31 Mayıs 2022 Salı

Sultan Ve Bahçıvan (Hikaye)

 

 Merhabalar, bu öykümü blog arkadaşlarımızdan Entlovin'in blogunda yayınlamıştım ama kendisi blogu temelli kaldırdı sanırım. O yüzden burada paylaşmak istedim, hem daha önce görmemiş olanlar da okuyabilir. :) 



 Kıtlığa yenik düşen şehir uzun süredir kara bulutlarla kaplıydı. Yağmur yağdı yağacak derken günlerdir tek bir damla bile düşmemişti. Bulutlar görevini unutmuş gibiydi. Dört bir yandan yağmur duasına çıkıldı, suya muhtaç dillerden dualar yükseldi. 

 Ülkede böylesi bir kıtlık daha önce yaşanmadığı için insanlar adeta hazırlıksız yakalanmıştı. Bir çoğu doğduğu topraklardan göç etmek zorunda kaldı. Onlardan biri de ihtiyar bir bahçıvandı. Yaşadığı yeri terk edip omzunda heybeyle yollara düştü. Cüzi bir ücret karşılığında anlaştığı at arabacı onu iki günlük yürüme mesafesindeki şehre bıraktı. Bundan sonra yolları ayrılacağı için bahçıvan yaya olarak devam etmek zorundaydı, at arabası uzaklaşırken öylece izledi. Eski dostunu bulabilme umudu ile buralara kadar gelmişti. Belinin ağrısı onu zorlasa da aldırmadı. Yol boyunca kendisi gibi evini terk etmiş kişilere rastladı. Kimsenin kimseyi görecek hali kalmamıştı.

 İhtiyarın dili damağına yapışmıştı ama son kalan suyunu harcamak istemiyordu. Kuraklık ülkeyi vurduğundan beri mesleğini icra edemiyordu. Kimsenin bir ihtiyara bahçe işleri için ödeme yapmaya niyeti yoktu. Adam hasretle göğe bakıp iç geçirdi. “Günlerdir inat eder de bir damla su bırakmaz şu bulutlar. Düştüğümüz hallere bak. Kimin aklına gelirdi böyle bir çaresizliğe sürükleneceğimiz.” Yıllardır yatılı çalıştığı villadan artık bir bahçıvana ihtiyaçları olmadığı gerekçesiyle atılmıştı. Bu günün bir şekilde geleceğini biliyordu. Emek verdiği çiçekleri hayata küsüp solmuş, şimşirler kurumuş, çimler bitmez olmuştu. Kendini buna hazırlasa da içinin burkulduğunu inkâr edemezdi. Çiçekler ona huzur veriyor, onu hayata bağlıyordu. Yaptığı iş herhangi bir meşgaleden çok daha fazlasıydı onun için. Artık hayatını adayacağı bir şey kalmamıştı.

 Yıllar önce geldiği dostunun evini zor da olsa buldu. Ev hatırladığından çok daha kötü durumdaydı. Ürkek adımlarla bahçe kapısına yaklaştı. Birkaç kedi yiyecek bulma umudu ile çöpleri karıştırıyordu. Küçük, müstakil ev bakımsızlıktan yıkılmak üzereydi. Perdesiz, kırık camlar terk edilmişliği gözler önüne seriyordu. İhtiyar cama yanaşıp içeri baktığında yerde birikmiş tozla kir tabakası ve duvarları saran nemden başka şey göremedi. Burnuna vuran küf kokusuna rağmen öylece kalakaldı.

 Bir zamanlar dostu ile ortak iş yürütüyordu. Kendine yeni bir yol çizmek istediği için onun yanından ayrılmıştı. “Ne zaman istersen dönebilirsin. Kapım daima sana açık,” demişti dostu.

 “Birine mi baktınız amca?”

 “Kızım, ben Mehmet' e baktım ama ev boş. Nereye gittiğini biliyor musun?”

 “Amca o iflas edince ailesini de alarak gitti. Yıllar oldu bir daha kimse görmedi onları.”

 “Anlıyorum.” Adam yaşadığı hayal kırıklığının üstüne başka şey diyemedi. Mehmet' in çevresi genişti, kendisine bir iş bulabileceğini düşünmüştü. Gerçi son zamanlarda hızla zayıflayıp güçten düştüğü için iş bulma umudu da pek yoktu. Kim bilir bir daha karşılaşacaklar mıydı? Bahçıvan düşünmekten harap olmuş halde dermansız ayaklarının götürdüğü yere savruldu. 

 Yürüyecek hali kalmayınca etrafa bakındı. Bir ağacın dibindeki taşa oturdu, sırtını ağaca verdi.  Bez çantasından bir parça kuru somun çıkarıp yemeye başladı. Lokmalar boğazından zorlukla geçerken gözyaşları yüzündeki kırışıklık boyunca aktı. Masmavi gözleri gökyüzünden bir parça taşıyor gibiydi. Uzun zamandır çiçek manzarasına doyan bu gözler şimdi ışıltısını kaybetmişti. Kalan suyu kana kana içti. Çatlamış dudakları sızlıyordu. O sırada su sesi işitir gibi olunca dikkat kesildi. Doğru duyduğundan emin değildi ama güçlükle doğruldu, sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Bir dereyle karşılaşacağını umup sevinmişti. Böylece elini, yüzünü iyice yıkayıp kendine gelebilirdi.

 İhtiyar su özlemiyle bir süre yürüdükten sonra tam karşıda eski bir saray belirince şaşırıp kaldı. Buraya kadar gelebildiğine inanamıyordu. Yüzyıllar öncesine ait bu saray uzun süre önce kaderine terk edilmişti. Adam merakını yenemeyerek ardına kadar açık, demir parmaklıklı bahçe kapısından içeriye girdi. Kuru ağaçlar boynunu bükmüş, toprak çatlamış, taş yol paramparçaydı. Yapının bir kısmı çökmüştü. Adam yavaşça yere eğilip kuru toprağı avuçlarının arasına aldı. Toprağın o kendine has kokusu bile gitmişti. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade ile avucundakileri havaya savurdu. Kafasını kaldırıp saraya döndü ve mırıldandı. “Ben ki kimsesiz ve bir aşa muhtacım. Sen herkesi korkudan titreten,  sefa içinde yaşayan koca sultan, halin nicedir şimdi?”

 Bahçıvan bunları söyledikten sonra yavaş yavaş kapıya ilerledi. Takatsiz bedeniyle hafifçe ittiğinde bile kapı gürültüyle yere düştü. Ortalığı toz duman sarınca ihtiyarı öksürük tuttu. Sarmal merdiveni aşıp yukarı çıktı. Duvarları örümcek ağı sarmıştı. Pencereye yaklaşıp kirden rengi griye dönen perdeleri araladı. İçeri sızan gün ışığı sayesinde etrafı daha net görmeye başladı. Altın ve gümüş ipliklerle dokunmuş yerdeki halı pek çok yerinden sökülmüştü. Duvarlardaki çıkıntılara kandiller yerleştirilmişti. 

 Geniş sütunları geçerek göz alıcı tahta doğru ilerledi. Altın varaklı, kadife minderli tahtı görünce bahçıvanın ferini kaybetmiş gözlerinde ilk kez bir ışıltı belirdi. Toz içindeki mindere oturdu, tahta kuruldu. Gevşediğini hissedince uzun süre kalkamadı yerinden. Sultan olduğunun hayali gerçekmişçesine esir aldı onu. Hizmetkârlar karşısına dikilmiş, ağzından çıkacak en küçük bir emri yerine getirmek için hazırdı. Hazineler elinin altındaydı. Hiçbir yerde göremeyeceği kadar çeşitli, leziz yiyeceklerle donatılmış masa onu bekliyordu. Sarayı saran ışıltı başını döndürdü ve gözleri ağır ağır kapandı.

 Sultan kan ter içinde uyandı. Gördüğü rüya onu sarsmıştı. Sarayın yıllar içerisinde harap olmuş hali, ülkedeki kıtlık, kendisinin fakir ve yaşlı bir bahçıvan oluşu... Tüm bunlara bir anlam veremiyordu. Gördüklerinin geleceğe dair bir uyarı olduğu konusunda endişeliydi. Zevcesi telaşlı halde yanına geldi, iyi olup olmadığını sordu. 

 “Bir kâbus gördüm, iyiyim şimdi. Telaşlanmanı gerektirecek bir şey yok.” 

 “Hayırlara çıksın İnşallah.”

 Sultan gülümsedi, eşi sayesinde biraz olsun rahatlamıştı. Odaya yayılan misk kokusu eşliğinde yatağından yavaşça kalktı, önceden hazırlanmış kıyafetleri giydi. Tahtına geçtiğinde her zamankinden farklı hisler içerisindeydi. Birkaç gün sonra önemli bir sefere çıkacaklardı. Onunla meşgul olması gerekirken şimdi zihnindeki görüntüleri atamıyordu. Belki de sefer için uygun bir vakit değildi, bunu hocasına danışması gerekecekti. Önünde dikilmiş mali raporları sunan yardımcısını doğru düzgün dinlemiyordu bile. Durumun farkına varan adam sesini alçalttı. “Efendim iyi misiniz?”

 Sultan endişe içindeki yardımcısını süzdü. Adam ellerini önünde kavuşturmuş, başını hafifçe eğmişti. 

 “Şimdi söyleyeceklerim seni şaşırtabilir ama ilginç bir rüya gördüm. Bana hemen bir rüya tabircisi bulun.”

 “Emredersiniz efendim. Hemen ilgileneceğim bununla.”

 Bekleyişi sırasında sultan peşinden kimsenin gelmemesini isteyerek avluya çıktı. Gökyüzü olabildiğince parlaktı. Kuş cıvıltıları baharın gelişini müjdeliyordu. Bahçe doğanın bir parçasıydı ve sultanın içini huzurla kaplıyordu. Bereketli bir dönem yaşanıyor, çiftçilerin yüzü gülüyordu. İnsanlar hayatlarından memnundu. Sultan ellerini açarak sahip olduklarına şükretti. O sırada bir bahçıvanın şimşir ağaçlarını düzenlediğini gördü. Tüm dikkatini işine vermişti. Sultan yanına vardığında genç telaşla ayağa kalktı. “Bir emriniz mi var sultanım?”

 “Hayır, bir ricam var senden. Bana fidan dikmeyi öğretir misin? Öğrenirsem belki cılız bir fidanın büyüyüp serpilerek güçlü bir ağaca dönüşündeki yolculuğu kavrayabilirim. Belki yüreğim bir nebze olsun genişler.”

 Gencin kafası karışmıştı. “Pe-peki efendim, siz nasıl buyurursanız,” diyebildi sadece. 

 Bahçıvan tekrar işine döndüğünde sultan çiçekleri izliyordu. Neydi yaşam denen süreçteki değişimin sırrı? Ömür iniş çıkışlarla doluydu. Güçlü bir irade için bir ağaç gibi budanmak lazımdı. Sultan bu düşüncelere dalmış halde bulunduğu makamı, kendini sorguladı. Baki olan yoktu dünyada. Konulduğu altın kafes onu kısıtlayan zincirlere dönüşmüştü. Yüreğinde özgürlük için çırpınan bir serçe vardı sanki. Yürüdüğü yolda hep geriye baktığını fark etmişti. Çünkü ayaklarının onu doğru istikamete yönlendirdiğinden emin değildi. Adalet ve güç için mücadele ederken ezip geçtiği bazı şeyler aklına düştü. Bir sultan olduğu için yanlışını bile kolayca söyleyebilen biri yoktu etrafında. Belki tüm bunları bahane ederek içini rahatlatmaya çalışıyordu. İçindeki sıkıntıyı nasıl durduracağını bilmiyordu.

 Rüya tabircisi saraya vardığında vakit kaybetmeden sultanın huzuruna çıkarıldı. Adamın saçlarına aklar düşmüşse de yüzündeki kırışıklık yok denecek kadar azdı. Gözleri ise önemli sırlar saklıyormuş gibi buğulu bakıyordu. Kısaca kendini tanıttıktan sonra “efendim rüyanızı dinlemek için hazırım,” dedi. Sesi sakin ve bir o kadar da güven vericiydi. 

 Sultan tüm gördüklerini detaylarıyla anlattı. Rüya tabircisi dinlerken gözlerini kısıp düşüncelere daldı. Şu ana kadar edindiği bilgiler ışığında söyleyeceklerini kafasında toparlamaya çalıştı. 

 “Şimdi bana tüm bunların ne anlama geldiğini  söyleyebilir misin? Korkarım ki çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalacağım.”

 “Efendim, elimden geldiğince isabetli yorumlamaya çalışacağım, kusurum olursa affola. Rüya sizin de tahmin ettiğiniz üzere bir uyarı niteliğinde. Doğru yoldan ayrılmadığınız müddetçe kısmetiniz ve talihiniz bol olacak. Dünya nimetleri bu şehirden eksilmeyecek ancak gücünüzü, zenginliğinizi yanlış kullanmaya başlarsanız önce kıtlık vuracak bu diyarı, o çok sevdiniz çiçekler solacak, zamanla yaşam sarayınızdan çekilecek, geriye ibretlik bir harabe kalacak, isminiz zihinlerden silinecek. Bahçıvan olmanız ise büyük sorumluluk yüklendiğiniz takdirde hayırlara vesile olacağınızı ve önemli işler başaracağınızı anlatıyor. Kısaca söylemem gerekirse kaderinizi seçimleriniz belirleyecek. Söyleyeceklerim bu kadar efendim.”

 Sultan teşekkür ettikten sonra rüya tabircisinin evine bırakılmasını emretti. Ardından saraya durgun bir hava çöktü. Sultan endişeden kurtulamıyordu, geleceğe dair kaygılar yüreğini sarmıştı. Ya yolunu kaybederse, başaramazsa ne olacaktı? Kıtlıkla mı sınanacaktı ülke? Sorumluluğu büyüktü; hem de çıkarın, hırsın her yerde bu denli kol gezdiği bir dönemde. Korkuyordu kendine ihanet edecek birilerinin yolunu şaşırtmasından. Yükselirken adımını attığı basamaklara ne kadar güvenebilirdi?

 Bahçıvan zorlukla doğruldu, her yanı tutulmuştu. Gördüğü uzun rüyanın ardından sersemlemiş haldeydi. Tahta kurulup hayallere dalarken rüyasında bir sultan olup böyle sıkıntı çekeceği aklına gelmezdi. Şu ana kadar kendini, yaptıklarını, geçmişini hiç sorgulamamıştı. Değişim için hiçbir çaba göstermemişti. Şimdi niye bu kadar gergin olduğunu merak ediyordu. Evlatlarına, eşine sırtını dönüp hayatının merkezine işini koymuştu. Etrafındakilere acımasızca değer biçmiş, bir çiçeğin daha fazla sevgiyi hak ettiğine kendini inandırmıştı. Uzlaşmacı biri olamamıştı hiç. Deniz feneri misali ailesine ışık tutmak, onları toparlamak yerine karamsarlığa kapılıp her birini bir yere savurmuştu. Şimdi onların ne yaptığını, nerede olduğunu bilmiyordu. Tüm bunları düşünmek için geç kalmıştı. Kendisinin ne kadar değersiz,  kolay pes eden biri olduğunu yeni yeni idrak ediyordu. İçinde kendisine karşı bir öfke belirdi. “Meğer ben sadece şimdi değil başından beri zayıfmışım.”

 Gençken her şeye koşan, tüm zorluklara göğüs gerebilen biriydi. Kasabanın övgü kaynağıydı. Yürümesinin dahi zorlaşacağı bu günleri göreceğini ummazdı. Elden ayaktan düşmesinin yaşlanmaktan çok gönül yorgunluğu olduğundan bihaberdi. Tahtta uyuyakaldığı için kendi kendine söylendi. Saçma sapan heveslere kapılırsa tabi ki böyle anlamsız rüyalar görürdü. Yavaşça ayaklandı Geride bıraktığı insanlar ve harcadığı yıllar kalbini parçalıyordu. Aniden dizlerinin bağı çözüldü ve yere kapaklandı.

 Sabaha karşı kopan bir gök gürültüsü sultanı uyandırdı. Sultan eşini uyandırmamak için sessizce kalktı. Pencereye yürüdü, perdeyi aralayıp gökyüzüne baktı. Ara ara çakan şimşek göz bebeklerinden yansıyordu. En karanlık geceyi dahi aydınlatan bir şimşek vardı. Öncekinin devamı niteliğinde gördüğü rüya sultanı huzursuz etmişti. O kadar güçsüz düşeceğini, her şeyden elini eteğini çekebileceğini tahayyül edemezdi. Dahası sondaki vicdan azabı içine işlemişti. “Hayır, hayır, o ben olamam,” diye başını salladı. Gök gürledi, mavi gözleri aydınlandı bir kez daha. Ardından bastıran sağanak şehri yıkadı. Sultanın ruhu bir parça da olsa huzur buldu. Ne zaman yağmur yağsa dertlerinin de akıp gittiğini hissederdi. Bir süre çok sevdiği yârini izledi. Onun bu günlere gelmesinde çok desteği olmuştu. Pes etmeyen bir kardelen gibi hep elinden tutup doğrulmasına yardım ederdi. Gecenin gündüze dönüşünü haber eden sabah ezanını dinledi usulca. Abdest alıp namaza durdu. Secdeye vardığında kafasındaki kara bulutlar dağıldı. 

 Öğle vakti olunca sarayda kılıç talimi başladı. Her zaman savaşa hazırlıklı olmak, körelmemek lazımdı. Zırhını kuşanan sultan karşısına üç kişinin geçmesini istedi. Muhafızlar itiraz edecek oldu ama onları dinlemedi. “Bugün, dövüşüm kendimle olacak. Sınırlarımı görmem lazım, tüm gücünüzle saldırın.” Sultanın kararlılığı katı bakışlarından hissediliyordu. Sanki orada olmayan bir şeyi görüyor, hissediyor gibiydi. Muhafızlar olanca kuvvetiyle saldırıya geçti zira çekingenlik gösterirlerse sultanın öfkeleneceğini iyi biliyorlardı.

 Kılıçlar havada çarpışıyor, sesler duvarlar arasında yankılanıyordu. Karşılaşmayı izleyenler nefeslerini tutmuştu. Herkes neden sultanın kendini bu kadar zorladığını düşünüyordu. Sultan bacağına inecek darbeyi son anda önleyip uyguladığı kuvvetle rakibini püskürttü. Gözünden kaçmayan hamleleri rahatlıkla durdurabiliyordu. Hızlı ve güçlüydü. Şakaklarında ter birikirken kendi etrafında dönerek kılıcını savurdu ve muhafızın kılıcı elinden fırladı. Sultan nefes nefese kalsa da bir an bile duraklamadı. Hayat da zaten duraklamaya gelmezdi. Ömrü boyunca çok çalıştığını hatırlıyordu. Geriye iki kişi kalmıştı. Dikkatini iyice yoğunlaştırdığı sırada bir kılıç darbesiyle zırhı boydan boya çizildi. Alnını silip gülümsedi sultan. Zırh çoğu şeyden korurdu insanı, peki kalbini ne koruyacaktı?

 Seyircilerden hayret nidaları yükselirken sultan diğer iki kişiyi de silahsız bırakmayı başardı. Karşılaşma sona ermişti. Çok yorulan sultan durup birkaç saniye soluklandı. Hizmetkârlardan biri hemen su getirdi. Sultan soğuk suyu içtikten sonra üzerindeki ağırlıktan bir an önce kurtulmak için zırhını çıkardı. O anda kalbinde keskin bir acı hissetti. Ne olduğunu anlayamayarak tökezledi. Canı o kadar yanıyordu ki düşünemiyordu bile. Yere doğru yığılırken az önce dövüştüğü muhafızlardan biri onu tutup yavaşça yere bıraktı. Sultan o anda fark etti kalbindeki oku. Diplerine kadar sızabilen hain kimdi? Kıyafeti kanla yıkanırken sultan sonunun geldiğini düşündü. Saray alarm durumuna geçti, muhafızlar hemen saldırganın peşine düştü. Herkes şok içindeydi.

 Başındakiler dövünürken sultan öksürmeye başladı. Artık kurtuluşu yoktu biliyordu, konuşacak dermanı da yoktu. Gözleri kim bilir neler anlatıyordu ama o kargaşada anlayabilen olmadı. Eşi telaşla yanına koşup elini sıktığında gülümseyerek onun gözlerine baktı. Sultanın öyle bir bakışı vardı ki ‘öte tarafta görüşürüz’ der gibiydi. Ölüme kendini teslim ederken bir dua mırıldanarak gözlerini kapadı.

 Nefesi kesilen bahçıvan bir anda uyandı. Düşünce bilincini kaybetmişti. Kalkacak gücü kendinde bularak yavaşça doğruldu. Gördüğü rüyanın etkisiyle dışarıya doğru yürüdü. Şimdi istenmeyen bir anı gibi saray tarafından dışlandığını hissediyordu. Omuzları çökmüş, ruhunu huzursuzluk kaplamıştı. Az önce gerçekten öldüğünü sanmıştı. Elini hafifçe sızlayan kalbine götürdü. Saraya girdiğinden beri bir çekime kapılıp, garip rüyalar görmüştü. Hem de rüyasındaki hali de şu anki halini görmüştü. İhtiyarın kafası allak bullak oldu. Tüm bunlar ne anlama geliyordu? Belki de aklı kendisine bir oyun oynuyordu. Bu tekinsiz, garip yerden uzaklaşmak için can atıyordu. Sonunda avluyu aşıp kendini dışarı attığında rahat bir nefes aldı. Bir kenara oturup az önce düştüğü için ağrıyan bacağını ovdu. Kaşı da açılmıştı, mendiliyle yüzündeki kanı sildi. Kendi kendine konuştu. “Demek hiç bir şey göründüğü gibi değil. Sultan olsan da nereden saldıracağını bilmediğin bir düşmanın hep pusuda beklemektedir. Ben rüyamda sefa içinde yaşayan değil taşıdığı sorumluluğu ağır olan birini gördüm. Hayat herkese farklı pencereden bakmayı öğretir. Hata ettim, üzgünüm.” 

 Bir damla düştü yanağına. Ağladığını sandı ama rahmet yağıyordu. Kısa sürede hızlanan yağmur sağanağa dönüştü. Su içinde kalan ihtiyar canlandığını hissetti. Yere çöküp ağlayarak alnını toprağa değdirdi.

 O sırada yoldan geçen bir at arabası durdu. Bahçıvanın haline acıyan adam bir testi uzattı. “Ne oldu size böyle? Buyurun için.” Bahçıvan kana kana su içince içinin yangını biraz dindi. “Sizi bu ıssız yerde bırakamam. Güvenli bir yer bulana kadar size eşlik edeyim. Lütfen benimle gelin, acıkmışsınızdır da.” Bahçıvan yabancıya teşekkür etti ve birlikte yola koyuldular.

 Ansızın başlayan yağmur günlerce, haftalarca devam etti. Başını sokacak yer ve bir iş bulan bahçıvan kararlı halde pencereden göğü izliyordu. Hayat yeniden başlıyordu ve ona ayak uydurmak için hazırdı. Önce ailesinden bir iz bulmaya çalışacaktı.


SON

33 yorum:

  1. Ah Duygucum, ne harika yazmışsın!! Ellerin dert görmesin, hayranım duygu ve akılla harmanladığın yazın dünyana.. :) İyi ki burda da yayınladın. Maalesef ben de yayına almak için entlovin' i aradığımda bulamadım. Onca yazı onca emek ne yazık silindi gitti.
    Teşekkürler burda paylaştığın için.<3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim Sezercim, güzel yorumun için. :) Kapatması kötü oldu ama yapacak şey yok, ben de bari kendi bloguma koyayım dedim. :)
      Desteğin ve beğenin için ayrıca teşekkür ederim. Kendimce farklı şeyler yazmayı seviyorum. 😊🌺

      Sil
  2. Başlığı görünce ''nereden hatırlıyorum hikayeyi'' diye düşündüm:) Yazının giriş kısmını okuyunca hatırladım:))) Entlovin bloğunu kapatmış tamamen, üzüldüm. Ben de hikaye yazmıştım, bir dahaki ay blogta yayınlayacağım orada yazdığım hikayeyi:)

    O zaman da çok beğenmiştim, şimdi tekrar okudum, çook güzel bir hikaye ve harika yazmışsın:))) Merakla ve ilgiyle okuyor insan:))) Keyifli bir hikaye, emeğine sağlık:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üzücü gerçekten. Sen de yayınla tabi, kaybolmasın öykülerimiz. Tekrar okumuş oluruz hem. :))
      Güzel yorumun için teşekkür ederim mutlu oldum. İlgi çekici olmasına sevindim. :))

      Sil
  3. Hatırlıyorum sanki bu hikayeyi. Entlovin uzaklaştı mı acaba artık bloglar aleminden?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir şey demeden her şeyi kaldırmış bilmiyorum belki istediği kadar katılımcı bulamadı yazacak.

      Sil
  4. Bu hikayeni çok beğenerek okumuştum. Yüreğine sağlık Duygucuğum. Entlovin çok şevkliydi, umarım kısa sürede geri döner.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Sibelcim, beğenmene sevindim. :) Evet hevesliydi, döner umarım.

      Sil
  5. okurum yine, okumuştum, entlovin de yok oldu :) bi de şey dicektim, keyifli tarih yazımda magnetler var fotide, anime karakterleri, yeni çıkmış herhalde, hediyelik eşya dükkanlarında oluyor, aldım da işte naruto karakterleri de var, aklında olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel, denk gelirsem alırım ben de, magnetleri çok severim. :))

      Sil
  6. Bu hikayeni okumuş ve çok beğenmiştim. Bence bilindik edebiyat dergilerine hikayelerini göndermelisin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Dergilere hiç göndermedim. İleride şansımı denerim belki. :)

      Sil
  7. Kaleminize sağlık. Çok güzel bir hikaye. Okurken, hikayenin içinde hissettim kendimi. Sevgiler…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vakit ayırdığınız ve yorum yaptığınız için teşekkürler. Sevgiler.

      Sil
  8. paylaşıldığı gün çok iyi gelmişti. devamını bekleyenler arasındaydım ancak ne olduysa bir anda site kapatıldı. tekrar paylaşmanız güzel oldu, teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bayağı uğraşıyordu ama sık sık ve uzun yazılar paylaşmak kolay değil. Sabır gerektiren işler bunlar. Ben teşekkür ederim. :)

      Sil
  9. Yaşam sürprizlerle dolu. Gençliği iyi değerlendirip yatırımı gelip geçici şeylere değil de aileye, yakınlarına yapmakta fayda var. Yaşlanınca hatalarını daha iyi görebiliyor insan.
    İki farklı karakteri rüyalarla harmanlayıp sunmuşsun. İkisi birbiriyle empati yapmış gibi. İç içe geçmişler. İlk okuduğumda da hikayeye hayran kalmıştım. Yine hayran kaldım :) Emeklerine sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel yorumlamışsın. Bazı şeyler geç fark ediliyor, bir şeye sırtını dönmek kolaydır ama hatalarla yüzleşmek zordur. :) Değerli yorumun için teşekkür ederim, mutlu oldum öyle düşünmene. :)

      Sil
  10. Bu hikayeyi hatırlıyorum çok severek okumuştum. Entlovin hesabında da ilginç paylaşımlar oluyordu ama kısmet ne diyelim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle kısmet, herkes gidiyor geliyor.
      Severek okumuş olmana sevindim, teşekkürler. :)

      Sil
  11. Teşekkür ederim İlkay, düşüncelerin mutlu etti. :) Ne güzel olurdu hepimizin kitabı olsa. :)) Yarışmaları şu siteden takip ediyorum genelde:
    https://edebiyatyarismalari.com/hikaye-yarismalari/
    Çoğu öykü, şiir, roman, mektup yarışmaları falan burada duyuruluyor. Bilgi edinmek adına kullanışlı bir site. :)

    YanıtlaSil
  12. Çok beğendim,hele rüyaların iç içe geçmesi harika olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim, beğenmenize sevindim.

      Sil
  13. Hayat,yeniden başlıyordu.Defalarca yeniden başladığımız oluyor bu hayatta.Emeklerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, pes etmek yok. Hep yeniden başlıyoruz. Yorumunuz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  14. Şu an bir yazı hazırlıyorum ve giriş kısmı sizinki ile aynı:) Üstelik ben yazıyı hazırladığım bölgeye sırf arkadaşımızın blogunda yayınlanması için gitmiştim.. Kötü yanı ise bende kopyası yok ve baştan yazmaya çalışıyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok uğraşmışsınız yazık olmuş emeğinize. Keşke kopyasını çıkarsaydınız. Ben tüm öyküleri telefonda yazdığım için sıkıntı olmuyor da tanıtım yazılarını doğrudan bloğa yazıyorum tabi. :)

      Sil
    2. Ben kalıcı olacak diye düşünüp, kendi blog sayfam hiç aklıma gelmemişti:) Ama yanılmalar olabiliyor işte.. İnşallah tekrar geri gelir :)

      Sil
  15. O blogda birçok arkadaşım yazıyordu. Kısa sürede bayağı popüler olmuştu. Neden kaldırdı acaba? Kendisine ulaşabildiniz mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. WhatsApp grubunu da kapattı bir şey demeden.

      Sil
  16. İyilik... Emeğine sağlık ...

    YanıtlaSil

19 Dakika (Kitap)

   Kitap, çocukluğundan beri akran zorbalığına maruz kalan bir öğrencinin önceden tasarlayarak okul baskını yapması ve çok sayıda kişiyi öld...