28 Ocak 2022 Cuma

Uyuyan Melanet- 6.Bölüm (Duygu&Undine)

 


Zeynep pencereden yansıyan ışığa baktı. Eve girdiği zaman ay, onu kendine çekmişti. Bunu hissetmediğini söyleseydi yalan söylemiş olurdu. Ay tüm güzelliğiyle gökyüzünde asılıydı. Parlak, saf ışık umut veriyordu. 

Olanlardan sonra karanlıktan korkar olmuştu Zeynep. Ailesi, ayinler, kasaba derken her şey bir karabasana dönüşüvermişti. Şimdi de Yılkan’la beraber kasabanın çıkışında duran bu harabedeydi. Yalnız olmadığı için mutluluk duyması gerektiğini biliyordu. Kasaba için, ailesi için hala umut olduğunu da kendisine sürekli hatırlatıyordu.

 Genç adamın evi incelediğini görünce elinde olmadan gülümsedi. Evde incelenecek pek fazla şey yoktu. Görünürde bir kanepeyle bir masa ve etrafında sandalyeler vardı. Ahşap, gıcırtılı zeminin üzerinde ince bir halı bulunuyordu. Havalanan tozlar yüzünden bir kez daha öksürüğe boğuldu. Burada nefes almak güçtü ama en azından dışarıdan daha güvenliydi. 

Yılkan’ın adım seslerini duyunca bir an üstüne ağırlık çöktü. Onun hiç yorulup yorulmadığını merak etti. Elbette yorulmuş olmalıydı. O da evinden kovulduğunu söylememiş miydi? Demek ki onun yanında kaldığı yaşlı adam da karanlıktan nasibini almıştı. 

“Burada daha önce olmayan eşyalar var,” dedi Yılkan kendi kendine. “İlginç,”

Kız tüm bunları düşünürken gencin sözlerini duymamıştı, dizlerinin gücü boşanıverince yere çöktü. “Gerçekten yorgunum,” Kısa sürede kendini uykunun kollarına bıraktı.

Uyandığı zaman - yaklaşık bir iki dakika sonra- vücudu kasılmıştı. Rahatsızlık hissiyle doğrulup homurdandı, ay ışığı doğrudan üzerine düşüyordu. Gözleri genç adamı aradığında onun odanın ışık almayan tarafında, kaskatı dikildiğini gördü. Kusursuz bir heykele benziyordu. Yunan heykellerine.

“Neden karanlıktasın?” dedi Zeynep.

“Karanlığı daima severim,” diye fısıldadı genç adam. Gözlerinde ışık yoktu. Tepeden tırnağa karanlığa batmış biri gibi görünüyordu.

“Hayır,” dedi kız, inanamayarak başını iki yana salladı. “Karanlığı sevemezsin,”

 “Her şeyiyle bana uyuyor,” 

“Ama...karanlık kötüdür.”

“Gerçekten umursamıyorum bunu,”

“Umursaman gerekir,” 

“...”

“Işığa gelmelisin!” diye yalvardı Zeynep. “Lütfen buraya gel,”

 Ona ellerini uzattı ancak genç adam çok uzağında duruyordu. 

“Gelmek istemiyorum bunu zaten görüyorsun ya,”

Zeynep kulağına fısıldayan sesleri duydu. Melanet’in sesi. Nefret dolu bir ses. Tepeden tırnağa kızı ürpertiyordu.

“Onu aldım. Yılkan, karanlığı seçti. Hep böyle olur insanlar hep karanlığı merak ederler. Şimdi sıra sende, sen de bana katılacaksın. Böylece sonsuz geceyle kalplerinizin üstünü örtebileceğim, ruhlarınız benim olacak. Yalnız benim. Benim...”

Zeynep soğuk terler attığı uykusundan bir anda sıçrayarak uyandı. Bir eliyle kalbine bastırdı, yerinden fırlamak istercesine çarpıyordu. Neden sonra anladı ay ışığının aydınlattığı pencerenin altında uyuyakalmıştı. Gördüğü rüyanın etkisi hala tazeydi. Melanet Yılkan’ı almıştı ve sıra kendisindeydi.

Yılkan....Gözleri korkuyla onu aradı. Gerçekten nereye gitmişti o? Karanlığa mı? Hayır, bu doğru olamazdı o karanlığa gitmezdi. Gidemezdi.

Kızın gözleri onu diğer odaya girecekken yakaladı. Karanlıkta, zifiri karanlıkta öylece dikiliyordu. “Rüyam gerçek oluyor!” diye fısıldadı genç kız kendi kendine.

Genç adam dönüp kendisine bakınca ayağa fırladı. Karanlığa adım attığı için rahatsızlık hissi anında onu sarmıştı.

 “Niçin karanlıkta duruyorsun?” dedi ağlamaklı bir şekilde. Karanlık yüzünden Yılkan’ın yüz ifadesini seçemiyordu.

“Yılkan!”

“...”

“Karanlıkta durma lütfen!”

 İki eliyle gencin elini sıkıca tuttu ve onu karanlıktan aydınlığa, pencere tarafına yürümeye zorladı. Yılkan’ın kara gözlerinin hayretle parladığını gördü. Bir süre kızın yüz hatlarını inceleyen genç adam, sonunda konuştu.

“Sen... iyi misin?” 

“Bir kabus gördüm. Sen...sen karanlıktan dışarıya adımını atamıyordun. Çok gerçekçiydi...Karanlık seni etkilemişti. Şükür ki iyisin, o kadar sevindim ki buna!”

“Sadece bir kabus. Korkma. Ben iyiyim, etki altında değilim.” dedi Yılkan ve kızın hala sıkıca tuttuğu eline bakış attı. Zeynep bunun üzerine ellerini bırakınca genç adam rahatlamış görünerek nefesini verdi. Bir yandan konuşmaya devam etti. “Odalara bakıyordum, sen uyuklarken.” Duraksadıktan sonra devam etti. “ Umalım da buralarda bir fare olmasın.”

 Evdeki diğer odaya doğru tekrar yürürken ahşap zemin gıcırdadı. Yerler toz toprak içindeydi. 

“Fare mi dedin?” dedi Zeynep yüzünü asarak. “Burada neden fare olsun ki?”

Gencin cevap vermeden kapı tokmağını çevirip içeriye girmesini izledi Zeynep. Bir süre sonra tıkırtılar ve mırıldanmalar geldi. Kız kulak kabartıp dinliyor, fare yerine kedi olmasını umuyordu. Sonunda dayanamayıp içerdeki genç adama usulca sordu. “Fareyi buldun mu peki?”   

“Buldum, buldum. Kocaman bir fare hem de!”

Kapı bir gıcırtıyla açıldığında, Yılkan peşi sıra bir çocukla dışarıya çıktı. Zeynep hayretler içinde oğlan çocuğuna baktı. Çilli suratı,  koyu kızıl saçları vardı. En fazla 10 yaşlarında olmalıydı. Üzerinde son derece yıpranmış paçası sökük pantolonla birlikte mavi bir tişört vardı. Ayaklarında da basit terlikleri.

“Hey, bıraksana kolumu!” diye ciyakladı oğlan çocuğu.

“Aaa!” dedi Zeynep hayretle.

Çocuk bunun üzerine kızı fark edip ona baktı. “Sizin burada ne işiniz var?” dedi uykulu gözlerini zor açarak. Kolunu tutan Yılkan’a özellikle kötücül bakışlar atmak istiyordu ama bunda pek başarılı olamıyordu. Bir an aklına gelen fikirle bilmiş bir tavır içinde sırıttı. “Bu ev benimdir ona göre, önce kim görmüşse onundur!”  

İfadesiz bir sesle, “Asıl senin burada ne işin var?” dedi Yılkan.

“Dedim ya burası benim evim diye! Hem uykumdan uyandırıyorsun hem de beni sorguluyorsun,”

“Onun da bizim gibi gidecek yeri yok işte Yılkan,” dedi Zeynep çocuğa acıyla bakıp. “Ailen seni kovdu mu?”

“Benim ailem varmış gibi duruyor mu?” dedi çocuk aksi aksi. Yılkan kolunu bırakınca birden keyfi yerine geldi. Tatlı tatlı anlatmaya başladı. “Sokaklarda yatıyordum ama kaç gündür yağmur yağınca sığınacak yerler aradım. Burasını buldum! Siz gelene kadar da çok rahattım!”

“Peki bugünlük hepimiz birbirimizi idare edeceğiz. Zeynep sen içerideki kanepede yatarsın. Sen de benimle kalırsın küçük.”

“Ben küçük değilim,” diye somurttu çocuk.

“Evet, görüyorum. Bu kadar çok konuşmana bakılırsa yeterince büyümüşsün.” Çocuk dikkatle Yılkan’ ı süzüyor, onun ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. “Herkes uyusun şimdi, sabah bir şey düşünürüz. Sen burada tek başına yaşayamazsın.”

“Nedenmiş o? Az önce yeterince büyüdüğümü söyledin ya.”

Zeynep gülmemek için kendini zor tutarken Yılkan’ ın kaşları çatıldı. Çocuk ise itiraz etmeyi bırakıp sessizliğe gömüldü. Yılkan dolaptan eski püskü örtüleri çıkardı. Zeynep de bir battaniye alıp yandaki odaya geçti. Sert kanepede dönüp dururken ailesinin ne durumda olduğunu, yokluğunu fark edip etmediklerini merak ediyordu. Karanlıktan hiç hoşlanmazdı ama şimdi rahatını düşüneceği bir durumda değildi.

Bir türlü uyku tutmayan Yılkan tavanı izlemeye başlamıştı. Kısa sürede uykuya dalan çocuk  büzülmüş yatıyordu. Onun üstünü iyice örten Yılkan bir gölgenin yaklaşması ile irkildi. Hemen toparlanıp gölgenin arkasından dışarı çıktı.

“Orada ne işiniz vardı?” dedi gölge. Sesinde sorgulayıcı bir ton vardı.

“Olanları gözlerimle görmeliydim. Size yardım etmek istiyorum.”

“Bu şekilde bize yardım edemezsin. Sen onu yenemezsin.” Diğer gölgeler de birer birer görünmeye başlamıştı.

“Onu gördüm ben, insanları nasıl kontrol altına aldığını. Her şey daha da kötüye gidecek. İnsanlar çığırından çıkmaya başladı. Kaybedecek vaktimiz yok anlamıyor musunuz?” Gölge Yılkan’ a yaklaştı. “Karanlığı yenmek zordur, bir adımınla kendini uçurumun kenarında bulabilirsin. Şüphe düşerse kalbine aydınlığı görmez gözlerin.”

“Kolay olmadığını ben de biliyorum ama birlikte başarabiliriz.”

“Senin ona yaklaşman tehlikeli. Bizi insanlar gibi etkisi altına alamaz. Umuyoruz ki bu mücadele sonunda biz de onunla birlikte yok olalım.”

“Bu ne demek oluyor?” Yılkan’ ın ses tonu yükselmişti ancak beklemediği bir şey oldu. Kapıda endişeli gözlerle Zeynep onu izliyordu. “Kimle konuşuyorsun?” Yılkan önce donup kaldı. Gölgeler öylece beklerken Zeynep yavaşça yanına geldi. “Neden bir şey demiyorsun?”

“Korktuğun şey değil, merak etme.” Zeynep’ in ısrarı üzerine Yılkan gölgelerden bahsetti. Son yaşadıkları olmasa Zeynep ona inanmayabilirdi ancak şu an mantık araması yersizdi. Yine de etrafta görünmez cisimlerin olduğu gerçeği onu huzursuz etti. Şaşkınlığını bir süre atamadı, gün içinde çok şey yaşamıştı, ne hissedeceğini bilemiyordu. Uzaklardan gelen köpek havlamaları da pek içini rahatlatmıyordu.

“Bu kız kim?” dedi gölge Zeynep’ e yaklaşarak. Daha önce Yılkan’ ın bir arkadaşı olmadığı için şaşkındı. Kızın nasıl biri olduğunu anlamaya çalışıyordu. “Onu bırak da bana yanıt ver sen. Az önce neden söz ettin?” Yılkan gidip Zeynep ile meraklı gölgenin arasında durdu. Gölge Yılkan’ ı süzdü. “Söyledik sana, biz buraya ait değiliz. Bir insan olarak bize bağlı kalmamalısın. Gün gelecek elbette varlığımız son bulacak. Melaneti yok etmeyi başarırsak belki biz de kurtuluruz diye düşünüyoruz. Onun saldırısı yüzünden bu halde olduğumuz için ondan bir iz taşıyor olabiliriz.”

“Bu çok anlamsız değil mi? Neden durduk yere yok olmaktan bahsediyorsunuz şimdi? Sizi kaybetmek istemiyorum.”

Zeynep olanları şaşkın halde izliyordu. Beklemeye devam mı etmeli, içeri mi girmeli karar verememişti. İlk gördüğü anda Yılkan’ ın kendi dünyası içinde yaşayan biri olduğunu anlamıştı. Gölgelerin onu nasıl diğer insanlardan uzaklaştırdığını, yalnızlaştırdığını görebiliyordu. Bunun değişmesini canı gönülden istiyordu ama Yılkan’ a bunu nasıl anlatabilirdi?

“Biz de sana çok alıştık ama burada olduğumuz sürece kendi yaşamını kısıtlıyorsun. Çevrende kimse yok.” Gölge bir kez daha Zeynep’ e baktı. “Naci ve bu kızı saymazsak tabi.”

Bir başka gölge araya girdi. “Buraya ne için geldik, sen ne yapıyorsun. Biraz izin ver de konuşayım.” Gölge aceleyle lafının gerisini getirdi. “Yılkan senin üzerinde bir şey denememiz lazım.”

“Ne deneyeceksiniz?” Genç adamın öfkesi gitmiş, meraklı gözlerle bakıyordu. “Ruhundaki lekeyi silebilecek miyiz görmemiz lazım. İzin verirsen yani.” Yılkan biraz tereddüt etse de sonunda kabul etti.

“Ne oldu? Ne yapacaklar?” dedi Zeynep meraklanarak.

“Sadece bekle. Olacakları ben de merak ediyorum.”

Gölgeler Yılkan’ ın etrafında çember oluşturdu.  Ellerini uzatarak ona dokundular. O anda buz gibi bir ürperti Yılkan’ ın içini kapladı. Gözleri kapalıydı, bedenine dolan enerjiyi hissedebiliyordu. Enerji, parlak bir ışık gibi süzülerek kalbine aktı. Gittikçe büyüdü büyüdü, her yanı sardı. Bir anda ayaklarının dermanı kesilen Yılkan kendini yerde buldu.  Zeynep koşup onu kaldırırken “iyiyim” dedi. Yavaşça doğruldu, eskisinden iyi hissediyordu. İçindeki karamsarlık bulutu dağılmış gibiydi.

“Bu çok iyi. Gerçekten leke yok oldu. Bu da gösterir ki karanlık varlık istemese bile gücünün birazını bize aktarmış.” Gölgeler mutluydu, karanlığa bulaşan insanları da geri döndürebilecekleri umuduna kapılmışlardı.

Sabah olduğunda İsmet, evi olarak adlandırdığı yerde bulunan genç adamla kıza kötü kötü bakmaya devam ediyordu. Gecenin bir vakti ne diye eve geldiklerini hiç mi hiç anlamamıştı. Kahvaltı boyunca ikisinin konuşmamış olması da dikkatini çekmişti. Bir gencin bir de kızın suratına bakıp duruyordu.

İsmet'in buraya daha önceden getirip bıraktığı peynir, zeytin, domates ve ekmekle yapılan kahvaltı pek hızlı olmuştu. Kız ona bunları nereden bulduğunu sorunca İsmet kızarıp bozarsa da çaldığını dememişti.

Bir an konuşmaya karar veren çocuk çilli suratını Yılkan’a çevirdi. Sessizlik canını sıkıyordu.  Bilgiçliği yine üzerindeydi. “Seni buralarda çok görüyordum,” 

Genç adam durup kendisine bir şey demeden bakınca İsmet kaşlarını çattı. “Diğer çocuklar -hepsi de hanım evlatlarıdır- senden ölesiye korkarlar. Ancak ben senden hiç korkmadım buna ne dersin bakalım!” 

Kız bir anda gülmeye başlayınca İsmet iyice öfkelenip ona baktı, burnunu çekti. “Bunda komik olan ne?”

“Komik bir şey yok, sadece çok tatlısın!”   dedi kız bir eliyle küçük oğlanın saçlarını okşayarak. İsmet kıpkırmızı bir suratla yüzünü hızla diğer tarafa çevirdi. “Hiç de bile! Hem saçlarımı ne diye bozuyorsun?!” 

Sessizliğini sürdüren Yılkan çocuğun homurdanmalarını dinledi. Kara zeytin tanelerini andıran gözleri düşünceliydi ve biraz da hüzünlü görünüyordu. Zeynep, onun bu hüznünü dün gece konuştuğu gölgelere bağladı. Ne konuştuklarını anlamamıştı pek ama Yılkan ruhundaki kara dokunuşunun silindiğini söylemişti. Besbelli gölgeler bunda yardımcı olmuştu.


41 yorum:

  1. kalemine kuvvet kardeşim

    YanıtlaSil
  2. Bir kez daha toptan okumuş oldum yazdıklarımızı. Yılkan favorim ya. Bir de bitmeyecek öykü istiyorum, keşke öyle yazabilsek. 💙😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi yaptın canım. :) Bazı şeyler tadında kalmalı, gereğinden fazla uzatılmamalı. 😃😃

      Sil
    2. Yaa Duygu. Ben kendi kendime yazarım sonra o zaman. :))

      Sil
    3. Neyyy? 😀 Bence şu ana kadar da iyi yazdık, az değil ki. :) Hem o zaman sen Zeynep ile devam edersin Yılkan' ı vermem. 😅😆

      Sil
    4. Ohooo sen seneler önce vermiştin Yılkan'ı. Ben anlamam söz ağızdan bir kez çıkar. 😂😂😂

      Sil
    5. Ama o zaman başkaydı, karakterleri değiştirdik bayağı. Şimdiki Yılkan' ı vermiyorum. 😂😂 Benden habersiz evlendirmeye falan kalkma. 😂

      Sil
    6. Öyle ama çocukları bile olmuştu ya. 😂😂😂

      Sil
    7. Ben öyle bir şey hatırlamıyorum. Kendi isteğine göre yazmışsın, hükümsüzdür. 😂

      Sil
    8. Evlenmişlerdi ya, senin ilgini çekmemiş. 😂😂😂

      Sil
  3. Kabus hop oturtup hop kaldırdı, eyvah dedim melanet ikisine de ulaştı.
    Tansiyonu çilli oğlan düşürdü :) Bayağı büyük bir fareymiş :))
    Yalnız Zeynep ve Yılkan'ın yanına gölgelerin gelebileceğini tahmin etmiştim de yeni bir kahraman hiç aklıma gelmemişti. Ters köşe oldu benim için :)
    Emeklerinize sağlık. Hikayeyi ilgi ve keyifle okudum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kabus kısmı heyecanlıydı sanırım, neyse ki ikisine de birer şey olmadı. :)
      Çocuğun girmesi iyi oldu, renk getirdi. Gölgeler zaten her yerden çıkıyor. :) Keyifle okumaya sevindim, yorumun için teşekkür ederim.

      Sil
  4. güzel bir bölümdü, çocuklar sevilirken saçlarının bozulmasından pek hoşlanmaz gerçekten de o kısım gülümsetti çocukluğuma götürdü beni :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erkek çocuklar hep öyle sanırım. :) Teşekkürler yorumun için.

      Sil
  5. Gölgelerin bu işi çözmede faydası dokunacak gibi görünüyor.. ay hadi bakalım :) çok heyecanlı <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet öyle gibi, bakalım. Yorumun içim teşekkür ederim. :)

      Sil
  6. Gece güzel ama dışarıdaki insanlar kötü gerçekten.

    YanıtlaSil
  7. Teşekkür ederiz İlkay, beğenmene sevindim. Bu bölüm biraz daha sakindi. Yavaş yavaş gelişmeler olur. :)

    YanıtlaSil
  8. Merhabalar.
    Bu bölümü okudum. Kaleminize ve emeğinize sağlıklar dilerim. Gölgeleri çözmeye çalışıyorum. İlk bölümde de galiba yine gölgelerle ilgili size bir soru yöneltmiştim. Gölgelerin Yılkan'ın etrafını çevreleyerek ruhundaki lekeyi silme girişimleri ve Yılkan'ı bu lekeden kurtarmaları da çok ilginç. Gölgelerin bu enerjilerini nasıl açıklamak gerekiyor?
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar,
      Gölgeler karanlık varlığın saldırısı sonucu oluşmuştu, gücünün bir kısmı gölgelere geçmiş oldu böylece. Gölgeler de bu yüzden onun sebep olduğu olumsuz etkiyi tersine çevirebildiler.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  9. oooo kandırdınız bizi, rüya imiş amanin :) küçük oğlan da tatlı çıktı :) ooo gölgelerin geleceği belliydi :) zeynep de haklı yani, gölgelere nasıl inansın :) gölgeler evet melaneti yok edip kendilerini de yok etsinler :) oooo ruh lekesini temizlediler, hadi bakalıım :) ismet imiş oğlanın adı :) hımmm sonları tatlıydı, ismet de tatlı çıktı, diğerleri gibi :) bakalım nolcak :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eveeet, rüyaydı. :)) Çocuk tatlı bence de, tam yumurcak. :) Yılkan düzeldi neyse ki darısı diğerlerinin başına. :) Gölgelere iş düşecek artık. Yorumun için teşekkürler deep. :)

      Sil
  10. Kalemine böyle şeyleri çok yakıştırıyorum yazmaktan asla vazgeçme ❣️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim EsTen. Bazen ara versem de bırakamıyorum yazmayı. :)

      Sil
  11. devamını bekliyorum, güzel bölümdü. Kaleminiz çok iyi, buralardayım :)

    YanıtlaSil
  12. Rüya kısmı çok güzeldi:) İnş gerçek değildir derken, rüya çıkması, arkasından eyvah gerçekmiş dedirtmesi :)) Sonra yine gerçek olmaması :) Üst üste ters köşeler olmuş, ellerinize sağlık 👏 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize sevindim, o kısmı Merve yazdı, başarılı gerçekten. :) Güzel yorumunuz için teşekkür ederiz. :)

      Sil
  13. çok merak uyandırıcı bir bölümdü, rüya sahnesinde ürktüm bayağı:) İsmet de sürpriz oldu:)) eline sağlık harika olmuş:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsmet renk kattı, rüya kısmı iyiydi gerçekten arkadaşımın yazdığı kısım. Yorumun için teşekkürler. :)

      Sil
  14. Sitenizi yeni keşfettim. Serinin bütün hepsini okudum, kaleminize sağlık. Çok iyiydi ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vakit ayırıp okuduğunuz ve yorumunuz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  15. Ay 6. bölüm gelmiş yine harika olmuş😍

    YanıtlaSil
  16. Her bölümde yeni birşey öğrenmek heyecanlı :)

    YanıtlaSil
  17. Rüya çok iyiydi:))) Merakla okuyorum her bölümü:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğun ve yorumladığın için teşekkürler. İlgi çekici şekilde yazmak için çabalıyoruz. :))

      Sil
  18. Bu bölümü okumuştum, neden yorum yazmamışım ki. Kafamın dağınık bir zamanına geldi sanırım. Kaleminize sağlık, keyifli ilerliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz. :) Zaman zaman unutulduğu oluyor, sonra yorum yazarım diye unutuyorum ben de bazen.

      Sil

Elveda Gülsarı / Vicdan Sızlar (Kitap)

   Merhabalar. Bu aralar daha az kitap okur oldum, haliyle paylaşımlarım da azaldı. Buraya eskisi kadar uğramıyorum, artık daha çok 1000kita...