3 Kasım 2021 Çarşamba

Savaş Çığırtkanı 2- 17.Bölüm (Roman)

 



BÖLÜM 17

 

Alasır’ ın Sırrı - Butah

 

Harula' nın emri ile siluetlerin önemli bir kısmı çevreye dağılmıştı. Savaş alanı genişliyordu. Bu gelişme karşısında Canas' ın bir anlığına yüzü düştü. Bundan sonra neler olabileceğini düşünüyordu. Zehir etkisini yitirip tekrar net görmeye başlayınca yavaşça ayağa kalktı. Ara ara çakarak etrafı aydınlatan şimşekler göz bebeklerinden yansıyordu. Gök gürültüleri bazen inanılmaz boyutlara çıkıyordu. Rüzgar kan kokusunu her yere savuruyordu. Canas güç kaybettiği için daha fazla görünmez halde kalamadı. Harula' nın emri sonrasında yaşanacakları tahmin ederek koşmaya başladı. İlk kez içini bir huzursuzluk kapladı.

Harula, meydanda sinirli halde dolanıyordu. Şu ana kadar çok vakit kaybetmişti. Özel güçlüler  tahmininden fazla burunlarını sokmuştu savaşa. Karanlık Lider, halkı tehlikeye atarak kuvvetleri bölerse onları yenmenin çok daha kolay olacağını düşünmüştü. Gözünün çıkarılması ise canını sıkan bir diğer meseleydi. Şu ana kadar rakiplerini küçümsemişti ama artık gaddarlıkta sınır tanımayacaktı.

Lider Cender meydanda kalıp Harula' yı bir şekilde durdurmayı planlıyordu. Lider Alaz ise savaşçılarına fedailerin bir an önce durdurulmasını emretti. Libmonslu savaşçılardan bir kısmı tereddüt içindeydi. “Şimdi kaçmak için bir fırsat geçti elimize. Neden başka bir ülke için fedakarlık yapmak zorundayız? Tüm bunların suçlusu onların lideri değil mi zaten?”

“Sana katılıyorum. Bu cehennemden bir an önce uzaklaşmalıyız,” dedi bir diğeri.

Kinao, Alaz’ ın yardımcısı, onları işitip önlerine geçti. “Lider Alaz’ ın emrini duydunuz. Kaçanı lidere rapor ederim, bir daha Libmons’ ta barınamazsınız. Aklınızı başınıza alın.” Adamların rengi attı ama yanıt vermemeyi tercih ettiler. Onları izleyen kadının çekik gözleri sinirden iyice kısılmıştı. “İlerleyin hadi.”

Aradan geçen birkaç gün içinde pek çok köy ve şehir yağmalandı. İnsanlar korkudan dışarı adım atamıyor, bir kısmı elindeki silahlarla karşılık vermeye çalışıyordu. İnsanlar gökyüzünün kararmasından beri başlarına büyük bir felaket geleceklerini tahmin etmişti. Civar yerleşim yerlerindeki bazı insanlar sığınaklara yerleşmişti ama beklemeyi tercih edip kalanlar ani baskınlar karşısında kaçacak vakit bulamadı.

Bir köy alevlere teslim olmuştu. Kızıl parıltılar her şeyi yutarak göğe yükseliyordu. Ahşap evin içinde çocuğu ile hapis kalan kadın bağırarak yardım istiyordu. Çocuğunu sıkıca sarmış, yangına en uzak noktaya sığınmıştı. Dumandan zehirlenmek üzereydiler, pencereye ulaşmaları mümkün değildi. Oğlan korkudan ağlıyordu, annesinin eteğine sıkıca yapışmıştı. Kadın çaresizdi, korkulu gözlerle etrafa bakınıyordu. O sırada tavanın bir kısmı göçünce çığlık attı. Neyse ki ikisi de yaralanmamıştı. Camın kırıldığını işiten kadın hemen pencereye baktı. Kara dumanlardan bir şey seçemese de alevlerin dışarı doğru çekilişini hayret içinde izledi. Kısa süre sonra yangın tamamen sönmüş, geriye harabe bir ev kalmıştı.

“İyi misiniz? Buraya gelin,” dedi bir ses. Kadın çocuğunu kucağına alıp güçlükle cama doğru yürüdü. Elini onlara doğru uzatan adamı görünce önce irkilse de o eli tuttu. Camdan dışarı çıkıp rahatça nefes almaya başlayan kadın dizlerinin üstüne çöktü. Ağlayarak çocuğuna sıkıca sarıldı. “Teşekkür ederim, hayatımızı kurtardın.”

“Burada kalmanız tehlikeli. Sizi sığınağa götüreyim,” dedi Alev Soluyan.

Kadın oğluyla birlikte adamı izledi. Her yerin yanıp küle döndüğüne inanamıyordu. Şu an savaşta olan eşinin yaşayıp yaşamadığından bile habersizdi. Titreyen bacakları yürümesini zorlaştırıyordu.  Pek çok Alev Soluyanın yangınları söndürüşünü, her yere koşusunu endişeli gözlerle izliyordu.

Savaş alanına en yakın şehir Liroz’ da büyük bir karmaşa hakimdi. Savaşçılar burada fedailerle çarpışırken insanları korumak için de uğraşıyordu. Alaz ordusu ile burada yer almıştı. Fedailerin birkaçını indiren Alaz sürekli emirler veriyor, düzeni sağlamaya çalışıyordu. Libmons' tan gelen Alev Soluyanları da başarılı şekilde yönlendirmeye başladı. Mantığıyla hareket eden Barsuk sayesinde onları idare edebiliyordu. “Lider, sadece savaşın bir an önce bitmesi için sana yardım ediyoruz,” demişti Barsuk.

Serenay karşısındaki fedaiye birkaç kez kılıcını savursa da artık yorulduğu için derin yara açamıyordu. Fedai saldırılarını artırınca gerilemeye başladı. Ayağı bir şeye takılınca düştü. O anda fırlayan koca kiremit fedainin kafasına çarptığı gibi onu yere yıktı. Serenay hayret içinde bunu kimin yaptığına baktı. Bir evin çatısına çıkmış olan Kazzam eline geçirdiği kiremitleri aşağıya fırlatıyordu. Gücü ve nişancılığı sayesinde pek çok fedaiyi devirdi. Serenay hızla ayağa kalkıp kılıcını fedainin boynuna sapladı. Fedainin kara kanı ayakkabılarına sıçrayınca birkaç adım geriye gitti.

Kaçmaya çalışırken düşen yaşlı bir adamı gören Verda yardım etmek için etrafı kollayarak yanına koştu. Bir fedai neredeyse ihtiyarı öldürmek üzereydi. Fedainin kuvvetli saldırısı ile bomba patlamış gibi ikisi de geriye savruldu. Verda sırt üstü yere düşünce nefesi kesildi. Zorlukla başını yana çevirdiğinde yaşlı adamın ölmüş olduğunu gördü. Doğrulmaya çalıştı ama kaburgasında keskin bir ağrı hissetti. Başını çarptığı için odaklanmakta da zorlanıyordu. Fedai bu kez ateş topu göndermek üzere hamle yapmıştı ki iki kişi araya girdi. Yenira sağdan, Azaka soldan saldırıp aynı anda fedainin boğazını kestiler. Daha gerideki Ceddil bir kedi çevikliğiyle sıçrayıp topuzlu kamçısını başka bir fedainin başına geçirdi. O anda aralarından geçen bir yıldırım hepsini teğet geçip arkadaki evi küle çevirdi. Hepsi donup kalmıştı, fedailerden bir kısmı daha güçlüydü. Diğerlerine nazaran daha iri olan siluet onlara doğru yaklaştı, yeni bir saldırı yapma niyetindeydi.

“Tuttum onu, saldırın!” diye bağırdı Roliba. Siluetin hareketsiz halde beklediğini görenler şaşırkındı ama Yenira anında saldırıya geçti. Ruh Bağlayıcı onu tutabilmek için kendini oldukça zorlamıştı, ellerini bıraktığında şakaklarından ter süzülüyordu. Bu sırada on kişilik bir fedai ordusu onlara yöneldi. İçlerinden bazıları kadının gücünü fark etmişti. “Onu öldürmelerine izin veremeyiz, saldırın,” dedi Yenira.

Serenay Verda' nın yanına koştu. Onun kımıldamakta zorlandığını görünce dayanmasını söyleyip Yeniralara katıldı. Önce bu siluetlerden kurtulmalıydılar. İki taraf karşı karşıya gelmişken gerilim iyice yükseldi. Durumu fark eden çatıdaki Kazzam yerden çok da yüksekte olmadığını düşünüp koştu ve fedailerin üstüne atladı. Serenay ağzı açık halde Kazzam' ı izlemişti. “Şimdi!” diye bağırdı Yenira. Üç fedai Kazzam' ın iri cüssesi altında kalmış, ikisi de savrulmuştu. Düzgün bir atlayış yapan Kazzam doğrulup dövüşe geçti. Serenay kılıcını yerdeki siluetlerden birinin göğsüne sapladı. Yerden aldığı bir taşla da kılıca vurup açtığı yarayı derinleştirdi.

Markos, Holant’ ın kaybından sonra zor toparlandı. Gruplarındaki üçüncü kişiyi kaybetmişlerdi. Mir için de durum dayanılmazdı. Ne yapıp edip Holant’ ı ailesine teslim edilmek üzere sağlık ekiplerinin oraya taşıdılar. İkisi sonra da oradan ayrılmayıp fedailerden gelen saldırıları önlemeye çalıştı.

Sırat savaşa yeni yeni ısınıyordu. Uzun süredir yollarda olmak onu dövüşten uzak tutmuş olsa da kısa sürede uyum sağladı. Kılıcıyla yaptığı hamleler sanki bulutların üstünde oradan oraya sıçrıyormuşçasına hızlı ve ritim yüklüydü. Akrobat gibi geriye doğru belini büküp arkasındaki siluetin karnına silahını sapladı ve dönmesiyle birlikte kılıcın açtığı kesikten kan fışkırmaya başladı. Yüzüne bulaşan siyah kanı silen Sırat sonraki rakibine saldırdı. Zebbar baltasıyla düşmana verebildiği kadar zarar veriyordu. Birkaçının kafasını uçurdu. Colevis, Sisle Yıkananlarla birlikte hareket ediyordu. Sislerin içinde gizlice ilerleyip başkalarına saldıran fedaileri yaraladı.

Ansızın fırlayan bir yıldırım Zebbar' a isabet edip onu parçalanan zemine gömdü. Sırat şok olmuş halde ilerideki yıkıntıya baktı. Arkadaşının böyle bir saldırıdan sağ çıkamayacağı belliydi. Tüten dumanı donmuş halde izlerken gözleri doldu. Başının dibinden geçen ateş topu olmazsa bir süre kendini toparlayamayacaktı. Hızla yükselen öfkesini Zebbar’ ı vuran siluete yönlendirdi.

Alasır, Harula’ nın yanından ayrılmıyordu. “Efendim, gücünüz muazzam boyutlarda. Herkes önünüzde diz çökecek, yakında Butah düşecektir. Bu, zayıf insanlar daha fazla karşınızda duramayacak.”

Harula elini onun omzuna attı. Sert ifadesi öyle kemikleşmişti ki karanlık liderin yüzü başka hiçbir ifadeye bürünmüyordu.  “Sizin çağınıza gelmek en büyük tutkumdu. Bu dünyayı kökten değiştireceğim. Sen olmazsan bunu başaramazdım. İyi bir konuma yükseleceksin.”

İhtiyarın gözleri ışıldadı. Kendini şimdiden güçle kuşatılmış, ulaşılmaz biri olarak görmeye başlamıştı. “Teşekkürler efendim. Tüm bunlar ömrümü adadığıma değdi.”

“Ama önce şu direnişçilerin kökünü kazımalıyız.” Aniden hiddetlenen Harula etrafa birkaç yıldırım fırlattı.

“Düzeni bozmayın! İşaretimi alır almaz saldırıya geçin!” diye bağırdı Cender. Savaşçıların çoğu meydandan gitmişti, kalanları Lider Cender yönetiyordu. Mara endişeli gözlerle Garnap' a bakıyordu. “Korkma, bunu atlatacağız,” dedi Garnap. Sesi o kadar güven vericiydi ki Mara içinin rahatladığını hissetti. Garnap birkaç saniye onun gözlerine baktıktan sonra bakışlarını çekti. Şimdi sadece savaşa odaklanmalıydı, sorumluluğu büyüktü.

Lider Cender, zaman zaman karamsarlığa kapılıyor ama hemen toparlanıyordu. İnsanlara güveniyor, beklediği yardımların geleceğini umuyordu. Bir süre savaşçılar dinlenme imkanı bulmuştu. Harula' nın ne zaman harekete geçeceği belli olmazdı. Dünya bu felaketi atlatabilecek miydi bilmiyordu ama elinden geleni yapmaya hazırdı. Sanki gökyüzü bir daha hiç aydınlanmayacak gibiydi. Yine de güneşi hayal etti Cender.

Bir ata atlayıp yolları hızla kat eden Canas durumun vahim olduğunu gördü. Geçtiği kasabada her yerin yandığını, yıkıldığını gördü. Alevler ona geçmişini hatırlattı, gerildi. Herkes kaçışıyor, yardım çığlıkları bir an için susmuyordu. Yangına müdahale edenler ise herkese yetişemiyordu. Fedailerden birkaçı hâlâ saldırılarını sürdürüyordu. Canas bir çocuğun bağırarak, korku içinde bir siluetten kaçtığını gördü. Atını hızla sürüp, son anda çocuğu kolundan kapıp yanına çekti. Siluet anlamsız şekilde Canas’ a baktı, ona zarar vermemesi gerektiğini biliyordu. O, öylece dikilirken Canas aniden saldırdı. Kılıç darbesi sonucu yere yığıldı fedai.

“İyi misin?” dedi Canas. Küçük çocuğun burnu ve gözleri ağlamaktan kızarmıştı.  Gözlerinde hâlâ korku vardı. “Ailen nerede?”

“Ev üstlerine yıkıldı.”

Bir süre sessiz kaldı Canas, bakışları gölgelendi. “Anlıyorum. Seni güvenli bir yere bırakayım.” Arkasındaki manzaraya bir kez daha baktığında içindeki huzursuzluk giderek arttı. Halkın savaştan bu şekilde zarar görmesi onu tahmininden de fazla etkiledi. Savaş meydanına dönmeye karar verdi.

Harula' nın harekete geçmesi üzerine Cender işaretini verdi. Özel güçlüler aynı anda saldırılarını gerçekleştirdi. Etrafı dağılan Sisle Yıkananlar her tarafı sisle kapladı. “Bu tür oyunlarla beni alt edeceğinizi mi sanıyorsunuz? Saldırın!” diye haykırdı Harula. Fedailer sislerin arasında ilerlerken Algı Bozucular hepsinin zihniyle oynayıp onları birbirlerine saldırttı. Fedailer birbirine girmişken onları çember içine alan Sesin Muhafızları saldırıya geçti. Garnap ve Mara gibi fiziksel saldırılar açısından güçlü olanlar ellerini yere çarpıp ya da birbirine vurup şok dalgaları yolladılar. Bir kısmı da siluetlerin kulaklarını uğultu ile doldurup sersemlemelerine sebep oldu. Garnap’ ın hareketi sonucunda bir fedai metrelerce geriye uçtu. Yıkılan, yaralanan siluetlere de Cender’ in sıradan savaşçıları son darbeyi indiriyordu. Elleri artık mosmor olan Garnap kılıcıyla dövüşe geçti. Kendi etrafında dönerek içlerine atladığı siluetleri kılıçtan geçiriyordu.

Mara da hemen ardında kılıcını savurmaya başlamıştı. Kendini harap eden Mara' nın saçı başı birbirine girmiş, nefes nefese kalmıştı. Garnap' a saldırmak üzere olan fedaiyi fark edip onu sırtından yaraladı. Kılıcı sertçe çekip siluetin yere düşmesini izledi. Öldüğünden emin olmak için birkaç darbe daha indirdi. O sırada bir şey kolunu sıyırıp geçince canı yandı. Güçlü fedainin hava akımı saldırısı tam isabet etse ölümcül bir yara alabilirdi. Küçük bir kesiğe rağmen teni yanıyor gibi hissediyordu. Garnap o fedaiyi püsküttü. “İyi misin Mara?” dedi, kızın acı içindeki yüz ifadesini görünce. “İyiyim, küçük bir sıyrık sadece.” Bunun üzerine Garnap dövüşe devam etti.

Lider Cender iyi iş çıkardıklarını düşünürken Harula beklemekten sıkıldı. Gür sesi her dalga dalga yayıldı. “Tüm gücünüzle saldırın. Şu aciz insanları yenemiyor musunuz?” Öne çıkarak art arda yaptığı saldırılar sonucu Cender' in kuvvetlerini dağıttı. Pek çok kişi öldü ya da yaralandı. Özel güçlülerin sayısı yeterli değildi. Ellerinden geldiğince saldırıları önlemeye çalıştılar ama böyle bir anda konsantre olmaları zordu. Her yerde kan revan içindeki insanları görmek ruhen onları yıpratmıştı. Cender dehşetli bakışlarla olanları izliyordu. İnsanların pes etmesine izin veremezdi. Garnap’ ın yanına gidip söyleyeceklerini aynen herkese  iletmesini istedi.

Tüm alanı saran yüksek ses işitildi. Garnap bir bir liderin sözlerini aktarıyordu. “Kendinize inanın, son ana kadar mücadele edeceğiz. Dünyayı bunlara bırakamayız. Yakında beklediğimiz yardım gelecek. Herkes elinden geleni yapsın, başka şansımız yok.”

Savaşçılardan bir kısmı kimlerin yardıma geleceğini merak ediyordu. Motivasyonlarını yükseltmek için liderin yalan söylediğini düşünenler de vardı. Çaresizlik bulaşıcıydı ve hızla yayılıyordu. Özel güçlüler toparlanıp yeniden ortak bir saldırıya geçti. Bu kez Harula doğrudan onlara saldırdı. Algı Bozucuların oyunları da etki etmiyordu artık. Kendini farklı mekanlarda görse de saldırması gerektiği yönü bildiğinden kısa sürede onların gücünü bertaraf edebiliyordu. Yer çatlayıp içinden dev, dikenli sarmaşıklar fırladığında Harula tepki bile vermedi. Ancak koluna, bacağına çarpan sarmaşıklar pek çok yerini kesti. Kesikler yanılsama olsa da acıyı hissediyordu. “İlginç, sahte olmasına rağmen beyin bunu gerçek olarak algılayıp tepki gösteriyor,” diye düşündü Harula. Bir kez daha saldırdığında birkaç Algı Bozucuyu öldürdü ve yanılsama da son buldu.

O sırada savaş alanını ellerinde meşaleler ile atlı birlikler sarmaya başladı. Cender, onları görünce rahat bir nefes aldı.

Tora, Teulon, Kanyul, Chernac gibi ülkelerin savaşçıları, aynı zamanda yeni liderler Mazal ve Duve' nin gönderdiği birlikler toplanmıştı. Hızlı atların üstünde, dayanıklı zırhlar içinde dövüşe başladılar. Harula bu kadar kısa sürede bu insanların nasıl toplandığını merak ediyordu. Yine de meydan okumaya sert karşılık verecekti. Kimsenin kendisini durduramayacağına emindi.

Lider Cender ülkesinden ayrılmadan önce gerekli herkese mektup yazarak yardım istemişti. Dünya barışı için herkesin birlik olması gerektiğinden, tüm ülkelerin artık liderler toplantısına katılabilmesi için diğerlerini ikna edebileceğinden söz etmişti. Tüm ülkeleri eşit görmesi ve içten yaklaşımı sonucu pek çok savaşçı ülkelerinden yola çıkmış, yardıma gelmişti.

Kısa sürede bir düzen içinde saldırılarına başladılar. Yeni gelen savaşçılar naralar atarak ilerliyordu.  Harula rastgele etrafa saldırıyordu. Deprem olmuşçasına toprakta derin çatlaklar oluşmuş, kayalar parçalanmıştı. Savaşçılar pek çok kayıp verdi. Yine de sağlam direniş gösterdiler. Güçlü ve geniş kalanlarla ön safları tutanlar daha büyük kayıpları önlüyordu.

Atını dörtnala süren Canas meydana vardı. Gördüğü kalabalık manzara onu da şaşırtmıştı. Endişeli görünen Alasır’ ın yanında yerini aldı. “Gelmişsin. Nerede olduğunu merak etmeye başlamıştım.”

“Bu çok fazla değil mi? Lider Harula' nın amacı sadece başa geçmekken savaşla ilgisi olmayan bölgelere neden saldırıyor?”

“Savaş bir kez başladı mı ne zaman, nereye sıçrayacağı belli olmaz. Ne o, yoksa şimdiden suçluluk mu hissetmeye başladın?” dedi Alasır.

Canas' ın kaşları çatıldı. Elbette bir şeylerin kötüye gidebileceğini biliyordu ama bu, olanlardan rahatsızlık duymayacağı anlamına gelmezdi. “Onlar, bizim insanlarımız.”

“Diğerleri ne peki? Aklını boş şeylerle doldurma. Yakında her şey hakimiyetimiz altına girecek, zayiatlar illaki olacak.”

Savaş bu denli büyümüşken Canas, Harula' nın sınırlarını daha da aşmamasını, bir an önce savaşın sonlanmasını umuyordu. İhtiyara yanıt verecekken görüş açısına birden Boratak girince şaşkınlıkla ona döndü. Kuzeni kılıcını savurarak üstünlerine doğru koşuyordu. Canas harekete geçmeden Alasır öne çıktı. Lider Canas şaşkınlıkla ihtiyarın ne yaptığını izliyordu. Onun yaşında birinin kendini savunamayacağını besbelliydi. Her ne olduysa Boratak olduğu yere saplanıp kaldı.

Yerden çıkıp ayaklarını saran dikenli teller gittikçe yükseliyordu. Boratak ne olduğunu anlayamıyor, Canas’ a saldıramadığı için iyice hırslanıyordu. Canının yanmasını umursamayıp haykırdı. “Bu da senin işin mi Canas? Çek şu şunları üzerimden de karşıma çık!”

“Bunu sen mi yapıyorsun Alasır?”

Canas' ın soğuk sesi ile irkildi Alasır. Gözü dönmüş haldeki Boratak' ın kendisine de saldıracağını sanıp düşünmeden hareket etmişti. İhtiyarın yüz ifadesinden anlayacağını anlamıştı Canas. “Bu, ne demek oluyor Kara Elçi? Neden Algı Bozucu olduğunu benden sakladın?”

Alasır ne yanıt verse de Canas' ı tatmin edemeyeceğinin farkındaydı. O bir kez şüpheye düştü mü kimseye güvenmezdi. “Öyle olması gerekiyordu,” diye kestirip attı. Uzun süredir ihtiyarı tanıyan Canas onun çok önemli bir şeyi gizlediğini anladı. Öfkeyle yakasına yapıştı. “Sakladığın ne varsa açıkça söyle bana. Bunca yıl birlikte çalışıyoruz ve sen benden bir şeyler gizledin.” Boratak dizlerine kadar çıkan tellerden kurtulmaya çalışırken ikisinin konuşmasını şaşkınlıkla dinliyordu.

“Bırak beni!” Alasır da öfkelenmişti. “Gerçeği söylesem bana güvenmezdin,” diye sözlerini sürdürdü. Canas ateş püskürürek ihtiyarın gözlerine baktı. “Yoksa benim üzerimde gücünü mü kullandın?”

İhtiyar çok gerilmişti, Canas' ı itti. “Yeter be! Kendini ne sanıyorsun? Daha dünkü çocuk gelmiş bana kafa tutuyor. Ben yanında olmasam ezik biri olarak hayatına devam edecektin. Seni dik tutan, sana destek olan bendim. Eğer müdahale etmesem lider bile olamazdın.”

“Müdahale demekle neyi kastediyorsun?”

“Artık sana ihtiyacım kalmadı. Gerçekleri gör o zaman!”

Alasır, bir gün bu anın geleceğinden korkuyordu. Bir dikkatsizlik sonucu kendini açık etmişti. Canas’ ın sorgulamaları kesilmeyeceği için ondan kurtulmaya karar verdi. Hemen Canas’ ın zihnine kendi geçmişine ait görüntüleri düşürdü. Böylece o duygusal olarak çökerken ani saldırıyla işini bitirebilecekti.

Şok içinde görüntüleri izleyen Canas sinirden titremeye başladı, gözleri dehşetle açılmıştı. Bu anı fırsat bilen Alasır hemen hançerini çıkarıp Canas' a savurdu. Durumu fark eden Boratak elindeki kılıcı ihtiyara fırlattı. Bacağından yaralanan Alasır yalpalayıp hançeri yere düşürdü. Durumu fark eden Canas hızlı davrandı. Kaşla göz arasında kılıcını Alasır' ın kalbine sapladı. Gözü o kadar dönmüştü ki haykırarak silahını defalarca sapladı. Elleri ihtiyarın kanıyla yıkanmıştı. Kendini tamamen kaybetmiş gibiydi Canas, dehşet içinde aynı sözleri yineliyordu. “Ne yaptım ben? Ne yaptım ben?”

 Yanılsamadan kurtulan Boratak artık hareket edebiliyordu ama şaşkınlıktan öylece kalakalmıştı. Canas’ ı hiç bu halde görmemişti. Onun bir şekilde Alasır’ ın oyununa geldiğini anlamıştı.

Canas gerçekleri çok geç görebildiği için kendine lanet ediyordu. Alasır ilk olarak gücü sayesinde Canas' ın zihniyle oynamış ve onu Lider Canova' nın suçlu olduğuna inandırmıştı. Ardından sarayın savaşçılarının algılarıyla oynayıp yangın çıkarmak suretiyle annesini onlara öldürtmüştü ve delil bırakmamak için savaşçıları öldürmüştü. Sonrasında gerçeğin açığa çıkmaması için yaptığı telkinlerle Canas’ ın babası ile yüzleşmesini hep önlemişti. Kara Elçi’ nin gösterdiği görüntüler Canas’ ı allak bullak etmişti. Şu an sadece sebep olduğu şeyleri düşünüyordu.

Sonunda olanları fark eden Harula hiddetle Canas’ a doğru ilerledi. Öfkeyle gürledi adeta. “Ne yaptın sen? İhaneti asla affetmem!” Tehditkar şekilde kılıcını Canas' a doğrulttu. Canas ondan çekinmiyordu, bakışları sertleşti. Kararlılıkla öne çıktı. “Tarihe gömüleceksin tekrar. Seni yok edeceğim!”

27 yorum:

  1. oooo, gelicem okumayaaa, heyoooo :)

    YanıtlaSil
  2. Canas, gri bir karakter demiştim. Kötü şeyler yapsa da bu bölümde çocuğu kurtarması, halkın da zarar görmesinden rahatsızlık duyması iyiydi ve sonda olanlar :)) ...Boratak da kurtardı onu, anladı olanları. Birilerinin kurbanı olmuş Canas. Fark ettim de lider olmaya gerçekten uygun değilmiş o. :D

    Cender benim gözümde bir numara oldu, favorilerimden. Garnap'ı da seviyorum, tabi Mara'yı da. Daha çok yazsana onlarla ilgili. :D

    Krazu ve Elbruz iyileşmediler mi? İkizlerden biri yaralandı, üzücüydü. Serenay da savaş meydanlarında. :D

    Savaşçılar tüm güçleriyle düşmana karşı koymaya çalışıyorlar. Ceddil öfkeden gözün dönsün artık. Bekliyoruz. Kalemine sağlık, savaşı güzel anlatmışsın, savaşın getirdiği vahşeti de, halkın çektiklerini, düşmanın caniliklerini...

    YanıtlaSil
  3. Canas ayarsız gerçekten. 😅 Tüm bunlar olmasa belki başarılı bir lider olabilirdi. :)
    Cender' i öyle görmene sevindim. Garnap ve Mara' ya yine iyi yer vermişim. :))
    Krazu ve Elbruz aklımda benim de. Krazu' yu döndürmeye düşünüyorum da fırsat olmadı bir türlü. :) Ceddil' in sağı solu belli değil. :)
    Beğenmene sevindim canım, değerli yorumun için teşekkür ederim. :)

    YanıtlaSil
  4. Tüm bunların olması kitabın için gerekliydi zaten biliyorum, Canas'ın böyle olması lazımdı. Avcı halini sevmiştim onun, savaş sahneleriyle rahatsızlık duymaya başladım sadece ehehe. Bekliyorum canım devamını.:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerekliydi yani, kitabın merkezinde Canas vardı. :) Avcı hali gizemliydi, şimdi her şey ortada ve savaş var. Teşekkürler yorum için. :)

      Sil
  5. Canas geçmişte kandırılması ile de bir şeyleri takıntı haline getirdi, belki de tek çözümün böyle bir yol olduğunu düşündü. Yine de masum olarak gördüğü kişilere zarar gelmesinden rahatsızlık duydu. Şüpheci yanı olmasa aslında Alasır ile tartışmaz yine öğrenemezdi gerçekleri. Böyle güvensiz olması da yine Alasır' ın suçu aslında, kimseye inanmaması gerektiğini fark etti çocuk yaşta.
    Zorkan' ın sonu üzücüydü gerçekten. Diğerleri gibi sakin kalıp dikkatli hareket etmeyi başaramadı. Canas' ın da ona benzer fevri yönü var aslında, en sonda olduğu gibi. :) Güzel yorumun için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  6. oyyy yine fena gidiyo vahşet dehşet savaş, o kadar çok kahraman var ki, yazarken nasıl unutmuyorsun, herhalde bir kahraman listesi yaptın kendine çünkü zor valla hepsini hatırlamak :) oyy alev soluyan, kazaz, serenay, verda :) yenira, ruh bağlayıcı :) alasır harula hadi bakalım :) vezir olcak alasır :) cender canas harula asıl kahramanlar :) ooooo devler karşılaşıyooo :) boratak canas cender harula :) canas alasırı ooo amanin :) canas ı şimdilik haklı buluyom ben yaaa, harula da çok hırslı bakalım, cender de haklı, boratak da hepsi, bakalım asıl kahraman lider kim olacak, sen sanki cender den yana gibisin bencesi :) lım lım :) ayyyy harula ile canas mı amanin :) canas hadi yok et harulayıııı :) bitti işbirliği :) poffff kimden yana olcaz yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok kişi var evet, bazen eklemeyi unuttuğum kişiler oluyor. Düzenlerken aralara katıyorum. :)) Notlarım da var tabi. Karakterler genelde aklımda kalsa da ismi çok az geçen kişileri unutuyorum. :)
      Alasır' ın adında saklı nasıl sırlı biri olduğu. 😀 Liderlerin hepsi ayrı telden takıldığı için çoğu görev Cender' e düştü. Yoksa savaşı hemen kaybedeceklerdi. :) Canas' ın gözü açıldı neyse ki. Harula ve ikisinin dövüşü başlayacak. Bakalım kim galip gelecek. :) Harula' dan yana olmayalım da gerisi fark etmez. :D Yorumun için teşekkürler Deep. :)

      Sil
  7. Sanırım başından başlamam gerek konuyu anlamak için. Geç kalmışım. :)
    Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. :) Toplamda 40 bölüm yayınladım, geriye az kaldı. Anlaşılmaz doğal olarak. :)

      Sil
  8. Yaa, keşke fantastik dışı bir şeyler yazsanız. Zira kaleminiz kuvvetli:) Şu anda okuduğum kitap tam sizlik. Birkaç güne kadar bitirip bahsederim. Mitolojik bir fantezi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fantastik dışı yazmaya çalıştığım oldu ama içime sinmiyor pek, sıkılıyorum. Yani istediğim anlatım şeklini yakalayamıyorum. Fantastik yazarken daha özgür hissediyorum. :)
      Merak ettim kitabı, tanıtım yazınızı bekleyeceğim. :)

      Sil
    2. Ben de kalemini çok güçlü buluyorum Duygu, fantastik benim tarzım değil ve herkes de beceremez:) Kalemine sağlık..

      Sil
    3. Teşekkür ederim Gülten. Ben de fantastik dışındakileri pek beceremiyorum. 😅

      Sil
  9. Bir sonraki bölüm harika olacağa benziyor:) Canas biraz geç kendine geldi gibi ama en azından geldi ve sanki bütün akışı değiştirecek yine:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bayağı geç kaldı Canas evet. Bu saatten sonra toparlayabilir mi acaba ortalığı? :)

      Sil
  10. Ya ben Harula'nın öyküsünü biliyorum ama bu kitabın başına dönmem lazım. Listeme aldım. Tüm bölümleri okuyacağım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlgin için teşekkür ederim. Umarım beğenirsin, gerçi sondan okuyunca bazı şeyler spoiler olmuş oldu sana. :))

      Sil
  11. Çok sürükleyici bir hikaye Duygu eline sağlık, yeni bölümü bekliyoruz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Eren, beğenmene sevindim. Biter bitmez yayınlarım yeni bölümü. :)

      Sil
  12. Ben de bugün başlıyorum okumaya, sondan başlamıyım diye ilk bölümlere koşuyorummm :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım beğenirsin, teşekkür ederim. :) Arşivden daha kolay bulunur sanırım. Mart ayında başlamıştım giriş bölümü ile. :)

      Sil
  13. Biraz geride kaldım hemen okuyup yetişiyoruuum. En sonda heyecanlı yerde bırakmışım, hemen okuyayım :D

    YanıtlaSil
  14. Harula çok fazla hırslı ve o hırs gözlerini boyuyor. Canas bu bölümde çok belirsiz gibi geldi bana. Ama sonu kesinlikle çok merakla bitti, diğer bölüme geçmek istiyorum hemen. Ben Mara, Serenay ve Cender'i çok seviyorum. Bölüm hararetli başladı ve heyecanı doruklarda ilerledi. Ne olacak acaba diyerek okudum. emeğine sağlık. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gamzeli kız okuyup yorumladığın için teşekkür ederim öncelikle. :) Canas zaman zaman değişik davranabiliyor, bu bölümde de gerçekleri öğrenmesi onun için yıkım oldu. Bahsettiğin karakterleri sevmene ve bölümü heyecanlı bulmana sevindim. :))

      Sil

Gidilemeyen Gezi 🙄

   Bugün için bir ay önceden bir turla görüşmüş yer ayırtmıştım. Çok da hevesliydim ama ben ne zaman bir şey istesem en küçük şeyler bile ol...