BÖLÜM
14
Büyük
Yıkım - Butah
Herkes, havada süzülen
karanlık lideri gözünü dahi kırpmadan izliyordu. Cender hiç bu kadar gergin hissettiğini
hatırlamıyordu. Kendisi uzun zamandır bu anın geleceğini bilse de diğer herkes
kadar endişeliydi. Sonucunu şimdiden kestirmenin zor olacağı bir kaosa sürükleneceklerdi. Cender' in tek
beklentisi topladığı kişilerin Harula' yı yenmek için yeterli sayıda olmasıydı.
Bir kısmı henüz oraya ulaşmamıştı bile. Geç kalmamış olmayı diledi. Harula ve
sayısız siluet boyut kapısının kapanmasıyla birlikte yavaşça yere inerken etrafa
yayılan uğursuzluk ve güvensizlik hissi tüm bedenini sardı.
“Doğruymuş,” dedi Barsuk. Hayret içinde
manzarayı izliyordu. Adamlarına döndü. “Saldırı için hazır bekleyin.”
Ceddil endişe ve heyecanı bir arada
yaşıyordu. İçinde kıpırdanmaya başlayan güçlü bir enerji vardı. Azaka' nın umutsuz bakışları siluetlere
odaklanmıştı. “Çok kalabalıklar.”
Gece savaşa devam edebilmek için alanın
çevresine bir sürü meşale yerleştirilmişti. Savaşçıların onları yakması ile
ortam biraz olsun aydınlandı.
Lider Harula yere ayak bastığında yüzünde bir
zafer ifadesi ile etrafına bakındı. Yeni dünyayı keşfetmeye çalışıyordu. Tüm
savaşçıları süzdü. “Demek ezilecek böcekler buradaymış. Aferin size,
birbirinize savaş açarak, işimi kolaylaştırdınız. Kapıyı açacak olumsuz enerjiyi
sayenizde topladım. Bu kadar kör olmasaydınız içinizdeki filizlenmiş zehirli
tohumların farkında olurdunuz.”
Harula’
nın gür sesi çok soğuk ve tehditkar çıkıyordu. Silahını insanlara doğrultup
birkaç saniye bekledi. En yanındakiler şaşkın şaşkın bakarken kılıcın ucunda
zift karası ışık belirdi, yıldırım gibi fırlayıp insanların içine düştü. Işığın
değdiği genişçe alan parçalanmış, insanlar etrafa savrulmuştu. Bir kısmı
oracıkta can verdi.
“Sen nesin böyle? Ne yaptığını sanıyorsun?”
Sesini duyurabilmek için bağıran Zorkan’ dı. Yanındaki kurt da hırladı.
“Beni sorgulayacak vaktin olduğunu
sanmıyorum.” Harula’ nın ani saldırısı sonucu fırlayan siyah ateş topu Zorkan'
ın başının dibinden geçti ve arkasındaki bir savaşçıya isabet etti. O anda tüm
vücudu yanmaya başlayan savaşçı çığlıklar içerisinde kendini yere attı. “Tüh,
ıskaladım,” dedi Harula alaycı şekilde. Zorkan öfke dolu gözlerle Harula' ya bakmaya
devam ediyordu. Harula' nın nasıl bir güce sahip olduğunu bilse çoktan ona
saldırmış olurdu. Kendisini zor tutuyordu. Şimdiden pek çok insan ölmüştü.
Harula yeni bir saldırı yapmaya çalışıyordu
ki kalabalığı yarıp ona doğru yürüyen ihtiyarı gördü. “Sen Alasır olmalısın, soyumdan
gelen.” Alasır hafifçe başını eğdi ve gülümsedi. “Değerli Lider Harula sizi çok
bekledim. Bu günleri görebildiğim için çok mutluyum.”
“Sana çok şey borçluyum Alasır. Yardımın
olmazsa şu an burada olamazdım.”
Alasır' ı tanıyan Fuban şok oldu. Onun
sarayda yıllarca Canas' ın eğitmeni olarak kaldığını ve sonra aniden gittiğini
hatırlıyordu. Telaş içinde gözleri Canas' ı aradı, şüphelerinin doğru
olmamasını o kadar istiyordu ki.
Zorkan, az önce Canas' a saldırmak üzere
olduğunu hatırlayınca tekrar ona yöneldi. Kılıcını kaldırıp koşmaya başladı. Çakan
şimşeklerin arasında gözleri ışıl ışıl parlayan Canas birden yok oldu. Zorkan
ve bunu fark eden diğerleri şaşkına döndü. Yanlış gördüğünü düşünerek gözlerini
kırptı Zorkan. Kısa süre sonra Canas Alasır’ ın yanında belirdi. “Seni sağ
salim gördüğüme sevindim,” dedi Alasır. Ardından Harula’ ya dönüp Canas’ ı
tanıttı. “Kendisi bize yardım ettiğinden bahsettiğim lider, Canas.”
Harula güçlü sesiyle konuştu. “Çabaların boşa
çıkmayacak genç lider.” Canas’ ın yüzünde halinden memnun bir ifade vardı.
“Neler oluyor burada? Lider Canas neden
onların tarafında?” dedi Cender şaşkınlıkla. Onu işiten Zorkan Cender' e yanıt
verdi. “O bir hain. Lider Canova' yı öldürüp yerine geçmiş!” Bunu beklemeyen Cender
daha da sarsıldı. “Olamaz. Bu ihtimali nasıl düşünemedim? Demek toplantıdaki
maskeli oymuş. Şimdi taşlar yerine oturuyor.”
Serenay kendini toparlamaya çalıştı. Az sonra
kötü şeyler olacağının farkındaydı. Canas konusunda yaşadığı şok da onu
germişti. “Ah, Lider Canas bunu nasıl yaparsınız? Karanlık lideri dünyamıza
getirirken ne düşüyordunuz?” diye geçirdi içinden. Yüzünden düşen bin parçaydı.
Endişe ile etrafa bakınırken herkesin aynı şekilde donup kaldığını gördü. O
sırada Krazu’ yu fark etti. Kötü bir yara almış gibi görünüyordu, yanına koştu
hemen. Saçına bağladığı fuları hemen çözüp sıkıca Krazu' nun bacağına doladı. “İyi
olacaksın, yardım edeceğim.” Yarı baygın haldeki Krazu yanıt veremedi. Rembar'
ı çağırdı Serenay. “Fark edilmeden götürelim.”
“Ben hallederim,” dedi Rembar. Sadece üçünün
etrafını saracak şekilde sis tabakası oluşturdu. Kalabalığın içinde karanlıkta
ilerlerken sisin dikkat çekmeyeceğini umuyordu. Rembar bacağı yüzünden hızlı
ilerleyemiyordu ama Serenay’ ın desteği ile Krazu' yu götürmeyi başardılar.
Boratak öfke ile öne çıktı. “Canas bu ne
demek oluyor? Alasır mı beynini yıkadı?”
“Sevgili kuzenim ne kadar safsın. Alasır ile
düşüncelerimiz uyuştuğu için onun yanında yerimi aldım. Küçük insanların küçük
hedefleri olur. Ben yıllardır bu an için çalıştım. Bu uğurda babamı bile
harcadım.”
Boratak’ ın öfkeyle açılan gözleri doldu. “Amcamı
öldüren sen miydin?” Canas, gözlerini dikip kibirle baktı. “Lanet olsun sana! Nasıl
böyle bir şey yaparsın?” diye bağırdı Boratak. Canas’ ın yüz ifadesi değişmedi
bile. Bir zavallıymış gibi kuzenine bakıyordu. Canas' ın itirafı herkesi şoka
uğratmıştı. Bağırarak tepki göstermeye çalıştılar.
Harula olanca haşmetiyle bağırdı. “Bu kadar yeter! Herkes söyleyeceklerimi iyi dinlesin. Eğer bana itaat etmeyi düşünen varsa şimdi benim tarafıma geçsin. Aksi halde hepinizi öldürmek zorunda kalacağım.”
“Senin emrine girmektense ölmeyi tercih
ederiz!”
Harula, Boratak' a ters ters baktı. Kılıcını
ona doğrultup çok sayıda ateş topu gönderdi. Herkes onun bu saldırıdan
kurtulamayacağını düşünürken bir anda Barsuk önünde belirdi. Alev toplarını
nefes alırcasına içine çekti, ardından eliyle ağzını sildi. “Pek lezzetli
değilmiş.”
Harula meydan okurcasına ona baktı. “Bak sen,
bir Alev Soluyan. Burada olmana şaşırdım doğrusu. Karşıma kim çıkarsa...”
Barsuk kaşla göz arasında mızrağını fırlattı.
Mızrak tam Harula’ nın kalbine girecekken siluetlerden biri bir fedai gibi önüne
atladı. Ağır darbeyi alan fedainin simsiyah kanı etrafa sıçradı. Lafı bölünen
Harula sinirlenmişti, fedaiye bakmadı bile. Barsuk hiç beklemeden son hızla
karanlık lidere koştu. Öyle ki Boratak onu gözleriyle takip etmekte
zorlanıyordu. Harula kılıcını savurunca Barsuk
metrelerce geriye fırladı.
Vahşi bir ifade Harula' nın bakışlarına
yerleşmişti. Harekete geçmek için sabırsızlanıyordu. Bir işareti ile tüm
fedaileri aynı anda saldırıya geçti.
Cender acele etmeleri gerektiğinin
farkındaydı. “Garnap sen Sesin Muhafızlarını yönlendir. Diğer yardımcılar da
özel gruplarla ilgilensin. İyi organize olmadan onları yenemeyiz.” Garnap her
şeyle ilgileneceğini söyleyerek oradan uzaklaştı.
Dorma okuyla
nişan alıp fedailerden birini vurmaya çalıştı. Bedenlerinin etrafında koruyucu
bir duman kalkanı vardı ve ok bedene girmeden yere düştü. Bu saldırıyı hisseden
fedai Dorma’ ya yöneldi. Ani bir kılıç darbesi ile kadının karnında boydan boya
bir kesik açtı. Dorma kımıldayamadan külçe gibi yere yığıldı. Kesik sıradan bir
kılıcın açacağından çok daha derin ve acı vericiydi. Yerde ızdırap içinde kalan
Dorma’ nın gözlerinden yaş süzülüyordu. Çok kan kaybettiği için nefesi düzensizleşmişti.
Kımıldayacak, yardım bile isteyecek hali yoktu. Gözleri kapanmadan önce son
gördüğü savaşın dehşetli manzarasıydı. Tutunamadığı yaşam ellerinden kayıp
gitti.
Daha önce özel güçlülerin izinde olan Sırat
ve diğerleri Butah’ a varmış, savaş alanına doğru ilerliyordu. Yanlarında Sisle
Yıkananlardan ve Algı Bozuculardan bir grup vardı. Karanlık gökyüzü Sırat’ ı hayrete
düşürmüş, Cender’ in bahsettiklerinin gerçekleştiğini anlamıştı. Savaş
meydanına yaklaştıkça içindeki endişe artıyordu. Orada göreceği şeylere hazırlıklı
olması gerektiğinin farkındaydı. “Bu, hiç hayra alamet değil,” dedi Zebbar. İlk
defa bu kadar şaşkın ve endişeli görünüyordu. “Biliyor musun, buraya dönene
kadar Lider Cender' in sözlerine pek inanmamıştım. Daha doğrusu kabullenmek
istemedim. Hem kulağa çok mantıksız geliyordu, haksız mıyım?” Sırat anlayışla
baktı ona. “Bu, hepimizin için geçerli. Şimdi bunları düşünmenin sırası değil.
Katılmamız gereken bir savaş var.”
Zorkan ve savaşçıları sertçe dövüşüyor fakat
her geçen dakika insanlar ölmeye devam ediyordu. Fedailerin saldırıları o kadar
şiddetliydi ki her yer kana bulanmış, herkes neredeyse tanınmaz hale gelmişti.
“Dayanın! Dikkatli olun!” diye bağırıyordu Zorkan. Kurtlar lideri koruyor
fedailerin üzerine atlıyordu. Keskin bir kılıç darbesi kurtlardan birinin
başını uçurduğunda Zorkan öfkeden deliye döndü. Siluetin üstüne atlayıp yumruğunu
geçirdi. Eli, karanlık bedene temas etmişti ama uygulamak istediği gücün çok
altında kuvvet uygulayabilmişti. Hırsını alamayınca kılıcının kabzasını iki
eliyle kavrayıp bütün gücüyle indirdi. Göğsünü yardığı fedainin kanı yüzüne
fışkırdı.
Fuban tüm bu olanlara inanmakta güçlük
çekiyordu. Canas’ ın babasını öldürmesi ve herkesi kandırarak bunca zaman
liderlik yapması affedilemeyecek bir şeydi. Butah tarihinde böyle bir şey
yaşandığı görülmemişti. Fuban tüm bunları düşünürken sabrı taşmış halde Canas’
ın üzerine yürüdü. Canas onun yüzündeki kızgın ifadeyi görünce alaycı şekilde
baktı. “Savaş Ustası Fuban.”
“Lider Canova’ dan ne istedin? Tüm bu yaşanan
katliam çok mu hoşuna gidiyor? Aklını yitirmiş olmalısın. Hepimizi sürüklediğin
şu duruma bak!”
“Pislikten arınmak için önce içinde
bulunduğun kirli ortamı temizlemek gerek.”
“Esas kir senin taşlaşmış kalbinde. Neydi bu
kadar gözlerini döndüren?”
“Yalanlar, acılar, sahte kişilikler,
entrikalar...”
“Saydığın tüm bu şeyleri kendinin de yaptığının
farkındasındır umarım.”
Canas başını iki yana sallayarak güldü.
“Etkiye tepki diyelim o halde.”
“Hiçbir şey yanına kâr kalmayacak, Lider
Canova’ ya yemin olsun ki seni pişman edeceğim.”
Fuban kılıcını kaldırarak koştu, ilk hamleyi
yaptı. Kılıcın ucu Canas' ın zırhını sıyırıp geçti. Fuban anında ileri çıkıp
ikinci hamleyi yaptı. Bir anda görünmez olan Canas eğilip darbeden kurtuldu.
Hızla yana geçip sessizce bekledi. Niyeti Fuban’ ın kafasını karıştırıp sabrını
sınamaktı.
Savaş ustası herhangi bir yönden darbe
geleceğini varsayarak temkinli olmaya çalışıyordu. Bir süre beklemesine rağmen
saldırı gelmeyince Canas’ ın kendisiyle oyun oynama niyetinde olduğunu
anlamıştı. Gözleriyle hızla etrafını taradı. Çok yakınında kimse bulunmadığı
için kendi ekseni etrafında dönerek rastgele kılıcını savurmaya başladı. Az
kalsın boynundan yaralanacak olan Canas son anda geri çekildi. Zırhın çıkardığı
metalik sesi işiten Fuban o yöne doğru hamle yaptı. Göremese de bir şeyi
kestiğini fark etmişti, kılıcın üzerinde de kan lekesi vardı. Canas kesilen sol
kolunu tuttu. Derin değildi ama uzun bir kesik açılmıştı. Yine de ansızın
harekete geçip Fuban’ ı gafil avladı. Bacağının
üst kısmından yaralanan Fuban geriye doğru sendeleyip yere düştü. İkinci ağır darbeyi
zırhında bulunan açık noktadan, kolunun hemen altından iki kaburgasının arasına
aldı. Canı çok yanıyordu ama hareket edecek gücü kendinde bulabildi. Kan ter
içinde ayağa kalktığında Canas sert bir tekme savurdu. Algıları yeterince açık
olmayan Fuban karşılık vermeye çalışsa da yere yuvarlandı.
“Bakıyorum da ölene kadar pes etmemeye
kararlısın. Son darbeyi indirmemi ister misin? Halini gördükçe içim
parçalanıyor,” dedi yapmacık bir eda ile.
Fuban yerden kalkmaya çalışırken kaburgasındaki
sancı dayanılmaz boyutlara ulaştı. Canas’ a laf yetiştirecek hali yoktu, güçlükle
nefes alıyordu. “Esas acınacak halde olan sensin, yalnızsın.”
Canas dirseğini büküp Fuban’ ın kaburgasına
geçirdi. Acı tüm vücuduna dağılmış gibiydi savaş ustasının, gözü karardı ve
yere yığıldı.
Alev Soluyanlar meydanın dört bir tarafına
yayıldı. İnsanlara ateş topları fırlatan fedailerin karşısına çıkıp
saldırılarını etkisiz hale getiriyorlardı. Bir kısmı da mızrakları ile onları
deşmeye çalışıyordu. Büyük bir güç uygulamadıkça fedailerin bedenleri zarar
görmüyordu. Hızlı Alev Soluyanlar onlara ayak uydurabilse de sayıları az olduğu
için ellerinden fazla bir şey gelmiyordu. Kendine gelen Barsuk dövüşe dönmüştü.
İnsanları avlamadan önce fedaileri durdurmak için uğraşıyordu. Bir Alev Soluyanın
aldığı beklenmedik darbe sonucu boğazı yarısı kesildi. Darbeyi indiren fedai de
Barsuk tarafından mızraklandı. Öfke içindeki Barsuk defalarca kafasından vurdu
onu. Doğrulurken gözüne sıçrayan kanı sildi.
Cender adamlarına Ruh Bağlayıcıları korumalarını
emrederek kadınları dövüş için yönlendirdi. Roliba gördükleri karşısında dehşete kapılmıştı, yine
de sakin kalmaya çalışarak ilerledi. Önemli bir gücü varken bu insanlara yardım
etmeliydi. Ona üç savaşçı eşlik ediyordu. Kadın derin bir nefes aldı,
birleştirdiği ellerinin üstünde kınadan dövmeler oluştu. Gözleriyle etrafı taradı.
O sırada Boratak bir fedainin saldırısından kaçmaya çalışıyordu. Alev topu
zırhına değdiği anda metal zırh yanmaya başladı. Boratak hızla zırhını çözüp
attı. Daha önce böyle bir şey görmediği için şaşkındı. Fedai ölümcül darbeyi Boratak’
ın karnına indirecekken öylece donup kaldı. Şaşkına dönen Boratak atik davranıp
kılıcını fedainin göğsüne sapladı. Roliba onu kurtarabildiğini görünce
rahatladı ve ellerini serbest bıraktı. Yanındakilere döndü. “Onları çok uzun süre
tutamam. O kadar güçlüler ki birkaç saniye bile beni zorluyor. Bu yüzden her
şeye hazırlıklı olun.”
Ruh Bağlayıcılardan bir başkası yere yığılan
bir kadını fark etti. Durumu nasıldı bilmiyordu ama kadına yönelmiş iki fedai
gördü. İkisinin kılıcının ucunda aynı anda karanlık enerji birikmeye
başladığında Ruh Bağlayıcı araya girdi. Ellerini birleştirmiş halde
mırıldanırken ikisini birden kontrolü altına almaya çalıştı. Ruh Bağlayıcının
ellerinin titrediği gören başındaki savaşçı onun fazla direnemeyeceğini anladı.
“Dayan biraz!” diyerek fedailere doğru koştu. Yerde sıçrayarak elindeki kılıçları
fedailerin göğsüne var gücüyle sapladı. O ana kadar kendini zor tutan kadının
başı döndü, gözü karardı. Yanındaki savaşçı tutmasa düşecekti.
Markos
koşarken ayağı bir şeye takıldı. Yerde yatanın Dorma olduğunu fark edince
korkarak ona yaklaştı. Kadının yüzündeki tüm canlılık çekilmişti. Onun ölmüş
olduğunu anlayan Markos kederle gözlerini kapattı. Yusan’ dan sonra bir takım
arkadaşını daha kaybetmek ağır gelmişti. Arkadan gelen çığlıkları işitince onu
öylece bırakarak gitmek zorunda kaldı. Daha önce sarayda gördüğü diğer gruptan
Elarin’ i tanımıştı. Bacağına ağır darbe alan genç kadının kemiği kırılmış,
dışarı çıkmıştı. Markos onun nasıl bir acı çektiğini anlayabiliyordu. Elarin’
in arkasında beliren karanlık silueti başından arbaletle vurdu. Yakın mesafeden
vurduğu için koruyucu kalkanı aşabilmişti. Fedainin yere yığıldığını görünce
Elarin’ e yardım etmek için yanına koştu. Genç kadın acıdan dişlerini
sıkıyordu, yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Kanyul’ dan gelmiş olan Algı Bozucular
eylemlerine başlamıştı. Herkes güçleri doğrultusunda fedaileri hayali bir
kapana kıstırmaya çalışıyordu. Çoğunluğu ilerlemiş yaşta olduğu için saldırı
kısmı Sesin Muhafızlarına ve diğer savaşçılara kalıyordu. Yaşlı bir Algı Bozucu
acımasız bir fedaiyi gözüne kestirdi. Fedai tam karşısındaki adamın kalbini
yarmaya çalışırken birden elindeki kılıç çiçek demetine dönüştü. Fedai, şaşkınlık
ve tiksinti içinde elindeki silahı atınca Garnap öne çıktı. Ellerini sertçe
zemine vurup, gücünü yoğunlaştırarak karşısındaki fedaiye yönlendirdi. Ses dalgalarının
şiddeti onu geriye fırlattı. Fedai başını zemine çarpınca sersemlemişti. Tam
oradan geçmekte olan bir Alev Soluyan da mızrağıyla onun gövdesinde bir delik
açarak yoluna devam etti.
Orta yaşlardaki bir Algı Bozucu Harula’ nın
insanlara zalimce saldırmasına dayanamadı. İkizini yanına aldı ve aynı anda harekete
geçtiler. Harula büyük bir yıldırım düşürmek için bir süredir karanlık enerji
topluyordu. Gökyüzünün yavaşça aydınlandığını fark etti. Bulutlar dağıldı, güneş
tüm parlaklığı ile ortaya çıktı. Harula bir şeylerin ters gittiğini ve tekrar
tarihin tozlu sayfalarına gömüleceğini düşündüğünden kaygıya kapıldı. Güç
aldığı karanlık tamamen yok olmuştu. Gözleri Alasır’ ı aradı. Etrafa baktığında
bomboş bir çölde olduğunu fark etti. Etkisini gittikçe artıran gün ışığı
gözlerini yakıyordu adeta. Harula’ nın tüm bunların bir yanılsama olduğunu fark
etmesi çok uzun sürmedi. “Algı Bozucular!” Onların da geldiğine inanamıyordu.
Sanki biri olacakları tahmin edip önlem almıştı. Kızarmış gözlerini kısarak
kılıcında biriktirdiği enerjiyi rastgele savurdu, ta ki içinde bulunduğu
yanılsama sonlanana dek.
Alev Soluyanlar olabildiğince çabuk alevleri
sindirmeye çalışıyordu. Barsuk yanan bir kadını kurtarmıştı. Kadın
kımıldayamayacak haldeydi, acı içinde ve minnetle Alev Soluyana bakıyordu. Harula’
nın saldırısı sonlanmış olduğu için Barsuk yaralıyı öylece bırakamadı. Kadının çaresizliği,
yanık bedeni içini sızlatmıştı. Kadını dikkatle kucağına alıp rüzgar gibi
ilerledi. Sağlık merkezinin önü çok kalabalıktı, savaş uzadığı için halk da
yardım için çağrılmıştı. Ayda yaralı kadını taşıyan Barsuk' u görünce koştu. Kadının
ağır yanıkları karşısında şok oldu. “Onu buraya bırakabilirsin, ben ilgilenirim,”
dedi. Alev Soluyan bir şey söylemeden denileni yaptı. “Tekrar karşılaştık. Sen
iyi misin peki?” dedi Ayda, harap halde görünen adama. Libmons’ ta ilk kez gördüğünden
beri bu ürkütücü gözleri unutması pek mümkün değildi. “İyiyim, gitmem gerek. O sana
emanet. ”
Pek çok yerden kara alevler yükseliyordu.
İnsanlar kaçmak zorunda kalmış, kurtlar yaralanmıştı. Gri kurt Zorkan’ ın önüne
atlayıp alevlere yakalanmıştı. Kurdun can çekişerek ölüşünü izleyen Zorkan öfkeden
köpürdü. Kaybettiği insanlar, kurtlar kalbine bir acı olup saplandı. Kendini kaybetmiş halde doğruca Harula’ nın üstüne
yürüdü. Ondan başka görüş alanına giren herkes silinmişti. Sert adımları o yürüdükçe
toprağı sıkıştırıyordu. Sesler susmuş, zaman durmuştu onun için.
Çok heyecan dolu bir bölümdü. Atmosferi çok iyi yansıtmışsın, beğendim. Ah, ah Canas ya...Ne kadar karakteri sevsem de şimdi sinirimi bozuyor. Harula'nın fedaileri tam olarak neler bu arada? Harula'nın geçmişinden bir şeyler görebilecek miyiz? Belki görürüz diye sormak istedim. Hala Canas'a üzülüyorum. Serenay'ın tepkisini de yerinde buldum ben canım. Devamını bekliyorum. Ama kötü şeyler olacak bence uhuu..:(
YanıtlaSilMervecim beğenmene sevindim. Canas iyice kendini kaybetti, bakalım nereye kadar devam edecek. :)
SilHarula' nın fedaileri insan değiller, karanlık varlıklar. Tam olarak isim de koymadım. Harula' nın geçmişine değinmek aklıma hiç gelmedi. Şimdilik bilemiyorum detaya iner miyim? :)
Devamını yazmak için sabırsızlanıyorum. Yorumun için teşekkür ederim canım. :)
"Pislikten arınmak için önce içinde bulunduğun kirli ortamı temizlemek gerek."
YanıtlaSilçok güzel bir artık kelime mi diyim nasihat mı diyim söz mü diyim her anlama uyuyor valla. bana göre.
Okuduğunuz ve yorumladığınız için teşekkür ederim. O cümleyi beğenmenize sevindim. :)
Silboyut kapısı ve harula ve silüetler, anneeee korkunçlu :) harula ve zorkan, sonra alasır, hımm, cender, canas, harula, işler karışıyor :) hım yani bir tarafta canas ve harula, diğer tarafta cender, zorkan ve diğerleri, hımmm hain canas :) serenay oleey aferin sana :) oh alev yemek tatlı demekki :) herkes şaşırdı canas a :) fuban, canas, hımmm fena savaş oluyor, hımms zorkan harula ya saldıracak bakalımlım, neler olacak, vahşi bölümdü, bol kanlı :)
YanıtlaSilBu bölümde çok şey oldu. Canas' ın yaptıklarını herkes öğrendi. Alevler lezzetli tabi. :)) Zorkan' ı kimse tutamaz artık, bakalım ne olacak. :) Önceki bölümlere göre daha sert yazmam gerektiği için biraz kanlı oldu. :)
SilBekleyip görelim o zaman, Zorkan bir şeyler yapabilecek mi? :) Betimlemeleri beğenmene sevindim İlkay. Güzel yorumun için teşekkür ederim. Ben ilk başta dağınık yazıp sonra tekrar üstünden geçerken toparlamaya çalışıyorum. Bütünlük ve akıcılık sağlayabiliyorsam iyi. :) Canas için şimdilik bir şey diyemeyeceğim. :)) Teşekkür ederim tekrar.
YanıtlaSilHarula'nın gelişi etkileyiciydi:) Normal insanların işi gerçekten zor ve daha da kan gölüne dönecek gibi her yer... Kaleminize sağlık, mutlu haftasonları:)
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim. Normal insanlar için dezavantajlı bir durum oldu. Olaylar daha da büyüyecek. Mutlu hafta sonları dilerim ben de. :)
SilNe zaman kitaplaşıyor bu roman acaba?
YanıtlaSilŞimdilik duruyor öylece. :)
Sil