15 Ocak 2022 Cumartesi

Uyuyan Melanet- 4.Bölüm(Duygu&Undine)

 


Hiç. Hiçlik. Kocaman bir boşluk. Boşlukta yüzüyormuş gibi bir his ve köklerine ulaşmaya çalışan şeyler. Karanlık odada uzanmış, yatan birinin düşünceleriydi bunlar. Ellerini kafasının arkasında birleştirip gözlerini tavana dikmişti.  Bakışlarının ardında yatan deliliği sakladığı için tam da şu anda karanlığa şükrediyordu.  Evet, evet o deliydi ve bunu biliyordu. Gülmemek için dudaklarını ısırmak zorunda kaldı. Diline kan tadı gelince yüzü buruştu. Kendi kanını hiç sevmezdi.

Ayak seslerini işitince dikkat kesilerek bekledi. Kapı hafifçe aralanıp içeriye bir parça ışık girdi. Işığın ardından bir adam yüzü belirdi. Koridorun loş ışıkları, bu yüzü çok az aydınlatabilmişti. Adam, yatakta tembelce yatmış olan karanlık surete donuk bir tavırla bakıyordu.

 “Ayin için gitmek zorundayız. Seni bekliyoruz. ” 

Gözlerinden, sesinden hep nefret akıyordu. Kendisinden ölesiye nefret ediyor olmalıydı. Ama o da bu adamdan tüm benliğiyle nefret ediyordu.

“Senin bildiğinden daha iyi biliyorum bunu,” dedi yataktan doğrulurken.

Gitmek üzere olan adam açıkça duraksıyordu. Yüzünü ona çevirmeden sözcükleri tane tane seçerek sordu. “Sözlerinin anlamı nedir, ne demek istiyorsun?”

“O benimle hep konuşuyor,”  dedi. Sesi kendisinin bile inanamayacağı bir neşeyle çıkmıştı.

“Bizlerle sadece geceleri konuşur,”

“O sizler için,”

“Ne?”

“O gündüz bile benimle konuşuyor. Buna ne dersin?”  

“Yalan söylüyorsundur,”

Karanlık odada karşı karşıya duran iki adam arasında derin bir sessizlik oldu. Genç olanı ona doğru bir adım attı. Gözlerine yansıyan ışıkla birlikte yüz hatları göründü. Siyah gözlerini huzursuzca kısmıştı. Açık bir küstahlıkla, tehditle yaşlıca olan diğer adama bakıyordu. “Ne zaman yalan söylediğimi gördün?”

“İlaçlarını aldın mı sen?” diye sordu adam şüpheyle. Bu soru genç adamın beynine kan sıçrattı. Burun delikleri büyüyüp küçülüyordu. “Hasta değilim. Hasta değilim ben!”

“Ama...” dedi adam zayıf bir sesle. “İlaçlarını almazsan, neler olur biliyorsun.”

“Kes dedim!”

Adam, göz bebeklerini karanlık bir suretten ibaretmiş gibi görünen gencin üzerinde gezdirdi. İlaçları almazsa neler yapabileceğini düşünmek istemiyordu.

 Alnında birikmeye başlayan terleri silmek üzere parmaklarını uzattı. Saç dipleri bile terden yapış yapış olmuş ve bir de boğazı kurumuştu. Konuşmak için bir ara, ağzını aralamaya çalıştı ama bunu yapamadı.  Çenesinin hakimiyetini saniyeler içinde yitirmiş gibiydi.

“O, beni farklı buldu. Hepinizden farklıyım ve bunu biliyordum. En başından beri biliyordum...” 

“Seninle...konuşuyor mu?” diyebildi adam, bir müddet sonra.

Genç adam, gözlerindeki delişmen bakışlarla başını evet anlamında salladı bir süre. “Evet, evet. Kaç kez söylemem gerekiyor, hala inanmıyorsan ona sor...ama soramazsın,”

Bir süre kesik kesik güldü, gülerken gözleri seğiriyordu. “Nasılsa onu en çok ben memnun edeceğim. Beni istemeye istemeye takdir edecek.” Nefes nefese devam etti.   “Birçok insana hak ettikleri acıyı vereceğim.” Bir kez daha güldü. Dişlerinin tümünü gösterecek kadar sırıtıyordu. “Bundan haz alıyorum. Şiddetin düşüncesinden. Öyle hoşuma gidiyor ki ve ben onları aşağılayacağım baba.”

Ruh hali birden sertleşince karşısında dikilmekte olan babası geriye doğru yürüdü. Oğlu onun korkusunu kemiğini arayan bir köpek gibi sezebiliyordu. “Ayin, bekliyor.” dedi yanından geçerken. “Ve ölümün kokusu bu kasabanın üzerinde geziniyor, gezinecek.”

Loş ışık kara gözlerine yansıyınca bakışlarında yatan şey deliliğe çok benziyordu. Sessiz adımlarla köşkten ayrıldığında oraya yalnız gitmeyeceğini biliyordu. Şimdiden sokağa çıkan insanları görmüştü, ailesi de hemen peşinden geliyor olmalıydı ama aileden sadece tek bir kişi eksikti. “Zeynep’in de bizimle burada olmasını dilerdim,” dedi kendi kendine. “Onun bize katılması önemli,”

Melanetin sesini kulaklarında hisseden Uğur, büyük bir  memnuniyet hissiyle sarıldı. Melanet arzularını dile getiriyordu, düşünceleri beyninde kendisine aitmiş gibi duyabiliyordu. Bu his ona delice geliyordu ama gerçekten vardı; Melanet, şiddet ve karanlık.

“Tamamen geceye bürüneceğiz,” demişti  kötücül güç.

Uğur bunları kendisine mi yoksa herkese mi söylediğini merak etti. Hayır, sadece kendisine söylemiş olmalıydı. Melanet onu özel olarak görüyor olmalıydı...

 “Daha çok insan, daha çok karanlık getirin.  Bu kasaba içinde mide bulandırıcı güç, iyilik hala geziniyor oysa kalplerden tamamen silinmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, insanlar birbirlerine yardım etmemeli. Fesatlık ve kin lazım, nefret ve karanlık lazım. Ben bir karabasan yetiştireceğim. Sizler benim gözlerim ve ayaklarımsınız. Yüreğinizin derinliklerinde yatan güçle bana hiç direnmediniz. Sizler de karanlığı arzuluyorsunuz. Nefret ediyorsunuz bu saçma insan masallarından. Size sonsuz geceyi vereceğim. Bana ruhunuzu verin.” 

Bu sözlerle tamamen kendisinden geçer bir hale gelen genç adam iyice gülümsüyordu. Sadece kendisine söylenen sandığı sözleri kötücül varlığın ağına takılan herkes işitmişti. Burada özel olan kimse yoktu. Burada sadece delilik vardı. Ayin için toplanan insanlar onun için mumlar yakıp parmaklarını kesici aletlerle kesip kanlarını akıttılar. Ayinin ikincisi halkasını tamamlamaya çalışıyorlardı.

Aynı zamanda gölgeler, gecenin kuytuluğunda sessizce bekliyorlardı. Bir süredir kasabanın karanlık sokağını izlemişlerdi.  Sokağa transa girmiş insan yığınları çıkınca da onları terk edilmiş binaya kadar takip etmişlerdi. İçeriye girmek için hiç düşünmemişlerdi ama  içeriye girmeye çalıştıklarında bir şey onlara engel oldu. Demek onlar giremesin diye görülmeyen bir barikat kurulmuştu. Bunun anlamı, kötücül varlık onların izlediğini fark etmiş olmalıydı.

“Bu insanlar orada ne yapıyor?” dedi gölgelerden biri.  Diğerleri sessizce ona baktılar. “Keşke içeriye girebilseydik,”

“Kötülüğünü yine yayma peşinde olmalı.”

“Bakın, insanlar çıkmaya başladılar!” dedi binayı işaret eden bir gölge. 

Gölgeler, her birinin ne yapacaklarını görmek istiyorlardı. Ellerindeki boyaları ve fırçaları sallayan bir avuç insan, yakın çevredeki evlerin kapılarına kırmızı boya vurdular.

“Evleri işaretliyorlar,” dedi onları izleyen gölge, diğerlerine.

“Hepsini değil. Sadece yedisini.” Bir an sonra endişeyle seslendi. “Yılkan’ın evini de işaretlediler.”

 

***

 

Yoğun hastane kokusu Yılkan’ a pek iyi gelmediğinden bir an önce oradan ayrılmak istiyordu. Öğlen olduğunda çıkabilecekti, önceki güne göre daha iyi hissediyordu. Çıkış işlemleri ile ilgilenen Naci’ yi beklerken pencereye yaklaşıp dışarıyı izledi. Bahçedeki insanlar oldukça normal görünüyor, her şey olağan seyrinde akıyordu. Camdaki yansımasına baktı, şişlik biraz inmişti.

“Daha iyi görünüyorsun.”

Yılkan dönüp arkada beliren iki gölgeye baktı. Gelmelerini zaten bekliyordu, konuşmak istediği şeyler vardı.

“Neden olanları sakladın?”

“Onların bakışlarında farklı bir şey vardı, kendileri gibi değillerdi. Ayrıca dövüş anında içimde kuvvetli bir hırsın varlığını hissettim. Nasıl desem bir şey beni kötülüğe çağırıyordu. O an o kadar nefretle doluydum ki dün öyle dayak yemiş olmasam belki ben onlara büyük zarar verecektim.” Yılkan dalgın halde dışarıyı izlemeyi sürdürdü. “Siz haklıydınız, tuhaf bir şeyler oluyor bu kasabada.”

“Biz de bunu konuşmak için gelmiştik. Düşündüğümüz gibi o varlığın işi tüm bunlar.”

“Daha açıklayıcı olur musun?” dedi Yılkan.

 “O olumsuz hislerle, kötü enerjilerle beslenen bir varlık. İnsanın içindeki sevgiyi yok eder, sömürür. Yine güç toplamaya çalışıyor, insanları kullanıyor. Yıllar önce bir grup insan onu durdurmak için toplandı ancak başaramadılar.”

“Böyle bir şey nasıl mümkün olur? Söylediklerine inanmak çok güç, aklım almıyor.” Yılkan’ ın kafası çok karışıktı.

Gölge bu tepkiyi bekliyor gibi istifini hiç bozmadan yanıtladı. “Bizim varlığımız da pek normal sayılmaz değil mi? Dünyada açıklanamayan pek çok şey oluyor.”

“O insanlara ne oldu peki?”

Diğer gölge devam etti. “Hepsi öldü ve onların gölgeleri olan bizler de bir şekilde canlandık. Sanırım böyle bir şeyi o da beklemiyordu, bize saldırmaya çalıştı ama elinden bir şey gelmedi.”

“Demek böyle var oldunuz? Daha önce bundan bahsetmediniz bana. Kaç kez sorsam da sorularımı yanıtsız bıraktınız.” Yılkan’ ın suçlamaları üzerine gölge yanında belirdi. O da dışarıyı izliyordu.

“İlk karşılaştığımız o gün sana söylemiştim ama sözlerimle ilgilenmemiştin. Hem öğrensen ne olacaktı? Bizler için ne yapabilirdin ki? Hiçbir cansız varlık yaşam denen tecrübeyi tatmak istemezdi ama biz buna alıştık, insanlar gibi olmak için uğraştık.” Gölgenin sesindeki karamsarlık hissediliyordu. “Yaşam konusunda böyle düşündüğünüzü bilmiyordum. Şu ana kadar sizin açınızdan hiç bakmamıştım, üzgünüm.”

Gölge omzuna dokundu. “Kendini suçlama, böyle bir şey hakkında nasıl fikir sahibi olabilirdin ki? Hem işimize odaklanalım artık. Biz melaneti bir şekilde durdurmalıyız. Yerini tespit ettik fakat içeriye giremedik.”

“Nasıl böyle tehlikeli şeyler yaparsınız? Ya size bir şey olursa.”

“Biz buraya ait değiliz zaten, yok olmayı umursamayız ama insanların zarar görmesine de göz yumamayız.”

“Ama ben umursuyorum.” Dostu olarak gördüğü gölgenin sözleri kötü hissettirdi. Onlarsız bir hayat düşünemiyordu, bu bencillik miydi? Bakışları yere düştü.

“Nedeni bilmiyoruz ama dün insanlar bazı evlerin kapısını boyadı. Sizin evi de işaretlediler, dikkatli olmalısınız.”

Yılkan’ ın kaşları çatıldı. “Bir bu eksikti,” diye mırıldandı. O sırada Naci odaya girince gölgeler ortadan kayboldu. “Hadi gidelim,” dedi Naci.

 Yılkan’ ı eve bırakan Naci kamyoneti ormana doğru sürdü. Bahçeden içeri giren Yılkan kapıdaki işareti görünce gerildi. Elini sürdü ama boya silinecek gibi durmuyordu. İçeriye girip kendi düşünceleri ile baş başa kaldığında ne yapacağını bilemez haldeydi. Dalgın halde dışarı bakarken bir karaltı gözüne çarptı. Cama yaklaşıp tülü araladığında gölgelerin gelmiş olduğunu fark etti. Hepsi durgun ve ciddi görünüyordu. “Bir şey mi oldu?” dedi endişeli halde.

Gölgelerin yanıtı bir anda yerden havalanıp açık pencereden içeriye süzülmek oldu. Yılkan geri çekildiğinde büyük bir şok yaşadı, şimdi hepsi kendi gölgesi olmuştu. Camdan vuran gün ışığının oluşturduğu gölgeler ayaklarının ucunda yükseliyordu. Ellerini uzatarak her yandan Yılkan’ ı kavradılar ve onu yere doğru çektiler. Yılkan ayağının yerden kesildiğini hissetti.

Dehşetle sıçrayan Yılkan kendini yerde yatarken buldu. Alnında biriken terleri sildi, kalbi hâlâ olanca şiddetiyle atıyordu. Gölgeler varlığına artık hazmedemeyip kendisini yok etmeye çalışmıştı. Başını sağa sola salladı. “Hayır hayır, bu doğru olamaz.” Tüm olanların sebebini biliyordu ama gördükleri o kadar gerçekçiydi ki şoku üstünden atamıyordu.

Daha fazla evde duramayacağını düşünerek dışarı çıktı. Yüzünü biraz olsun gizleyebilmek için başına bir şapka geçirdi. Gökyüzü bulutluydu, boş boş dolanıyor, insanları gözlemliyordu. Acaba kimler kendisi gibi etki altındaydı, evinin kapısı niçin işaretlenmişti?

Yol boyunca ilerlerken birisinin gizlice bir evi izlediğini fark etti. Pek dostane bakışları yoktu, arkasında bir şey saklıyordu. Yılkan’ ı henüz fark etmediği için gizlendiği köşeden çıktı ve eve doğru sinsice yürüdü. Sonra fırçayı çıkarıp evin duvarına yazılar yazmaya başladı. Yılkan sessizce ona yaklaştığında bu evin kapısının da işaretli olduğunu fark etti. Duvardaki yazıyı okuyunca şaşkına döndü.

Onun çağrısına kulak verin, aksi halde kalbiniz sökülüp alınacak.

“Kimsin sen? Bu ne demek oluyor?”

Yakalanmış olmanın verdiği telaşla genç adam kaçmaya çalıştı. İri yapılıydı ve koşarken Yılkan’ ın omzuna çarpıp onu devirdi. Yılkan kalkıp arkasından koştu ama izini kaybetti. Henüz tam iyileşmediği için nefes nefese kalmıştı. Duvardaki yazının basit bir tehdit olmadığını düşünüyordu. İtaat etmeyen kişileri böyle korkutarak belki de kasabayı terk etmelerini istiyorlardı. Ustası şu ana kadar garip bir tavır sergilemediği için karanlık varlığın etkisi altına girmemiş olduğunu düşündü. Diğer insanların ona zarar verme ihtimali olduğu aklını kemirmeye başladı. Ona olanları anlatamazdı ama yanında olup güvenliğinden emin olmalıydı. Hızlı adımlarla ormana doğru yürüdü.

Sık ağaçların arasındaki patikayı aştı, bir derenin yakınından geçti. Ağaçlarda dolaşan sincaplar, saklanan tavşanlar gözüne çarptı. Bir süre daha yürüdüğünde kamyoneti gördü. Ustası elinde baltayla bir ağacı kesmekteydi. Etrafta kimsenin olmaması Yılkan’ ı rahatlattı.

“Ben geldim usta.”

Naci sesi duyunca durdu ve yavaşça başını çevirdi. “Ben de seni bekliyordum.” Bakışlarındaki sertlik ve sesindeki tehditkâr ton Yılkan’ ı şaşırttı. “İyi misin sen?” diyerek ona doğru yürüdü. Naci’ nin sanki kendini tutmaya çalışır gibi bir hali vardı, çok gergin duruyordu.

“Hiç kimsesi olmayan bir zavallısın sen. Bunca yıl bana yük olduğun yeter. Defol git artık evimden.”

Yılkan’ ın gözleri hayretle açıldı. Karşısındaki adam yıllardır tanıdığı kişi olamazdı. “Bunların gerçek düşüncelerin olmadığını biliyorum,” dedi sakinliğini koruyarak.

Naci iyice yaklaşan Yılkan’ a doğru döndü. Bakışları buz gibiydi, çattığı kaşları yüzündeki kırışıklıkları daha fazla ortaya çıkarıyordu. Bir anda ileri atılıp Yılkan’ ın yakasına yapıştı, onu sarsmaya başladı. “Hiç kimse seni sevmiyor, başıma kaldın. Düş artık yakamdan!” Yılkan karşılık vermemek için kendini zor tutuyordu. Kafasında Naci’ nin sözlerini destekleyen anılar belirdi. Onun baştan beri kendisine değer vermediğini düşünmeye başlıyordu. Kafasının içinde bir ses yankılandı.

“Şu hadsiz ihtiyara gününü göster, onu pişman et. Kimse seni küçümseyemez.”

Yumruk yaptığı elleri titriyordu, kapana kısılmış gibiydi. Gözleri kızarmıştı. Bir yanda Naci’ nin tavırları bir yanda kafasında beliren anlam veremediği düşünceler... Naci yüzünde delice bir ifade ile kahkaha attı. “Ne o gerçekler ağır mı geldi? Çok mu canın yanıyor?”

“Yeter!” diye bağırdı Yılkan. Ustasını itip onun ellerinden kurtuldu ve kaçarcasına oradan uzaklaştı.






17 yorum:

  1. devam edecek olması güzel :) kısa olmuş bu sefer, ama yine de çok güzeldi.

    YanıtlaSil
  2. Daha devam edecek evet. Bu bölümü biraz kısa tuttuk, yorum için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
  3. Çok zorlu bir durum Yılkan' ı bekliyor.. Heyecanla ben de devamını bekliyorum. :)) Elinize sağlık arkadaşlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, iki arada bir derede kaldı. Heyecanlı bulmana sevindim, teşekkür ederiz. :)

      Sil
  4. Gölgelerin var oluş nedeni aydınlık kazandı, Yılkan'ı bu kötü gidişten uzak tutmayı başarırlar umarım. Naci'ye üzüldüm. O da karanlık tarafa geçmiş. Şimdi Zeynep'in akibetini merak ediyorum...
    Heyecanla okudum bu bölümü de. Emeklerinize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gölgeleri biraz daha açıklamanın zamanı gelmişti. Kasabadaki pek çok kişi etki altında, Yılkan' ın da işi zor. Zeynep neyse ki iyi durumda ama onun da ailesi dert. Yorumun için teşekkür ederiz. :)

      Sil
  5. amaniin, bölüm korkunçlu başladı, melanet hımmm uğur la konuşuyomuş ha, ayin, yani, kasaba halkı uyurgezer gibi ayine mi gidecek ki, hımmm bir yandan eski kültürel bir gelenekmiş gibi de olabilir, böyle örneğin bahar ayinleri var :) uğur ha, bu beklenmedik oldu, hımm bu resimdeki uğur da sanırım senin tarzın insan fiziği olsa gerek :) zeynep mi ne zeynepi, karıştırmasınlar onu :) oy karabasan melanet :) mum ve kan mı, iğrenç :) aaa kırmızı işaret mi, annee, yedi tane ev, niye 7 acaba :) 7 ölümcül günah gibiii :) gölgeler herhalde ilerde melanete karşı bişiler yapcaklar bakalım :) yılkanın evi de işaretlendi, demekki o da öldürülcek :) hımm gölge güzel konuştu bak, açıklanmayan şey çok, gölgeler gibi tabii :) hımm, ölenler demek hayalet oluyor, gölge oluyor :) hehe cansızlar için yaşamak kötü bir seçim demekki :) bu güzel buluştu yaaa :) bu melaneti kim koruyor, etrafında bir güç mü var ki, yoksa büyücü mü aynı zamanda :) aa noldu yılkana evde, gölgeler ona bişey yaptı, anlamadım, onu korumak için sanırım bişiler yapıyolar :) hımm, nacii, iki durum var, ya melanet yüzünden naciye bişey oldu, belki içine kötü ruh girdi :) ya da yılkanı korumak için onu uzaklaştırmak istoyor, bakalım bakalım nolcak :) bu arada, zeynebe bişey olmasııın :) bu öyküde favorim şimdilik o :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kasabalıların bir kısmı Melanet etkisi altında gidiyorlar ayine. Yani gelenek değil bu, kötü varlığın işleri. Bu arada Uğur'u ben yapmıştım, Duygu yapmadı. :D 7 ölümcül günaha atıf yok orada, bir nevi uyarı görevi görüyor. İnsanlar katıldıkça güçlenecek melanet o yüzden daha çok insan istiyor. Zeynep'in favorin olmasına sevindim Deeptone, yorumların için de teşekkür ederim çok. :))

      Sil
    2. Gölgeler karanlık varlığın saldırısı sonucu oluştu. Sanki yanlışlıkla oldu gibi düşünebiliriz, saldırı ters tepti biraz. :) Şimdi gölgeler de onun peşinde. Yılkan' a bir şey yapmadılar o halüsinasyon gördü, etki altında çünkü. Naci ise gerçekten etki altına girdi. Gerisi ne olur bilmiyorum. :))

      Sil
  6. Çok güzel ilerliyor kurgu, kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  7. İlginç olaylar başladı ve nereye gidecek çok merak ediyorum:) Kısa olmamasına sevindim hikayenin:) Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz daha gizemli oldu sanırım bu bölüm. :) Uzun öykü demiştim ama nereye kadar gideriz ben de kestiremiyorum. :) Teşekkür ederiz.

      Sil
  8. Kime benzettin acaba, merak ettim. :)) Bu bölüm biraz karışıktı evet. Her an her şey olabilir gibi.

    YanıtlaSil
  9. Bu bölüm de çok güzel, kaleminize sağlık, keyifle okudum:)))

    YanıtlaSil

Karagöz Dersaadet'te Gölge Oyunu (Kitap)

   Blog arkadaşımız Tefrika'nın yorumlarından sonra kitabı merakla okumaya başladım. Gerçekten farklı ve dikkat çekiciydi.   Dersaadet&#...