Genç adam, “Olanlara anlam veremiyorum,” dedi. “Kardeşimin bize katılması gerekirdi, bir
serseriyle birlik olması değil. Bir yerlerde yanlış yapmış olmalıyım.” Salonda,
elleri yüzüne dayalı biçimde otururken bunları söylemişti. Sesi hayal
kırıklığına uğrayan bir adamın sesine benziyordu. Yüz ifadesiyse karanlığın
içinde gizlenmişti.
Uğur, ruh bunaltan kasvetli odada yalnız değildi. Annesi ve
babası sessizliklerini koruyup oğullarını dinliyorlardı. Zeynep'in evden kaçıp
gitmesi öfkeyle karşılanmıştı. Ancak herkesten çok bu durum ağabeyini
delirtmişti.
“Kafanı buna yorma,”
dedi annesi dilinin ucuyla. “O -Melanet-, isteseydi Zeynep bizden olurdu. Yine
de buna bu kadar öfkelenmen saçma, demek ki yeterince güçlü değilmiş.”
Dudaklarını kemiren genç adam bir anda gülmeye başladı.
“Sözlerinle sadece sinirimi bozuyorsun. Melanet hakkında bir şey biliyormuş
gibi konuşup durma.”
Seher oğlunun aksi tavırları üzerine kaşlarını çattı.
Antidepresan ilaçlarını yine almadığını düşündü. Uzun süredir ilaçları almaması
iyi bir gelişme değildi. Davranışları git gide çığırından çıkıyordu. Kadın tam
bir şey diyecekti ki kocası eline
dokunup onu susturdu. Seher
gözlerini yere devirip öfkesini içine attı.
Adam oğlunun delici
bakışlardan açık bir şekilde ürperti duymaya başladı. Sözlerinin ötesinde
gencin ebeveynlerine karşı adım atıp atmayacağını kestirilemez olmuştu. Her şey
belirsizlik içinde karanlıkta duruyordu. Engin yorgun gözlerini oğlundan
yavaşça kaçırdı ve acı içinde kendine ilk kez itiraf etti; Uğur’dan korkuyordu,
onun yapabileceklerinden.
“Bir şey demiyorsun baba.” dedi genç adam, sessizliği
bölerek.
Karısına adeta sığınmış gibi duran adam ezilir büzülür
oldu. Oğlu, oturduğu hiç de rahat olmayan
yerken kalktı. Anne ve babasına bir adım yaklaşıp önlerinde durdu.
Özellikle babasına soruyordu sorusunu. “Neden kardeşimi umursamadın? Kızın
evden kaçıp gidiyor ama sen burada mutlu mesut yaşıyorsun.”
“Baban mutlu mu sanıyorsun, adamın halini görmüyor musun?
Ne kadar üzgün olduğuna bir bak!”
Uğur derin bir nefes alıp annesine kısa bir an baktı.
Bakışlarına yansıyan şey öfke değil de nefretti; saf nefret barınıyordu
gözlerinde.
“Konuşsana Engin!” dedi Seher yüzünü buruşturup. Taş gibi
bir ifadeye bürünmüş olan adam ifadesizce kadına baktı ama konuşmadı.
“İkinizi de anlamıyorum, iğrenç ebeveynlersiniz. Hele sen
baba...Hele sen.” Yüzünde tükürür gibi bir ifade oldu. “Aslında bizi hiç
sevmedin, değil mi? Bana öyle bakma. Biliyorum. Sanki her zaman biliyordum.
Kaçıp gitmek ister gibi bir halin vardı.”
“Böyle konuşma.” dedi adam, ortamı geren tuhaf-biraz da
anormal- sakinlik içinde. “Sizi sevdim. Ne istediyseniz size almadım mı, ne
eksiğiniz vardı? Aç değil açıkta değildiniz. Şimdi nankörlük etmenin sırası
değil,”
Uğur sustu. Biliyordu daha fazla konuşmak anlamsız olacaktı.
Ailesi muhtemelen şu an için ona deli gözüyle bakıyordu. Asla kendisini
anlamamışlardı, bunun için zahmet etmeye bile yanaşmamışlardı. Uzun koridora
çıktı. Tatil için ailesiyle geldiği köşke bu son uğrayışı olacaktı. Melanet’in
bulunduğu harabeye gitmek istiyordu. Orada geceye bürünmek ve yalnızlığıyla baş
başa kalmak arzusundaydı.
Ayakları onu kısa sürede gitmek istediği yere getirince
dudaklarında keyifli gülümsemeler açtı. Yine de huzurlu hissetmiyordu, belki
intikam alsa daha iyi olacaktı. Karanlık iyice çökmüşken varlığın zihnine
getirdiği his keskin bir öfke oldu ama onun neden öfkelendiğini henüz anlamadı.
Melanet kendisinden kız kardeşini ve yanındaki genç adamı istedi. Uğur aklını
işgal eden düşünceler yüzünden hayret etti. Bocalaması fark edilince boğazını
gelen baskıyla gözleri yaşardı. Melanet onun düşünüp durmasından hoşlanmamıştı.
Uğur varlığını iyice saran siyahlık içinde kalakaldı.
“Asla seni sorgulamayacağım,” dedi kendi kendine.
***
Bir süre bekleyip kafasını toplayan Naci ayaklandı. “Hadi eve
dönelim, arkadaşların da buyursun gelsin.” Ses tonu eskisinden yumuşaktı ve
Yılkan’ ın ilk kez getireceği misafirleri merak ediyor gibi bir hali vardı. Yılkan
aralarındaki sorun çözüldüğü için mutluydu hatta ustası suçluluk duyduğundan
olsa gerek normal halinden daha anlayışlı birine dönmüştü. “Ben kamyoneti
getireyim o zaman, sen bekle. Giderken onları da alırız,” dedi memnun bir
halde.
Yılkan koşarak giderken adam arkasından baktı. Onun
boynunda bıraktığı kırmızı izleri gördükçe kötü hissediyordu. Nasıl olup da
birden kalbinin nefretle dolup taştığını, ona zarar verebildiğini anlamıyordu.
Delirmiş olmaktan korkuyor, yine de sıkıntısını Yılkan’ a belli etmemeye
çalışıyordu. Onun her şeyi bu kadar normal karşılaması da kafasındaki bir diğer
soru işaretiydi.
Kamyonet geldiğinde oyalanmadan bindi, misafirler hakkında
sorular yöneltti. “Zor durumdalar, o yüzden bizde kalabileceklerini düşündüm.
Kasaba pek tekin değil,” dedi Yılkan.
Bakışları Yılkan’ a kaydı Naci’ nin. “Kasaba neden tekin
değilmiş.” Yılkan bir süre sessizce sürmeye devam etti. “Farkındasındır
sanmıştım.”
“Burada neler oluyor? Bir şeyler biliyorsun değil mi?”
İhtiyarın sesi tereddütlü çıkıyordu. Neler olduğunu bir an önce anlaması
gerekirdi ancak Yılkan’ ı zorlamak da istemiyordu. O küçüklükten beri kendisine
çok soru sorulmasından pek hoşlanmazdı. Aradan geçen yıllara rağmen Yılkan’ ın
evin kapısına nasıl geldiğine dair ağzından tek bir laf alamamıştı.
“Senin suçun değildi. Bu konuda endişe duyma. Ne kadarını
anlatsam bilmiyorum ama kasabada insanları birbirine düşüren, onları kötülüğe
yönlendiren bir şey var.” Naci’ nin tepkisini ölçmek için durdu. Ustasının
kafası karışmış haldeydi. “Bazı fısıltılar duyduğumu anımsıyorum, her şey o
zaman başladı. Fakat böyle bir şey mümkün mü? Bunun sebebi ne?”
“İnanması zor biliyorum. Şimdilik sadece insanlardan uzak
durman gerektiğini bil. En azından sorun çözülene kadar.”
“Neden bana tüm bildiklerini anlatmıyorsun?” Naci gergindi,
sabrı giderek tükeniyordu.
Yılkan ciddi ve kararlı şekilde yanıt verdi. “Bana
inanmamandan korkuyorum ve anlatacaklarım inanılır gibi şeyler değil. Lütfen
üsteleme, yeterince yıprandın.”
Naci düşüncelere dalmıştı. Bazı insanların kendisinden önce
garip davranmaya başladığını fark etmişti. Neyle karşı karşıya olduğunu
bilmediği için gergindi, tekrar fısıltıları duyup değişeceğinden korkuyordu.
“Geldik, ben onları çağırayım.”
Birkaç dakika sonra Yılkan ve beraberindekileri gören Naci
şaşırdı. Açıkçası bir kız ve çocuk görmeyi beklemiyordu. Yılkan ikisini öne bindirip
kendi arkaya geçti.
Naci direksiyon başına geçmiş şaşkın halde yanındaki çocuğa
bakıyordu. “Merhaba Bey Baba,” dedi çocuk muzipçe. Zeynep de kendini tanıttı. “Ben
de Naci, memnun oldum.” Adam başka şey demeden kamyoneti çalıştırdı. Yol
boyunca İsmet hiç susmazken diğerleri sessiz kaldı. Eve vardıklarında Naci
misafirlere kalacak yer gösterdi. “Burayı eviniz gibi görün. Tanışmamız biraz
garip oldu ama sizler Yılkan’ ın buraya davet ettiği ilk kişilersiniz. O yüzden
benim değerli misafirlerimsiniz.”
“Teşekkür ederiz, zahmet verdik size de,” dedi Zeynep
gülümseyerek.
“Adamsın bey amca.”
Naci çocuğun ışıltılı gözlerine bakınca kafasını okşadı. “Çok
akıllısın küçük delikanlı.” Çocuğun kimsesiz olduğunun farkındaydı. Duruşu,
bakışı, hali uzun süredir yalnız kaldığını gözler önüne seriyordu. “Acıkmışsınızdır,
ben bir şeyler hazırlayım.”
“Ben de sana yardım edeyim,” dedi Yılkan. Bir yandan
odasındaki dağınıklığı toparlamaya çalışıyordu. Aniden geldikleri için ev pek
derli toplu sayılmazdı ama önceki kaldıkları yerle kıyaslanınca mükemmeldi. Zeynep’
in çizdiği resmi de evdeki boş bir çerçeveye güzelce yerleştirip masaya koydu. Zeynep
ilgiyle onu izliyordu. “Çerçeve çok güzelmiş, yakıştı buraya.”
“Çerçeveyi güzel yapan içindekidir,” dedi Yılkan. Aldığı
hediyeyi önemsediğini anlatmaya çalışıyordu. Bir süre kızın ışıl ışıl gözlerine
bakan Yılkan hemen kendini toparladı. “Ben yemeğe yardım edecektim, siz
yerleşin.”
Güzelce donatılan sofraya geçtiklerinde bir aile gibi görünüyorlardı.
İsmet daha fazla bekleyemeyip kaşığını şehriye çorbasına daldırdı. Naci
sessizce yerken diğerlerini süzmeyi de ihmal etmiyordu. Uzun zaman sonra evi
ilk kez şen şakrak olmuştu. Yemek sonrasında Yılkan ve Zeynep bulaşıkları
yıkamaya koyuldu, Naci de televizyonu açtı.
“Sen misafirsin, ben yapardım,” dedi Yılkan.
“Aman ne olacak, iki dakikada hallederiz birlikte.” Zeynep’
in içtenlikle gülümsediğini gören Yılkan onun evinden uzakta, bu durumda
olmasını hiç yadırgamadığını düşündü. Mutlu gibiydi ve bu Yılkan’ ı
şaşırtıyordu. Aslında kendisi de bir süredir onun varlığına alışmıştı. Diğer
insanların aksine onunla rahatça konuşabiliyordu.
İsmet bulduğu eski bir oyuncak trenle oynamaya başlamıştı.
Zeynep sessiz olması için onu uyarsa da çocuğun aldırış ettiği yoktu. İsmet de
bu eve çok çabuk alışmış gibiydi. İşi biten Zeynep lavaboya kadar gitti. Yılkan
tezgahı silerken bir sessizlik anı oldu. Arkasını dönüp baktığında İsmet’ in koridordaki
yüklüğe tırmanmakta olduğunu gördü. Çocuk kapıyı açmış, yorganların en tepesine
çıkmaya çalışıyordu.
“Dur, düşeceksin,” dedi telaşla.
“Ama orada bir top gördüm.”
“Ben veririm sana, in hadi.”
Yılkan mutfak önlüğüne elini sildi ve azimli İsmet’ e doğru
ilerlerken bir anda çocuğun ayağı kaydı ve yorganlar yere yuvarlandı. İsmet
korku içinde gözlerini kapatmıştı ama her nasıl olduysa düşmediği fark etti. Gözünü
açınca kendisini havada buldu. Yılkan çocuğun son anda tutan gölgeyi fark
edince derin bir nefes aldı. Hemen ileri atılıp İsmet’ i tuttu ve yere bıraktı.
“Bu na-nasıl oldu? Havada asılı kaldım.” Korkmuş değil de
heyecanlı görünüyordu.
“Sana öyle gelmiştir.”
İsmet kaşlarını çatıp meydan okurcasına Yılkan’ ın
gözlerine baktı. Kollarını birbirine kenetlemişti. “Hiç de bile. Ne olduğunu
anlamasam da kesinlikle garip bir şey oldu.”
Yılkan gülmemek için kendini zor tutuyordu. Çaktırmadan
gölgeye bakınca onun omuz silktiğini gördü. “Ne yapayım, bıraksaydım da düşse
miydi?”
“Peki, peki. Sana inanıyorum.” Yılkan elinden geldiğince
doğal davranmaya, gülümsemeye çalışıyordu.
“İnanmış gibi durmuyorsun. Neyse ben gidip Zeynep’ e
anlatayım bari.” Çocuk gidince gölge Yılkan’ a yaklaştı. “Dışarıda kaos
büyüyor, insanları dizginlemeye çalışıyoruz. Çoğu kişi kontrolden çıktı. Gece
boyunca onları arındırmak için uğraşacağız, siz de dikkatli olun. Sonra
görüşürüz.”
Yılkan’ ın bir şey demesine fırsat vermeyen gölge hızlıca
konuşup ortadan kaybolmuştu. Düşünceli halde mutfağa geçen Yılkan’ ın içinde
kötü bir his vardı. Pencereden dışarıya göz attı ama karanlıkta göze çarpan
hiçbir şey yoktu.
***
Uğur harabeye gelen iri kıyım, uzun boylu adamı görünce bir
anlık şaşırdı. Sonra uzandığı toz toprak dolu zeminden doğruldu. Karanlığa
çoktandır alışmış gözleri etrafı kolaçan etti. Melaneti hissetmiyordu ama bu
normal değildi. Gece onun vakti olmalıydı, uyumaması lazımdı.
Sigarasını ağzından çıkarmamış adam, Uğur’a şöyle bir bakıp
hıhlar gibi oldu. “Zamanı geldi,” Daha fazla orada vakit öldürmeyeceğinden,
adımlarını sürüye sürüye harabenin aralık kapısına yanaştı. Karanlığı delip
geçen ışıklar göz alacak kadar parlaktı.
Adamın sözlerinin anlamını biliyor olan Uğur onu takip
etti. Şu noktada yabancının nedense kendisine üstünlük tasladığını fark etti.
Bu duruma öfke bile duyamadı. Zihnini işgal eden tek bir şey vardı ve üstüne
düşündükçe içini saran huzursuzluk çoğalıyordu.
İki adam yol boyunca ay ışığından bilerek kaçındı. Çamların
arasından süzülürcesine geçtiler. Kasabadaki tek tük evlerin ışıkları, artık
arkada kaybolmaya başlamıştı. Uğur yabancının cebinde duran çakıyı neden sonra
fark etti. Kendisini düşüncelere vermişken adamın duraksamasıyla geldiklerini
anladı.
Ceplerinden birinden uzun bir saç tokasını çıkartan adam
muzipçe sırıttı. “Bununla çok ev soymuşumdur. Kapıların kilit mekanizmaları
genelde aynıdır.” Parmağını kilide dayayıp önce kontrol etti. Gülümsemesi
tekrar devleşti. Anahtar deliğine tokayı sokarak çevirmeye başladı.
Uğur onun bir hırsız olduğunu tahmin etti. Boş bakışları
adamın üzerinde gezindi. Gerçekten fazla vakit geçirmeden kapıyı açıp pişkin
pişkin içeriye girdi. Evdeki bir kaç eşyayı cebine atmaya hazırlanıyordu ki
Uğur onu fısıldayarak uyardı. “Buraya hırsızlık yap diye gelmedik,”
Adam omuz silkmekle yetindi. Kanepede yatan küçük çocuğu
gördü; sonra diğer kanepedeki genç adamı. Melanetin istediği kişilerden biri
buydu, kim bilir efendisi bu hizmetiyle onu nasıl ödüllendirecekti.
Uğur, önce yaşlı adamın olduğu odaya girdi. Az daha adamı
uyandıracağı için kıpırdamadan dikildi. Başka bir odaya girdiğinde, yatakta
huzurla uyuyan kız kardeşini gördü. Zeynep sanki ağabeyine gülümsüyor gibiydi.
Cebinden küçük bir şişe eterle mendil çıkardı. Eteri bir miktar mendile döküp
kardeşini bayılttı. Kardeşini yataktan kaldırıp sırtına atan Uğur, hırsızın da
Yılkan’ı bayıltıp dışarıya taşıdığını gördü. Gayet ağır adımlarla ilerleyen
adamın yüzü merakla ışıldadı.
bu uğur dan korkulur valla zaten babası da korkuyor :) hımmmm, melanet ister tabii zeynep ile volkanı hımm :) hımm naci olanları anlayamıyor tabii haklı da :) tatliş oldular evde, aile gibi, oooo gölge ismeti kurtardı :)
YanıtlaSilUğur biraz kaçık biri, sağı solu belli olmuyor. :) Naci habersiz evet, geriden geliyor. Aile gibi olmaları hoş oldu bence de. :)
Siloooo, uğur ile o adam kimse nereye gidiyorlar derken yaa naci nin evine gelmişler, fena, zeynep ile yılkanı götürüyorlar gibi sanki melanete, bakalım, fena :) nasık kurtulcaklar bu olaydan acaba bakalım tahmin edemedim :) bi de gölgelere nolcak :) güzeeel gidiyoooo :) biraz heyecanlı biraz şirin biraz gizemli :)
YanıtlaSilEvet Zeyneple Yılkanı yakaladılar, gölgeler de yok ortada. :) Öyle düşünmene sevindim, güzel yorumun için sağol. :)
SilAman Tanrım!.. ne olacak şimdi :O heyecan tavan yaptı. elinize sağlık arkadaşlar..
YanıtlaSilYeni bölümü bekleyeceksiniz artık neler olduğunu öğrenmek için. Yorumum için teşekkür ederiz. :))
SilSakin geçen bir bölüm oldu ama son yazdıklarınız, bir sonraki bölümün ne kadar heyecanlı olduğuna işaret verdi:))) Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederiz. :) Bu bölüm durgundu ama sonunu merak uyandıracak şekilde bağladık. :)
SilNaci'nin evinde güvende olacaklarını düşünmüştüm. Melanetin her yerde gözü var demek ki. Birlikte bulaşıkları yikadilar. Bu çok anlamlıydı:)
YanıtlaSilSon cümleye anlam veremedim. Tam o anda gözleri merakla ışıldatan şey ne olabilir ki? Vallahi çözemedim. :) Haftayı bekleyeceğiz artık.
Emeklerinize sağlık:)
Yılkan o harabede onu gördüğünden beri farklı olduğunu anladı Melanet o yüzden istiyor ve Zeynep' i de hiç etki altına alamadığı için merak ediyor. :)
SilBulaşıkları Yılkan' a yıkatmalıydım, yapsın tabi. :))
Sondaki adam melaneti memnun edip edemeyecekleri düşünüyor. :)
Teşekkür ederiz güzel yorumun için. :)
Merhabalar.
YanıtlaSilSayfanızı aynı sıklıkla ziyaret ediyorum. Ancak "Uyuyan Melanet" dizisinin her bölümünü okuduğum söylenemez. Aslında hikaye ilginç ve güzel olmakla birlikte başından sonuna kadar her bölümü dikkatle okumak gerekiyor. Yaşım gereği, eskisi gibi değilim. Okuduğum her yazıda mutlaka kendime göre olan bir şeyi yakaladığım da o aklımda kalırdı. Ama şimdiler de hiç dikkatli bir okuyucu olmadığımı anlamış bulunuyorum.
Dizi güzel ilerliyor, kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve dualarımla birlikte en Güzel'e emanet olun.
Merhabalar,
SilBölüm bölüm ilerlediğimiz için atlanırsa anlaşılmaz doğal olarak. :) Bence yaşla ilgili değil günümüzde hepimiz unutkan olduk, çünkü hergün çok fazla şeyi beynimize kaydetmeye çalışıyoruz. Yorumunuz için teşekkürler. Siz de Allah' a emanet olun.
Pek önemli biri değil, etki altındaki biri. İnsanlar iyice kendini kaybediyor, Zeynep kişiliği nedeniyle kontrolden çıkmıyor, şiddete falan meyilli olmadığından. Güzel yorumun için teşekkürler. :)
YanıtlaSilbiraz huzur buldular derken kaçırıldılar şimdi :) merakla bekliyorum devamını, güzel bir hikaye kesinlikle
YanıtlaSilBir huzur bulamadılar evet. :) Teşekkür ederim yorumun için.
SilEmeğinize, kaleminize sağlık, her bölüm, bir sonraki bölümü daha çok merak ediyorum:)))
YanıtlaSilTeşekkür ederiz, merak ettirmesine sevindim. :))
Sil