Herkes Yazel’i coşkuyla alkışladı. Zırha çizik atmayı başardığı
için karşılaşma sonlandı. Adam ağır adımlarla Yazel' e yaklaştı. Parlak, yeşil
gözleriyle çocuğu süzdükten sonra başlığını çıkardı. Yazel az önce dövüştüğü
kişinin kim olduğunu görünce donup kaldı. Bu, Savaş Ustası lakabı ile anılan
Fuban’ dan başkası değildi. Yazel' in yanı sıra diğerleri de şaşkınlık içinde
kaldı. Herkes neşe içinde bağırarak Fuban’ a tezahürat yapıyordu. Ünlü savaşçı
eğilerek kalabalığa selam verdi. Kısa kesim, kahverengi saçları yüz hatlarını
daha da ortaya çıkarıyordu. Sert çene yapısı, çıkık elmacık kemikleri ve geniş
alnıyla dikkat çekici biriydi. Çocuğa döndü gülümseyerek.
“Tebrik ederim genç adam. Yaşıtların arasında bunu kolay kolay
başarabilecek kişi sayısı azdır. Geleceğinin parlak olduğunu görüyorum.”
“Te-teşekkürler,” dedi Yazel heyecan içinde.
Fuban da diğer gözetmenlerin arasına katıldı. Her şey iyi gitmesine
rağmen Yazel yine de sınavı geçişini garantilemek istiyordu. Hedeflerden birini
vurmak için hançerini çıkarmıştı ki buna gerek olmadığını, okula kabul
edildiğini bildirdiler. Yazel eğilerek gözetmenleri selamladı ve mutluluk
içinde ablasının yanına döndü.
“Tebrik ederim küçük kardeş. Sen de artık savaş okulunun olağanüstü
dünyasıyla tanışabileceksin. Asıl zor kısım bundan sonra başlayacak.”
“Bu sözlerinden dolayı vazgeçeceğimi sanıyorsan fena halde
yanılıyorsun. Sen sanırım okulu beşincilikle bitirmiştin. Ben ilk üçe gireceğim
konusunda seninle iddiaya girebilirim,” dedi Yazel kendinden emin bir şekilde.
Serenay hafifçe Yazel’in kafasına vurdu. “Çokbilmiş seni. Sen acaba
mezun olabilecek misin onu düşün önce. Okula girenlerin hemen hemen yarısı
mezun olmadan okuldan ayrılmıştır. Kimisi atılmıştır kimisi de yoğun çalışma
temposuna dayanamayıp okulu bırakmıştır.”
“Peki, bekle de gör yapabileceklerimi.”
“Ooo, demek siz de buradasınız? Yazel, geçtin mi bakalım sınavı?”
Yazel sesin geldiği yöne dönünce Elbruz’ u gördü. Mutlulukla ona
gülümsedi ve kolayca sınavı geçtiğinden bahsetti. Elbruz onu tebrik etti ve bu
durumun zaten beklenen bir şey olduğunu söyledi.
“Merhaba Elbruz. Senin burada ne işin var?” dedi Serenay meraklı
bir ses tonuyla.
“Benim küçük kuzen de sanat okulu için sınava girecekti. Ona destek
olmak için geldim,” dedi gülümseyerek. Daha sonra Yazel’ in elindeki hançeri
gördü.
“Babam hançeri sana verdiğinden bahsetmişti. Doğru kullanırsan
senin için bulunmaz bir nimet olacaktır,” dedi elini Yazel’ in başına atıp
saçlarını karıştırarak.
Elbruz yirmi üç yaşındaydı. Gür, sarı saçları güneşte yoğun bir
şekilde parlıyordu. Yeşil gözleri ve keskin bir bakışı vardı. Savaş okulundan
birincilikle mezun olmuştu. Göründüğünden çok daha güçlü ve hızlıydı. “O halde
ben gideyim. Görüşmek üzere,” dedi.
Sınav devam ederken iki
kardeş de eve doğru yola koyuldu. “Söylesene abla, hangi dersleri göreceğiz ilk
olarak?”
“Temel derslerden biri savaş tarihidir. Bu derslerde tahmininden
fazla şey öğrenebilirsin. Tarihte insanın ders alacağı pek çok olay
yaşanmıştır. Savunma dersinde ise çeşitli silahlarla kendinizi nasıl
savunacağınızı öğreneceksiniz. Ayrıca sizden kendi ellerinizle de değişik
silahlar yapmanızı bekleyecekler. Strateji dersinde değişik oyunlar oynanacak.
Oyunlar çoğunlukla grup olarak oynanır. Sürekli ekibin başı değişir. Böylece
kimin stratejisinin daha iyi olduğu belirlenir. En eğlenceli ders de bu olur
aslında. İşte tüm bunlar yıl sonunda sıralamanı etkileyecek.”
“Gerçekten eğlenceli görünüyor. Derslerin başlaması için
sabırsızlanıyorum.”
Evin bahçesinden içeri koşarak girdi Yazel. “Anne geçtim! Anne
duydun mu?”
“Duymamak mümkün mü? Senden önce sesin geliyor evladım,” dedi
kapıda görünen kadın. “Aferin, geleceğinden hiç şüphe etmemiştim zaten. Baban
da seninle gurur duyacak.”
Yazel, annesinin olumsuz bir şeyler dememesine şaşırmıştı. Sevinçle
Beyaz' a sarıldı. “Hadi ama şımarma hemen,” dedi kadın gülümseyerek.
Gece olduğunda yemek masasına ancak oturabildiler. Masadaki yahni, sebze
çorbası, közde pişmiş patates lezzetli görünüyordu. Herkes iştahla yemeklerini yedi.
Ardından Karan çocukluk ve gençlik anılarını anlattı. O da savaş okuluna gitmişti.
Hayatı boyunca kaç kez yaralanmış, ölümden dönmüştü ama seçtiği yoldan hiç
pişmanlık duymamıştı. Gözlerinde o heyecan ve yaşanmışlık kolaylıkla
okunuyordu. Çocuklarına sevgiyle baktı.
“Size hep kalbinizi dinlemenizi söyledim. Öyle de yaptınız. Bundan
sonra da asla inandığınız yoldan vazgeçmeyin.”
Serenay mutlulukla babasına sarıldı, yanağına bir öpücük kondurdu: “Her
şey için teşekkürler.”
Beyaz’ ın gözleri parıldayan yıldızlara takılmıştı. Çocuklarını desteklese
de endişelerini önleyemiyordu. Neden ailesindeki herkes savaşçı olmak zorundaydı?
Neyse ki Karan artık sadece kendi işine odaklanmıştı.
Aradan günler geçti, okulun açılış vakti geldi. Yazel
hazırlıklarını tamamlayıp, yanında küçük bir çanta ile evden ayrıldı. Uzun bir
yürüyüşün ardından okulun önünde durdu. Yüksek duvarlarla çevrili yapının içini
ilk kez görecekti. Buradan her geçişinde içeri giren öğrencilere özenmişti. O
beklerken Har geldi:
“İçeri girmiyor musun?”
“Ah, dalmışım. Beraber gidelim. Bu arada Ben Yazel.”
“Evet, biliyorum. Geçen izledim seni, iyi iş çıkardın. Ben de Har.”
“Memnun oldum. Sen de çok iyiydin.” Yazel gülümsedi, güçlü birinden
övgü almak hoşuna gitmişti. Kapıdaki yetkili, isimlerini teyit edince içeri
giriş yaptılar.
Yazel, umduğundan büyük bir bahçeyle karşılaştı. Çeşitli parkurlar,
tırmanma duvarları, atış için hedefler, atlarla dolu bir ahır ve de çok
nostaljik görünen köşk benzeri okul binası... Çocuklar her bir detayı dikkatle
inceledi. Okul binasının yüzlerce camı vardı. Her girişte iki yönden uzanan
döner merdivenler vardı. Okul gittikçe kalabalıklaşırken yetkililer yeni
öğrencileri sınıflarına yönlendirdi.
İlk ders savaş tarihiydi. Herkes kısaca kendisini tanıttı. Eğitmen,
başarılı olmak için çok çalışmaları gerektiğini hatırlatıp durdu. Sonra da
tahtaya bir harita astı ve dersi anlatmaya başladı.
“Öncelikle, Butah nasıl ve ne zaman kurulmuş ondan bahsedeyim.
Kurucumuz Barsof henüz genç yaşındayken Tilkar’ın lideri ile karşı karşıya
geldi.”
Kadın daha sonra elini haritada bir noktaya koyup daire çizdi.
“İşte bu civarda pek çok çatışma yaşandı, ta ki liderimiz amansız mücadeleyi kazanana
kadar. Tilkar’ ın düşüşünden yıllar sonra gücüne güç katan liderimiz
destekçileri ile birlikte Butah’ ı inşa etmeye başladı.”
Aradan geçen bir saatin ardından ders bitti. Sıradaki ders sağlık
bilimiydi. Uzun boylu, koyu renk takım elbiseli eğitmen bu dersi önemli
bitkileri anlatarak geçirdi. Ders bitiminde şunları söyleyerek sınıftan
ayrıldı.
“Yarın dağlara çıkıp zehirli otları inceleyeceğiz.”
Üçüncü ders binicilikti ve dışarıda işlenecekti. Sıradaki eğitmen bol
bir bluz ve pantolon giymişti. Başında da fötr bir şapka vardı. Öğrencilere
oldukça sıcak davranıyordu. Herkes sırayla atlara bindi. Yazel’ in bindiği at
biraz huysuz olduğu için başta üstünde durmakta zorlandı. Har ise çok
başarılıydı. Diğerleri daha atı doğru düzgün süremezken Har boş alanda birkaç
tur atmıştı bile. Çocukları dikkatle izleyen kadın elindeki bir deftere not
almaktaydı. Yaklaşık iki saat sonra eğitmen dersi bitirdi.
“Bugün şanslı günümde değilim sanırım,” diye söylendi çocuğun biri.
İki kez attan düşmüş ve sinirleri gerilmişti.
Yazel zamanla okula alışmış ve gittikçe sevmeye başlamıştı. Artık
dersleri çoğunlukla uygulamalı yapıyorlardı. Tepelerden değişik otları toplayıp
eğitmenin gözetiminde zehir ve panzehir yapıyorlardı. Savaş aletlerini
kullanmaya başlamışlardı. Ancak yeni başladıkları için koruyucu önlemler
alıyorlardı. Herkese hafif zırh ve kalkan dağıtılmıştı. Kılıçla dövüşmek herkes
için eğlenceli oluyordu. Binicilik dersinde artık yarış müsabakaları
düzenlenmeye başlamıştı. Hatta atın üstünde mızrak kullanıp birbirlerini
etkisiz hale getirmeye çalıştıkları bir oyun oynamaya başlamışlardı. Savaş
okulu Yazel için yeni bir dünyaya açılan kapı gibiydi. Hala burada olduğuna
inanamıyordu. Kendisini kanıtlamak için çok çalışıyor, durmak nedir bilmiyordu.
Zaten kısa sürede eğitmenlerin de gözüne girmeyi başarmıştı.
Ertesi gün şehirde bahar şenliği kutlamaları vardı. Yazel, her yıl Karta’
ya gider doyasıya eğlenirdi. Bugün de şehrin sokakları daha sabahtan
kalabalıklaşmaya başladı. Daha önce sınavın yapıldığı alana şimdi çadırlar
kurulmuştu. Kimileri pişirdiği hamur işi yiyecekleri satıyordu. Kimileri
çocuklar için oyun alanları kurmuştu. Şarkı söyleyen bir grup da oldukça ilgi
çekiyordu. Çiçek kokuları dört bir yanı sarmıştı. Serenay arkadaşlarıyla limonata
içerken Yazel de atış yaparak hediye kazanıyordu.
O kalabalığın içinde birden Serenay’ ın gözüne birileri çarptı.
Saray görevlileri gelmişti ve çok ciddi görünüyorlardı. Kısa sürede müzik
kesildi ve grup geri çekilirken liderin yardımcılarından biri ahşap platforma
çıktı. Gür sesiyle tane tane konuşmaya başladı.
“Karta halkının dikkatine! Acımız büyük! Pek değerli liderimizi
kaybettik. Lider Canova Melmor’ da öldürülmüştür.”
Bunun üzerine halk arasında büyük bir uğultu başladı. Kimse
duyduklarına inanamamıştı. Kalabalıktan biri bağırdı: “Liderimize kim kıydı? Bu
nasıl olur?”
Keskin bakışlarıyla etrafı süzen adam sözlerine devam etti.
“Cinayeti kimin işlediği henüz belirsiz. Şunu unutmayın ki katili
bulmak için elimizden geleni yapacağız. Sizden bu süreçte sakin kalmanızı ve olursa
sarayın isteklerini yerine getirmenizi bekliyoruz. Liderimizin oğlu Canas Bey
en kısa zamanda onun yerine geçecek. Beş gün sonra, Sarmav Şehri’ nde halkın
katılımı ile Canas Bey’ in tahta çıkma töreni gerçekleştirilecektir.”
Herkes olayın şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışıyordu. Böyle bir
durumla ilk defa karşılaşıyorlardı. Bir liderin başka bir ülkede öldürülmesi,
ileride kötü şeylerin olacağını gösterirdi. Düşman ya gerçekten çok güçlüydü ya
da ne yaptığını bilemeyecek kadar delirmişti. Her iki durumda da Butah’ ın,
liderinin intikamını alması, düşmana karşılık vermesi gerekiyordu.
“Tüm bunları size iletmemi Canas Bey istedi. Hepinizi tahta çıkma
törenine davet ediyor.”
Lider Canova halk arasında sevilen biriydi. Halkı her şeyden çok
düşünür, onları refahı için elinden geleni yapardı. Ölümü halk için yıkım
demekti. Çoğu kişi onu kaybettiği için üzülürken bir kısmı da ülkede güvenliğin
azalacağından korkuyordu.
Bir süre sonra ortalık yatışınca halk yavaştan dağılmaya başladı.
Sabahki heyecandan, tatlı telaştan eser yoktu şimdi. Şehre ölüm sessizliği
çökmüştü. Eve dönerlerken Serenay’ ın yüzünde endişeli bir ifade vardı, Yazel
ise hem şaşkın hem öfkeliydi. İkisi de yol boyunca tek bir laf etmedi.
Sanırım Butah'ta heyecan yeni başlıyor:-) Merakla bekliyorum yeni yazıyı.
YanıtlaSilEvet, yeni gelişmeler yaşanacak. Birileri için yolculuk görünüyor diyeyim. :) Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.
SilMacera devam ediyor. Çok güzel detaylar eşliğinde güzel bir kurgu olmuş. Okuması eğlenceli ve sürükleyici. Devamını merakla bekliyorum. 😍
YanıtlaSilGüzel yorumun için teşekkür ederim. Eğlenceli ve sürükleyici bulmana sevindim. 😀
Silaferin yazel'e, serenay da pek tatlı, beyaz ın üzülmesi normal tabii savaşçı olmak tehlikeli, bakalım canas nasıl biri olcak :) (bak, üçüncü ders binicilikti ve dışarıda işlenecekti olcak, bir de başlıkta çığırtkanda bir ı eksik olmuş)
YanıtlaSilCanas' a en kısa zamanda değineceğim. Bakalım nasıl biri? :) Bahsettiğin cümle yazdığımla aynı, benim mi gözümden kaçıyor. Başlığı düzelttim sağ ol. :))
Sil"dışarı işlenecekti" demişsin yani "dışarıda" olmucak mı ki :)
SilPardon, kaç kere okudum ama dışarıda diye görmüşüm. Büyük ihtimalle yazarken telefon kendi değiştirmiş, düzelttim. :)
Siloluyor öyle evet kaçıyor gözden :) böyle şeyler görürsem söleyim mi bundan sonra da :)
SilTabi ki söyle, düzeltirim. Beynim hatayı algılamıyor bazen, doğru gibi okuyorum. :)
Silgüzel yazı thanks...
YanıtlaSilBen teşekkür ederim, vakit ayırdığınız için.
Silgüzelmiş merak ettim devamını :)
YanıtlaSilVakit ayırdığınız için teşekkür ederim. :)
SilGüzel, sürükleyici ve betimlemeler yerinde. :) Devamını bekliyoruz.
YanıtlaSilOkuyup yorumladığın için sevindim. Umarım devamını da beğenirsiniz. :)
SilTelevizyonda yayınlanan bir çok diziden iyi bir senaryo çıkar bunun devamından bence..eline sağlık
YanıtlaSilŞevk verici yorumun için çok teşekkür ederim. Bayağı geniş bir dünya ele aldığım için kurguda eksiklikler olabilir ama yine de iyi olması için uğraşıyorum. :)
SilAldığın olumlu sözleri gerçekten hak ediyorsun. Hayal gücün, kurgun güçlü. Bu kadarını beklemiyordum açıkçası:) Ufak bazı şeyleri söylersem kırılmayacağından eminim. Sözcük tekrarlarından sakınmaya çalış. Aynı yüklemi ardışık iki cümlede kullanma. Örneğin;
YanıtlaSil"Binicilik dersinde artık yarış müsabakaları düzenlenmeye başlamıştı. Hatta atın üstünde mızrak kullanıp birbirlerini etkisiz hale getirmeye çalıştıkları bir oyun oynamaya başlamışlardı."
Başlamıştı, başlamışlardı
Kalemine kuvvet, türün hiç tarzım olmadığı halde ilgiyle takip ediyorum:)
Değerli yorumun ve görüşlerin için teşekkür ederim. Özellikle de tür, tarzın olmadığı halde okuduğun için. :)
SilTüm bu yazdıklarımı (2012-13 gibi başlamıştım yazmaya ) kaç kere okumuş ve düzenlemişimdir. Her okuduğumda değişiklik yapma ihtiyacı hissederim. Yani gelişim hiç bitmeyen bir şey sanırım. Dolayısıyla hatalar da oluyor. Dediğin gibi kelimeleri ardışık kullanmamaya dikkat ederim ama gözümden kaçmış. Bundan sonra daha dikkatli okuyacağım, uyarı için teşekkürler. Bazen acele ediyorum yayınlarken. :)
Benzer hataları ben de yapıyor, gözden kaçırdığım noktalar olabiliyor. Eğer benim yazılarımda da benzer hatalar ya da eleştirilerin olursa memnuniyetle karşılayacağımdan emin olabilirsin. Çalışma şeklimiz benzer. Ben de bazen defalarca okuyor ve her okuduğumda yazımın bir tarafını değiştiriyorum. Buna rağmen gözden kaçan şeyler olabiliyor. Çoğu zaman kendi yaptığımız hatalar gözümüze görünmüyor. Ben senin bu serini arayla takip ediyorum. Bazen iki bazen de üç bölüm yazmış oluyorsun. Kolaylıklar dilerim:)
SilTeşekkür ederim. Hatalar muhakkak oluyor, yayınevlerince basılan kitaplarda bile görüyoruz bazen. :) Elbette ben de görürsem hata söylerim. Ben de sana kolaylıklar dilerim. :)
SilHeyecan devam ediyor, yazındaki betimlemeler güzel gidiyor. Sürükleyici oluşu hemen diğer sayfayı çevireyim de okuyayım hissi uyandırıyor :)
YanıtlaSilButah'da işler karışıyor...
Güzel yorumun için teşekkür ederim. Heyecanlı bulmana sevindim. Butah' da bazı gelişmeler yaşanacak evet. :)
SilYine çok başarılı şekilde devam ediyor. Ben bu aralar yoğun olduğum için zaman konusunda sıkıntı yaşıyorum. Kalemine sağlık, güzel devam ediyor gerçekten.
YanıtlaSilÖnemli değil, ne zaman fırsatın olursa okuyabilirsin. Beğenmene sevindim, teşekkürler. :)
Siloo şimdi daha da heyecanlı oldu işte :) Canas nasıl biri acaba. Taht kavgası gibi bir iç sorun yüzünden lider öldürülmüş olabilir gibi geldi suçu da başka ülkelere atmak için toplantı günü seçilmiş olabilir :) okumaya devam edeyiim :)
YanıtlaSilHeyecanı kaçmasın, bekleyip görelim Canas nasıl biriymiş. :) Geçmişte zaman zaman iç karışıklıklar olduğu da doğru tabi. :)
SilDetaylı ve güzel yorumun çok mutlu etti beni. :) Bu dünyayı kafamda bayağı netleştirdim, öyle ki yazarken farklı kültürler bile oluşturmaya çalıştım. İleride daha iyi fark edersin tabi. :) Kardeşler konusuna gelirsem bu bölümlerde ön plandalar ama romanın genelinde çok kişiye değindiğim için sadece belli bir iki kişinin ana karakter olduğu öylenemez. Har konusunda yorum yapmayım, kendin okursun. Teşekkürederim. :))
YanıtlaSilYazel, umduğundan büyük bir bahçeyle karşılaştı. Çeşitli parkurlar, tırmanma duvarları, atış için hedefler, atlarla dolu bir ahır ve de çok nostaljik görünen köşk benzeri okul binası... Çocuklar her bir detayı dikkatle inceledi. Okul binasının yüzlerce camı vardı. Her girişte iki yönden uzanan döner merdivenler vardı. Okul gittikçe kalabalıklaşırken yetkililer yeni öğrencileri sınıflarına yönlendirdi.
YanıtlaSilBuradaki bahçe tanımlamasını bence biraz geinişletmek gereki okuduğumda gözümde dümdüz bir bahçe belirdi. Naçizane şöyle tepelikler koruluklar vfalan gibi şeyler eklesen tasvirlere daha görkemli bir hava yaratacak sanki. :)
Daha ayrıntılı yazabilirmişim bahçeyi, pek önemsememişim sanırım. :) Tavsiyen için teşekkür ederim. :)
Sil