElbruz' a üzüldüm ben de, yazık oldu, o yüzden bölümü de pek uzatmadım. :)) Sıradaki bölümü yazmak için sabırsızlanıyorum.
SilBen dee okumak için sabırsızım eehhe. ;)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilBaşından takip edemediğim "Savaş Çığırtkanı" isimli romanınız hakkında merak ettiğim bazı soruları yöneltmem de sakınca yoktur herhalde.
Romanın içinde yer alan kişi isimlerinin tamamı yabancı galiba. Ben bu bölümün bir kısmını okudum. Bu bölümde bittiğinden bahsedilen savaş, neyin savaşıydı? Bu romanı kaleme almanıza neden olan ilhamı da merak ettim.
Böyle uzun soluklu bir roman yazma girişiminiz, her türlü takdirin üzerindedir. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar,
SilTabi ki merak ettiklerinizi sorabilirsiniz. İlginiz ve vakit ayırdığınız için mutlu oldum. :) İsimlerin birkaçı var olan isimler ama kalanları kafama göre uydurdum. Tabi tesadüfen herhangi bir yabancı isimle aynı denk gelen de olabilir. Fantastik bir dünya olunca isimleri kendim oluşturmayı tercih ediyorum. Bunu da bazen iki farklı kelimeyi birleştirerek yaparım. Zorkan (zor+kan), Alasır (ala+sır), Yazel (yaz+el) gibi, bazen de rastgele aklıma gelir.
Roman savaş konusu üzerine kurulu. Kısaca özet geçeyim. Güçlü bazı ülkelerin liderleri belli zamanlarda bir araya gelip toplantı yapıyor. Toplantıda bir kehanetten bahsediliyor, gelecekte büyük bir savaş çıkacağına dair, o gün liderlerden biri öldürülünce her ülke başkasını suçlu görmeye başlıyor, ortam geriliyor. Geçmişte yaşayan karanlık bir lider var, onun amacı da diğerlerinin yaşadığı bu zamana gelip dünyaya hükmetmek. Bunun için belli koşullar var ve kendisine yardım eden insanlar var. Önce ülkeler birbirine savaş açıyor sonra karanlık lider ortaya çıkıyor. Biraz uzun anlattım roman bundan ibaret.
Romana başlama nedenim izlediğim Naruto animesinden etkilenmemdi. Orada çok sayıda karakterin derin ve sağlam şekilde işlenmesi beni heveslendirdi. Zaten fantastik öyküler yazan biriydim, neden uzun soluklu bir şeylere başlamayım dedim. Küçük de olsa o animeden esinlendiğim şeyler de oldu. Mesela Algı Bozucular diye ele aldığım grubun gücü Naruto' da genjutsu denen illüzyon tekniğini kullananlara benziyor.
Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim. :) Selam ve saygılarımla.
Merhabalar Duygu Emanet.
SilMerakıma dayalı sorularıma emek vererek cevap verdiğiniz için, çok teşekkür ederim. En azından fırsat ve vakit bulduğum zamanlar bazı bölümlerini okumak istediğim romanın çıkış sebebi ve romanda yer verilen kişilerin merak ettiğim isimlerinin mahiyetini öğrenmiş oldum. Tekrar çok teşekkür eder, size başarılar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Ben teşekkür ederim. Yazılarımı dikkate alarak aklınızdakileri sordunuz. Son iki bölüm kaldı bitmesine, silmem de kalır böylece. Bitirebildiğim için mutluyum. Selam ve saygılarımla. :)
SilYazel artık okula falan gitmesin:))) Ne savaşlar, olaylar gördü.. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilO pek bir şey görmedi daha. Küçükler savaşa katılmıyor, göreve gidebiliyorlar. Öğreneceği çok şey var daha Yazel' in. Teşekkürler. :)
SilBu bölüm sakin ve kansızdı gerçekten. :) Har' a çok değinemedim ama yine de etkilemiş demek ki. Zorkan' ın ölümünü yazmak benim için de zordu, öldürüp öldürmeme konusunu çok düşünmüştüm. :) Serenay Krazu ile çift oldu da Elbruz adına üzüldüm. Sen Canas' la yakıştırmıştın evet. Onun kafa başka şeylerle meşgul olunca gönlüne biri düşmedi hiç. :) Bölümün sonlarında gülümsemene ayrıca sevindim İlkay, teşekkür ederim yorumun için. :)
YanıtlaSilBen arada yapıyorum ama her gün yapamam. Kolay iş değil. :)
YanıtlaSilDuygu bu bölüm tam bana göreydi:) Krazu'yu galiba hatırladım, şu gri saçlı adam.Elbruz adına üzüldüm ama yapacak birşey yok:)Şimdi tekrar karakterlere gidip bakayım hele,Krazu ve Serenay yakışıyor mu ;)
YanıtlaSilSana göre olmasına sevindim Gülten. 😀 Evet o gri saçlı Krazu'ydu. Görselleri hazırladığım iyi olmuş, daha akılda kalıcı olur. Bakalım yakıştıracak mısın. :))
SilKarakterlere tekrar baktım, Serenay kendisi sarışın olduğu için tercihini Krazu'dan yana kullanmış;)
YanıtlaSilSerenay kumral aslında, biraz daha koyu yapabilirmişim saçını. Krazu daha girişken o yüzden ister istemez kızın dikkatini çekti. :)
SilAnladım:)
SilEkmek vazgeçilmez gıdam ama artık dikkat etmeliyim ben de:)
YanıtlaSilhımmm, covidde olduğu gibi savaşta da okullar kapanıyo demekki, bazen de kardan kapanıyor :) serenay, beyaz, yazel, hıhım güzeeel :) har yazık ona, senin karakter resimlerinde de har çok tatlı zaten :) verdaaa :) serenay meyve sepeti :) masal gibii :) eveet koyunlar geyikler, yılbaşı kartpostalı gibi :) ooooo krazuu, elmayı siz düşürdünüz galiba :) kırda yürüyorlar ne güzel ne heyecanlı ne romantiik :) ayyyy titreyen bir kaalp, o da seni seviyo kırazuuu :) seviyooo nayno nayno nay :) kuşlar cıvıldıyor ne güzeel :) ayda, verdaaa :) hıms, duur, verda kimin adına üzüntü duymadan edemedii :) haa, tabi yaaa elbruuz var ya eveet serenay anladıım :) seni kalbime gömdüm serenay :) yemekler panayır, ne güzel yaa, kolye, ya sen var ya tatlı, romantik, komikli, duygusal anları ne güzel anlatıyorsun öykünün içinde minik ayrıntılar gibi, yani romentik komedi öyküsü dre yazabilirsin, sen, tepsi düşürdü, krazu güldü, beyaz, aklın nerde serenaay, :) serenaya kimseyi yakıştıramamıştım ama bu krazu yaman çıktı :)
YanıtlaSilOoo bayağı uzun yazmışsın Deep. :) Savaşta kapansın tabi, ani baskınlar olabiliyor. Belki eğitmenler ve üst sınıflar savaşa çağırılabilir. :) Har' a yazık oldu gerçekten. Kırları masaş gibi anlatmışım, Krazu geldi, Verda Elbruz adına üzüldü tabi, fark etmişti çünkü önceden onun hislerini, Elbruz pasif kalmıştı, gerçi söylese bile Serenay için bir şey değişmeyecekti, Krazu kararlı ve dediğini yapan biri. :) Romantik hiç yazamam aslında, en fazla bu kadar zorladım. :)) Beğenmene sevindim ama.
Sil