9 Şubat 2022 Çarşamba

Uyuyan Melanet- 8.Bölüm (Duygu&Undine)

 


Genç adam, “Olanlara anlam veremiyorum,” dedi.  “Kardeşimin bize katılması gerekirdi, bir serseriyle birlik olması değil. Bir yerlerde yanlış yapmış olmalıyım.” Salonda, elleri yüzüne dayalı biçimde otururken bunları söylemişti. Sesi hayal kırıklığına uğrayan bir adamın sesine benziyordu. Yüz ifadesiyse karanlığın içinde gizlenmişti. 

Uğur, ruh bunaltan kasvetli odada yalnız değildi. Annesi ve babası sessizliklerini koruyup oğullarını dinliyorlardı. Zeynep'in evden kaçıp gitmesi öfkeyle karşılanmıştı. Ancak herkesten çok bu durum ağabeyini delirtmişti.

 “Kafanı buna yorma,” dedi annesi dilinin ucuyla. “O -Melanet-, isteseydi Zeynep bizden olurdu. Yine de buna bu kadar öfkelenmen saçma, demek ki yeterince güçlü değilmiş.” 

Dudaklarını kemiren genç adam bir anda gülmeye başladı. “Sözlerinle sadece sinirimi bozuyorsun. Melanet hakkında bir şey biliyormuş gibi konuşup durma.” 

Seher oğlunun aksi tavırları üzerine kaşlarını çattı. Antidepresan ilaçlarını yine almadığını düşündü. Uzun süredir ilaçları almaması iyi bir gelişme değildi. Davranışları git gide çığırından çıkıyordu. Kadın tam bir şey diyecekti ki kocası eline  dokunup onu susturdu. Seher  gözlerini yere devirip öfkesini içine attı.

 Adam oğlunun delici bakışlardan açık bir şekilde ürperti duymaya başladı. Sözlerinin ötesinde gencin ebeveynlerine karşı adım atıp atmayacağını kestirilemez olmuştu. Her şey belirsizlik içinde karanlıkta duruyordu. Engin yorgun gözlerini oğlundan yavaşça kaçırdı ve acı içinde kendine ilk kez itiraf etti; Uğur’dan korkuyordu, onun yapabileceklerinden.

“Bir şey demiyorsun baba.” dedi genç adam, sessizliği bölerek.

Karısına adeta sığınmış gibi duran adam ezilir büzülür oldu. Oğlu, oturduğu hiç de rahat olmayan  yerken kalktı. Anne ve babasına bir adım yaklaşıp önlerinde durdu. Özellikle babasına soruyordu sorusunu. “Neden kardeşimi umursamadın? Kızın evden kaçıp gidiyor ama sen burada mutlu mesut yaşıyorsun.” 

“Baban mutlu mu sanıyorsun, adamın halini görmüyor musun? Ne kadar üzgün olduğuna bir bak!”

Uğur derin bir nefes alıp annesine kısa bir an baktı. Bakışlarına yansıyan şey öfke değil de nefretti; saf nefret barınıyordu gözlerinde.

“Konuşsana Engin!” dedi Seher yüzünü buruşturup. Taş gibi bir ifadeye bürünmüş olan adam ifadesizce kadına baktı ama konuşmadı.

“İkinizi de anlamıyorum, iğrenç ebeveynlersiniz. Hele sen baba...Hele sen.” Yüzünde tükürür gibi bir ifade oldu. “Aslında bizi hiç sevmedin, değil mi? Bana öyle bakma. Biliyorum. Sanki her zaman biliyordum. Kaçıp gitmek ister gibi bir halin vardı.”  

“Böyle konuşma.” dedi adam, ortamı geren tuhaf-biraz da anormal- sakinlik içinde. “Sizi sevdim. Ne istediyseniz size almadım mı, ne eksiğiniz vardı? Aç değil açıkta değildiniz. Şimdi nankörlük etmenin sırası değil,” 

Uğur sustu. Biliyordu daha fazla konuşmak anlamsız olacaktı. Ailesi muhtemelen şu an için ona deli gözüyle bakıyordu. Asla kendisini anlamamışlardı, bunun için zahmet etmeye bile yanaşmamışlardı. Uzun koridora çıktı. Tatil için ailesiyle geldiği köşke bu son uğrayışı olacaktı. Melanet’in bulunduğu harabeye gitmek istiyordu. Orada geceye bürünmek ve yalnızlığıyla baş başa kalmak arzusundaydı.

Ayakları onu kısa sürede gitmek istediği yere getirince dudaklarında keyifli gülümsemeler açtı. Yine de huzurlu hissetmiyordu, belki intikam alsa daha iyi olacaktı. Karanlık iyice çökmüşken varlığın zihnine getirdiği his keskin bir öfke oldu ama onun neden öfkelendiğini henüz anlamadı. Melanet kendisinden kız kardeşini ve yanındaki genç adamı istedi. Uğur aklını işgal eden düşünceler yüzünden hayret etti. Bocalaması fark edilince boğazını gelen baskıyla gözleri yaşardı. Melanet onun düşünüp durmasından hoşlanmamıştı. Uğur varlığını iyice saran siyahlık içinde kalakaldı.

“Asla seni sorgulamayacağım,” dedi kendi kendine.


***


Bir süre bekleyip kafasını toplayan Naci ayaklandı. “Hadi eve dönelim, arkadaşların da buyursun gelsin.” Ses tonu eskisinden yumuşaktı ve Yılkan’ ın ilk kez getireceği misafirleri merak ediyor gibi bir hali vardı. Yılkan aralarındaki sorun çözüldüğü için mutluydu hatta ustası suçluluk duyduğundan olsa gerek normal halinden daha anlayışlı birine dönmüştü. “Ben kamyoneti getireyim o zaman, sen bekle. Giderken onları da alırız,” dedi memnun bir halde.

Yılkan koşarak giderken adam arkasından baktı. Onun boynunda bıraktığı kırmızı izleri gördükçe kötü hissediyordu. Nasıl olup da birden kalbinin nefretle dolup taştığını, ona zarar verebildiğini anlamıyordu. Delirmiş olmaktan korkuyor, yine de sıkıntısını Yılkan’ a belli etmemeye çalışıyordu. Onun her şeyi bu kadar normal karşılaması da kafasındaki bir diğer soru işaretiydi.

Kamyonet geldiğinde oyalanmadan bindi, misafirler hakkında sorular yöneltti. “Zor durumdalar, o yüzden bizde kalabileceklerini düşündüm. Kasaba pek tekin değil,” dedi Yılkan.

Bakışları Yılkan’ a kaydı Naci’ nin. “Kasaba neden tekin değilmiş.” Yılkan bir süre sessizce sürmeye devam etti. “Farkındasındır sanmıştım.”

“Burada neler oluyor? Bir şeyler biliyorsun değil mi?” İhtiyarın sesi tereddütlü çıkıyordu. Neler olduğunu bir an önce anlaması gerekirdi ancak Yılkan’ ı zorlamak da istemiyordu. O küçüklükten beri kendisine çok soru sorulmasından pek hoşlanmazdı. Aradan geçen yıllara rağmen Yılkan’ ın evin kapısına nasıl geldiğine dair ağzından tek bir laf alamamıştı.

“Senin suçun değildi. Bu konuda endişe duyma. Ne kadarını anlatsam bilmiyorum ama kasabada insanları birbirine düşüren, onları kötülüğe yönlendiren bir şey var.” Naci’ nin tepkisini ölçmek için durdu. Ustasının kafası karışmış haldeydi. “Bazı fısıltılar duyduğumu anımsıyorum, her şey o zaman başladı. Fakat böyle bir şey mümkün mü? Bunun sebebi ne?”

“İnanması zor biliyorum. Şimdilik sadece insanlardan uzak durman gerektiğini bil. En azından sorun çözülene kadar.”

“Neden bana tüm bildiklerini anlatmıyorsun?” Naci gergindi, sabrı giderek tükeniyordu.

Yılkan ciddi ve kararlı şekilde yanıt verdi. “Bana inanmamandan korkuyorum ve anlatacaklarım inanılır gibi şeyler değil. Lütfen üsteleme, yeterince yıprandın.”

Naci düşüncelere dalmıştı. Bazı insanların kendisinden önce garip davranmaya başladığını fark etmişti. Neyle karşı karşıya olduğunu bilmediği için gergindi, tekrar fısıltıları duyup değişeceğinden korkuyordu.

“Geldik, ben onları çağırayım.”

Birkaç dakika sonra Yılkan ve beraberindekileri gören Naci şaşırdı. Açıkçası bir kız ve çocuk görmeyi beklemiyordu. Yılkan ikisini öne bindirip kendi arkaya geçti.

Naci direksiyon başına geçmiş şaşkın halde yanındaki çocuğa bakıyordu. “Merhaba Bey Baba,” dedi çocuk muzipçe. Zeynep de kendini tanıttı. “Ben de Naci, memnun oldum.” Adam başka şey demeden kamyoneti çalıştırdı. Yol boyunca İsmet hiç susmazken diğerleri sessiz kaldı. Eve vardıklarında Naci misafirlere kalacak yer gösterdi. “Burayı eviniz gibi görün. Tanışmamız biraz garip oldu ama sizler Yılkan’ ın buraya davet ettiği ilk kişilersiniz. O yüzden benim değerli misafirlerimsiniz.”

“Teşekkür ederiz, zahmet verdik size de,” dedi Zeynep gülümseyerek.

“Adamsın bey amca.”

Naci çocuğun ışıltılı gözlerine bakınca kafasını okşadı. “Çok akıllısın küçük delikanlı.” Çocuğun kimsesiz olduğunun farkındaydı. Duruşu, bakışı, hali uzun süredir yalnız kaldığını gözler önüne seriyordu. “Acıkmışsınızdır, ben bir şeyler hazırlayım.”

“Ben de sana yardım edeyim,” dedi Yılkan. Bir yandan odasındaki dağınıklığı toparlamaya çalışıyordu. Aniden geldikleri için ev pek derli toplu sayılmazdı ama önceki kaldıkları yerle kıyaslanınca mükemmeldi. Zeynep’ in çizdiği resmi de evdeki boş bir çerçeveye güzelce yerleştirip masaya koydu. Zeynep ilgiyle onu izliyordu. “Çerçeve çok güzelmiş, yakıştı buraya.”

“Çerçeveyi güzel yapan içindekidir,” dedi Yılkan. Aldığı hediyeyi önemsediğini anlatmaya çalışıyordu. Bir süre kızın ışıl ışıl gözlerine bakan Yılkan hemen kendini toparladı. “Ben yemeğe yardım edecektim, siz yerleşin.”

Güzelce donatılan sofraya geçtiklerinde bir aile gibi görünüyorlardı. İsmet daha fazla bekleyemeyip kaşığını şehriye çorbasına daldırdı. Naci sessizce yerken diğerlerini süzmeyi de ihmal etmiyordu. Uzun zaman sonra evi ilk kez şen şakrak olmuştu. Yemek sonrasında Yılkan ve Zeynep bulaşıkları yıkamaya koyuldu, Naci de televizyonu açtı.

“Sen misafirsin, ben yapardım,” dedi Yılkan.

“Aman ne olacak, iki dakikada hallederiz birlikte.” Zeynep’ in içtenlikle gülümsediğini gören Yılkan onun evinden uzakta, bu durumda olmasını hiç yadırgamadığını düşündü. Mutlu gibiydi ve bu Yılkan’ ı şaşırtıyordu. Aslında kendisi de bir süredir onun varlığına alışmıştı. Diğer insanların aksine onunla rahatça konuşabiliyordu.

İsmet bulduğu eski bir oyuncak trenle oynamaya başlamıştı. Zeynep sessiz olması için onu uyarsa da çocuğun aldırış ettiği yoktu. İsmet de bu eve çok çabuk alışmış gibiydi. İşi biten Zeynep lavaboya kadar gitti. Yılkan tezgahı silerken bir sessizlik anı oldu. Arkasını dönüp baktığında İsmet’ in koridordaki yüklüğe tırmanmakta olduğunu gördü. Çocuk kapıyı açmış, yorganların en tepesine çıkmaya çalışıyordu.

“Dur, düşeceksin,” dedi telaşla.

“Ama orada bir top gördüm.”

“Ben veririm sana, in hadi.”

Yılkan mutfak önlüğüne elini sildi ve azimli İsmet’ e doğru ilerlerken bir anda çocuğun ayağı kaydı ve yorganlar yere yuvarlandı. İsmet korku içinde gözlerini kapatmıştı ama her nasıl olduysa düşmediği fark etti. Gözünü açınca kendisini havada buldu. Yılkan çocuğun son anda tutan gölgeyi fark edince derin bir nefes aldı. Hemen ileri atılıp İsmet’ i tuttu ve yere bıraktı.

“Bu na-nasıl oldu? Havada asılı kaldım.” Korkmuş değil de heyecanlı görünüyordu.

“Sana öyle gelmiştir.”

İsmet kaşlarını çatıp meydan okurcasına Yılkan’ ın gözlerine baktı. Kollarını birbirine kenetlemişti. “Hiç de bile. Ne olduğunu anlamasam da kesinlikle garip bir şey oldu.”

Yılkan gülmemek için kendini zor tutuyordu. Çaktırmadan gölgeye bakınca onun omuz silktiğini gördü. “Ne yapayım, bıraksaydım da düşse miydi?”

“Peki, peki. Sana inanıyorum.” Yılkan elinden geldiğince doğal davranmaya, gülümsemeye çalışıyordu.

“İnanmış gibi durmuyorsun. Neyse ben gidip Zeynep’ e anlatayım bari.” Çocuk gidince gölge Yılkan’ a yaklaştı. “Dışarıda kaos büyüyor, insanları dizginlemeye çalışıyoruz. Çoğu kişi kontrolden çıktı. Gece boyunca onları arındırmak için uğraşacağız, siz de dikkatli olun. Sonra görüşürüz.”

Yılkan’ ın bir şey demesine fırsat vermeyen gölge hızlıca konuşup ortadan kaybolmuştu. Düşünceli halde mutfağa geçen Yılkan’ ın içinde kötü bir his vardı. Pencereden dışarıya göz attı ama karanlıkta göze çarpan hiçbir şey yoktu.


***


Uğur harabeye gelen iri kıyım, uzun boylu adamı görünce bir anlık şaşırdı. Sonra uzandığı toz toprak dolu zeminden doğruldu. Karanlığa çoktandır alışmış gözleri etrafı kolaçan etti. Melaneti hissetmiyordu ama bu normal değildi. Gece onun vakti olmalıydı, uyumaması lazımdı.

Sigarasını ağzından çıkarmamış adam, Uğur’a şöyle bir bakıp hıhlar gibi oldu. “Zamanı geldi,” Daha fazla orada vakit öldürmeyeceğinden, adımlarını sürüye sürüye harabenin aralık kapısına yanaştı. Karanlığı delip geçen ışıklar göz alacak kadar parlaktı.

Adamın sözlerinin anlamını biliyor olan Uğur onu takip etti. Şu noktada yabancının nedense kendisine üstünlük tasladığını fark etti. Bu duruma öfke bile duyamadı. Zihnini işgal eden tek bir şey vardı ve üstüne düşündükçe içini saran huzursuzluk çoğalıyordu.

İki adam yol boyunca ay ışığından bilerek kaçındı. Çamların arasından süzülürcesine geçtiler. Kasabadaki tek tük evlerin ışıkları, artık arkada kaybolmaya başlamıştı. Uğur yabancının cebinde duran çakıyı neden sonra fark etti. Kendisini düşüncelere vermişken adamın duraksamasıyla geldiklerini anladı.

Ceplerinden birinden uzun bir saç tokasını çıkartan adam muzipçe sırıttı. “Bununla çok ev soymuşumdur. Kapıların kilit mekanizmaları genelde aynıdır.” Parmağını kilide dayayıp önce kontrol etti. Gülümsemesi tekrar devleşti. Anahtar deliğine tokayı sokarak çevirmeye başladı.

Uğur onun bir hırsız olduğunu tahmin etti. Boş bakışları adamın üzerinde gezindi. Gerçekten fazla vakit geçirmeden kapıyı açıp pişkin pişkin içeriye girdi. Evdeki bir kaç eşyayı cebine atmaya hazırlanıyordu ki Uğur onu fısıldayarak uyardı. “Buraya hırsızlık yap diye gelmedik,”

Adam omuz silkmekle yetindi. Kanepede yatan küçük çocuğu gördü; sonra diğer kanepedeki genç adamı. Melanetin istediği kişilerden biri buydu, kim bilir efendisi bu hizmetiyle onu nasıl ödüllendirecekti.

Uğur, önce yaşlı adamın olduğu odaya girdi. Az daha adamı uyandıracağı için kıpırdamadan dikildi. Başka bir odaya girdiğinde, yatakta huzurla uyuyan kız kardeşini gördü. Zeynep sanki ağabeyine gülümsüyor gibiydi. Cebinden küçük bir şişe eterle mendil çıkardı. Eteri bir miktar mendile döküp kardeşini bayılttı. Kardeşini yataktan kaldırıp sırtına atan Uğur, hırsızın da Yılkan’ı bayıltıp dışarıya taşıdığını gördü. Gayet ağır adımlarla ilerleyen adamın yüzü merakla ışıldadı.


17 yorum:

  1. bu uğur dan korkulur valla zaten babası da korkuyor :) hımmmm, melanet ister tabii zeynep ile volkanı hımm :) hımm naci olanları anlayamıyor tabii haklı da :) tatliş oldular evde, aile gibi, oooo gölge ismeti kurtardı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uğur biraz kaçık biri, sağı solu belli olmuyor. :) Naci habersiz evet, geriden geliyor. Aile gibi olmaları hoş oldu bence de. :)

      Sil
  2. oooo, uğur ile o adam kimse nereye gidiyorlar derken yaa naci nin evine gelmişler, fena, zeynep ile yılkanı götürüyorlar gibi sanki melanete, bakalım, fena :) nasık kurtulcaklar bu olaydan acaba bakalım tahmin edemedim :) bi de gölgelere nolcak :) güzeeel gidiyoooo :) biraz heyecanlı biraz şirin biraz gizemli :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Zeyneple Yılkanı yakaladılar, gölgeler de yok ortada. :) Öyle düşünmene sevindim, güzel yorumun için sağol. :)

      Sil
  3. Aman Tanrım!.. ne olacak şimdi :O heyecan tavan yaptı. elinize sağlık arkadaşlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeni bölümü bekleyeceksiniz artık neler olduğunu öğrenmek için. Yorumum için teşekkür ederiz. :))

      Sil
  4. Sakin geçen bir bölüm oldu ama son yazdıklarınız, bir sonraki bölümün ne kadar heyecanlı olduğuna işaret verdi:))) Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz. :) Bu bölüm durgundu ama sonunu merak uyandıracak şekilde bağladık. :)

      Sil
  5. Naci'nin evinde güvende olacaklarını düşünmüştüm. Melanetin her yerde gözü var demek ki. Birlikte bulaşıkları yikadilar. Bu çok anlamlıydı:)
    Son cümleye anlam veremedim. Tam o anda gözleri merakla ışıldatan şey ne olabilir ki? Vallahi çözemedim. :) Haftayı bekleyeceğiz artık.
    Emeklerinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yılkan o harabede onu gördüğünden beri farklı olduğunu anladı Melanet o yüzden istiyor ve Zeynep' i de hiç etki altına alamadığı için merak ediyor. :)
      Bulaşıkları Yılkan' a yıkatmalıydım, yapsın tabi. :))
      Sondaki adam melaneti memnun edip edemeyecekleri düşünüyor. :)
      Teşekkür ederiz güzel yorumun için. :)

      Sil
  6. Merhabalar.
    Sayfanızı aynı sıklıkla ziyaret ediyorum. Ancak "Uyuyan Melanet" dizisinin her bölümünü okuduğum söylenemez. Aslında hikaye ilginç ve güzel olmakla birlikte başından sonuna kadar her bölümü dikkatle okumak gerekiyor. Yaşım gereği, eskisi gibi değilim. Okuduğum her yazıda mutlaka kendime göre olan bir şeyi yakaladığım da o aklımda kalırdı. Ama şimdiler de hiç dikkatli bir okuyucu olmadığımı anlamış bulunuyorum.
    Dizi güzel ilerliyor, kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve dualarımla birlikte en Güzel'e emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar,
      Bölüm bölüm ilerlediğimiz için atlanırsa anlaşılmaz doğal olarak. :) Bence yaşla ilgili değil günümüzde hepimiz unutkan olduk, çünkü hergün çok fazla şeyi beynimize kaydetmeye çalışıyoruz. Yorumunuz için teşekkürler. Siz de Allah' a emanet olun.

      Sil
  7. Pek önemli biri değil, etki altındaki biri. İnsanlar iyice kendini kaybediyor, Zeynep kişiliği nedeniyle kontrolden çıkmıyor, şiddete falan meyilli olmadığından. Güzel yorumun için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
  8. biraz huzur buldular derken kaçırıldılar şimdi :) merakla bekliyorum devamını, güzel bir hikaye kesinlikle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir huzur bulamadılar evet. :) Teşekkür ederim yorumun için.

      Sil
  9. Emeğinize, kaleminize sağlık, her bölüm, bir sonraki bölümü daha çok merak ediyorum:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz, merak ettirmesine sevindim. :))

      Sil

19 Dakika (Kitap)

   Kitap, çocukluğundan beri akran zorbalığına maruz kalan bir öğrencinin önceden tasarlayarak okul baskını yapması ve çok sayıda kişiyi öld...