22 Ocak 2022 Cumartesi

Uyuyan Melanet- 5.Bölüm(Duygu&Undine)



Güneşin ilk ışıkları kasabanın üzerine düştü.   Dağlar, şu anda göz alıcı bir kızılla, sarı tonuna sahipti.  Orman, deniz ve masmavi gökyüzü bu tonlardan payını almıştı. Sanki sihirli bir fırçayla doğanın üzerine boya atılmıştı.  Güneş yükseldikçe doğaya yansıyan renk tonları değişip durdu. Zeynep bu değişimi izlemeyi oldum olası severdi. Bu sabah tıpkı diğer günler gibi pencereden gün doğumuna baktı. Pencere pervazına kollarını dayamışken hayaller kurmayı da ihmal etmedi.

Hızlıca yapılan kahvaltıdan sonra, genç kızın ailesinin sessizliği dikkat çekiciydi. Annesi, babası ve ağabeyi garip ruh halleri içine girmişlerdi. Üçünün gözleri kararıyor ve en ufak şeye öfkelenmek için hazır olda bekliyorlardı. Bunu yaparlarken yanlarında bulunan  kıza  bakmaktan geri durmuyordu. Sanki söyleyecek önemli bir şey vardı ama kimse konuşmaya yanaşmıyor, sadece kaçıyordu. Zeynep üstüne gelen gözlerden usanıp en sonunda evden çıkıp gitti. Kısa bir öğlen yürüyüşü ruh halini her zaman tazelerdi. O hazırlanırken içeriden fısıldamalar geliyordu.

“Hala bizden değil,” dedi annesi büyük öfkesini yutarak. Fincanı fırlatıp atmak ister gibi yapınca oğlu gelip elindekini alıp masaya koydu. Engin ise karısına yanaşıp yavaşça konuştu. “En sonunda katılacak. Ancak bunun konusunu açıp durmayın.”

“Umalım da kısa sürede olur,” dedi Uğur.

Zeynep işittiği şeylere hiç bir anlam vermeden köşkten çıktı. Yol boyu dalgındı, ağaçların altında oturup biraz resim çizdi. Her nedense bir anda o genç adamın resmini yapmak istemişti. Kız ona minnet duyduğu için bunu yaptığını söyledi kendine. Ağaçların gölgeliğinde otururken yüzünü bir an ormana çevirip gülümsedi. “Belki bugün karşılarım onunla,”

Ancak akşam olmadan eve gittiği için Yılkan’ı görememişti. Yüzüne düşen bir buruklukla eve girdi. Ailesinin tuhaflığı devam ettiği için kendisini onlardan uzaklaştırdı, günü odasında çizimlerle geçti. Akşamın serinliğinde uyuklarken odasının önündeki sesleri hayal meyal hatırlıyordu.

“O daha fazla bizden ayrı kalmamalı,” diyordu abisinin sesi. Annesi onu durmadan azarlıyor, anlam veremediği şeylerden bahsediyordu. “Burada dikilme hadi!”

“Bu gece, ayinde ona Zeynep’i alması için yalvaracağım,” dedi Uğur. 

 Zeynep bir an kabustan irkilir gibi gözlerini araladı. Sesler duyduğuna emindi, annesi ve abisi konuşuyordu. Sonra adım seslerini duyunca hem abisinin hem annesinin uzaklaştığını anladı. Garip olan şey sadece ailesi değil miydi? Şimdi ayin meselesi de çıkmıştı.

O gece kızın gözüne uyku girmedi, asla uyuyamazdı. Onların kendisinden bahsettiklerini duymuştu ortada bir mesele vardı.  Öğrenmek zorunluluğu hissediyordu. Bir ara köşkün loş ışıklarının yandığını fark etti. Sonra hareketlilik oldu. İçeriden hafif sesler duydu. Biri gelip odasını kontrol etti, o sırada kendisi uyama numarası yapıyordu.

“Hala uyuyorsun,” dedi Uğur kızın kapısında durup. “Zavallı kardeşim, umarım aramıza katılırsın...”

Kapıdan çıktığında Zeynep nefesini salıverdi. Biraz sonra tekrar seslerini işitti.

“Bıçağı aldım, bu sefer ben kullanacağım,” dedi annesi. Babası ve abisi kadına cevap vermeden çıktıklarında Zeynep karanlık duvara yapışmış, sessizce dikiliyordu. Cama koştuğu zaman köşkten ayrılan ailesini gördü. Dahası sokağa çıkan başka insanlar vardı. Zeynep gidip gitmemek korkusu yaşasa da ailesine ne olduğunu bilmeliydi.

Sokağa doğruca fırlamak yerine köşkten uzaklaştı. Ana yol yerine, biraz dar olan ağaçlık yola indi. Oradan pek kimse geçmediğinden -belki de ay ışığı oraya iyi yansıyor diyeydi- sakinliğini geri kazandı. Sokağa inen genç, yaşlı birçok erkek ve kadın vardı.  Zeynep ailesini göremiyordu ama sonra onları buldu. Usulca taşlık yolda, ağaçların altında ilerlemeye başladı. Bazı insanların ellerinde bıçaklar vardı. Zeynep onların ne yapacaklarına anlam veremedi. Ürperti içini sararken insanların delilere benzediğini düşündü. Kesinlikle normal değillerdi. İnsan seli git gide çoğalırken ağaçların arasına iyice sokuldu. O sırada biraz uzağında gizlenmiş olan genci gördü. Onun yüzüne şaşkınlıkla bakmaktan kendini alıkoyamadı, Yılkan’dı o.

 

***

 

Gecenin karanlığında gizlice insanları izliyordu Yılkan. Gün içinde olanlar onu fazlasıyla yıpratmıştı. Tek çarenin kötülükle yüzleşmek olduğunu düşündü. Her şeye bir son vermeliydi. Sokaklarda gezinirken hipnoz olmuş gibi sessizce yürüyen insanları fark edince peşlerine takıldı. Neyle karşılaşacağından emin değildi fakat boş boş oturamayacağını biliyordu. İnsanların gittikçe artan sayısı gözünü korkutuyordu. Azımsayamayacağı kadar kişi onun tarafına geçmiş görünüyordu. Hepsini birer kukladan farksızdı, ne zaman ne yapacaklarını kestirmek güçtü.

Ay ışığı altında fark edilmeyecek kadar yakınlarına sokuldu. Sonra farklı bir şey çarptı gözüne ve başını çevirdiğinde Zeynep’ i gördü. Tavırlarına ve gözlerindeki endişeye bakarak onun da diğerlerini gizlice izlediği kanısına vardı. Zeynep de kendisini fark etti ama yanına gelmeye cesaret edemiyor gibi bir hali vardı. Eli bıçaklı insanlardan çekindiği belliydi.

“Ne işin var burada?” diye söylendi kendi kendine. Eğer kötü bir şey olursa bir de onun güvenliğini sağlaması gerekecekti. Sabırsızlıkla burnundan soludu ve sessiz, seri adımlarla kızın olduğu tarafa geçti. Zeynep’ in yanına vardığında fısıldadı. “Ne yapıyorsun burada? Hemen dönmelisin.”

Zeynep onun ay ışığında parlayan kara gözlerine baktı. “Yüzüne ne oldu?” dedi şaşkınlıkla. “Küçük bir kavga, beni boş ver. Burada olman tehlikeli.”

“Ailem de onların arasında. Başka ne yapabilirdim?” Yılkan kızı dinlese de bakışları insanların üzerindeydi. “Anlamıyor musun, burası tehlikeli. Onlar bu durumda seni tanımayacaktır.” Zeynep’ in kaşları çatıldı, şüpheci bir halde Yılkan’ ı süzüyordu. “Sen onlara ne olduğunu biliyorsun değil mi? Neden herkes delirmiş gibi davranıyor? Aileme ne olacak?” Zeynep’ in sesindeki hüzün biraz olsun Yılkan’ ı yumuşattı. “Tamam, birlikte gidelim ama hiçbir şeye karışma.”

Yılkan’ ın arada bir etrafı süzmesi Zeynep’ in dikkatinden kaçmadı. “Nereye bakıyorsun öyle?”

“Yok bir şey,” diyerek konuşmayı noktaladı Yılkan. Takipleri eski okula kadar devam etti. İnsanlar ağır adımlarla ürpertici binaya girerken Zeynep adeta nefesini tutmuş olanları izliyordu. Yılkan’ ın yüzünde ise sert bir ifade vardı. Kalabalığın arkasından binaya yaklaştıkça içini bir sıkıntı kapladı. İçeriden yayılan kötü enerjiyi hissedebiliyordu. Bedeni bir ürpertiyle titreyince donup kaldı.

“Ne oldu?” diye fısıldadı Zeynep. Yılkan’ ın boş bakışları karşısında şaşkına dönmüştü. Sanki sesi ona ulaşmıyordu, endişelenmeye başlamıştı. “Yılkan, iyi misin?”

Yılkan o sırada başka ses duyuyordu. “Bana gelin, sizi bekliyorum.” Ses sürekli zihninde yankılanıyordu ve sese doğru ilerleme konusunda müthiş bir istek duyuyordu. Daha fazla kendini tutamadı, öne doğru bir adım attı.

“Hey, napıyorsun? Dur.” Zeynep Yılkan’ ın tesir altında kaldığını anlamıştı. Ne yapacağını bilemeyerek gerginlikle kolundan tuttu. Onu durdurabilmesi için oldukça direnmesi gerekti. Sinirlenen Yılkan onu sertçe itti. Zeynep düşünce yere sürtünen bileği kanamaya başladı. Henüz pes etmiş değildi, kalkıp tekrar Yılkan’ ın karşısına çıktı, kollarını iki yana açtı. “Bu şekilde gitmene izin veremem.” Yılkan durunca hemen omuzlarından tutup onu şiddetle sarsmaya başladı. Yılkan’ ı kendine getirememe endişesi yüzünden ne yaptığını bilmiyordu. “Dayanmalısın, burada kal!”

“Yeter, başım döndü,” dedi Yılkan sakin bir ses tonuyla. Zeynep rahatlayarak önce tuttuğu nefesini sonra Yılkan’ ı bıraktı. Dokunsan ağlayacak gibi bir hali vardı. Yılkan bir süre onun gözlerine baktıktan sonra bakışlarını çekti. “Teşekkür ederim.” Kız önemli olmadığını belirterek elini sallayınca bileğindeki yarayı gördü. “Bunu ben mi yaptım?” Zeynep kolunu arkasına saklayıp geçiştirmeye çalıştı. Yılkan cebinden beyaz bir mendil çıkarıp kızın elini tuttu ve dikkatle bağladı. “Kusura bakma. Hadi gidelim içeri, ne olduğunu görmemiz lazım. Bakma öyle, kafam yerinde şu an. Gayet iyiyim.” İkisi ses çıkarmamaya çalışarak virane yapının içine girdi.

İçeriye girdikleri anda keskin koku ikisini karşıladı. Yüzlerinin rengi kötü koku etkisiyle buruşmuştu. Bir adım geriledi Zeynep ve neredeyse Yılkan’a çarpacak oldu. Doğru düzgün gördüğü söylenemezdi. Burada, ışık  adına  dört bir yana dağılmış mumlar vardı. Titrek mum ışıklarının gerisinden sadece karanlık uzanıyordu.  Oradaki insanlar -Zeynep onların insan olduklarını umdu- birer gölgeye benziyordu.

Kız tepeden tırnağa ürperdi. Okulun atmosferi üzerine hoş olmayan duygular veriyordu. Soğuk rüzgarı hissetti, tenine değince gerilmişti. Sonra hemen yanında duran genç adamın kendisi gibi gerildiğine şahit oldu. Yılkan’ın yüz hatları da sertleşmişti. Zeynep bir an, onu tutup buradan çıkma isteğiyle doldu.

Sessiz bir şekilde merdivenlerin boşluğuna gittiler. Genç adam büyük bir merakla dairede duran insanlara bakıyordu. Zeynep onların halkalar içinde olduğunu biraz sonra fark etmişti. Dikkati Yılkan’la insanlar arasında gidip geldi, ancak kasabalıların sol ellerini yumruk yapıp göğüslerine vurmaya başlamasıyla, dikkati tamamen onlara kaydı.

Ritim tutturan, sallanan insanlar. Dudaklarında tuhaf tınılar. Sözler. Ardından kahkahalar, sürekli yükselen kahkahalar. Anlamsız danslar. Zeynep yüzünü iyice asarak bu saçmalığın bitmesini diledi. Bir yandan Yılkan’ın etkilenip etkilenmediğine baktı. 

“O bizimle,” dedi yabancı bir ses.

“Vakit onun vakti,”

“Dünyaya yayılmalı,”

“O gecenin ebedi efendisi,” 

“Bize gel efendimiz,”

Benzeri cümleleri neredeyse herkes söyledi.   O dedikleri şeyi durmadan övdüler. Zeynep ikinci bir ürperti duydu ve mumlar bir anda sönüverdi. Sesleri işitti. Kulaklarına fısıldayan bir şey vardı. Ses cılız çıkıyordu ama genç kız korkudan kaskatı kesilmişti. Göz bebekleri irileşti ve kalbine yayılan korku yüzünden küçücük hissetti. O karanlığın insana verdiği kayıp gitme hissi korkunçtu, kesinlikle çekici değildi ve asla olamazdı. Kendine gelince Yılkan’ın garipçe karşıya baktığını gördü. Genç adamın tekrar onlara çekileceğinden korkarak elini sıkıca tuttu. Yılkan kendisine bir bakış atsa da kız elini bırakmadı.

Zeynep ona doğru eğildi, fısıldayarak sordu. “İyi misin, sen de bir ses duydun mu?”

Yılkan sersemlemişe benziyordu, kendisine gelmesi biraz zaman aldı. “Ben de duydum.”  

“Burada daha ne kadar kalacağız?”

“Bilmiyorum,” dedi genç adam. 

“Gitmek istiyorum,”

“Geride kal demiştim,” dedi Yılkan biraz sert biçimde. “Dinlemedin. Yine de hala gidebilirsin.”

“Hayır,” dedi kız gözlerindeki korkuyla. “Seni bu karanlıkta yalnız bırakmam.” 

 Yılkan, gözlerini kızdan alıp insanlara tekrar baktı. Her birinin sessizlik içinde kaldıklarını fark etti, deli dansları da bitmişti. Mumlar az da olsa yine yanıyordu ama ortada bir tuhaflık vardı. Ses bir kez daha duyuluyor, bu defa daha yüksek sesle çıkıyordu. Bir gök gürültüsü gibi. Ancak hiç bir ışık parçası göğü yaramazdı, her şey kapkaranlık olmaya doğru gidiyordu. 

Zeynep, sahnenin tam merkezinde Uğur’u görünce bir ürperti onu yeniden ele geçirdi. Biraz sonra ağabeyinin elindeki bıçakla bir başkasına meydan okuduğunu gördü. Uğur’un karşısına geçen bu adam ona aşağılayıcı bir şekilde bakıyordu.

“O meydan okuyan, benim abim,” dedi kız boğulur gibi bir hisle. Genç adam kıza bakmasa da sözlerini dinliyordu.

“Bıçağımla efendimi memnun edeceğim,”  demişti Uğur.

 İki adam kısa sürede boğuşurken çevrelerindeki insanlar hissizdi. Sadece bu dalaşmanın bitmesini bekliyorlardı. Uğur’un anne ve babası da uzak bir köşeden boş gözlerle oğullarına bakıyordu. Hiç bir his barındırmayan yüzleri onları ele veriyordu. Bu insanların sanki iyi hisleri ölmüştü.

Sonunda iri yapılı rakibi Uğur’u bacağından yakaladı ve tek hareketle yere devirdi. Gencin başını yerdeki pis zemine dayayıp çevresindeki  gözlere baktı. Dudakları aralandı. Memnundu. “Kimse yerime göz dikmemeli.”

O sırada yerdeki  Uğur, kendisine gelen ani güçle doğrulabildi. Kendisini tutan adamın ellerinden kurtulmuştu. Bakışlarındaki ürpertici hisle sadece rakibine odaklanıyor, gözleri onu zır deli gibi gösteriyordu. Bir eli, yerden aldığı bıçaktaydı, serbest olan eliyle adamın şah damarına bir yumruk geçirdi ve o anda adam yere un çuvalı gibi düştü. Bilinci yumrukla kapanmıştı. Bununla yetinmeyen Uğur,  adamın sırtına defalarca vurmaya başladı. Zeynep bir an şiddetle çarpan kalbinin yerinden çıkacağını düşündü. Gözleri önünde, bir adama canavarca  saldıran onun öz ağabeyiydi.

 Yerdeki zavallıyı insanlar umursamadılar, olağan bir durummuş gibi seyrettiler. Uğur, hırsını alınca oradan uzaklaşırken duraksadı. “Ben size sonsuz geceyi veren el olacağım, yeter ki bana itaat edin,” dedi.

Yılkan, bu olanlar üzerine derin düşüncelere dalmıştı. Zeynep onun kolunu çekiştirdi. “Burada karanlık çoğalıyor.” Genç adam cevap vermeyince usulca konuşmaya devam etti. “Delirmekten korkuyorum.” dedi ve bir damla yaş gözlerinden düştü. “Neden konuşmuyorsun?”

“Sadece sakin ol, önce buradan çıkalım.”

Kalabalığın ortasında önce yoğun, siyah bir sis belirdi. Gittikçe şekil almaya başlayan sis devasa bir yaratığı andırıyordu. Sonra kan kırmızısı gözleri aralandı, bakışları Yılkan’ a kaydı bir anda. Dehşete kapılmış halde onu izleyen Yılkan varlığın kendisini bir şekilde hissettiğini anlamıştı. Sisten beden ikisine doğru ilerlemeye başlayınca Yılkan Zeynep’ i kolundan tuttuğu gibi koşmaya başladı. “Durma sakın, koş!” Kendilerini virane yapının dışına attıklarında nefes nefese kalmışlardı. “Ne oldu birden?” dedi Zeynep.

“Onu görmedin mi?”

“Neyi?”

Sakinleşmeye çalışan Yılkan bir süre yanıt vermedi. Zeynep’ e anlatmalı mıydı emin değildi. Gözleri hâlâ binadaydı, neyse ki arkalarından gelen olmadı. “O fısıltıların sahibini gördüm. Korkunç bir görünümü vardı, bizim peşimize düşmüştü.”

“Olamaz, hâlâ izliyor mu bizi?” Zeynep korkulu gözlerle etrafa bakındı.

“Hayır, oradan çıkmadı.”

“Herkes o şeyin tesiri altında mı yani? Bu olamaz. O insanları kurtarmalıyız, hem ailem de içlerinde. Jandarmaya mı haber versek?”

“Bize inanırlar mı sanıyorsun? İnansalar bile bir şey yapamazlar.”

“Öylece bekleyecek miyiz?” diye itiraz edecek oldu Zeynep.

“Bu durumu çözmeye çalışan birileri var. Onlarla konuşmalıyım.”

“Bizden başka bunu bilenler de mi var? Çabuk gidip konuşalım onlarla.”

 Yılkan gözlerini karşısındaki kıza dikti. Gözlerini kısarak konuştu. “Sen onlarla konuşamazsın.” Zeynep Yılkan’ ın kendisini bu işin dışında tutmak istediğini düşündü. “Size ayak bağı olmam. Sadece yardım etmek istiyorum.”

“Şimdilik daha fazla şey anlatamam, kendi iyiliğin için. Hadi, seni evine bırakayım.”

“Eve mi? Bu kesinlikle olmaz, o evde can güvenliğim yok.” Genç adam başına bir dert daha açılmış gibi kıza baktı, omuzları düştü. “Bir sorunumuz daha var yani. Sana kalacak yer bulmalıyız. Kötü haber şu ki bugün ben de evden kovuldum. Bizim ihtiyar da kendinde değil gibiydi.”

Zeynep şaşkınlıkla ona baktı. “Bu çok kötü. Belki ustan sizde kalmama izin verebilir diye düşünmüştüm.” Karadeniz’ de gemileri batmış gibi yere çöktü. Yılkan o sırada aklına gelen fikri söyledi. “Bir yer biliyorum. Biraz ıssız bir yerde ama güvenlidir.”

“Güvenli olduğuna emin misin? Bakışların tersini söylüyor gibi.”

Yılkan sabretmeye çalıştı. Hemen anıları zihninden sildi. Gölgelerin orada olmamasını umuyordu. “Gelmek istemezsen sen bilirsin, ben gidiyorum.” Yılkan yürümeye başlayınca kız da ardından ilerledi. Bir yandan etrafı izliyor, birisi görecek diye korkuyordu. Genç adama ayak uydurmak için adımlarını hızlandırdı. “Peki, şu bahsettiğin kişiler kim onu söyle bari.”

“Hayır dedim.”

Kasabanın dışına çıkıp bir süre daha ilerlediler. Derme çatma, ahşap ev ürkütücü görünüyordu. Gıcırdayarak açılan kapıdan içeri girerken Zeynep’ in tereddüt ettiğini gördü Yılkan. “Merak etme. Çocukluğumdan beri boştur burası, kimse oturmuyor.” Ayağa kalkan toz ikisinin de öksürmesine neden oldu. “Pek temiz olduğunu söyleyemem ama.”


23 yorum:

  1. Heyecanlı ilerliyor hikaye, kaleminize sağlık.Yılkan'ı fark eden sis neden çıkamadı ki viraneden acaba? Yeterli gücü yok mu daha ? Devamını bekleyelim bakalım hikayenin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için teşekkür ederiz Vakt-i Dem. Melanet şimdilik çıkmadı oradan, gerek duymadı. :)

      Sil
  2. aaaa, zeynepin ailesinde değişik bir şey var demekki :) anne ayin'de zeynebi almak mı olmaz hayır kimse almasın :) bıçak mı amanin bunlar manyak :) demekki bunlar büyülenmiş gibi yürüyolar ayin yerine :) yılkan çıktı ortaya :) ayyy yılkan da mı büyülendi yoksaa :) neyse yılkanı uyandırdı zeynep :) mumlar mı ayin işte, birilerini kurban etcekler amanin :) oooo uğur aman neyse bari ona bişey olmadı :) hımmm fısıldayan şey ortaya çıkmaya başladı :) oleey zeynep yılkan kaçtılar, herhalde yılkanın çocukluk evi orası, bakalım gölgeler nerde :) güzeldi, heycanlıydı, gizemli biraz da ürkünçlü :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayini yapanlar büyülenmiş gibi gerçekten, ne yaptıklarını bilmiyorlar. :) Fısıldayan şey de göründü ilk kez, güç topluyor. Uğur başa bela ya. :) Sondaki ev çocukken gölgelerin Yılkan' ı getirdiği evdi. Ürkütücü ve heyecanlı bulmana sevindim. Teşekkür ederiz Deep. :)

      Sil
  3. teşekkürler okumakla key,*if aldım

    YanıtlaSil
  4. İlginç bir şey oldu, Karadeniz'de gemileri batmış cümlesini okurken ayıktım. Hikayeyi okurken içten içe yabancı bir diyarı canlandırıyormuşum kafamda. Aynı hisse kapılan sadece ben miyim merak ettim.
    Melanetin Yılkan'la göz göze geldiği an korkutucuydu, neyse ki uzaklaşabildiler.
    Zeynep karanlığı çok farklı hissediyor. Neden çekici gelmediğini güzel ifade etmişsiniz.
    Şimdi Zeynep'le Yılkan baş başa mı kaldılar? Böyle bir geceden sonra uyku da tutmaz onları.
    :) Yine güzel bir bölüm hazırlamışsınız, kalemlerinize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilerek yazdım onu, karakterler Türk olunca. :)) Biraz ilginç bir havası olduğu doğru öykünün.
      Zeynep şanslı, karanlıktan etkilenmiyor. Çoğu insan kapılıp gidiyor. Neyse ki kaçabildiler.
      Evet yalnız kaldılar şimdilik. Gölgeler ziyaretlerine gider mi bilemiyorum. :)) Teşekkür ederiz.

      Sil
  5. anlatılan olaylar birbirleriyle ustaca bağlanıyor, severek okuyup merakla bekliyorum devamını :) tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, merak uyandırıcı olmasına sevindim. Bu aralar biraz yavaş ilerliyoruz. :)

      Sil
  6. Karakterler Türk, arada geçen jandarma, Karadeniz'de gemilerin batması gibi cümle ve kelimeler anlık uyanmama sebep oluyor:))) O kadar alışmışız ki bu tarz hikayelerin yabancı karakterlerine değişik geliyor her seferinde:) Harika gidiyorsunuz, ellerinize sağlık, mutlu pazarlar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fantastik olduğu için garip geliyor sanırım. Karakterler de biraz değişik. :) Yorumunuz için teşekkür ederiz, mutlu pazarlar size de.

      Sil
  7. Süper! Her sahne canlanıyor adeta :) Elinize sağlık Duygu, Undine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz, beğenmene sevindim Momentos. :)

      Sil
  8. Hikayeyi yayınladığında mutlu oluyorum, bayağı kaptırmışım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlgin için çok teşekkür ederim, mutlu oldum. :)

      Sil
  9. Fantastik hikayeleri hep yabancı kalemlerden okumaya alışmışız ya isimleri yadırgıyor insan başta. Neden bizde bu tarz yaygın değil acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizde sanırım fantastik pek önemsenmiyor. Son zamanlarda yazarlar arttı ama yine de istenen seviyede değil. Kurgu olduktan sonra ha fantastik ha dram ha tarihi romanlar çok farklı değil bence. Gerçekçi değil diye iyi işlenen fantastik konuyu değersiz görebiliyorlar. Gerçekçi olan her şey de güzel ve değerli olacak diye bir kural yok. İnsanımız daha çok ya ağlatan ya bol sistem eleştirisi yapan kitapları seviyor.

      Sil
  10. Kötülüğün kaynağına pek değinmedik, daha çok insanları nasıl etkilediği üzerinde duruyoruz. Gölgeler Yılkan' a bir şey olmasın diye böyleler. Zeynep şimdilik aynı, Yılkan zaten baskın bir karakter, birbirlerini dengeliyorlar. :)

    YanıtlaSil
  11. Öncelikle yorumlarınız için teşekkür ederim, İlkay. Ben Zeynep'in güçlü bir karakter olduğunu düşünüyorum. Sadece sakin ve ağırbaşlı. Fiziksel gücünün zaten diğer ana karakter olan Yılkan kadar olamayacağı da malum. :D

    YanıtlaSil
  12. Bölümler ilerledikçe daha çok merak ediyorum:)))

    YanıtlaSil

Karagöz Dersaadet'te Gölge Oyunu (Kitap)

   Blog arkadaşımız Tefrika'nın yorumlarından sonra kitabı merakla okumaya başladım. Gerçekten farklı ve dikkat çekiciydi.   Dersaadet&#...