20 Kasım 2021 Cumartesi

Savaş Çığırtkanı 2- 20.Bölüm (Roman)


 

BÖLÜM 20

 

Savaşın Ardından - Butah

 

Günler süren karanlığın ardından gün ışığına tekrar kavuşmak insan için tarifsiz bir duyguydu. Eski günlere dönmek yoğun bir  mesai gerektirecekti. Butah, savaşın merkezi olarak ağır hasar almıştı. Bir bakıma küllerinden doğacaklardı. Her yerde cenaze törenleri düzenleniyor, insanlar sevdiklerini uğurluyordu.

Alaz, Cender ve diğer ülkelerin ileri gelenleri saraya davet edildi. Herkes hem dostluklarını pekiştirmek hem de savaş sonrası durumu değerlendirmek istiyordu. Bu yüzden daveti geri çevirmediler. Sadece Dazzaplılar yas tuttuklarını, gitmeleri gerektiğini söyleyip ülkelerine doğru yola çıktılar.

Sarayda verilen yemekte uzun sohbetler edildi. Herkes endişelerinden, gelecek planlarından söz etti. Yardımcılardan Şeyad, çabaları için Cender’ i takdir etmeyi ihmal etmedi. Alaz içlerinden bir kısmının, özellikle Teulon ileri gelenlerinin, kendisine mesafeli olduğunu sezse de sesini çıkarmadı. Bunu hak ettiğine inanıyordu.

 Yemeğin ardından Garnap ve Mara bahçeye çıktı. Mara’ nın konuşmak istediği çok şey vardı ama Garnap’ ın bunalacağını düşünerek sessizliğini korudu. Kuş cıvıltıları eşliğinde çiçeklerle bezeli bahçede dolaştılar. “Şimdi ne yapacaksın? Kasabaya mı döneceksin?” dedi Garnap. Kuşların daldan dala atlayışlarını izleyen Mara bir süre düşündü. “Sanırım yapacağım daha iyi bir şey yok.”

“Meguan’ a gelmeyi düşünebilirsin belki. Benimle, yani bizimle gelirsen sarayda önemli bir konuma yükselebilirsin.”

“Sesin Muhafızı olduğum için mi bu teklif?” dedi Mara bir kaşını kaldırarak. Garnap ayağıyla toprağı eşelemeye başladı. “Şey, sadece o yüzden değil tabi. Uzun yıllar sonra seni gördüğüme sevindim. Gitmeni istemiyorum sanırım.”

Taş basamaklardan inerken ikisini gören Cender muzipçe gülümsedi. Yardımcılarıyla sohbet ederken gözü hep ikisindeydi. Garnap’ ın ilk kez bu şekilde sohbet ettiğini görüyordu. Gözlerindeki ışıltıyı fark etmemesi imkansızdı, yavaşça onlara doğru yöneldi.

“O zaman bu benden rahatsız olmadığın anlamına mı geliyor? Çocukken benden nefret ettiğini düşünürdüm,” dedi Mara. Beklenti içinde karşısındaki adama baktı.

“Çocukluk işte. O zamanki davranışlarımın anlamsız olduğunu kabul ediyorum.” Garnap önündeki gül dalını tutmuştu ki Cender’ i fark edince irkildi ve eline diken battı. Hemen elini çekip lidere döndü. Yüz ifadesinden Cender’ in ne diyeceğini az çok kestirebiliyordu. “Garnapımız Mara hanımı yanında istiyor gibi görünüyor. O, böyle bir şey istediğine göre gönlünü kaptırmış olmalı.”

Bu kadarını beklemeyen Garnap bir an ne diyeceğini bilemedi. O utanmış halde bakışlarını kaçırırken Mara gülümsüyordu. Mara liderlerin hep soğuk ve mesafeli olduğunu düşünürdü ama Cender’ in çizdiği profilin kafasındakiyle hiç alakası yoktu.

Lider imalı şekilde Garnap’ a bakış attıktan sonra Mara’ ya döndü. “Eğer dilerseniz orduma katılabilirsiniz. Sesin Muhafızlarının takdire şayan güçleri olduğu çok açık. Ve savaştaki yeteneklerinize de fazlasıyla şahit oldum. Sizi aramızda görmekten mutlu oluruz.”

“Övgünüz için teşekkür ederim. Bu çok ani oldu, bana düşünmem için zaman verin.”

“Peki, iyice düşünün,” dedi Cender ve zarif adımlarla diğerlerinin yanına döndü. Garnap hala sessizliğini korurken liderin arkasından bakıyordu, yine yapmıştı yapacağını. Mara ellerini arkasında birleştirdi ve çocukça bir neşeyle Garnap’ a yaklaşıp, yüzüne baktı. “Lider Cender bana reddedemeyeceğim bir teklifte bulundu. Sanırım hazırlanmaya başlamalıyım.” Garnap içtenlikle gülümsedi. Az önce tuttuğu gülü dalından koparıp Mara’ ya uzattı. “Çiçek verme sırası bendeydi.” Mara çiçeği alırken kendini tutamayarak güldü. “Unutmamışsın.”

Sarayda devam eden görüşmelerin ardından ülkeler birbirine daha ılımlı yaklaşmaya başladı. Savaşın bıraktığı izin hızla yok edileceğine, kalıcı barışın sağlanacağına dair birbirlerine söz verdiler. Bir yandan da yeni liderlerin kim olacağı konusunda meraklarını dile getiriyorlardı. Sulna onlara en kısa zamanda uygun kişinin seçileceğini söylüyordu. Aynı gün içinde herkes yavaş yavaş saraydan ayrıldı. Gece yarısı olduğunda hiç misafir kalmamıştı. Şeyad sarayın ne kadar da sessizliğe bürünmüş olduğunu fark etti. Canas’ ın onları nasıl enayi yerine koyduğunu düşündükçe siniri bozuluyordu. Öfkesi daha çok koşulsuzca ona güvendiği için kendisineydi. Liderlerin çıkıp halkı selamladığı balkondan dışarıyı izliyordu. Kısa sürede ne kadar çok şey yaşandığını yeni idrak ediyordu. Sıradaki liderler toplantısında bile çoğu lider değişmiş olacaktı.

Beyaz sabahtan beri bahçe işleriyle uğraşmaktan yorulmuştu. Alnındaki teri silip, aşağıdaki yola baktı. Savaş bitmişti ama beklediği kişiler hala dönmemişti. Kaç gündür doğru düzgün uyuyamamıştı. Kendini işe güce vurup kafasındaki olumsuz düşünceleri atmaya çalışıyordu. Güneşin altında iyice bunalmıştı ki uzaktan gelen at arabasını seçebildi. Merakla bahçeden çıkıp yola baktı. Bir süre sonra kendine el sallayan Yazel’ i fark edince elindeki çapayı fırlatıp onlara doğru koştu. Hepsine sağ salim kavuştuğu için sevinç gözyaşları döküyordu. Karan at arabasını durdurdu, aşağı indiler. “Sizi ne kadar merak ettim haberiniz var mı?” dedi Beyaz. Üçüne de sıkıca sarıldı. Kadın hem ağlıyor hem kızıyordu. “Neden bu kadar geciktiniz?” Kadının çıkışması bittikten sonra içeri geçip iyice hasret giderdiler.

Serenay evini çok özlemiş, buraya bir daha dönemeyeceğini düşündüğü anlar olmuştu. Karan olan biteni eşine anlatmakla meşguldü ama Serenay’ daki durgunluğu fark edince sormadan edemedi. “Aklın başka yerde sanki.”

“Tüm olanlar yıpratıcıydı. Herkes çok acı çekti. Ve yorgunluktan bitiyorum, biraz  dinlensem iyi olacak.”

“Haklısın kızım, geç odana dinlen,” diye araya girdi Beyaz. Ardından telaşlanarak aklına gelen soruyu sordu. “Elbruz nasıl? İyi, değil mi?”

“Onlarla beraber döndük zaten. Yaralanmıştı ama şimdiden iyileşmeye başladı,” dedi Yazel.

“Ucuz atlatmış, ziyaretine gitmek lazım,” dedi kadın düşünceli halde. Sonra mutfağa gidip yemekleri ısıtmaya koyuldu. Haftalar sonra ilk kez bir arada yemek yiyeceklerdi. Karan’ ın iş konusundaki endişelerini fark eden Beyaz ona çıkıştı. “Bugün otur oturduğun yerde. Bir sürü badire atlattınız, iş mi eksik kaldı şimdi?”

O gün hepsi düşünceler içerisindeydi. Yemek doğru düzgün boğazlarından geçmedi. Savaşta kimlerin zarar gördüğünü tam olarak bilmiyorlardı. Tanıdıklarından acı haber alma ihtimali bile onları geriyordu. Yaralılar çeşitli hastanelere aktarılmıştı, bir kısmının hayati tehlikesi sürüyordu.

Serenay odasına gittiğinde her yerin tertemiz olduğunu gördü. Evinin sıcaklığına kavuşmak onu mutlu etmişti. Aklı ise Krazu’ da kalmıştı. Bir kez bile doğru düzgün konuşma fırsatları olmamıştı. Onun öylece ülkesine dönmüş olduğunu düşününce içi burkuldu.

Tiran daha önce defalarca kapısını çaldığı ahşap evin önünde dikildi. Eli bir türlü tokmağa gitmiyor, içi içini kemiriyordu. Onlara Farak’ ı kaybettiklerini nasıl söyleyebilirdi. Yutkunarak, sıkıntı içinde kapıyı çaldı. Kapıda beliren elli yaşlarının başındaki kadın Tiran’ ı görünce sevinç içinde hemen sarıldı. “Ah döndünüz demek. Savaş bitti dediklerinden beri dönmenizi bekliyorduk.” Kadın etrafa bakındı ve oğlunu göremeyince yüzü asıldı. Tiran’ ın sessizce dikildiğini, yanağından süzülen yaşları gördü. Hemen orada dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladı. Farak’ ın babası da kapıda belirdi, şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Hep bir umutla oğullarını bekleyen aile yıkılmıştı. Tiran için de olan biteni anlatmak çok can yakıcıydı. “Özür dilerim,” diye tekrarladı defalarca. Farak’ ın annesi gözlerini sildi. “O seni çok severdi. Onun yerinde olsan aynı şeyi yapardın sen de. Kendini daha fazla üzme artık,” dedi. Kadının kalbi sızlıyordu ama bu durumda suçlu aramanın bir mantığı yoktu. Hiçbir şey oğlunu geri getiremezdi. Adam ise metanetli durmaya çalışıyordu. “Farak, hayallerinin peşinden gitti. Bir savaşçı hep ölüm riski ile yaşar. Kabullenmek zor olmuştu ama bu yolu seçtiğinde ona itiraz edememiştik. Onu kaybettik ama seni sağ salim gördüğüme sevindim. Bir oğlumuz da sensin sonuçta.”

Tiran, yoğun hisler içinde olduğu için ne diyeceğini bilemiyordu. Henüz kendi ailesini bile görmeye gitmeden buraya gelmişti. İnsanların durumu alttan alma çabaları onu daha da üzüyordu. Kızıp bağırsalar, öfkelerini kussalar belki daha rahatlayacaktı. Boğazına bir yumru oturmuş gibiydi, gözleri kan çanağına dönmüştü. Aileyle vedalaşıp yanlarından ayrılırken onlara Farak’ ın mezarını ziyaret edeceklerine dair söz verdi.

Barsuk Alev Soluyanları bir araya toplamıştı. Çok kayıp vermemişlerdi ama en güçlü adamlarından bir kaçı ölmüştü. Emrindekilere döndü. “Artık önümüze bakacağız. Büyük bir belanın kıyısından döndük. Kayıplarımızı asla unutmayacağız!” Barsuk’ un sözleri üzerine hepsi birden unutmayacaklarını haykırdı. Naraları ovadan uzaklara taşıyordu. Libmons’ a doğru yola çıkmadan önce Lider Alaz ile sohbet etmişlerdi. Barsuk bir süre lideri süzüp sözlerini sıralanmıştı. “Bundan sonra gözlerden uzakta yaşamayacağız. Sıradan insanlarla bir tutulmak, söz sahibi olmak istiyoruz.” Sakince dinleyen Alaz önerisinin makul olduğunu söyleyerek onları daha detaylı görüşmek üzere saraya davet etmişti. Yardımları için de teşekkür etmeyi ihmal etmemişti.

Butah’ taki davetten sonra yola çıkan Alaz kapalı at arabasında seyahat ediyordu. Başını geriye yaslamış düşünüyordu. Tamamen değişmiş halde ülkeye dönüyordu. Geçmişte yaptıklarının anlamsızlığını yeni fark ediyordu. Elini karnına götürdü, yarası hâlâ tam olarak geçmemişti, Canas’ ı düşündü. O, sergilediği yanlışların ardından son anda dönüş yapmıştı ama kendisinden geriye bir şey kalmamıştı. Acaba gerçekten pişmanlık duymuş muydu merak ediyordu.

Savaş sırasında Lazinka ile ilgili haberleri de işitmişti. Kardeşlerden biri onun yerini aldığına göre liderler arasında eskisi gibi gerilim olmayacağına inanıyordu. Lider Zorkan da artık yoktu. Tüm bu gelişmeleri algılamak zor geliyordu. O sırada yardımcısı Kinao’ nun sözleri dikkatini dağıttı.

“Efendim, Krazu neden bizle dönmüyor? Yani kendisine başka bir görev verip vermediğinizi merak ettim.”

Alaz dışarıyı izlerken yanıtladı. “Kişisel bir meselesi varmış. Benden bir süreliğine izin istedi.”

Saro savaşın ardından Elyama’ yı yalnız bırakmak istemedi. Birlikte çok kez ölümden dönmüş, birbirlerini korumuşlardı. Ayağını incitmiş olan Elyama’ ya evine kadar eşlik edecekti. Kadını nazikçe ata bindirdi ve gülümsedi. Elyama da düşüncelerini gözleriyle anlatır gibiydi. Bu nazik ve düşünceli adam her geçen gün kalbinde daha fazla yer ediyordu. Saro ata binecekken durdu, kadının elini tutup gözlerine baktı.

“Ben buraya yerleşmeye karar verdim. Meguan’ a dönmek istemiyorum, ait olduğum yer burası.”

“Onca yıldan sonra geri dönmek zor olmayacak mı?” dedi Elyama. İçten içe bu habere sevinse de Saro’ nun aniden tüm yaşamını etkileyecek bir karar almasına temkinle yaklaşıyordu.

“Senin yanında olacaksam nerede olduğumun bir önemi yok Elyama.”

Adamın sözleri karşısında mahcup hissetti Elyama. Kalp atışlarının duyulmadığını umuyordu. “Yanımda olman beni mutlu eder,” dedi içtenlikle. “O zaman ailenle tanışma onuruna da erişebilirim artık,” dedi Saro ata atlayarak. Elyama birden tedirgin hissetti. Babası kolay bir insan değildi. “Ne? Ne zaman? Hemen mi?”

Saro kadının haline gülmeden edemedi. “Sakin ol. Sen ne zaman uygun görürsen. Şimdi sıkı tutun belime, gidiyoruz.” Elyama belini tutunca atı sürdü. Geçtiği yerlerdeki harabe şehirler kadının içini sızlattı. Pek çok kişi yas içindeydi. İnsanların ruh halinden bunu çok iyi anlayabiliyordu. Çocuklar bile oyunu bırakmış bir işin ucundan tutmaya çalışıyordu. Gülümsemeler kaybolmuştu.

Ceddil birkaç gün sonra hastaneden ayrıldı. Yakınları onu yalnız bırakmamıştı. Fırsat bulduğu anda Yenira ile birlikte şehir dışındaki Berzab’ ın mezarını ziyarete gitti. Topladığı çiçekleri yavaşça toprağın üzerine bıraktı. “Elveda dostum, seni çok özleyeceğiz,” diyerek fısıldadı. Bir süre durup hüzünle mezara baktı, onla olan anılarını düşündü. Berzab en büyükleri olarak hepsine karşı anlayışlı ve merhametli olmuştu.  Şimdi onun gittiğine inanması zordu. Bir süre sonra geri döndüler.

Karanlık lideri yendiği için herkes ona minnet duysa da içindeki güç Ceddil’ i korkutuyordu. Ya o anda dostlarına bir zarar verse ne yapardı? Tüm bunları düşünmekten günlerin nasıl akıp gittiğini fark edememişti. Yenira onu teselli etmeye çalıştı. “Büyük tehlikeyi atlattığımıza göre artık belki bu gücün tekrar açığa çıkmaz.”

“Dediğin gibi olabilir mi gerçekten? O kadar tedirginim ki bu konuda ne yapacağımı bilmiyorum. Azaka şu ana kadar bana fazlasıyla yardım etti zaten.”

“Bekleyip, görelim bakalım.”

İkisi çardakta oturmuş çay içiyorken karşıdaki dağ manzarasını izliyordu. Azaka gelip yanlarına oturdu. “Sizi tanımak güzeldi dostlar. Ben kolay kolay bir yere bağlı kalamıyorum biliyorsunuz. Yol göründü bana artık.”

“Nereye gideceksin peki? Biraz daha kalsan olmaz mı?” dedi Ceddil.

“Size çok yük oldum. Tek başıma yaşamaya, özgürce dolaşmaya alışmışım. Beni anlayabildiğini umuyorum Ceddil.”

“Ceddil belki onla bir yolculuğa çıkmak sana iyi gelir. Hem uzaklarda biraz kafa dinlersin, hem de gücünün ortadan kalkıp kalkmadığını öğrenme fırsatın olur.”

Yenira’ nın önerisi üzerine ikisi de bir an ona bakakaldı. Sessizliği ilk bozan Azaka oldu. “Bence fena fikir değil, neden aklıma gelmedi? Hem yalnız kalmamış olurum, ne dersin Ceddil?”

“Yok olmaz. Başına yeterince dert açtım. Benim yüzümden her an diken üstünde olmanı istemiyorum.”

“Bu doğru değil. İyi düşün derim, senin de özgür ruhlu olduğunu biliyorum. Hem Yenira’ nın dediği gibi olursa korkacak bir şey kalmaz.”

Bir süre düşününce bunun mantıklı olduğuna karar verdi Ceddil. Zira son olaydan sonra herkes onu merak etmeye başlamış, kim olduğunu görmek için komşu şehirlerden ziyarete gelmeye başlamışlardı. Dışarıdan gelen sesleri işitince kafasını çevirip alçak duvarın ardına baktı. Yine hiç tanımadığı insanlar çeşitli yiyecek ve içecekleri yüklenmiş geliyordu. Yılmış halde kendini bıraktı. “Bunlardan kurtulamayacağım galiba. Yeter ya!”

Gıcırdayarak açılan bahçe kapısının sesi duyuldu. “Merhabalar efendim, Ceddil beyi ziyarete gelmiştik. Rahatsızlık vermedik umarım,” diye izin bile istemeden içeri daldı adam. Ardından da birkaç kişi onu izledi. Ceddil hiç onlardan tarafa bakmıyordu. Elindeki börek tepsisini bırakan saçları yeni kırlaşmaya başlamış adam ayağa kalkıp başıyla kendisine selam veren Yenira’ nın elini tuttu hemen. “Sayenizde lanet bir düşmandan kurtulduk, hayatımızı size borçluyuz.” Yenira’ nın konuşmasına fırsat vermeyen adam onu baştan aşağı süzdü. “Söylendiği kadar yakışıklı ve güçlü görünüyor gerçekten, değil mi?” diye arkasındakilere dönünce hepsi birden kafasını salladı. “Ama ben Ceddil değilim,” dedi Yenira sırıtarak. Yanında oturan kişiyi işaret edince yabancı bu kez onun eline yapıştı. “Doğru ya, sarışın demişlerdi. Birden aklımdan çıkmış. Umarım hediyelerimizi beğenirsin Ceddil Bey. Sizin gibi cesur biriyle tanıştığımıza memnun olduk.” Arkadakiler hepsi bir ağızdan “memnun olduk” diyerek tekrar etti.

 Ceddil istemeyerek de olsa kalkıp hepsini selamladı ve kısa bir sohbetin ardından onları uğurladı. İnsanların meraklı ve ilgili bakışlarından iyice huzursuz olmaya başlamıştı. Bir yandan belirsiz gücü nedeniyle korktuklarını da sezebiliyordu. Gelip diğerlerinin yanına oturunca Azaka’ nın böreklerden birini mideye indirmeye başladığını gördü. “Tamam, senle geliyorum. Gözlerden uzak kalmak, tanınmamak bana iyi gelecek.” Azaka lokmasını yutup gülümsedi. “Peki ama tüm bunlardan mahrum kalmak istediğine emin misin?” dedi donatılmış masayı göstererek. Ceddil’ in sert bakışları karşısında gülmeye başladı. “Tamam, şaka sadece. En kısa zamanda yola çıkarız.” “Doğru karar,” dedi Yenira onaylayarak.

18 yorum:

  1. Azaka ve Ceddil' in arkadaşlıkları bayağı ilerledi. Karakterleri de çok benzediği için iyi anlaşıyorlar. :) Romana ilk başlayınca en sevdiğim kişiler Zorkan ve Ceddil' di zaten, sonra yazdıkça Canas da favorilerim içine girdi. Yapılanları değiştirmez tabi son pişmanlık ama şu an herkes öldüğünü düşünüyor. Yaşıyor olma ihtimalini değerlendiren yok. :) Zorkan ölmese iyiydi ama savaşta muhakkak beklenmedik ölümler olur. Değerli yorumun için teşekkür ederim İlkay. :)

    YanıtlaSil
  2. Bence çok hooş bir bölümdü. Türlü türlü duyguları çok güzel yansıtmışsın. Sevgi, hüzün, dostluk, acı...Mara ve Garnap çifti sonunda oldu. Garnap çok utangaç, gülümseyerek okudum onu. Elyama ve Saro çifti de hoştu... Serenay hanım Krazu'nun yokluğunun acısında. Ve bahsetmek isterim, Canas şimdi yeniden benim favorim. Onu özleyeceğim.:D Zorkan'ı da...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmene sevindim canım. Elimden geldiğince tüm duyguları vermeye çalıştım. 😀 Garnap Mara diye diye kavuşturttun bana onları. 😝 Serenay bunalımlarda biraz. :)) Favorin de sürekli değişiyor ama sevindim Canas' ı tekrar sevmene. :) Yorumun için teşekkür ederim canım. :)

      Sil
    2. Rica ederim Canas'a bir ara sinirlendim o yüzdendi.😂😂 Hayal gücüne sağlık. :)

      Sil
    3. Sevenlerin kavuşmasına vesile olmuşum, ahaha. Bunu da ilave edeyim.:D

      Sil
    4. Sayende öyle oldu yoksa Garnap da ölecekler arasındaydı, vazgeçtim. :))

      Sil
    5. Aa,şimdi daha çok sevindim. :))

      Sil
  3. Yeni bölümü bekliyorum. 😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Annemler var ya pek yazamıyorum. En kısa zamanda devam edeceğim. 😀

      Sil
  4. garnap mara bölümünü çok tatlı yazmışsın, onca savaştan kandan sonra iyi geldi :) serenayın ailesini özlemiştiim iyi oldu :) hımm yani kahramanlarımız evlerine dönmeye başladılar :) ceddil lider olacak gibi, kral :) hımmm ceddilgil yola çıkıyor, uzaklaşmak iyi gelecek biraz :) evet yaaa güzel yemek bırakılır mııı :) hımmm canas a sempati duyuyordum ama o öldü gibi duruyor daaaa ya canlanırsa ya da ölmemişseee ama artık herhalde lider olamaz :) ama o da ikinci adam olsun mademsi yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Garnap ve Mara' yı tatlı bulmana sevindim. Savaştan sonra biraz değişiklik olsun istedim. Tüm romantikler açığa çıktı. 😅😀 Ceddil gidiyor evet lider nasıl olsun. Meşhur olmayı kaldıramadı. :D Canas konusunda her şey olabilir, yeni lider kim olacak acaba? :))

      Sil
  5. Liderler toplantısı ile başlayan ilk bölümün hemen arkasından sanırım Serenay ve ailesi gelmişti. Sonlarda yine onlardan bahsetmiş olmanız güzel olmuş:) Ellerinize sağlık, mutlu pazarlar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet yine Serenay ve ailesine döndüm. Elimden geldiği kadar diğerlerinden de bahsettim. :) Yorumunuz için teşekkür ederim, mutlu pazarlar. :)

      Sil
  6. Akşama okumaya geleceğim insaAllah:)

    YanıtlaSil
  7. Ben romanin orta bölümlerini kacirdigim icin,burdaki karakterlerin cogu yabanci geldi.Bu arada bircok kisi de ölmüs galiba.Serenaylarin eve dönmesine sevindim.ilk baslarda dedigim gibi karakterlerin isimleri cok basarili;) Tebrik ediyorum tekrar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur Gülten, yeni eklediklerim de vardı. Birçok kişi öldü evet. Artık bitiriyorum romanı yavaş yavaş. :) İsimleri beğenmene sevindim, teşekkür ederim. :)

      Sil

Elveda Gülsarı / Vicdan Sızlar (Kitap)

   Merhabalar. Bu aralar daha az kitap okur oldum, haliyle paylaşımlarım da azaldı. Buraya eskisi kadar uğramıyorum, artık daha çok 1000kita...