25 Şubat 2022 Cuma

Uyuyan Melanet- 10.Bölüm Final (Duygu&Undine)

 


“Bize güçlü bir ışık kaynağı lazım,” dedi Yılkan.

“Bu nasıl olacak?” diye merakla sordu Zeynep.

“Nerede bulacağımızı biliyorum, gidelim.”

Zeynep hiç sorgulamadan söyleneni yaptı. İkisi koşarak alandan uzaklaşırken Uğur onların peşine mi takılsa kalsa mı emin değildi. Melanet kazanacak olursa başı derde girebilirdi, en azından şimdilik Zeynep kurtulmuştu.

Tüm gücünü dövüşe veren melanetin insanlar üzerindeki etkisi kalkmıştı. Bu onu daha da hırslandırıyordu. Amacına ulaşmasına ramak kala hakimiyetini bir kenara bırakmak zorunda kalmıştı. Gölgeler de pes etmemişti, onu şimdi durduramazlarsa bir daha hiç yapamayacaklarını biliyorlardı. Bir kez daha ellerini toprağa vurdular, bu kez bir ağaç benzeri bir gövde yerden yükseldi. Dallar salınıp uzandı, melanetin boynuna dolandı. Melanet hiddetle karşılık verdi, dalları birer birer koparıp attı, ardından gölgelerin üzerine koşup bir hamleyle hepsini savurdu. Bedeni tekrar karanlık bir sise dönmeye başlıyordu. Gölgeleri ancak tamamen karanlığa dönerse yenebilirdi. Dönüşümü tamamlanmak üzereyken aniden her yeri beyaz ışık kapladı. Adeta kör olan varlık donup kaldı. Işık zerreleri her yanını sarmış, bedenini yakıyordu. Üzerine su dökülmüş ateş gibi hızla güç kaybediyordu. “Hayır!”

Yılkan ile Zeynep büyük spot lambaları getirmiş, uzun kablolar aracılığıyla ışıkları yakmışlardı. Gece, açık havada düğün için kasabalının kullandığı lambalardı bunlar. İzin istemeye vakitleri olmadığı için dükkanın camını indirmek zorunda kalmışlardı.

Yılkan ışığın işe yaradığını görünce sevindi. Gözü yavaşça aydınlanmaya başlayan ufuk çizgisindeydi. “Yılkan başardık mı?” diye sordu Zeynep soluk soluğa. O kadar koşmuştu ki nefes almakta zorlanıyordu. “Öyle görünüyor,” dedi Yılkan.

Melanet kendini kaybetmiş halde ileri atıldı, ışık kaynağını yok etmeliydi. Ani saldırı karşısında Yılkan hareket edecek vakit dahi bulamadı. Zeynep üzerlerine gelen kuvvetli esinti nedeniyle melanetin saldırıya geçtiğini anlamıştı. Lambalar patladı ve cam parçaları etrafa yayıldı, kıvılcımlar çıktı. Bir sonraki darbe geldiğinde Uğur kendini siper ederek Zeynep’ in önüne geçti. Melanet geniş bir kavis çizerek vurduğundan hepsini fırlatıp attı. Yere çarpmadan önce gölgeler hepsini yakalamayı başardı. Zeynep sersemlemiş halde usulca yere indirilirken baygın haldeki abisini fark etti. Başı kanayan Uğur’ u yavaşça yere bırakan gölge onun ne durumda olduğundan pek emin değildi.

Yılkan da ucuz atlatmıştı, sadece omzunu incitmişti. “Onlar iyi mi?” diye bağırdı gölgelere. “Kız iyi,” dedi Zeynep’ in başındaki gölge. “Bunun durumu kötü görünüyor,” dedi Uğur’ u işaret eden.

Gölgelerden biri hücum için haykırınca hepsi birden yeni saldırıya geçti. Onları endişe ile izleyen Yılkan bir an önce savaşın bitmesini umuyordu. Güneşin bir kısmı dağların arasında belirmeye başlamıştı. Havanın aydınlanması ile melanet iyice güç kaybetmeye başladı. Az önceki ışığın etkisinden tam olarak kurtulamadığı için harabeye vaktinde geri çekilmek aklına gelmemişti. Dönmek istediğinde gölgeler onu engelledi, şimdi tamamen esir olmuş durumdaydı.

Gölgelerden biri onu tamamen yok etmek için kalbine müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Bir parça ışık gerekiyordu sadece, bunu da melanetin etkisine girmemiş saf bir kalpten bulabilirdi. Yılkan gölgenin fikrini duyunca şaşkın halde Zeynep’ e baktı. “Zeynep, gölge senden bir şey istiyor. İzin verir misin?”

“Yapabileceğim bir şeyse...” dedi Zeynep. Bakışlarını abisinden ayıramıyor, kanı durdurmaya çalışıyordu. Yılkan’ ın açıklamasını dinlerken onun lafını böldü. “Tamam, bu kabus bir an önce bitsin istiyorum. Abimi hastaneye yetiştirmeliyiz.”

Zeynep yerini Yılkan’ a bırakarak ayağa kalktı. “Hazırım ben,” dedi sakinliğini korumaya çalışarak. Bir süre sonra bedeninde bir ürperti hissetti. Ürperti fazla sürmeden geldiği hızla geri gidince gözlerini açtı.

Gölge avuçlarında tuttuğu parıltıyla melanete doğru süzüldü. Elini uzatıp ışığı melanetin kalbine yerleştirince varlık çığlık atmaya başladı. Çırpınışları devam ederken karanlık parçalanıp, yok olmaya başladı. Bir anlığına temiz yüzlü bir insan bedeni belirdi, gülümsüyordu. Görüntü kısa sürede toza dönüşerek yok oldu. Gölgeler kendi bedenlerinin de toza dönüşmeye başladığını görünce veda için Yılkan’ ın yanına gitti.

Konuşamayacak durumda olan Yılkan onlara bakarken gözleri buğulanmıştı. Hepsi bir ağızdan konuşuyordu. “Elveda insan dostumuz, elveda Yılkan.”

“Hoşça kalın,” dedi Yılkan birer birer dostlarının yok oluşunu izlerken. Gölgeler tamamen silinip gittiğinde içini kaplayan boşlukla kalakaldı. Kısa süre sonra kendisine geldiğinde Zeynep ile birlikte, kızın ağabeyi Uğur’u hastaneye götürdü.

Kasabanın küçük hastanesindeki doktorlar, ağabeyin durumunun çok da kötü olmadığını söylediler. Yaraları pansuman yapılıp sarıldı. Ancak bu kazaya yol açan şeyin ne olduğu üstünde biraz fazlaca durdular. Zeynep onlara bir yalan uydurmak zorunda kaldı. Melanet gibi bir varlığı onlara anlatamayacakları belliydi.

Genç kız bu olanları düşünürken, bir ara yanı başında duran genç adama baktı. Yılkan ne kadar da yorgun görünüyordu, yüz çizgileri sanki biraz derinleşmişti. Sonra ağabeyi geldi aklına, yaralarının ne kadar zamanda geçeceğini düşündü, elbette bunu tam olarak bilemezdi.

 Zeynep, “Bu olanlara hala anlam veremiyorum,”  dedi. “Melanet yok. Ama onun insanlara verdiği zararlar -abimdeki gibi- duruyor. Üstelik kimselere de anlatamıyoruz,” 

“Hayat garip en nihayetinde,” dedi genç adam siyah gözlerini devirerek.

“Gölgeler de gitti demiştin,” dedi kız, ondaki hüznü hissederek. “Bunu söylemem tuhaf kaçar mı bilmiyorum onları hiç göremedim. Yine de senin kaybın için üzüntülüyüm,” 

Yılkan, bunları söyleyen Zeynep’in gözlerinin içine anlamlı bir şekilde baktı. “Teşekkür ederim,” dedi gülümseyerek.  Kız da kendisine nazikçe gülümsedi. Yanakları hafifçe kızarmıştı da.

Ondan bakışlarını çekip alan genç bir anda ayaklandı. “Eve gidip bizim ihtiyara iyi  olduğumuzu söylesem iyi olacak,” dedi mırıldandı. “Tamamen aklımdan çıkmış.”

“İyi düşündün merak etmişlerdir, o zaman sonra görüşürüz Yılkan.”

“Görüşürüz,” diye yanıtladı kızı. Hastane koridorlarında yürümeye başladı. Hastane kokusunu oldum olası sevmemişti. Gölgeleri düşündü, onları özleyeceğini biliyordu. Gölgeler demişken bir de Zeynep aklına geldi ve ister istemez gülümsedi. Bir insana dostlarından bahsedebilmiş olması onun için değerliydi. Hem sevdiği insanlara sahip olmuştu. Bu yüzden pekala kendisini şanslı sayabilirdi.  “Ben bu dünyada yapayalnız değilim,”  dedi kendi kendine.

 

***

 

Melanetin yeryüzünden silinip gitmesiyle birlikte kasabayı saran kötülük parçalanmıştı. Etki altındaki insanlar özgürlüklerine kavuşmuşlardı. Kasaba belki de bu yüzden güneşin altında çok daha parlak ve temiz bir görünüm sunuyordu. Yemyeşil ağaçlar, vadiler ve duru göller. Her şey büyük uyum içinde gülümsüyor gibiydi.

Köşkte oturan Seher ve Engin, en sonunda çocuklarının başlarına neler geldiğini merak etmeye başladılar. Sabah uyandıkları zaman çocukların nerede olduğunu düşündüler. Kendilerine olanlarıysa pek hatırlayamıyorlardı. Bir kaç gündür uyuşukluk içinde yaşıyorlardı sanki. Zihinlerinin bir bölümü garip ama pusluydu. Daha fazla dayanamayan Seher, “Polise veya jandarmaya gideceğim,” dedi hazırlanmışken. “Çocuklarımız kayıp ama biz burada kös kös oturacak  mıyız yani?”

“Dur, canım! Ben de geliyorum,” dedi adam. Kapıyı açtıkları zaman karşılarında solgun yüzüyle dikilen kızları Zeynep vardı.  Seher ve Engin bir an sevince boğularak onu kollarına aldılar. Sonra ağabeyi Uğur akıllarına geldi. Kızlarının olanları anlatmaya başlamasıyla,  anne babasının jandarmaya gitmesine gerek kalmadı.

Kızları sadece ağabeyin yaralanıp hastaneye kaldırıldığını söylemiş, melanetten özellikle bahsetmek istememişti. Zaten ailesi de şu an için normal hallerine dönmüşe benziyordu. Zeynep anladı ki yaşadıkları kabus bitmişti. Ağabeyinin durumu ise gerçekten iyiydi ama ailesi bir kez endişelenmişti ve onu görmeden içleri rahat etmezdi. Onlar gittiğinde köşkte yalnız kalan kız derin bir nefes aldı. Karanlık elini eteğini insanların üzerinden çekmişti.

Bir saat sonunda köşkten çıkan kız, sokakları doluşturan insanlara özellikle baktı. Yolda çelik çomak oynayan her şeyden habersiz çocuklar, balkonlarda çamaşır seren ve komşularıyla laflayan kadınlar, kahvehanelerde oyunlara dalmış olan yaşlı ve genç erkekler... Kısacası insanlar kendi hallerinde görünüyorlardı. Onları seyretmeye dalan Zeynep gülümsemeden edemedi. Gölgeler yok olmak uğruna bu savaşta insanlara yardım etmişti.

Genç kız şimdi onu, Yılkan’ı, görmek istiyordu. Ona bir şeyler söylemesi gerektiğini hissediyordu. Ağaçların çevrelediği alana girdi. Bir kaç ağaç aştığında bir ev karşısına çıktı. Komşuların garip bakışlarını çektiğini fark etti yine de aldırış etmedi. Yılkan’ın yaşadığı yerdi burası. Genç adamla çocuğu hemen bahçede dikilirken buldu. İsmet, Yılkan’a heyecanla bir şeylerden bahsediyordu.

Zeynep heyecanını bastırmaya çalıştı. Kendisini fark eden  küçük İsmet ise genci çekiştirdi  “Zeynep geldi, bak!” 

Kız mahcup bir şekilde yanlarına vardığında Yılkan’a bakmaktan geri durmadı. Ellerini önünde kavuşturmuştu. Sarı saçları güzelce taranıp salınık bırakılmıştı. Üzerinde ise beyaz, uzun, hoş bir elbise vardı ve kendisine gerçekten yakışmıştı.

Çocuk ise hala kıza dik dik bakıyordu, burnunu kaşıyıp sırıttı. “Bir ziyaret için fazla süslüsün sanki.”  

Zeynep ona cevap vermek yerine çocuğun kızıl saçlarını eliyle bozdu. İsmet, homurdanarak ikisini yalnız bıraktı.

“Aileme haber verdim, abimin yanına gittiler. Ben de seni yeniden görmek için geldim. Çünkü sana bir şey söylemem gerekiyor.” diye mırıldandı kız. “Şimdi söylemezsem sanırım bir daha söylemeye cesaret edemem.” Derin bir nefes alıp gencin siyah gözlerinin içine baktı. Orada samimiyet gördü. Gözleri parıl parıldı ve sıcacık hissettiriyordu. 

Yılkan yüzünün yanmaya başladığını hissetti ama kız konuşsun diye bir şey demeden dinliyordu.  Zeynep, biraz uzun zaman geçmişti ki söyledi. “Ben seni seviyorum.” 

İtirafın getirdiği mahcubiyetle bir süre sessizlik oluştu. Sadece Zeynep değil, Yılkan da utandı. Kızın kendisine olan hislerini en son fark etmişti ama kız söyleyene dek bir şey dememişti. Şimdi bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu. Bunlar, öylesine söylenmiş sözler de olmayacaktı.

“Aslında benim de söylemem gereken şeyler var.” dedi genç adam usulca. “Sen benimle iletişim kurmaktan kaçınmayan nadir insanlardan birisin. Kasabalılar, dikkatini çekmiştir belki, genelde benden korkup kaçarlar. Sen öyle değilsin, bu yüzden beni çok şaşırtmıştın.” Biraz nefeslenen Yılkan, yanakları hafif kızararak devam etti. “Ayrıca Zeynep, bir süredir fark ettim ki durmadan aklıma geliyorsun ve bu beni bilsen nasıl mutlu ediyor. Yanımda olman bana güzel hissettiriyor.” 

“Öyle mi?” dedi genç kız. “Bunları duyduğuma çok sevindim.”

“Aynı hisleri paylaşıyoruz.”

Zeynep kendini tutamayarak Yılkan’ a sarıldı. Genç adam gülümsedi, nazikçe o da sarıldı.

“Yemek hazırmış, usta seni de çağırıyor Zeynep.” İsmet’ in sesi ve imalı bakışı üzerine ikisi hızla birbirinden ayrıldı. Zeynep bulutların üstünde yürüyor gibi hissediyordu. Yavaşça içeri geçerken hep Yılkan’ la olma fikri hayallerini süslüyordu. Masaya geçtiğinde bile onun her hareketini izlemekten kendini alamıyordu. Biliyordu ki Yılkan düşüncelerini kolayca dışarı yansıtmazdı ve az önceki konuşması bile aslında çok şey ifade ediyordu. “Her şey iyiye gidiyor,” diye aklından geçirdi.

Naci yemeğinden birkaç yudum aldı ve sessizliği bozdu. “Yılkan bugün gözlerin parlıyor adeta. Bunu hanım kızımıza mı borçluyuz acaba?”

İsmet kimseye fırsat vermeden araya girdi. “Elbette, ne olacaktı ki? Demin onları....” Yılkan ansızın çocuğun ağzını kapattı. “Bence sen yemeğini ye.” Durumu gören ihtiyar gülmeye başladı.

Vakit geç olduğunda Yılkan Zeynep’ i eve bırakmayı teklif etti. Dolunay manzarası eşliğinde yürürlerken temiz havanın ferahlatıcı etkisi Yılkan’ a iyi gelmişti. Günlerdir süren boğazına yumru gibi oturmuş ağır, kasvetli histen kurtulduğu için huzurluydu. Zeynep’ in rüzgarda hafifçe savrulan saçlarına baktı. “Tanıştığımızdan beri değiştiğimi hissediyorum. Önceleri bana yabancı gelen pek çok şeyi sayende deneyimledim. Bunları sana söylemek bile benim için güç aslında.”

“Seni sandığından iyi tanıyorum Yılkan. Bazı şeyleri söze dökmeye gerek yoktur, kalbini görebiliyorum.” Bunları söylerken gözleri ışıldıyordu Zeynep’ in. İkisi de bir süre sessizce yürüdü, anın güzelliğini hissederek.

Aradan, herkes için güzel olan bir hafta geçti. Vaktinin çoğunu Yılkan ile ağabeyi arasında gidip gelerek geçiren kızın mutluluğuna diyecek yoktu. Yaraları git gide iyileşmeye başlayan Uğur köşkte dinlenmeye başlamıştı. Evlerinin önündeki çiçeklerle ilgilendiği bir sırada bahçe kapısına yaklaşan genç adamı gördü. Düzgün giyimli, parlak bakışlı bu çocuğu tanımıştı, Yılkan’dı. Onunla ilgili ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.

Evlerinin kapısının açıldığını duyan Uğur kız kardeşini gördü. Güzelim elbisenin içinde salınıyor, gözlerinden belli oluyordu nasıl mutluluk içinde olduğu. 

Uğur bir kaç kez öksürerek sarsıldı. Sulama işlemini de oracıkta kesti. Kardeşinin yanına geldiğini biliyordu. 

Zeynep az sonra üzüntüyle sordu. “Hasta mısın abi?”

“Hayır, iyiyim.” dedi Uğur, çiçekleri sulamaya devam edip. “Arkadaşınla buluşacaksın herhalde.” Bakışları kızdan gence kaydı. Yılkan o anda kendisine selam verdi.

“Merhaba,” dedi ağabey, sesindeki donukluk mahcubiyete kaydı. Bu genci görünce aklına belli belirsiz gelen şeylerin bir kısmını hatırlar gibi oldu. “Aklıma tuhaf bir anı geliyor, bir zamanlar kendimi karanlığa kaptırmışım gibiydi. Yine de tam bilemiyorum neler olduğunu.”

Kız kardeşiyle genç adam sessizce onu dinlediler. Sözlerine inanmış tavırları vardı, bu Uğur’un dikkatinden kaçmamıştı. “Bir şeyler biliyor musunuz?”

“Bunu neden soruyorsun?” diye sordu Yılkan ifadesizce. “Tam olarak nasıl bir anı hatırlıyorsun?”

“Tuhaf ki, ikinizi de karanlığa götürme zorunluluğu içinde olduğumu hatırlıyorum.”

“Hmm, başını çarpmanın bir yan etkisi olmasın bu.”

Uğur yine de huzursuz hissediyordu. Yılkan’ ın soğukkanlı ve saygılı davranışı nedeniyle onla zıtlaşacak bir şey bulamasa da gözü üzerinde olacaktı. İkisi oradan ayrılırken uyarı yapmadan duramadı. “Geç kalma Zeynep.”

“Tamam tamam,” dedi Zeynep dönüp ona bakarak. “Güzelce dinlen sen.”

Güzel, uzun günün ardından tek başına kalan Yılkan hamağına kuruldu. Gökyüzünü saran yıldızları izlemeyeli günler olmuştu. Cebindeki mızıkayı çıkarıp dudaklarına götürdü. Melodi usul usul yayılırken gölgeleri düşündü, onlar artık yoktu. Sık sık onlara özlem duysa da kendi isteklerinin bu olduğunu bildiği için şikayet etme hakkı olmadığını düşünüyordu. Yokluklarını unutmak kolay olmayacaktı ama etrafındaki insanlar sayesinde bunu aşabiliyordu. Zeynep’ in varlığı da hayatında önemli gelişmeleri beraberinde getirmişti. “İyi ki varsın,” diye mırıldandı.

《SON》

26 yorum:

  1. Böyle bir sonu hak etmişlerdi, ilk haline göre hikayemizi çok daha fazla sevdim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu hali daha iyiydi evet. Seninle yazmak güzeldi, teşekkürler. :))

      Sil
    2. Seninle de yazmak güzeldi canım. :D

      Sil
  2. gölgeler hüzünlendirdi gerçekten ama zeynep-e bir şey olmamasına sevindim :) bir an korktum zeynep-e bir şey olacak diye :) tatlı son

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gölgelerin gitmesi benim için de hüzünlüydü ama pek yansıtmamaya çalıştım. :)) Mutlu sona bağladık, bazı şeyler de güzel bitsin. Yorumun için teşekkürler. :)

      Sil
  3. hımmm, ayy, final mi, olaamaaaz, sonra okuycam, az beklesin, bitmesin, bi deee zeynep ve yılkan lı başka hikaye de yazsanız ya sonraa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet final yapalım dedik. :)) Ben daha Serenaylara öykü yazacağım, etkinliğe katılamadım ne zamandır. :)

      Sil
    2. Bence de yazalım yaaa Duygu. Ve Canas'a da öykü isterim ben. 💙

      Sil
    3. İleride yazabiliriz canım. :) Canas' ı yazarım tabii, benim için keyifli olur. :))

      Sil
    4. eveet serenay ve zeynep hikayeleri istiyom been :) canas da olabiler tabii :)

      Sil
  4. Çok güzeldi gerçekten.. elinize sağlık arkadaşlar, keyif aldım okumaktan. İnşallah yenileri de gelir. Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz Momentos, keyif almana sevindim. İleride belki bir bölüm yayınlarız. :) Sevgiler.

      Sil
  5. Mutlu, tatlı bir son olmuş, ne güzel:))) Okurken çok keyif aldım, karakterleri çok sevmiştim:))) Kaleminize sağlık:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz. :)) Karakterleri sevmiş olman ve keyif alman mutlu etti. :)

      Sil
  6. Yılkan ve Zepnep'e bağlanmıştık, kahramanlarımızı özleyeceğiz. Son, full mutlu oldu, melanet bile huzura erişti. Darısı günümüz kötülerinin, savaşanların başına diyelim.
    Emeklerinize sağlık, hikayenin hangi kısmını kim yazdı anlamadan okudum, işbirliğiniz uyumunuz harikaydı. :) Tekrar teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel yazmışsın, teşekkürler. :)) Bayağı mutlu olsun istedik, melaneti de son kez iyi haliyle gösterdik. :)
      Bizi uyumlu bulmana sevindim. İkimizin yazısında sonradan bir fark keşfettim ben de, kesme işaretinden sonra ben bir boşluk bırakırken Merve bırakmıyordu. 😄

      Sil
    2. Benden daha dikkatliymişsin ben fark etmemiştim. 😂

      Sil
  7. Çok güzel bir final oldu, ellerinize sağlık her ikinizinde :) Biraz daha uzasaydı diyeceğim ama inşallah yeni bir hikaye gelir 🙏☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz güzel yorumunuz için. :)) Kararında bitsin istedik. :)

      Sil
  8. oooo aferin gölgelere ağaç dallarıı ama kurtuldu melanet, karanlık derken birden ışık, yılkan bulcaktı ivit :) ooo kır düğünü spotları oooo güzel fikir :) ne melanetmiş bu yaaa ölmüyo :) aferin gölgelere :) ooo uğur da akıllandı :) oleey, saf kalp zeynep :) oleey gölgeler halletti, hım gülümseyen insan yüzü, herhalde melanet öldüğüne memnun oldu :) gölgeler gitti bu olmadııı :) hımm halk da zeynebin ailesi de düzeldi demek ki, büyü gitti :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düğün spotları benim fikrimdi. 😆 Evet ya melanetten zar zor kurtuldular. Giderken bari eski, güzel haliyle görünmesi güzel oldu. :) Gölgeler gitmese iyi olurdu. :) Herkes düzeldi evet. :)

      Sil
  9. ah sonunu ne güzel düşünmüşsünüz. iyi bitti, uğur da bişey hatırlamıyor, başkaları da :) ikisinin arasında sır gibi oldu, zeynep ve yılkan biliyor sadece :) ah keşke önce yılkan söleseydi sevdiğini ben öyle isterdim :) ne güzeldi, alıştık, teşekkür ederiz ikinize deee :) bir gün belkiii serenay ile zeynep aynı öyküde olur, serenay geçmişte, zeynep günümüzde, zaman kayması veya paralel evren olabilir :) ne güzel olur, severim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep erkek mi önce söyleyecek sevdiğini. 😃 Yılkan zaten kolayca söyleyemiyor hislerini. :) Güzel yorumun için çok teşekkürler. 😊 Sereney ve Zeynep bir arada olmaz, farklı dünyaların insanları onlar. :D

      Sil
  10. Oo ben yokken siz final yapmışsınız. Zeynep ve Yılkan'ın hikayesini gerçekten çok merak ediyorum. Hemen kaldığım yerden devam edip okumalıyım. Buraya tekrar geleceğiiim :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bitirdik evet, umarım beğenirsin. :)) İyi okumalar.

      Sil
  11. Çok uzatmadan bitirelim dedik. :) Teşekkür ederiz yorumun için. Mutlu sonla bitsin istedik. :)

    YanıtlaSil

19 Dakika (Kitap)

   Kitap, çocukluğundan beri akran zorbalığına maruz kalan bir öğrencinin önceden tasarlayarak okul baskını yapması ve çok sayıda kişiyi öld...