BÖLÜM 19
Zindanda Bir
Gece-Galnas
Janef’ in liderliğini yaptığı grup Galnas’ a giriş yapmıştı. Bundan
sonra her konuda daha dikkatli adım atmaları gerekecekti. Uzun bir süre yol
aldıktan sonra kayalıklarla kaplı küçük bir tepenin eteğinde kamp kurdular.
Elbruz, etrafı gözlemek için ağaçlardan birinin tepesine çıktı. Yazel avlanmak
için Verda ile uzaklaştı. Aztek’ in verdiği hançer avlanma konusunda Yazel’ in
çok işine yarıyordu. Bazen kuş bazen tavşan avlıyordu.
Serenay yine kütüphaneden
aldığı kitaplara gömüldü. İlgisini çeken bir bölümde durakladı ve mırıldanarak
okumaya başladı. “Lider Harula tüm
zamanların en karanlık lideridir. Babasının ölümünden sonra Tilkar’ ın başına
geçer. Hırsı ve cesareti sayesinde kısa sürede tepe noktaya ulaşır. Fakat bu
onun için yeterli olmaz. Acımasızlığını yaptığı tüm savaşlarda gösterir.
Karanlık ününü dünyaya yayma çabası ile pek çok yandaş toplar. Karanlık olduğu
kadar gizemli olarak da bilinir. Başarı ve güç için başvurmadığı yol yoktur.
Zamanla bundan rahatsız olmaya başlayan yandaşları onu bırakır. O andan sonra liderin gerileme dönemi başlar.
1350 yılında 50 yaşındayken ağır bir yara alarak ölür. Lider Harula’ nın
öldürülmesi tüm dünyada geniş bir yankı bulur.”
Serenay kitabı kapatıp düşünmeye başladı. Lider Harula’ nın ne
kadar korkutucu biri olduğuna kendi gözleri ile şahit olmuştu. Ölümünün
üstünden asırlar geçmesine rağmen o hâlâ insanları huzursuz etmeye devam
ediyordu.
Elbruz’ un gözleri dağlardan uçsuz bucaksız tarlalara kadar her
yeri taradı. Dikkatini çeken hiçbir şey yoktu. Tepedeki güneş gözlerini
alıyordu. Bastığı yerlere dikkat ederek ağaçtan aşağı indi. Bakışları küçük bir
taşın üzerinde oturan Serenay' a takıldı. Onun rüzgârda savrulan saçlarına, endişe
dolu ela gözlerine... Yıllardır ona ilgisini saklamaya çalışıyordu. Elbruz
düşüncelerini kolayca söyleyebilen biri olmamıştı hiç. Bu vakte kadar
kendisinin farkına varamayan birine ne diyebilirdi ki? Serenay' a doğru birkaç
adım attıktan sonra durdu. Herkes düşüncelerini okuyacakmış gibi tedirgin
olmuştu.
“Elbruz, gel bak ne yazıyor burada,” dedi onu fark eden Serenay. Elbruz
bakışlarını yere indirip ona doğru yürümeye devam etti.
Serenay az önce okuduklarını
Elbruz' a aktardı. Bir süre bu konuya kafa yorup tartıştılar ancak ellerinde
yeteri kadar bilgi olmadığından bir sonuca varamadılar.
“Yani sence tüm o zaman kaymalarının sebebi Lider Harula mı?” dedi
Elbruz.
“Emin değilim, aklıma daha mantıklı bir açıklama gelmiyor. Gördüğümüz
her şey onla alakalıydı. Kötü şeyler olacağını seziyorum.”
“Endişelenme artık. Hedefimize az kaldı. Görevimizi tamamlayıp
hemen Butah' a döneceğiz.” Elbruz son cümleyi söylerken içi sıkıldı. Tekrar
saraya dönmeleri gerekecekti ve Serenay' ın Lider Canas' ı yine uyarmaya
çalışacağından emindi.
“Bir an önce dönmek istiyorum. Neyse şu bölümü bitireyim.” Serenay
kitabı okumaya devam edince Elbruz sessizliğe gömüldü.
Ertesi gün tepeleri, ovaları aşıp Saklı Mekana vardılar. Saklı Mekana
bir kuyu benzeri bir yerden giriliyordu. Oyulmuş kayalar basamaklar halinde
aşağıya, kuyuya doğru iniyordu. Dikkatlice girişin başında toplandılar.
“Gerçekten çok ilginç,” dedi Yazel başını uzatıp karanlık delikten
aşağıya bakarak.
“İlk kim gitmek ister?” diye sordu Verda.
“Kaç metre derine iniyor acaba?” dedi Elbruz.
Janef beline sıkıca bir halat doladı. Ucunu da diğerlerine uzattı.
“Beni yavaşça aşağıya salacaksınız. Ancak bu şekilde derinliği öğrenebiliriz.”
Elbruz ve Akbar sıkıca halatın ucundan tuttu. Janef aşağıya sarkarken
kendini daire şeklindeki küçük bir odaya kısılmış gibi hissediyordu. Yirmi
metre alçaldıktan sonra ayakları zemine değdi. Yukarıdakilere durumu bildirip belindeki
halatı çözdü. Elbruz halatı yukarıya çekip sırayla herkesin aşağıya inmesine
yardım etti. Bir yandan da etrafı kontrol etmeyi unutmuyordu.
Janef çantasından bir meşale çıkarıp yaktı. Zeminle tavan girinti çıkıntılarla
doluydu. Janef her an bir tuzakla karşılaşmayı bekliyormuşçasına temkinliydi. Bir
bir aşağıya inen herkes Janef’ in başında toplandı. Yukarıda tek kalan kişi
Elbruz idi. Eğer bir aksilik çıkarsa yukarıya geri tırmanamama ihtimaline karşı
onu geride bıraktılar.
Janef belgelerin çok daha aşağılarda bulunduğunu tahmin ediyordu. O
kadar çok geçitle karşılaştılar ki hangisinden ilerleyecekleri kestirmek güçtü.
O anda bir kuşun öfkeli çığlığını duydular. Ses yer altından geliyordu. Herkes
bir süre dikkat kesilince sesin hangi geçitten geldiğine karar verdiler ve o
yöne doğru ilerlemeye başladılar.
“Kuş bir şeyi korumak için burada tutuluyor olmalı. Kuşa ulaşırsak
belgeleri ele geçirebileceğimize inanıyorum,” dedi Janef en önde ilerlerken.
Kuşa doğru yaklaştıkça ürkütücü çığlıkları daha da büyüyordu.
“Galiba dev bir kuşla karşı karşıyayız,” dedi Yazel.
“Hayatında hiç dev kuş gördün mü ki sen? Olsa olsa sesi boşlukta yankılanıyordur,”
dedi Verda.
Onlar ilerlerken Elbruz ise duyduğu bir sesle irkildi. Hemen yanı
başında, elinde kılıcı ile bir adam belirmişti. Ardından kayaların arasından
iki kişi daha göründü.
“Galnas’ ta gizli işler çevireni sevmeyiz,” dedi Elbruz’ un karşısındaki
adam.
“Teslim ol,” dedi adamlardan iri olanı.
“Lider Lazinka bir haini asla affetmez,” dedi üçüncü kişi.
Elbruz dövüşmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. Kılıcını
sıkıca kavrayıp karşılarına dikildi.
“Elbette önce senin, sonra da aşağıya inenlerin icabına bakacağız.”
Elbruz öfkeyle adamlara baktı. Demek bir süredir izleniyorlardı. Üçünü
birden yenmesi çok zordu. Ani bir kararla en yakındaki adama koştu. Onun
saldırısından sıyrılıp çenesine sert bir yumruk geçirince adam bayıldı. Diğer
ikisi hemen Elbruz’ un üzerine atıldı. Kılıç sesleri dört bir yanı doldurdu.
Dövüş devam ederken Elbruz ufak tefek yaralar aldı. Yüzüne sert bir
tekme yiyince sersemledi. Sürekli geri çekilerek dövüşse de adamlardan birini
etkisiz hale getirmeyi başardı. O sırada diğer adam üstüne atlayıp boğazını
sıktı. Elbruz iri yarı adamdan kurtulmak için son bir gayretle yan döndüğünde birlikte
aşağı yuvarlanıp boşluğa düştüler. Elbruz' a uzun gelen saniyelerin ardından
zemine çarptılar. İri adam altta kaldığı için Elbruz büyük bir hasar almamıştı.
Yine de iç organları birbirine geçmiş gibi hissediyordu. Yavaşça bilinci
kapandı.
Bu sırada geçidin sonundaki kapıya ulaşan grup zorlayarak kapıyı
açtı. İçeride karşılaştıkları birkaç metrelik devasa kuş hepsini hayrete
düşürdü. Savaşçıları fark eden hayvan öfke içinde, kulakları sağır edecek
derecede ötmeye başladı. Kanatlarını savurunca adeta bir rüzgâr oluşuyordu. Kuş
saldırıya geçince herkes kaçacak bir delik aradı.
Janef kuşun hemen arkasında
bulunan kolu fark etti. Dikkatle
yaklaşıp kolu çevirdiğinde duvarda gizli bir kapı açıldı. Janef’ in sevinmesine
fırsat kalmadan dev kuş gagası ile saldırdı. Janef son anda kapıdan içeri
atlayarak kurtuldu. Diğerleri kuşu oyalamaya çalışırken Janef içerideki camekana
yaklaştı. Parşömenleri görebiliyordu. Bir tekme atarak camı parçaladı ve
parşömenleri alıp gömleğinin içine soktu.
Bulunduğu yerden çıkınca kuş yine saldırıya geçti ve Janef onu
engellemek için kılıcı ile gagasına vurdu. Öfkelenen kuş iyice ortalığı
birbirine kattı. Bu kez herkes dışarı kaçtı. Yazel kargaşa esnasında düşünce az
daha kuş tarafından ısırılacaktı. Serenay hızla Yazel' i kolundan tutup çekti. Hemen
kendilerini dışarı attılar. Kuş dışarı çıkamayacak kadar iriydi. Serenay onun henüz
küçükken içeri konmuş olduğunu düşündü.
“Böyle bir kuşun burada ne işi var? Onu nereden bulmuşlar?” diye söylendi
Janef.
Verda ona hak verdi. “Farkında mısınız bu göreve çıktığımızdan beri
garip şeylerle karşılaşıyoruz.”
Koşarak ilerlerken aşağıya indikleri ilk noktaya vardılar. Elbruz’ u
yerde gördüklerinde hepsi yanına koştu.
“Elbruz iyi misin? Uyan,” dedi Serenay.
“Yaşıyor merak etme, sanırım yukarıda kavga çıkmış,” dedi Janef.
O sırada Elbruz gözlerini açtı. Öksürerek doğruldu. İkizler yere yapışmış
adama bakmamaya çalıştı.
“Nasılsın?” dedi Yazel.
“İyiyim. Yukarıda birkaç kişi bana saldırdı. Sonra aşağı düştük.” Elbruz
içi sıkkın halde hareketsiz halde yatan adama baktı. “Nasıl geri çıkacağız
peki?”
“Önce dinlenmelisin. Ucuz atlatmışsın,” dedi Serenay.
“Serenay haklı. Bunları düşünme şimdi. Biz çıkış için bir yol
buluruz. Ayrıca iyi görünmüyorsun. Buradan hemen çıkalım da yaralarına bakarız.
Yürüyebilecek misin peki?” dedi Janef.
“Keşke hazırladığım ilaçları yanıma alsaydım. Her şey at arabasında
kaldı,” dedi Ayda.
“Sorun değil, idare edebilirim,” dedi Elbruz.
“İyi olduğuna emin misin?” dedi Akbar Elbruz' un morarmış yüzüne
bakarak. Elbruz başını aşağı yukarı sallamakla yetindi.
“Siz burada bekleyin. Ben bir çıkış yolu bulmaya çalışacağım.
Boşuna enerjinizi harcamayın,” dedi Janef.
Janef birkaç farklı çıkış yolu denemesine rağmen hep çıkmaz yola
girmişti. Geçidin biri de bir uçuruma çıkıyordu. Sonunda pes etmek üzereyken güvenli
bir çıkış buldu. Geride bekleyenleri de alıp bulduğu çıkışa götürdü.
Saklı Mekandan çıktıklarında hava kararmıştı. Bir göl kenarındalardı.
Dolunayın yansıdığı hafif dalgalı göl ışıltılı görünüyordu. Serenay manzarayı
izleyerek temiz havayı içine çekti. Ayak sesleri işittiğinde ise dikkat
kesildi. Erkek ve kadınlardan oluşan yaklaşık yirmi kişi bir anda etraflarını
sardı. İçlerinden bir adam öne çıktı. Gözünün biri siyah bir göz bandıyla kapalıydı.
Tehditkâr bir şekilde konuşmaya başladı. “Bir süredir dışarı çıkmanızı bekliyorduk.
Saklı Mekanımıza girerek büyük bir suç işlediniz. Lider Lazinka’ ya teslim
edileceksiniz. Yanlış bir hareket yapmayın.”
Bir süre düşünen Janef bir çıkar yol bulamadı. Elbruz yaralıydı ve
dövüş için sayıları yetersizdi. Kimsenin hayatını tehlikeye atmak istemiyordu. “Peki,
sizinle geliyoruz.” Janef, Lider Lazinka’ nın zindanlarının çok meşhur olduğunu
biliyordu. Bu yüzden kurtuluşun zor olduğunun farkındaydı. Yine de pes edecek
değildi.
Herkes endişe içinde birbirine bakıyordu. Serenay kardeşinin korkulu bakışlarını
görünce elini tuttu. “Atlatacağız, korkma.”
Galnas savaşçıları hepsinin silahlarını
alıp ellerini bağladı. Göz bandıyla olan adam silahları inceledi ve geyik sembolünü
fark etti. “Butahlılar ha? Lider Canas' ın birilerini göndereceğini tahmin etmiştik.”
Herkesin üstünü aradıklarında Janef' in sakladığı belgeleri de buldular.
Sonra saraya gitmek üzere yola çıktılar. Butah’ ın savaşçıları yürürken atlılar
onları çembere almış, ağır ağır ilerliyordu. Serenaylar o kadar uzun süre yürümüşlerdi
ki artık yürüyecek halleri kalmamıştı. Elbruz daha fazla ilerleyemeyince adamlar
onu atlardan birinin sırtına yatırdı. Şehir merkezine vardıklarında insanlar
merakla olan biteni izlemeye başladı. Herkes kendi arasında fısıldaşıyordu.
“Hıh, şunlara bak. Sanki gösteri yapıyoruz burada,” dedi Serenay.
“Şimdi işimiz bitti,” diye söylendi Ayda.
“Lider Lazinka, Lider Canas’ ı da takmaz artık. Ortalığı
karıştıracağına adım gibi eminim,” diye cevap verdi Verda.
Saraya vardıklarında zindana atıldılar. Herkesin yüzünden düşen bin
parçaydı. Görev başarısızlıkla sonuçlanmıştı ve geri dönebilecekler mi bilmiyorlardı.
“Şimdi ne yapacağız? Lider Lazinka ağzımızdan laf almaya
çalışacaktır,” dedi Verda endişe içinde.
“Tek bir kelime bile etmeyeceğiz. Lider Lazinka ne yaparsa yapsın
dayanmaya çalışacağız. Mutlaka bir kaçış yolu olmalı,” dedi Janef.
“İşimiz artık zor görünüyor. Kaçsak bile öyle kolayca bu ülkeden
ayrılabileceğimizi sanmıyorum. Bizi rahat bırakmazlar,” dedi Verda pes etmiş
bir halde.
“Biliyorum ama yapabileceğimiz başka bir şey yok,” dedi Janef.
O sırada Akbar zindandaki diğer mahkûmları inceliyordu. Birçoğu yerde
yatıyordu, sefil haldeydi. Diğerlerinin aksine bir kadın ve adamın elleri
bağlıydı. Kadının şişmiş, kapalı gözünden kan sızıyordu. Zorlukla nefes alıyor
gibi bir hali vardı. Endişe içinde yanındaki adama bakıyordu. Adamın her yeri
yara bere içindeydi, yüzü yer yer morarmıştı. Akbar bu ikisinin ne suç işleyip
de zindana düştüklerini merak etti. Çünkü diğer mahkûmlara göre daha fazla
işkenceye uğradıkları belliydi. Akbar daha sonra arkada, karanlık köşede duran
birini fark etti. Dehşete kapıldı, hemen parmaklıklara yapıştı.
“Rembar! Bu sen misin?” diye bağırdı.
En fazla yirmilerinde gösteren çocuk başını kaldırıp sesin geldiği
yöne baktı. Görünürde hiçbir hasarı yoktu, sadece elleri bağlıydı. Karşı taraftan kendisine bağıran kişiyi
fark edince şaşkınlık içinde ayağa fırladı. “İnanamıyorum. Sen buraya nasıl
düştün?” dedi dehşet içinde.
Akbar sesini kontrol etmekte zorlanıyordu. “Rembar çok uzun zaman
oldu. İyi misin?”
“Gördüğün gibi iyiyim abi. Yıllardır burada tutuluyordum, seni bir
daha görebileceğimi düşünmezdim.”
“O gün seni kaybettiğim için üzgünüm.”
“Senin suçun değildi,” dedi Rembar bakışlarını çevirerek.
Janef ve diğerleri şaşkınlık içinde olan biteni izliyordu. “Vay,
demek bahsettiği kardeşi buymuş,” dedi Ayda.
“Beni bunca yıl burada tutmalarının bir sebebi vardı. Ve ben
ellerinden bir türlü kurtulamadım.”
“Ne gibi bir sebep?” dedi Akbar endişe içinde.
“O gün Libmons’ ta nasıl oldu bilmiyorum ama aniden görünmez oldum.
Ben bu durumun şokunu atlatmaya çalışırken sen çoktan gitmiştin. Seni
kaybedince ne yapacağını bilemedim. Her yeri dolaştım. Sonra geri dönebilmek
umuduyla yola düştüm. Yakındaki bir şehre vardığımda birden bire kalabalığın
içinde belirdim. Beni bir sürü insan görmüştü. Anında Lider Alaz’ a teslim
edildim. Sonrasında o da bir iyilik karşılığında beni Lider Lazinka’ ya verdi.”
“Nasıl yani? Görünmez oldum da ne demek?” diye sordu Akbar.
“Sonradan öğrendim ki ben Sisle Yıkananlardan biriymişim.”
Herkes şaşkınlıkla Rembar' a bakıyordu. Janef araya girdi. “Neden
bahsediyorsun? Alev Soluyanlar gibi mi yani?”
“Evet. Onlar gibi özel yeteneklere sahibim ben de.”
Serenay, Alev Soluyanlardan sonra başka biriyle karşılaştığı için
şaşkındı. Rembar' ın gücü hakkında bilgisi olmasa da endişelenmeden edemedi.
Rembar sözlerini sürdürdü. “Lider Lazinka bu gücümden yararlanmak istiyordu.”
Rembar solgun ve hüzünlü görünüyordu. Gözleri uykusuzluktan çökmüş gibiydi. Her
şeye rağmen Akbar’ ı gördüğü için mutluydu.
“Seni hep Libmons’ ta aradım. Burada olduğunu tahmin edemezdim,”
dedi Akbar üzüntü içinde. Parmaklıkları sıktığının farkında bile değildi.
“Buradan en yakın zamanda kaçacağız,” dedi Akbar.
“Bizim de kaçmamıza yardım eder misiniz?” diye sordu Akbar’ ın az
önce gördüğü yaralı kadın. Tüm söylenenleri dinlemiş ve onların kaçmaktan
bahsettiklerini duyunca yardım istemeden duramamıştı. Diğer mahkumlar ise bu
kaçış muhabbetini umursamadı. Her gelen aynı şeyi söylüyordu ne de olsa.
Janef şaşkınlık içinde kadına baktı. Daha önce onu ve yanındaki iri
adamı fark etmemişti. “Siz de kimsiniz?” diye sordu. Kadın konuştu. “Eşim ve
ben bir süre önce buraya hapsedildik. Galnas’ ın önemli savaşçılarından
biriydik. Bizi çekemeyen bir rakibimiz tarafından tuzağa düşürüldük. Lider
Lazinka kendisine engel olarak gördüğü kardeşlerini hapse attırmıştı. Bizi
onlarla işbirliği yapmakla suçladılar. Lider Lazinka bize inanmadı, o bizi
yavaşça öldürmek istiyor. O yüzden kaçmaktan başka bir çaremiz yok.”
Kadının sesi hüzünlü çıkıyordu. Lider Lazinka kendilerine
inanmadığı için kırılmış gibi bir hali vardı.
“Kalabalık olmak işimizi zorlaştırabilir. Ayrıca size güvenebilir
miyiz bilmiyorum,” dedi Janef.
“Size ayak bağı olmayız. Lütfen.”
“Ben tüm geçitleri
biliyorum, size yardım edebilirim,” dedi kadının eşi.
Bir süre düşündü Janef. Geçitleri bilen biri işlerine yarardı. “Tamam,
kabul.”
Zindanda ilk gün bir şekilde geçmiş, Elbruz da iyice kendine
gelmişti. Janef herkese muhakkak anahtarlara ulaşmaları gerektiğini anlatıyordu.
Öğle saatlerinde birkaç kişi gelip Butahlıları Lider Lazinka’ nın huzuruna
çıkardı. Bulundukları yer oldukça büyük ve ürkütücü bir odaydı. Her taraf
işkence aletleriyle doluydu. Lider Lazinka bu grupla özel olarak ilgilenmek
istemişti. Yazel endişe içinde etrafı süzüyordu.
“Anlatın bakalım Lider Canas sizi niçin buraya yolladı?”
“Size anlatacak bir şeyimiz yok,” dedi Janef.
“Emin misin?” dedi lider tehditkâr bir sesle.
“Eminim.” Janef' in inatçılığı ve dik başlılığı lideri kızdırdı. Yumruğunu
bir anda Janef' in karnına geçirince Janef iki büklüm oldu. “Benimle konuşurken
haddini bileceksin!” Lazinka sonra diğerlerine döndü. “Sarayıma ve şahsıma ait
gizli belgeleri çalmak affedilemez. Lider Canas’ ın gerçek amacı neydi söyleyin.”
Kimseden çıt çıkmıyordu. Lider Lazinka’ nın sessizlikten sabrı
taşmaya başlamıştı. “Onları size bırakıyorum, elinizi çabuk tutun ,” dedi
adamlarına ve öfke içinde odadan ayrıldı.
İki kişi Janef’ in koluna girdi, bir üçüncü kişi de ona saldırmaya
başladı. Janef kafa atmaya çalışsa da başarılı olamadı. Sonra bir tekme savurup
adamı sendeletti. Öfkelenen adam Janef’ in saçlarını tutup kafasını duvara
çarptı. Ayda ise manzarayı görmemek için gözlerini kapatmıştı. Janef’ in bir an
gözü karardı.
“Hala ötmeyecek misin?” diye bağırdı adam.
Janef en ufak bir tepki göstermeyince adam hançerini çıkardı. Diğer
adamlar da mahkûmları sıkıca tutuyordu. Hiç birinin Janef’ in yardımına
koşmalarına izin vermeyeceklerdi.
Adam hançeriyle Janef’ in bedeninde sadece küçük kesikler açarak onu
pes ettirmeye çalışıyordu. Janef’ in yüzü acı ile kasılmaya başlamıştı. Buna
rağmen dişlerini sıkıyor, ses çıkarmıyordu. Kollarında, bacaklarında, göğsünde
pek çok kesik oluşmuştu. Janef’ in pes etmeyeceğini anlayan adam bu kez daha
hançeri daha derine saplamaya başladı. Janef artık sessizliğini koruyamıyordu.
Hançer karnına saplandığında acı ağzından bir inilti olarak dökülüyordu. Adam
sapladığı hançeri hemen çekmedi, saat yönünde döndürmeye başladı. Janef kendini
tutamayarak bağırdı. Ayakta duracak hali kalmamıştı.
“Yeter artık!” diye bağırdı Verda.
“Demek bir gönüllü var aramızda,” dedi Janef’ e saldıran kişi. Daha
sonra işkence etmek için Verda’ ya yöneldi. Bakışları kadına sabitlenmişti.
“Eğer şimdi konuşursan güzel yüzüne bir şey olmaz.”
“Ona dokunamazsın,” diye bağırdı Ayda.
Adam hançerini Verda’ nın yüzüne doğru götürüyordu ki kadın
bacaklarının arasına bir tekme attı. İşkenceci acıyla geri çekildi. O sırada diğerlerinin
elinden kurtulan Akbar adamın üstüne çullandı. İki kişi Akbar’ ı durdurdu.
Yerdeki adam da öfke içinde ayağa kalktı. “Sıkı tutun şunu,” diye bağırdı.
Sonra rafta duran küçük bir şişe aldı. İçindeki sıvıyı hançerin üstüne döktü ve
hançeri Akbar’ ın karnına sapladı. Birkaç saniye sonra adamlar onu bıraktı.
Yere düşen Akbar elektrik şokuna kapılmış gibi çırpınıp duruyordu. Yüzü
bembeyaz olmuştu ve kaslarının kontrolünü kaybetmiş gibiydi. Gözbebekleri ise
yukarıya doğru kaymaya başlamıştı.
“Ne yaptın ona?” diye bağırdı Elbruz.
İkizler Akbar’ ın öleceğini düşünüp gözyaşlarına boğuldu. Elbruz sertçe
dönerek kollarını tutan iki kişiyi savurdu. Ardından Akbar’ a saldıran adamı
tutup raflara fırlattı. Şişeler ve tüpler yere düşünce ortalık bembeyaz dumanla
kaplandı. Göz gözü görmüyordu. Bunu fırsat bilen savaşçılar işkence ekibine
saldırdı. Yazel eline geçirdiği bir şişedeki sıvıyı ablasını yere fırlatan
adamın suratına döktü. Yüzü yanan adam bağırmaya başlayınca Serenay' ı kolundan
tutup kaldırdı. Düşerken yüzünü yere çarpan Serenay' ın kaşı açılmıştı.
Akbar artık hareketsiz bir halde yerde yatıyordu. Ayda nabzını
kontrol ettiğinde hafif de olsa attığını fark etti. Janef de bir kenarda
kaderine terk edilmişçesine yatıyordu. Bilinci yarı kapalı haldeydi. Verda rakibini
etkisiz hale getirirken omzundan yaralandı. Elbruz dövüş sırasında birine
takılarak bileğini burktu.
Yazel birden anahtarları fark edince durdu. Yerde sırt üstü yatan
adamdan anahtarları alıp cebine attı. O anda birisi onu bıçaklayacakken Serenay
eline geçirdiği sandalyeyle adamın başına vurdu. İkisi zindana kadar kimseye
görünmeden ilerledi. Hızlıca kapıları açıp herkesi serbest bıraktılar. Mahkumlar
sevinçle dışarı çıktı. Serenay Rembar ve evli çiftin ellerini çözerken onları uyardı.
“Diğerleri yukarıda kavga ediyor, onlara yardım etmemiz gerek.”
Üçüde düşünmeden kavgaya dahil oldu. Rembar abisini o şekilde görünce kahroldu.
Ancak duracak vakit yoktu karşısına çıkan bir adam ve kadını yere indirdi. O
sırada gürültüye koşup gelenler de vardı. Odada bulabildikleri silahı ellerine
geçiren savaşçılar daha fazla vakit kaybetmemek için kaçmaya başladı.
Saraydan ayrılmak kolay olmayacaktı. Her taraf Lazinka' nın adamlarıyla
doluydu. Koridorda koşuşturan ve bağıran savaşçıların sesi yankılanıyordu.
Neyse ki diğer mahkumlar çil yavrusu gibi dağıldığı için onların peşine de düşmüşlerdi.
“Ben aşağı taraftaki ormana açılan bir geçit biliyorum. Orada
güvende oluruz. Beni takip edin,” dedi Serenay' ın zindandan çıkardığı savaşçı.
Herkes onu izlemeye başladı. Bu sırada yollarına çıkan bazı
hizmetçiler korku ile kaçışmaya başladı. Birkaç saray görevlisi onları
engellemeye çalışsa da başaramadı. Depo gibi bir yere girdiler. Adam odanın
köşesine gidip eğildi ve yerdeki kapağı kaldırdı.
“Hadi, çabuk olun.”
Hiç beklemeden herkes aceleyle merdivenden aşağıya indi, oradan bir
tünele geçtiler. Çok uzaktan ışık görünüyordu. Rembar ve Ayda Akbar' ı taşıyordu. Şimdiye
kadar iyi idare etmiş olan Janef de sıranın en arkasında Serenay ve kardeşiyle ilerliyordu.
Janef’ in her yeri kan içindeydi ve kafasında şişlik vardı. Tökezleyerek ilerlediği
için Serenaylar onu taşımakta zorlanıyordu. Yazel' in yerine zindandaki adam geçti.
Şimdi daha hızlı ilerliyorlardı. Elbruz son anda bacağından yaralandığı için kendini
ancak taşıyordu. Verda kolunun acısından başka şey düşünemiyordu. Tünelin sonundaki
ışık giderek büyüdü ve özgürlüğe adım attılar.
oyyyyy ne bölümdü bu yaaaa :) önce serenay ve harula, serenaydan hoşlanan elbruz, sonra kuyuya iniş, ordaki mücadele, tek gözlü korsan :) belgeler, anahtar, lazinka, ortaya çıkan kardeş ve zindandaki mücadele, yaralanmalar, herkesi serbest bırakıp sonra tünelden kaçış, ya en güzel ve heyecanlı bölümlerden biriydi :) süpeer :)
YanıtlaSilDeep çoook sevindim beğenmene. 😀 Bu son bölümler beni uğraştırıyor, daha önce hiç düzeltmemişim galiba. Cümleleri toparlayacağım, gereksiz yerleri eleyeceğim diye çok uğraştım. Bu gruba ancak sıra geldi. Elbruz' un hisleri baştan beri var ama değinmeyi atlamışım hep. Geç de olsa buraya ekleyim dedim. 😀 Korsana benzeyen adamı da son anda eklemeye karar verdim, sonra kullanacağım. :) Güzel yorumun için teşekkür ederim. :))
Silşurda bişey var bak :) "hıh şuraya bak, sanki gösterisi yapıyoruz burda" ne gösterisi?
YanıtlaSilsonra, "dehşete düştü, hemen parmalıklara yapıştı"
sonra, "kaçacaklarını duyunca yardım istemede duramamıştı"
bi tane daha harf hatası vardı ama yorumu yazarken unuttum. oluyo yaa böyle harf hataları böyle uzun metinlerde gözden kaçabiliyo :)
Hepsini düzelteceğim, sağol. İyi fark etmişsin. Gözümden kaçmış. :)
Silbizde mi sisle yıkansak, iyimiş bu özellik :)
YanıtlaSilBence de iyi, görünmez olmak, sis çıkarmak falan. :)
SilGizli belgeleri almanın bu kadar kolay olamayacağını anlamalıydım:-)) Ama bu grup, ki benim favori ve asıl grubum, bu işi başaracaklar gibi:-)) Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilBelgeleri almak pek kolay değil, evet. Esas grup bu gerçekten, yine de dayanamayıp erkekler grubunu da çok ön plana çıkardım. Bakalım nasıl devam edecek? 😀 Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilEpey biriktirdim. Yarın eksik bölümleri okumak için plan yaptım, inşallah bir aksilik çıkmaz:)
YanıtlaSilBiriktirip okumak biraz daha iyi oluyor sanırım. İnşallah diyeyim. :)
SilSon bölümü de bitirdim:) Evet daha güzel oluyor. Bu bölümde aksiyon tam gaz. Kalbim çarpmaya başladı. Evet benim de favorim bu grup ama parşömenler gitti:(
SilYetiştin ne güzel, yorumları dikkate alıyorum hep. :) Bölümü heyecanlı bulmana sevindim. Parşömenlere bakamadılar bile yazık oldu. :)
SilSerenayları biraz ihmal etmiştim, uzun tuttum bu bölümü o yüzden. 😀
YanıtlaSilElbruz' a acıdım biraz ama yapacak şey yok. Serenay sadece arkadaş olarak görüyor evet. :)) Bu liderin sevilecek bir yanı yok evet. Ben de sevmeyince adamı iyice gömeyim dedim. 😅 Yazel küçük olduğu için diğerlerinin yanında pek aktif olamıyor. :) Yorumun için teşekkür ederim, herkese değinmeyi unutmuyorsun. :))
Aynı fikirde olmamıza sevindim. Benim için de konuşmak zevkli. Bazen aklımdaki şeyleri romanda belli etmediysem de böyle açıklamış oluyorum. 😆
YanıtlaSil