BÖLÜM
16
Harula’
nın Doğuşu- Tilkar
Birkaç asır önce...
Kadının doğum sancıları uzun süredir devam
ediyordu. Ebe alnındaki teri sildi, annenin bu duruma daha ne kadar
dayanabileceğini bilmiyordu. Yanındaki kızlara emirler yağdırıyor doğumun
başarıyla gerçekleşmesi için elinden geleni yapıyordu.
Lider, yıllardır varisi olacak bir oğul bekliyordu. İlk
karısından üç kızı olmuş, ardından elem bir hastalık sonucu onu kaybetmişti. İkinci
karısıyla birkaç yıl önce evlenmesine rağmen bir türlü evlatları olmamıştı.
Lider Aroba, erkek çocuğu olmadığı için halkın kendisinde kusur bulacağını düşündüğü
için hep gergindi. Kısırlıkla suçlanan kadın ise sarayın ve eşinin yaptığı
baskılarından bıkmıştı. Ayrıca istemediği bir evlilik yaptığı için en başından
beri mutsuzdu. Sadece genç ve güzel olduğu için kendisine talip olunmuş ve
ailesine yüklü miktarda para verilmişti.
Kadın sonunda hamile kaldığında rahatlamış
ama çok zor bir hamilelik süreci geçirmişti. Her geçen gün bedeni güçsüz düşmüş,
hastalıktan kurtulamamıştı. Gittikçe karnındakini düşmanı olarak görmeye başlamıştı.
Doğumun bu kadar zor olması da onu tükenme noktasına getirdi. Teni bir ölüyü
andıracak kadar solgun ve beyazdı. Saçları ise aksine kömür gibi kapkara ve parlaktı.
Günlerdir doğru uyuyamadığı için göz altları morarmıştı. Sarayın duvarları
arasında kadının bitmek bilmez çığlıkları yankılanıyordu. Liderin sık sık bebeğin
durumundan haberdar olmak istemesi sabrını taşırdı. Güçlükle nefes alırken
bağırdı.
“Öleceğim artık, çabuk çıkarın şunu!”
Ebe o an anlamıştı kadının bebekten nefret
ettiğini. “Az kaldı hanımım, dayanın,” diye yalan söyledi. Açıkçası ebe, bebek
ölürse başının derde gireceğinden korkuyordu. Alnında boncuk boncuk biriken
terleri tekrar sildi. Kadının ızdırabı birkaç saat daha sürdükten sonra doğum
gerçekleşti. Ancak durum hiç iyi değildi, anne kan kaybediyordu. Kadın öleceğinin
farkındaydı, bebeğinin yüzüne bakmadı bile. Bakışları ebeye kilitlendi. “Benim
ölümüm size bir çocuk bahşediyor. Dilerim ki Harula’ nın kalbi hep nefretle
dolsun, o sizin en büyük kabusunuz olsun.” Bunları söyledikten sonra hayata gözlerini
yumdu. Ebe şaşkınlıkla ve korku dolu gözlerle ona baktı. Sözlerindeki uğursuzluk
tüylerini ürpertti.
Aroba oğlunu kucağına aldığında, eşinin ölümüyle
şaşkına dönmüştü. Bu zamana kadar onla doğru düzgün ilgilenmemiş hep görevini
düşünmüştü. Ebenin söyledikleri ise şaşkınlığını dehşete çevirdi. Karısının nasıl
bu hale geldiğine anlam veremiyor, delirdiğini düşünüyordu.
12 yıl sonra...
“Lider Aroba, durum vahim. Genç efendi...”
Aroba endişeyle muhafıza baktı. “Yine ne
yaptı?”
“Efendim, kendiniz görseniz daha iyi olacak.”
İkisi birlikte mahzene indiklerinde gördüğü manzara
karşısında Aroba' nın nutku tutuldu. Harula zindanda, duvarın dibine oturmuş,
boş boş yere bakıyordu. Birkaç adım ilerisinde yerde yatan bir adam vardı. Bu,
saray muhafızlarınca yakalanan bir casustu. Ağzından bilgi alınana kadar
zindanda tutulacaktı.
“Ne yaptın sen?” Aroba çok öfkeliydi.
Çocuk, elindeki halka anahtarlığı yere
bıraktı. Soğuk bir şekilde cevap verdi. “Konuşmaya niyeti yoktu, zaten siz de eninde
sonunda onu öldürecektiniz. Bir casus affedilemez. Ben de içeceğine zehir
kattım.”
Aroba burnundan soluyarak muhafıza emir
verdi. “Götür onu. Aklı başına gelene kadar odasından çıkmayacak.” Harula' nın
yüz ifadesi değişmedi bile. Yavaşça doğrulup zindandan çıktı ve muhafızın
yanına geçti. İkisi birlikte merdivenlerden çıkarken Aroba düşüncelere daldı. Oğlu
şu ana kadar gördüğü hiçbir çocuğa benzemiyordu. İnsanlardan nefret ederdi. Uygun
anı kollayıp onlara zarar vermekten çekinmezdi. Ufak tefek yaralamalarla
başlayan vukuatları cinayete kadar ilerlemişti. Ne kadar ceza verse de Harula değişmiyor,
bildiğini okuyordu. Lider bir yandan olanları halkın duymaması için elinden
geleni yapıyordu. Harula doğduğu gün ebenin söylediklerini hatırladı. Şimdi,
karısının son dileğinin gerçekleşmeye başladığına acı şekilde tanıklık
ediyordu. Sahip olduğu tek oğlunu seviyordu ama onu kollamak artık imkansız hale
gelmişti. Nasıl bir yol izlemesi gerektiğinden emin değildi.
Onunla bir baba olarak konuşmak için Harula' nın
odasına gitti. “Bana tüm bunların izahını yapabilecek misin? Sevdiğim, değer
verdiğim oğlumun bu kadar fütursuzca davranmasının sebebi ne? Ne istiyorsun?”
“Lider Aroba, siz beni değil, bir erkek
evladın size sağlayacağı ayrıcalıkları sevdiniz.”
“Bunu nasıl söylersin? Ben senin babanım,
daima iyiliğini isterim.” Harula' nın bir kez olsun ona baba dememesi de ayrı
bir sorundu.
Harula umursamazca dönüp aynaya baktı. Yüzüne
düşen gölgeler sert yüz hatlarını daha vahşi gösteriyordu. “Geçenlerde elime ne
geçti biliyor musunuz? Annemin günlüğü. Peki, benim varlığımı öğrendiğinden beri
beni hep canavar olarak adlandırdığını biliyor muydunuz?”
Lider hayretler içinde oğluna baktı. Eşinin,
arkasında böyle bir günlük bırakacağı aklına gelmezdi.
“Karınızdan o kadar bihaberdiniz ki onun
benden ne kadar nefret ettiğini fark edemediniz.”
“Bu imkansız. Böyle bir günlükten haberim yok
benim. Birisi oyun oynuyor olmalı.”
“Annem kız kardeşine günlüğünü teslim etmiş.
O günkü gezide teyzem olduğunu iddia eden kişi gizlice karşıma çıkıp günlüğü
bana verdi. Hem annemin el yazılarıyla karşılaştırdım, günlüğün ona ait olduğu çok
açık.”
Aroba sinirden renkten renge girdi. Harula'
nın karşısında annesi hakkında kötü şeyler söylemek istemiyordu. “Günlüğü veren
kişiyi bulup hesap soracağım. Tüm bunlar ne demek oluyor açıklayacak bana. Senin
aklını karıştırmak istediği besbelli.”
Lider ne kadar konuşsa da oğlunun yüz ifadesi
onu huzursuz ediyordu. Sanki dünyanın sırrını çözmüş de artık hiçbir şeyin
önemi kalmamıştı. Aroba' nın bakışları masadaki açık günlüğe kaydı. Gerçekten
de ölmüş eşinin yazısıydı bu.
1300-Martın 20. günü
Bugün yine bir kabus ve sancıyla uyandım. O
şey karnımı deşip bir an önce dışarı çıkmaya çalışıyordu. Çok korkunçtu, hâlâ gözümün
önünden gitmiyor canavarın gözleri. Doğuma az kaldı, korkuyorum.
Üzüntü ile gözlerini kıstı lider. Günlüğü
eline aldı, kapattı. “Bunların seni etkilemesine izin verme. Annenin ruhsal
bunalımları vardı, bunları aşamadı. Nefreti hayatının merkezine koyma, bu
sadece sana zarar verir. Böyle devam etmene müsaade edemem.”
“Ne yapacaksınız? Yine o anlamsız cezaları mı
vereceksiniz?”
“Ne
gerekiyorsa yapacağım,” diyerek noktayı koydu Lider ve odadan ayrıldı.
Sonraki günlerde liderin gözü hep oğlunun
üzerinde oldu. Harula yalnız başına saraydan dışarı adım atamadı. Dışarıda
okumasına izin verilmedi, çeşitli eğitmenler sarayda ona ders verdi. Aylar
birbirini kovaladı. Aroba her şeyi kontrol altında tuttuğunu sanıyordu ta ki
günün birinde eğitmenlerden biri ders sonrasında ölü halde bulunana dek. Yayılan
söylentiler sonucu korkan diğer eğitmenler kaçarcasına saraydan uzaklaştı.
Harula' yı huzuruna çağıran lider ona hesap
sordu, artık sabrı taşmıştı. “Bunları yapmakla eline ne geçiyor, neyi
ispatlamaya çalışıyorsun? Sana şimdiye kadar fazla taviz verdim değil mi?
Ölümlere karşılık canını mı almalıydım yoksa?”
“Siz önlem almaya çalışarak benim duracağımı
umdunuz. Sadece canım ne zaman isterse harekete geçiyorum. Eğer sürekli birini
öldürseydim bunun tadı çıkmazdı. Hem dünyadan bir böceğin daha eksilmesinin
nesi yanlış. Ayrıca canımı alamayacağınızın da farkındayım.”
Lider hiddetle tahtından kalktı. Yanındaki savaşçının
yayını kaptı, oku yerleştirip nişan aldı. Birkaç saniye öylece bekledi. Oğlunu öldürse
hem vicdan azabından kurtulamayacak hem de ülke bu olayla çalkalanacaktı. Onun
bu hale gelmesine kendisinin sebep olduğunu düşünüyordu. Eşine hiç bir zaman
ona değer verdiğini hissettirememiş, onun hastalığını ciddiye almamıştı. İlk
karısını unutamamışken erkek evlat hasretiyle onla evlenmişti. Oğlunu zapt
edemediği için kendisine de kızgındı. Lider derin bir nefes aldı ve bir anda
oku bıraktı.
Ok fırlarken Harula ilk defa şaşkınlık ve
endişe belirtisi gösterdi. “Ahh!” Ok koluna girince babasının bilerek ölümcül
bir yara açmak istemediğini anlamıştı. Yüzü acıyla kasıldı, rengi attı.
“Bu sana son ihtarımdır Harula. Bir kişiyi
daha haksız yere öldürürsen bir sonraki ok kalbine girecek.”
Harula
cevap vermedi. Yaralı kolunu tutarken soğuk bakışlarla babasını süzüyordu. Meraklı
gözler arasında hışımla salondan ayrıldı. O gece Aroba uyurken yatağına
tırmanan şeyi fark etti. Sıçrayıp hemen gaz lambasını yaktığında bir yılanın ipek
örtünün üstünde kıvrılarak hareket ettiğini gördü. Tek bir hamlede zehirli
yılanı yakalayıp bir kutuya koydu. Bunu yapanın Harula olduğuna adı gibi
emindi. O sırada kapıda beliren bir muhafızın sesi duyuldu. “Lider Aroba, genç
efendi kaçmış.” Odasından fırladı lider. “Bu nasıl olur? Çabuk yakalayın onu!”
“Kaçarken kendisini iki muhafız fark etmiş.
Birini öldürmüş, diğeri de yaralı.”
Aradan günler, haftalar geçmesine rağmen
Harula' nın izine rastlayamadılar. O, saraya çöken bir lanet olarak akıllarda
yer etti. Lider o kadar öfke ve keder doluydu ki Harula' nın adının anılmasını
yasakladı. Sanki o hiç var olmamış gibi yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler.
***
Çocukluğundan beri Harula annesinin
portresini ne zaman görse bir ürperti hissederdi. Kadın sanki gülümsemiyor, bakışlarıyla
onu eziyordu. İçindeki nefret tohumları ilk o zaman başlamıştı. Tabloyu duvardan
söküp yakmıştı. İçinde büyük bir boşluk vardı; orayı neyle, nasıl dolduracağını
bilemiyordu. Bir gün oyun sırasında, tartıştığı üvey ablasını incittiğinde o
boşluğun dolmaya başladığını hissetti. Annesinin günlüğü ise onu iyice
çığırından çıkardı. Başkalarının nefretini kazanarak, acılarını hissederek kendini
buluyordu. Bu, bağımlılığa dönüşünce kendini durduramaz oldu.
Saraydan kaçışının ardından Harula çok mekan
değiştirdi. Karşılaştığı insanların bazılarını öldürmeye ya da onlara büyük
sıkıntı vermeye devam etti. Artık içindeki boşluk tamamen dolmak üzereydi.
Karanlığın içinde yüzüyor, gücü tüm zerresinde hissediyordu. Yıllar içinde
suçlulardan oluşan yandaşları oldu, sayıları gittikçe arttı. Dünyanın uzak bir
köşesinde donanma kurup korsanlık faaliyetlerine başladılar.
Harula geminin pruvasında uzanmış gökyüzünü
izlerken dalgalar iyice şiddetini artırdı. Harula yıldızları, güneşi, ayı
sevmezdi. Onlar karanlığı bozan çirkin detaylardı. Korsanlardan birinin yanına
gelmesi düşüncelerini böldü. “Ölüm Sarmalı’ na çok yaklaştık Yüce Harula, geri
dönmeliyiz.”
Harula yavaşça ayağa kalkıp denizin ötesine
baktı. Dolunayın yansıdığı girdabı görebiliyordu. Oradaki gizemli bir şeye
doğru çekildiğini hissetti. “Hayır, devam edeceğiz.”
Adam şaşkına döndü. “Ama efendim, oraya giren
kimse sağ çıkamadı şu ana kadar.”
Harula' nın gözleri parıldadı. İçini
nedensizce saran heyecan duygusuna anlam
veremese de kararlıydı. “Oraya gireceğiz!”
Ölüm Sarmalı’ na biraz daha yaklaştıklarında
gemi alabora oldu. Herkes çığlıklar atarak suyu boyladı. Denize düşen Harula
uzun süre kulaç atıp dalgalarla boğuştu. Daha fazla dayanacak gücü kalmayınca
yanlış bir karar verdiğini anladı. Kendini öylece sulara bıraktı. Dibe doğru
sürüklenirken su ciğerlerini yakmaya başlamıştı. Bilinci kapanmak üzereydi, o sırada
kendine doğru yüzen bir siluet gördü. Elini ona doğru uzattı.
Harula gözlerini açtığında bir kayanın
üzerinde yattığını fark etti. Buraya nasıl geldiğini merak ediyordu. Gökyüzü
hala karanlıktı. Güçlükle doğrulmaya
çalıştığında bir siluet yaklaştı kendine. Harula karşısındaki bedene baktı. Kara
pelerinin başlığı yüzüne düşmüştü. Gölgeler, sanki orada bir yüz yokmuş izlenimi
veriyordu. Bedeninin etrafı duman
tabakasıyla sarılıydı. Elleri biçimsiz ve yanmış gibi koyu renkliydi.
Parmakları ağaç kabuklarına benziyordu.
Harula birkaç saniye şaşkınlıkla ona baktı. “Sen
kimsin, beni neden kurtardın?”
“Bir şey seni bize çekti. Kalbi karanlık için
atmayan biri bu adaya ulaşamazdı. Biz bu adaya hapsedilince etrafımızı bir
girdap sardı. Kimse buraya ulaşamasın istediler. Şu ana kadar sınırı aşan
üçüncü kişisin.”
“Tüm bunlar ne demek oluyor yani?”
“Sen efendimiz olmaya adaysın. Ancak gerçek
kötülükle güçlerimizi birleştirdiğimiz taktirde serbest kalabiliriz.”
“Bahsettiğin diğer iki kişi bunu yapamadı
mı?”
“Zugant ve Jarlon. İkisi şu an bu karanlık
ordunun başında fakat yeterince güçlü değiller. Onlar sayesinde su altındaki
ada gün yüzüne çıktı ama daha fazla ilerleyemedik. Bu girdaptan çıkamadığımız
sürece bir şey yapamayız. Şu an görünmez duvarlar arasına hapsolmuş gibiyiz.
Etrafı görsek de dış ortama bir etkimiz yok.”
“Benim sizi buradan çıkaracağıma
inanıyorsunuz yani. Bunu neden yapayım, benim kazancım ne olacak? Hem bu dediklerine
inanmamı mı bekliyorsun?” Harula' nın kaşları çatılmıştı.
Siluet güldü. “Bana karşı bile nefret
besliyorsun şu an, güzel. Aradığımız kişi kesinlikle sensin. Birlikte
güçlenebiliriz, sana gücümüzün bir kısmını aktarabiliriz. İstediğin gibi
dünyaya hükmedebilirsin, geleceğe bile.”
“Geleceğe bile mi?” Harula ilk kez dikkatini
verdi.
“Evet. Geleceğe, geçmişe, herhangi bir zamana
gidebilirsin. Olasılığı düşük ama daha önce yapılmış bir şey.”
“Anlıyorum. Diğer ikisi ne olacak peki?”
“Eğer gücünü kanıtlarsan onlar da ikna
olacaktır. Biz nefretten besleniriz. Bize bunu sağladığı sürece bizi kimin
yönlendirdiğinin bir önemi yok.”
Bir süre düşünen Harula ayağa kalktı. “Peki, anlaştık.
Görelim bakalım bahsettiklerin doğru mu?”
Siluet Harula' yı diğerlerinin yanına
götürdü, Zugant ve Jarlon ile tanıştırdı. İki taraf da birbirine düşmanca
bakıyor, birbirini tehdit olarak görüyordu. Sonunda el sıkışarak söyleneni
yaptılar.
İlk deneme için yerlerini aldı siluetler. Harula'
yı merkez alarak düzenli bir sıra oluşturdular. Harula ortadaki devasa meşaleyi
yaktı. Kara alevler göğe doğru yükseldi. Herkes kılıcını alevlere doğrultup gücünün
bir kısmını gönderdi. Kılıçlardan çıkan mavi parıltılar alevin içine çekildi. Harula
kendi kılıcını alevlerin içine soktu. Birkaç saniye süren gergin bekleyişinin ardından
içinde hızla artan gücü hissetti. Kılıçtan tüm bedenine muazzam ve kusursuz bir
enerji akıyordu. Kendini hiç bu kadar iyi hissetmemişti. Parmağını kımıldatsa her
yeri cehenneme çevirebilecekti sanki.
Bir süre sonra bir sarsıntı hissedildi ve dışarıdaki
girdap yavaş yavaş duruldu. Siluetler, Zugant ve Jarlon Harula’ yı tebrik ettiler.
Şimdi üçü de bu karanlık ordudan sorumluydu.
Kısa sürede dış dünyaya açılıp etrafa
yayıldılar. Harula doğrudan Tilkar' a doğru harekete geçtiğinde babasının öldüğünü
işitti. Onu tahttan indirenin kendisi olmasını isterdi. Yine de bundan sonra yapacakları
için heyecana kapılıyordu. İlk işi sarayı ele geçirip liderlik unvanını almak oldu.
Bir kişi bile karşısına çıkacak cesareti gösteremedi. Üvey kardeşlerini öldürdü.
Anne ve babasının anısına dair saraydaki tüm izleri yok ettirdi. Babasının yıllardır
uğraşıp kurduğu büyük kütüphaneyi, annesinin kendi eliyle diktiği ağaçları yaktı.
Aradan
geçen yıllarda Harula pek çok ülkeye saldırdı, gücünü insanları korkutmak ve
bastırmak için kullandı. Zalim bir lider olarak tarihe geçti. Hırsı gittikçe
büyüyordu, sonunda geleceğe de hükmetmeye karar verdi. İlk olarak Zugant ve
Jarlon' u alt etmeliydi. Onları çeşitli gerekçelerle kandırıp zindana attırdı. Bunun
sonucunda Harula' yı daha üstün gören siluetler sadece ona itaat etmeye başladılar.
Gözü dönmüş olan Harula durdurulamaz olduğuna
inanıyordu. Kalplere korku salmaktan büyük bir zevk alıyordu. Ölürken, acı
çekerlerken insanların yüz ifadelerini izler, bundan keyif alırdı. İnsanı
değersiz görüyor, katlettiği her can için kendini kutsanmış hissediyordu. Geleceğe
gitmek için hazırlıklarını tamamlamıştı. Geriye sadece beklemek kalmıştı. Siluetlerin
özel güçlüler hakkındaki uyarılarını çok önemsemedi. “Birkaç zavallı beni ve devasa
ordumu nasıl yenebilir ki?” diye düşünüyordu.
Harula'nın kötücül ruhunun ardındaki hikayeyi de görmüş olduk. Şeytanın geçmişini, nasıl saf kötü olduğunu öğrenmek çok iyiydi. Kitaba bir parça daha gerçeklik katıldı böylece. Harula ciddi manada kasvetli, ürpertici geliyor bana. Kendi zamanını mahvettiği yetmemiş gibi bir de geleceğe geldi. Kalemine sağlık, anlatım gücünü, hikayeyi sağlam şekilde planlayıp kurgulamanı seviyorum. Devamını şimdiden merak ediyorum. :))
YanıtlaSilGüzel yorumun için sağol canım, beğenmene sevindim. Sen öneride bulunmasan sanırım yazmayacaktım Harula' nın geçmişini ama böyle iyi oldu. Bir şeyler daha yerine oturdu. Harulanın içindeki kötülüğü yansıtabildiğime sevindim. :)
SilUzun zamandır okumadığım için biraz pişmanım sanırım :D Gerçekten de çok sevdiğim bir roman oluyor sen de çok başarılı yazıyorsun. Umarım bu romanla ilgili güzel şeyler gerçekleşir. Şimdi ben okumaya gidiyoruuum :)
YanıtlaSilHarula'nın annesinin söyledikleri beni şaşkına çevirdi. Bir anne çocuğu için bunu nasıl söyler! babası da pek iyi değil gerçi. Merakla yeni bölümü bekliyorum. Kendine iyi bak Duygu :)
Bayağıdır yoktun Gamzeli Kız. Dönmene sevindim. :) Desteğim ve güzel düşüncelerin için teşekkür ederim.
SilHarula' yı çok kötü biri olarak göstermem için hikayeyi abartmam lazımdı, onun doğumundan öncesine kadar gittim. Annesi de bayağı sorunluydu, ne dediğini bilmiyor. :) Sağol, sen de kendine iyi bak.
Öyle gerçekten müfred.
YanıtlaSilHarula' ya yer vermek aklımda yoktu ama bence de iyi oldu. Çünkü onun hakkında kafamdaki şeyleri tam aktarmamıştım. Böyle biraz daha temele oturdu karanlık lider. Senin de beğenmene sevindim İlkay. :) Harula' yı Canas' tan çok daha kaçık biri yapmam gerekiyordu, rahat abarttım o yüzden. Canas sadece belli şeylere öfkeliyken Harula insanlığa karşı. :))
YanıtlaSilen son okuduğum bölüm çok gerilerde kaldı yaa onu bir bulabilirsem devamını okumak istiyorum baya güzel ilerlemişsin ^^
YanıtlaSilBayağı gerilerde kaldın sen. Neredeyse roman bitecek. 😀 Azimle ilerliyorum sorma, takınca takıyorum. :))
Silbu şekilde ilerlemen güzel sonuna kadar düzenini bozma :) şu zaman yönetimimi bir başarırsam kaldığım yerden okuyacağım :)
SilArtık bırakmam, çoğu gitti azı kaldı da biterse ne yazacağım sıkılırım diye düşünüyorum. 😀 İstediğin gibi boş vakit bulursun İnşallah. :)
Silserenay için bir hikaye yazsan yaaaaa :) arkadaşları da yanında olabiliiir :)
SilDeep sana özel yazacağım. :)) Romanın içinde olmazsa bile bitince ayrı bir hikaye yazarım. Ya bu yorumlar çok geç düşüyor bloğuma. Mailde görmüştüm yorumunu, ancak onaylayabildim.
SilMuhteşem bir bölüm olmuş kalemine sağlık👏
YanıtlaSilBen ilk kez bu bölümü okumuş oldum ama çok sevdim. Kesinlikle üzerinde çok düşünülmüş, kurgulanmış emek verilmiş bu anlaşılıyor. Devamını merakla bekliyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim güzel yorumun için, beğenmene sevindim. :) Bu bölüm aslında ek bölüm oldu, arada geçmişe dönmeyi seviyorum. :)
SilHarula'nın geçmişini harika bir hikaye ile görmüş olduk:) Sanırım gelecek denilen zaman önceki bölümlerin geçtiği zaman:)
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim, teşekkür ederim. :) Gelecek diye kastettiğim şimdi savaştıkları an, evet. :)
Silheeeey yaaaa bu bölüm şimdiye dek okuduğumuz en iyi bölüm olabilir, ya vallahi bak baştan sona dehşetle okudum :) harula nın kim olduğunu merak ediyordum zaten, ama bu hikaye evet çok uygun düştü harulaya evet, annesine yazık olmuş yaa, baştan nefret varmış yani harulada, babasını öldürcek diye düşündüydüm :) sonra da o girdap, suyun içindeki yüzsüz hayalet :) ve harulanın hayatı, yazık adamın kaderi baştan kötüymüş :)
YanıtlaSilOoo o kadar diyorsun, çok mutlu oldum. :)) Harula' nın hikayesi buraya tam uydu, savaşa biraz ara vermiş oldum. Doğuştan sorunlu bir karakter gerçekten. :)
Sil