BÖLÜM 12
Dostluk
Bağı-Dazzap
Lider Zorkan en yakın dostunun öldürüldüğüne hâlâ inanamıyordu.
Lider Canova’ ya saygısı büyüktü, daha da önemlisi ona bir can borcu vardı. Yıllar
öncesinde aralarında başlayan kuvvetli bir bağ şimdi tamamen yok olmuştu. Bunun
sorumlusu her kimse gerekeni yapacaktı. Toplantıda söylediklerinin sonuna kadar
arkasındaydı, onlar öylesine göz korkutmak için edilmiş laflar değildi.
Katilin kim olabileceği günlerdir içini kemiriyordu. Tüm liderleri
gözünün önüne getirdi ve aralarında tam olarak güvenebileceği kimse yoktu. Tüm
bunları bir kenara bırakıp Canova ile ilk karşılaştığı ana odaklandı. O
zamanlar on altı yaşındaydı.
26 yıl önce…
Canova, Butah’ ın lideri olan babasıyla birlikte Dazzap’ ı ziyaret
etmek için hazırlıklarını tamamlamıştı. Henüz yirmi iki yaşında olan Canova ele
avuca sığmaz bir gençti. Babası ve yardımcılarla birlikte Dazzap’ a adım
attıkları sırada herkesi atlatıp izini kaybettirdi. Onun huyunu bilen babası
yardımcılarının önerisini geri çevirdi.
“Bırakın ne yaparsa yapsın. Bu şekilde ortadan kaybolmayı göze
alıyorsa kendi başının çaresine bakabilecek kadar kendisine güveniyor demektir.
Nasıl olsa burada onu tanıyacak kimse yok,” dedi Lider Cansar gayet rahat bir
şekilde.
Dazzap’ ın lideri Butahlı misafirlerini sarayın girişinde dostane
bir şekilde karşılarken Canova çoktan halkın arasına karışmıştı. Dondurucu
havayı iliklerinde hissetse de buna aldırmadı. Arada bir şiddetini artıran
rüzgâr yerdeki karları havaya savuruyor ve göz gözü görmez oluyordu. Canova
savaş okulundan çıkan çocuklarla antrenman yaptı bir süre. Gücünü fark eden
çocuklar onu ilgiyle izledi. Daha sonra sokaktaki küçük çocuklarla kartopu
savaşına girişti. Son olarak da yaşlı bir kadının çantasını kapıp kaçan birinin
peşine düştü. Hırsız o kadar hızlıydı ki onu yakalamak imkânsız gibiydi. Pes
etmeyen Canova ise onun peşini bırakmaya niyetli değildi.
O gün Zorkan savaş okuluna gitmedi, canı fena halde sıkkındı. Bir
liderin oğlu olmak can sıkıcıydı. Babasının gözüne girmek ve onun gibi olmak
için aşırı derecede çabalıyordu. Ancak bu durum babasını rahatsız ediyordu.
Sebebini sorduğunda babası şu yanıtı vermişti.
“Lider olmak gözü kara ve çok güçlü olmak demek değildir. Lider
olmak halkına bağlı olmak ve bunu yüreğinin en derinliklerinde hissederek
yaşamına yön vermek demektir. Daha bu yaşta hırsının esiri olan sen söyler
misin bana, halkın için ne yapabileceksin? Halkına canından fazla değer
verebilecek misin?”
Babasının bu sözleri Zorkan’ ın içine oturmuştu. Babasına
söyleyecek bir şey bulamadığı için öfke içinde yanından ayrılmıştı. Kendisinin
neler yapabileceğini, neler hissettiğini babası nereden bilebilirdi ki? Günün
birinde kendini ona kanıtlayacak ve dünyaya
nasıl bir lider olduğunu gösterecekti.
Zorkan bembeyaz bir kurdun üstünde dağ yoluna doğru hızla ilerliyordu.
Yaşıtlarına göre daha iri bir cüssesi vardı ve kurdun çevik hareketlerine
rağmen sabit durabilmeyi başarıyordu. Ayaz nedeniyle yüzü buz kesmişti ama o bunun
farkında değildi. İçindeki öfkeyi bastırmaya, sakinleşmeye çalışıyordu. Savaş
okulunun şu ana kadarki en başarılı öğrencisiydi. Her geçen gün gücüne güç
katıyordu ve kendinden büyüklerle baş edebilecek seviyeye gelmişti. Daha
şimdiden diğer savaşçılar gibi göreve çıkıyordu. Son görevinde uzun süredir
aranan, onlarca kişiyi katletmiş bir adamı yakalamış ve saraya teslim etmek
yerine adamı elleriyle öldürmüştü. İşte o andan sonra babası ile arasındaki
mesafe giderek açıldı.
“Hâlbuki o pislik bunu fazlasıyla hak etmişti. Öldürmeyip ne yapacaktım?”
diye söylendi. Tüm bunları düşünürken kurdu durdurup aşağı indi. Zorkan’ ın
masmavi gözleri kurdun gözlerine kenetlenmişti. Kurt yavaşça Zorkan’ a yaklaştı
ve burnunu onun yanağına değdirdi. Zorkan’ ın canı ne zaman sıkkın olsa bunu
yapardı. Zorkan gülümsedi ve iri kurdun boynuna sarıldı.
“Hadi git artık. Benim için endişelenmene gerek yok.”
Kurt bunun üzerine dağa doğru koşmaya başladı. Vahşi doğa
yaşamından kopmaması için Zorkan onu sık sık serbest bırakırdı ve genellikle
dağ yoluna kadar kurduna eşlik ederdi. Kurt gözden kaybolana kadar onu izledi. O
sırada etrafta bir hareketlilik sezip dikkat kesildi. Görüş alanına giren yedi
silahlı kişi vardı. Çember içine alınan Zorkan iki kılıcını birden çıkarıp
savunma pozisyonuna geçti.
“Derdiniz ne sizin?” diye bağırdı Zorkan.
“Sen bize lazımsın,” dedi sarışın adam.
“Ne demek oluyor bu?”
“Liderden bir takım isteklerimiz var. Sen elimizde olursan bizi
reddedemeyecektir,” dedi esmer adam sinsi bir şekilde sırıtarak.
Zorkan bir an gülümsedi. “Hıh, ben olsam o kadar emin olmazdım. O
adam öleceğimi bilse yanlış bir şey yapmaz. Dahası siz kim oluyorsunuz da beni
alıkoyabileceğinizi sanıyorsunuz?” Öfkeden köpürerek adamların üstüne atıldı
Zorkan.
Bu tepkiyi beklemeyen adamlar ise şaşkınlıktan birkaç saniye
kalakaldı. Zorkan iki elindeki kılıçla arasından geçtiği iki adamı
bacaklarından yaraladı. Adamlar acı içinde çökünce kılıçlarını bu kez onların
karnına sapladı. Her şey birkaç saniyede olmuştu ve durumun ciddiyetini anlayan
diğer beş adam Zorkan’ ın üstüne çullandı.
Sarışın adam kılıcını savurduğunda Zorkan elindeki kılıçları önünde
çapraz halde tutarak onu durdurdu. Tüm gücüyle adamı geriye itip dövüşe devam
etti. Dört bir yanından saldırıyordu adamlar. Zorkan sert tekmesi ile birini geriye
fırlattı. Üzerine atılan adamı da kolundan tuttuğu gibi diğerlerinin üzerine savurdu.
Sarışın adam Zorkan’ ın bu kadar kuvvetli çıkmasına şaşırmıştı.
Dikkatsizlik edip rahat davrandıkları için dağılmışlardı adeta. Ancak Zorkan’ ı
kaçırma niyetinden vazgeçemezdi. Dazzap’ ın lideri ile aralarındaki sorun
gittikçe büyüyordu ve lider onlarla anlaşma yapmaya yanaşmıyordu. Kurdukları taşımacılık
şirketi liderin katı kuralları yüzünden batmak üzereydi. Maddi kayıpları çok
büyüktü. Şimdi Zorkan' ı kaçırırlarsa liderin geri adım atacağını
düşünüyorlardı. Zorkan' ın bu kadar direnmesi sinirlerini bozmuştu. Hiç de
sandığı gibi dövüş olmayacaktı.
Zorkan iyiden iyiye yorulmuştu. Dövüş uzamaya başladığında bir
kılıçla baldırından yaralandı. Başka bir adam tarafından da hançerlenmek üzereyken
adamı son anda elinden yakaladı. Adam kuvvetle hançeri iterken Zorkan direndi
ama eli yavaşça kayıyordu. Bir anda omzuna girdi hançerin ucu. Kesik fazla
açılmadan tekmeleyerek adamı geri püskürttü. Zorkan baldırını tutarak acı
içinde dizinin üstüne çöktü.
Sarışın adam rakibinin diğerleri ile dövüşmesinden yararlanıp
geriden sinsice saldırmaya karar verdi. Zorkan’ ın sırtını hedef alıp uzun kılıcını
tüm gücüyle indirdi. O anda Zorkan hemen arkasında bir inleme sesi işitti. Hızla
geriye döndüğünde sırtı kendisine dönük bir genç gördü.
Canova hırsızı elinden kaçırmış geri dönerken olanlara tesadüfen
şahit olmuştu. Genç bir delikanlının bu şekilde kıstırılmış olmasını içine
sindirememişti. Sarışın adamın saldırısını engellemek için son anda kılıcın
önüne atmıştı kendini. Anlık bir refleksle ellerini göğsüne doğru siper ederek
araya girince kılıç iki elini yarıp bedenine saplanmıştı. Kılıç Canova’ nın
düşündüğünden de derine saplanmış ve ağır yara almıştı.
“Sen? Sen ne yaptın?” dedi dehşete düşen Zorkan ve düşmemesi için
hemen Canova’ yı yakaladı.
“Kaybetmene izin veremezdim,” dedi Canova gülümsemeye çalışarak.
O anda Canova kan kusmaya başladı. Durumu hiç iyi görünmediğinden
Zorkan telaşlanmıştı. Çılgına dönmüş halde Canova’ yı sırt üstü yere yatırıp ayağa
fırladı. “Sizi mahvedeceğim!” diye adamlara dönerken hiç olmadığı kadar
ciddiydi. Mavi gözlerindeki nefret o kadar gerçekçiydi ki sarışın adam korkuya
kapıldı. O sırada yakınlarda bir kurt uluması duyuldu. Geri dönen kurt Zorkan’ ın
öfkesini hissetmişçesine hırlayarak ileri atıldı. İkisi birlikte saldırganları etkisiz hale getirmeye başladı.
Kaçmaya çalışan sarışın adam kurdun keskin dişlerinden kurtulamadı.
Boğazından yakalayan kurt adamı sağa sola sallayıp iyice hırpaladı. Sonra adamı
cansız bir şekilde yere bıraktı. Sonunda tüm adamları yere serdiklerinde Zorkan
Canova’ nın yanına koştu. O hala yaşıyordu ve onu kurtarmak için bir şansı
vardı. Kılıcı yavaşça saplandığı yerden çıkardı ve bildiği kadarıyla ilk yardım
yapmaya çalıştı. Zorkan’ ın yanı başından ayrılmayan kurt da yardım etmek
istercesine Canova’nın yaralı ellerini yaladı. Kanamayı biraz olsun
durdurabilen Zorkan Canova’ nın ellerini de sardı.
“Aferin sana dostum, tam zamanında yetiştin. Şimdi onu kurtarmamız
gerek.”
Kurt tüm söylenenleri anlamışçasına yere eğildi. Zorkan zonklayan
bacağının acısını unutmaya çalışarak Canova’ yı kolları arasına alıp kaldırdı
ve kurdun sırtına yatırdı. Kendisi de kurdun üstüne bindi ve yola koyuldular.
Canova’ nın aşağı sarkan ellerindeki sargılar ala boyanmıştı ve karın üstünde
beliren kan damlaları arkalarında iz bırakıyordu.
“Kahretsin, kan kaybediyor. Yetişemeyeceğiz!” diye söylendi Zorkan.
Şiddetlenen tipi kurdun daha hızlı ilerlemesini engelliyordu.
Zorkan bir yandan Canova’ yı tutarken bir yandan da kurdun yumuşak tüylerine
sıkıca yapışmıştı. Kurt acele etmeye çalışıyor, karşılaştığı engellerin
üzerinden atlayıp geçiyordu. Ancak avcılar tarafından hazırlanan tuzaklardan
birine yakalandılar. Kurdun bir ayağı ağaçların arasına gerilmiş olan ipe
değdiğinde nereden geldiği belli olmayan bir ok fırlayıp kurdun boynuna
saplandı.
“Hayır!” diye acı içinde bağırdı Zorkan. Sesi adeta dört bir yanda
yankılanmıştı. “Olamaz, olamaz!” diye tekrarladı şoka girmiş halde. Kurt birkaç
saniye içinde yere yığılırken Zorkan çoktan onun üstünden atlamıştı. Canova’ yı
kurdun üstünden çekip bir kenara yatırdı ve hemen kurda döndü.
“İyi olacaksın. Kurtaracağım seni,” dedi gözyaşlarına boğulan
Zorkan.
Kurdun beyaz boynundan akan kan karın üstünde birikmeye başlamıştı.
Kurt acısını belli etmemek istercesine inlemedi bile. Sadece Zorkan’ a bakarken
gözlerinden yaş akmasına engel olamadı. “Bu lanet tuzağı kim kurduysa buraya
onu doğduğuna pişman edeceğim,” dedi Zorkan içi sızlayarak. Bir yandan da
kurdun başını okşuyordu. Kurt hafifçe başını çevirip Canova’ ya baktı. Sanki
Zorkan’ ın dikkatini ona çekmeye çalışıyor, onu kurtarması gerektiğini
hatırlatmaya çalışıyordu. Zorkan ne yapacağını bilemez haldeydi. Gözlerini
silerek doğruldu ve kurda seslendi.
“Senin için yardım getireceğim, bekle,” dedi ve Canova’ yı sırtına
alıp en yakındaki yola doğru koşmaya başladı. Zorkan’ ın bacağındaki yara
gittikçe açılırken o canı pahasına koşmaya devam etti. Yaralı genci de kurdunu
da kurtaracaktı, yavaşlamasının imkânı yoktu. O kadar koştu ki artık zorlukla
nefes alıyordu. Nefes almanın bu kadar zorlaşabileceğini hiç tahmin etmemişti.
Daha önce hiç bu kadar çaresiz bir duruma düşmemişti. Tüm enerjisi hızla
çekiliyor gibiydi.
Sonunda yola çıktığında oradan geçmekte olan at arabasının önüne
atladı. Neyse ki babasının yardımcılarından biri ile karşılaştı.
“Navon yardım et!” diye bağırdı zorlukla. Adam şaşkınlık ve dehşeti
bir arada yaşarken hemen aşağı atladı ve Zorkan’ ın yanına koştu. Navon' un
kardeşi de onu izledi.
“Zorkan Bey bu nasıl oldu? Siz de kötü yaralanmışsınız,” dedi Navon
şok içinde.
Zorkan’ da açıklama yapacak hal kalmamıştı. Navon ve kardeşi Canova’
yı dikkatle arabaya taşırken Zorkan ise öylece kalakaldı. Nefes alırken
boğuluyormuşçasına hırıltılar çıkarıyordu, göğsü hızla inip kalkıyordu. Bu
soğukta bile yüzünden ter akıyordu. Navon Zorkan’ a yardım etmek için geri
döndü. Daha önce onu hiç bu halde görmemişti.
“Kurt Koçar Bölgesi civarında yaralandı. Hemen kurtarın onu,” diye
emir verdi Zorkan zor anlaşılır bir sesle.
“Tamam, ben giderim hemen,” dedi Navon' un kardeşi. At arabasından
tıbbi malzemeleri alıp koşarak gitti. Navon’ un kardeşi kurtların bakımıyla özel
olarak ilgilenen saray görevlisiydi ve kurdu kurtarabilecek yeteneğe sahipti.
Ona rastladığı için kendini şanslı hissetti Zorkan ve biraz olsun morali düzeldi.
Ancak daha fazla ayakta duramayacaktı ve her an yıkılacak gibi bir hali vardı.
“Dinlenmeniz gerekiyor, çok zorlamışsınız kendinizi. Kolunuza
gireyim.” Navon' un koluna girip ilerledi Zorkan.
At arabasının arkasına yatırılan Canova’ nın yanına uzandı. Hiç bu
kadar yorulduğunu hatırlayamıyordu ve her yanı uyuşmuş gibiydi. Buna rağmen yol
boyunca belli aralıklarla Canova’ nın yaşayıp yaşamadığını kontrol etti.
Kendisi de kan kaybettiğinden bir süre sonra gözleri karardı ve bilinci
kapandı. Kendine geldiğinde ilk olarak kurdun ve Canova’ nın durumunu sormuş ve
ikisinin de hayati tehlikeyi atlattığını öğrenince rahat bir nefes almıştı.
Zorkan o günden sonra Canova’ nın yaptığı hareketi unutmadı. Onun
Butahlı liderin oğlu olduğunu öğrendiğinde ise daha da sevinmişti. Çünkü o da
kendisi gibiydi ve aynı zorlu yollardan geçiyordu. Yirmi altı yıla sığacak
dostluk bu şekilde başlamıştı.
Lider Zorkan anıları hatırladıkça yerinde duramıyordu. Saraydakiler
onun gerginliğini fazlasıyla üzerinde hissediyordu. Çünkü o daima katı bir
lider olmuştu ve diğerlerinin aksine kimseyi kolay bir şekilde affetmezdi.
Zamanında babası ile olan sert tartışmalarına şahit olanlar Lider Zorkan’ ın
doğru bildiğinden şaşmayan ve yalakalıktan nefret eden biri olduğunu
bilirlerdi. Lider Zorkan’ ın bu bağlılığının nedenini bilmeyenler ise onun
Lider Canova’ nın ölümünü çok abarttığını düşünüyordu.
“Çok üzgünüm dostum. O gün beni kurtardığın gibi ben de seni
kurtarmalıydım. Yapamadım ama unutma ki intikamını alacağım gün gelecek,” dedi
Lider Zorkan öfke içinde volta atarken.
Dostlukları gerçekten sağlam temellere dayanıyormuş. Birde Zorkan'ın çocukluğundan belliymiş şimdiki halleri :-) Harika olmuş bu bölüm, kaleminize sağlık 🙏 ☺️
YanıtlaSilZorkan hiç değişmemiş gerçekten. Sevdiğim karakter olunca ona özel bir geçmiş bölüm yazmak istedim. :) Aslında bir iki karakter için daha yapabilirim yeri gelirse. Sıkıcı olur diye pek geçmişe değinmiyorum. :) Beğenmenize çok sevindim, güzel yorumunuz için de teşekkür ederim. 😊 😀
SilGene harika bir bölüm. Çok akıcı , heyecan aksiyon dolu.
YanıtlaSil''Üzerine atılan adamı da kolundan tuttuğu gibi diğerlerinin üzerine savurdu.'' Çok güzel valla filmi yapılsa çok güzel bir fil ortaya çıkar. Tebrik ederim sizi emeğinize düşüncenize sağlık.
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim, mutlu oldum. :)) Filmi olsa çok güzel olurdu, hayali bile çok güzel. 😀 Zaten yazarken daha çok gözümde canlanan şeyleri yazıya aktarmaya çalışıyorum. Umarım başarıyorumdur. :)
SilBiraz tarihi bilim kurgu tatında sanırım, önceki kısımları okumadığımdan tam kavrayamadım ama etkileyici gözüküyor. Bu tip uzun serilere pek sadık kalamıyorum, maalesef. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilFantastik türde yazıyorum. Zaman olarak da biraz daha eskiyi anlatıyorum. Uzun olduğu için blogda takip etmek zordur, yine de paylaşmak istedim. Yoksa seriyi tamamlayacak motivasyonu kendimde bulamayacağım. Teşekkür ederim. :)
Silooooo bu bölüm aksiyonluydu :) zorkan canova kurt, ne güzeldi, heyecanlı, nasıl attı kendini öyle ya kılıcın önüne :)
YanıtlaSilAksiyonu hep severim. :) Canova yapar öyle şeyler, Zorkan da çok şaşırdı zaten. Heyecanlı bulmana sevindim. :))
SilYetiştiğin için mutluyum. Güzel yorumların hep beni mutlu etti teşekkür ederim. :) Lider Canova değişti ama Zorkan değişmedi. 😀 Toplantıda Zorkanın tepkisini aslında buna bağlamak istedim. Sebebi bu bağdı.
YanıtlaSilKanlı bölüm konusunda haklısın, bazen bu kadar abartmasam mı diyorum ama roman sonuçta, birilerinin başına bir şeyler gelecek muhakkak. :)
Tamam o zaman sevindim. :)
YanıtlaSilDostlukları çok tanıdık geldi :)
YanıtlaSilFilmlerde ya da animelerde geçmişe dönük bu tarz dostluklar işlenebiliyor. Tanıdık gelmesi normal sanırım. :)
SilEmeğinize yüreğinize sağlık çok sürükleyici bir yazı olmuş Tebrikler sıkılmadan okudum 👍
YanıtlaSilTeşekkür ederim, beğenmenize sevindim. :)
SilEn heyecanlı bölümlerden biriydi bu. Geçmişte Zorkan ve Lider Canova'nın nasıl dost olduklarını güzel vermişsin. Eline sağlık:)
YanıtlaSilHeyecanlı bulmana sevindim. Benim de en keyifle yazdığım bölümdü diyebilirim. Yorum için teşekkürederim. :)
Sil