23 Eylül 2021 Perşembe

Savaş Çığırtkanı 2- 11.Bölüm (Roman)

 



BÖLÜM 11

 

Cender' in Adımı

Zorkan’ ı ikna edemeyerek Saraya dönen Cender bir durum değerlendirmesi yaptı. Özel güçlülerin izini süren savaşçılardan mektup gelmişti. Mektupta pek çok kişiye ulaştıkları ve büyük bir kesimi ikna etmeyi başardıkları yazıyordu. “Alev Soluyanlar yola çıkmış bile, bu çok iyi. Onlardan fazla umudum yoktu. Sesin Muhafızları ve Algı Bozucular da geliyor.” Son kağıdı da alıp okuduğunda şaşkına döndü. Mektubu yazan kişi Lider Saraç’ ın ölümü hakkında söylenti yayıldığından, yerine eşinin lider olarak geçtiğinden bahsediyordu. “Ah Saraç, Lazinka’ ya karşı kaybettin demek,” diye mırıldandı. Bunu beklemiyordu, kaşları çatıldı. Kötü bir haber aldığında hep eli alnına gider, parmaklarıyla şakaklarına baskı yapardı. Fakat alışkanlıktan yaptığı bu harekette sinirlerini kaybetmiş olan kolu ona eşlik etmedi. Kolunun eksikliği hissetse de düşünmemeye çalıştı. Bu kez diğer kolunu kaldırdı.

 Cender daha önce Saraç’ ın eşi ile tanıştığını anımsadı. Sağduyulu ve dürüst biriydi. Cender hemen eline bir kalem alıp mektup yazmaya girişti. Mazal’ ı olanlar konusunda bilgilendirmesi ve onun desteğini alması önemliydi. O sırada Garnap içeriye girdi. “Efendim bahsettiğiniz kadınların izine rastladım. Küçük bir köyde yaşıyorlar. Başta tereddüt ettiler ama birkaçı sizle görüşmeyi kabul etti.”

“Teşekkürler Garnap. Onları bekletmeyelim, hemen içeri al.”

Eski kıyafetler içindeki ve bakımlı olduğu söylenemeyecek kadınlar sessizce içeriye girdi. Genel olarak uzun boylu, esmer tenlilerdi.

“Sizi neden çağırdığımı merak ediyor olmalısınız?”

Kadınlardan biri bir adım öne çıktı. “Tahmin edebiliyorum. Bizden yardım isteyeceksiniz değil mi?”

Cender gülümsedi ve şiirsel bir şekilde konuştu. “Büyüleyici bir gücünüz olduğunu kabul etmeliyim. Sizi hiçbir şey için zorlayamam. Sadece durumu izah etmeme izin verin. Gerisi size kalmış.”

Kadınlar onu dinlemek istediklerini belirtince lider lafı çok uzatmadan konuşmasını sürdürdü. Kehanetten, kaçınılmaz savaştan, dünyanın değişecek olan dengesinden bahsetti. Konuşması sonlanınca kadınların vereceği yanıtı bekledi. Liderden kısa bir süre izin isteyip kendi aralarında konuştular. Ardından içlerinden biri kararlarını bildirdi.

“Daha önce hiç bir savaşa katılmadık. Bu bizim için riskli bir durum. Gücümüzü kullandığımız sırada kendimiz hedef haline gelebiliriz. Eğer gerekli korumayı sağlarsınız yanınızda yer alabiliriz.”

“Anlıyorum, çok haklısınız. Savaş boyunca size kalkan olacak kişileri görevlendireceğim. Sizlerin can güvenliği önceliğimiz olacak.” Anlaşmak kolay oldu.

Cender bir grubu daha kazandığı için memnundu. Kadınlara teşekkür etti. “Garnap, hanımefendilere eşlik et. Hazırlıklarını tamamladıklarında hep birlikte Butah’ a doğru yola çıkın. Onların güvenliğini sağlamalısın. Ben gelene kadar savaşa katılmasınlar, beklemede kalın.”

“Peki efendim ama siz?”

“İşlerimi bitirir bitirmez savaş alanına geleceğim. Tamamlamam gereken işler var. Orada buluşuruz.”

“Anlaşıldı efendim.”

Garnap kadınları alarak köye döndü. Kadınlar da konuşkan olmadığı için sessiz bir yolculuk olmuştu. Onlar eşyalarını hazırlarken ve tanıdıkları ile vedalaşırken Garnap bekledi. Köy eski yaşadığı kasabayı anımsattı ona. Astaz’ ı bir kez olsun görmeye gitmemişti. Hâlâ yaşayıp yaşamadığını merak etti. Meguan’ a gelişiyle tekrar hayata dönmüş gibi hissettiği için geçmişini anımsatacak şeylerden uzak durmayı tercih etmişti hep. Yine de zaman zaman aklına düşüyordu anılar. Etrafı saran çiçeklerin kokusu da ona birini anımsattı, gri saçlı kızı. Düşündü ama adını bir türlü çıkaramadı.

“Biz hazırız, gidebiliriz.” Kadınların toplandığını gören Garnap üstü kapalı at arabasına doğru yürüdü. “Binin.”

Cender en kısa sürede Butah’  a ulaşıp savaşı durdurmak istiyordu. Zorkan’ ın şu an ne yaptığını, ne kadar ileri gittiğini merak ediyordu. Savaşçıları çağırıp gerekli talimatları verdi. Onlar harekete geçene kadar aradan iki koca gün geçti.

Garnap neredeyse savaş alanına varmak üzereydi. Cender gelene kadar kadınları savaştan uzak tutacaktı. Ruh Bağlayıcılar ara sıra kendi aralarında sohbet ediyordu ve ilerledikçe gerginlikleri de artıyordu. Garnap atı sürerken yanlarından geçen kapüşonlu grubu fark etti. Kısa bir göz teması yaşadığı adamın Alev Soluyan olduğunu anlamıştı. Alev Soluyanlar sanki onları hiç görmemiş gibi atlarını hızlandırdı. Fırtına gibi yanlarından geçip gittiler. “Güzel, herkes toplanıyor,” dedi Garnap kendi kendine. Bir süre sonra atın dinlenmesi için bir ormanın kenarında durdu.

“Ne kadar yolumuz kaldı?” dedi aşağı inen kadın.

“Birkaç saat daha sürer yolumuz. Lider Cender gelmeden savaşa girmeyeceksiniz. O yüzden endişelenmeyin.”

“Anlıyorum, peki.”

Akşamüstü savaş alanına çok yakın bir yerde durdular. Garnap daha fazla ilerlemek istemiyordu. Nehrin kıyısına çadır kurdu. Kadınların başını beklerken etraftaki seslere odaklandı. Aşağıdan hızla akan nehir duyuşunu biraz zorlaştırsa da dikkati elden bırakmıyordu. Hava soğuktu, bulutlar dolunayı tamamen örtmüştü. Gece boyunca az uyuyan Garnap sabah işittiği sesler üzerine yola doğru yürüdü. Birileri yaklaşıyordu.

“Dur dedim sana! Sakin ol!”

Koşarak gelen bir at ve arkada tıkırdayan arabanın sesine endişeyle bağıran kadınların sesi karışıyordu. Garnap atın bir şeyden korktuğu için kontrolden çıktığını anladı. Kısa süre sonra at göründü.

“Aşağı atlayın! Düşeceğiz.”

Kadınlar aşağı atladı ama atı zapt etmeye çalışan kişi hâlâ bekliyordu. Garnap önünden geçmek üzere olan ata doğru koştu. Dizginlere tutunup atın üstüne kendini attı. Ne kadar uğraşsa da at durmuyor, doğruca nehre doğru koşuyordu. Bu yükseklikten, azgın nehre düşmek ölüm demekti. Garnap son anda kadını belinden kavrayıp çekti ve birlikte yere yuvarlandılar.

Garnap, bir yere vurmaması için bir eliyle kadının başını korurken yuvarlanma anında omzunu incitmişti. Durduklarında kadın hemen başını kaldırınca göz göze geldiler. Kadının gözleri hayretle açıldı.

“Garnap!”

“Mara.” Garnap aniden onun adını nasıl hatırladığını anlamamıştı. Az önce olayın heyecanı ile ikisi de birbirinin yüzünü görememişti.

Garnap şaşkınlıkla bakakaldı. Mara hızla ayağa kalktı. “Sen bunca zaman ne yapıyordun? Seni ne kadar merak ettik biliyor musun?” Sesi hem meraklı hem kırılmış gibi çıkıyordu. Garnap bakışlarını uzaklaştırdı. “Üzgünüm.”

“Üzgünüm mü? Sadece bu kadar mı?”

O sırada Elyama yanlarına gelince Garnap cevap vermekten kurtulduğu için rahatladı. Elyama hafifçe tebessüm etti, bir yandan da üstünü başını çırpıyordu. “Eski dostlar sonunda karşılaştı demek. Garnap seni burada görmeyi ummuyordum.”

“Lider Cender’ in isteği. Beni önden yolladı.” Garnap omzunu tutuyordu.

“Omzunu mu incittin? Dur bakayım,” dedi Mara.

Adam bir adım geri çekildi. “Önemli bir şey değil, geçer.”

“Hâlâ inatçısın, insan hiç mi değişmez?” diye söylendi Mara.

“Astaz nasıl?” Garnap düşünceli haldeydi.

“Uzun süre senden bir iz aradıktan sonra peşini bıraktı. Yine de seni unutmadığına eminim. Şu an pek sağlıklı değil, gözleri az görüyor. Kasabaya dönmeyecek misin hiç?”

“Bilmiyorum.”

“Bölmek istemem ama benim bir an önce gitmem gerek,” dedi Elyama. Endişeli gözlerle savaş alanından yükselen toz bulutuna bakıyordu.

Mara kalmak ve gitmek arasında kararsızdı. “Biz gidelim o halde. Seni yalnız bırakamam Elyama,” dedi. Garnap yürürken dönüp dönüp arkasına bakan Mara’ yı izliyordu. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. “Kendinize dikkat edin,” diye bağırdı. Mara tekrar döndü ve gülümseyerek el salladı.

 

***

 Yenira dövüşürken sırtını Ceddil’ e vermişti. Bir yandan ona laf yetiştirmeye çalışıyordu. “Vazgeç diyorum sana. Seni pek çok kişi fark etti. Açığımızı yakaladıkları anda akbaba gibi üstüne çullanırlar.”

“Kaçıp gidemem şimdi. Kendime geldim artık dikkatli olacağım.” Ceddil düşünecek vakit bulamadan tekrar dövüşe başladığı için normalden daha sakin görünüyordu. Sadece ortaya çıkardığı manzarayı gözünün önüne getirmemeye çalışıyordu. Midesine kramp girmiş gibi hissetse de bir şeyler onu savaş alanına bağlıyor gibiydi. Uzaklaşmaya, kaçmaya niyeti yoktu. “Kötü bir şeyler olacak, hissediyorum.”

“Farkındasın yani başına iş açtığının,” diye söylendi Yenira.

“Hayır. Bu çok farklı bir his, tarif edemeyeceğim bir şey. Burada kimse güvende değil.”

Azaka endişeli halde gittikçe  kapanan gökyüzüne baktı. “Ben de aynı şeyi hissediyorum.”

Yenira rakibinin hamlesinden kurtulmak için eğildi. Kılıcını savurup Alaz’ ın adamını yaraladı, ardından ikiliye döndü. “İçinde bulunduğumuz durumdan daha kötü ne olabilir acaba?”

Ceddil’ in durumu kısa süre içinde Canas' ın da kulağına gitti. Bunu beklemediği için şaşırmıştı. Onu öylece bırakmaya karar verdi. Ortalığı karıştırdığı sürece gerisinin önemli olduğunu düşünmüyordu. Korkutucu yıldırımlar yakınlara düşmeye başlamıştı. Sert rüzgarda savrulan bir dal parçası yanağını kesti. Krazu’ yu da gözden kaybetmiş olan Canas ara vermek üzere geri çekildi.

Loravn aceleyle Canas’ ın yanına koştu. Canas uzaktan savaşı izliyordu. Manzara ona büyüleyici geliyor, yüz ifadesini sabit tutmaya çalışıyordu. Eline aldığı mendille yanağındaki kanı sildi.

“Efendim acil bir durum var. Lider Zorkan, Lider Cender’ i atlatıp Butah’ a girmiş. Sizinle savaşmak için ilerlemeye başlamış. Saraydan gelen mektupta liderin kararlı olduğu yazıyor. Bu durumda ne yapabiliriz?”

Loravn kısa bir anlığına Canas’ ın gülümsediğini gördüğüne yemin edebilirdi. Tekrar baktığında ciddi ve endişeli yüz ifadesiyle karşılaşınca gerginlikten yanlış gördüğünü düşündü.

“Bırakalım gelsin. Şu an burayı terk edebilecek durumda değiliz. O gelene kadar Alaz ve Lazinka’ nın ordusunu yenmeliyiz. Herkes elinden geleni yapsın. Zorkan’ ı oyalamak için de bir şeyler yapın.”

“Lider Canas sayımız çok fazla değil. Üç ordunun ortasında sıkışıp kalacağız. Bu ağır bir yenilgi demek olur. Başka bir yol bulmalıyız.”

Canas’ ın buz gibi soğuk bakışları Loravn' ın daha fazla konuşmasını önledi. “Ben kaybetmem Loravn.” Canas atına atladı ve savaş meydanına daldı. Kana susamışçasına dövüşüyor, karşısına çıkanı deviriyordu. Loravn içinde bir sıkıntı ile kalakaldı. Canas’ ta bir değişim olduğunu görüyor ve bunu iyiye yormuyordu, gidip Fuban ile konuşmaya karar verdi.

Kılıcını savuran Canas izlendiği hissine kapılarak ilerideki ormanlık alana bakınca karartılar gördü. Onların Alev Soluyanlar olduğunu anlamıştı. “Burada ne işleri var,” diye mırıldandı. Onları birinin oraya çağırdığına emindi ve öfkeliydi. Daha fazla düşünecek vakti yoktu, saldırıya devam etti.

Elbruz ayağı sarılı halde yatıyordu. Annesi Hezel onunla yakından ilgileniyordu. Savaştan kısa bir süre sonra görevlendirilmişti. Oğlunu o halde ilk gördüğünde içi yansa da hâlâ yaşadığı için sevinmişti. Ayda kadına yardım ediyor, yaralılarla ilgileniyordu. Bir süre sonra ortalıkta dolanıp birini arayan bir adama rastladı. “Demek Serenay' ın babasısınız. Kızınız savaşa döndü, oğlunuz da şu an güvenli bir yerde, endişelenmeyin.” Karan, Ayda’ ya teşekkür etti, Yazel' in güvende olduğunu öğrenince rahatladı. Hem kızını görmek hem de insanlara yardım edebilmek amacıyla dövüşe katılmaya karar verdi.

Sertçe esen rüzgar neredeyse çadırları yerinden sökecekti. Sağlık görevlileri endişe içindeydi. Havanın hiç bu kadar kötü olduğunu hatırlamıyorlardı. Kara bulutlar sanki akşam olmuş gibi bir görüntü ortaya çıkarmıştı.

Fuban ve Loravn’ ın konuşmasına şahit olan Boratak’ ın kaşları çatıldı. Canas’ ın çıldırmış olduğunu düşünüyordu. “Bu kadar insanı göz göre göre ölüme götüremeyiz. Bir şey yapmalıyız,” dedi Fuban’ a. “Ben Lider Zorkan’ ın karşısına çıkıp onunla konuşacağım. Siz burayla ilgilenin.” Boratak bir ata atlayıp yola düştü. “Canas, ne oluyor böyle? Amacın ne senin?” diye söylenip durdu.

Krazu, Ceddil’ i göz hapsine almıştı. Şimdi anlıyordu bir süre önce ikisinin ne hakkında konuştuğunu. Bir Ölüm Neferinin var olduğuna hiç inanmamıştı, söylenenlerin uydurma olduğunu düşünmüştü. Şimdi bu kan dökücü, canlı halde karşısındaydı. Azaka’ nın onu kontrol altında tutabildiğini de anlamıştı. Niyetlerinin katliam olmadığının farkındaydı ama bu kadar tehlikeli biri bir an önce durdurulmazsa başları belaya girebilirdi. Aklı Canas ve Ceddil arasında gidip geliyordu. Önce hangisini durdurması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Canas’ ın canla başla dövüştüğünü görünce ona yöneldi.

Boratak saatlerdir ilerliyordu, at yorulmuştu. Durup dinlenmeyi düşündüğü sırada kalabalık halde ilerleyen Zorkan ve savaşçıları ile karşılaştı. Yolun iki tarafındaki topraklı, ağaçlı alanda da kurtlar koşuyordu. Boratak bekledi ve yaklaşmalarını izledi. Zorkan atını durdurunca güçlü bir ses tonuyla konuştu.

“Lider Zorkan, sizinle konuşmam lazım. Ben, Butahlı savaşçı Boratak, aynı zamanda Lider Canova’ nın yeğeniyim.”

Zorkan öfke ile onu süzdü. “Lider Canas neden karşıma çıkmıyor?”

“Biliyorsunuz ki şu an büyük bir savaşın içindeyiz. Eğer siz de dahil olursanız kimsenin eline bir şey geçmez. Tüm liderler kendini kaybetmiş gibi davranıyor. Lütfen durun.”

“Her şeyi başlatan Canas’ tı. Bunu kendisi istedi. Butah halkı ile alıp veremediğim yok ama Canas’ a yaptığını ödetmeliyim.”

“İşler bu noktaya geldiği için çok üzgünüm. Bir süreliğine öfkenize hakim olup soğukkanlı olamaz mısınız?”

“Endişeni anlıyorum. Canas’ ın karşısına çıkmakta kararlıyım ama o başkası ile dövüşürken alacağım zafere zafer diyemem. Sonucu bekleyeceğim, hesaplaşmamı sonraya saklayacağım.”

Zorkan Boratak’ ı daha fazla dinlemedi, tekrar harekete geçti ve geride toz bulutu bıraktılar. Boratak çaresizce arkalarından baktı. Atın daha fazla ilerleyecek durumu olmadığı için dinlenmeye karar verdi. Düşüncelere dalmış halde beklerken uzaktan birilerinin geldiğini fark etti. Mir, Holant ve Markos’ u görünce hemen tanıdı. Onların arkasından güneye gönderilmiş olan bazı şavaşçılar da geliyordu.

Holant, Boratak' ı görünce hemen onun yanına sürdü atını. “Durum nasıl? Lider Zorkan’ ı durdurmayı başaramadık.” Boratak son durum hakkında onları bilgilendirdi. Holant da ona Zorkan’ ın açtığı savaşın detaylarını anlattı.

“Demek bu yüzden sinirliydi. İntikam istediği her halinden belli.” Boratak onlarla birlikte savaş alanına yöneldi.

Savaş hava şartları yüzünden güçlükle devam ediyordu. Canas emirler yağdırıp herkesi daha sert çarpışmaya davet etse de daha fazlası kimsenin elinden gelmiyordu.

Verda çok yorulmuştu. Şu ana kadar sırf şans eseri pek çok yara almaktan kurtulmuştu. Janef ve diğerleri birbirini korumaya çalışıyordu. Serenay, Verda' ya nişan alan birini fark edip okunu fırlattı. O sırada Karan’ ı görünce şaşkına döndü.

“Baba! Burada ne işin var?”

“Seni iyi gördüğüme çok sevindim. O kadar korktuk ki.” Karan, kızının ellerini tutuyordu.

“Dostlarım sayesinde iyiyim. Burada durmamalısın.” Serenay, babası için endişeliydi.

“Eski bir savaşçı olduğumu unuttun galiba. Size destek olacağım.”

Zorkan ve kurtlar tüm heybetiyle alanın etrafını sardı. Geride ve biraz tepede kaldıkları için geniş açıdan, neredeyse her yeri görebiliyorlardı. Kan kokusu ve gergin ortam kurtların hırlamasına ve ulumasına neden oldu. Zorkan harekete geçmediği için onlar da sabırsızlık içinde bekliyordu.

Kurt ulumalarını işiten Janef endişe ile seslerin geldiği yöne baktı. Uzakları net göremese de gelenlerin kim olduğunu anlamıştı. Enerjisi çekilmiş gibi hissetti, daha ne kadar devam edeceğini bilmiyordu. Kılıç savurmaktan elleri ve eklemleri acımaya başlamıştı. Hamleleri de savruktu. Sonunda kolundan yaralandı. Karan’ ın araya girmesini fırsat bilip geri çekildi. Kolunu beceriksizce sararken alnından süzülen ter gözlerini yakıyordu. Nefesini kontrol etmeye çalıştı.

13 yorum:

  1. Yorum yapamadım hata verdi ya. :(

    YanıtlaSil
  2. Harikasın Duygu zevkle okudum eline sağlık, yazarken karakterleri karıştırmamak için bir tablo falan kullanıyor musun?

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Eren, beğenmene sevindim. :) Karakterler için bir liste hazırlamıştım. Çoğu kişiyi hatırlasam da ismi az geçenleri unutabiliyorum. :)

    YanıtlaSil
  4. mektuplar, özel güçlüler, hımm özel kadınlar, korumalar, butah'a :) gri saçlı kız, anılaar :) yoldaki alev soluyanlar :) kadınlar, cenderi bekliycek :) hımm atlı kadın, mara :) garnap ve mara, astaz :) burası hoştu :)

    YanıtlaSil
  5. yenira ceddil, zorkan canas hımms :) oooo canas iddialı, zorkan alas lazinka onu yenemez diye düşünüyor hımms :) haydi serenaaay :) boratak, evet bu canasa bişiler oldu :) ölüm neferi oooo :) boratak zorkan, zorkan canas ile teke tek dövüşmek istiyor galiba :) yoruldular biraz :) serenay karan :) kurtlar anneeee :) savaşlı bölümler keyifli oluyor :) tenk yuuuu :) bastır canas bastır serenay :)

    YanıtlaSil
  6. düşüncelere dalmışken halde beklerken uzaktan birilerinin geldiğini farketti (orayı düzeltiver) :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düzelttim Deep sağ ol. :)
      Bu bölüm biraz yoğundu. Garnap, Mara kısımlarını beğenmene sevindim. :) Canas çok iddialı konuşuyor ama asıl istediği de savaşın daha büyümesi zaten. Zorkan teke tek dövüşten yana. :) Savaşlı kısımları keyifli bulmana sevindim. Yazmak biraz zor ama keyifli oluyor. Yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil
    2. ya baksana, david eddings romanları var, mesela belgariad serisi, onu seversin sanırım :)

      Sil
    3. Onu hiç okumamıştım, bakayım. Merak ettim. :)

      Sil
  7. Zorkan da duramıyor evet. :) Azar azar herkese yer vermeye çalışıyorum da bütünlük bozulmuyordur umarım. :) Canas' ı yavaş yavaş çözmeye başlıyorlar ama iş işten geçecek gibi. :) Mara ve Garnap' ın karşılaşmalarını beğenmene sevindim. Pek romantik anları yazamayan biriyim, bakalım nereye gidecek onların durumu da. :))

    YanıtlaSil
  8. Garnap ve Mara'nın karşılaşması çok keyifli, vedaları ise hüzünlüydü:) Zorkan'ın direk saldırıya geçmemesi, herşeye rağmen dürüst olması da ayrıca hoşuma gitti:) Ellerinize sağlık, harika olmuş yine:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Keyifli bulmanıza sevindim. :) Zorkan öfkeli ve sabırsız biri olsa da kendi doğrularından hiç vazgeçmez. :)

      Sil

Elveda Gülsarı / Vicdan Sızlar (Kitap)

   Merhabalar. Bu aralar daha az kitap okur oldum, haliyle paylaşımlarım da azaldı. Buraya eskisi kadar uğramıyorum, artık daha çok 1000kita...