BÖLÜM 6
Zaman
Karmaşası-Butah
Avcı, şehirde yayılan söylentilerden rahatsız olmaya başlamıştı.
Yaşananların sorumlusunun Kara Elçi olduğuna emindi, bu yüzden onunla konuşması
gerekiyordu. Mağaraya gittiğinde ihtiyarın parşömene bir şeyler yazmakta
olduğunu gördü. Kara Elçi, Avcı’ nın gergin halini görünce yazmaya ara verip
elindeki tüy kalemi yavaşça masaya bıraktı.
“Sende bir haller var.”
“Şehrin nasıl bir söylentiyle çalkalandığını muhtemelen duymuşsundur.
Bazı insanlar kendilerini farklı zaman dilimlerinde bulduklarını iddia etmeye
başladı. Hem de bahsedilen bu zamanlar senin atalarının yaşadığı döneme denk
geliyor. Bu tesadüf olabilir mi? Her ne yapmaya çalışıyorsan başımıza iş açılacak,”
dedi Avcı endişeli bir şekilde.
“Sen beni sorgulamazdın, şimdi ne oldu? Korkmaya mı başladın?”
Kısa bir duraklamanın ardından Avcı konuşmasını sürdürdü. “Korkum
sadece planının boşa çıkacak olmasıdır. Ömrünü koca bir kale yapmaya adadın ve
şimdi bunun bir anda yerle bir olmasını istemezsin değil mi? Gerçekler ortaya
çıkacak olursa ikimiz de o yıkıntının altında kalırız. Tüm çabalarımız boşa gider.”
Kara Elçi’ nin bakışları bir an yumuşadı. “Endişenin nedenini anlıyorum.
İntikam almak için can atıyorsun değil mi? Hırslısın, başaramamaktan korkuyorsun.
İşte bu yüzden yanımdasın, sadece sana güvenebilirim.”
“Bunun için minnettarım ancak bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?
Söylentiler kısa sürede Butah’ ın her tarafına yayılacaktır. Eğer bu zaman
karmaşasını yaşayan başka birileri daha varsa ortaya çıkacaktır. Acilen bir
önlem almamız gerektiğini düşünüyorum.”
“Sakin ol evlat. Elbette ki olanları ben de işittim. Tüm bunlar
hiçbir şeyin kanıtı olamaz. İnsanlar bunun bir hayal olduğunu düşünecek ve
üstünde durmayacaktır. Bilirsin ki insanlar somut deliller elde etmedikçe
kimseyi suçlayamazlar.”
“Ama bu iddiaları ortaya atanlar nedenini merak edip araştırmaya
başlayacaklardır. Bunu nasıl durdurabilirim bilmiyorum, dikkatleri de üzerime
çekmek istemiyorum.”
“Hiçbir şey olmaz. O bahsettiğin kişiler görev için yola çıkmadı
mı? Butah’ tan uzaktayken onların işimize burunlarını sokabileceklerini
sanmıyorum. Onlar daha ülkeye dönmeden biz büyük planımızı hayata geçirmiş
olacağız.”
“Yine de bu konuda endişelerim var. Bu duruma bir el atmam
gerektiğini düşündüm. Kimileri bu meseleyi fazla kurcalamaya başladı. İçlerinden
birini ikna etmeyi başardım. Diğerlerinin icabına bakacaktır.”
Kara Elçi bunun üstünde durmamaya çalıştı. Şimdi dikkatinin
dağılmasına izin veremezdi. “Peki, için nasıl rahat edecekse öyle yap.
Anlaşılan ilettiğim mesajlar şimdiden dünyanın zamanını bozmaya başlamış.
Zamanlar arası iletişim gerçekten tehlikeli bir iştir. Zaten böyle bir riski
göze alarak işe başladık. Bırak insanların aklı karışsın, korku onları yavaşça
sarsın. Bu bizim için çok daha iyi. Benim artık durmak gibi bir niyetim yok.
Bugünün dünyasında yaşanan her şeyi atalarıma iletmem gerekiyor. Böylece
dönecekleri vakit koca bir ordu ile birlikte hazır olmalılar. Ayrıca onlar da günümüze
gelmek için iyice sabırsızlanmaya başladı. Sen de şu liderleri oyuna getirmek
için eline geçen bütün fırsatları değerlendirmelisin. Dünya ne kadar karışırsa işimiz
o kadar kolaylaşacaktır.”
“Peki, planlarımız bozulursa ne olacak?” dedi artık daha sakin
görünen Avcı.
“Sen dikkatli olursan bozulmayacaktır. Bu konuda kafanı fazla
yormamanı tavsiye ederim.”
Avcı, ihtiyarı dinlerken gidip duvarın dibine oturdu. Bir şeylerin
ters gideceğinden korkuyordu. Kısa zamanda ülkeleri nasıl birbirine
düşürebilirdi? Toplantıdaki suikast olayından sonra liderlerin arasına bir
mesafe koymayı başarmıştı ama bu yeterli değildi. Günlerdir kafasında bir plan
geliştirmeye çalışıyordu. Sonunda gergin bir şekilde gülümseyerek ayağa kalktı.
Düşündüğü yolu denemekten başka şansı kalmamıştı. Lider Zorkan’ ı daha fazla
nasıl kışkırtabileceğini biliyordu. Hızla ayağa kalktı: “Gitme vakti geldi.
Yapmam gereken çok iş var. Yokluğum dikkatleri çekmemeli.”
“Git tabi. Saray işlerinin ne kadar zahmetli ve şaşaalı yürüdüğünü
bilmez miyim? Kendini bu hayata kaptıranların sonunu da… Bir liderin emri
altında yaşamanın verdiği eziyetten bihaberim neyse ki,” dedi Kara Elçi gözleri
kısık bir halde Avcı’ ya bakarak.
Avcı birkaç adım atmıştı ki durdu. “Beni yeterince tanıyorsun Kara
Elçi. Hedefim için her şeyi yapacağımı ve komik laf sokma çabalarının bana işlemediğini
de iyi bilirsin,” dedi ve gülümsedi.
İhtiyar güldü: “Hiç değişmiyorsun. Sadece nasıl bir tepki
vereceğini merak ettim.”
“Hoşça kal ihtiyar, hoşça kal. Kaybedecek vaktim yok.”
Avcının ardından bir süre bakan adam gülümsedi. “Bu çocuğu ağız tadıyla
bile kızdıramıyorum. Ne kadar kontrollü biri olup çıktı.” Tekrar işine
odaklandı. Atalarının dilinde yazarken her bir harfin yazımına özen
gösteriyordu. Yaşlıydı, dizleri ağrıyor ve az görüyordu. Zor olmasına rağmen bu
işi yapmak onu her seferinde heyecanlandırıyordu. Karşı taraftan yanıt
geldiğinde parşömenlerde yazılar beliriyor, her yeni bir yanıtta eskisi
siliniyordu.
Kara Elçi bir an çocukluğunu hatırladı. Zor bir çocukluk
geçirmişti. Babasından hep dayak yer ve ailesinden hiç sevgi görmezdi. Sık sık
evden kaçar, sokaklarda yaşardı. Bir gün
yine babasından dayak yiyip kendisini dışarı attığında avludaki –artık
kullanılmayan- kulübeye sığındı. Dedesinden kalan bu kulübe içine girilmeyecek
kadar dağınık ve pisti. Babası kendince gereksiz bulduğu tüm eşyaları buraya
yığmıştı. Eşyaların arasındaki bir sandık dikkatini çekti. Dedesinin anlattığı
hikâyelerde bu tür sandıklarda hep hazine olurdu. Çocuk aklıyla umutlanıp
sandığı açmaya çalıştı. Zaten güveler nedeniyle çürümüş sandığın kapağı bir
dokunuşta açıldı. Sandığın içini karıştırdığında kumaşların arasından ilginç parşömenler
çıktı.
Merak içinde parşömenlerden birini incelediğinde üzerinde değişik
yazı ve semboller olduğunu gördü. Ne anlama geldiklerini belki merak etmezdi, atalarına
ait olduğunu bildiği işareti görmeseydi. Parşömenin üst kısmında simsiyah bir
akrep resmi vardı. Babasının, atalarını hiç anmadığını, onlara saygı
duymadığını bilirdi. Ancak dedesi ona bazı hikâyeler anlatmıştı. Esrarengiz
hikâyeler... Bu da atalarını onun gözünde bir kahraman yapmıştı. Hedefi onlar
gibi gözü kara bir savaşçı olmaktı.
O günden sonra çok çalıştı, bulduğu kitapları inceledi, tanıdığı
bazı kimselerin yardımını istedi. Uzun bir süre sonra atalarının kullandığı
dili söktüğünde işinin hala bitmediğini fark etti. Çünkü yazılanları okuduğunda
bir anlam bütünlüğü olmadığını gördü. Bu bir şifreli metindi ve okuyabilmesi
için öncelikle şifreyi çözmesi gerekiyordu. Neye mal olursa olsun bunu çözmeye
karar verdi.
Yıllarını alan bu süreç sonunda şifreyi çözmeyi başardı. Atalarının
yaşadığı tarihi, kültürlerini ve coğrafyayı araştırdığında her harfin ve
sembolün anlamını öğrendi. Sonunda ortaya çıkan yazıda şu mesaj yer alıyordu.
“Biz Tilkar Ülkesi’ nin ileri gelenleriyiz. Her birimiz bir mesaj
bıraktık geriye. Bu mesajı çözebildiğine göre torunlarımızdan biri olmalısın.
Burada yazılanlar birebir uygulanırsa yeni dünyanın kapıları bize açılacak.
Böylece biz şanlı ve korkusuz ordumuzla dünyaya hâkim olmaya geleceğiz.
Dünya’da köklü bir değişiklik yapmak istiyoruz. Geleceğin kapıları bize
açıldığında hepimiz hazır olacağız. Bu parşömenler vasıtasıyla bize ileteceğin
mesajların da hedefimize ulaşmakta çok yararı olacaktır. Öncelikle yapman
gereken yaşadığın çağın güçlü ülkelerini birbirine düşürmektir. Güçlü ülkeler
arasında savaş çıkarsa tüm dünya bundan etkilenecek, ülkeler arasında birlik ve
düzen yok olacaktır. İnsanlar birbirine güvenmeyi bıraktıklarında,
birbirlerinden şüphelenmeye başladıklarında dünyayı bir karanlık saracak, yeni
bir savaş dünyada hüküm sürecek ve biz ortaya çıkacağız…”
*****
Sarmav’ dan yola çıktıktan sonra grupların yolları ayrıldı. Libmons
ve Galnas’ a gidecekler ülkenin kuzeyine doğru yol almaya başladı. Böylece
komşu ülke olan Meguan üzerinden değil de deniz üzerinden 1. Kıta’ya
ulaşacaklardı. 1. kıta Galnas, Libmons, Melmor’ un yanı sıra Tora ve Teulon
adlı iki küçük ülkeden oluşuyordu. Tora ve Teulon ülkeleri 6. Liderler Savaşı’ nda
bölünen ülkeden geriye kalan azınlıkların oluşturduğu ülkelerdi. Okyanusun
güneyinde yer alan Dazzap, Kanyul ve Chernac ülkeleri ise 3. Kıta’ yı
oluşturuyordu. Dazzap daha güneyde yer aldığı için soğuk ve bir kısmı
buzullarla kaplı bir ülkeydi. Okyanusun doğu kesiminde yer alan Meguan ve Butah
da 2. kıtayı oluşturuyordu.
1. ve 2. Grup, komşu ülkeler olan Galnas ve Libmons’ a gideceği
için aynı güzergâhı izliyordu. Janef at arabasını sürüyordu:
“Limana yarın öğlen varırız. Atlar bu kadar yükle çok da uzun süre
yol alamaz. Yol boyunca gerektiği kadar mola vereceğiz. Mola sırasında da
planımızın üstünden geçeriz.”
“Peki, gemi yolculuğu ne kadar sürer?” dedi Elbruz.
“Fırtına çıkmazsa tahminimce iki üç gün sürer.”
“Teulon ve Tora üzerinden değil de, Libmons üzerinden mi
geçeceğiz?”
“Evet, öyle yapacağız. Çünkü 2. Grup ile birlikte hareket etmemiz
güvenliğimiz açısından daha iyi olacaktır. Onları Libmons’ ta bırakıp Galnas’ a
doğru yol alırız.”
Janef’ in sürdüğü arabanın arkasında Yazel ve Geyul, Akbar’ ın
sürdüğü at arabasında ise kadınlar bulunmaktaydı. Herkes birbirini daha
yakından tanımak için sohbet ediyordu. Verda kılıç kullanımında uzmandı. Spor
yapmayı, yüzmeyi sever ve her gün kilometrelerce koşardı. Düzgün fiziğini buna
borçluydu. Ayda’ nın savaş konusunda önemli bir özelliği olmasa da ilaç ve el
aletleri yapımı konusunda yetenekliydi. El sanatlarına olan düşkünlüğü onu
savaş meydanlarından uzak tutmuştu. Gününün önemli bir kısmını atölyesinde
çalışarak geçirirdi.
Verda sorular sorarak Akbar’ ı da konuşturmayı başardı. Akbar
binicilik ve yakın dövüş konusunda oldukça iyiydi. Anlattığına göre tam mezun
olacağı sırada ölümden dönmüş, o yüzden mezuniyette arkadaşlarının arasında
olamamıştı. Verda şaşırmıştı: “Ne kötü. Buna
sebep olan neydi?”
“Hırsızlık yapan bir adamı uzun süre kovaladıktan sonra kovalamaca bir
ormanda sonlandı. Çıkan arbedede adam beni savurunca yamaçtan aşağı metrelerce yuvarlandım
ve başımı çarptım. Uzun süre gözlerimi açamamışım.”
“Bir hırsız yüzünden başına gelenlere bak.”
“Geçti gitti.” Akbar tekrar sessizliğe gömülünce Verda başka soru sormadı.
Hava kararmaya başladığında Hephal Şehri’ nden geçiyorlardı. Atlar
dinlenene kadar bir süre mola vermeye karar verdiler. Şehri gezmek isteyenler
ise fazla uzaklaşmamak şartıyla diğerlerinden ayrıldı. Hephal ilginç bir şehirdi.
Hava kararınca herkes evlerine çekildiği için tekinsiz olarak adlandırılmıştı. Gece
dışarıda dolaşmaya çok az kişi cesaret ederdi.
“Bunların hepsi saçma dedikodulardan ibaret. Suç seviyesi bile düşük
düzeyde. Anlaşılan insanlar hikâyeler uydurmayı çok seviyor,” dedi 2. Grubun
lideri Benay.
“Ben yine de hiçbir yere gitmek istemiyorum. Burada bekleyeceğim,”
dedi takım arkadaşı Elarin.
“Ben her zamanki gibi varım. Hadi biraz dolaşalım,” dedi
sabırsızlanan Podal.
Creyn de yorgun olduğu gerekçesiyle şehir turuna katılmayacaktı. Bu
grubun sadece dört üyesi vardı.
Janef ise tek başına sokakları adımlıyordu. “Burası söylendiği
kadar tuhaf bir yermiş. Dakikalardır yürüyorum bir kişiye bile rastlamadım,” diye
düşündü.
Sonra acı içinde inleyen bir köpek yavrusunu işitti ve sesin
geldiği yöne doğru hızlı adımlarla ilerledi. Issız sokakları ay ışığı ve sadece
birkaç evden vuran ışık aydınlatıyordu. Çökmüş olan bir duvarın içinden havlama
sesi geliyordu. Janef hemen yıkıntıyı kaldırdı ve köpeği çıkardı. Neyse ki
köpek önemli bir yara almamıştı. Anlaşılan çok korktuğu için bağırıp duruyordu.
Serbest bırakılınca kaçıp gözden kayboldu.
Janef geri dönerken arka sokakta ayak sesleri işitti. Sessizce oraya
yaklaştığında bir kalabalığın gizlice toplandığını fark etti. Bunun nedenini öğrenmek
için kalabalığı izlemeye koyuldu. Adamların niyeti Sarmav’ a, saraya gidip
isyan çıkarmaktı. Lidere gözdağı vermek istiyorlardı.
“Kim bunlar böyle?” diye söylendi.
Janef bir an önce bu duruma nokta koymalıydı. Takım arkadaşlarını
bulup her şeyi anlattı. Yarım saat sonra isyancı grup atlarla şehri terk etmek üzereyken
savaşçılar tarafından durduruldular. Janef onların konuşmasına fırsat vermeden
araya girdi.
“Bu şekilde saraya yaklaşabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Derdiniz
her neyse konuşarak halledebiliriz. Ama yok hayır derseniz bizimle mücadele
etmeden yola devam edemezsiniz.”
İki grubun tüm üyeleri meydan okurcasına ellerinde silahlarla
bekliyordu. İsyancılar bu şekilde köşeye kıstırıldıkları için önce bir
şaşkınlık yaşadı. Ancak içlerinden bazıları hemen savunmaya geçti.
“Konuşarak hallolmaz bu mesele. Bizim sıkıntımız saray tarafından
görmezden geliniyor. Lider Canova’ dan sonra bir şeyler iyice ters gitmeye
başladı. Sanki lanetli bir el değmiş gibi. Bizler ticaretle uğraşan insanlarız.
Yabancı ortaklarımız geri adım attı. Pek çok mal elimizde kaldı.”
“Sizi anlıyorum. Fakat her şey düzelecektir. Lider Canas’ a bir
fırsat tanıyın. Babasının yerine geçeli daha ne kadar oldu ki? Bizler sarayın
savaşçılarıyız, bize kulak verin lütfen.”
“Lider Canas asla babası gibi olmayacaktır,” dedi orta yaşlarda bir
adam öfkeli şekilde.
“Lider Canova’ nın öldürülmesi adeta lanet gibi çöktü üzerimize,” dedi
bir başkası.
“Bu tarz bir inancın hiç birimize faydası olmaz. Her şeyin mantıklı
bir sebebi olmalı. Lider Canas durumunuzu öğrendiğinde bunu araştıracak ve
düzeltecektir,” dedi Creyn.
“Dediğim gibi lidere bir fırsat verin ve bekleyip görün. Halkın
güvenini kazanmak için elinden geleni yapıyor. Sadece biraz daha sakin
kalmanızı istiyorum. Yoksa istemeyerek de olsa size müdahale etmek zorunda
kalacağız. Ve bu, işleri içinden çıkılmaz bir hale sokar,” dedi Janef sakin
görünmeye çalışarak.
“Lütfen geri çekilin. Bizler de hemen görevimize dönelim,” dedi
Benay adamları suçlarcasına.
“Aranızdan bir sözcü seçseniz de derdinizi lidere iletseniz daha
mantıklı olmaz mı? Bu kadar önyargılı olmayın,” dedi Elbruz.
Adamlardan birçoğunun yüz ifadesi yumuşamıştı. Yaptıklarının şu an
için ne kadar gereksiz olduğunu anlamışlardı. Her şeyin düzelmesi için bir şans
varken bunu sonsuza kadar tepemezlerdi. İsyanın cezası hiç de hafif değildi.
Sonuçta herkes geri çekilmeyi kabul etti.
Tekrar yola düşen savaşçılar geceyi başka bir şehrin
misafirhanesinde geçirdiler. Sabah erkenden de yola koyuldular. Güneş tepeye ulaştığında
Janef atı yavaşlattı. Limana varmışlardı.
Zemini taşlarla süslenmiş, geniş sokaklar ticaret için çok
elverişli görünüyordu. Gemilere doldurulan yükler yabancı ülkelere gitmek üzere
bekliyordu. Birkaç delikanlı ise paketlenmiş kumaşları yüklenmiş, siyah bir
gemiye taşımaya çalışıyordu. Çok yoruldukları her hallerinden belliydi.
Ticarette işlerin aksaması genellikle anlaşmaların iptal olmasına neden olurdu.
Bu nedenle limanda herkes, her zaman arı gibi çalışırdı. Dalgalar gemileri
hafifçe sallıyor, tam tepedeki güneş limanı yakıyordu.
Janef bulduğu uygun bir alanda atı durdurdu. Herkes aşağıya
indiğinde at arabasını yük gemisine çıkardı. Yazel devasa gemiyi baştan aşağıya
süzdü. Daha önce hiç gemi yolculuğu yapmamıştı. Güverteye çıktıklarında denizi seyretmekten
kendini alamadı. Balıkçı tekneleri kıyıda salınıyordu. Martılar av peşindeydi. Bir
süre sonra gemi yola çıktı.
Seni gerçekten tebrik ediyorum, daha yayınlanmamış bir roman olmasa inanki ünlü bir yazarın kitabı diye düşündürüyor:) Daha önce de dediğim gibi karakterler, mekanlar ve olaylar çok güzel kurgulanmış, yolun açık olsun inşâAllah 🤲
YanıtlaSilÖyle düşünmene çok mutlu oldum Gülten. :) Karakterler ve kurguyu beğenmiş olman önemli benim için. Çok teşekkür ederim. Senin de yolun açık olsun İnşallah. :)
Silyine çok güzel bir bölüm daha umarım bir gün kitap olur :) çok tebrik ederim
YanıtlaSilGüzel yorumun ve iyi dileklerin için teşekkür ederim Gamzeli Kız. :)
SilAvcı'nın sarayda çalışan biri olduğu detayını yeni mi yazdınız yoksa önce vardı da ben mi gözden kaçırdım:-)) Bütün savaşçılar göreve gitti ve saray sıkıntılı bir duruma düşecek gibi:-)) Birde bu büyük atlara mesaj gönderip, alma.. Onların hazır bekliyor olması iyice merak uyandırdı ve fantastik bir roman olması iyice güzelleştirdi işleri:-) Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilAvcı' nın saraydan biri olduğuna yeni değindim. Baştan söylesem pek heyecanı olmazdı. :)
SilFantastik kısımlar biraz daha ön plana çıkacak bölümler ilerledikçe. Atalar ayrı bir dert, bakalım emelleri gerçekleşecek mi? :)) Yorumunuz için çok teşekkür ederim. :)
güzel gidiyor, yine esrarlı ve heyecanlı, kara elçi, parşömenler, zamanda oynama, nasıl becermişler bunu bakalım bu atalar, kara elçi başarılı olabilecek mi, bir yandan da sanki bir hain gibi duruyor kara elçi ve avcı, bunlar kötü adamlar gibi şimdilik hissettiğim, bir de yolculuk ve gemi bakalım, verda, ayda, onları da sevdim zaten :)
YanıtlaSilGeçmişte özel gücü olan insanlar vardı. Onlar garip şeyler yapabiliyor işte. :)) Kara Elçi ve Avcı pek de iyi birilerine benzemiyor zaten. :) İkizleri sevmene de sevindim. Yorumun için teşekkürler. :)
SilGüzel ilerliyor. Bekledikleri Mehdi olmasın:) Son paragrafta ufak bir yazım hatası var, gözünüzden kaçmış. At arabasını olacak sanırım.
YanıtlaSilDüzelttim hemen, teşekkürler. :) Gelecek kişiler pek de iyi değil, belli zaten niyetleri. :) Yorumun için teşekkür ederim.
SilHasta olsam da okumak için iyileşmeyi bekleyemedim. 😂 Yine sürprizler, yine sürprizler. Demek geçmiştekiler günümüze gelecek. Acaba Avcı, sarayda mı görevli yoksa diğer ülkelere gitmek için görevlendirilenler arasında mı gizleniyor? Bence her ikisi de mümkün. Kalemine sağlık. Güzel bir bölümdü.
YanıtlaSilYorumunu yeni fark ettim, kusura bakma. :) Geçmiş olsun, iyisindir İnşallah şimdi.
SilBölümü beğenmene sevindim. Sürprizler önemlidir tabi. 😀 Giriş bölümünde yazdığım gibi Avcının özel gücü de olduğu için gizli işler çevirmesi pek zor olmuyor. Yorumun için teşekkür ederim. :)
Bu güzel giden hikayenin sonraki bölümünü bekliyorum :) Gerçekten güzel yazıyorsunuz tebrik ederim
YanıtlaSilGüzel yorumunuz için çok teşekkür ederim, mutlu oldum. :)
SilKara Elçinin yaptıkları sadece öfkeden değil aslında. Güce olan hayranlık ve takıntısı da etkili. Psikopat diyebiliriz gerçekten. :) Avcı gizemli biri, kim acaba? Merak unsurunu ön planda tutmaya çalıştım da devamını da beğenirsin umarım. :) Teşekkürler güzel yorumun için.
YanıtlaSilAvcı biraz daha farklı evet. Bakalım düşüncelerin doğru çıkacak mı? :) Kısa vadede anlaşılmayacak ama sadece onu söylemiş olayım. :) Henüz yazmaya başlamadığım bölümler için de yorumlarını dikkate alacağım. :)
YanıtlaSilZamanla oynama ilginç bir detay. Dün akşam da paralel evren konusunu işleyen bir film izlemiştim. Üstüne bu ilginç geldi.
YanıtlaSilGüzel bir tesadüf olmuş. :) Ben olaya sadece fantastik yaklaştım gerçi bilim kurgu ile alakası yok. 😀
SilDün heyecanlı bir yerde kalmıştım. Sabah ofise gelir gelmez devam ettim. Geçmişten gelecek olanlar beni biraz korkutuyor ama fikir efsane. Hep geçmişe gitme fikri işlenir ya oysa neden oradan da birileri gelmesin dimi. :D Zaman Çarkı'nda bu durum farklı bir şekilde işlenmişti bak ilgini çeker belki diye söylüyorum. :D
YanıtlaSilÇık hızlı ilerliyorsun gerçekten, takdir ettim. :D Doğru hep geçmişe gitme konu olur, ben de geçmişten şu ana getireyim dedim. :) Zaman Çarkında nasılsın acaba, merak ettim. :)
Sil