BÖLÜM
15
Yas
Zamanı - Butah
Serenay ile Rembar Krazu’ yu götürüp sağlık personeline
teslim ettiler, o iyi olacak gibi görünüyordu. Krazu masaya yatırılırken
güçlükle gözlerini araladı ve kendisini endişeyle izleyen Serenay' a gülümsedi.
Sadece ağzını kımıldatarak teşekkür etti. Herkes o kadar yoğundu ki Serenay
konuşacak vakit bulamadı. Savaşın tüm tarafları yaralılar için canla başla
çalışıyordu. Bir yandan görevlerini yerine getirmeye çalışan insanlar bir
yandan savaşın kötüye giden gidişatı yüzünden endişeliydi. Düşman tarafından hedef
alınabilirlerdi.
Serenay bir kez daha Krazu' ya bakıp
kafasında karmaşık düşüncelerle oradan ayrıldı. Savaş ne zaman sonlanacaktı,
daha kaç kişinin canı yanacaktı, Krazu ülkesine hemen dönecek miydi tüm bunları
merak ediyordu. Aklına gelince diğer tarafa döndü, büyük çadırlardan birine girdi.
Bir hemşire ayak altında dolanmaması için onu uyardı. “Tamam, hemen birine
bakıp gideceğim.”
Serenay kalabalığın arasından Elbruz’ u
görmeyi başardı. Elbruz, savaş meydanından uzakta kaldığı için kötü
hissediyordu. Elinden bir şey gelmemesi, diğerlerine yardım edememesi canını sıkıyordu.
Bacağından kötü yaralandığı için kısa süre içinde ayaklanması mümkün
görünmüyordu. Serenay’ ın ona baktığını fark edince yüzünde bir rahatlama
belirdi. Elini kaldırıp hafifçe tebessüm etti. Etraf inleyen, kıvranan
insanlarla doluyken konuşup da kimseyi rahatsız etmek istemiyordu. Serenay da
aynı şekilde karşılık verdi. Rembar birden arkasında belirdi. “Hadi, gidelim
artık.”
Ayda onları görünce yanlarına koştu. “Verda
iyi mi? Onun için çok endişeliyim.” Serenay onun ellerini tuttu. “İnan şu an
bilmiyorum. Hemen oraya gideceğiz, endişelenme.” Ayda karamsar halde gidişlerini
izledi. O sırada bir yaralı getirilince yardıma koştu.
Geri döndüklerinde savaşın yıkıcı etkisi Serenay’
a tokat gibi çarptı. Meydan az önceki halinden çok farklıydı. Pek insan kan
içinde yerde yatıyor ya da yaralı halde dövüşe devam etmeye çalışıyordu. Acıyla
bağırıp yardım isteyenleri işitti, kan ve yanık kokusu burnunu sızlattı.
Tanıdık bir sima görme korkusu içini kemirince yerdeki insanların yüzüne bakamadı.
Gözleri dolmaya, elleri titremeye başlamıştı. Rembar kolundan çekti. “Toparlan,
ölmek mi istiyorsun? Mutlaka birileri yardıma gelecektir. O ana kadar elimizden
geleni yapmalıyız.” “Ha-haklısın,” dedi Serenay çaresizce. Rembar önden koşup gitti.
Zorkan yalnızca Harula' ya odaklanmıştı. Ona doğru
ilerlerken aklında onu yenmekten başka bir şey yoktu. Kılıcıyla ilk hamleyi
yaptığında Harula kolayca sıyrıldı. Zorkan’ ın masmavi gözlerinden içinde fokurdayan
ateş okunabiliyordu. “Sıradan birine göre fazla cesursun,” dedi onun bu haliyle
keyiflenen Harula.
Zorkan
tüm gücüyle kılıcını indirdi. Harula bu kez güçlükle onun hamlesini durdurdu.
Pes etmeyen Zorkan hızla dönerek tam aksi yönden saldırdı. İkisinin kılıçları
çarpıştığında Harula' nın ayakları toprakta geriye doğru kaydı. Karşısındaki
adamın kolay lokma olmadığını anlamıştı. Dazzaplılar da Zorkan’ ın arkasından
ilerlemiş fedailerle şiddetli şekilde çarpışıyordu.
Harula hemen sıyrılıp kılıcını Zorkan’ a doğrulttu
ve karanlık bir enerjiyi sıkıştırıp fırlattı. Bacağında büyük bir tahribat
oluşan Zorkan büyük bir istikrarla, adrenalinin de etkisi ile, acısını
bastırmayı başardı. Sağlam bacağından destek alarak ileri atıldı ve kılıcını
Harula' nın boynuna saplamaya çalıştı. Karanlık lider gücünü siluetler kadar çok
sık kullanamıyordu, o sadece karanlığın gücünü emanet almış bir insandı. Avucunun
içindeki siyah mühüre baktı. Bu sayede siluetleri idare edebiliyor, güçlerini devralabiliyordu.
O sırada saldırıyı önlemek için ikisinin
arasına bir fedai atladı, boynundan giren kılıç fedainin ensesinden çıktı. Kılıcın
ucu Harula' nın boynuna bir iki cm kala durmuştu. Fedai boğazından hırıltılar
çıkararak yere devrilirken Harula ilk kez sıradan bir insanın kendini bu kadar
zorladığına şahit oluyordu. “Sınırını bilmiyorsun değil mi? Ateşe çok
yaklaşırsan yanarsın. Diğerleri gibi mesafeni korumalısın.”
“Gül bahçesinde yürüyen çok olur. Bense hep taşlı
yollarda yürümeyi tercih ederim ve asla geri adım atmam. Hele de karşımda
acımasız bir cani varsa.” Zorkan, varlığıyla bile insanları titreten Harula'
nın karşısında dikilerek adeta ölüme meydan okuyordu. Harula alaycı şekilde güldü.
“Sen benim kılıma bile zarar veremeyeceksin.”
Zorkan ile birlikte yanındaki kurtlar da
saldırıya geçti. Aralarında şiddetli bir çatışma başladı. Kurtlar hiddetle hırlıyor,
Harula' yı yakalamak için fırsat kolluyordu. Siyah olan kurt sivri dişlerini
Harula' nın koluna geçirdi. İnatçı kurttan kurtulamayacağını anlayan Harula kılıcını
ona saplamak üzereyken Zorkan tökezleyerek de olsa kılıcını savurdu. Kılıç
saldırısından sıyrılmaya çalışan Harula geriye doğru kendini atınca kurtla
birlikte yuvarlandı. Kurt avını bırakmamakta kararlıydı. Bir fedai yaklaşıp
sırtından onu yaraladı ve tekmeleyerek karanlık liderden uzaklaştırdı.
Her geçen dakika Zorkan’ ın ağrısı artarken
dayanmakta zorluk çekiyordu. Yerde sürüklediği bacağındaki dağılmış etler
görünüyor, bastığı yer kana bulanıyordu. Chitan ve birkaç kişi fedaileri
atlatıp liderin yanında yerini aldı. “Efendim, ağır yara aldınız. Sizin için
endişeliyiz,” dedi Chitan. Zorkan derin bir nefes aldı. “Biz öne çıkma cesareti
gösterelim ki ardımızdakilerde birlik ruhu canlansın.”
Sonunda kolunu kurtaran lider öfkeliydi. Kılıcını
savurunca Zorkan ve adamları metrelerce geriye uçtu. Başını taşa çarpan Chitan
bayılıp kaldı. Zorkan kılıcına tutunarak güçlükle doğruldu. Fedailer onlara
doğru ilerleyince Harula bir el hareketi ile onları durdurdu. İşaret parmağını
Zorkan’ a doğrulttu. “Onun ölümü benim ellerimden olacak. Diğerleri size kalsın.”
Çok sayıda fedai savaşçıların etrafını sarıp
ateş topları fırlattı. “Şimdi!” diye bağırdı Garnap. Yüksek şiddetteki sesi her
yerde yankılanmıştı. Mara başta olmak üzere Sesin Muhafızları eş zamanlı
saldırıya geçti. Ses dalgaları diğer fiziksel saldırılardan daha kolay zarar
veriyordu siluetlere. Kulaklarında oluşan basınç hem talimatları duymalarını
hem de rahatça hareket etmelerini önlüyordu. Yine de etrafa rastgele salınan
ateş toplarına, küçük çaplı yıldırımlara yakalananlar oldu.
Yara almamış iri kurtlardan biri Zorkan’ a
yaklaşıp, önünde çömeldi. Lider onun ne demek istediğini anlamıştı. Üzerine çıkıp
oturdu, tüylerine sıkıca tutundu. “Gidelim,” dedi kendinden emin şekilde. Kurt
hırlayarak ileri atıldı. Uzun, sivri dişleriyle ürkütücü görünüyordu.
Olabildiğince yükseğe sıçrayarak mesafeyi kapatmaya başladı.
Sakince onu izleyen Harula kurda bir yıldırım
fırlattı. Kurt kılıçtan çıkan enerji tarafından vurulmadan önce Zorkan’ ı
üstünden atmayı başardı. Aldığı büyük darbe ile her yeri parçalanan kurt ölmüş
halde yere düştü. Zorkan için elem dolu bir andı. Hala karanlık lideri
yenemediği için kendine lanet ediyordu. Harula, güçlükle doğrulan lidere baktı.
“Taşlı yollarda yürümek sandığın kadar erdemli bir davranış değil ha? Ne halde
olduğuna bir bak.” Sesindeki küçümseme rahatlıkla fark ediliyordu.
“Su buharı gibi kolayca yükselen biri erdemden
söz edemez. Sonunda yere düşmekten kaçamayacaksın.”
Zorkan
daha fazla konuşarak vakit kaybetmek istemiyordu. Gerisinde çatışmalar devam
ederken yoğun bir gayretle ilerledi. Harula da dikkatini toplayıp karşı saldırıya
geçti. Kılıcını her savurduğunda rüzgar gibi, keskin bir akım kuvveti açığa çıkıyordu.
Cender başındaki fedai ile tek koluyla dövüşmekten
ikisine odaklanamıyordu. Hemen bir şeyler yapmalıydı, durumun Zorkan’ ın aleyhine
olduğu açıktı. Saldırılara rağmen onun kararlı şekilde ilerlediğini gördü.
“Lider Zorkan, bu kadar yeter! Geri çekilin artık!” diye bağırdı. Zorkan ise onu
işitmiyordu, tüm enerjisini yürümeye vermişti.
Zorkan ilerledikçe ona temas eden her akım gövdesinde
derin yaralar açtı. Zırhı parçalandı, bedeninde çok sayıda uzun ve derin
yarıklar oluştu. Göğsünde, karın bölgesinde, omzunda... Artık ilerleyecek
dermanı kalmayan Zorkan rakibine iyice yaklaşmıştı. Dengesi bozuldu ve düşmemek
için kılıcını toprağa dayayıp, kabzaya tutundu. Şakaklarından ter boşalıyordu, boynundaki
damarlar kendini sıkmaktan patlayacak gibiydi. Harula' nın yüzünde zafer
ışıltısı belirdi. Sıradan birinin ne cüretle kendisine meydan okuduğunu
anlamıyordu zaten.
Zorkan’
ın bedeni kızıla boyanmıştı. Gözlerindeki fer sönüyordu. Adım atacak hali
kalmamış, ağzından kan gelmeye başlamıştı. Kısacık bir an için tüm hayatını, ilkelerini,
ne için yaşadığını düşündü. Düşüyordu. İçinde beliren son güç kırıntısı ile
beklemediği anda kılıcını kaldırıp Harula' ya fırlattı. Şaşkınlıkla geri adım
atan Harula kılıcını kullanmaya vakit bulamadı. Eliyle, yüzüne doğru gelen
kılıcı yakaladı ama geç kalmıştı. Kılıcın ucu bir gözüne girmiş ve metali tutan
eli kesilmişti. Zorkan gürültüyle yüz üstü yere düştü. Yüzünde huzurlu bir
ifade belirmişti. Birkaç saniye içinde gözleri kapandı.
Harula dişlerini sıkarak kılıcı çıkardı.
Kapanan gözünden aşağı kan süzülüyordu. “Lanet olası, gider ayak yapacağını
yaptın!” Alasır endişe içinde karanlık liderin yanına koştu ve yarasına
müdahale etmeye çalıştı. Harula burnundan soluyordu. “Elini çabuk tut.”
Zorkan' ın düşüşünü gören Cender hüzne
boğuldu. Her ne kadar anlaşamasalar da onun dürüst biri olduğunu biliyordu. “Hikayen
burada bitiyor ha,” diye mırıldandı.
Kendini iyice toparlayan Alaz savaşçıları
ölürken duramamış savaş meydanına çıkmıştı. Elinden geleni yapmaya kararlıydı.
Yardımcıları etrafında ilerlerken Zorkan ve Harula' nın mücadelesine şahit
olmuştu. Dazzap' ın liderinin ölümünü hiç beklemediği için şaşkındı. Onun gibi
fiziksel güce sahip biri yenilmişse diğer liderlerin pek şansının olmadığını
biliyordu. Zorkan’ ın kendi iradesi ile son ana kadar karşı koyduğunu görmüştü.
Alaz kendinde böyle bir cesaret ve kararlılığı bulabilecek miydi emin değildi. Şu
ana kadar Lazinka’ nın gölgesinde olmaktan başka pek bir şey yapmamıştı. Gerçek
benliğine sırt çevirmişti. Canas gibi bir düzenbazın oyununa geldikleri için
öfkeliydi.
Dazzaplılar Sesin Muhafızları yardımı ile fedaileri
aşıp liderin yanına koştu. Chitan da gürültüden kendine gelmiş, başını
tutuyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışarak ilerlediğinde Zorkan' ı gördü. Kanlar
içindeki bedeni savaşın ağır izlerini yansıtıyordu. Chitan üzüntü ile yere
çöktü. Dazzaplı çoğu savaşçı için Zorkan yıkılmaz bir çınar gibiydi, herkesin
destek aldığı bir güçtü. Ayakta kalan kurtlar liderin etrafını sarıp bir
ağızdan acı acı ulumaya başladı. Ansızın çöken hüzün geceye daha da ağırlık katmıştı.
Chitan yumruklarını sıkmış, uzun yıllar yanında yer aldığı lider için sessizce gözyaşı
döküyordu.
Ceddil dövüşürken işittiği sese kulak
kesildi. “Bir şey mi oldu?” dedi endişe içinde.
Azaka dikkatini sesin geldiği yöne verdi. Bir
süre konuşmaları dinledi. “Lider Zorkan ölmüş. Kurtların yası bu.”
Yenira şaşkınlıkla baktı ona. “Bu kadar çabuk
bir lideri kaybetmeyi beklemiyordum.”
Ceddil' in yüzü düştü. “O, saldırmadan durabilecek
biri değildi zaten. Hepimiz ne çok kayıp verdik. En kötüsü de tüm bu kaosun Butah
kaynaklı olması.”
“Butah’ tan değil, Canas adlı hainden
kaynaklı.” Yenira düşündükçe çileden çıkıyordu. Canas, Butah’ ı diğer ülkeler
karşısında çok kötü bir duruma sokmuş, tüm dengeleri alt üst etmişti. Canas’ ın
ihanetinin uzun yıllar hafızalardan silinmeyeceği kesindi.
“Ne fark eder? Hiç birimiz onun gerçek
niyetini anlayabildik, onu sorgulama cesareti gösterebildik mi?” Ceddil’ in
konuşması bir fedainin uzaktan kendisine ateş topu fırlatması ile bölündü. Ceddil
dikenli topuzuyla ateş topuna vurunca topuzu alev aldı. Bunu fırsat bilen
Ceddil ileri atılıp topuzuyla fedailere vurdu. İnsanlar nasıl yanıyorsa onlar
da anında cayır cayır yanmaya başladı. “Tam düşündüğüm gibi,” dedi Ceddil.
Elyama ve Saro birlikte dövüşüyordu. Ufak
tefek darbeler dışında önemli bir hasar almamışlardı. Algı Bozucularla iş
birliği içinde olan Katra da onların hedef aldığı fedailere saldırıyordu. Ufak
tefek yapısına rağmen hızlı dövüşüyordu. Bir ara fedailer birer birer yaralanıp
yere serilmeye başlayınca Katra şaşırdı. Sonra Sırat ve Zebbar’ ı görünce onların
Sisle Yıkananları getirdiğini anladı. Hızla işe koyulan Sisle Yıkananlar
görünmez halde fedaileri olabildiğince gafil avlayıp dağıtmaya çalışıyorlardı.
İçlerinden biri Janef' i kurtardı.
Janef yanmış olan kolunu yeterince
kullanamasa da savaş alanını terk etmek istememişti. Sanki bu halde bırakıp
giderse kaybedeceklerdi. Yorgunluk iyice bedenini sarmaya başladığında hamleleri
gitgide zayıfladı. Verda da ondan farklı görünmüyordu. Ruhsal olarak da çok yıpranmışlardı.
Tedavi gören hafif yaralılar tekrar dövüşe
dönüyordu. Kimilerinin gözlerinde korku, kalbinde karamsarlık vardı. Bu,
sıradan bir savaştan çok farklıydı ve düşman güçlüydü. Son anlarını yaşadığını düşünecek
kadar umutsuz olanlar, kaçmakla kalıp savaşmak arasında bocalayanlar vardı.
Alaz ve
Canas karşı karşıya geldi. “Demek gemide bahsettiğin şey buydu,” dedi
Alaz. Düşünceleri kıyıyı döven dalgalar misali sürekli hareket halindeydi. Canas’
ın bakışları ne ima ediyor anlamıyordu bile. Onu bu denli delice bir yola sokan
ve bu yolda kusursuz oyunculuk
sergilemesine sebep olan neydi merak ediyordu. Kendini tamamen kaybetmiş birinden
intikam almak hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Zira onun ölümden korkar gibi bir
hali de yoktu. O, bakışlarıyla meydan okuyor, bulunduğu konuma kimsenin
ulaşamayacağını zevkle haykırıyordu.
Canas soğuk şekilde gülümsedi. “Sonunda idrak
edebildin Lider Alaz. Ah unuttum, artık tek bir lider var aramızda,” dedi
Canas, Harula’ ya bakarak.
“Onun seni bir çırpıda harcamayacağına nasıl inanıyorsun?”
“Hayalim onu sizin başınıza musallat etmekti.
Bundan sonra bana ne olacağını umursamıyorum. Çürümüş ideolojilerinizin sonu
geldi.”
“Büyük bir yanlışın içindesin. Görmüyor musun
bunun sonuçlarının çok ağır olacağını? Bir şeyi düzeltip kurtarma imkanı varken
tamamen yıkmak senin bu yaptığın. Sen doğru düşünemeyecek kadar aklını yitirmişsin.”
“Bunu, senin gibi çıkarı için yaşayan ve zayıf
ülkelerin üzerine çökmeye çalışan birinden duymak manidar.”
Alaz bir an kalakaldı, Canas’ a laf
yetiştirmek zordu. Belki de daha önce biri bunları açıkça yüzüne haykırmadığı için
şaşkına döndü. Canas saldırıya geçmek için hareketlenince konuşmaya başladı. “Birlikte
her şeyi düzeltebilirdik. Tüm bunlara gerek var mıydı?”
“Bu söylediğine kendin bile inanmıyorsun
değil mi? Başlarına büyük bir musibet gelmeden insanlar gerçekleri görmek
istemez. Eğer biraz daha uzatırsan benle kapışmamak için vakit kazanmaya
çalıştığını düşüneceğim. Tabi, gemideki yenilgiden sonra böyle çekinmen
normal.” Alaz sinirlerine hakim olmaya çalıştı. Onun sadece kendisini
kışkırtmaya çalıştığının farkındaydı. Gerisinde, saldırmak için hazır bekleyen adamlarına
karışmamalarını söyledi. “Eğer cesaretin varsa insan gibi saldır bana, özel
gücünü kullanmadan.” Sesindeki ima Canas' ı gülümsetti. “Nasıl istersen öyle
olsun.”
Canas, Alaz’ ın üstüne yürümeye başladı. Yarım
bıraktığı işini tamamlamaya hazırdı. Sakince bekleyen Alaz elini hızla kemerine
atıp minyatür, ahşap bir arbalet çıkardı. Tetiği çektiğinde fırlayan küçük ok
Canas’ ın yanağını kesip geçti. Canas elini yanağına götürdü. Alaz’ ın
yüzündeki rahatlama canını sıktı, bir işler çeviriyor olduğunun farkındaydı. Ona
doğru koşup saldırdı ancak ıskaladı. Bulanık görmeye başlamıştı, başı da hafif
dönüyordu. Bir kez daha saldırdı ama Alaz onu kolayca durdurdu. “Sen ne
yaptın?” dedi Canas.
“Önemli bir şey değil. Sadece zehirli
otlardan oluşmuş bir karışım. Kana bir miktar karışmasıyla bile etkisini gösterir.”
“Senden bekleneceği gibi,” dedi Canas etrafı
algılamaya çalışarak. Ne yöne dönse karmaşık, bulanık şekillerden başka bir şey
görmüyordu.
“Dürüst olduğumu iddia etmedim.”
Canas böyle devam edemeyeceğinin farkındaydı.
Hemen görünmez olup uzaklaşmaya çalıştı. Etraftakilere çarparak ilerlediği için
Alaz ve adamları peşine takıldı. Canas kılıcını savurarak onları uzak tutmaya
çalışıyordu. Son çare olarak etrafı sisle kapladığında izini kaybettirebildi. Alaz’
ın arkadan bağırdığını duydu. “Yakalayın onu!” Canas zehrin etkisinin yavaş
yavaş geçeceğini umuyordu. El yordamıyla ilerleyerek, birilerine çarparak kendini
meydanın dışına attı. Bir ağacın gövdesine dayanıp oturdu. İzlenme ihtimaline
karşı hala görünmez halde bekliyordu ama uzun süre bu halde kalamazdı. Dinlenirken
kalp atışı yavaş yavaş düzene girdi. Oturana kadar çok yorulduğunu fark
etmemişti. Kolundaki kesikle ilgilendi.
Holant,
Mir, Markos üçlüsü ortak saldırılar yaparak fedaileri yenmeyi ve uzak tutmayı
başarmışlardı. Dövüş stillerine alıştıkları için birbirlerini
tamamlayabiliyorlardı. Mir sık sık konuşarak onları motive etmeye çalışıyordu. “Umutsuzluğa
yer yok, başaracağız. Buradan çıktığımızda dışarıda birlikte takılacağız daha.”
Markos arbaletiyle bir fedaiyi vurduktan sonra yanıtlamak için Mir’ e döndü. “Tabi
ki...” O anda Mir’ in arkasında aniden beliren fedaiyi gördü. Fedai kılıcını
Mir’ in boynuna doğru savururken Markos içgüdüsel olarak harekete geçti. Elini
Mir’ in ensesine atıp hızla kafasını yere eğdi. Kılıç eğilmiş haldeki Mir’ in
üstünden geçti. Markos anında tekme atarak fedaiyi geriye savurdu. “Çok
yakındı,” dedi Mir tuttuğu nefesini bırakarak. İkisinin üstüne birden kan sıçrayınca
donup kaldılar. Holant ayaklarının dibine düştü.
Harula, Alasır yaralarına bakıp gözünü sandıktan
sonra tüm fedaileri etrafına topladı. Hiddeti sözlerine yansıyordu. “Her yere dağılın,
Butah en kısa sürede düşmeli!” Siluetlerin çoğu hızla uzaklaştı, onlarda
yorgunluktan hiç eser yoktu. Kalanlar Harula' nın etrafında, onun vereceği emri
bekliyordu.
Janef’ in içini korku sardı. O vakte kadar arka
planda kalıp dövüşmeyen fedailer de işe dahil olmuştu. Onlar yerleşim
birimlerine ulaşırsa neler olacağını düşünmek bile istemiyordu. Karısı ve
çocuğu aklından çıkmıyordu. Şu ana kadar iyi dayanmıştı ama artık kanı çekilmiş
gibi hissediyordu. Uzaklaşan siluetleri izlerken dizlerinin üstüne çöktü. Verda
omzuna dokundu. “Bu sen değilsin, toparlan. Esas şimdi sorumluluğumuz arttı.” Harap
olan görüntüsünün aksine kadının gözlerinde kararlılık vardı. Serenay sonunda onları
bulduğu ve sağ olduklarını gördüğü için rahatlamıştı. Onlara katılıp fedailerin
ardına düştü.
Uzun süredir kararsızdım, ya Zorkan ya Alaz ölecekti. Alaz' ın ölümü etkileyici olmaz diye Zorkan' ı seçtim. Sevdiğim liderin ölümünü yazmak istemezdim ama böyle gelişti. :)) Hmm, ilginç bir tahmin. :) Teşekkür ederim İlkay güzel yorumun için.
YanıtlaSilHarula'nın karşısına ölecek olsa da Zorkan çıkmalıydı:) Ama bu kadar erken ölmesi beni karamsarlığa itti:)) Bakalım sürpriz hangi liderden gelecek:) Kaleminize sağlık:)
YanıtlaSilBence de onun karşısına Zorkan çıkabilirdi ancak. Erken öldü evet, savaş daha sürecek. :) Şu an savaş alanında Cender ve Alaz kaldı. Harula' yı sıradan birinin yenmesi zor. :) Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
YanıtlaSilserenay için başka bir roman yaz artık bana neee :) ayda verda krazu elbruz rembar, hadi serenay hepsine göz kulak ol seeen :) oooo büyük an geldii, harula ile zorkan (hard blood :), oyyy sıkı savaştılar ama anaaa zorkan öldü, bunu beklemiyorduk yani :) harulanın gözü de gitti, cender de üzüldü :) hımm şimdi işler biraz değişiecek gibi, alaz, ceddil, sonraaa canas, harula bakalım nolcak, alaz ile canas kapışması :) bastır serenay :) bu bölüm dramatikoooo :) biraz da vahşi bölüm, son bölümler bol kanlıııı :) iyi gidiyooo :)
YanıtlaSilSerenay' a özel roman diyorsun ooo. :)) Az yer veriyorum ona haklısın. Zorkan' ın ölümünü beklemeyeceğinizi düşünmüştüm. :) Bölüm biraz dramatik ve kanlıydı gerçekten. Savaş uzadıkça kayıplar da artıyor. :) Yorumun için teşekkürler Deep. :)
SilAh ah Zorkan, üzücü bir son oldu. Keşke bu kadar fevri olmasaydı karakterin de biraz düşünerek adım atsaydın. Cender favorim oldu, zeki adam bakalım neler yapacak? Bundan sonra onun yükselişi olsun, olmalı bence. Canas'a gelince beni sinir etti artık, delirmiş adam ciddi manada delirmiş. Anormal, yazık. Şu Harula'nın hikayesini görebilecek miyiz ya merak ediyorum? Kalemine sağlık, su gibi akıp gitti romanının bu bölümü. Karakterlerinle üzülüp seviniyorum. Gerçekçiler, çok iyiler. İzler gibi okuyoruz Duygucum. :D
YanıtlaSilMerveciğim değerli yorumun için sağol. Tavsiyelerinle bana çok yardımcı oluyorsun. :) Zorkan hep fevriydi ve böyle üzücü bir sonla karşılaştı. Cender' in yükselmesini ben de isterim, baştan beri keyifle yazdığım bir karakterdi. Canas sonunda sinir etmiş seni. :)) Harula' nın hikayesini yazabilir miyim bilmiyorum, düşüneceğim. :) Karakterleri gerçekçi bulmana çok sevindim, bu benim için önemli bir konu. :)
SilCanas favorimdi ancak okudukça delirdiğini iyice anlamış oldum. Zaten hiç bir şey de umrunda değil ölmek istiyor, intihar etmek istiyor adam. Nihilist midir yoksa nedir bilemiyorum, yok olmak istiyor. :') Evet gerçekçiler ve karakterlerini çok seviyorum canım. :)
YanıtlaSilPsikolojisi bayağı bozuk ve uzun süre kimsenin fark etmemesi sayesinde buraya kadar ilerledi. :) Teşekkür ederim, öyle düşünmene sevindim canım.
SilDevamı gelse de okusak yaaa :)
SilBunu yayınlayalı çok olmadı ki daha Mervecim. Bana biraz zaman ver, yeni bölümü yazıyorum. :))
SilBiliyorum okuyucu sabırsızlığı benimki. :D
SilMind blowing blog
YanıtlaSil