BÖLÜM 21
Sesin
Muhafızı-Melmor
Tüm olanları geride bırakan grup akşama kadar yolculuğa devam etti.
Ormanlık bir alana vardıklarında durdular. Güneş, bulutları pembe ve turuncu
arası bir renge boyamış, dağların ardında kayboluyordu. Akşamın hoş esintisi iç
ferahlatıcıydı. Leylekler yuvalarına kurulmuş etrafı izliyordu.
Yenira, Ceddil hakkındaki gerçekleri henüz diğerlerine
anlatamamıştı. Dahası Ceddil’ in söyleyeceklerine ne tepki vereceğini bilmiyordu.
Tiran’ ın içine kapanmış olması da canını sıkan bir diğer konuydu. Onunla konuşup
kendini toparlamasına yardımcı olmalıydı. Sıkıntı içinde kendini çimenlere
bıraktı.
“Sende bir haller var,” dedi ağaca yaslanmış halde oturan Boratak.
“Son olaylar işte. Hepimizin canı fena sıkkın.”
“Başka bir şey yok yani?”
“Hayır!” Boş bulunup yüksek sesle söylediği için kendine kızdı
Yenira. Boratak daha fazla şüphelense de susmayı tercih etti. Vakti geldiğinde Yenira’
nın gerekli açıklamayı yapacağını düşünüyordu.
O sırada Ceddil ağaçların altında dolanıp duruyordu. Kaç saattir
oturmaktan bacakları ağrımıştı. Önemli bir şeyi unutmuş gibi hissetmekten
kendini alamıyordu. Yürümek biraz olsun kafasını dağıtıyordu.
Berzab acıkmış, elma yiyordu. Bir yandan da evine dönüp rahat
yatağında uyuyabilmenin, ev yemeklerinin hayalini kuruyordu. Ceddil’ i izlerken
ağaçtan sarkan kocaman yılanı fark etti, hemen bağırdı. “Ceddil dur!” Yılan
yavaşça süzülerek Ceddil’ in omzuna indi. Yenira dikkatle hançerini fırlatıp yılanı
vurdu. Yılan yere düştüğünde bile Ceddil hareketsiz kalmayı sürdürdü. Gözleri
şaşkınlıkla açılmış, elleri titriyordu.
Berzab yanına koştu. Onun dehşete kapılmış halini görünce yılan
fobisi olduğunu düşündü. “İyi misin? Bir şeyin yok ya.” Berzab’ ın az önceki
haykırışı Ceddil’ in hafızasını tetiklemişti. Önceki dövüşte Tiran’ ın nasıl
bağırarak koştuğunu, kendisininse gözü dönmüş halde Yenira’ nın üstüne
yürüdüğünü, onun korku dolu bakışlarını, her şeyi hatırlamıştı. İçindeki
karanlık gücün varlığıyla sarsıldı. Zor da olsa kendini toparladı. “İyiyim,
merak etme,” dedi Berzab’ a. Yavaşça yere otururken bakışları Yenira’ ya kaydı.
O da endişeli halde Ceddil’ i izliyordu. Bir süre ikisi de konuşmadı.
Yorgun olan herkes ilerleyen saatlerde açık havanın da etkisi ile
uyumaya başladı. Yenira’ yı bir türlü uyku tutmuyor, yattığı yerden yıldızları
seyrediyordu. Cırcır böceklerinin sesinden başka bir şey işitilmiyordu. Ceddil’
in kalktığını ve sessizce oradan uzaklaştığını gören Yenira peşine düştü.
Bir süre amaçsızca ilerledi Ceddil. Sanki bir boşluğa düşmüştü, ne
yapacağını bilmez haldeydi. Olanları hazmedemiyor, dönüştüğü şeyden ölesiye
korkuyordu. Hançerini çıkarıp iki eliyle kavradı ve keskin ucunu boğazına
dayadı. Elleri titriyordu.
Onu izleyen Yenira telaş içinde bağırdı. “Dur, yapma!”
Ceddil kımıldamadan bekledi. Sesi sertti. “Yaklaşma!”
“Yanlış yapıyorsun. Bırak onu.”
“Neden bana anlatmadın?”
“Neyi?”
“O gün orada yaptıklarımı.” Yenira sessiz kalınca devam etti. “Artık
her şeyi hatırlıyorum. Nasıl canavarlaştığımı ve insanları katlettiğimi...”
“O gün ne oldu bilmiyorum ama sen kendinde değildin. Senin suçun
değildi. Hadi, bırak o elindekini.”
Ceddil' in içindeki sıkıntı giderek büyüdü. Olaylar gözünde
canlanınca kalbi suçluluk duygusuyla sıkıştı. “Ya yine kendimi kaybedersem, buna
dayanamam. Git buradan. Anlamıyor musun, ben seni de öldürecektim!” Olduğu yere
çöktü, gözünden akan yaşları engelleyemiyordu.
Yenira yanına koştu, elindeki hançeri alıp uzağa fırlattı. Elini Ceddil’ in omzuna attı. “Daha önce bunun
üstesinden geldin değil mi? Bundan sonra da gelebilirsin. Yılmamalısın. Bir
şekilde bir çaresini bulacağız.”
“Nasıl?”
“Bir yolu olmalı. O an seni geri döndüren neyse ona
odaklanmalıyız.”
Ceddil sessizliğe bürününce Yenira da öylece yanında bekledi. Bir
süre sonra birlikte diğerlerinin yanına döndüler. “Hadi uyu. Ben nöbet
tutacağım,” dedi Yenira. Ses çıkarmadan yerine geçti Ceddil. Bir süre sonra nefes
alışverişi yavaşladı, uyuyakaldı. Dizlerini karnına çekmişti. Onu izleyen Yenira
gülümsedi. Uyurken ne kadar da masum ve savunmasız görünüyordu. Yanlış bir
hareket yapmaması için artık gözü hep üzerinde olacaktı.
Gün ışıkları ile herkes kalktı. Diğerlerinden farklı olarak buradaki
Saklı Mekan bir şehrin ortasındaydı. Yenira oraya gizlice girmenin zor
olacağını düşünüyordu. “Hedefe varana kadar bir şehirden daha geçmemiz
gerekecek. Çok vaktimizi almayacak gibi ama Saklı Mekana sızarken dikkatli
olmalıyız,” dedi Yenira. Haritayı incelerken diğerlerine açıklama yapıyordu.
“Ayrıca ne olursa olsun bir dövüşten kaçınmalıyız. Tamamen iyileşmediğiniz için
kendinizi zorlamanızı istemiyorum.”
Ceddil bakışlarını kaçırınca Boratak gözlerini kıstı. “Bilmediğimiz
bir şey mi var? Ceddil dünden beri çok farklı davranıyorsun. Aynı şekilde sen
de Yenira,” dedi. Berzab da meraklanmıştı. Tiran konunun ne olduğunu tahmin
edebiliyordu. Yine de araya girmek istemedi.
Ceddil derin bir nefes aldı, yere bakıyordu. “Anlat onlara. Bilmeye
hakları var,” dedi. Yenira bir süre tereddüt ettikten sonra her şeyi anlattı. Sadece
Ceddil’ in bir gece önceki intihar girişiminden bahsetmedi. “Şimdilik görev tamamlanıp
dönene kadar Ceddil’ i kışkırtacak her şeyden kaçınmalıyız. Öyle görünüyor ki yaşadığı
öfke ve yıkım anında böyle bir tepki veriyor.”
Boratak bunu hiç beklemiyordu, çok şaşırdı. Berzab huzursuz oldu.
Olaya şahit olmadığı için kendini şanslı hissediyordu. Sonuç olarak durumu kabullenmeye
ve Yenira’ nın sözlerini dikkate almaya karar verdiler.
“Bu, ilk kez mi oluyor Ceddil?” dedi Berzab.
“Evet.”
“Anlıyorum,” dedi Berzab düşünceli halde. Daha önce çok sayıda
dövüşe katılmış birinin neden bu son dövüşte böyle yıkıcı bir güce sahip
olduğunu anlayamıyordu aslında.
“Hadi toparlanın artık. Vakit kaybetmeyelim,” dedi Yenira. İki saat
sonra vardıkları şehirde karınlarını doyurdular, biraz dinlendiler. Akşam üstü Saklı
Mekanın bulunduğu şehre vardılar. Artık daha dikkatli davranıyorlardı. Şehir
kalabalıktı ve hızlı ilerlemek dikkat çekebilirdi. At arabasını uygun bir yere bırakıp
iki gruba ayrılıp yürümeye başladılar. Yenira hedefin olduğu noktada yüksek duvarlı
tarihi bir müze görünce şaşırıp kaldı. “Saklı Mekanın bir müze olacağı aklıma
gelmezdi.”
Berzab çoktan karamsarlığa kapılmıştı. “Bu kadar ziyaretçi varken
işimizi nasıl halledeceğiz?”
Yenira onu yanıtladı. “Harekete geçmek için gece olmasını
bekleyelim. Ama şimdi normal ziyaretçi gibi içeriye girip inceleme
yapabiliriz.”
İçerisi taş heykellerle doluydu. Ülkenin sembolü olan şahinler, silahlı
savaşçılar, ağaçlar, minyatür gök cisimleri müzeyi süslüyordu. Boratak heykelleri
yakından inceledi. Heykellerin altında büyükçe kaideler, duvarlarda büyüklü
küçüklü tablolar vardı.
Yeteri kadar oyalandıktan sonra çıkışa yöneldiler. Müzeden ayrılırken
Yenira başını hafifçe yukarı kaldırdığında müzenin karşısındaki kalenin duvarında
oturan birini fark etti. Baştan aşağıya siyah giyinmiş kişinin gözleri
müzedeydi. Bir bacağını aşağıya sarkıtmış, büktüğü diğer bacağına kolunu
dayamış hareketsizdi. Rüzgârda dalganan siyah saçları olmazsa heykel sanılabilirdi.
“Parşömenleri nereye saklamış olabilirler acaba?” dedi Yenira. O anda kaledeki
adam başını onlara doğru çevirdi. Sanki Yenira' nın kendisini izlediğini
anlamıştı.
“Şimdilik gidelim, göz önünde durmayalım,” dedi Yenira. Bakışlarını
garip adamdan çekti. Az önceki yakalanmış olma hissi onu germişti. Sakin bir yere
geçtiklerinde Yenira müzenin izleniyor olabileceğini, çok gizli hareket
etmeleri gerektiğini söyledi.
“Planımız ne peki? İçeriye nasıl gireceğiz?” dedi Boratak.
“Önce varsa dışarıdaki gözcüleri tespit etmeliyiz. Onları etkisiz
hale getirmeden içeri giremeyiz. Sonra pencerelerden birinden içeri sızmayı
deneriz. Kapılarda belki dışarıdan zorlamaya karşı mekanik bir sistem olabilir.
İçeri girdiğimizde de hepimiz dağılıp gizli belgeleri ararız.”
Gece yarısı olduğunda dolunay gökyüzünde parlıyordu. Havada tek bir
bulut bile yoktu. Savaşçılar fark edilmemek için siyah kapüşonlu pelerinler
giymişlerdi. Uzun süre etrafı gözlediler ancak müzenin çevresinde kimseye
rastlamadılar. Plan doğrultusunda pencereye tırmanıp camı kırmadan çıkarmayı
başardılar ve hızlıca içeri girdiler.
Tiran nefesini tutmuş, sessizce ilerliyordu. O, tabloların arkasını
inceleyecek, duvarlarda gizli bir bölme olup olmadığına bakacaktı. Karanlıkta
neredeyse hiçbir şey göremiyorken bu biraz zor olacaktı. Yenira ve Berzab heykellerin
altına, kaidelere bakacaklardı. Kalanlar da diğer kısımları kontrol edecekti. Birbirlerine ya da eserlere çarpmamak için çok dikkat ediyorlardı.
Yenira kafasındaki soruları atamıyordu bir türlü. Belgelere
ulaşmaları bu kadar basit olamazdı. Güvenlik önlemi mutlaka olmalıydı. Sonra
işine odaklanıp diğerlerine yardım etti. Her yeri aramışlar bir şey
bulamamışlardı. Bakmadıkları tek bir şey kalmıştı. Yüzlerce kilo ağırlığındaki
en büyük heykeli yerinden oynatmayı başardıklarında alt kısımda bir kapak gördüler.
Yenira hemen kapağı kaldırdı. Altta bir bodrum katı vardı.
“İlk ben giriyorum. Biriniz yukarıda kalsın,” dedi Yenira.
Dışarıdan fark edilmeyeceği için aşağı inince meşaleyi yaktı. Berzab
hariç hepsi aşağı indi. İçeride bir sandıktan başka hiçbir şey yoktu. Yerler
kare şeklinde fayanslarla döşenmişti. Yenira tedirgin halde bir adım atmıştı ki
bastığı fayans aşağı çöktü. Devamı da geldi, birkaç saniye içinde zemin tamamen
yıkıldı, aşağı düştüler.
“İyi misiniz?” diye bağırdı Berzab.
Meşale sönmüş herkes zorlukla kalkmaya çalışıyordu. Yenira söylene
söylene ayağa kalktı. Ortalık toz duman olmuştu. Herkes iyiydi, ciddi şekilde yaralanan
yoktu.
“Berzab bir şey göremiyoruz, bir meşale yak,” dedi Boratak.
Yukarıdan ışık vurunca sandığı yıkıntıların içinden çıkardılar. Ne
kadar uğraşsalar da kapak açılmıyordu. Yenira yukarıda gürültü işitince ve ışık
sönünce hemen o tarafa döndü. Berzab’ ın yakalandığını anlamıştı.
Birkaç saray görevlisi Berzab’ ı etkisiz hale getirmeye
çalışıyordu. Meşaleyi fark edip içeri girmişlerdi. Dışarıdaki diğer görevlileri
yerlerinde bulamayınca müzeye birilerinin girdiğini anlamışlardı. Berzab kılıcına
sarılmıştı ki içeri gizlice giren biri görevlileri etkisiz hale getirdi.
“Berzab! Ses ver.” Aşağıdan Ceddil bağırdı.
Üst kattan Berzab yerine başkası başını uzattı. Yenira onun kalede
gördüğü adam olduğunu hemen fark etti. Berzab’ a zarar verdiğini sanıp öfkelendi.
“Berzab iyi, merak etmeyin. Şimdi sizi çıkaracağız.”
Siyahlı adam ve Berzab halat uzatıp herkesi yukarı çekti. Herkes sandığın
etrafına toplandığında gizemli adam bir anahtar çıkararak gülümsedi. “Anahtarı
daha önce ele geçirmiştim. Beni sandığı arama zahmetinden kurtardınız.”
Herkesin gerildiğini görünce sözlerini sürdürdü. “Hemen ciddileşmeyin. Niyetim
sadece belgeleri görmek, doğrulamak istediğim bir şey var. Ama önce buradan
uzaklaşalım.”
Sandığı dışarı çıkarıp gözlerden uzak bir alana geçtiler.
“Sen kimsin? Bize niye yardım ettin,” dedi Yenira.
“Ben Azaka. Uzun süredir belgeleri ele geçirmeye çalışıyordum. Bugün
müzenin önünde sizi işitince...”
Yenira şaşkınlıkla lafını böldü. “Kalenin üstünden bizi mi işittin
yani?”
Azaka gülümsedi. “Bu benim için basit bir detay. Aslında
görevlileri dinliyordum o sırada. Yanlışlıkla radarıma sizin sözleriniz
takıldı. Yoksa herkesi gizlice dinleyen bir pislik olduğumu falan düşünmeyin.”
“Çok ilginç,” diye düşündü Yenira.
“Sonra etraftaki tüm gözcüleri etkisiz hale getirip bir yere
kapattım ve sizi beklemeye başladım. Tek başıma oradaki sandığı bulup çıkarmam zor
olacaktı.”
“O belgeler bize lazım,” dedi Yenira.
“Tamam. Ben belgeleri gördükten sonra onları alabilirsiniz.”
Ceddil inanmıyor gibi şüphe içinde bakıyordu adama. “Nereden
bilelim Lider Saraç için çalışmadığını.”
“Sakin ol. Öyle olsa size niye yardım edeyim.” Anahtarla sandığın
kapağını açtı. Parşömenleri görünce
rahatladılar, hemen okumaya başladılar. Hiçbir yasal olmayan durum, anlaşma
yoktu metinlerde. Ticari ortaklık anlaşmaları, feshedilen bazı anlaşmalar, gelecek
yıllara dair planlar, mali belgeler...
“Burada suç teşkil edecek herhangi bir şey yok,” dedi Azaka.
Yenira onu onayladı. “Evet, her şey normal görünüyor.”
“Daha önce pek çok ülkede yaşadım. Buraya yeni geldim sayılır.
Lider Canova hakkındaki dedikodular beni rahatsız edince doğrusunu öğrenmeye
karar verdim. Böylece Lider Saraç için çalışacak bir savaşçı olabilirim.”
“Peki, lider için çalışmayı planlıyorsan neden bize belgeleri
vermeyi kabul ettin?”
“İtiraf etmem gerekirse lider çıkarcı biri olsaydı yaptıklarının
açığa çıkmasını isterdim. Şu an ortada yanlış bir şey olmadığına göre belgeleri
almanızın bir önemi yine yok.”
“Sormayacak mısın kim olduğumuzu?” dedi Berzab.
“Butahlısınız biliyorum. Lider Canas sizi görevlendirmiş.”
“Onu da mı işittin?” dedi Yenira hayret içinde.
Azaka ayağa kalktı. “Ben Sesin Muhafızıyım. En küçük sesleri işiteceğim
gibi herhangi bir sesi istediğim kişinin duymasını da sağlayabilirim. Mesela bir
aslan sesi.” Yenira ve Ceddil güçlü bir aslan kükremesi işitince irkildi. Azaka
“Kimler duydu bunu?” dediğinde sadece iki kişi elini kaldırdı. Sesi işitmeyenler
ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Yenira birden heyecanlandı. “Dur bir saniye. Ben bu gücün kaynağını
bilmek istiyorum.”
Azaka kısaca özet geçtiğinde Yenira gülümsedi. “Ölüm Neferlerinden biraz
daha bahseder misin bize?” Azaka gözlerini kıstı. “Dediğim gibi içimizdeki en
tekinsiz, korkunç gruptur. Anlatılanlara göre yüzyıllardır onlardan biri
aramızda görülmemiş. Sahip oldukları şiddetli gücün altında ezildiler denebilir.
Kendilerini kontrol edememeleri sonlarını getirdi.”
Yenira hemen araya girdi. “Ama bence kendilerini kontrol
edebilmelerinin bir yolu vardır.”
“Bilmem, belki.”
Yenira kendini tutamadı. “O zaman bize yardım et.”
Azaka şaşkınlıkla ona döndü. “Bu da ne demek şimdi?”
“İçimizde bir Ölüm Neferi var demek istiyor,” dedi Boratak. Azaka
inanamayan gözlerle ona baktı. Gergin hissediyordu. “Bu, nasıl olur?”
Yenira, Ceddil’ i gösterdi. “O, seslere karşı duyarlı gibi
görünüyor. O anlarda eğer kendini kontrol etmesine yardımcı olabilirsen bu
durumun üstesinden gelebilir.”
Azaka, Yenira’ nın bahsettiği
o anlar ı düşünmek bile istemiyordu. “Böyle bir şeyin gerçekten
ona yardımcı olabileceğine inanıyor musun?”
“Denemeden bilemeyiz.”
Azaka diğerlerinin gözlerindeki umut ışığını görünce canı sıkıldı.
“Hadi ama yapmayın. Hem ne ara bu kadar güven duymaya başladınız bana? Ben
gidiyorum.” Elindeki anahtarı Yenira’ ya fırlatıp arkasını döndü, yürümeye başladı.
Ceddil, Azaka’ nın arkasından bakarken düşüncelere daldı. Bir
yabancının kendi sorununu çözebileceğini
düşünmüyordu zaten.
Yenira arkasından seslendi. “Bir kez daha düşün. Bunca yıl sonra bu
gücün açığa çıkmasının iyi bir sebebi olmalı. Bahsettiğin efsanevi güçteki savaşçılar
belki yeniden birleşmek zorunda kalacak. Sabahın ilk ışıkları ile buradan
ayrılacağız, o vakte kadar düşün.”
Azaka bir yanıt vermedi. Düşünceli halde uzaklaşmaya devam etti.
hımmmm ilginç şeyler oluyo hep her bölümde, sesin muhafızı hımm iyimiş, duydukları neyse ki kötülüğe yol açmadı :) belgelerde kötü bişey de çıkmadı. yani bu ikinci grup oldu şimdi belgelere ulaşan, bu grup bi başarıya ulaşmadı şimdilik :)
YanıtlaSilGruba başarısız denemez, sonuç olarak yardımla da olsa belgelere ulaştılar. Saraç' ın masum olduğunu anladılar en azından. :) Yorumun için teşekkürler Deep. :)
Silhımm yani bir hainlik bir kötülük bir ihanet bir intikam nedeni gibi bişiler bulmadılar diye öyle dedimdi, doğru :)
SilBenimde bir an gözlerim büyüdü ve Ceddil geldi aklıma:-) Bakalım sabahın ilk ışıklarında ne olacak:-) Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilCeddil' in yükü ağır. Bakalım Azaka yardım etmeyi kabul edecek mi? :) Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilOldukça ilginç bir bölüm olmuş bu. Gizem ve arkadaşlık keyifli detaylar. (Bu bölüme kadar geldim bakalım bundan sonra düzenli devam edebilecek miyim)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, bölümü beğenmene sevindim. :) Bundan sonra az kaldı, biraz daha yayınlayıp ara vereceğim. Sonrasını daha yazmadım çünkü. İlgin için de teşekkür ederim. :)
SilGüzel bir bölüm. Bölümlere ayırmış olman da güzel. Azaka niye dönüp gitti ki. Şansını bir deneyebilir Ceddil'e yardım edebilirdi. Vardır bir kerameti:)
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim. :) Azaka kararsız kaldı, hem de çekiniyor. İleride kararını görürüz. :)
SilÇabuk güvendiler, sayıca da kalabalıklar zaten. :)) Dediğin gibi çaresiz de olunca her yolu deniyorlar. :)
YanıtlaSil