BÖLÜM 5
Lider
Harula-Butah
Serenay elinde bavul, yanında silahlarıyla ilerlerken bir yandan da
kardeşini uyarıyordu. Ona asla sözünden çıkmamasını tembihliyordu. Eğer Yazel
ablasıyla gidecekse savaş okuluna bir süre ara vermek zorunda kalacaktı. Fakat
bu yaşta böyle bir göreve gideceği için şanslıydı. Savaş okulunda
öğrenebileceğinden daha fazla şey öğrenebilir, tecrübe edinebilirdi.
“Tamam abla, iki saattir aynı şeyi söylüyorsun. Merak etme,” dedi
Yazel.
Etraftaki görüntü yavaş yavaş değişmeye başlayınca sohbet sonlandı.
Serenay bir kez daha bunu yaşayacağını tahmin etmemişti. Korkuyla elindeki
bavulu yere bıraktı. Şimdi bir sarayın avlusundaydı. İhtişamlı, olağanüstü
işlemeleri ve mozaikleriyle bu saray tarihte bilinen en önemli saraylardan
biriydi. Genç kız burayı savaş okulunda anlatılanlardan hemen tanımıştı.
Haykare Sarayı’ nın beş asır öncesinde yapıldığı biliniyordu. O
zamanlarda Tilkar Ülkesi dünyanın en güçlü devletlerinden biriydi. Ülkenin
lideri Harula’ nın çok hırslı, zeki ve gözü kara olduğu, bu yüzden hiçbir
riskten kaçınmadığı söylenirdi. Zaten Tilkar Ülkesi en tepe noktaya onun
döneminde ulaşmıştı.
Serenay şaşkınlık içinde bunları düşünürken yanında Yazel’ i
görünce irkildi. Onun da aynı şeye maruz kalmasına şaşırmıştı. Yazel de korkmuş
görünüyor ve gözlerini bile kırpmadan etrafı inceliyordu.
“Buraya nasıl geldik? Hangi zamandayız biz böyle?” dedi Yazel
şaşkınlık içinde.
İleriye doğru bir adım atacaktı ki Serenay onu kolundan yakaladı ve
gereken açıklamayı hızlıca yaptı.
“Beş asır öncesindeyiz sanırım. Neler olduğunu ben de bilmiyorum.
Bu, daha önce de başıma gelmişti ve sadece bir yanılsama. Şu an hala son
konumumuzda bulunuyoruz. O yüzden çok hareket etmezsen iyi olur. Ayrıca
buradaki kimse bizi göremiyor ve duyamıyor.”
O anda sarayın bahçesinin dev kapısı ardına kadar ağır ağır açıldı.
Korumalar ve atlı askerler eşliğinde birisi saraydan çıktı. Üstünde zırhlı bir
kıyafet, sırtında siyah bir pelerin, başında da demir bir başlık vardı. Pelerin
rüzgârsız havada tuhaf bir şekilde dalgalanıyordu. Hatta lider kolunu hareket
ettirdiğinde eli pelerinin içinden geçmiş ve Serenay hayretler içerisinde kalmıştı.
“Pelerin sanki dumandan yapılmış gibi,” diye düşündü. Bu görkemli ve ürkütücü kişinin
Lider Harula olduğunu tahmin ediyordu. Diğer herkes de en az onun kadar
ürkütücü görünüyordu. Serenay Lider Harula’ nın tarih derslerinde
anlatılanlardan da tehlikeli olduğunun farkına varmıştı.
Harula atına atlarken öfkeli görünüyor ve etrafa emirler
yağdırıyordu. Sıraya dizilmiş adamlarının önünden atla geçti. Bir insan ancak
bu kadar mağrur görünebilirdi. Adamın çizdiği tek tablo adeta savaş için doğmuş
olduğuydu. Zırhının göğüs kısmında Tilkar’ ı temsil eden akrep sembolü vardı.
Serenay sembolü gördüğünde o kişinin Lider Harula olduğuna emin oldu. Bu
sembolü tarihte ilk kullanan kişi Lider Harula olarak bilinirdi. İhtişamlı ve
tehlikeli yanını herkese kanıtlamak istercesine -ki zaten davranışlarıyla bunu
fazlasıyla kanıtlıyordu- bu sembolü seçmişti kendisine. Sonraki yüzyıllarda ise
onu taklit etmeye çalışan ya da ondan daha güçlü olduğunu göstermek isteyenler
de bu sembolü kullanmaya başlamıştı.
Yazel ise çıt çıkarırsa sanki ölüm fermanı imzalanacakmışçasına
kıpırtısız, sessiz duruyordu. Gözleri
Lider Harula’ ya kenetlenmişti. Sadece onu izliyor, başka bir şeye odaklanamıyordu.
“Tez zamanda özel orduyu hazırlayın. Hiçbir aksilik çıkmamalı.
Yakında en büyük emelimize ulaşacağız. Butah bize yapılanların hesabını
verecek. Artık dünyaya kim olduğumuzu göstermenin vakti geldi!”
Sesi öyle gürdü ki sanki sesiyle dünyayı yok etmeye çalışır
gibiydi. Bağırarak öfkesini dünyaya kusuyordu. Onun öfkesi diğerlerine de
yansımış gibiydi. Hep bir ağızdan bağırdılar: “Emredersiniz Lider Harula!”
Her şey eski haline döndüğünde Serenay şaşkınlık içinde kalakaldı.
Lider Harula az önce ne demişti? Beş asır öncesinde Butah zaten yoktu. Demek
ki, gördükleri her neyse gerçek tarihi yansıtmıyordu. Yazel şaşkınlıkla
çevresine bakındı. Neyse ki etrafta kimse yoktu. Eşyalarını tekrar yüklenip
yola düştüler.
“Sence bunun sebebi ne? Bilmediğimiz bir düşmanımız mı var?” dedi
Yazel endişeli bir şekilde.
“Bilemiyorum ama ortada anormal bir durumun olduğu kesin. Belki
bizden başka bu durumu tecrübe edenler de vardır. Bize inanır mı bilmiyorum ama
ne olursa olsun bunu Lider Canas’ a bildirmeliyiz.”
Bir süre sonra dükkâna vardılar. Karan çocuklarını eşyaları ile
birlikte kapıda görünce durumu anladı hemen. Savaşçılara yollanan özel
mektuplar hakkındaki söylenti hemen yayılmıştı. “Siz de mi gidiyorsunuz?” dedi gülümseyerek.
Yazel, başını sallayınca Karan onun saçlarını okşadı. Çocuklarıyla
gurur duyuyordu. Onlar yetenekli ve azimli çocuklardı. Serenay hemen az önce
başlarından geçeni anlattı. Karan bunu ciddiye alıp almama konusunda kararsız
kalmıştı fakat ikisinin de aynı anda aynı şeyi görmesi rastlantı olamazdı.
“Bu olanlara bir açıklama getiremem. Yine de çok tedbirli
davranmalısınız. Büyüklerimizden duyduğumuza göre günümüzde rastlanmasa da
eskiden değişik güçler kullanabilen insanlar varmış. Bu hikâyenin ne kadarına
inanmak doğru olur bilmiyorum ama her an her şeyin olabileceğini düşünerek
hareket etmelisiniz,” diye uyardı çocuklarını.
“Elimizden geleni yaparız. Sen endişelenme baba,” dedi Serenay.
“Durun, ben bırakayım sizi,” dedi Karan.
Karan acil işi çıktığında komşususun at arabasını ödünç alırdı. Çocuklar
eşyalarını at arabasına yerleştirdi. Serenay babasının yanına geçti. Yazel ise
arkada, eşyaların arasına oturdu.
Birkaç saat sonra şehre yaklaştıklarında Yazel’ in içini bir
heyecan kapladı. Sarmav Şehri kalabalığı ile meşhurdu ve daha şehre girer
girmez bu, göze çarpıyordu. Şehir, ticaretin yoğun olarak yapıldığı bölgenin
merkezindeydi. Panayır ve haller bütün gün insan akınına uğrardı. Tezgâhlar el
emeği ürünlerle ve yiyeceklerle doluydu.
Karan arabayı saraya giden yola çevirdiğinde, saray civarında çok
fazla at arabası olduğunu fark etti. Bu kadar çok insana görev verilebileceğini
tahmin etmemişti. Kısa bir şaşkınlıktan sonra arabayı uygun bir yerde durdurdu.
Serenay eşyalarını alırken Karan da yakınlarıyla vedalaşanları izliyordu. Az
ileride otuzlu yaşlarında bir kadın, kucağında bebeğiyle eşini uğurluyordu.
Kadın metanetli durmaya çalışsa da üzgün olduğu her halinden belliydi. Eşi onu
alnından öptü: “Söz veriyorum, döneceğim. Daha fazla endişelenme.”
“Baba, bak Aztek amcalar da burada,” dedi Yazel.
Karan, Aztek ve Elbruz’ u görünce gülümsedi. Elbruz da görev için
çağrılmıştı. Serenay’ dan çok daha fazla göreve çıkmış ve daima başarılı
olmuştu. Uzun süre göreve çıkmadığı zamanlarda huzursuz olurdu. Kendisini
yeterince yetenekli bulmadıklarını düşünürdü.
Ayaküstü bir sohbetin ardından gitme vakti gelmişti. Babaları ile
vedalaşan çocuklar saraya doğru kendinden emin adımlarla yürüdü. Sarayın
kapısındaki görevliler isimlerini alarak onları içeriye kabul etti. Serenay
avluya doğru adımlarını atarken eşsiz manzara karşısında bir kez daha
büyülendi. Kuşlar tepede daireler çizerek dönüyor, oradan oraya uçuşuyordu.
Dört bir yanı saran yeşillik ise insanın ruhuna canlılık katıyordu. Saray, herkesin
ilgisini çekecek kadar göz alıcı bir yapıya sahipti.
Herkes saraya ulaştığında sarayın büyük salonuna, Lider Canas' ın
huzuruna alındılar. Yuvarlak salon olabildiğince gösterişliydi. Tavandan sarkan
taşlı, ışıl ışıl avizeler duvarları altın sarısı rengine boyuyordu. Kenarları
altın yaldızlı tablolar boydan boya duvarları süslüyordu. Serenay dikkatli
adımlarla yürüdü ve Lider Canas' ın karşısında diğerleriyle birlikte yerini
aldı. Herkes meraklı gözlerle birbirlerine ve lidere bakıyordu.
Tahtında oturan Lider Canas yavaşça ayağa kalktı ve herkesi baştan
aşağıya süzdü. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Sonra geldikleri için minnettar
olmuş gibi baktı herkese. Yavaşça ve tok bir sesle konuşmaya başladı.
“Öncelikle bu kadar kısa sürede geldiğiniz için teşekkür ederim.
Vereceğim görevde hepinize büyük sorumluluk yüklenecek. Her şeyden önce,
tehlikeli bir durumla karşılaşırsanız ilk önce kendinizi korumanızı istiyorum.
Çünkü sizin gibi yetenekler ülkemize hep lazım olacaktır. Hepinizin geçmişini
tek tek araştırdım. Savaş okulunu iyi derecelerle bitirmişsiniz. Hepinize
güveniyorum. Eminim size verilecek görevlerin ne olduğunu merak ediyorsunuzdur.
Az sonra yardımcım Şeyad size gerekli açıklamayı yapacak. Lider Canova’ nın
cinayeti çözülürse Butah için her şeyin değişeceğine inanıyorum. Bir liderin
öldürülmesi affedilmez bir suçtur ve karşılıksız kalamaz.”
Lider Canas bir süre sessiz kaldı. Yazel çıt çıkarmıyor, gözleriyle
Lider Canas’ ı izliyordu. Serenay Butah’ ın düşmanının kim olabileceğini,
Elbruz ise katil bulunursa en azından bir ülkenin kesinlikle suçlanacağını ve
bunun sonucunda ne olabileceğini düşünüyordu. Herkesin kafasında onlarca soru
vardı ama sadece bir kişi bunu dile getirebildi.
“Ben Bozak Şehri’ nden Janef. İzninizle size bir şey söylemek
istiyorum.”
Bu, az önce eşi ve bebeğine veda eden adamdı. Kısa kesimli saçları
ve gergin yüzüyle bir savaşçıyı andırıyordu. Pek çok konuda tecrübe sahibiydi.
Butah için yıllarını vermişti. Belki de bu yüzden kendinde bir soru sorabilme
hakkını görüyordu. Liderle konuşurken en ufak bir çekingenlik göstermemişti.
Lider Canas izin verdiğini belirtircesine kafasını sallayınca konuşmasına devam
etti.
“Lider Canova için elimizden geleni yaparız. Suçluları bulmak bizim
de en büyük amacımız. Bu cinayetin altında ülkeleri kışkırtmak için düzenlenmiş
bir tuzak olabilir. Bu yüzden acele bir kararla savaşa sürüklenmek istemeyiz. Her
şeyden önce sizin sağduyulu olacağınıza ve elde edeceğimiz bilgileri en iyi şekilde
değerlendireceğinize inanıyorum,” dedi her hangi bir ima yapmamaya çalışarak.
Lider Canas birkaç saniye düşündü. Yüz ifadesi ne düşündüğüne dair
hiçbir ipucu vermiyordu. Serenay liderin, Janef’ in sözleri karşısında kızmış
olabileceğini düşünüyordu ki liderin dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrıldı.
“Elbette, Bozak' tan Janef, hepimizin isteği bu yönde. Boş yere
kimsenin canını yakmak istemeyiz. Sadece babamın katillerinin yakalanmasını
istiyorum,” dedi yumuşak bir ses tonuyla ve salonu süzdükten sonra konuşmasına
devam etti: “Başka bir şey söylemek isteyen var mı?”
O anda Serenay’ ın aklına Yazel ile şahit oldukları an geldi.
Heyecanlanarak izin istedi. Lider Canas ilgi içinde onu dinlemeye başladı ve her
şeyi dinledikten sonra yanıt verdi.
“Böyle bir şey olası gözükmüyor. Zira şimdiye kadar ne duydum ne de
şahit oldum. Fakat değişik ilimler konusunda bilgili kişilere bunu bir
danışacağım. Belki yaşadıklarınızın önemli bir sebebi vardır. Eğer bu
düşmanlarımızın bir hilesiyse gerekli tedbirleri almalıyız. Siz canınızı
sıkmayın,” dedi Lider Canas Serenay’ ın gözlerinin içine bakarak.
“İlginiz için teşekkürler efendim,” dedi utanan Serenay bakışlarını
ondan uzaklaştırarak.
Elbruz ise kaşları çatılmış halde Serenay’ a bakıyordu. Böyle bir şeyi
herkesten önce duyan ilk kişi olmadığı için canı sıkılmıştı.
Lider Canas daha sonra herkese şans dileyip odasına çekildi. Lider
gidince birkaç kişinin yüzünde bir rahatlama belirdi. Anlaşılan konuşma boyunca
heyecandan dolayı gergin bir şekilde beklemişlerdi. Serenay ise en azından
Lider Canas kendisini anlayışla karşıladığı ve ilgileneceğini söylediği için
rahatlamıştı. Fakat Yazel ve kendisinden başka kimsenin böyle bir olaya şahit
olmamış olması da canını sıkmıştı. Belki de lider söylediklerine sadece
nezaketen inanmış gibi yapmıştı.
Şeyad ve birkaç kişi herkesi büyük salondaki yuvarlak masanın
etrafına topladı. Öncelikle, belirlenmiş olan gruplar açıklandı. Her bir grup
farklı bir ülkeye gidecekti. Serenay, Elbruz, Janef, Akbar, Geyul ve Verda aynı
grupta yer almıştı. Galnas’ a gidecek grup olarak en uzun yolculuk onlara
kalmıştı. Her ülkenin haritası grup liderlerine verildi. Gidilecek yerler belli
olduğu için işleri biraz daha kolay sayılırdı. Görev dağılımı ve yapılacak açıklamalar
bitince herkes serbest bırakıldı.
Serenaylar avluda yürümeyi tercih etmişlerdi. Görev hakkında
konuşuyorlardı. Görev çok zor görünmese de asıl mesele gerçek amaçlarını
kimseye bildirmemekti. Zira bir öğrenilirse her hangi bir lider casus oldukları gerekçesiyle onları hapse atabilirdi.
Hatta tehlikeli bir ülke olarak bilinen Galnas’ ın lideri onları
öldürtebilirdi. Şeyad özellikle onları bu konuda uyarmıştı.
“Lider Lazinka bunu öğrenirse sağ salim dönebileceğinizi garanti
edemem. O adam işkenceci ekibi ile ün yapmıştır. Bu yüzden ne olursa olsun
yakalanmayın,” demişti Şeyad.
Yazel bu yüzden gerilmişti. Onun huzursuzluğunu anlayan
Serenay isterse geri dönebileceğini söyledi. Yazel ise bunu kesinlikle kabul
etmedi. Bu onun için yenilgi demek olurdu.
Elbruz ve Serenay ekip arkadaşları hakkında konuşmaya başladılar. Elbruz’
a göre Janef inanılmaz bir dövüşçüydü. Konuşmasından, duruşundan, kendine olan
güveninden bunu çıkarmıştı. Janef’ ten çok şey öğrenebileceğini düşünüyordu.
Onunla aynı grupta olduğu için memnundu.
“Akbar fazla sessizken, Geyul cana yakın birine benziyor. En
azından insanlarla iyi geçinmeye çalışıyor,” dedi Serenay.
“Haklısın, o konuda benim de dikkatimi çekti. Sanki herkesi uzun
zamandır tanıyormuş gibi davranıyordu.”
“Maalesef benim yaşlarımda başka kimse yok grupta. Har da başka bir
gruba düştü,” dedi Yazel.
“Şu geçen sınavlarda gördüğümüz çocuk değil mi?” dedi Serenay.
“Ben Har’ ı tanıyorum. Şimdiye kadar savaş okulunu birincilikle
bitirmiş tek kız olan Dorma’ nın kardeşi o,” dedi Elbruz.
“Vay canına, bunu bilmiyordum,” dedi Yazel heyecan içinde.
“Yani ablasından çok şey öğrenmiş olmalı. Gördüğüm kadarıyla
sınavda çok başarılıydı. Belki de döneminin birincisi olur o çocuk,” dedi
Serenay ve Yazel’in asılmış olan suratını görünce gülümsedi. “Amaaa sende onu
geçebilecek cesaret ve kararlılık var. Hiç endişelenme o yüzden,” dedi
gülümseyerek.
Yemek vakti geldiğinde saray büyük ziyafet için hazırdı. Masa
çeşitli etlerle, sebzeli yemeklerle ve tatlılarla donatılmıştı. Daha önce hiç
tatmadığı lezzetleri bulanlar tıka basa yemişlerdi. Sadece, yiyeceklerle dolu
masayı görmek bile herkesin gözünü doyurmuştu. Yemek esnasında kaynaşmak için
aynı grubun üyeleri yan yana oturmuşlardı. Verda, ikizi ile birlikte derin bir
sohbete dalmıştı. Birinin gözleri iri, diğerinin ise biraz çekikti. Verda ne
kadar sıcakkanlı görünüyorsa Ayda da o kadar soğuk görünüyordu. Dış
görünüşlerinin aksine kişiliklerinin hiç benzemediği aşikârdı.
“Merhaba, ben Karta’ dan Serenay. Bu da kardeşim Yazel. Bana
refakat etmek için geldi,” dedi Serenay Verda’nın yanına oturarak.
Verda neşe içinde Serenay’ a gülümsedi. Verda çok güzel görünüyordu.
Siyah ve dümdüz saçları çenesine kadar geliyordu. Ela gözleri parlıyordu adeta.
Üzerindeki beyaz gömlek, dizlerine kadar uzanan siyah, kumaş eteği ile zıtlık
oluşturuyordu. Ayda ise krem rengi, dizlerine kadar uzanan bir tunik ve beyaz
bir pantolon giymişti. Saçları uzun olduğu için atkuyruğu yapmıştı. İkizler
otuz yaşlarında gösteriyorlardı.
“Merhaba canım, ben de Verda. Bu da ikizim Ayda, sanat okulu
mezunu. Tanıştığımıza memnun oldum. Yolculuk boyunca çok iyi anlaşacağımıza
eminim.”
Serenay da aynı şekilde gülümsedi. Verda’ ya kanı ısınmıştı hemen. Elbruz
ise yanına oturduğu Janef ile konuştu yemek boyunca. Ona daha önce katıldığı
görevler hakkında onlarca soru sordu. Janef de onun ilgisini anladığından
memnuniyetle sorularına yanıt verdi. Janef’ in diğer yanına ise Geyul oturdu.
Yemeğe biraz geç kalmıştı. “Nasılsınız millet?” diye araya girdi.
“İyiyiz sen?” dedi Janef. Akbar ise gözlerini Geyul’ a dikmişti.
“Harikayım. Uzun zamandır böyle bir görev için bekliyordum. Galnas’
a gidip şu çok methedilen güzel kızlarını görmek için sabırsızlanıyorum.”
Janef ve Elbruz şaşkınlıkla onun yüzüne baktı. Geyul bu görevi ne
kadar umursuyordu acaba?
“Haha! Şaka yapıyorum ya rahatlayın biraz,” dedi Geyul gülerek.
Akbar ise huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdandı. Ciddiyetsiz
insanlardan hoşlanmazdı. Akbar’ ın sessizliği de Janef' in dikkatini çekmişti.
Sonunda dayanamayan Janef ona döndü: “Neden sohbetimize katılmıyorsun? Başından
beri herkese mesafelisin.”
Akbar önce irkildiyse de sonra elindeki bardağı masaya bırakıp konuşmaya
başladı. “Fazla konuşmak adetim değildir. Ben sadece yapacağım işe bakarım.
Ayrıca insanlarla çok da anlaşabildiğim söylenemez,” dedi sakin bir tavırla.
Elbruz bir şey diyecekti vazgeçti. Onun yerine Janef konuştu.
“Peki, öyle olsun bakalım. Zamanla alışırız belki birbirimize.”
“İçine dönük insanlar en tehlikeli insanlardır,” dedi Geyul espri
yaptığını düşünerek. Fakat kimse gülmedi buna.
Akbar’ ın grimsi renkte, dalgalı, kısa saçları ve zeytin yeşili
gözleri vardı. Orta boylu ve normal kiloda biriydi. Ses tonu ise dikkat çekici
derecede güzeldi. Geyul ise kısık, kara gözlere sahipti. Saçları hafif ağarmıştı,
biraz da kiloluydu. Yüzündeki tuhaf ifade ondaki tüm ciddiyeti alıp götürüyor
gibiydi.
Günün ilerleyen saatlerinde Şeyad herkese sarayı gezdirdi. Müze
büyüklüğü ile dikkatleri çekmişti. Yüzyıllar öncesinden kalma savaş aletleri ve
zırhlar olağanüstüydü. Ünlü
savaşçıların zırhları, kaftanları insanı adeta geçmişe götürüyordu.
Elbruz eski bir kılıcın üzerindeki yazıları okuyabilmek için
camekânlardan birine yaklaşmıştı ki cama doğru uzattığı eli havada asılı kaldı.
Elini koymak üzere olduğu cam bir girdabı andırırcasına dönmeye başladı ve
sonunda yok oldu. Elbruz kendini bir anda bir kütüphanede buldu. Bir süre
şaşkınlıktan kımıldayamadı. Hayal görmeye başladığını düşünüyordu. Şimdi uçsuz
bucaksızmış gibi görünen kütüphanenin orta yerinde duruyordu. Heyecanla
etrafına bakındı, kendi ekseni etrafında dönmeye başladı. Kitap rafları
metrelerce yükseğe uzanıyordu. Elbruz en yakınındaki kitaba göz attığında
üstünde “Tilkar Tarihi-Dünden Bugüne” yazıyordu. Kitap 1300’lü yıllara aitti.
Elbruz Serenay’ ın anlattıklarını hatırlamıştı ki kendini tekrar
sarayda buldu. Durumundaki tuhaflığın farkına varan birkaç kişi Elbruz’ un
etrafında toplanmıştı. Janef elini Elbruz’ un omzuna attı.
“İyi misin sen? Aniden tuhaf şekilde davranmaya başladın. Az önce
sanki bizi duymuyor ve görmüyor gibiydin,” dedi endişeli bir şekilde.
Elbruz ilk şaşkınlığı üstünden atınca gördüklerini anlattı. Herkes artık
bu hikâyeye inanmaya başlamıştı. Tüm olanların tesadüf olamayacağı ortadaydı. Kısa
sürede sarayda yayılan bu gelişme, şehirde de duyulmaya başlanmıştı. Kötü
haberler kadar çabuk yayılan bir şey varsa o da gizemli söylentilerdir. Lider Canas
da kaygılanmaya başlamıştı. Ona göre uykuda bile düşmana karşı hazırlıklı olmak
gerekirdi.
Gece herkes kendileri için ayarlanmış odalara çekildi. Odalar çok
büyük ve gösterişliydi. Altın kaplama pencereler bol dökümlü, en iyi kumaştan
perdelerle süslemişti. Yataklar bembeyaz, ipek örtülerle kaplanmıştı. Rengârenk
ve az bulunan çiçeklerin kokusu odayı dolduruyordu. Odada her şey o kadar
harikaydı ki Serenay kendisini rüyada gibi hissetti bir an. Fakat kendi odasını
ve geride bıraktığı annesini düşününce hüzünlendi biraz. Serenay odayı ikizlere
paylaşıyordu. Kısa bir muhabbetin ardından üçü de uykuya çekildi.
Serenay, o gece uykusunda dönüp durdu. Rüyasında Lider Harula’ nın
Butah’ a savaş açtığını, tüm şehirleri yakıp yıktığını gördü. Harula’ nın
karanlık ordusu bir kâbus gibi şehri sarıyordu. İnsanların gücü onları yenmeye
yetmiyordu. Şehirler bir bir yok oluyordu. Kara alevler dört bir yandan
yükseliyordu. Gökyüzü bile tamamen karanlık içinde kalmıştı. Serenay irkilerek
uyandı ve doğruldu. Gün içinde olanlara kafasını çok taktığından gördüğü kâbusu
doğal karşıladı. Biraz sakinleşince tekrar yattı.
Sabah bayan hizmetliler tarafından uyandırıldılar. Serenay hiç
oyalanmadan giyindi ve ikizlerle birlikte kahvaltı için büyük salona geçti.
Bazı kişiler çaylarını keyifle yudumlayıp kahvaltının tadını çıkarırken
bazıları ise iştahsız görünüyordu. Yakınlarından ayrıldığı için keyifsiz
olanlar da vardı. Son hazırlıklar da tamamlanınca Lider Canas herkesin önünde
kısa bir konuşma daha yaptı. “Hepinize bol şans diliyorum. Yolunuz açık olsun,”
diyerek de sözlerini tamamladı lider.
“Açık olacağını pek sanmıyorum,” diye mırıldandı Holant.
Serenay adamın sözlerini işitti. Bu, Dazzap’ a gidecek olan gruptan
biriydi. Görev konusunda pek istekli olmadığı anlaşılıyordu. Gerçi kim Dazzap’ ın
soğuk diyarlarında yola düşmek isterdi ki? Serenay bile en zorlu yolculuğun
Dazzap’ ta yaşanacağını biliyordu.
Herkes hazır olduğunda at arabaları ile bir konvoy halinde yola
çıktılar. Saray savaşçılarını uğurlarken, savaşçılar şehre bakışlarıyla veda
etti.
Yalnız Harula, nasıl yazdıysanız beni bile etkiledi:-)) Bu gece bu roman ile ilgili rüya görürsem hiç şaşırmam:-))
YanıtlaSilHarula, çok baş belası biri. Rüyanıza girmez İnşallah. :)) Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. :)
SilMükemmel:) Olaylar, kurgu, karakterler, kişi ve yer adları hepsi çok güzel. Tebrik ediyorum. Bütün yazı boyunca küçük bir nokta haricinde gözüme takılan bir olumsuzluk yok. "Yazel bu yüzden gergin olmuştu." demek yerinde "Yazel bu yüzden gerilmişti." sanki daha güzel dururdu. Bunun dışında takdire şayan çok güzel bir anlatım, son derece başarılı:)
YanıtlaSilGüzel yorumun için teşekkür ederim. Kurguyu ve isimleri beğenmene sevindim. Devam etmeden önce not tutmayı düşünüyorum. Yazdıktan sonra unuttuğum detaylar olabiliyor, karakterlerin fiziksel özellikleri gibi. :)
SilUyarı için teşekkür ederim, hemen düzeltiyorum. :)
Yorumum geldi mi bilmiyorum, herşey çok başarılı şekilde devam ediyor,özellikle gizemli olaylar.Cok detaylı ve güzel anlatıyorsun.Basarilarinin devamını dilerim Duygu...
SilSürükleyici bir şekilde devam ediyor hikaye. Merakla devamını bekliyorum. Şu geçmişe gitme meselesinin aslını merak ediyorum. 😊
YanıtlaSilSürükleyici bulmana sevindim. Geçmişe gitme meselesi biraz karışık. :)) Yorumun için teşekkür ederim. 😊
SilÇok güzel bir kurgu gerçekten, karakterler, gizemli olaylar hepsi mükemmel, kalem ine sağlık, başarılarının devamını dilerim.
YanıtlaSilYorumların için teşekkür ederim Gülten, çok mutlu oldum. Kurguyu ve karakterleri beğenmene sevindim, iyi dileklerin için de sağ ol. 😊
SilBence o kadar başarılı ki, biraz daha denersen bunu yayınlayacak yayın evi bulursun bence;)
SilHep destekliyorsun beni sağ ol Gülten. Yayınevi meselesi de kısmet artık. Burada okunması, yorumlanması bile fazlasıyla mutlu ediyor beni. :)
Silhem heyecanlı hem gizemli devam ediyor. gözdelerim serenay ile yazel iyiler şimdilik. verda ile ayda yı da sevdim. serenay ın bu ikinci oldu, bir anda geçmişe gitti demekki. amam elbruz a da oldu, saray ve kütüphane, demekki olduları yerde birden değişiyor ortam ve aynı yerde başka dünya oluyor herhalde, geçmişten bir dönem. bakalım neymiş görcez :)
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim Deep. :) Nedense Serenay ve Yazel favorim değil. Aslında ana karakter kim dersen ona da bir şey diyemem, çok kişi var. 😀 Gizemli olaylara yavaş yavaş değineceğim. :)
Silsen yazansın tabii öyle olmayabilir, okur olarak bana en yakın sıcak gelen iki karakter onlar, belki farkında olmadan onları daha hoş yazdın seeen :)
SilÖyle olabilir tabi, liderlerden sonra yazdığım ilk karakterlerdi. :))
SilKarakterlerin isimlerini sevdim ben. Biraz geriden gelsem de yavaş yavaş tamamlayacağım hikayeyi bakalım...
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim. İsimleri beğenmene sevindim. :) Ben bölümleri biraz hızlı paylaşıyorum. Şimdi vaktim varken hepsini düzenleyip seriyi tamamlayım istiyorum.
SilGüzel yorumlarına ve analizlerine hayran kaldım. :)) Serenay ilk başta şaşırmıştı da biraz alıştı sonra. İleride geçmişle ilgili bu detaylara değineceğim. :) Evet Elbruz belli etmemeye çalışsa da Serenay' dan hoşlanıyor. Tek bahseden sen oldun. :D Elbruz o yüzden Canas' a gıcık oldu. :) Canas ilginç biri evet, bakalım yeni gelişmelerde neler olacak? Hızla okuman ve yorumlaman beni mutlu etti. Demek ki kurgu sürükleyici olmuş. :)
YanıtlaSilÇok heyecanlı devam ediyor. Şimdilik favorim Serenay. İlkay'ın yorumunda gördüm Elbruz'la çift olmasını istemiyorum ama imkansız aşka okeyim. :D
YanıtlaSilHerkes de Serenay' ı seviyor. :)) Bakalım kimle olacak Serenay, spoiler vermeyim. :)
Sil