“Bize güçlü bir ışık kaynağı lazım,” dedi Yılkan.
“Bu nasıl olacak?” diye merakla sordu Zeynep.
“Nerede bulacağımızı biliyorum, gidelim.”
Zeynep hiç sorgulamadan söyleneni yaptı. İkisi koşarak
alandan uzaklaşırken Uğur onların peşine mi takılsa kalsa mı emin değildi.
Melanet kazanacak olursa başı derde girebilirdi, en azından şimdilik Zeynep
kurtulmuştu.
Tüm gücünü dövüşe veren melanetin insanlar üzerindeki
etkisi kalkmıştı. Bu onu daha da hırslandırıyordu. Amacına ulaşmasına ramak
kala hakimiyetini bir kenara bırakmak zorunda kalmıştı. Gölgeler de pes
etmemişti, onu şimdi durduramazlarsa bir daha hiç yapamayacaklarını biliyorlardı.
Bir kez daha ellerini toprağa vurdular, bu kez bir ağaç benzeri bir gövde
yerden yükseldi. Dallar salınıp uzandı, melanetin boynuna dolandı. Melanet
hiddetle karşılık verdi, dalları birer birer koparıp attı, ardından gölgelerin
üzerine koşup bir hamleyle hepsini savurdu. Bedeni tekrar karanlık bir sise dönmeye
başlıyordu. Gölgeleri ancak tamamen karanlığa dönerse yenebilirdi. Dönüşümü
tamamlanmak üzereyken aniden her yeri beyaz ışık kapladı. Adeta kör olan varlık
donup kaldı. Işık zerreleri her yanını sarmış, bedenini yakıyordu. Üzerine su
dökülmüş ateş gibi hızla güç kaybediyordu. “Hayır!”
Yılkan ile Zeynep büyük spot lambaları getirmiş, uzun
kablolar aracılığıyla ışıkları yakmışlardı. Gece, açık havada düğün için
kasabalının kullandığı lambalardı bunlar. İzin istemeye vakitleri olmadığı için
dükkanın camını indirmek zorunda kalmışlardı.
Yılkan ışığın işe yaradığını görünce sevindi. Gözü yavaşça
aydınlanmaya başlayan ufuk çizgisindeydi. “Yılkan başardık mı?” diye sordu Zeynep soluk
soluğa. O kadar koşmuştu ki nefes almakta zorlanıyordu. “Öyle görünüyor,” dedi Yılkan.
Melanet kendini kaybetmiş halde ileri atıldı, ışık
kaynağını yok etmeliydi. Ani saldırı karşısında Yılkan hareket edecek vakit
dahi bulamadı. Zeynep üzerlerine gelen kuvvetli esinti nedeniyle melanetin
saldırıya geçtiğini anlamıştı. Lambalar patladı ve cam parçaları etrafa
yayıldı, kıvılcımlar çıktı. Bir sonraki darbe geldiğinde Uğur kendini siper
ederek Zeynep’ in önüne geçti. Melanet geniş bir kavis çizerek vurduğundan
hepsini fırlatıp attı. Yere çarpmadan önce gölgeler hepsini yakalamayı başardı.
Zeynep sersemlemiş halde usulca yere indirilirken baygın haldeki abisini fark
etti. Başı kanayan Uğur’ u yavaşça yere bırakan gölge onun ne durumda
olduğundan pek emin değildi.
Yılkan da ucuz atlatmıştı, sadece omzunu incitmişti. “Onlar
iyi mi?” diye bağırdı gölgelere. “Kız iyi,” dedi Zeynep’ in başındaki gölge. “Bunun
durumu kötü görünüyor,” dedi Uğur’ u işaret eden.
Gölgelerden biri hücum için haykırınca hepsi birden yeni
saldırıya geçti. Onları endişe ile izleyen Yılkan bir an önce savaşın bitmesini
umuyordu. Güneşin bir kısmı dağların arasında belirmeye başlamıştı. Havanın aydınlanması
ile melanet iyice güç kaybetmeye başladı. Az önceki ışığın etkisinden tam
olarak kurtulamadığı için harabeye vaktinde geri çekilmek aklına gelmemişti. Dönmek
istediğinde gölgeler onu engelledi, şimdi tamamen esir olmuş durumdaydı.
Gölgelerden biri onu tamamen yok etmek için kalbine
müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Bir parça ışık gerekiyordu sadece, bunu da
melanetin etkisine girmemiş saf bir kalpten bulabilirdi. Yılkan gölgenin
fikrini duyunca şaşkın halde Zeynep’ e baktı. “Zeynep, gölge senden bir şey
istiyor. İzin verir misin?”
“Yapabileceğim bir şeyse...” dedi Zeynep. Bakışlarını
abisinden ayıramıyor, kanı durdurmaya çalışıyordu. Yılkan’ ın açıklamasını
dinlerken onun lafını böldü. “Tamam, bu kabus bir an önce bitsin istiyorum.
Abimi hastaneye yetiştirmeliyiz.”
Zeynep yerini Yılkan’ a bırakarak ayağa kalktı. “Hazırım
ben,” dedi sakinliğini korumaya çalışarak. Bir süre sonra bedeninde bir ürperti
hissetti. Ürperti fazla sürmeden geldiği hızla geri gidince gözlerini açtı.
Gölge avuçlarında tuttuğu parıltıyla melanete doğru
süzüldü. Elini uzatıp ışığı melanetin kalbine yerleştirince varlık çığlık
atmaya başladı. Çırpınışları devam ederken karanlık parçalanıp, yok olmaya
başladı. Bir anlığına temiz yüzlü bir insan bedeni belirdi, gülümsüyordu. Görüntü
kısa sürede toza dönüşerek yok oldu. Gölgeler kendi bedenlerinin de toza dönüşmeye
başladığını görünce veda için Yılkan’ ın yanına gitti.
Konuşamayacak durumda olan Yılkan onlara bakarken gözleri
buğulanmıştı. Hepsi bir ağızdan konuşuyordu. “Elveda insan dostumuz, elveda
Yılkan.”
“Hoşça kalın,” dedi Yılkan birer birer dostlarının yok
oluşunu izlerken. Gölgeler tamamen silinip gittiğinde içini kaplayan boşlukla
kalakaldı. Kısa süre sonra kendisine geldiğinde Zeynep ile birlikte, kızın
ağabeyi Uğur’u hastaneye götürdü.
Kasabanın küçük hastanesindeki doktorlar, ağabeyin
durumunun çok da kötü olmadığını söylediler. Yaraları pansuman yapılıp sarıldı.
Ancak bu kazaya yol açan şeyin ne olduğu üstünde biraz fazlaca durdular. Zeynep
onlara bir yalan uydurmak zorunda kaldı. Melanet gibi bir varlığı onlara
anlatamayacakları belliydi.
Genç kız bu olanları düşünürken, bir ara yanı başında duran
genç adama baktı. Yılkan ne kadar da yorgun görünüyordu, yüz çizgileri sanki biraz
derinleşmişti. Sonra ağabeyi geldi aklına, yaralarının ne kadar zamanda
geçeceğini düşündü, elbette bunu tam olarak bilemezdi.
Zeynep, “Bu olanlara
hala anlam veremiyorum,” dedi. “Melanet
yok. Ama onun insanlara verdiği zararlar -abimdeki gibi- duruyor. Üstelik
kimselere de anlatamıyoruz,”
“Hayat garip en nihayetinde,” dedi genç adam siyah
gözlerini devirerek.
“Gölgeler de gitti demiştin,” dedi kız, ondaki hüznü
hissederek. “Bunu söylemem tuhaf kaçar mı bilmiyorum onları hiç göremedim. Yine
de senin kaybın için üzüntülüyüm,”
Yılkan, bunları söyleyen Zeynep’in gözlerinin içine anlamlı
bir şekilde baktı. “Teşekkür ederim,” dedi gülümseyerek. Kız da kendisine nazikçe gülümsedi. Yanakları
hafifçe kızarmıştı da.
Ondan bakışlarını çekip alan genç bir anda ayaklandı. “Eve
gidip bizim ihtiyara iyi olduğumuzu
söylesem iyi olacak,” dedi mırıldandı. “Tamamen aklımdan çıkmış.”
“İyi düşündün merak etmişlerdir, o zaman sonra görüşürüz
Yılkan.”
“Görüşürüz,” diye yanıtladı kızı. Hastane koridorlarında
yürümeye başladı. Hastane kokusunu oldum olası sevmemişti. Gölgeleri düşündü,
onları özleyeceğini biliyordu. Gölgeler demişken bir de Zeynep aklına geldi ve
ister istemez gülümsedi. Bir insana dostlarından bahsedebilmiş olması onun için
değerliydi. Hem sevdiği insanlara sahip olmuştu. Bu yüzden pekala kendisini
şanslı sayabilirdi. “Ben bu dünyada
yapayalnız değilim,” dedi kendi kendine.
***
Melanetin yeryüzünden silinip gitmesiyle birlikte kasabayı
saran kötülük parçalanmıştı. Etki altındaki insanlar özgürlüklerine
kavuşmuşlardı. Kasaba belki de bu yüzden güneşin altında çok daha parlak ve
temiz bir görünüm sunuyordu. Yemyeşil ağaçlar, vadiler ve duru göller. Her şey
büyük uyum içinde gülümsüyor gibiydi.
Köşkte oturan Seher ve Engin, en sonunda çocuklarının
başlarına neler geldiğini merak etmeye başladılar. Sabah uyandıkları zaman
çocukların nerede olduğunu düşündüler. Kendilerine olanlarıysa pek
hatırlayamıyorlardı. Bir kaç gündür uyuşukluk içinde yaşıyorlardı sanki.
Zihinlerinin bir bölümü garip ama pusluydu. Daha fazla dayanamayan Seher,
“Polise veya jandarmaya gideceğim,” dedi hazırlanmışken. “Çocuklarımız kayıp
ama biz burada kös kös oturacak mıyız
yani?”
“Dur, canım! Ben de geliyorum,” dedi adam. Kapıyı açtıkları
zaman karşılarında solgun yüzüyle dikilen kızları Zeynep vardı. Seher ve Engin bir an sevince boğularak onu
kollarına aldılar. Sonra ağabeyi Uğur akıllarına geldi. Kızlarının olanları
anlatmaya başlamasıyla, anne babasının
jandarmaya gitmesine gerek kalmadı.
Kızları sadece ağabeyin yaralanıp hastaneye kaldırıldığını
söylemiş, melanetten özellikle bahsetmek istememişti. Zaten ailesi de şu an
için normal hallerine dönmüşe benziyordu. Zeynep anladı ki yaşadıkları kabus
bitmişti. Ağabeyinin durumu ise gerçekten iyiydi ama ailesi bir kez
endişelenmişti ve onu görmeden içleri rahat etmezdi. Onlar gittiğinde köşkte
yalnız kalan kız derin bir nefes aldı. Karanlık elini eteğini insanların
üzerinden çekmişti.
Bir saat sonunda köşkten çıkan kız, sokakları doluşturan
insanlara özellikle baktı. Yolda çelik çomak oynayan her şeyden habersiz
çocuklar, balkonlarda çamaşır seren ve komşularıyla laflayan kadınlar,
kahvehanelerde oyunlara dalmış olan yaşlı ve genç erkekler... Kısacası insanlar
kendi hallerinde görünüyorlardı. Onları seyretmeye dalan Zeynep gülümsemeden
edemedi. Gölgeler yok olmak uğruna bu savaşta insanlara yardım etmişti.
Genç kız şimdi onu, Yılkan’ı, görmek istiyordu. Ona bir
şeyler söylemesi gerektiğini hissediyordu. Ağaçların çevrelediği alana girdi.
Bir kaç ağaç aştığında bir ev karşısına çıktı. Komşuların garip bakışlarını
çektiğini fark etti yine de aldırış etmedi. Yılkan’ın yaşadığı yerdi burası.
Genç adamla çocuğu hemen bahçede dikilirken buldu. İsmet, Yılkan’a heyecanla
bir şeylerden bahsediyordu.
Zeynep heyecanını bastırmaya çalıştı. Kendisini fark
eden küçük İsmet ise genci
çekiştirdi “Zeynep geldi, bak!”
Kız mahcup bir şekilde yanlarına vardığında Yılkan’a
bakmaktan geri durmadı. Ellerini önünde kavuşturmuştu. Sarı saçları güzelce
taranıp salınık bırakılmıştı. Üzerinde ise beyaz, uzun, hoş bir elbise vardı ve
kendisine gerçekten yakışmıştı.
Çocuk ise hala kıza dik dik bakıyordu, burnunu kaşıyıp
sırıttı. “Bir ziyaret için fazla süslüsün sanki.”
Zeynep ona cevap vermek yerine çocuğun kızıl saçlarını
eliyle bozdu. İsmet, homurdanarak ikisini yalnız bıraktı.
“Aileme haber verdim, abimin yanına gittiler. Ben de seni
yeniden görmek için geldim. Çünkü sana bir şey söylemem gerekiyor.” diye
mırıldandı kız. “Şimdi söylemezsem sanırım bir daha söylemeye cesaret edemem.”
Derin bir nefes alıp gencin siyah gözlerinin içine baktı. Orada samimiyet
gördü. Gözleri parıl parıldı ve sıcacık hissettiriyordu.
Yılkan yüzünün yanmaya başladığını hissetti ama kız
konuşsun diye bir şey demeden dinliyordu.
Zeynep, biraz uzun zaman geçmişti ki söyledi. “Ben seni seviyorum.”
İtirafın getirdiği mahcubiyetle bir süre sessizlik oluştu.
Sadece Zeynep değil, Yılkan da utandı. Kızın kendisine olan hislerini en son
fark etmişti ama kız söyleyene dek bir şey dememişti. Şimdi bir şeyler
söylemesi gerektiğini biliyordu. Bunlar, öylesine söylenmiş sözler de
olmayacaktı.
“Aslında benim de söylemem gereken şeyler var.” dedi genç
adam usulca. “Sen benimle iletişim kurmaktan kaçınmayan nadir insanlardan
birisin. Kasabalılar, dikkatini çekmiştir belki, genelde benden korkup
kaçarlar. Sen öyle değilsin, bu yüzden beni çok şaşırtmıştın.” Biraz nefeslenen
Yılkan, yanakları hafif kızararak devam etti. “Ayrıca Zeynep, bir süredir fark
ettim ki durmadan aklıma geliyorsun ve bu beni bilsen nasıl mutlu ediyor.
Yanımda olman bana güzel hissettiriyor.”
“Öyle mi?” dedi genç kız. “Bunları duyduğuma çok sevindim.”
“Aynı hisleri paylaşıyoruz.”
Zeynep kendini tutamayarak Yılkan’ a sarıldı. Genç adam
gülümsedi, nazikçe o da sarıldı.
“Yemek hazırmış, usta seni de çağırıyor Zeynep.” İsmet’ in
sesi ve imalı bakışı üzerine ikisi hızla birbirinden ayrıldı. Zeynep bulutların
üstünde yürüyor gibi hissediyordu. Yavaşça içeri geçerken hep Yılkan’ la olma fikri
hayallerini süslüyordu. Masaya geçtiğinde bile onun her hareketini izlemekten
kendini alamıyordu. Biliyordu ki Yılkan düşüncelerini kolayca dışarı
yansıtmazdı ve az önceki konuşması bile aslında çok şey ifade ediyordu. “Her
şey iyiye gidiyor,” diye aklından geçirdi.
Naci yemeğinden birkaç yudum aldı ve sessizliği bozdu. “Yılkan
bugün gözlerin parlıyor adeta. Bunu hanım kızımıza mı borçluyuz acaba?”
İsmet kimseye fırsat vermeden araya girdi. “Elbette, ne
olacaktı ki? Demin onları....” Yılkan ansızın çocuğun ağzını kapattı. “Bence
sen yemeğini ye.” Durumu gören ihtiyar gülmeye başladı.
Vakit geç olduğunda Yılkan Zeynep’ i eve bırakmayı teklif
etti. Dolunay manzarası eşliğinde yürürlerken temiz havanın ferahlatıcı etkisi
Yılkan’ a iyi gelmişti. Günlerdir süren boğazına yumru gibi oturmuş ağır,
kasvetli histen kurtulduğu için huzurluydu. Zeynep’ in rüzgarda hafifçe
savrulan saçlarına baktı. “Tanıştığımızdan beri değiştiğimi hissediyorum. Önceleri
bana yabancı gelen pek çok şeyi sayende deneyimledim. Bunları sana söylemek
bile benim için güç aslında.”
“Seni sandığından iyi tanıyorum Yılkan. Bazı şeyleri söze
dökmeye gerek yoktur, kalbini görebiliyorum.” Bunları söylerken gözleri
ışıldıyordu Zeynep’ in. İkisi de bir süre sessizce yürüdü, anın güzelliğini hissederek.
Aradan, herkes için güzel olan bir hafta geçti. Vaktinin
çoğunu Yılkan ile ağabeyi arasında gidip gelerek geçiren kızın mutluluğuna
diyecek yoktu. Yaraları git gide iyileşmeye başlayan Uğur köşkte dinlenmeye
başlamıştı. Evlerinin önündeki çiçeklerle ilgilendiği bir sırada bahçe kapısına
yaklaşan genç adamı gördü. Düzgün giyimli, parlak bakışlı bu çocuğu tanımıştı,
Yılkan’dı. Onunla ilgili ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.
Evlerinin kapısının açıldığını duyan Uğur kız kardeşini
gördü. Güzelim elbisenin içinde salınıyor, gözlerinden belli oluyordu nasıl
mutluluk içinde olduğu.
Uğur bir kaç kez öksürerek sarsıldı. Sulama işlemini de
oracıkta kesti. Kardeşinin yanına geldiğini biliyordu.
Zeynep az sonra üzüntüyle sordu. “Hasta mısın abi?”
“Hayır, iyiyim.” dedi Uğur, çiçekleri sulamaya devam edip.
“Arkadaşınla buluşacaksın herhalde.” Bakışları kızdan gence kaydı. Yılkan o
anda kendisine selam verdi.
“Merhaba,” dedi ağabey, sesindeki donukluk mahcubiyete
kaydı. Bu genci görünce aklına belli belirsiz gelen şeylerin bir kısmını
hatırlar gibi oldu. “Aklıma tuhaf bir anı geliyor, bir zamanlar kendimi
karanlığa kaptırmışım gibiydi. Yine de tam bilemiyorum neler olduğunu.”
Kız kardeşiyle genç adam sessizce onu dinlediler. Sözlerine
inanmış tavırları vardı, bu Uğur’un dikkatinden kaçmamıştı. “Bir şeyler biliyor
musunuz?”
“Bunu neden soruyorsun?” diye sordu Yılkan ifadesizce. “Tam
olarak nasıl bir anı hatırlıyorsun?”
“Tuhaf ki, ikinizi de karanlığa götürme zorunluluğu içinde
olduğumu hatırlıyorum.”
“Hmm, başını çarpmanın bir yan etkisi olmasın bu.”
Uğur yine de huzursuz hissediyordu. Yılkan’ ın soğukkanlı ve
saygılı davranışı nedeniyle onla zıtlaşacak bir şey bulamasa da gözü üzerinde olacaktı.
İkisi oradan ayrılırken uyarı yapmadan duramadı. “Geç kalma Zeynep.”
“Tamam tamam,” dedi Zeynep dönüp ona bakarak. “Güzelce dinlen
sen.”
Güzel, uzun günün ardından tek başına kalan Yılkan hamağına
kuruldu. Gökyüzünü saran yıldızları izlemeyeli günler olmuştu. Cebindeki mızıkayı
çıkarıp dudaklarına götürdü. Melodi usul usul yayılırken gölgeleri düşündü, onlar
artık yoktu. Sık sık onlara özlem duysa da kendi isteklerinin bu olduğunu bildiği
için şikayet etme hakkı olmadığını düşünüyordu. Yokluklarını unutmak kolay olmayacaktı
ama etrafındaki insanlar sayesinde bunu aşabiliyordu. Zeynep’ in varlığı da hayatında
önemli gelişmeleri beraberinde getirmişti. “İyi ki varsın,” diye mırıldandı.
《SON》
Böyle bir sonu hak etmişlerdi, ilk haline göre hikayemizi çok daha fazla sevdim. :)
YanıtlaSilBu hali daha iyiydi evet. Seninle yazmak güzeldi, teşekkürler. :))
SilSeninle de yazmak güzeldi canım. :D
Silgölgeler hüzünlendirdi gerçekten ama zeynep-e bir şey olmamasına sevindim :) bir an korktum zeynep-e bir şey olacak diye :) tatlı son
YanıtlaSilGölgelerin gitmesi benim için de hüzünlüydü ama pek yansıtmamaya çalıştım. :)) Mutlu sona bağladık, bazı şeyler de güzel bitsin. Yorumun için teşekkürler. :)
Silhımmm, ayy, final mi, olaamaaaz, sonra okuycam, az beklesin, bitmesin, bi deee zeynep ve yılkan lı başka hikaye de yazsanız ya sonraa :)
YanıtlaSilEvet final yapalım dedik. :)) Ben daha Serenaylara öykü yazacağım, etkinliğe katılamadım ne zamandır. :)
SilBence de yazalım yaaa Duygu. Ve Canas'a da öykü isterim ben. 💙
Silİleride yazabiliriz canım. :) Canas' ı yazarım tabii, benim için keyifli olur. :))
Sileveet serenay ve zeynep hikayeleri istiyom been :) canas da olabiler tabii :)
SilÇok güzeldi gerçekten.. elinize sağlık arkadaşlar, keyif aldım okumaktan. İnşallah yenileri de gelir. Sevgiler,
YanıtlaSilTeşekkür ederiz Momentos, keyif almana sevindim. İleride belki bir bölüm yayınlarız. :) Sevgiler.
SilMutlu, tatlı bir son olmuş, ne güzel:))) Okurken çok keyif aldım, karakterleri çok sevmiştim:))) Kaleminize sağlık:)))
YanıtlaSilTeşekkür ederiz. :)) Karakterleri sevmiş olman ve keyif alman mutlu etti. :)
SilYılkan ve Zepnep'e bağlanmıştık, kahramanlarımızı özleyeceğiz. Son, full mutlu oldu, melanet bile huzura erişti. Darısı günümüz kötülerinin, savaşanların başına diyelim.
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık, hikayenin hangi kısmını kim yazdı anlamadan okudum, işbirliğiniz uyumunuz harikaydı. :) Tekrar teşekkürler:)
Çok güzel yazmışsın, teşekkürler. :)) Bayağı mutlu olsun istedik, melaneti de son kez iyi haliyle gösterdik. :)
SilBizi uyumlu bulmana sevindim. İkimizin yazısında sonradan bir fark keşfettim ben de, kesme işaretinden sonra ben bir boşluk bırakırken Merve bırakmıyordu. 😄
Benden daha dikkatliymişsin ben fark etmemiştim. 😂
SilÇok güzel bir final oldu, ellerinize sağlık her ikinizinde :) Biraz daha uzasaydı diyeceğim ama inşallah yeni bir hikaye gelir 🙏☺️
YanıtlaSilTeşekkür ederiz güzel yorumunuz için. :)) Kararında bitsin istedik. :)
Siloooo aferin gölgelere ağaç dallarıı ama kurtuldu melanet, karanlık derken birden ışık, yılkan bulcaktı ivit :) ooo kır düğünü spotları oooo güzel fikir :) ne melanetmiş bu yaaa ölmüyo :) aferin gölgelere :) ooo uğur da akıllandı :) oleey, saf kalp zeynep :) oleey gölgeler halletti, hım gülümseyen insan yüzü, herhalde melanet öldüğüne memnun oldu :) gölgeler gitti bu olmadııı :) hımm halk da zeynebin ailesi de düzeldi demek ki, büyü gitti :)
YanıtlaSilDüğün spotları benim fikrimdi. 😆 Evet ya melanetten zar zor kurtuldular. Giderken bari eski, güzel haliyle görünmesi güzel oldu. :) Gölgeler gitmese iyi olurdu. :) Herkes düzeldi evet. :)
Silah sonunu ne güzel düşünmüşsünüz. iyi bitti, uğur da bişey hatırlamıyor, başkaları da :) ikisinin arasında sır gibi oldu, zeynep ve yılkan biliyor sadece :) ah keşke önce yılkan söleseydi sevdiğini ben öyle isterdim :) ne güzeldi, alıştık, teşekkür ederiz ikinize deee :) bir gün belkiii serenay ile zeynep aynı öyküde olur, serenay geçmişte, zeynep günümüzde, zaman kayması veya paralel evren olabilir :) ne güzel olur, severim :)
YanıtlaSilHep erkek mi önce söyleyecek sevdiğini. 😃 Yılkan zaten kolayca söyleyemiyor hislerini. :) Güzel yorumun için çok teşekkürler. 😊 Sereney ve Zeynep bir arada olmaz, farklı dünyaların insanları onlar. :D
SilOo ben yokken siz final yapmışsınız. Zeynep ve Yılkan'ın hikayesini gerçekten çok merak ediyorum. Hemen kaldığım yerden devam edip okumalıyım. Buraya tekrar geleceğiiim :D
YanıtlaSilBitirdik evet, umarım beğenirsin. :)) İyi okumalar.
SilÇok uzatmadan bitirelim dedik. :) Teşekkür ederiz yorumun için. Mutlu sonla bitsin istedik. :)
YanıtlaSil