BÖLÜM
20
Savaşın
Ardından - Butah
Günler süren karanlığın ardından gün ışığına
tekrar kavuşmak insan için tarifsiz bir duyguydu. Eski günlere dönmek yoğun
bir mesai gerektirecekti. Butah, savaşın
merkezi olarak ağır hasar almıştı. Bir bakıma küllerinden doğacaklardı. Her yerde
cenaze törenleri düzenleniyor, insanlar sevdiklerini uğurluyordu.
Alaz, Cender ve diğer ülkelerin ileri
gelenleri saraya davet edildi. Herkes hem dostluklarını pekiştirmek hem de
savaş sonrası durumu değerlendirmek istiyordu. Bu yüzden daveti geri çevirmediler.
Sadece Dazzaplılar yas tuttuklarını, gitmeleri gerektiğini söyleyip ülkelerine doğru
yola çıktılar.
Sarayda verilen yemekte uzun sohbetler edildi.
Herkes endişelerinden, gelecek planlarından söz etti. Yardımcılardan Şeyad, çabaları
için Cender’ i takdir etmeyi ihmal etmedi. Alaz içlerinden bir kısmının, özellikle
Teulon ileri gelenlerinin, kendisine mesafeli olduğunu sezse de sesini çıkarmadı.
Bunu hak ettiğine inanıyordu.
Yemeğin
ardından Garnap ve Mara bahçeye çıktı. Mara’ nın konuşmak istediği çok şey
vardı ama Garnap’ ın bunalacağını düşünerek sessizliğini korudu. Kuş
cıvıltıları eşliğinde çiçeklerle bezeli bahçede dolaştılar. “Şimdi ne
yapacaksın? Kasabaya mı döneceksin?” dedi Garnap. Kuşların daldan dala
atlayışlarını izleyen Mara bir süre düşündü. “Sanırım yapacağım daha iyi bir
şey yok.”
“Meguan’ a gelmeyi düşünebilirsin belki.
Benimle, yani bizimle gelirsen sarayda önemli bir konuma yükselebilirsin.”
“Sesin Muhafızı olduğum için mi bu teklif?” dedi
Mara bir kaşını kaldırarak. Garnap ayağıyla toprağı eşelemeye başladı. “Şey, sadece
o yüzden değil tabi. Uzun yıllar sonra seni gördüğüme sevindim. Gitmeni
istemiyorum sanırım.”
Taş basamaklardan inerken ikisini gören
Cender muzipçe gülümsedi. Yardımcılarıyla sohbet ederken gözü hep ikisindeydi.
Garnap’ ın ilk kez bu şekilde sohbet ettiğini görüyordu. Gözlerindeki ışıltıyı
fark etmemesi imkansızdı, yavaşça onlara doğru yöneldi.
“O zaman bu benden rahatsız olmadığın anlamına
mı geliyor? Çocukken benden nefret ettiğini düşünürdüm,” dedi Mara. Beklenti içinde
karşısındaki adama baktı.
“Çocukluk işte. O zamanki davranışlarımın
anlamsız olduğunu kabul ediyorum.” Garnap önündeki gül dalını tutmuştu ki
Cender’ i fark edince irkildi ve eline diken battı. Hemen elini çekip lidere
döndü. Yüz ifadesinden Cender’ in ne diyeceğini az çok kestirebiliyordu. “Garnapımız
Mara hanımı yanında istiyor gibi görünüyor. O, böyle bir şey istediğine göre
gönlünü kaptırmış olmalı.”
Bu kadarını beklemeyen Garnap bir an ne
diyeceğini bilemedi. O utanmış halde bakışlarını kaçırırken Mara gülümsüyordu. Mara
liderlerin hep soğuk ve mesafeli olduğunu düşünürdü ama Cender’ in çizdiği
profilin kafasındakiyle hiç alakası yoktu.
Lider imalı şekilde Garnap’ a bakış attıktan
sonra Mara’ ya döndü. “Eğer dilerseniz orduma katılabilirsiniz. Sesin
Muhafızlarının takdire şayan güçleri olduğu çok açık. Ve savaştaki
yeteneklerinize de fazlasıyla şahit oldum. Sizi aramızda görmekten mutlu oluruz.”
“Övgünüz için teşekkür ederim. Bu çok ani
oldu, bana düşünmem için zaman verin.”
“Peki, iyice düşünün,” dedi Cender ve zarif
adımlarla diğerlerinin yanına döndü. Garnap hala sessizliğini korurken liderin
arkasından bakıyordu, yine yapmıştı yapacağını. Mara ellerini arkasında
birleştirdi ve çocukça bir neşeyle Garnap’ a yaklaşıp, yüzüne baktı. “Lider
Cender bana reddedemeyeceğim bir teklifte bulundu. Sanırım hazırlanmaya
başlamalıyım.” Garnap içtenlikle gülümsedi. Az önce tuttuğu gülü dalından
koparıp Mara’ ya uzattı. “Çiçek verme sırası bendeydi.” Mara çiçeği alırken kendini
tutamayarak güldü. “Unutmamışsın.”
Sarayda devam eden görüşmelerin ardından ülkeler
birbirine daha ılımlı yaklaşmaya başladı. Savaşın bıraktığı izin hızla yok
edileceğine, kalıcı barışın sağlanacağına dair birbirlerine söz verdiler. Bir
yandan da yeni liderlerin kim olacağı konusunda meraklarını dile
getiriyorlardı. Sulna onlara en kısa zamanda uygun kişinin seçileceğini söylüyordu.
Aynı gün içinde herkes yavaş yavaş saraydan ayrıldı. Gece yarısı olduğunda hiç
misafir kalmamıştı. Şeyad sarayın ne kadar da sessizliğe bürünmüş olduğunu fark
etti. Canas’ ın onları nasıl enayi yerine koyduğunu düşündükçe siniri
bozuluyordu. Öfkesi daha çok koşulsuzca ona güvendiği için kendisineydi. Liderlerin
çıkıp halkı selamladığı balkondan dışarıyı izliyordu. Kısa sürede ne kadar çok şey
yaşandığını yeni idrak ediyordu. Sıradaki liderler toplantısında bile çoğu
lider değişmiş olacaktı.
Beyaz sabahtan beri bahçe işleriyle
uğraşmaktan yorulmuştu. Alnındaki teri silip, aşağıdaki yola baktı. Savaş
bitmişti ama beklediği kişiler hala dönmemişti. Kaç gündür doğru düzgün uyuyamamıştı.
Kendini işe güce vurup kafasındaki olumsuz düşünceleri atmaya çalışıyordu. Güneşin
altında iyice bunalmıştı ki uzaktan gelen at arabasını seçebildi. Merakla bahçeden
çıkıp yola baktı. Bir süre sonra kendine el sallayan Yazel’ i fark edince elindeki
çapayı fırlatıp onlara doğru koştu. Hepsine sağ salim kavuştuğu için sevinç
gözyaşları döküyordu. Karan at arabasını durdurdu, aşağı indiler. “Sizi ne
kadar merak ettim haberiniz var mı?” dedi Beyaz. Üçüne de sıkıca sarıldı. Kadın
hem ağlıyor hem kızıyordu. “Neden bu kadar geciktiniz?” Kadının çıkışması
bittikten sonra içeri geçip iyice hasret giderdiler.
Serenay evini çok özlemiş, buraya bir daha
dönemeyeceğini düşündüğü anlar olmuştu. Karan olan biteni eşine anlatmakla
meşguldü ama Serenay’ daki durgunluğu fark edince sormadan edemedi. “Aklın
başka yerde sanki.”
“Tüm olanlar yıpratıcıydı. Herkes çok acı
çekti. Ve yorgunluktan bitiyorum, biraz
dinlensem iyi olacak.”
“Haklısın kızım, geç odana dinlen,” diye
araya girdi Beyaz. Ardından telaşlanarak aklına gelen soruyu sordu. “Elbruz
nasıl? İyi, değil mi?”
“Onlarla beraber döndük zaten. Yaralanmıştı
ama şimdiden iyileşmeye başladı,” dedi Yazel.
“Ucuz atlatmış, ziyaretine gitmek lazım,”
dedi kadın düşünceli halde. Sonra mutfağa gidip yemekleri ısıtmaya koyuldu.
Haftalar sonra ilk kez bir arada yemek yiyeceklerdi. Karan’ ın iş konusundaki endişelerini
fark eden Beyaz ona çıkıştı. “Bugün otur oturduğun yerde. Bir sürü badire
atlattınız, iş mi eksik kaldı şimdi?”
O gün hepsi düşünceler içerisindeydi. Yemek doğru
düzgün boğazlarından geçmedi. Savaşta kimlerin zarar gördüğünü tam olarak bilmiyorlardı.
Tanıdıklarından acı haber alma ihtimali bile onları geriyordu. Yaralılar çeşitli
hastanelere aktarılmıştı, bir kısmının hayati tehlikesi sürüyordu.
Serenay odasına gittiğinde her yerin tertemiz
olduğunu gördü. Evinin sıcaklığına kavuşmak onu mutlu etmişti. Aklı ise Krazu’
da kalmıştı. Bir kez bile doğru düzgün konuşma fırsatları olmamıştı. Onun
öylece ülkesine dönmüş olduğunu düşününce içi burkuldu.
Tiran daha önce defalarca kapısını çaldığı
ahşap evin önünde dikildi. Eli bir türlü tokmağa gitmiyor, içi içini
kemiriyordu. Onlara Farak’ ı kaybettiklerini nasıl söyleyebilirdi. Yutkunarak,
sıkıntı içinde kapıyı çaldı. Kapıda beliren elli yaşlarının başındaki kadın
Tiran’ ı görünce sevinç içinde hemen sarıldı. “Ah döndünüz demek. Savaş bitti
dediklerinden beri dönmenizi bekliyorduk.” Kadın etrafa bakındı ve oğlunu
göremeyince yüzü asıldı. Tiran’ ın sessizce dikildiğini, yanağından süzülen
yaşları gördü. Hemen orada dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladı. Farak’ ın
babası da kapıda belirdi, şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Hep bir umutla oğullarını bekleyen aile
yıkılmıştı. Tiran için de olan biteni anlatmak çok can yakıcıydı. “Özür
dilerim,” diye tekrarladı defalarca. Farak’ ın annesi gözlerini sildi. “O seni
çok severdi. Onun yerinde olsan aynı şeyi yapardın sen de. Kendini daha fazla
üzme artık,” dedi. Kadının kalbi sızlıyordu ama bu durumda suçlu aramanın bir
mantığı yoktu. Hiçbir şey oğlunu geri getiremezdi. Adam ise metanetli durmaya çalışıyordu.
“Farak, hayallerinin peşinden gitti. Bir savaşçı hep ölüm riski ile yaşar.
Kabullenmek zor olmuştu ama bu yolu seçtiğinde ona itiraz edememiştik. Onu kaybettik
ama seni sağ salim gördüğüme sevindim. Bir oğlumuz da sensin sonuçta.”
Tiran, yoğun hisler içinde olduğu için ne
diyeceğini bilemiyordu. Henüz kendi ailesini bile görmeye gitmeden buraya
gelmişti. İnsanların durumu alttan alma çabaları onu daha da üzüyordu. Kızıp bağırsalar,
öfkelerini kussalar belki daha rahatlayacaktı. Boğazına bir yumru oturmuş gibiydi,
gözleri kan çanağına dönmüştü. Aileyle vedalaşıp yanlarından ayrılırken onlara Farak’
ın mezarını ziyaret edeceklerine dair söz verdi.
Barsuk Alev Soluyanları bir araya toplamıştı.
Çok kayıp vermemişlerdi ama en güçlü adamlarından bir kaçı ölmüştü. Emrindekilere
döndü. “Artık önümüze bakacağız. Büyük bir belanın kıyısından döndük.
Kayıplarımızı asla unutmayacağız!” Barsuk’ un sözleri üzerine hepsi birden unutmayacaklarını
haykırdı. Naraları ovadan uzaklara taşıyordu. Libmons’ a doğru yola çıkmadan
önce Lider Alaz ile sohbet etmişlerdi. Barsuk bir süre lideri süzüp sözlerini
sıralanmıştı. “Bundan sonra gözlerden uzakta yaşamayacağız. Sıradan insanlarla
bir tutulmak, söz sahibi olmak istiyoruz.” Sakince dinleyen Alaz önerisinin
makul olduğunu söyleyerek onları daha detaylı görüşmek üzere saraya davet
etmişti. Yardımları için de teşekkür etmeyi ihmal etmemişti.
Butah’ taki davetten sonra yola çıkan Alaz kapalı
at arabasında seyahat ediyordu. Başını geriye yaslamış düşünüyordu. Tamamen
değişmiş halde ülkeye dönüyordu. Geçmişte yaptıklarının anlamsızlığını yeni
fark ediyordu. Elini karnına götürdü, yarası hâlâ tam olarak geçmemişti, Canas’
ı düşündü. O, sergilediği yanlışların ardından son anda dönüş yapmıştı ama
kendisinden geriye bir şey kalmamıştı. Acaba gerçekten pişmanlık duymuş muydu
merak ediyordu.
Savaş sırasında Lazinka ile ilgili haberleri
de işitmişti. Kardeşlerden biri onun yerini aldığına göre liderler arasında
eskisi gibi gerilim olmayacağına inanıyordu. Lider Zorkan da artık yoktu. Tüm
bu gelişmeleri algılamak zor geliyordu. O sırada yardımcısı Kinao’ nun sözleri
dikkatini dağıttı.
“Efendim, Krazu neden bizle dönmüyor? Yani
kendisine başka bir görev verip vermediğinizi merak ettim.”
Alaz dışarıyı izlerken yanıtladı. “Kişisel
bir meselesi varmış. Benden bir süreliğine izin istedi.”
Saro savaşın ardından Elyama’ yı yalnız
bırakmak istemedi. Birlikte çok kez ölümden dönmüş, birbirlerini korumuşlardı. Ayağını
incitmiş olan Elyama’ ya evine kadar eşlik edecekti. Kadını nazikçe ata
bindirdi ve gülümsedi. Elyama da düşüncelerini gözleriyle anlatır gibiydi. Bu
nazik ve düşünceli adam her geçen gün kalbinde daha fazla yer ediyordu. Saro
ata binecekken durdu, kadının elini tutup gözlerine baktı.
“Ben buraya yerleşmeye karar verdim. Meguan’
a dönmek istemiyorum, ait olduğum yer burası.”
“Onca yıldan sonra geri dönmek zor olmayacak
mı?” dedi Elyama. İçten içe bu habere sevinse de Saro’ nun aniden tüm yaşamını etkileyecek
bir karar almasına temkinle yaklaşıyordu.
“Senin yanında olacaksam nerede olduğumun bir
önemi yok Elyama.”
Adamın sözleri karşısında mahcup hissetti
Elyama. Kalp atışlarının duyulmadığını umuyordu. “Yanımda olman beni mutlu
eder,” dedi içtenlikle. “O zaman ailenle tanışma onuruna da erişebilirim artık,”
dedi Saro ata atlayarak. Elyama birden tedirgin hissetti. Babası kolay bir insan
değildi. “Ne? Ne zaman? Hemen mi?”
Saro kadının haline gülmeden edemedi. “Sakin
ol. Sen ne zaman uygun görürsen. Şimdi sıkı tutun belime, gidiyoruz.” Elyama
belini tutunca atı sürdü. Geçtiği yerlerdeki harabe şehirler kadının içini
sızlattı. Pek çok kişi yas içindeydi. İnsanların ruh halinden bunu çok iyi
anlayabiliyordu. Çocuklar bile oyunu bırakmış bir işin ucundan tutmaya
çalışıyordu. Gülümsemeler kaybolmuştu.
Ceddil birkaç gün sonra hastaneden ayrıldı. Yakınları
onu yalnız bırakmamıştı. Fırsat bulduğu anda Yenira ile birlikte şehir dışındaki
Berzab’ ın mezarını ziyarete gitti. Topladığı çiçekleri yavaşça toprağın
üzerine bıraktı. “Elveda dostum, seni çok özleyeceğiz,” diyerek fısıldadı. Bir
süre durup hüzünle mezara baktı, onla olan anılarını düşündü. Berzab en büyükleri
olarak hepsine karşı anlayışlı ve merhametli olmuştu. Şimdi onun gittiğine inanması zordu. Bir süre sonra
geri döndüler.
Karanlık lideri yendiği için herkes ona
minnet duysa da içindeki güç Ceddil’ i korkutuyordu. Ya o anda dostlarına bir
zarar verse ne yapardı? Tüm bunları düşünmekten günlerin nasıl akıp gittiğini
fark edememişti. Yenira onu teselli etmeye çalıştı. “Büyük tehlikeyi atlattığımıza
göre artık belki bu gücün tekrar açığa çıkmaz.”
“Dediğin gibi olabilir mi gerçekten? O kadar
tedirginim ki bu konuda ne yapacağımı bilmiyorum. Azaka şu ana kadar bana fazlasıyla
yardım etti zaten.”
“Bekleyip, görelim bakalım.”
İkisi çardakta oturmuş çay içiyorken karşıdaki
dağ manzarasını izliyordu. Azaka gelip yanlarına oturdu. “Sizi tanımak güzeldi
dostlar. Ben kolay kolay bir yere bağlı kalamıyorum biliyorsunuz. Yol göründü
bana artık.”
“Nereye gideceksin peki? Biraz daha kalsan
olmaz mı?” dedi Ceddil.
“Size çok yük oldum. Tek başıma yaşamaya,
özgürce dolaşmaya alışmışım. Beni anlayabildiğini umuyorum Ceddil.”
“Ceddil belki onla bir yolculuğa çıkmak sana
iyi gelir. Hem uzaklarda biraz kafa dinlersin, hem de gücünün ortadan kalkıp
kalkmadığını öğrenme fırsatın olur.”
Yenira’ nın önerisi üzerine ikisi de bir an
ona bakakaldı. Sessizliği ilk bozan Azaka oldu. “Bence fena fikir değil, neden
aklıma gelmedi? Hem yalnız kalmamış olurum, ne dersin Ceddil?”
“Yok olmaz. Başına yeterince dert açtım. Benim
yüzümden her an diken üstünde olmanı istemiyorum.”
“Bu doğru değil. İyi düşün derim, senin de özgür
ruhlu olduğunu biliyorum. Hem Yenira’ nın dediği gibi olursa korkacak bir şey kalmaz.”
Bir süre düşününce bunun mantıklı olduğuna
karar verdi Ceddil. Zira son olaydan sonra herkes onu merak etmeye başlamış, kim
olduğunu görmek için komşu şehirlerden ziyarete gelmeye başlamışlardı. Dışarıdan
gelen sesleri işitince kafasını çevirip alçak duvarın ardına baktı. Yine hiç
tanımadığı insanlar çeşitli yiyecek ve içecekleri yüklenmiş geliyordu. Yılmış halde
kendini bıraktı. “Bunlardan kurtulamayacağım galiba. Yeter ya!”
Gıcırdayarak açılan bahçe kapısının sesi
duyuldu. “Merhabalar efendim, Ceddil beyi ziyarete gelmiştik. Rahatsızlık
vermedik umarım,” diye izin bile istemeden içeri daldı adam. Ardından da birkaç
kişi onu izledi. Ceddil hiç onlardan tarafa bakmıyordu. Elindeki börek
tepsisini bırakan saçları yeni kırlaşmaya başlamış adam ayağa kalkıp başıyla kendisine
selam veren Yenira’ nın elini tuttu hemen. “Sayenizde lanet bir düşmandan
kurtulduk, hayatımızı size borçluyuz.” Yenira’ nın konuşmasına fırsat vermeyen
adam onu baştan aşağı süzdü. “Söylendiği kadar yakışıklı ve güçlü görünüyor
gerçekten, değil mi?” diye arkasındakilere dönünce hepsi birden kafasını
salladı. “Ama ben Ceddil değilim,” dedi Yenira sırıtarak. Yanında oturan kişiyi
işaret edince yabancı bu kez onun eline yapıştı. “Doğru ya, sarışın demişlerdi.
Birden aklımdan çıkmış. Umarım hediyelerimizi beğenirsin Ceddil Bey. Sizin gibi
cesur biriyle tanıştığımıza memnun olduk.” Arkadakiler hepsi bir ağızdan “memnun
olduk” diyerek tekrar etti.
Ceddil
istemeyerek de olsa kalkıp hepsini selamladı ve kısa bir sohbetin ardından onları
uğurladı. İnsanların meraklı ve ilgili bakışlarından iyice huzursuz olmaya
başlamıştı. Bir yandan belirsiz gücü nedeniyle korktuklarını da sezebiliyordu.
Gelip diğerlerinin yanına oturunca Azaka’ nın böreklerden birini mideye
indirmeye başladığını gördü. “Tamam, senle geliyorum. Gözlerden uzak kalmak,
tanınmamak bana iyi gelecek.” Azaka lokmasını yutup gülümsedi. “Peki ama tüm bunlardan
mahrum kalmak istediğine emin misin?” dedi donatılmış masayı göstererek. Ceddil’
in sert bakışları karşısında gülmeye başladı. “Tamam, şaka sadece. En kısa zamanda
yola çıkarız.” “Doğru karar,” dedi Yenira onaylayarak.
Azaka ve Ceddil' in arkadaşlıkları bayağı ilerledi. Karakterleri de çok benzediği için iyi anlaşıyorlar. :) Romana ilk başlayınca en sevdiğim kişiler Zorkan ve Ceddil' di zaten, sonra yazdıkça Canas da favorilerim içine girdi. Yapılanları değiştirmez tabi son pişmanlık ama şu an herkes öldüğünü düşünüyor. Yaşıyor olma ihtimalini değerlendiren yok. :) Zorkan ölmese iyiydi ama savaşta muhakkak beklenmedik ölümler olur. Değerli yorumun için teşekkür ederim İlkay. :)
YanıtlaSilBence çok hooş bir bölümdü. Türlü türlü duyguları çok güzel yansıtmışsın. Sevgi, hüzün, dostluk, acı...Mara ve Garnap çifti sonunda oldu. Garnap çok utangaç, gülümseyerek okudum onu. Elyama ve Saro çifti de hoştu... Serenay hanım Krazu'nun yokluğunun acısında. Ve bahsetmek isterim, Canas şimdi yeniden benim favorim. Onu özleyeceğim.:D Zorkan'ı da...
YanıtlaSilBeğenmene sevindim canım. Elimden geldiğince tüm duyguları vermeye çalıştım. 😀 Garnap Mara diye diye kavuşturttun bana onları. 😝 Serenay bunalımlarda biraz. :)) Favorin de sürekli değişiyor ama sevindim Canas' ı tekrar sevmene. :) Yorumun için teşekkür ederim canım. :)
SilRica ederim Canas'a bir ara sinirlendim o yüzdendi.😂😂 Hayal gücüne sağlık. :)
SilSevenlerin kavuşmasına vesile olmuşum, ahaha. Bunu da ilave edeyim.:D
SilSayende öyle oldu yoksa Garnap da ölecekler arasındaydı, vazgeçtim. :))
SilAa,şimdi daha çok sevindim. :))
SilDoğru müfred.
YanıtlaSilYeni bölümü bekliyorum. 😂
YanıtlaSilAnnemler var ya pek yazamıyorum. En kısa zamanda devam edeceğim. 😀
Silgarnap mara bölümünü çok tatlı yazmışsın, onca savaştan kandan sonra iyi geldi :) serenayın ailesini özlemiştiim iyi oldu :) hımm yani kahramanlarımız evlerine dönmeye başladılar :) ceddil lider olacak gibi, kral :) hımmm ceddilgil yola çıkıyor, uzaklaşmak iyi gelecek biraz :) evet yaaa güzel yemek bırakılır mııı :) hımmm canas a sempati duyuyordum ama o öldü gibi duruyor daaaa ya canlanırsa ya da ölmemişseee ama artık herhalde lider olamaz :) ama o da ikinci adam olsun mademsi yaaa :)
YanıtlaSilGarnap ve Mara' yı tatlı bulmana sevindim. Savaştan sonra biraz değişiklik olsun istedim. Tüm romantikler açığa çıktı. 😅😀 Ceddil gidiyor evet lider nasıl olsun. Meşhur olmayı kaldıramadı. :D Canas konusunda her şey olabilir, yeni lider kim olacak acaba? :))
SilLiderler toplantısı ile başlayan ilk bölümün hemen arkasından sanırım Serenay ve ailesi gelmişti. Sonlarda yine onlardan bahsetmiş olmanız güzel olmuş:) Ellerinize sağlık, mutlu pazarlar:)
YanıtlaSilEvet yine Serenay ve ailesine döndüm. Elimden geldiği kadar diğerlerinden de bahsettim. :) Yorumunuz için teşekkür ederim, mutlu pazarlar. :)
SilAkşama okumaya geleceğim insaAllah:)
YanıtlaSilTamam Gültencim İnşallah. :)
SilBen romanin orta bölümlerini kacirdigim icin,burdaki karakterlerin cogu yabanci geldi.Bu arada bircok kisi de ölmüs galiba.Serenaylarin eve dönmesine sevindim.ilk baslarda dedigim gibi karakterlerin isimleri cok basarili;) Tebrik ediyorum tekrar.
YanıtlaSilDoğrudur Gülten, yeni eklediklerim de vardı. Birçok kişi öldü evet. Artık bitiriyorum romanı yavaş yavaş. :) İsimleri beğenmene sevindim, teşekkür ederim. :)
Sil