Serenay eve doğru yürürken derin düşüncelere daldı. Lider Canas’ ın
alacağı kararları merak ediyor, olacakları düşünüyordu. Lider Canas’ ın, babasının katillerini
yakalarsa muhakkak halk tarafından benimseneceğine inanıyordu. Gözlemlediği
kadarıyla yeni lider korkusuz, dürüst ve samimiydi.
Henüz yolun yarısını kat etmişti ki birden bastığı yerin değişmeye
başladığını fark etti. Yanlış gördüğünü sanarak gözlerini birkaç kez kırptı.
Ancak ayaklarının altındaki çimler koyu renkli bir toprak zemine dönüşüyordu. Alan
giderek genişledi ve sonunda tüm çevre değişti. Sanki birisi sihirli bir
dokunuş yapmış ve farklı bir boyuta geçmişti. Serenay öylece donup kaldı. Zamanına
göre çok eski, kerpiç evler yol boyunca sıralıydı.
Birkaç çocuk ellerinde tahta oyuncaklarla koşarak Serenay' ın
yanından geçti. Çocuklardan biri ise tam içinden geçince Serenay iyice dehşete
kapıldı.
“Ben neredeyim?”
Ellerinin titremesini durdurmak için sıkıca eteğini kavradı. Şu an
her neredeyse burada bir hayaletten farksızdı. Kimse onu görmüyor ve
duymuyordu. Serenay kendini bir kapana kısılmış gibi hissetti.
Etrafta ağır yük taşıyan, yalın ayak yürüyen köleler vardı.
Gösterişli kıyafetler giyen zengin insanlar ise at üzerinde ilerliyordu. Yaşlı
bir adam küçük bir dükkânın önünde bakır eşyaları kalaylıyordu. Serenay
korkuyla etrafı izlerken göz açıp
kapayana kadar her şey eski haline döndü. Yaşadığı şaşkınlık yüzünden adım
atarken sendeledi. O sırada birisi kolundan tuttu: “İyi misiniz? Çok korkmuş
görünüyorsunuz.”
“Ah, üzgünüm. Bir an gözüm karardı sanırım.”
Serenay için endişelenen adam onun iyi olduğuna emin olduktan sonra
yoluna devam etti. Serenay eliyle yüzündeki teri sildi. Az önce ne yaşadığından
emin değildi.
Birkaç gün içinde Lider Canas dillerden düşmez oldu. Halkın büyük
kısmı ona tam olarak güvenmemekle birlikte yapacağı ilk icraatın sonucunu
görmek istedikleri de belliydi. Sonuç olumlu olursa eğer, onu da Lider Canova
gibi destekleyeceklerdi. Uzun yıllar öncesinde halk tarafından benimsenmeyen
bir lider çıkan ayaklanmaları bastıramamış ve sonuçta tahttan inmek zorunda
kalmıştı. Bunun gibi değişik örnekler vardı Butah’ ın tarihinde.
Günler bu şekilde akıp giderken Yazel okuluna büyük bir heyecan ile
devam ediyordu. Bu sabah okula gitmeyecekti. Bugünkü eğitim bir ormanda
yapılacaktı. Orman evlerine yakın olduğu için oraya ilk varan öğrenci Yazel
oldu. Önceki gün yağmur yağdığı için toprak hâlâ nemliydi. Kuş sesleri dört bir
yanda yankılanıyordu.
Eğitmenler son hazırlıkları tamamlarken Yazel sessizce onları
izliyordu. Öğrenciler birer birer gelmeye başladı. “Acaba ne tür bir oyun
oynayacağız? Ödüllü olacağı söylenmişti.”
Aniden yanında biten Har’ ı hiç fark etmeyen Yazel şaşırdı. Bu
kadar sessiz hareket etmeyi nasıl başardığını merak ediyordu. Har cevap
alamayınca gülümsedi: “Seni şaşırtmak istememiştim.”
O sırada eğitmenlerden biri çocuklara tulum dağıtırken diğeri açıklama
yapmaya başladı:
“Öncelikle bu tutumları giymeniz gerekiyor. Ağaca astığım listeden
hangi grupta yer aldığınıza bakabilirsiniz. Tüm gruplar için ormanın çeşitli
yerlerine birer tane mavi bayrak yerleştirdim. Dağıtacağım görevleri başarıyla
yerine getiren gruplar ödüllendirilecek.”
“Ödül ne peki?” dedi öğrencilerden biri merakla.
“Sen önce bir kazan da sonra öğrenirsin,” dedi eğitmen
gülümseyerek. “Bu oyundaki amacınız tuzaklara yakalanmadan bayrağa ulaşmaktır. Tuzak
olarak yerleştirilen sarı boyalar elenmenizi sağlayacak, dikkat edin. Grupta
bir kişi bile geçse hepsi oyunu geçmiş sayılacak.”
Konuşma sonlanınca herkes hangi grupta olduğuna baktı. Kilolu çocuk
Yazel' e döndü neşeyle: “Har da bizim grupta olduğuna göre kazanacağımıza
eminim.”
“Bu iş eğlenceli olacak,” dedi Yazel.
Eğitmen her gruba bir kâğıt parçası uzattı. Daha sonra işaret
verdiğinde oyun başlamış oldu. Kâğıtlarda her grubun hangi bayrağa gideceğini
gösteren bir harita vardı. Haritada çizilmiş olan güzergâhı izlemeleri ve
kenarlara not düşülmüş ufak tefek görevleri yerine getirmeleri gerekiyordu.
Görevlerin kolay olması tuzaklardan kaçmanın zor olduğu anlamına geliyordu. Bu
yüzden çok dikkatli olmalıydılar.
Yazel grubuyla birlikte ormanın doğusuna doğru ilerlemeye başladı.
Ağaçlar sekiz on metre yüksekliğindeydi ve kocaman dalları aşağıya sarkıyordu.
Çeşitli hayvanlar ağaç kovuklarına girip çıkıyor, kimisi yiyecek bir şeyler
bulmak için etrafta dolanıyordu. Grup daha beş dakika kadar yürümüştü ki Har
ilk tuzağı fark etti. Toprak zeminin bir kısmı sanki bir şeyleri gizlemek
istercesine yaprak yığınıyla doluydu. Har arkadaşlarını uyarana kadar en öndeki
çocuk çoktan yığına adım atmıştı. Çocuk ses bile çıkaramadan çukurda buldu
kendini. Üstü başı sarı boyayla kaplanmıştı. Çukur yüksek olmadığından kendi
çabasıyla çukurdan çıkabildi. Elendiği için söylenerek geri döndü.
Ağaçlar arasında ilerleyen Yazel gözlerini dallardan ayırmıyordu.
Her an bir yerden saldırıya uğrayacaklarmış gibi hissediyordu. Har sırt
çantasını yere bıraktı ve ağaçlardan en geniş olanına tırmanmaya başladı. Görev
gereği bu ağaçtan bir meyve koparılması gerekiyordu. Har yavaşça ağaca
tırmanırken Yazel eline hançerini aldı ve beklemeye başladı. Har tam elini meyveye
atacaktı ki bir ses duyuldu. Ok gibi hızla ilerleyen şey Har’ ın üstüne doğru gidiyordu.
Yazel aşağıdan hançeri fırlattı ve top
şeklindeki küçük torbayı durdurmayı başardı. Bu özel hançeri taşımıyor olsa
kesinlikle onu vuramazdı. Torba parçalanarak yere düştü ve toprak sarıya boyandı.
Aşağıda bekleyen diğer arkadaşları ıslık çalarak Yazel' i alkışladı. Har
meyveyi alıp aşağıya atladı. Meyveyi çantasına atarken Yazel’ e döndü.
“Teşekkürler. Sen olmasaydın şimdi elenmiş olacaktım.”
“Kazanmak istiyorsak birbirimizi kollamalıyız değil mi?” dedi Yazel
gülümseyerek.
Bir süre sonra yollarına bir dere çıktı. İkinci görev dereden
herhangi bir balığı yakalamaktı. Çocuklar ayakkabılarını çıkarıp paçalarını
sıvadı. Sadece iki tanesi her ihtimale karşı kenarda bekliyordu. Derede fazla
balık yoktu. Bıçak ve hançerlerle onları avlamaya çalışmak da oldukça zordu.
Toraban elindeki bıçağı hızla aşağı doğru savurunca dengesini kaybedip düştü. Düşerken
yumuşak bir şeye bastığını hissettiğinde elendiğini anlamıştı. Ayakları boyanmış
halde dereden çıktı.
İki saatin sonunda geriye sadece üç kişi kalmıştı. Bitiş noktasına varmak
üzereydiler. Yazel işaretli ağacı görünce koşup gövdedindeki bayrağı çıkarmaya
çalıştı. Ancak bayrağı çekip çıkarması ile boya yüzüne fışkırdı. Har ilk
şaşkınlığı atlattıktan sonra gülmeye başladı ve diğerleri de ona katıldı. Yazel
yüzünü kaplayan boyayı silmeye çalışırken bayrakla birlikte geriye döndüler.
Geriye iki kişi kaldığı ve tüm görevler tamamlandığı için oyunu geçmişlerdi.
Son tuzak oldukça iyiydi, sadece bir kişi kalmış grupları elemek amaçlanmıştı.
Grupların dörtte biri başarılı oldu. Eğitmen onları kutladıktan sonra ödülü açıkladı.
“Kazanan gruplardaki herkese özel tasarım kılıç armağan edeceğiz.”
Eğitmenin sözü çocukların sevinç çığlıkları ile bölündü. Yeni ve
güzel bir kılıca sahip olmak hepsi için önemliydi. Ders bitince herkes yavaş
yavaş dağıldı .
Ertesi sabah Serenay, Beyaz’ ın bahçeden kendisine seslenmesi ile
uyandı.
“Serenay! Serenay, kız koş çabuk.”
Bir şey olduğunu sanan kız korkuyla yataktan fırladı. Hemen
geceliğinin üstüne bir şey çekip aşağıya indi. Bir yandan da dağılmış saçlarını
lastik tokayla toplamaya çalışıyordu. Sonunda bahçeye çıktığında annesi ile burun
buruna geldi. Serenay' ın korkmuş halini gören annesi şaşkınlıkla onun yüzüne
baktı.
“Ah, korkuttuğum için üzgünüm. Az önce Lider Canas’ ın
yardımcılarından biri bunu bıraktı. Sanaymış,” dedi son kelimeyi vurgulayarak. Serenay
hemen annesinin elindeki mektubu kaptı. Mektup Lider Canas’ ın adı ile
imzalanmış ve mühürlenmişti. Heyecanla okumaya başladı.
Karta Şehri-Karan ve Belit kızı Serenay’ a,
Lider Canova’ nın ölümünün aydınlatılması için
şahsım tarafından seçilmiş bulunmaktasınız. Mektubu alır almaz en kısa zamanda
sarayımıza ulaşmalısınız. Sizlere verilecek önemli görevler nedeniyle uzak
diyarlara yolculuk edeceksiniz. Bu uzun yolculuk nedeniyle yanınıza özel
eşyalarınızı alınız. Diğer ihtiyaçlarınız tarafımızca karşılanacaktır. Ayrıca
seçeceğiniz herhangi bir kişi de seyahat boyunca size eşlik edebilecektir.
“Ne yazıyor kız?” diye merakla sordu Beyaz.
“Anne, sonunda beklediğim fırsat ayağıma geldi. İşte, bana verilen
ilk önemli vazife,” dedi mutluluktan annesine sarılarak.
Serenay ne kadar sevinçliyse, annesi de bir o kadar huzursuzdu.
Kızının tehlikeli bir göreve gitmesini istemiyordu. Savaş okulundan mezun
olduğundan beri sadece ufak tefek görevlerde yer almıştı. Fakat daha önce lider
tarafından özel göreve çağrılmamıştı.
“Gitmeni istemediğimi biliyorsun. Hem ne göreviymiş bu söyle
bakalım,” dedi Beyaz somurtarak.
“Lider Canova’ nın cinayetini araştıracağız. Ha, bir de görev için
uzun bir yolculuğa çıkılacakmış ve bize refakat edebilecek bir kişi ile göreve
katılabilecekmişiz.” Kız heyecanla eve girdi.
“Sanki gidebileceğini söyledim de sana,” diye arkasından bağırdı
Beyaz, gücenmiş bir edayla.
Serenay odasına çıkarken yeni uyanan Yazel merdivenlerden aşağıya
iniyordu. “Sesiniz ta odama kadar geliyor. Ne oldu yine?” dedi esneyerek.
Serenay sırıtarak elindeki mektubu Yazel’ in gözleri önünde salladı. Mektubun
üzerindeki imza ve mührü gören Yazel’ in gözleri kocaman açıldı.
“O, o bir görev mektubu mu? Seni mi çağırdılar yani?” diye sordu
heyecanla.
“Evet, hem de Lider Canas tarafından özel olarak çağrıldım. Diğer
seçilmişlerin kim olduğunu da merak ediyorum doğrusu. Hemen hazırlanmalı ve
babama uğramalıyım,” dedi ve hızla odasına giderken aniden durdu. “Sen de
benimle gelsene?”
“Seninle mi geleyim? Şaka yapıyorsun değil mi?” diye sordu Yazel ne
diyeceğini bilemeyerek.
“Bak, burada istediğimiz birinin bize eşlik edebileceğinden
bahsediyor. O kişi neden sen olmayasın? Hem savaş okuluna giden birisi olduğuna
göre bir sorun çıkacağını sanmıyorum.”
“Gerçekten olur mu? Babamı ikna edersek gelmek isterim elbette,”
dedi Yazel mutlulukla. Ama o mutluluk annesinin elini sertçe omzuna indirmesi
ile son buldu.
“Sen nereye ufaklık? Hadi Serenay beni dinlemiyor ama senin yaşın
küçük. Şuradan şuraya gidemezsin. Deli etmeyin beni.”
Yazel bir müddet daha azar işitince somurtarak yüzünü yıkamaya
gitti. Serenay dolaptan küçük bir bavul çıkarıp bazı giysilerini yerleştirmeye
başladı. Yolculuk boyunca kendisine gerekeceğini düşündüğü bazı eşyaları da koydu.
Üstünü değiştirdikten sonra yatağın bir ucuna oturdu. Acaba yolculuk ne kadar
sürecekti? Görevleri başarı ile yerine getirebilecekler miydi? Kim bilir nasıl
tehlikelerle karşılaşacaklardı?
Serenay bunları düşünürken odayı dikkatle süzmeye başladı. Krem
rengi güneşlik içeriye gün ışığının girmesini engelliyordu. Güneşliği çekip camı
açtı. Masanın üstündeki saksıya su ekledi biraz. Çiçekleri bundan sonra
annesinin sulaması gerekecekti. Yürürken ayağına bir şey takıldığını fark etti.
Yere baktığında küçük aynasını gördü. Onu da alıp çantasına attı. Son olarak
yatağını topladı ve silahlarıyla birlikte bavulunu da alarak odadan çıktı.
Yazel de hazırlanmıştı ve annesini ikna etmeye çalışıyordu. Serenay
aşağıdan gelen sesleri takip ederek mutfağa gitti. Beyaz, ekmek kızartmakla
meşguldü ve Yazel’ i duymuyormuş gibi bir hali vardı. Serenay Beyaz’ ın yanına
gitti ve yavaşça beline sarıldı.
“Anne, bırak gidelim. Bak senden izin istiyorum. Eğer şimdi izin
verirsen gönül rahatlığı ile gideriz. Bu artık bizim yaşam biçimimiz. Mücadele
etmek, zorluklara göğüs germek istiyoruz. En önemlisi de biz sadece insanlara
yardım etmek istiyoruz. Savaşmayı bilmeden düşmanı yenemezsin anne. Bizim için
endişelendiğini biliyorum ama bırak, gidelim lütfen.”
Lafı bitene kadar ne Serenay
kollarını gevşetmişti ne de Beyaz kımıldamıştı. Serenay kollarını bırakınca
annesi ona döndü. Hüzünlü gözleriyle kızını süzdükten sonra elini onun yanağına
koydu.
“Haklısınız. Ben sadece çocuklarımı korumanın derdine düştüm. Gidin
ve elinizden geleni yapın. Ailemizden nasıl korkusuz, güçlü gençler çıkıyor
görsün herkes,” dedi gülümsemeye çalışarak.
“Butah için,” dedi Serenay.
Birkaç dakika sonra Beyaz çocuklarını kapıdan uğurluyordu. Onlara
el sallarken bir yandan da gözyaşlarını siliyordu. Beyaz için ayrılık zor
olmuştu ama o bu anın her an gelebileceğini biliyordu. İşte çocukları
ellerinden kayıp gitmişti.
Yazel'in hançerinden kim bilir neler çıkacak, iyice meraklanmaya başladım:-) Serenay'ın anlık düşü yada başka boyuta geçişi de sanırım ilerleyen bölümlerde karşımıza çıkacak:-) Detaylarla birlikte harika bir bölüm sonu olmuş, yeni bölümleri merak ve heyecan ile bekliyorum.
YanıtlaSilYazel' in hançeri biraz da öylesine eklediğim bir detay aslında. :) Serenay' ın gördüğü şeye ileride değineceğim evet. Bölümü beğenmenize sevindim. Yorum için teşekkür ederim. :)
Silserenay seçildi, sevindim, bu romanda en sevdiğim karakter o şimdilik zaten, oyunlar da iyiydi, yazel in hançeri işe yaradı sonunda, serenay a noldu başta, hani farklı bir yere ışınlandı gibi oldu, paralel evren gibiydi, orası gizemli kaldı, bilerek bıraktın herhalde sonra anlıcaz :)
YanıtlaSilEvet, Yazel' in hançeri bir işe yaradı. :) Serenay' ın yaşadığı şeye değineceğim. Şimdilik kimseye anlatmamayı seçti. Yorumun için teşekkür ederim. :)
SilSerenay Canas'ın gözüne girme şansını yakaladı. Beyaz'ı zor günler bekliyor.
YanıtlaSilBeyaz için üzücü evet. Serenay, Canas' ın gözüne girebilir mi bilemiyorum artık. :)
SilYoksa Serenay zaman gezgini mi çıkacak? Kafamda turlü senaryolar dönüyor . :) Kalemine sağlık. İyice bağlandık kurguya. :D
YanıtlaSilSerenay ile pek ilgisi yok, olayın başka sebebi var. :) Kurguya bağlanabilmene sevindim. Yorum için teşekkür ederim. :))
SilSerenay değişik bir karakter olmuş, iyi çalışmalar.
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumunuz için.
SilSerenay bir çeşit görü yeteneğine sahip anlaşılan bunu sevdim :) Yazel'i yanına almasına şaşırdım o daha eğitiminin başında olduğu için yani sonuçta tehlikeli işlerin peşinden gidiyor daha yetenekli kimseleri yanına alacağını düşünmüştüm :)
YanıtlaSilSerenay' ın yeteneği ile ilgili bir durum değil aslında. İleride açıklayacağım. :) Yazel küçük ama görev bir araştırma olduğu için katılabiliyor diyeyim. Yorum için teşekkür ederim. :))
SilSerenay ve Yazel bakalım nelerle karşılaşacaklar, ne kadar zaman eve dönemeyecekler. Anneleri için gerçekten zor olacak, diğer bölümü okumaya gidiyorum:)
YanıtlaSilYorumun için teşekkürler Gülten. :) Beyaz daha uzun süre üzülecek gibi. :)
SilDoğru tahmin ettin, Elbruz da zaten görevde yer alacak. Evet, okulu 1.likle bitirdi. :)) İtiraf etmem gerekirse düzenleme sırasında Yazel' i niye göreve göndermişim diye düşündüğüm oldu. Değiştirmek de istemedim sonra. :))
YanıtlaSilBir ana olarak Beyaz Yazel'i göndermez sandım. Ama hey gidi, gözüm yaşlı.
YanıtlaSilSavaşçı olacaksa bir yerden başlamalı ama zor tabi Beyaz için. :)
Sil