1.Bölüm
Karanlık çöktüğünde hava iyiden iyiye soğumaya başladı. Çocuk,
terk edilmiş binanın bir köşesine çaresizce sinmişti. Peşindeki kişilerin onu bulmamasını
umuyordu. Yediği o kadar dayaktan sonra daha fazlasını kaldıramazdı. Bir gözü
şişmiş, alt dudağı morarmıştı. Saldırganlardan biri onu yere fırlattığı için
sırtında da keskin bir acı hissediyordu. Endişe içinde beklerken nefes
alışverişi düzene girdi, bu kez soğuk nedeniyle uyuşukluk hissetmeye başladı. Yerdeki
kartonların üzerine kıvrıldı. Üfleyerek morarmaya başlayan ellerini ısıtmaya
çalıştı. Açlık ve soğuğa karşı koyamayacak durumdaydı.
Az önce hırsızlık yaparken yakalanmış, dövülmüştü. Kendisine
bu işi yaptıran çete üyelerinden biri ise uzaktan izlemekle yetinmişti. Hatta yakalanmış
olduğu için kendisini hor gördüğünü belirten bakışlar atmıştı. Çocuk araya
birilerinin girmesinden faydalanarak oradan kaçmıştı, bir daha o çetenin eline
düşmek istemiyordu.
Dışarıdan sızan cılız ışığın aydınlattığı duvara odaklandı
boş bakışları. Sonra birden fark ettiği bir karaltı beyninde alarm zilleri
çalmasına neden oldu. Peşindekilerin kendisini bulduğunu düşünerek korkuya
kapıldı. Ne kadar dikkatle baksa da yaklaşan karaltının sahibini seçemiyordu.
Bir gölgeden farksızdı. Gölge yavaşça eğilip onu kucağına aldığında çocuk, bedenine
herhangi bir şeyin değdiğini hissetmedi. Dışarıya çıkarılırken sanki havada
süzülüyor gibiydi. Açık havaya çıktıklarında iyice ağırlaşan göz kapakları
yavaş yavaş kapandı.
Uyandığında eski, ahşap bir evde buldu kendini. Eskisinden
çok daha iyi hissediyor, dahası artık üşümüyordu. Yanan soba içini ısıtıyordu. Masada birkaç kişinin fısıltı ile konuştuğunu
fark edince şaşırdı. İçlerinden birinin kendisini taşıyan kişi olduğunu
düşündü. Yardım ettiğine göre kötü biri olamazdı. Yavaşça kalkıp düğmeye uzandı
ve ışığı yaktı. Aynı anda korkuyla bağırıp geriye attı kendini. İnsan olduğunu
düşündüğü şeyler birer gölgeden ibaretti. “Siz, siz de nesiniz böyle?”
Gölgeler de en az çocuk kadar şaşkındı. İçlerinden biri ayağa
kalktı. “Sana zarar vermeyeceğiz, sakin ol. Hem bizi görebilen ilk kişisin. Bizim
de ne kadar hayrete düştüğümüzü anlayabiliyor musun?”
Çocuk anlamadığını belirtircesine başını iki yana salladı.
Gözlerindeki endişe silinmemişti. Gölgeler ne demeleri gerektiğinden emin
değildi.
“Dedim size o insanı buraya getirmemeliydik.”
“Ne yapsaydım peki, soğuktan donacaktı.”
“Neyse olan oldu. Hey küçük, senin bir adın var mı?” dedi
en yakındaki gölge çocuğa dönerek.
“Yılkan,” dedi çocuk ürkekçe.
Gölge çenesini sıvazladı. “Ne garip bir isim.”
Kendisine artık bir zarar gelmeyeceğine inanan Yılkan sakinleşmişti.
“Siz kimsiniz?”
“Biz, gördüğün gibi gölgeyiz. Bir gün bağlı olduğumuz
insanlardan koparıldık ve bu şekilde yaşamaya mahkum edildik. Bir lanet gibi
dünyaya çakılıp kaldık. Buna sebep olan varlık...”
Yanındaki gölge araya girdi. “Tamam, bu kadar açıklama
yeter. Çocuk ne anlayacak, zaten şaşkın. Aç olmalı, önce bir şeyler yesin.”
Yılkan o kadar acıkmıştı ki az önce duyduklarına hiç
odaklanamadı. Kendisi için getirilen yiyecekleri büyük bir iştahla yedi. Sonraki
günlerde iyice toparlandığında gölgeler onu karşısına alıp gitmesi gerektiğini
söylediler. Biraz olsun onlara alışan Yılkan bu anın gelmesinden korkuyordu. “Gidecek
bir yerim yok, kimsem yok.”
En baştaki gölge yılmış halde omuzlarını düşürdü. “Bir
insanın bizle yaşadığı görülmüş şey değil. Bir çocuğa nasıl bakarız biz?” Yılkan
buğulu gözlerle bakınca ona daha fazla kıyamadı. “Tamam, sana bir yer bulana
kadar burada kalabilirsin.”
Yılkan’ ın yüzü sevinçle aydınlansa da gölgeler onu
süzüyor, yabancı bir madde gibi ona bakıyorlardı. Aralarında konuşmaya
başladılar.
“Her gün yemek yemek, su içmek zorunda. Yine çalmamı mı istiyorsunuz?”
“Ve de uyuması gerekiyor.”
“Bir de tuvalet...”
“Yeter susun! Çocuğa bir şekilde bakacağız.”
***
Gökyüzünde muhteşem bir manzara vardı. Turuncu, sarı ve
mavi tonlarının uyumu. Akşamın kızıllığı da sonrasında bu renk cümbüşüne
katıldı. Uzakta belli belirsiz görülen tepeler, ormanlar ve deniz. Her şey
sakin bir uyum içinde duruyordu. Kasabadaki çok az insan, doğanın bu
güzelliğini fark edebilirdi. Herkes kendi rutin işlerine gömülüyken bu
şaşırtıcı değildi.
Bu sakin kasabanın en güzel evlerinden biri eski bir
köşktü. Köşkün geniş bahçesi bir zamanlar güzel olabilirdi. Ancak şimdi için bu
pek doğru değildi. Çalılar fazla bakımsızdı. Yabani otlar başını alıp gitmişti.
Akşamın ilk ışıkları
düşerken, köşkün sakinlerinden biri olan Zeynep, gördüklerini hayal gücü
eşliğinde tuvaline döküyordu. Yine de istediği kadar sağlam bir resim
yapamıyordu. Resmin ruhu eksikti. Ona canlılık katan dokunuşları korkunç
derecede zayıftı. Can sıkıntısıyla resme ara verdi. Çok geçmeden kendini yatağa
bıraktı. Aklından sadece tek bir şey geçiyordu: okulunu bitirince bir atölye
açmak.
Çocukluğundan beri
resim yapmak onun tutkusu olmuştu ve şimdi sanat okulu öğrencisiydi. Bu
kasabaya ailesinin isteğiyle gelmişti. Yaz tatilini geçirmek için ilginç bir
yerdi, doğası harika hissettiriyordu. Zeynep burada bolca ilham bulacağını
düşünmüştü ancak o ilham bir türlü gelmiyordu.
Saat yediye vurduğu zaman tüm aile akşam yemeği için
toplanırdı. Yediyi geçiren oldu mu, Zeynep ve ağabeyi bazen süreyi geçirirdi, o
gece aç yatardı. Ailenin katı kuralları vardı. Bunlar kimse için esnetilemezdi.
Akşam yemeklerinde de genelde kimse konuşmazdı.
Adam, “Oldukça leziz bir yemek. Parmaklarımı dahi
yiyebilirim,” diyerek karısını tutkuyla övdü. Tabağındakileri iştahla yerken
gözleri ışıl ışıldı. Doğrusu kızları dışında herkes fazla iştahlıydı.
“Böyle diyerek en sonunda hepimizi şişmanlatacaksın,” dedi
oğulları bir sitemle.
Seher delişmen
bakışlarla kahkaha attı. Kızına döndüğünde gülümsemesi kasılmaya döndü.
Mimikleri tuhaf şekilde oynuyordu. “Tabağına dokunmamışsın, ağabeyinin sözleri
yüzünden mi?”
“Hayır. Pek aç değilim,” dedi Zeynep. Bir nedenden
rahatsızlık hissederek yüzünü buruşturdu. “Her şey çok leziz olmuş.”
“Yüzün bunun tam tersini söylüyor,” diye mırıldanmadan
edemedi ağabeyi. Ancak ona ne Zeynep ne annesi aldırdı.
Anneleriyse buz gibi ifadeyle konuşuyordu. Gözleri şüphe
içinde, kısılıyordu. “Neyin var, hasta mısın?”
Kız bunu reddedince fazla üstünde durulmadı. Sıkıcı geçen
yemekten sonra herkes kendi odasına çekildi. Zeynep ailesinin kendi içine
kapanıklığını o ana dek neden fark edemediğini düşündü. Ağabeyiyle konuşmaya
çalıştıysa bile başarılı olamıyordu. Kitap okumakla meşgul olduğunu söyleyen
genç adam onu adeta kovmuştu. Zeynep en sonunda pes ederek kendi odasına gitti.
Ailesinin tuhaflığı üzerine düşüncelere dalmadan edemedi.
O gece kızı uyku tutmadığından sabaha dek yatağında döndü
durdu. Bir zaman, sokakta havlayan köpekler dikkatini çekti. Koştu pencereye ve
köpeklerin seslerini dinledi. Zeynep, can acısıyla bir şeyler söylemek ister
gibi uluyan köpeklere acıdı. Adeta yakarışlarıydı bunlar. Pencereyi biraz açıp
ne olduğuna bakmak istedi. Ortalıkta şimdi ne köpek ne de havlamaları vardı.
Sadece ayın güzelliği ve parlaklığı vardı. Ay, her şeyi güzelliğiyle birlikte
silip süpürmüş olabilir miydi?
Hafif bir esinti
kızın sarı saçlarını dalgalandırdı. Ama ferahlatmayıp aksine sıcaklatıyor,
hatta boğacakmış gibi bir his bırakıyordu insana. Zeynep boğazında baskı
hissetti. Gerçekten boğuluyor gibi bir his. Adeta göğsünden kalbi sökülmeye
çalışılıyordu. Titredi. Göz bebekleri irileşti. Nefesi birden bire
düzensizleşti. Tüm bunlar olurken Zeynep göremese de bahçede ilerleyen bir karaltı vardı. Sonra baskı birden yok oldu.
Kız da yere, ayakları üzerine çöküp öksürmeye başladı.
Kendisine geldiğinde ne kadar zaman geçmişti bilemiyordu.
Odasında kalmak yerine annesiyle konuşma ihtiyacı duydu. Ebeveynlerinin yanında
gittiğinde yatağın hiç bozulmamış olduğunu gördü. Sonra ağabeyinin odasına
baktı. Tüm odalara tek tek baktığında evde yalnız olduğunu anlayıp canı
sıkıldı.
***
Bulutsuz bir gecede yıldızlar gökyüzünde ışıl ışıl
parlıyordu. Bahçedeki hamağa uzanan Yılkan mızıka çalıyordu. Kömür karası
saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Sürme çekilmiş gibi duran kara gözleri iriydi.
Atletik bir yapısı vardı, yaşıtlarından çok güçlüydü.
Günün bu saatlerini çok sever ve karanlık göğü izlemeye doyamazdı.
Tabi mızıkası da elinden düşmezdi. Yıllardır yanında yaşadığı ustası sanatından
bir şey anlamadığı için bazen söylenip dursa da her gece çalmaya devam ederdi. Etrafa
yayılan melodi biraz ürkütücü biraz hüzünlüydü. Çevredeki insanlar Yılkan’ ı
yadırgasalar da ustası Naci onlara kulak asmazdı. Arada bir huysuzluk ederdi
ama Yılkan’ a asla laf söyletmezdi.
Gölgeler insan gibi yaşaması gerektiğini söyleyerek onu Naci’
nin kapısına bırakmıştı. O vakitler Yılkan çok içerlemiş ama büyüdükçe anlamaya
başlamıştı. Okula gitmiş, insanlar içine karışmış, pek çok şey öğrenmişti. Uzun
süredir bir oduncu olan ustasına yardım ediyordu. Birlikte ormanın
derinliklerine giderek kurumuş, eski ağaçları kesiyorlardı.
Yılkan mızıkayı kenara bırakıp ellerini başının arkasında
birleştirdi. Hamakta usul usul sallanırken geçmişini düşündü. Bir ailesi var
mıydı bilmiyordu. Çocukluğuna ait tüm anıları o çete tarafından zorla
çalıştırıldığına dairdi. Kimsesiz miydi, yoksa kaçırılmış mıydı emin değildi.
Ustası sayesinde insanlara biraz olsun alışmış, onlara güvenmeyi öğrenmişti. Başının
dibinden hızla bir karaltı geçince doğruldu.
“Yine ne düşünüyorsun?” dedi gölge.
Yılkan dönüp cama baktı. Işık yanmıyordu yine de kısık
sesle konuştu.
“Her zamanki şeyler işte.”
“Anlıyorum. Sen de son günlerde tuhaf şeyler hissetmeye
başladın mı?”
“Ne gibi şeyler? İlk defa böyle gergin görüyorum seni.”
Gölge iyice başını kaldırarak etrafa bakındı. Sanki
gözünden kaçırdığı bir şeyler var gibiydi. “Tam olarak emin değilim. Sanki kötü
bir şeyler olacak gibi.”
Yılkan hamaktan indi, gölgeye doğru yürüdü. Tam konuşacaktı
ki komşulardan birinin geçtiğini gördü. Dikkat çekmemek için sanki dışarı
çıkıyor gibi yürümeyi sürdürdü. Gölgenin içinden geçip giderken içini yine
karanlık bir ürperdi sardı. Bu, boşluk hissini hiç sevmezdi. Komşusu uzaktan
bir selam verip geçti, hiçbir zaman Yılkan ile muhabbet kurmaya çalışmazdı. Adam
gidince Yılkan bahçe kapısını kapatarak geri döndü. Gölge gitmişti. Bir anda
ziyarete gelip bir anda gitmelerine alışkındı. Gölgeler Yılkan’ dan sonra kasabayı
bırakıp gidememişti. Tabi insanların arasındayken onları görüp de yokmuş gibi
davranmak Yılkan için kolay olmuyordu. Geçmişte bir iki kez gölgelerle sohbet
ederken yakalandığı için insanların garip bakışlarına maruz kalmıştı.
Vakit geç olduğundan daha fazla oyalanmadan içeriye geçti.
Ustası sabah erkenden kalkıp başına dikilir, gün doğmadan uyanması gerektiğini
söylerdi. Parmaklarının üzerinde yürüyerek odasına geçti, kapıyı kapattı. İstemsizce
gölgenin bahsettiği şeyi düşünmeye başladı. Doğru düzgün konuşamadan gittiği
için kafasındaki soruları soramamıştı. Yatağa uzandığında keyifsizdi ama gün
içinde çok yorulduğu için kısa sürede uykuya daldı.
Sabaha karşı gördüğü sıkıntılı rüyanın etkisi ile yatağında
huzursuzca mırıldanmaya başladı. Rüyasında gölgeler etrafını sarmış düşmanca tavırlar
sergiliyordu. Bir süre Yılkan’ ı hırpalayıp ardından üstüne çullanıp boğazını sıktılar.
Yılkan konuşmaya çalışıyor ama ağzından tek kelime çıkmıyordu. Bunca yıllık
dostlarına ne olduğunu anlayamıyordu. Çırpınırken bir anda haykırarak uyandı:
“Neden?” Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki ustasının uyanmasından endişelendi. Derin
nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. Eli boğazına gitti. Gördükleri o kadar
gerçekçiydi ki, eski dostlarını kaybetme düşüncesi bile içini sızlatmaya
yetmişti.
2. bölümü bekliyorum :)
YanıtlaSilçok güzel bir hikaye, yaratıcı ve merak ettiriyor
Güzel yorumun için teşekkür ederim. Merak ettiriyor olmasına sevindim. :)
SilKontrol de ettiriyor yayınlandı mı ikinci bölüm diye :) hikayeleriniz çok güzel gerçekten
SilMerak etmene sevindim. Birkaç gün içinde yayınlayabilirim. Teşekkürler. :))
SilMuhteşem olmuş! Çok beğendim, kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiz ışınonur, beğenmene sevindim. :)
SilÇok ilginç bir hikaye olacak gibi. Sevdim. Kaleminize sağlık. Sadece giriş bölümünde gölgeler çocuğu çok çabuk kabullendi. O bölümdeki diyalogları biraz daha uzatabilirsiniz. Devamını merakla bekliyorum. :)
YanıtlaSilYorumun için teşekkürler okurix. :) O kısmı daha uzatabilirdim evet. Zaten kısa bir süre bakacakları için uzamadı durum. :)
Siloooo iki kankanın ortak hikayesi pekiii, ne güzel, fotiler de hımm senin romandaki tipleri andırıyo, özellikle yılkan, sonra okuycam, güzel haber buuu :)
YanıtlaSilZeynep' i Merve yaptı, Yılkan' ı ben yaptım. Onu benim yaptığım belli oluyor galiba. Bu tipi çıkarmak için dün en az iki saat uğraştım. 😀
Silİlk bölümden çok ilginç olacağı belli:) Özellikle Yılkan'ın hikayesi ilgimi çekiyor:) Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilGüzel yorumunuz için teşekkür ederim. :) Vakit buldukça yazmaya çalışacağız. Dersler yüzünden yavaşlatıyorum Merve' yi de. :)
SilDers işini bırakıp, kitap işine mi girseniz acaba:)
SilGüzel olurdu ama sınavlardan kurtulamıyoruz. :)) Mecburen derslere de odaklanmak gerekiyor.
SilSanırım arkadaşınla birlikte yazdığınız bir hikâye. Bende çok beğendim, güzel bir hikâye olacak belli:) Kaleminize sağlık, başarılar diliyorum ikinize de:)
YanıtlaSilEvet arkadaşımla yazıyoruz Gülten. Beğenmene sevindim, teşekkür ederiz. :))
SilSelam Duygu ve Undine :) Öncelikle ikinizin de emeğine sağlık, çok başarılıydı. Karakter görsellerini de çok beğendim, Duygu sen bu işi kaptın :D Hikaye benim bayağı bir ilgimi çekti. Gölgeler, katı aile falan bunlar hep can alıcı unsurlar. Ben Zeyneple Yılkanı sevdim. Şey bu ikisi ne zaman tanışır? :D Bölümlerin devamını heyecanla bekleyeceğimm :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim Gamzeli Kız. :) Görselleri beğenmene sevindim, bu kez çok uğraştırdı beni. İçime sinene kadar 15 kişi falan yaptım. :D
SilHikayenin ilgini çekmesine sevindim. Büyük ihtimalle sonraki bölümde karşılaştırırız karakterleri. :)) Güzel yorumun için teşekkür ederim. :)
Selam Gamzeli Kız, öyküyü beğenmene sevindim ben de. İkiliyi ikinci bölümde ben karşılaştıracağım. Umarım sonraki bölümleri de seversiniz. :))
SilRoman kadar uzun olmayacak, uzun öykü diyebiliriz. :) Evet, benim tarzım olmuş tam. :)
YanıtlaSilYa da novella. :D
YanıtlaSilHikaye harikaydı, emeklerinize sağlık. Zeynep'in ailesinin bariz bir tuhafligi var. Gelişmeleri merakla bekliyorum. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederiz güzel yorumun için. :)) Zeynep' in ailesi biraz tuhaf evet, yavaş yavaş açığa çıkar sebebi. :)
SilÇocuk ve gölgeler, ilginç bir başlangıç. Gölgelerini kaybeden insanlar , normal insan olmasalar gerek artık :) Bakalım nereye varacak iş, kalemine sağlık :)
YanıtlaSilO insanlar yok, öldüler. Henüz açıklamadım, ileride daha detaylı anlatabilirim. :) Yorumun için teşekkür ederim. :)
SilYine harika bir hikaye😍
YanıtlaSilTeşekkürler. :))
Silanneeee, normal bir öykü gibi başladı, yerli film gibi, gariban çocuk, amaa o ne, gölgeler, amaniiin :) aa görülmeyen gölgeler amaniin :) yılkan yandın sen :) aa bedeninden koparılan gölgeler mi, çok süper bir buluş bu yaa vallahi yaa, varlık kim ki :) ooo kıyamadılar yılkana :) yılkan ne demek acaba, yıl-kan, yani burdaki yıl bildiğimiz sene mi, kan da blood herhalde, yılkan, yılların kanı gibi mi ki :) resim yapan, ilham bekleyen zeynep de hoş bir karakter, içine kapanmış bakalım neden :) bişey oldu, nefesi sıkıştı, evdekiler nerde :) hımm yılkan insanlara bırakılmış biraz büyümüş, sahiden de ailesi kim ki onun :) ha haa tabii gölgelerle konuşurken görenler deli bu oğlan demişlerdir :) hımm bu rüya hayırlı değil :)
YanıtlaSilGölgeler Yılkan' ı seviyor. :)) Varlığa yavaş yavaş değineceğiz. Hemen gizem çözülmesin. :) Yılkan' ı öylesine uydurdum kulağa hoş geliyor diye ama varmış öyle bir isim. Anlamı da yılan, çekinen kimse demekmiş. 😀 Zeynep de hoş biri evet. Rüya pek hayırlı değil aynen. :)
Silyılkan, yılan, çekinen, yılmış kanlı gibi, güzelmiş :)
Siloleey, yeni öykü güzel başladı, işallah aşk da olur :) gölgeler, varlıklar, orman, gizem öyküsü olcak gibi. birlikte öykü yazmak da ne hoş :) bitmeyen öykü olsun :)
YanıtlaSilGüzel yorumun için teşekkür ederim. Hep aşk istiyorsun ama sen de. :D Birlikte yazmak güzel gerçekten. Farklı bakış açılarıyla yazmış oluyoruz. :) Her şey biter bir gün. :))
SilDeeptone yorumun gülümsetti beni. Ben de bitmeyen öykü istiyorum. Ve spoiler olsun Zeynep, Yılkan'a aşık olacak.😂😂😂
Silduygu :) eveet yani alıştık kore romantik ve romantik komedilerine, aşksız olmayo :)
Silundine :) evet eveet bitmesiin, oleeey güzeel, biliyordum, aşk var aşk :))
Kore dizilerinde olmuyor aşksız ama ben karakterlerimi çok sahiplenince başkasını sevmesini pek istemiyorum. 😂😅
SilAşk öyküde çok yer kaplamazsa ( pembe dizi misali) ben seviyorum ya. Daha insancıl yapıyor karakterleri, Lord Voldemort gibi olmasın sonra sevemeyince. 😂
SilAslında seviyeli olursa seviyorum ama şimdikiler abarttığı için soğutuyorlar. :) Çocukken Ay Savaşçısı, Beyblade, Pokemon ve Tsubasa' yı falan severdim.
SilAy Savaşçısı'nda aşk yoğun yer kaplar ama Duygucum. Yani bence öyle... :D
SilUndiné, sizin de elinize ve aklınıza sağlık, Duygu ile çok iyi üretiyorsunuz. Tebrikler :))
SilTeşekkür ederim, Momentos. :D
SilÇok beğendim, şimdi 2. bölümü okumaya gidiyorum hemen:))) Kalemine sağlık, çok merak ettim:)))
YanıtlaSilBeğenmene sevindim kitapkesfi, teşekkürler. :))
SilDuygu süper bir başlangıç... diğerlerini de okuyacağım :) eline sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Momentos, beğenmene sevindim. :)
SilMerhabalar Duygu Emanet.
YanıtlaSilÖzel olacak ama, insanız işte malumunuz birçoğumuz sosyal medyada (mahlas, nickname vb) dedikleri takma adları kullanırız. Sizin adınız ve soyadınız "Duygu Emanet" mi? Merakımı bağışlayın. Cevap vermek zorunda değilsiniz. Şimdi yorumlarda size hitap ederken arkasında link adresiniz olan "duygu emanet"i görünce haliyle bizler de oradaki isimle size hitap ediyoruz.
"Uyuyan Melanet" isimli öykünüzün birinci bölümünü okudum. Bu öyküyü tek başınıza değil de bir başka blogger arkadaşınızla birlikte yazdığınız gibi yorum ifadeleri gördüm ve hikayeye katılan blogcu arkadaşınızın ismi de "Gülten" gibi gözüme çarpmıştı. Gülten "saklı cennetim" rumuzlu blogcu arkadaşımız değil mi?
Şimdi ben merak eden, araştıran, inceleyen ve akabinde sonuca ulaşmak isteyen biri olarak müsaadenizle size bazı sorular soracağım. İki kişi bir hikayeyi nasıl yazabilir merak ettim doğrusu. Bazı araştırma ve inceleme konuları olan kitaplar iki ya da daha fazla kişi tarafından hazırlanıp yazılabiliyor ama, bir roman ya da hikaye iki kişi tarafından nasıl yazılabilir gerçekten merak ettim.
Yazmaya devam ettiğiniz bu hikayenin ilhamı nasıl oluştu? Gerçek yaşanmış hayattan aktarılan bir hikaye mi? Yoksa, işte doğaçlama şeklinde tamamen hayal ürünü türünden bir hikaye mi?
Hani her kitabın bir başlangıcı, önsözü olur ya, işte benimkisi buraya açıklık getirecek türden sorulardır. Daha önceden yazılmış ve tamamı bitirilmiş bir hikaye mi? Yoksa şu anda yazmaya devam ettiğiniz ve tamamlanan bölümlerin yayına alındığı bir hikaye mi?
Beni bağışlayınız. Okumaya başlayacağım roman, öykü vs edebi türden eserlerin başlangıç, giriş ve önsöz dediğimiz bölümlerini okuyup o kitap hakkında bir ön bilgi aldıktan sonra kitabı okumaya başlarım.
Hikayeye koyduğunuz isim "Melanet Uykusu"na gelince, kaleme aldığınız bu hikayeye koyduğunuz ismin de hikmetini bilmek isterim. TDK'ya göre melanet: büyük kötülük, lanetlenecek iş veya davranış anlamlına gelmektedir. Rahmetli ustamız Neşet Ertaş'ın da bir türküsünde "Ben melanet hırkasını kendim giydim eynime" dizesinde kullanılan Melanet hırkası somut bir hırka değil bir semboldür. Dünya nimetlerinde vazgeçmek, kendini yüksek mevkilerde görmemek ve olgunlaşmak anlamındadır. Dini istismar eden şeyhlere karşı kullanılmıştır.
Yılkan'ın rüyasında gördüğü gölgeleri, bir ara gerçek zannettim. Hikayenin devamında anladım ki, gölgeler sadece rüyadan ibaretmiş. Güzel bir başlangıçtı. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Merhabalar,
YanıtlaSilNormalde ben de nickname kullanırım forumlarda falan ama bu gerçek adım evet. Bloglarda az insan olduğu için gerçek adımı kullanmak istedim. :)
Birlikte yazdığım kişi Gülten değil Undine(Merve), yorumlardan yanlış anladınız sanırım. :) Merve blog kullanmıyor, uzun zamandır forum arkadaşım kendisi ve yorum yazmak için geliyor buraya sadece.
İki kişi yazmak nedenimiz aslında tarzımızın yakın olması. Yoksa öykü veya romanda sırıtabilir bu durum, göze batar yani. Burada bölümler de kendi içinde ayrılıyor, ben daha çok Yılkan' ın bakış açısıyla yazıyorum, Merve de Zeynep' in bakış açısı olan kısımları yazıyor. O yüzden pek karışmıyor sınırlar.
Hikaye fantastik, hayali tamamen. Aklımıza ilk nasıl gelmişti hatırlamıyorum. Yıllar önce yazmıştık ama karakterler daha farklı özellikteydi, içimize sinmeyince baştan yazalım dedik, şu an belli bir şey yok kafamızda. Akışına bıraktık, gittiği yere kadar yazacağız.
Estağfurullah, ne demek. Okuyacağınız şey hakkında önceden fikir sahibi olmak istemeniz çok doğal ve güzel bir şey. Elimden geldiğince yanıtlamaya çalışıyorum.
Melanet kelimesini kötülük anlamında kullandık, hikayenin kötü ve karanlık varlığına ithafen. Tabi tamamen hayal ürünü bizimki. Son olarak hikayede gölgeler gerçek. Arada karakter rüyasında görüyor onları da. Yorumunuz ve ilginiz için teşekkür ederim.
Merhabalar.
SilSize zahmetler verdim. Cevab-i yorumunuz için çok teşekkür ederim. Bu hikayenin yazarları olarak her ikinize de başarılar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Rica ederim, memnuniyetle yazdım. Teşekkür ederiz. Selam ve saygılarımla.
Silİki kişinin birlikte hikaye yazması ilginç bir durum sanırım. Yani yazma yeteneğim olmadığı için bilemiyorum tabi ki. Devam ediyorum okumaya...
YanıtlaSilBiraz ilginç ama keyifli. :) Yazmayan kişiler de okuduğu için tahmin edebilir nasıl bir şey olduğunu. Ayrıca herkes denerse yazabilir bence. :)
SilTeşekkür ederiz İlkay. Beğenmene sevindim, fantastik dışında pek yazmıyorum zaten. :)
YanıtlaSilHikayenin ilk bölümünü yeni okuyabildim. Gölgeler gerçekten güzel düşünülmüş bence daha önce okumadım hiç böyle birşey.
YanıtlaSilZeynep'in ailesi bana kızkerdeşimin bir arkadaşının ailesini anımsattı. :D Kızkardeşim ilk kez misafir olarak gitmişti. Bizde sofrada sohbet muhabbet sevilir uzun oturulur. Herkes yiyene kadar da sofra kalkmaz. Orda sofra kurulur ve yarım saat sonra kaldırılırmış. Kızkardeşim arkadaşının babasıyla sohbet ederken tabağı birden önünden alınınca şok olmuş. Aç kaldım, aç diye sızlanıyor hala analtırken. :D
Son kısım da biraz ürperticiydi, çok ilginç şeyler bekliyor bizi gibi hissettim. :)
Teşekkür ederim, gölgeleri ilginç bulmana sevindim. :)
SilBahsettiğin aile garipmiş, misafire de öyle davranılır mı hiç. :)
Sonu biraz gerilimliydi. Yorumun için teşekkür ederim. :)