3 Ocak 2022 Pazartesi

Uyuyan Melanet- 1.Bölüm (Duygu&Undine)





 1.Bölüm


Karanlık çöktüğünde hava iyiden iyiye soğumaya başladı. Çocuk, terk edilmiş binanın bir köşesine çaresizce sinmişti. Peşindeki kişilerin onu bulmamasını umuyordu. Yediği o kadar dayaktan sonra daha fazlasını kaldıramazdı. Bir gözü şişmiş, alt dudağı morarmıştı. Saldırganlardan biri onu yere fırlattığı için sırtında da keskin bir acı hissediyordu. Endişe içinde beklerken nefes alışverişi düzene girdi, bu kez soğuk nedeniyle uyuşukluk hissetmeye başladı. Yerdeki kartonların üzerine kıvrıldı. Üfleyerek morarmaya başlayan ellerini ısıtmaya çalıştı. Açlık ve soğuğa karşı koyamayacak durumdaydı.

Az önce hırsızlık yaparken yakalanmış, dövülmüştü. Kendisine bu işi yaptıran çete üyelerinden biri ise uzaktan izlemekle yetinmişti. Hatta yakalanmış olduğu için kendisini hor gördüğünü belirten bakışlar atmıştı. Çocuk araya birilerinin girmesinden faydalanarak oradan kaçmıştı, bir daha o çetenin eline düşmek istemiyordu.

Dışarıdan sızan cılız ışığın aydınlattığı duvara odaklandı boş bakışları. Sonra birden fark ettiği bir karaltı beyninde alarm zilleri çalmasına neden oldu. Peşindekilerin kendisini bulduğunu düşünerek korkuya kapıldı. Ne kadar dikkatle baksa da yaklaşan karaltının sahibini seçemiyordu. Bir gölgeden farksızdı. Gölge yavaşça eğilip onu kucağına aldığında çocuk, bedenine herhangi bir şeyin değdiğini hissetmedi. Dışarıya çıkarılırken sanki havada süzülüyor gibiydi. Açık havaya çıktıklarında iyice ağırlaşan göz kapakları yavaş yavaş kapandı.

Uyandığında eski, ahşap bir evde buldu kendini. Eskisinden çok daha iyi hissediyor, dahası artık üşümüyordu. Yanan soba içini ısıtıyordu.  Masada birkaç kişinin fısıltı ile konuştuğunu fark edince şaşırdı. İçlerinden birinin kendisini taşıyan kişi olduğunu düşündü. Yardım ettiğine göre kötü biri olamazdı. Yavaşça kalkıp düğmeye uzandı ve ışığı yaktı. Aynı anda korkuyla bağırıp geriye attı kendini. İnsan olduğunu düşündüğü şeyler birer gölgeden ibaretti. “Siz, siz de nesiniz böyle?”

Gölgeler de en az çocuk kadar şaşkındı. İçlerinden biri ayağa kalktı. “Sana zarar vermeyeceğiz, sakin ol. Hem bizi görebilen ilk kişisin. Bizim de ne kadar hayrete düştüğümüzü anlayabiliyor musun?”

Çocuk anlamadığını belirtircesine başını iki yana salladı. Gözlerindeki endişe silinmemişti. Gölgeler ne demeleri gerektiğinden emin değildi.

“Dedim size o insanı buraya getirmemeliydik.”

“Ne yapsaydım peki, soğuktan donacaktı.”

“Neyse olan oldu. Hey küçük, senin bir adın var mı?” dedi en yakındaki gölge çocuğa dönerek.

“Yılkan,” dedi çocuk ürkekçe.

Gölge çenesini sıvazladı. “Ne garip bir isim.”

Kendisine artık bir zarar gelmeyeceğine inanan Yılkan sakinleşmişti. “Siz kimsiniz?”

“Biz, gördüğün gibi gölgeyiz. Bir gün bağlı olduğumuz insanlardan koparıldık ve bu şekilde yaşamaya mahkum edildik. Bir lanet gibi dünyaya çakılıp kaldık. Buna sebep olan varlık...”

Yanındaki gölge araya girdi. “Tamam, bu kadar açıklama yeter. Çocuk ne anlayacak, zaten şaşkın. Aç olmalı, önce bir şeyler yesin.”

Yılkan o kadar acıkmıştı ki az önce duyduklarına hiç odaklanamadı. Kendisi için getirilen yiyecekleri büyük bir iştahla yedi. Sonraki günlerde iyice toparlandığında gölgeler onu karşısına alıp gitmesi gerektiğini söylediler. Biraz olsun onlara alışan Yılkan bu anın gelmesinden korkuyordu. “Gidecek bir yerim yok, kimsem yok.”

En baştaki gölge yılmış halde omuzlarını düşürdü. “Bir insanın bizle yaşadığı görülmüş şey değil. Bir çocuğa nasıl bakarız biz?” Yılkan buğulu gözlerle bakınca ona daha fazla kıyamadı. “Tamam, sana bir yer bulana kadar burada kalabilirsin.”

Yılkan’ ın yüzü sevinçle aydınlansa da gölgeler onu süzüyor, yabancı bir madde gibi ona bakıyorlardı. Aralarında konuşmaya başladılar.

“Her gün yemek yemek, su içmek zorunda. Yine çalmamı mı istiyorsunuz?”

“Ve de uyuması gerekiyor.”

“Bir de tuvalet...”

“Yeter susun! Çocuğa bir şekilde bakacağız.”

 

***

 

Gökyüzünde muhteşem bir manzara vardı. Turuncu, sarı ve mavi tonlarının uyumu. Akşamın kızıllığı da sonrasında bu renk cümbüşüne katıldı. Uzakta belli belirsiz görülen tepeler, ormanlar ve deniz. Her şey sakin bir uyum içinde duruyordu. Kasabadaki çok az insan, doğanın bu güzelliğini fark edebilirdi. Herkes kendi rutin işlerine gömülüyken bu şaşırtıcı değildi.

Bu sakin kasabanın en güzel evlerinden biri eski bir köşktü. Köşkün geniş bahçesi bir zamanlar güzel olabilirdi. Ancak şimdi için bu pek doğru değildi. Çalılar fazla bakımsızdı. Yabani otlar başını alıp gitmişti.

 Akşamın ilk ışıkları düşerken, köşkün sakinlerinden biri olan Zeynep, gördüklerini hayal gücü eşliğinde tuvaline döküyordu. Yine de istediği kadar sağlam bir resim yapamıyordu. Resmin ruhu eksikti. Ona canlılık katan dokunuşları korkunç derecede zayıftı. Can sıkıntısıyla resme ara verdi. Çok geçmeden kendini yatağa bıraktı. Aklından sadece tek bir şey geçiyordu: okulunu bitirince bir atölye açmak.

 Çocukluğundan beri resim yapmak onun tutkusu olmuştu ve şimdi sanat okulu öğrencisiydi. Bu kasabaya ailesinin isteğiyle gelmişti. Yaz tatilini geçirmek için ilginç bir yerdi, doğası harika hissettiriyordu. Zeynep burada bolca ilham bulacağını düşünmüştü ancak o ilham bir türlü gelmiyordu. 

Saat yediye vurduğu zaman tüm aile akşam yemeği için toplanırdı. Yediyi geçiren oldu mu, Zeynep ve ağabeyi bazen süreyi geçirirdi, o gece aç yatardı. Ailenin katı kuralları vardı. Bunlar kimse için esnetilemezdi. Akşam yemeklerinde de genelde kimse konuşmazdı. 

Adam, “Oldukça leziz bir yemek. Parmaklarımı dahi yiyebilirim,” diyerek karısını tutkuyla övdü. Tabağındakileri iştahla yerken gözleri ışıl ışıldı. Doğrusu kızları dışında herkes fazla iştahlıydı.

“Böyle diyerek en sonunda hepimizi şişmanlatacaksın,” dedi oğulları bir sitemle.

 Seher delişmen bakışlarla kahkaha attı. Kızına döndüğünde gülümsemesi kasılmaya döndü. Mimikleri tuhaf şekilde oynuyordu. “Tabağına dokunmamışsın, ağabeyinin sözleri yüzünden mi?”

“Hayır. Pek aç değilim,” dedi Zeynep. Bir nedenden rahatsızlık hissederek yüzünü buruşturdu. “Her şey çok leziz olmuş.”

“Yüzün bunun tam tersini söylüyor,” diye mırıldanmadan edemedi ağabeyi. Ancak ona ne Zeynep ne annesi aldırdı.

Anneleriyse buz gibi ifadeyle konuşuyordu. Gözleri şüphe içinde, kısılıyordu. “Neyin var, hasta mısın?” 

Kız bunu reddedince fazla üstünde durulmadı. Sıkıcı geçen yemekten sonra herkes kendi odasına çekildi. Zeynep ailesinin kendi içine kapanıklığını o ana dek neden fark edemediğini düşündü. Ağabeyiyle konuşmaya çalıştıysa bile başarılı olamıyordu. Kitap okumakla meşgul olduğunu söyleyen genç adam onu adeta kovmuştu. Zeynep en sonunda pes ederek kendi odasına gitti. Ailesinin tuhaflığı üzerine düşüncelere dalmadan edemedi.

O gece kızı uyku tutmadığından sabaha dek yatağında döndü durdu. Bir zaman, sokakta havlayan köpekler dikkatini çekti. Koştu pencereye ve köpeklerin seslerini dinledi. Zeynep, can acısıyla bir şeyler söylemek ister gibi uluyan köpeklere acıdı. Adeta yakarışlarıydı bunlar. Pencereyi biraz açıp ne olduğuna bakmak istedi. Ortalıkta şimdi ne köpek ne de havlamaları vardı. Sadece ayın güzelliği ve parlaklığı vardı. Ay, her şeyi güzelliğiyle birlikte silip süpürmüş olabilir miydi?

 Hafif bir esinti kızın sarı saçlarını dalgalandırdı. Ama ferahlatmayıp aksine sıcaklatıyor, hatta boğacakmış gibi bir his bırakıyordu insana. Zeynep boğazında baskı hissetti. Gerçekten boğuluyor gibi bir his. Adeta göğsünden kalbi sökülmeye çalışılıyordu. Titredi. Göz bebekleri irileşti. Nefesi birden bire düzensizleşti. Tüm bunlar olurken Zeynep göremese de bahçede ilerleyen bir  karaltı vardı. Sonra baskı birden yok oldu. Kız da yere, ayakları üzerine çöküp öksürmeye başladı.

Kendisine geldiğinde ne kadar zaman geçmişti bilemiyordu. Odasında kalmak yerine annesiyle konuşma ihtiyacı duydu. Ebeveynlerinin yanında gittiğinde yatağın hiç bozulmamış olduğunu gördü. Sonra ağabeyinin odasına baktı. Tüm odalara tek tek baktığında evde yalnız olduğunu anlayıp canı sıkıldı.

 

***

 

Bulutsuz bir gecede yıldızlar gökyüzünde ışıl ışıl parlıyordu. Bahçedeki hamağa uzanan Yılkan mızıka çalıyordu. Kömür karası saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Sürme çekilmiş gibi duran kara gözleri iriydi. Atletik bir yapısı vardı, yaşıtlarından çok güçlüydü.

Günün bu saatlerini çok sever ve karanlık göğü izlemeye doyamazdı. Tabi mızıkası da elinden düşmezdi. Yıllardır yanında yaşadığı ustası sanatından bir şey anlamadığı için bazen söylenip dursa da her gece çalmaya devam ederdi. Etrafa yayılan melodi biraz ürkütücü biraz hüzünlüydü. Çevredeki insanlar Yılkan’ ı yadırgasalar da ustası Naci onlara kulak asmazdı. Arada bir huysuzluk ederdi ama Yılkan’ a asla laf söyletmezdi.

Gölgeler insan gibi yaşaması gerektiğini söyleyerek onu Naci’ nin kapısına bırakmıştı. O vakitler Yılkan çok içerlemiş ama büyüdükçe anlamaya başlamıştı. Okula gitmiş, insanlar içine karışmış, pek çok şey öğrenmişti. Uzun süredir bir oduncu olan ustasına yardım ediyordu. Birlikte ormanın derinliklerine giderek kurumuş, eski ağaçları kesiyorlardı.

Yılkan mızıkayı kenara bırakıp ellerini başının arkasında birleştirdi. Hamakta usul usul sallanırken geçmişini düşündü. Bir ailesi var mıydı bilmiyordu. Çocukluğuna ait tüm anıları o çete tarafından zorla çalıştırıldığına dairdi. Kimsesiz miydi, yoksa kaçırılmış mıydı emin değildi. Ustası sayesinde insanlara biraz olsun alışmış, onlara güvenmeyi öğrenmişti. Başının dibinden hızla bir karaltı geçince doğruldu.

“Yine ne düşünüyorsun?” dedi gölge.

Yılkan dönüp cama baktı. Işık yanmıyordu yine de kısık sesle konuştu.

“Her zamanki şeyler işte.”

“Anlıyorum. Sen de son günlerde tuhaf şeyler hissetmeye başladın mı?”

“Ne gibi şeyler? İlk defa böyle gergin görüyorum seni.”

Gölge iyice başını kaldırarak etrafa bakındı. Sanki gözünden kaçırdığı bir şeyler var gibiydi. “Tam olarak emin değilim. Sanki kötü bir şeyler olacak gibi.”

Yılkan hamaktan indi, gölgeye doğru yürüdü. Tam konuşacaktı ki komşulardan birinin geçtiğini gördü. Dikkat çekmemek için sanki dışarı çıkıyor gibi yürümeyi sürdürdü. Gölgenin içinden geçip giderken içini yine karanlık bir ürperdi sardı. Bu, boşluk hissini hiç sevmezdi. Komşusu uzaktan bir selam verip geçti, hiçbir zaman Yılkan ile muhabbet kurmaya çalışmazdı. Adam gidince Yılkan bahçe kapısını kapatarak geri döndü. Gölge gitmişti. Bir anda ziyarete gelip bir anda gitmelerine alışkındı. Gölgeler Yılkan’ dan sonra kasabayı bırakıp gidememişti. Tabi insanların arasındayken onları görüp de yokmuş gibi davranmak Yılkan için kolay olmuyordu. Geçmişte bir iki kez gölgelerle sohbet ederken yakalandığı için insanların garip bakışlarına maruz kalmıştı.

Vakit geç olduğundan daha fazla oyalanmadan içeriye geçti. Ustası sabah erkenden kalkıp başına dikilir, gün doğmadan uyanması gerektiğini söylerdi. Parmaklarının üzerinde yürüyerek odasına geçti, kapıyı kapattı. İstemsizce gölgenin bahsettiği şeyi düşünmeye başladı. Doğru düzgün konuşamadan gittiği için kafasındaki soruları soramamıştı. Yatağa uzandığında keyifsizdi ama gün içinde çok yorulduğu için kısa sürede uykuya daldı.

Sabaha karşı gördüğü sıkıntılı rüyanın etkisi ile yatağında huzursuzca mırıldanmaya başladı. Rüyasında gölgeler etrafını sarmış düşmanca tavırlar sergiliyordu. Bir süre Yılkan’ ı hırpalayıp ardından üstüne çullanıp boğazını sıktılar. Yılkan konuşmaya çalışıyor ama ağzından tek kelime çıkmıyordu. Bunca yıllık dostlarına ne olduğunu anlayamıyordu. Çırpınırken bir anda haykırarak uyandı: “Neden?” Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki ustasının uyanmasından endişelendi. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. Eli boğazına gitti. Gördükleri o kadar gerçekçiydi ki, eski dostlarını kaybetme düşüncesi bile içini sızlatmaya yetmişti.

 

53 yorum:

  1. 2. bölümü bekliyorum :)
    çok güzel bir hikaye, yaratıcı ve merak ettiriyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumun için teşekkür ederim. Merak ettiriyor olmasına sevindim. :)

      Sil
    2. Kontrol de ettiriyor yayınlandı mı ikinci bölüm diye :) hikayeleriniz çok güzel gerçekten

      Sil
    3. Merak etmene sevindim. Birkaç gün içinde yayınlayabilirim. Teşekkürler. :))

      Sil
  2. Muhteşem olmuş! Çok beğendim, kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederiz ışınonur, beğenmene sevindim. :)

      Sil
  3. Çok ilginç bir hikaye olacak gibi. Sevdim. Kaleminize sağlık. Sadece giriş bölümünde gölgeler çocuğu çok çabuk kabullendi. O bölümdeki diyalogları biraz daha uzatabilirsiniz. Devamını merakla bekliyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için teşekkürler okurix. :) O kısmı daha uzatabilirdim evet. Zaten kısa bir süre bakacakları için uzamadı durum. :)

      Sil
  4. oooo iki kankanın ortak hikayesi pekiii, ne güzel, fotiler de hımm senin romandaki tipleri andırıyo, özellikle yılkan, sonra okuycam, güzel haber buuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zeynep' i Merve yaptı, Yılkan' ı ben yaptım. Onu benim yaptığım belli oluyor galiba. Bu tipi çıkarmak için dün en az iki saat uğraştım. 😀

      Sil
  5. İlk bölümden çok ilginç olacağı belli:) Özellikle Yılkan'ın hikayesi ilgimi çekiyor:) Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. :) Vakit buldukça yazmaya çalışacağız. Dersler yüzünden yavaşlatıyorum Merve' yi de. :)

      Sil
    2. Ders işini bırakıp, kitap işine mi girseniz acaba:)

      Sil
    3. Güzel olurdu ama sınavlardan kurtulamıyoruz. :)) Mecburen derslere de odaklanmak gerekiyor.

      Sil
  6. Sanırım arkadaşınla birlikte yazdığınız bir hikâye. Bende çok beğendim, güzel bir hikâye olacak belli:) Kaleminize sağlık, başarılar diliyorum ikinize de:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet arkadaşımla yazıyoruz Gülten. Beğenmene sevindim, teşekkür ederiz. :))

      Sil
  7. Selam Duygu ve Undine :) Öncelikle ikinizin de emeğine sağlık, çok başarılıydı. Karakter görsellerini de çok beğendim, Duygu sen bu işi kaptın :D Hikaye benim bayağı bir ilgimi çekti. Gölgeler, katı aile falan bunlar hep can alıcı unsurlar. Ben Zeyneple Yılkanı sevdim. Şey bu ikisi ne zaman tanışır? :D Bölümlerin devamını heyecanla bekleyeceğimm :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Gamzeli Kız. :) Görselleri beğenmene sevindim, bu kez çok uğraştırdı beni. İçime sinene kadar 15 kişi falan yaptım. :D
      Hikayenin ilgini çekmesine sevindim. Büyük ihtimalle sonraki bölümde karşılaştırırız karakterleri. :)) Güzel yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil
    2. Selam Gamzeli Kız, öyküyü beğenmene sevindim ben de. İkiliyi ikinci bölümde ben karşılaştıracağım. Umarım sonraki bölümleri de seversiniz. :))

      Sil
  8. Roman kadar uzun olmayacak, uzun öykü diyebiliriz. :) Evet, benim tarzım olmuş tam. :)

    YanıtlaSil
  9. Hikaye harikaydı, emeklerinize sağlık. Zeynep'in ailesinin bariz bir tuhafligi var. Gelişmeleri merakla bekliyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz güzel yorumun için. :)) Zeynep' in ailesi biraz tuhaf evet, yavaş yavaş açığa çıkar sebebi. :)

      Sil
  10. Çocuk ve gölgeler, ilginç bir başlangıç. Gölgelerini kaybeden insanlar , normal insan olmasalar gerek artık :) Bakalım nereye varacak iş, kalemine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O insanlar yok, öldüler. Henüz açıklamadım, ileride daha detaylı anlatabilirim. :) Yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil
  11. Yine harika bir hikaye😍

    YanıtlaSil
  12. anneeee, normal bir öykü gibi başladı, yerli film gibi, gariban çocuk, amaa o ne, gölgeler, amaniiin :) aa görülmeyen gölgeler amaniin :) yılkan yandın sen :) aa bedeninden koparılan gölgeler mi, çok süper bir buluş bu yaa vallahi yaa, varlık kim ki :) ooo kıyamadılar yılkana :) yılkan ne demek acaba, yıl-kan, yani burdaki yıl bildiğimiz sene mi, kan da blood herhalde, yılkan, yılların kanı gibi mi ki :) resim yapan, ilham bekleyen zeynep de hoş bir karakter, içine kapanmış bakalım neden :) bişey oldu, nefesi sıkıştı, evdekiler nerde :) hımm yılkan insanlara bırakılmış biraz büyümüş, sahiden de ailesi kim ki onun :) ha haa tabii gölgelerle konuşurken görenler deli bu oğlan demişlerdir :) hımm bu rüya hayırlı değil :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gölgeler Yılkan' ı seviyor. :)) Varlığa yavaş yavaş değineceğiz. Hemen gizem çözülmesin. :) Yılkan' ı öylesine uydurdum kulağa hoş geliyor diye ama varmış öyle bir isim. Anlamı da yılan, çekinen kimse demekmiş. 😀 Zeynep de hoş biri evet. Rüya pek hayırlı değil aynen. :)

      Sil
    2. yılkan, yılan, çekinen, yılmış kanlı gibi, güzelmiş :)

      Sil
  13. oleey, yeni öykü güzel başladı, işallah aşk da olur :) gölgeler, varlıklar, orman, gizem öyküsü olcak gibi. birlikte öykü yazmak da ne hoş :) bitmeyen öykü olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumun için teşekkür ederim. Hep aşk istiyorsun ama sen de. :D Birlikte yazmak güzel gerçekten. Farklı bakış açılarıyla yazmış oluyoruz. :) Her şey biter bir gün. :))

      Sil
    2. Deeptone yorumun gülümsetti beni. Ben de bitmeyen öykü istiyorum. Ve spoiler olsun Zeynep, Yılkan'a aşık olacak.😂😂😂

      Sil
    3. duygu :) eveet yani alıştık kore romantik ve romantik komedilerine, aşksız olmayo :)

      undine :) evet eveet bitmesiin, oleeey güzeel, biliyordum, aşk var aşk :))

      Sil
    4. Kore dizilerinde olmuyor aşksız ama ben karakterlerimi çok sahiplenince başkasını sevmesini pek istemiyorum. 😂😅

      Sil
    5. Aşk öyküde çok yer kaplamazsa ( pembe dizi misali) ben seviyorum ya. Daha insancıl yapıyor karakterleri, Lord Voldemort gibi olmasın sonra sevemeyince. 😂

      Sil
    6. Aslında seviyeli olursa seviyorum ama şimdikiler abarttığı için soğutuyorlar. :) Çocukken Ay Savaşçısı, Beyblade, Pokemon ve Tsubasa' yı falan severdim.

      Sil
    7. Ay Savaşçısı'nda aşk yoğun yer kaplar ama Duygucum. Yani bence öyle... :D

      Sil
    8. Undiné, sizin de elinize ve aklınıza sağlık, Duygu ile çok iyi üretiyorsunuz. Tebrikler :))

      Sil
    9. Teşekkür ederim, Momentos. :D

      Sil
  14. Çok beğendim, şimdi 2. bölümü okumaya gidiyorum hemen:))) Kalemine sağlık, çok merak ettim:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmene sevindim kitapkesfi, teşekkürler. :))

      Sil
  15. Duygu süper bir başlangıç... diğerlerini de okuyacağım :) eline sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Momentos, beğenmene sevindim. :)

      Sil
  16. Merhabalar Duygu Emanet.
    Özel olacak ama, insanız işte malumunuz birçoğumuz sosyal medyada (mahlas, nickname vb) dedikleri takma adları kullanırız. Sizin adınız ve soyadınız "Duygu Emanet" mi? Merakımı bağışlayın. Cevap vermek zorunda değilsiniz. Şimdi yorumlarda size hitap ederken arkasında link adresiniz olan "duygu emanet"i görünce haliyle bizler de oradaki isimle size hitap ediyoruz.

    "Uyuyan Melanet" isimli öykünüzün birinci bölümünü okudum. Bu öyküyü tek başınıza değil de bir başka blogger arkadaşınızla birlikte yazdığınız gibi yorum ifadeleri gördüm ve hikayeye katılan blogcu arkadaşınızın ismi de "Gülten" gibi gözüme çarpmıştı. Gülten "saklı cennetim" rumuzlu blogcu arkadaşımız değil mi?

    Şimdi ben merak eden, araştıran, inceleyen ve akabinde sonuca ulaşmak isteyen biri olarak müsaadenizle size bazı sorular soracağım. İki kişi bir hikayeyi nasıl yazabilir merak ettim doğrusu. Bazı araştırma ve inceleme konuları olan kitaplar iki ya da daha fazla kişi tarafından hazırlanıp yazılabiliyor ama, bir roman ya da hikaye iki kişi tarafından nasıl yazılabilir gerçekten merak ettim.

    Yazmaya devam ettiğiniz bu hikayenin ilhamı nasıl oluştu? Gerçek yaşanmış hayattan aktarılan bir hikaye mi? Yoksa, işte doğaçlama şeklinde tamamen hayal ürünü türünden bir hikaye mi?

    Hani her kitabın bir başlangıcı, önsözü olur ya, işte benimkisi buraya açıklık getirecek türden sorulardır. Daha önceden yazılmış ve tamamı bitirilmiş bir hikaye mi? Yoksa şu anda yazmaya devam ettiğiniz ve tamamlanan bölümlerin yayına alındığı bir hikaye mi?

    Beni bağışlayınız. Okumaya başlayacağım roman, öykü vs edebi türden eserlerin başlangıç, giriş ve önsöz dediğimiz bölümlerini okuyup o kitap hakkında bir ön bilgi aldıktan sonra kitabı okumaya başlarım.

    Hikayeye koyduğunuz isim "Melanet Uykusu"na gelince, kaleme aldığınız bu hikayeye koyduğunuz ismin de hikmetini bilmek isterim. TDK'ya göre melanet: büyük kötülük, lanetlenecek iş veya davranış anlamlına gelmektedir. Rahmetli ustamız Neşet Ertaş'ın da bir türküsünde "Ben melanet hırkasını kendim giydim eynime" dizesinde kullanılan Melanet hırkası somut bir hırka değil bir semboldür. Dünya nimetlerinde vazgeçmek, kendini yüksek mevkilerde görmemek ve olgunlaşmak anlamındadır. Dini istismar eden şeyhlere karşı kullanılmıştır.

    Yılkan'ın rüyasında gördüğü gölgeleri, bir ara gerçek zannettim. Hikayenin devamında anladım ki, gölgeler sadece rüyadan ibaretmiş. Güzel bir başlangıçtı. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.

    YanıtlaSil
  17. Merhabalar,
    Normalde ben de nickname kullanırım forumlarda falan ama bu gerçek adım evet. Bloglarda az insan olduğu için gerçek adımı kullanmak istedim. :)
    Birlikte yazdığım kişi Gülten değil Undine(Merve), yorumlardan yanlış anladınız sanırım. :) Merve blog kullanmıyor, uzun zamandır forum arkadaşım kendisi ve yorum yazmak için geliyor buraya sadece.
    İki kişi yazmak nedenimiz aslında tarzımızın yakın olması. Yoksa öykü veya romanda sırıtabilir bu durum, göze batar yani. Burada bölümler de kendi içinde ayrılıyor, ben daha çok Yılkan' ın bakış açısıyla yazıyorum, Merve de Zeynep' in bakış açısı olan kısımları yazıyor. O yüzden pek karışmıyor sınırlar.
    Hikaye fantastik, hayali tamamen. Aklımıza ilk nasıl gelmişti hatırlamıyorum. Yıllar önce yazmıştık ama karakterler daha farklı özellikteydi, içimize sinmeyince baştan yazalım dedik, şu an belli bir şey yok kafamızda. Akışına bıraktık, gittiği yere kadar yazacağız.
    Estağfurullah, ne demek. Okuyacağınız şey hakkında önceden fikir sahibi olmak istemeniz çok doğal ve güzel bir şey. Elimden geldiğince yanıtlamaya çalışıyorum.
    Melanet kelimesini kötülük anlamında kullandık, hikayenin kötü ve karanlık varlığına ithafen. Tabi tamamen hayal ürünü bizimki. Son olarak hikayede gölgeler gerçek. Arada karakter rüyasında görüyor onları da. Yorumunuz ve ilginiz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar.
      Size zahmetler verdim. Cevab-i yorumunuz için çok teşekkür ederim. Bu hikayenin yazarları olarak her ikinize de başarılar dilerim.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    2. Rica ederim, memnuniyetle yazdım. Teşekkür ederiz. Selam ve saygılarımla.

      Sil
  18. İki kişinin birlikte hikaye yazması ilginç bir durum sanırım. Yani yazma yeteneğim olmadığı için bilemiyorum tabi ki. Devam ediyorum okumaya...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz ilginç ama keyifli. :) Yazmayan kişiler de okuduğu için tahmin edebilir nasıl bir şey olduğunu. Ayrıca herkes denerse yazabilir bence. :)

      Sil
  19. Teşekkür ederiz İlkay. Beğenmene sevindim, fantastik dışında pek yazmıyorum zaten. :)

    YanıtlaSil
  20. Hikayenin ilk bölümünü yeni okuyabildim. Gölgeler gerçekten güzel düşünülmüş bence daha önce okumadım hiç böyle birşey.
    Zeynep'in ailesi bana kızkerdeşimin bir arkadaşının ailesini anımsattı. :D Kızkardeşim ilk kez misafir olarak gitmişti. Bizde sofrada sohbet muhabbet sevilir uzun oturulur. Herkes yiyene kadar da sofra kalkmaz. Orda sofra kurulur ve yarım saat sonra kaldırılırmış. Kızkardeşim arkadaşının babasıyla sohbet ederken tabağı birden önünden alınınca şok olmuş. Aç kaldım, aç diye sızlanıyor hala analtırken. :D
    Son kısım da biraz ürperticiydi, çok ilginç şeyler bekliyor bizi gibi hissettim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, gölgeleri ilginç bulmana sevindim. :)
      Bahsettiğin aile garipmiş, misafire de öyle davranılır mı hiç. :)
      Sonu biraz gerilimliydi. Yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil

Sınırları Kaldırmak (Hikaye)

  Kafama esip de bir süre önce yazdığım bu Uzak Doğu esintili (😅) hikayemi paylaşmak istedim. Keyifli okumalar. Her geçen saniye camı döven...