Dipsiz bir karanlık vardı ve aynı zamanda soğuktu. Vücudunu
ürpertecek kadar üşümüş olduğunu hissetti. İri kahverengi gözlerini araladığı
zaman, başında hafif bir uğuldama vardı. Neyse ki bu sinir bozucu ses az sonra geçti. Kendine
biraz daha gelince çabayla etrafına bakındı ama hiç bir şey göremiyordu. Aklı
bulanır gibi oldu, hala gece miydi?
Tamamen farklı duygular içindeydi. Sanki bir şeyler -her ne
idiyse- göğsüne vura vura onu uykusundan uyandırmıştı.
Zeynep ellerinin ve ayaklarının bağlandığını fark edince
çığlığı bastı. Can havliyle olan bu haykırışı karanlığın içinde yankılandı,
sonra bir sessizlik hakim oldu. Bununla birlikte kızın teni git gide
soluklaşıyordu. Dehşet bir soğuk hava akımına maruz kalmış gibi hissediyordu
kendini.
Bir an önünde sıkıca bağlanmış olan ellerine baktı. Sarı
saçları ise darmadağınık bir halde yüzünün bir kısmını örtüyordu. Adım sesleri
gelince Zeynep dikkat kesilerek kulak kabarttı. Birisi ayaklarını sürüye sürüye
yanına doğru geliyordu. Leş gibi de sigara kokusunu beraberinde getiriyordu.
Zeynep başını sersemce etrafa sallarken adam iyice yaklaştı. “Demek uyandın
matmazel,” dedi. Uzunca boylu, iri kıyım bir adamdı. Yüzünde derin bir çizik
vardı ve eski okulun karanlığı sayesinde korkunçluğu görünmüyordu.
Kız bir şey demek yerine sadece derin nefesler almaya
başladı. İyi bir karar mıydı bilmese bile korkusunu belli etmemeye
çalışacaktı.
Karanlık odanın içi, kısa bir süre dışardan gelen ışıkla
tekrar aydınlandı. Zeynep etrafına bakınınca kendisinden biraz ötede uzanmış
olan genç adamı gördü; Yılkan’dı. Gözleri korkuyla büyürken endişesi de arttı.
Ona bir şey olmaması için dua etti.
“Y-Yılkan! Uyan, Yılkan!”
“Arkadaşın hala uyuyor, eteri ona biraz fazla koklatmışım,”
dedi adam alay edercesine. Kapı aralığından biri daha girmişti ama genç kız
gelenin ağabeyi Uğur olduğunu görmedi. Kendi canıyla birlikte şimdi tek
düşüncesi o olmuştu. Zeynep canhıraş
haykırarak bir anda yardım istemeye başladı. Umudu pek yoktu ama seslenmeye
devam ediyordu.
Birer karartıymış gibi oracıkta dikilen ve adı Muzo olan
adam konuştu. “Boşuna nefesini yorma, burada kimse seni duyamaz,” Uğur’u fark
etmişti, ona doğru dönerek konuştu. “Küçük hanım da amma çığırtkanmış!”
Ağabey ellerini kinle yumruk yaptı. Ağzından köpükler
çıkara çıkara konuştu. “Hala o serseriyi düşündüğüne inanamıyorum Zeynep,”
Genç kız bir tuhaf
ifadeye büründü, onun ağabeyi olmamasını tüm kalbiyle arzuluyordu. Bu nasıl bir
karabasandı? “Sen abim olamazsın!” dedi acı acı. “Melanet seni hale getirdi
böyle?”
Uğur, ona hiç aldırış etmeden ayakta dikilip Muzo ile
konuşmaya daldı. Zeynep olacakları beklerken, kendini kurbanlık koyun gibi
hissediyordu. Karanlığa biraz daha çok alışmış olsa da hala pek bir şey
göremiyordu. Ellerini ve ayaklarını sıkıca bağlayan ip canını yakıyordu.
Muzo meraklıca, “Su döksem mi şuna?” dedi. “Herif
ayılamıyor,”
Ancak suya gerek kalmadan Yılkan yattığı yerden gözlerini
hafif aralayıp bir an öylece kalakaldı. Nefesini tutan kız onun uyandığını fark
edince genç adama hüzünle seslendi. “Yılkan!”
“Neredeyiz biz?” dedi Yılkan, üzerindeki şaşkınlık hala
gitmemişti. Ellerinin ve ayaklarının sıkıca bağlanmış olduğunu fark edince yüzü
asıldı. Yüzünü bir an Zeynep’e çevirip kızı karanlıkta seçebilmeye çalıştı.
“Cehennemdesiniz,” dedi Muzo muzipliğini konuşturup.
“Bizler de Zebanileriz,”
“Bu kadar espri yeter,” dedi Uğur kara gözlerini devirerek.
Muzo’nun üstün tavırları bu saçma sözleriyle birlikte alaşağı olmuşa
benziyordu.
“İyi herkes uyandı. Şimdi işimize başlayabiliriz o halde,”
dedi Muzo. Cebindeki çakıyı çıkartıp bir kenara koydu. Şeytani gülümsemesi
yaralı yüzünde devleşiyordu. “Yüce efendinin arzusu neyse onu yapmak gerekiyor,
öyle değil mi Uğur?”
“Pek tabii,” dedi inançlı bir sesle. “Melanet memnun olmalı.”
“Sen çıldırdın mı abi?” dedi Zeynep hayretler içinde.
Vücudunu boylu boyunca bir ürperti sardı. Hava, yaz ayı olmasına gerçekten çok
soğuktu, genç kız tir tir titriyordu. “Bize ne yapacaksın?”
“Gerçekten delirmişler. Lanet olsun sizin melanetinize!” Bu
sözleri söyleyen Yılkan, kızın ağabeyinin yumruğunu karnına yedi. “Yapma! Yapma!” dedi Zeynep yüreği
ezilmişçesine. Bir yandan gözlerinden akan yaşları tutamıyordu. Artık korkusunu
hüznünü saklayamayacaktı. Duyguları taşıyamayacağı kadar çoğalmıştı.
Uğur, Yılkan’ın saçlarını tutup yüzünü yukarıya kaldırmaya
zorladı. Bir yandan pis pis sırıtıyordu. “Seni sefil böcek. Sana gününü
göstereceğim.”
Yılkan korkusuz bir ifadeyle -hatta meydan okurcasına- ona
bakıyor ama konuşmuyordu. Bunun üzerine Uğur, Muzo'nun çakısını istedi. Çakı
eline ulaştığında gözleri şeytanice parıldadı.
“Ellerim ve kollarım bağlıyken bana saldıracaksın, ne kadar
da adil,” dedi Yılkan.
Uğur burnunu çekti. “Adalet umurumda değil, sana eziyet
etmekten zevk alacağım.”
“Yılkan’a zarar verirsen seni hiç affetmem!” dedi Zeynep
ağabeyine. “Hem...”
Muzo sözlerin devamını getirmesine izin vermedi. Kıza sert
bir tokat patlatmıştı, Zeynep’in sesi kesilip başı öne doğru eğilir gibi oldu.
Uğur bunu görünce bir an duraksadı ve çakıyı Yılkan’ın yanında unutarak Muzo’ya
döndü. “Ne halt ediyorsun sen be adam?”
“Ne o, zoruna mı gitti?” dedi Muzo yere tükürüp.
Uğur öfkeyle dişlerini gıcırdattı. “Ona vurman
gerekmiyor...”
“Vurduysam vurdum. Canım ne kadar isterse vururum,”
Uğur, kız kardeşinin hala başı önde hareketsiz durduğunu
görünce telaşlandı. Zeynep’in yanına yürüyüp eğildi ve kardeşinin başını
arkadaki nesneye çarptığını anladı. Önce başında yara var mı diye kontrol etti
ardından nabzına baktı. Derin bir nefes verdi. “Sabrımı zorluyorsun, bunu sen
istedin.”
Muzo yersiz bir kahkaha attı ortaya. “Ne yapacaksın ha,
söyle bakalım!”
Uğur burnundan soluyarak iri adamın yakasına yapıştı.
“Zeynep! İyi misin?” diye bağırdı Yılkan.
“Sen sus bi ya! Daha akıllanmadın mı?” diye ona döndü Uğur.
İri adam sertçe Uğur’ u itti ve sinsice gözlerini kıstı. “Efendimiz
bundan hoşlanmayacak. Onları o istedi ve biz de getirdik. Şimdi derdin ne?”
Uğur yumruklarını sıkıp sakinleşmeye çalıştı. Melanet ne
yapmaya çalışıyordu ve şu ana kadar neden bunu sorgulama gereği duymamıştı? Kardeşine
zarar gelmesine izin veremezdi. Birkaç saniyenin ardından yine eski Uğur oldu,
kötücül enerji içini sarıyordu. Uğur verilen görevi başarıyla yerine getirdiği
için kendisiyle gurur duyuyordu. Gölgelere doğru çekildiğinde yüzünde çarpık
bir gülümseme vardı.
Zeynep’ in sesi işitildi. “Ben iyiyim, merak etme. O
tamamen kendini kaybetmiş, buradan kaçmalıyız Yılkan.”
O sırada diğerlerine fark ettirmeden dönüp yerdeki çakıyı
alan Yılkan bileğini saran ipleri kesmeye çalışıyordu. Avucundaki çakıyı
düşürmemek için dikkatini dağıtmamaya çalışıyordu. Zeynep’ e bir yanıt vermedi.
Tam ipleri kesmişti ki Uğur’ un seslendiğini duydu.
“Dediklerini yaptım, onları getirdim. Gel hadi!”
Zeynep bir anda başlayan sarsıntı ve hissettiği baskı
sonucu donup kalmıştı. Bir şeyin yaklaştığını hissediyordu. Yılkan karanlık
varlığı gördü. Sis gittikçe yoğunlaşarak devasa bir bedene dönüşüyordu. Dehşet
içinde onu izleyen Yılkan koşup hemen Zeynep’ in iplerini kesmeye başladı.
“Topla kendini, hemen gideceğiz.” Yandan gelen ani bir darbeyle Yılkan metrelerce
savrulup kendini yerde buldu. Zeynep korkuyla çığlık attı.
Yılkan bilincini kaybetmemeye ve kalkmaya çalışıyordu.
Hırıltılı ve soğuk ses giderek yaklaşıyordu. “Seni yok edeceğim, gölgelere
hükmeden. Onlar bunca zamandır biriktirdiğim gücü benden almaya cüret ettiler.
İnsanlar hızla ellerimden kayıyor.”
Devasa varlığın her adımında yer sarsılıyordu. Onun
öfkesini iliklerinde hisseden Uğur hareketsiz halde bekliyordu, sanki nefes
alsa melanetin nefreti kendisine yönelecekti. Gözlerini bile kırpmadan
izliyordu.
Melanet Yılkan’ ı yakasından tutup kaldırdı. Kan kırmızısı
gözlerin karşısında Yılkan dehşete kapıldı. Sonunun geldiğini düşünmeye
başlamıştı. Yılkan’ ı havada gören Zeynep de nefesini tutmuştu.
Karanlık varlık harabeden çıkmaya niyetlenmişti. Gölgelerden
kurtulmak için Yılkan’ ı kullanmayı planlıyordu. Kızı ne yapacağını ise daha
sonra düşünecekti. Bir insanın kendi çağrısına bu kadar direnmesini
kabullenemiyordu, onun kalbini tamamen ele geçirecekti. Kızı karanlığın bir
parçası haline getirecekti, hırsı giderek artıyordu.
Debelenip duran Yılkan kurtulmaya çalışıyordu ancak elinden
bir şey gelmedi. Kısa sürede kendini karanlık gökyüzünün altında buldu, açık
havaya çıkmışlardı. Gölgeler birden etraflarını sarınca Yılkan rahatlamış
hissetti.
“Onu bırak zavallı yaratık,” dedi gölgelerden biri
hırlarcasına.
Boğuk bir uğultu çıktı melanetten. “Onu öldürmemi
istemiyorsanız teslim olun.”
Uğur sonunda cesaretini toplayıp Zeynep’ in yanına gitti.
Onun iplerini çözerken Muzo araya girince adamı duvara doğru savurdu. İri adam
başını çarpıp olduğu yere yığıldı. “Sessiz ol tamam mı? Çıkacağız buradan.”
Zeynep çaresizce başını salladı. Aklı Yılkan’ da kalmıştı. Uğur’
u biraz olsun eski haline dönmüş görünce rahatladı. “Neden tüm bunlara bulaştın
abi?”
“Şimdi bunun sırası değil. Hadi gidelim.”
Gölgelerden bir süre yanıt çıkmadı. Teslim olsalar bile
Yılkan’ ın bırakılacağından emin değillerdi. Bir şekilde melaneti yok edip
sorunu kökten çözmeliydiler.
“Ahh!” diye bağırdı Yılkan. Öfkesi adeta bedeninden taşan melanetin
temas ettiği noktalar kor gibi yanıyordu.
“Dur, tamam,” dedi bir gölge öne çıkıp. “Önce onu bırak.”
“Yavaşça yaklaşın hepiniz.”
Gölgeler birbirine bakıyordu. Daha fazla oyalanmanın yersiz
olduğunu düşünerek süzülürcesine melanete doğru ilerlediler.
“Hayır, yapmayın!” diye bağırdı Yılkan. Daha fazla şey
söylemeye fırsat bulamadı, ağaç gövdesi gibi sert el boynunu sıkmaya
başlamıştı. “Sabrımı taşırma insan!”
Etrafta ani bir hareketlenme oldu. Karanlık varlığın bir
anlık dikkatinin dağılması ile gölgeler toplu saldırıya geçti. Avuç içlerini
toprağa vurup enerjilerini yere aktardılar. Sarmaşık gibi yerden fışkıran gölge
kollar Melanetin dört bir yanını sardı. Kollardan biri Yılkan’ ı çekip aldı ve
uzak bir noktada yere bıraktı. Yılkan ayağa kalkacak gücü kendinde bulamadı, aldığı
yanık ve darbeler yüzünden sersemlemiş haldeydi.
Zeynep ağabeyinin yanında yürürken gözleri endişeyle
Yılkan’ı aradı. Başına bir şey gelmemesini diliyordu. Uğur, bir anda kızın
koluna yapışıp kendisini çekiştirmeye başlayınca kardeşi başını çevirdi.
Uğur gayet soğukkanlı görünüyordu konuşurken. “Melanet
arkadaşını yok etmeden rahatlamayacak, bunu hissediyorum. Ama sen kardeşim, şu
anda şanlısın çünkü melanetin öfkesi tamamen başka şeylere yönelmiş. Yerinde
olsam arkama bile bakmadan kaçıp giderdim.”
“Asla böyle bir şey yapmayacağımı bilmelisin,” dedi Zeynep
kaşlarını çatarak, kolunu da hızla genç adamdan kurtardı. Biraz sonra sokak
lambalarının yanında, boylu boyunca
yerde yatan Yılkan’ı gördü. Ağabeyinin kendisini engellemesine fırsat vermeden
telaşla koştu. Yerdeki gencin yanına varıp nasıl olduğuna baktı. Biraz daha
yerde yatan ve kalkamayacak kadar güçsüz görünen Yılkan kızı fark etti.
“Uzaklaş buradan,” diye onu uyardı.
Zeynep’ in gitmeye niyeti yoktu. “O zaman yardım etmeme
izin ver de seni de götüreyim.”
Uğur şaşkın halde melanet ve gölgelerin kavgasını izliyordu.
Melanet ulurcasına haykırınca bedeninden yayılan sis tabakası etrafı kapladı. Bedenini
saran eller yavaş yavaş geri çekildi.
“Kahretsin! Bir şekilde saldırımızı püskürtüyor. Hâlâ
gücünün önemli bir kısmını kaybetmemiş.” Gölgeler direniyordu ama topraktan
geriye fırlatıldılar.
Yılkan eğer melaneti gün doğumuna kadar oyalayabilirlerse gücünün
zayıflayacağını düşünüyordu. Karanlık aydınlıkta kendine yer edinemezdi.
“Zeynep eğer gitmemekte diretiyorsan bana yardım etmelisin. Çok vaktimiz yok,
hemen harekete geçmeliyiz.”
Hayret içinde Uğur ve Yılkan’ ın baktığı yöne dönen Zeynep
hiçbir şey göremese de savrulan toprak, uçuşan ağaç dalları ve sarsılan zemin
yüzünden pek de iyi şeyler olmadığını anlayabiliyordu. “Pe-peki ne yapacağız?”
Uğur'un biraz iyilik barındırması güzel olmuş bence, merakla devamını bekliyorum :)
YanıtlaSilKafası gidip geliyor onun, değişik. :) Yorum için teşekkür ederim.
Sil10. bölüm bekleniyor :)
SilBiraz boşladım öyküyü, bu aralar yazıyorum ama. :)
Siloooo, bakıyordum şimdi, devamı var mı diye, varmış, yarın okuyayım rahat rahat, şimdi yemek ve dizilere geçcem :) zeynepe bişey olmasın da öncelikleeee :)
YanıtlaSilBu sefer aksattık bayağı. :) Bana kalsa söz veremem de Merve izin vermez zaten Zeynep' e bir şey olmasına. 😀
SilKonuyu takip edemiyorum ancak anlatımınız harika. Kolay gelsin:)
YanıtlaSilTeşekkür ederiz yorumunuz için. :)
SilMelanetin Yılkan'ı yem olarak kullanması fikrini sevdim. Gölgelerle melanet arasındaki büyük hesaplaşma günü geldi çattı. İpler kopacak gibi görünüyor. Zaten Uğur'dan karışık sinyaller geliyordu kardeşine kiyamadi :) Emeklerinize sağlık:) Geçen bölümün son cümlesi nasıl devam etti ki?
YanıtlaSilSonunda hesaplaşma vakti geldi evet. :) Uğur' un kafa gidip geliyor da neyse ki kardeşini kurtardı. Teşekkürler yorumun için. Son cümle kaldı öyle, bu bölüm Zeynep' in bakış açısı ile başladı. :)
SilGeçen bölümde gözleri merakla parıldayan adam, Zeynep'in ağabeyi Uğur idi. Kardeşini getirerek melaneti memnun ettiğini, iyi bir şey yaptığını düşündü. Ama tabii etki altındayken olan düşünceleri bunlar. Melanetin tepkisinin ne olacağını merak etti. Heyecan duydu biraz da. O yüzden anlık hislerini yansıtmaya çalışmıştım. Sanırım biraz eksik bahsetmişim. Yorumunuz için teşekkür ederim ben de. :D
YanıtlaSilMelanetin yok olmasını diliyorum:))
YanıtlaSilNe güzel yazmışsın tebrikler.
Teşekkür ederim, bu öyküyü arkadaşımla birlikte yazıyorum. :)
Silayy zeynebe bişi olmasın :) adam ayaklarını mı sürüyor, hımmm :) zeynep kurtulup yılkanı kurtarsın :) uğur sen ne beyni yıkanmış hain bir abisin :) oooo bunlar zebani melanet de şeytan o zaman :) napcaklar bizimkilere :) ooo zeynebe vurdu muzo, şimdii nefretimizi kazandı muzo, yılkan iplerini kesti, melanet geldi, bu melanet nasıl bir şey, yaaa naruto gibi melanetin de resmini veya eskizini, desenini yapsanıza :) melanet korkunçmuş yaa :) nerdesiniz gölgeler :) oley geldiler :) ooooo gölge kollar :) demiştim zeynep kurtarcak yılkanı hadi bakalım :) hımmmm melaneti oyalayacaklar sabaha dek, bakalım yılkanın planı ne :) oooo bol aksiyonlu, heycanlı bölümdü :)
YanıtlaSilUğur öyle gerçekten. :)) Melaneti nasıl anlatsam bilemedim, Merve' nin çizimi iyi o çizsin. 😆 Gölgeler yetişti sonunda, içeri giremedikleri için dışarıda bekliyorlardı. :) Gün doğumuna kadar oyalamaya çalışacaklar, bakalım ne olacak. :)
SilBu bölüm tam bir efsane olmuş :) Umarım Uğur efendi de kendine gelir ve onlara yardımcı olur :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, öyle düşünsenize sevindim. :) Uğur aklını başına almalı evet. :)
SilUğur değişik bir karakter:) Yılkan karakterini çok seviyorum, heyecanla devamını bekliyorum. Kaleminize sağlık:))))
YanıtlaSilTeşekkür ederiz. Heyecanlı bulmana sevindim. :) Uğur garip gerçekten, insan sevse mi kızsa mı bilemiyor. :))
SilBu hikayede biraz doğaçlama ilerlediğimiz için öyle derinlemesine düşünmedik. Uğur belirsiz biri, Zeynep nazik ve düşünceli. Zeynep' e bir şey olmasına Merve izin vermez, sonuçta ortak yazıyoruz. Sen benim karakterleri çabuk öldürdüğümü bildiğin için öyle düşündün sanırım. 😀 Yorumun ve ilgin için teşekkür ederiz. :))
YanıtlaSilBir kurmacacının gücü yazanın hayalgücünden geliyor en çok... O sizde var. Ancak yazıya dökerken de (kurmacayı kurarken) yazanın kullanması için bir dolu alet edevat da vardır. Oysa siz onlara pek el uzatmadan çoğunlukla tahkiye yapmayı tercih ediyorsunuz. Bu yöntemin aşırı kullanımı hem 1950 den önceki dönemlerde kaldı, hem de okuru metinden uzak tutan bir yöntem. Şöyle ki; her şeyi siz ilk elden kendiniz anlattığınız için okur yanıbaşınıza oturup sizi dinlemekten başka bir şey yapmayan edilgen bir konuma indirgenmiş durumda. Metinle ve yazarla işbirliği içine girmesine fırsat vermiyorsunuz. Oysa çoğu zaman anlatmayın gösterin. Okur da gördüklerinden kendisi yapsın çıkarımlarını...
YanıtlaSilMesela; "Zeynep ellerinin ve ayaklarının bağlandığını fark edince çığlığı bastı." Bunu biz okurlara siz söylemeyin. Öyle bir sahne kurun ki o sahneyi görüp Zeynep'in ellerinin bağlı olduğunu farkedişini ve o korkuyla bastığı çığlığı biz görelim. Yani görüntüyü verin ne olduğunu biz bilelim. Bence bunu yapabilirsiniz...
Ayrıca karakterlerin zihinlerinden geçen şeyleri bize siz söylemeyin. Karakter kendisi söylesin...
Mesela; "Zeynep ağabeyinin yanında yürürken gözleri endişeyle Yılkan’ı aradı. Başına bir şey gelmemesini diliyordu." cümleleri... gözleri endişe ile Yılkan'ı aradı" demek yerine kızın etrafa bakışını verip peşine "Yılkan "nerede acaba, buralarda mı?" gibi bilinçakışlı ya da iç monologlu bir cümle ile kıza söylettirin, metnin anlatıcısına değil. Başına bir şey gelmemesini diliyorsa bize bunu anlatıcı söylemesin kızın kendisi söylesin.
Bu metin bilnçakışı, iç-dış monolog, iç-dış diyalog gibi tekniklerin bolca kullanılabileceği bir metin. Ancak siz yalnızca tahkiye etmeyi seçmişsiniz ve her şeyi anlatıcınıza söyletiyorsunuz. Okurdaki etkisi de daha az oluyor bu yüzden.
Modern öykü-roman dönemlerinin anlatım tekniklerini kullanırsanız metniniz daha sağlam zemine oturacak diye düşünüyorum. Ayrıca sizde yazma becerisi var. Onu daracık bir kapasiteye sıkıştırmayın. Geliştirin.
Bu yorumu yazmak ve yazmamak arsında gidip geldim... Sonra bu metin bana ait olsaydı, biri bana bu yorumu yapsaydı sevinirdim diye düşündüm. :) Umarım yanılmıyorumdur.
Keyifli, verimli yazmalar... ve sevgiler...
Merhabalar, düşüncelerinizi dile getirdiğiniz için teşekkür ederim. Genel olarak demek istediğinizi anladım. Bir şeyi söylemektense bunu hissettirmek, göstermek daha iyi. Ancak karakterin kendi iç sesi, düşüncesiyse bunu sürekli karakteri konuşturarak aktarmak da garip olacaktır. Yani karakterin kendi kendine konuşmasına dönüşecek. Sanırım doğru dengeyi bulmak gerekiyor, uyarınızı dikkate alacağım. Dönemler konusunda pek bilgim yok, eserleri bağımsız düşünerek okurum genelde, belki de çok fazla okuma fırsatım olmadığı için.
SilMetnin sağlam olması çok önemli dediğiniz gibi. Bu öyküyü arkadaşımla yazıyoruz, o yüzden biraz gevşek davranmış olabiliriz. Anlatımlarımız arasında belirgin fark olsa göze batardı, bu yüzden daha yumuşak yazmayı seçtik. Biraz da eğlencesine yazdığımız bir öykü oldu. Yoksa ikimizin de üslubu biraz daha farklı. :)
Teşekkürler, sevgiler...
Çok heyecanlı bir bölüm olmuş Duygu, okurken gerçekten geriliyor insan, bu arada Uğur ilginç bir karakter olmuş, elinize sağlık yine zevkle okudum:)
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederiz Eren. Beğenmene sevindim. Uğur öyle evet. :))
Sil