22 Ekim 2021 Cuma

Savaş Çığırtkanı 2- 15.Bölüm (Roman)


 


BÖLÜM 15

 

Yas Zamanı - Butah

 

Serenay ile Rembar Krazu’ yu götürüp sağlık personeline teslim ettiler, o iyi olacak gibi görünüyordu. Krazu masaya yatırılırken güçlükle gözlerini araladı ve kendisini endişeyle izleyen Serenay' a gülümsedi. Sadece ağzını kımıldatarak teşekkür etti. Herkes o kadar yoğundu ki Serenay konuşacak vakit bulamadı. Savaşın tüm tarafları yaralılar için canla başla çalışıyordu. Bir yandan görevlerini yerine getirmeye çalışan insanlar bir yandan savaşın kötüye giden gidişatı yüzünden endişeliydi. Düşman tarafından hedef alınabilirlerdi.

Serenay bir kez daha Krazu' ya bakıp kafasında karmaşık düşüncelerle oradan ayrıldı. Savaş ne zaman sonlanacaktı, daha kaç kişinin canı yanacaktı, Krazu ülkesine hemen dönecek miydi tüm bunları merak ediyordu. Aklına gelince diğer tarafa döndü, büyük çadırlardan birine girdi. Bir hemşire ayak altında dolanmaması için onu uyardı. “Tamam, hemen birine bakıp gideceğim.”

Serenay kalabalığın arasından Elbruz’ u görmeyi başardı. Elbruz, savaş meydanından uzakta kaldığı için kötü hissediyordu. Elinden bir şey gelmemesi, diğerlerine yardım edememesi canını sıkıyordu. Bacağından kötü yaralandığı için kısa süre içinde ayaklanması mümkün görünmüyordu. Serenay’ ın ona baktığını fark edince yüzünde bir rahatlama belirdi. Elini kaldırıp hafifçe tebessüm etti. Etraf inleyen, kıvranan insanlarla doluyken konuşup da kimseyi rahatsız etmek istemiyordu. Serenay da aynı şekilde karşılık verdi. Rembar birden arkasında belirdi. “Hadi, gidelim artık.”

Ayda onları görünce yanlarına koştu. “Verda iyi mi? Onun için çok endişeliyim.” Serenay onun ellerini tuttu. “İnan şu an bilmiyorum. Hemen oraya gideceğiz, endişelenme.” Ayda karamsar halde gidişlerini izledi. O sırada bir yaralı getirilince yardıma koştu.

Geri döndüklerinde savaşın yıkıcı etkisi Serenay’ a tokat gibi çarptı. Meydan az önceki halinden çok farklıydı. Pek insan kan içinde yerde yatıyor ya da yaralı halde dövüşe devam etmeye çalışıyordu. Acıyla bağırıp yardım isteyenleri işitti, kan ve yanık kokusu burnunu sızlattı. Tanıdık bir sima görme korkusu içini kemirince yerdeki insanların yüzüne bakamadı. Gözleri dolmaya, elleri titremeye  başlamıştı. Rembar kolundan çekti. “Toparlan, ölmek mi istiyorsun? Mutlaka birileri yardıma gelecektir. O ana kadar elimizden geleni yapmalıyız.” “Ha-haklısın,” dedi Serenay çaresizce. Rembar önden koşup gitti.

Zorkan yalnızca Harula' ya odaklanmıştı. Ona doğru ilerlerken aklında onu yenmekten başka bir şey yoktu. Kılıcıyla ilk hamleyi yaptığında Harula kolayca sıyrıldı. Zorkan’ ın masmavi gözlerinden içinde fokurdayan ateş okunabiliyordu. “Sıradan birine göre fazla cesursun,” dedi onun bu haliyle keyiflenen Harula.

 Zorkan tüm gücüyle kılıcını indirdi. Harula bu kez güçlükle onun hamlesini durdurdu. Pes etmeyen Zorkan hızla dönerek tam aksi yönden saldırdı. İkisinin kılıçları çarpıştığında Harula' nın ayakları toprakta geriye doğru kaydı. Karşısındaki adamın kolay lokma olmadığını anlamıştı. Dazzaplılar da Zorkan’ ın arkasından ilerlemiş fedailerle şiddetli şekilde çarpışıyordu.

Harula hemen sıyrılıp kılıcını Zorkan’ a doğrulttu ve karanlık bir enerjiyi sıkıştırıp fırlattı. Bacağında büyük bir tahribat oluşan Zorkan büyük bir istikrarla, adrenalinin de etkisi ile, acısını bastırmayı başardı. Sağlam bacağından destek alarak ileri atıldı ve kılıcını Harula' nın boynuna saplamaya çalıştı. Karanlık lider gücünü siluetler kadar çok sık kullanamıyordu, o sadece karanlığın gücünü emanet almış bir insandı. Avucunun içindeki siyah mühüre baktı. Bu sayede siluetleri idare edebiliyor, güçlerini devralabiliyordu.

O sırada saldırıyı önlemek için ikisinin arasına bir fedai atladı, boynundan giren kılıç fedainin ensesinden çıktı. Kılıcın ucu Harula' nın boynuna bir iki cm kala durmuştu. Fedai boğazından hırıltılar çıkararak yere devrilirken Harula ilk kez sıradan bir insanın kendini bu kadar zorladığına şahit oluyordu. “Sınırını bilmiyorsun değil mi? Ateşe çok yaklaşırsan yanarsın. Diğerleri gibi mesafeni korumalısın.”

“Gül bahçesinde yürüyen çok olur. Bense hep taşlı yollarda yürümeyi tercih ederim ve asla geri adım atmam. Hele de karşımda acımasız bir cani varsa.” Zorkan, varlığıyla bile insanları titreten Harula' nın karşısında dikilerek adeta ölüme meydan okuyordu. Harula alaycı şekilde güldü. “Sen benim kılıma bile zarar veremeyeceksin.”

Zorkan ile birlikte yanındaki kurtlar da saldırıya geçti. Aralarında şiddetli bir çatışma başladı. Kurtlar hiddetle hırlıyor, Harula' yı yakalamak için fırsat kolluyordu. Siyah olan kurt sivri dişlerini Harula' nın koluna geçirdi. İnatçı kurttan kurtulamayacağını anlayan Harula kılıcını ona saplamak üzereyken Zorkan tökezleyerek de olsa kılıcını savurdu. Kılıç saldırısından sıyrılmaya çalışan Harula geriye doğru kendini atınca kurtla birlikte yuvarlandı. Kurt avını bırakmamakta kararlıydı. Bir fedai yaklaşıp sırtından onu yaraladı ve tekmeleyerek karanlık liderden uzaklaştırdı.

Her geçen dakika Zorkan’ ın ağrısı artarken dayanmakta zorluk çekiyordu. Yerde sürüklediği bacağındaki dağılmış etler görünüyor, bastığı yer kana bulanıyordu. Chitan ve birkaç kişi fedaileri atlatıp liderin yanında yerini aldı. “Efendim, ağır yara aldınız. Sizin için endişeliyiz,” dedi Chitan. Zorkan derin bir nefes aldı. “Biz öne çıkma cesareti gösterelim ki ardımızdakilerde birlik ruhu canlansın.”

Sonunda kolunu kurtaran lider öfkeliydi. Kılıcını savurunca Zorkan ve adamları metrelerce geriye uçtu. Başını taşa çarpan Chitan bayılıp kaldı. Zorkan kılıcına tutunarak güçlükle doğruldu. Fedailer onlara doğru ilerleyince Harula bir el hareketi ile onları durdurdu. İşaret parmağını Zorkan’ a doğrulttu. “Onun ölümü benim ellerimden olacak. Diğerleri size kalsın.”

Çok sayıda fedai savaşçıların etrafını sarıp ateş topları fırlattı. “Şimdi!” diye bağırdı Garnap. Yüksek şiddetteki sesi her yerde yankılanmıştı. Mara başta olmak üzere Sesin Muhafızları eş zamanlı saldırıya geçti. Ses dalgaları diğer fiziksel saldırılardan daha kolay zarar veriyordu siluetlere. Kulaklarında oluşan basınç hem talimatları duymalarını hem de rahatça hareket etmelerini önlüyordu. Yine de etrafa rastgele salınan ateş toplarına, küçük çaplı yıldırımlara yakalananlar oldu.

Yara almamış iri kurtlardan biri Zorkan’ a yaklaşıp, önünde çömeldi. Lider onun ne demek istediğini anlamıştı. Üzerine çıkıp oturdu, tüylerine sıkıca tutundu. “Gidelim,” dedi kendinden emin şekilde. Kurt hırlayarak ileri atıldı. Uzun, sivri dişleriyle ürkütücü görünüyordu. Olabildiğince yükseğe sıçrayarak mesafeyi kapatmaya başladı.

Sakince onu izleyen Harula kurda bir yıldırım fırlattı. Kurt kılıçtan çıkan enerji tarafından vurulmadan önce Zorkan’ ı üstünden atmayı başardı. Aldığı büyük darbe ile her yeri parçalanan kurt ölmüş halde yere düştü. Zorkan için elem dolu bir andı. Hala karanlık lideri yenemediği için kendine lanet ediyordu. Harula, güçlükle doğrulan lidere baktı. “Taşlı yollarda yürümek sandığın kadar erdemli bir davranış değil ha? Ne halde olduğuna bir bak.” Sesindeki küçümseme rahatlıkla fark ediliyordu.

“Su buharı gibi kolayca yükselen biri erdemden söz edemez. Sonunda yere düşmekten kaçamayacaksın.”

 Zorkan daha fazla konuşarak vakit kaybetmek istemiyordu. Gerisinde çatışmalar devam ederken yoğun bir gayretle ilerledi. Harula da dikkatini toplayıp karşı saldırıya geçti. Kılıcını her savurduğunda rüzgar gibi, keskin bir akım kuvveti açığa çıkıyordu.

Cender başındaki fedai ile tek koluyla dövüşmekten ikisine odaklanamıyordu. Hemen bir şeyler yapmalıydı, durumun Zorkan’ ın aleyhine olduğu açıktı. Saldırılara rağmen onun kararlı şekilde ilerlediğini gördü. “Lider Zorkan, bu kadar yeter! Geri çekilin artık!” diye bağırdı. Zorkan ise onu işitmiyordu, tüm enerjisini yürümeye vermişti.

Zorkan ilerledikçe ona temas eden her akım gövdesinde derin yaralar açtı. Zırhı parçalandı, bedeninde çok sayıda uzun ve derin yarıklar oluştu. Göğsünde, karın bölgesinde, omzunda... Artık ilerleyecek dermanı kalmayan Zorkan rakibine iyice yaklaşmıştı. Dengesi bozuldu ve düşmemek için kılıcını toprağa dayayıp, kabzaya tutundu. Şakaklarından ter boşalıyordu, boynundaki damarlar kendini sıkmaktan patlayacak gibiydi. Harula' nın yüzünde zafer ışıltısı belirdi. Sıradan birinin ne cüretle kendisine meydan okuduğunu anlamıyordu zaten.

 Zorkan’ ın bedeni kızıla boyanmıştı. Gözlerindeki fer sönüyordu. Adım atacak hali kalmamış, ağzından kan gelmeye başlamıştı.  Kısacık bir an için tüm hayatını, ilkelerini, ne için yaşadığını düşündü. Düşüyordu. İçinde beliren son güç kırıntısı ile beklemediği anda kılıcını kaldırıp Harula' ya fırlattı. Şaşkınlıkla geri adım atan Harula kılıcını kullanmaya vakit bulamadı. Eliyle, yüzüne doğru gelen kılıcı yakaladı ama geç kalmıştı. Kılıcın ucu bir gözüne girmiş ve metali tutan eli kesilmişti. Zorkan gürültüyle yüz üstü yere düştü. Yüzünde huzurlu bir ifade belirmişti. Birkaç saniye içinde gözleri kapandı.

Harula dişlerini sıkarak kılıcı çıkardı. Kapanan gözünden aşağı kan süzülüyordu. “Lanet olası, gider ayak yapacağını yaptın!” Alasır endişe içinde karanlık liderin yanına koştu ve yarasına müdahale etmeye çalıştı. Harula burnundan soluyordu. “Elini çabuk tut.”

Zorkan' ın düşüşünü gören Cender hüzne boğuldu. Her ne kadar anlaşamasalar da onun dürüst biri olduğunu biliyordu. “Hikayen burada bitiyor ha,” diye mırıldandı.

Kendini iyice toparlayan Alaz savaşçıları ölürken duramamış savaş meydanına çıkmıştı. Elinden geleni yapmaya kararlıydı. Yardımcıları etrafında ilerlerken Zorkan ve Harula' nın mücadelesine şahit olmuştu. Dazzap' ın liderinin ölümünü hiç beklemediği için şaşkındı. Onun gibi fiziksel güce sahip biri yenilmişse diğer liderlerin pek şansının olmadığını biliyordu. Zorkan’ ın kendi iradesi ile son ana kadar karşı koyduğunu görmüştü. Alaz kendinde böyle bir cesaret ve kararlılığı bulabilecek miydi emin değildi. Şu ana kadar Lazinka’ nın gölgesinde olmaktan başka pek bir şey yapmamıştı. Gerçek benliğine sırt çevirmişti. Canas gibi bir düzenbazın oyununa geldikleri için öfkeliydi.

Dazzaplılar Sesin Muhafızları yardımı ile fedaileri aşıp liderin yanına koştu. Chitan da gürültüden kendine gelmiş, başını tutuyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışarak ilerlediğinde Zorkan' ı gördü. Kanlar içindeki bedeni savaşın ağır izlerini yansıtıyordu. Chitan üzüntü ile yere çöktü. Dazzaplı çoğu savaşçı için Zorkan yıkılmaz bir çınar gibiydi, herkesin destek aldığı bir güçtü. Ayakta kalan kurtlar liderin etrafını sarıp bir ağızdan acı acı ulumaya başladı. Ansızın çöken hüzün geceye daha da ağırlık katmıştı. Chitan yumruklarını sıkmış, uzun yıllar yanında yer aldığı lider için sessizce gözyaşı döküyordu.

Ceddil dövüşürken işittiği sese kulak kesildi. “Bir şey mi oldu?” dedi endişe içinde.

Azaka dikkatini sesin geldiği yöne verdi. Bir süre konuşmaları dinledi. “Lider Zorkan ölmüş. Kurtların yası bu.”

Yenira şaşkınlıkla baktı ona. “Bu kadar çabuk bir lideri kaybetmeyi beklemiyordum.”

Ceddil' in yüzü düştü. “O, saldırmadan durabilecek biri değildi zaten. Hepimiz ne çok kayıp verdik. En kötüsü de tüm bu kaosun Butah kaynaklı olması.”

“Butah’ tan değil, Canas adlı hainden kaynaklı.” Yenira düşündükçe çileden çıkıyordu. Canas, Butah’ ı diğer ülkeler karşısında çok kötü bir duruma sokmuş, tüm dengeleri alt üst etmişti. Canas’ ın ihanetinin uzun yıllar hafızalardan silinmeyeceği kesindi.

“Ne fark eder? Hiç birimiz onun gerçek niyetini anlayabildik, onu sorgulama cesareti gösterebildik mi?” Ceddil’ in konuşması bir fedainin uzaktan kendisine ateş topu fırlatması ile bölündü. Ceddil dikenli topuzuyla ateş topuna vurunca topuzu alev aldı. Bunu fırsat bilen Ceddil ileri atılıp topuzuyla fedailere vurdu. İnsanlar nasıl yanıyorsa onlar da anında cayır cayır yanmaya başladı. “Tam düşündüğüm gibi,” dedi Ceddil.

Elyama ve Saro birlikte dövüşüyordu. Ufak tefek darbeler dışında önemli bir hasar almamışlardı. Algı Bozucularla iş birliği içinde olan Katra da onların hedef aldığı fedailere saldırıyordu. Ufak tefek yapısına rağmen hızlı dövüşüyordu. Bir ara fedailer birer birer yaralanıp yere serilmeye başlayınca Katra şaşırdı. Sonra Sırat ve Zebbar’ ı görünce onların Sisle Yıkananları getirdiğini anladı. Hızla işe koyulan Sisle Yıkananlar görünmez halde fedaileri olabildiğince gafil avlayıp dağıtmaya çalışıyorlardı. İçlerinden biri Janef' i kurtardı.

Janef yanmış olan kolunu yeterince kullanamasa da savaş alanını terk etmek istememişti. Sanki bu halde bırakıp giderse kaybedeceklerdi. Yorgunluk iyice bedenini sarmaya başladığında hamleleri gitgide zayıfladı. Verda da ondan farklı görünmüyordu. Ruhsal olarak da çok yıpranmışlardı.

Tedavi gören hafif yaralılar tekrar dövüşe dönüyordu. Kimilerinin gözlerinde korku, kalbinde karamsarlık vardı. Bu, sıradan bir savaştan çok farklıydı ve düşman güçlüydü. Son anlarını yaşadığını düşünecek kadar umutsuz olanlar, kaçmakla kalıp savaşmak arasında bocalayanlar vardı.

Alaz ve  Canas karşı karşıya geldi. “Demek gemide bahsettiğin şey buydu,” dedi Alaz. Düşünceleri kıyıyı döven dalgalar misali sürekli hareket halindeydi. Canas’ ın bakışları ne ima ediyor anlamıyordu bile. Onu bu denli delice bir yola sokan  ve bu yolda kusursuz oyunculuk sergilemesine sebep olan neydi merak ediyordu. Kendini tamamen kaybetmiş birinden intikam almak hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Zira onun ölümden korkar gibi bir hali de yoktu. O, bakışlarıyla meydan okuyor, bulunduğu konuma kimsenin ulaşamayacağını zevkle haykırıyordu.

Canas soğuk şekilde gülümsedi. “Sonunda idrak edebildin Lider Alaz. Ah unuttum, artık tek bir lider var aramızda,” dedi Canas, Harula’ ya bakarak.

“Onun seni bir çırpıda harcamayacağına nasıl inanıyorsun?”

“Hayalim onu sizin başınıza musallat etmekti. Bundan sonra bana ne olacağını umursamıyorum. Çürümüş ideolojilerinizin sonu geldi.”

“Büyük bir yanlışın içindesin. Görmüyor musun bunun sonuçlarının çok ağır olacağını? Bir şeyi düzeltip kurtarma imkanı varken tamamen yıkmak senin bu yaptığın. Sen doğru düşünemeyecek kadar aklını yitirmişsin.”

“Bunu, senin gibi çıkarı için yaşayan ve zayıf ülkelerin üzerine çökmeye çalışan birinden duymak manidar.”

Alaz bir an kalakaldı, Canas’ a laf yetiştirmek zordu. Belki de daha önce biri bunları açıkça yüzüne haykırmadığı için şaşkına döndü. Canas saldırıya geçmek için hareketlenince konuşmaya başladı. “Birlikte her şeyi düzeltebilirdik. Tüm bunlara gerek var mıydı?”

“Bu söylediğine kendin bile inanmıyorsun değil mi? Başlarına büyük bir musibet gelmeden insanlar gerçekleri görmek istemez. Eğer biraz daha uzatırsan benle kapışmamak için vakit kazanmaya çalıştığını düşüneceğim. Tabi, gemideki yenilgiden sonra böyle çekinmen normal.” Alaz sinirlerine hakim olmaya çalıştı. Onun sadece kendisini kışkırtmaya çalıştığının farkındaydı. Gerisinde, saldırmak için hazır bekleyen adamlarına karışmamalarını söyledi. “Eğer cesaretin varsa insan gibi saldır bana, özel gücünü kullanmadan.” Sesindeki ima Canas' ı gülümsetti. “Nasıl istersen öyle olsun.”

Canas, Alaz’ ın üstüne yürümeye başladı. Yarım bıraktığı işini tamamlamaya hazırdı. Sakince bekleyen Alaz elini hızla kemerine atıp minyatür, ahşap bir arbalet çıkardı. Tetiği çektiğinde fırlayan küçük ok Canas’ ın yanağını kesip geçti. Canas elini yanağına götürdü. Alaz’ ın yüzündeki rahatlama canını sıktı, bir işler çeviriyor olduğunun farkındaydı. Ona doğru koşup saldırdı ancak ıskaladı. Bulanık görmeye başlamıştı, başı da hafif dönüyordu. Bir kez daha saldırdı ama Alaz onu kolayca durdurdu. “Sen ne yaptın?” dedi Canas.

“Önemli bir şey değil. Sadece zehirli otlardan oluşmuş bir karışım. Kana bir miktar karışmasıyla bile etkisini gösterir.”

“Senden bekleneceği gibi,” dedi Canas etrafı algılamaya çalışarak. Ne yöne dönse karmaşık, bulanık şekillerden başka bir şey görmüyordu.

“Dürüst olduğumu iddia etmedim.”

Canas böyle devam edemeyeceğinin farkındaydı. Hemen görünmez olup uzaklaşmaya çalıştı. Etraftakilere çarparak ilerlediği için Alaz ve adamları peşine takıldı. Canas kılıcını savurarak onları uzak tutmaya çalışıyordu. Son çare olarak etrafı sisle kapladığında izini kaybettirebildi. Alaz’ ın arkadan bağırdığını duydu. “Yakalayın onu!” Canas zehrin etkisinin yavaş yavaş geçeceğini umuyordu. El yordamıyla ilerleyerek, birilerine çarparak kendini meydanın dışına attı. Bir ağacın gövdesine dayanıp oturdu. İzlenme ihtimaline karşı hala görünmez halde bekliyordu ama uzun süre bu halde kalamazdı. Dinlenirken kalp atışı yavaş yavaş düzene girdi. Oturana kadar çok yorulduğunu fark etmemişti. Kolundaki kesikle ilgilendi.

 Holant, Mir, Markos üçlüsü ortak saldırılar yaparak fedaileri yenmeyi ve uzak tutmayı başarmışlardı. Dövüş stillerine alıştıkları için birbirlerini tamamlayabiliyorlardı. Mir sık sık konuşarak onları motive etmeye çalışıyordu. “Umutsuzluğa yer yok, başaracağız. Buradan çıktığımızda dışarıda birlikte takılacağız daha.” Markos arbaletiyle bir fedaiyi vurduktan sonra yanıtlamak için Mir’ e döndü. “Tabi ki...” O anda Mir’ in arkasında aniden beliren fedaiyi gördü. Fedai kılıcını Mir’ in boynuna doğru savururken Markos içgüdüsel olarak harekete geçti. Elini Mir’ in ensesine atıp hızla kafasını yere eğdi. Kılıç eğilmiş haldeki Mir’ in üstünden geçti. Markos anında tekme atarak fedaiyi geriye savurdu. “Çok yakındı,” dedi Mir tuttuğu nefesini bırakarak. İkisinin üstüne birden kan sıçrayınca donup kaldılar. Holant ayaklarının dibine düştü.

Harula, Alasır yaralarına bakıp gözünü sandıktan sonra tüm fedaileri etrafına topladı. Hiddeti sözlerine yansıyordu. “Her yere dağılın, Butah en kısa sürede düşmeli!” Siluetlerin çoğu hızla uzaklaştı, onlarda yorgunluktan hiç eser yoktu. Kalanlar Harula' nın etrafında, onun vereceği emri bekliyordu.

Janef’ in içini korku sardı. O vakte kadar arka planda kalıp dövüşmeyen fedailer de işe dahil olmuştu. Onlar yerleşim birimlerine ulaşırsa neler olacağını düşünmek bile istemiyordu. Karısı ve çocuğu aklından çıkmıyordu. Şu ana kadar iyi dayanmıştı ama artık kanı çekilmiş gibi hissediyordu. Uzaklaşan siluetleri izlerken dizlerinin üstüne çöktü. Verda omzuna dokundu. “Bu sen değilsin, toparlan. Esas şimdi sorumluluğumuz arttı.” Harap olan görüntüsünün aksine kadının gözlerinde kararlılık vardı. Serenay sonunda onları bulduğu ve sağ olduklarını gördüğü için rahatlamıştı. Onlara katılıp fedailerin ardına düştü.

13 yorum:

  1. Uzun süredir kararsızdım, ya Zorkan ya Alaz ölecekti. Alaz' ın ölümü etkileyici olmaz diye Zorkan' ı seçtim. Sevdiğim liderin ölümünü yazmak istemezdim ama böyle gelişti. :)) Hmm, ilginç bir tahmin. :) Teşekkür ederim İlkay güzel yorumun için.

    YanıtlaSil
  2. Harula'nın karşısına ölecek olsa da Zorkan çıkmalıydı:) Ama bu kadar erken ölmesi beni karamsarlığa itti:)) Bakalım sürpriz hangi liderden gelecek:) Kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
  3. Bence de onun karşısına Zorkan çıkabilirdi ancak. Erken öldü evet, savaş daha sürecek. :) Şu an savaş alanında Cender ve Alaz kaldı. Harula' yı sıradan birinin yenmesi zor. :) Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  4. serenay için başka bir roman yaz artık bana neee :) ayda verda krazu elbruz rembar, hadi serenay hepsine göz kulak ol seeen :) oooo büyük an geldii, harula ile zorkan (hard blood :), oyyy sıkı savaştılar ama anaaa zorkan öldü, bunu beklemiyorduk yani :) harulanın gözü de gitti, cender de üzüldü :) hımm şimdi işler biraz değişiecek gibi, alaz, ceddil, sonraaa canas, harula bakalım nolcak, alaz ile canas kapışması :) bastır serenay :) bu bölüm dramatikoooo :) biraz da vahşi bölüm, son bölümler bol kanlıııı :) iyi gidiyooo :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serenay' a özel roman diyorsun ooo. :)) Az yer veriyorum ona haklısın. Zorkan' ın ölümünü beklemeyeceğinizi düşünmüştüm. :) Bölüm biraz dramatik ve kanlıydı gerçekten. Savaş uzadıkça kayıplar da artıyor. :) Yorumun için teşekkürler Deep. :)

      Sil
  5. Ah ah Zorkan, üzücü bir son oldu. Keşke bu kadar fevri olmasaydı karakterin de biraz düşünerek adım atsaydın. Cender favorim oldu, zeki adam bakalım neler yapacak? Bundan sonra onun yükselişi olsun, olmalı bence. Canas'a gelince beni sinir etti artık, delirmiş adam ciddi manada delirmiş. Anormal, yazık. Şu Harula'nın hikayesini görebilecek miyiz ya merak ediyorum? Kalemine sağlık, su gibi akıp gitti romanının bu bölümü. Karakterlerinle üzülüp seviniyorum. Gerçekçiler, çok iyiler. İzler gibi okuyoruz Duygucum. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merveciğim değerli yorumun için sağol. Tavsiyelerinle bana çok yardımcı oluyorsun. :) Zorkan hep fevriydi ve böyle üzücü bir sonla karşılaştı. Cender' in yükselmesini ben de isterim, baştan beri keyifle yazdığım bir karakterdi. Canas sonunda sinir etmiş seni. :)) Harula' nın hikayesini yazabilir miyim bilmiyorum, düşüneceğim. :) Karakterleri gerçekçi bulmana çok sevindim, bu benim için önemli bir konu. :)

      Sil
  6. Canas favorimdi ancak okudukça delirdiğini iyice anlamış oldum. Zaten hiç bir şey de umrunda değil ölmek istiyor, intihar etmek istiyor adam. Nihilist midir yoksa nedir bilemiyorum, yok olmak istiyor. :') Evet gerçekçiler ve karakterlerini çok seviyorum canım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Psikolojisi bayağı bozuk ve uzun süre kimsenin fark etmemesi sayesinde buraya kadar ilerledi. :) Teşekkür ederim, öyle düşünmene sevindim canım.

      Sil
    2. Devamı gelse de okusak yaaa :)

      Sil
    3. Bunu yayınlayalı çok olmadı ki daha Mervecim. Bana biraz zaman ver, yeni bölümü yazıyorum. :))

      Sil
    4. Biliyorum okuyucu sabırsızlığı benimki. :D

      Sil

19 Dakika (Kitap)

   Kitap, çocukluğundan beri akran zorbalığına maruz kalan bir öğrencinin önceden tasarlayarak okul baskını yapması ve çok sayıda kişiyi öld...