8 Ekim 2021 Cuma

Savaş Çığırtkanı 2- 13.Bölüm (Roman)



BÖLÜM 13

 

Lider Harula - Butah


Krazu, seçimini yapmış, Ceddil yerine Canas’ a doğru yönelmişti. Şu an onu daha tehlikeli görüyordu ve ipleri eline almaya karar vermişti.

Yırtıcı bir kaplan gibi her yöne saldıran Canas babasının sesini işitince bir an donup kaldı. “Özünü unutmamalısın, oğlum,” dedi ses bir kez daha. Canas sesi kafasından atmaya çalıştı. Heyecanlanmış, eli titremeye başlamıştı. Son anda harekete geçmese rakibi onu ciddi şekilde yaralayacaktı. İşittiği sözler çarpışan kılıçların sesini bile bastırıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışan Canas öfke ile etrafına bakındı. Yakınlardaki Krazu’ yu fark edince gözleri kısıldı. Bunun, onun marifeti olduğuna emindi artık. Krazu, tüm dikkatini lidere vermiş, onun üstünde baskı kurmaya çalışıyordu. Bu durum hoşuna gitmese de Canas’ ı hem fiziksel hem ruhsal açıdan zorlamanın önemli olduğunu düşünüyordu.

“Kes şunu!” dedi Canas. Krazu’ nun kendisini duyacağının farkındaydı. “Yoluma çıkmakla başına iş açıyorsun. Bunu, kendin istedin.”

Canas rakibini atlatıp Krazu’ nun üzerine yürüdü. Sesin Muhafızı, Canas’ ın sabrının taştığını, onu biraz daha zorlasa kontrolünü kaybedeceğini görüyordu. Bu da onun avlanmasını kolaylaştıracaktı. Lider Canova’ yı önceki toplantıda görmüştü. Akılda kalacak bir ses tonu vardı, sakin ve vurgulu. Canas’ ın tepkisi ise beklediğinden farklıydı. Sesi duyduğu ilk anda üzüntü veya şaşkınlıktan çok sanki suçluymuş gibi yüzünde korku dolu bir ifade belirmişti. Krazu bunun üstüne gitmeye karar verdi.

Lider Canova’ nın sesi tekrar Canas’ ın zihninde yankılandı. “Neden benim yolumdan gitmiyorsun Canas? Kalbin öfke ve hırsla dolu.”

Canas ileri atılıp Krazu’ nun yüzüne sağlam bir yumruk geçirdi. “Kes dedim sana! Yerini bil, haddini aşıyorsun.” İkisi dövüşmeye başladığında Fuban lidere yaklaştı. “Efendim, şu an kazansak bile bu savaş bitmeyecek. Bu kadar yorulmuşken Dazzaplıları yenemeyiz.” Canas rakibine o kadar odaklanmıştı ki Fuban’ ı işitmiyordu bile. Kılıcı ile seri hamleler yapıyordu, tek derdi Krazu’ yu durdurmaktı.

“Lider Canas! Kendinize gelin. Köşeye sıkıştığımızı neden görmüyorsunuz?”

Canas bir anda öfke ile ona döndü. “Fuban, kendi işine bak sen! Pes etmek gibi bir niyetim yok. Herkes dayanmak zorunda, git motive et onları.” Fuban çileden çıkmak üzereydi. Liderin tecrübesiz olduğunu ve genç yaşından ötürü hırs yaptığını düşünüyordu. Yine de kendine denileni yapmak üzere uzaklaştı. Şu şartlarda lidere itaatsizlik etmek daha büyük sorunları doğurabilirdi. Atına atlayıp insanların arasında dolaşmaya başladı. Herkese sabretmeleri gerektiğini, kaybetmeyeceklerini söylüyordu.

Ağaçların arasından savaşı izleyen Barsuk sıkılmaya başlamıştı. “Bir savaşı bu kadar uzatmayı nasıl başarıyorlar anlamıyorum. Biz dahil olsak hemen bitivermişti.”

“Emret, hemen girelim aralarına,” dedi adamı.

Barsuk derin bir nefes aldı. “Nereye giriyorsun? Boş konuşma. Onların kavgası bizi ilgilendirmiyor. Biz sadece karanlık lideri bekleyeceğiz. Tabii gerçekten gelirse.” Daha fazla izlemeyi bırakıp bir ağacın dibine oturdu, mızrağını yanına koydu. Alev Soluyanlar sabırsızdı, bir an önce her şeyin bitmesini ve geri dönmeyi istiyorlardı.

Benay, bir kadın rakibi ile dövüşüyordu. Rakibi dişli çıktığı için ona bir türlü üstünlük sağlayamıyordu. İyice yorulduğu için dikkatini toplamakta zorlanıyordu. Sağ omzunda hissettiği keskin bir acıyla silahı elinden düştü. Biri arkasından saldırmıştı. Creyn yetişip adamın karşısına çıktı, dövüşmeye başladılar. O sırada uzaktan serbest bırakılan bir ok Creyn’ in baldırına girdi. Rakibinin kılıcı savurmasıyla eş zamanlı olarak dizinin üstüne çöken Creyn kılıç darbesini boynuna aldı. Hissettiği acı dayanılmazdı, gözleri dehşetle açılmıştı. Yana doğru yıkıldı, çok kan kaybediyordu. Onu yaralayan kişi de bunu beklemediği için donup kalmıştı. Benay hemen Creyn’ in yanına koştu, eline geçirdiği bir kıyafet parçasını boynuna bastırdı. “Elarin! Onu götürmeliyiz hemen.” Benay’ ın feryadını işiten Serenay ve Verda onlara doğru koştu. Creyn’ in solmuş yüzünü, zorlukla nefes aldığını gören Serenay kötü hissetti. Verda “çabuk olalım!” diye bağırdı.

“Dayanmalısın!” Benay’ ın eli ayağına dolanmıştı. Creyn hızla kan kaybettiğinin farkındaydı, kurtulamayacağını biliyordu. Yusan’ ı düşünürken kısa sürede bilinci kapanmaya başladı. “Hayır!” diye bağırdı Benay. Elleri tamamen kana bulanmıştı. “Çabuk! Sen bastırmaya devam et,” diye yerini Elarin’ e devretti. Kaslı kolları ile Creyn' i koltuk altlarından tuttu. Verda da hemen ayaklarını kaldırdı. Olabildiğince hızlı şekilde onu taşıdılar. Sağlık ekibinden biri ilk kontrolü yaptığında üzüntü içinde onun ölmüş olduğunu bildirdi. Benay ve Elarin yıkıldı. Kabul etmek istemeseler de Creyn’ in öldüğünü çoktan anlamışlardı.

Lider Cender de ordusu ile birlikte Butah’ a vardı. Omuzlarını ve gövdesini saran örme zırh giymişti. Kırmızı pelerini arkasında dalgalanıyordu. Garnap ve beraberindekiler de onlara katılmıştı. Cender yerini aldığında Zorkan’ ın tehditkâr bakışlarına maruz kaldı. Zorkan atını ona doğru sürüp karşısında durdu. “Neden buradasın Lider Cender? Hâlâ beni durdurma niyetinde misin?”

Cender hafifçe tebessüm etti. Sözlerini dikkatle seçerek tane tane konuştu. “Sizi durdurmanın bir yolu olmadığını çoktan anladım. Ben daha ulvi bir amaç için buradayım.”

“Neden söz ediyorsun?”

“Size daha önce de anlattım. Harula' yı durdurmak ve dünyayı kurtarmak için elimden geleni yapıyorum.”

“Dediklerinin gerçekleşeceğinden ne kadar eminsin. Hayal aleminde yaşamaya devam et. Bense Canas ile hesaplaşacağım anı bekliyorum.”

Cender acı bir tebessüm etti. “Daha fazla konuşmaya gerek yok. Yakında gerçekle yüzleşeceksiniz nasılsa.” Zorkan omuz silkti ve bir şey demeden yerine döndü. Cender geçen sürenin ardından artık daha kararlı  ve rahat hissediyordu. Kafasını yeterince toplamıştı ve şu ana kadar her şey yolunda gidiyordu.

Elyama ile Mara çoktan savaşa dahil olmuştu. Bir köşede Alaz’ ın savaşçıları ile dövüşüyorlardı. Garnap, Cender’ in yanında dikilmiş savaş meydanını gözleriyle tarıyordu. Sonunda onu bulması çok sürmedi. At kuyruğu yapılmış, oradan oraya savrulan gri saçlar gözüne çarptı.

“Tiran toparlandı, daha iyi görünüyor,” dedi Berzab. Dövüşe Ara verdiği sırada gidip onu görmüştü. “Bu, iyi bir haber,” dedi Yenira. Üzerine doğru koşan düşmana dikkatini verdi.  Kendinden emin halde kılıcını savurduğunda rakibi onu durdurdu. Kılıçları çaprazlamasına birbiriyle tokuşmuştu. İkisi de kılıçlarını sertçe iterken bir anda denge bozuldu. Rakibinin kılıcı kendi kılıcının üzerinden kayıp Yenira’ nın omzuna girdi. Yenira acısını bastırıp bir tekme savurdu, rakibinden kurtuldu. Kılıç yerinden çıkınca dişlerini sıktı, gücünü ayaklarına verip dengesini sağlamaya çalıştı. Aniden önünde beliren Ceddil topuzuyla düşmanı püskürttü. “İyi misin?”

“İdare eder. Çok derine girmedi,” dedi Yenira. Kanamasını durdurmaya çalışıyordu. “Hadi, sen git, yarana baksınlar,” dedi Yenira’ ya. Ardından dövüşmekte olan Berzab ve Azaka’ ya katıldı. Azaka rakibini şaşırtmak için kurt sesi kullandı. Arkasında hırlayan, vahşi bir kurt olduğunu sanan adam yerinden sıçradı. Tam o anda Azaka onu boynundan yakaladı. Nefessiz kalan adam debeleniyordu, neredeyse bayılacaktı. Defalarca dirsek atmaya çalışsa da Azaka’ nın mengene gibi sıkılı kolundan kurtulamadı. “Ceddil, çantamdan bir ip daha çıkar, şunu bağlayalım.” Savaş sırasında esir alınanlar bir yerde toplanıyor ve sorgulanıyordu. Amaç onlardan bilgi alabilmek ve eğer varsa kendi içlerinden esir alınmış kişilerle takas yapmaktı. Sorgu ekibinin başında uzun yıllar tecrübe edinmiş bir lider yardımcısı bulunurdu.

Güneye giden savaşçıların dönüşü ile çok yorulan kişiler çekilmişti. Kazzam daha önce yaralanmışsa da toparlanmıştı. At arabasında gelirken gücü yerine gelmişti. Elinden gelen tüm gayreti gösteriyordu. İri cüssesi, güçlü yapısı ile düşmanlarının korkulu rüyasıydı. Bir elinde kılıç diğer elinde muşta ile saldırılarını sürdürdü. Muşta ile bir kişinin burnunu, birinin de el tarak kemiğini kırmıştı.  

Janef bir süre dinlendiğinden kendine geldi. Şimdi ruh hali biraz daha iyiydi. Geride bıraktığı eşini ve çocuğunu düşünüp dikkatli davranıyordu. Rembar ve Serenay’ ın babası ile sırt sırta dövüşüyordu.  Yakınlarına ateşli bir patlayıcı düşünce hepsi kendini yerde buldu. Janef’ in kolu yanmıştı. Rembar’ ın bacağına yapışan kumaş köz gibi olmuştu, yüzü acıyla kasıldı. Patlama sırasında fırlayan bir metal parçası da Karan’ ın bacağını kesmiş ve düşerken başını yere vurduğu için biraz sersemlemişti. Canı yansa da belli etmemeye çalışıyordu. Serenay endişe içinde yanlarına koştu. “İyi misiniz? Baba yardım edeyim.”

“Sakin ol kızım, iyiyiz.”

Janef koluna dokunamıyordu. Ön kolu büyük ölçüde yanmıştı. Serenay yavaşça babasını kaldırdı, kime yetişeceğini bilemiyordu. Karan’ ın yürümesine yardım ederken iyice bunalmaya başladı. Sanki savaş hiç bitmeyecek, herkesi birer birer kaybedecekti. Hava ağırlaşmış gibiydi. Dolan gözlerini babasına göstermemeye çalıştı. Üşüyordu, çok üşüyordu. Uzun süredir uzak kaldığı evine dönmek, annesine kavuşmak istiyordu.

“Dikkat et!” diye bağırdı Karan.

Serenay aniden karşısına çıkan silahlı adama kılıcıyla karşılık verdi. Ancak yeterince güçlü bir saldırı yapamadığı için adam kolayca kurtulup dönerek kılıcını savurdu. Bir anlığına ürküp başını geriye çeviren Serenay acı darbeyi bekledi ama hiçbir şey olmadı. Şaşkınlıkla dönüp baktığında adamın yere yığıldığını gördü. Krazu, Serenay’ ın başının dertte olduğunu fark edince kayıtsız kalamamıştı. “İyi misin sen?”

Serenay şaşkınlığı üzerinden atınca teşekkür etti. “Yine karşılaştık,” dedi. “Neden burada olmak zorundaydın? Aklım sende kalacak. Şimdilik gitmeliyim, dikkatli olun.” Serenay daha bir şey diyemeden Krazu koşarak gitti. Karan’ ın kafası karışmıştı. “Onu tanıyor musun?” dedi. Serenay lafı değiştirdi hemen. “Şimdi sırası değil baba, gitmeliyiz.”

“Bakıyorum da dikkatini çeken başka şeyler var. Ama sen böyle gidip durursan biz nasıl kapışacağız?” dedi Canas imalı şekilde. Krazu, tekrar Canas’ ın karşısında yerini almıştı. “En büyük meselem sizi yenebilmek. Kurtlar bile üstünüze çökmek için sırada bekliyor. Nasıl bu kadar rahatsınız? Güvendiğiniz bir şey mi var?” Canas’ ın sırıtışı sorusunun cevabı oldu. “Gitmekten de söz etmiştiniz daha önce.”

“Düşündüm de bu leş gibi dünyada daha fazla sürünmeye gerek yok. Aradığım şey burada değil,” dedi Canas.

“Ölümünüz benim ellerimden olacak zaten, hiç merak etmeyin.”

“Yapabiliyorsan yap.”

Canas’ ın kini bakışlarına yansıyordu. Sakin görünmeye çalışarak yavaşça Krazu’ ya yaklaştı. Sağ elindeki kılıcı aşağı doğru tutuyordu. Aniden hareketlendi, diğer elini hızla kaldırıp avucundaki kumları savurdu. Rüzgarın da etkisi ile kumlar Krazu’ nun gözüne girdi. Gözlerini açmakta zorlanan Krazu ansızın dibinde biten Canas’ a karşılık verdi. İşitme duyusu yüksek olduğu için onun adımlarını ve hareketlerini çözebiliyordu. Canas sertçe saldırdı, doğruca Krazu’ nun üstüne koştu ve sıçrayarak karnının ortasına iki ayağını birden geçirdi. Krazu sendeleyip geriye düşerken Canas kılıcını onun boynuna doğru savurdu. Yeterince yakında olmadığı için sadece ince bir kesik açabildi. Krazu elleriyle yerden destek alarak gövdesini hafifçe kaldırdı ve sırtını geriye vererek yukarı doğru tekme savurdu. Canas omzuna gelen sağlam tekmeyle dengesini kaybetti. Hızla ayağa kalkan Krazu sızlayan gözlerini ovuyordu. Boynundan sızan kan ince bir şerit halinde aşağıya süzülüyordu. Canas yeni bir hamleye yeltenmişti ki Alaz’ ın yardımcılarından biri onu engelledi. “Demek önce sen ölmek istiyorsun?” dedi Canas.

Garnap, Mara’ nın yanında yerini almıştı. İkisi bir olmuş ses saldırıları yapıyor, düşmanı zayıflatmaya çalışıyordu. Mara insanların gevşemelerine sebep olup onları sersemletirken Garnap yolladığı ses şoku ile bayılmalarına neden oluyordu. Elyama da bayılanları bağlamakla meşguldü. Ancak adamlardan biri bir anda kendine gelip Elyama' nın boğazına yapıştı. Kadın debelenirken birisi gelip adama tekme attı. Yüzü kırmızıya dönen Elyama başını kaldırıp bakınca şaşırdı. Bir yandan boynunu tutarken yavaşça ayağa kalktı. “Sen neden buradasın?”

“Saygıdeğer hanımefendi sizin bu savaşta yer alacağınızı tahmin ettiğim için Lider Cender’ in peşine takıldım. Neyse ki dövüşebildiğimi söyleyince kendisi bunu sorun etmedi. Savaşı duyunca sizin için nasıl endişelendim bilemezsiniz.”

Elyama hâlâ şaşkındı. Saro’ yu bir daha görmeyi beklemiyordu. Ayrıca şu an gerçek bir savaşçı gibi görünüyordu. Saro arkadan yaklaşan bir adamı fark edip ona döndü. Kılıcının kabzası ile başına vurduğu adamı bayılttı. “Ah, ne diyordum? Siz iyisiniz, değil mi?”

“Sayenizde iyiyim,” dedi Elyama.

“Sizinle birlikte dövüşecek olmak benim için bir şereftir.”

Elyama, Saro’ nun ciddi ve samimi ifadesi karşısında gülümsemekle yetindi. Böyle bir anda ne diyeceğinden emin değildi. “Hadi, başlayalım o halde.”

Canas, Krazu’ yu  koruyan yardımcının karnına kılıcını saplamıştı. Adam olduğu yere çöktü. Krazu kan çanağına dönen gözlerini yeni açabilmişti. Arkadaşının yere yığıldığını görünce öfkelendi, yavaş yavaş kontrolünü kaybediyordu. Bakışları uzaktaki birine odaklandı. Ne yapıp edip onu şimdi savaşın içine sürüklemeliydi. Her şeyin bir an önce sonlanması için Dazzaplılara ihtiyacı vardı. Canas için daha fazla vakit harcamak istemiyordu.

Zorkan kaşları çatık ve canı sıkkın halde beklerken işittiği sesle irkildi. “Ben Lider Alaz’ ın yardımcısı Krazu. Şu an Lider Canas ile dövüşmekte olan kişiyim. Kendisinin gizli bir planı olduğundan ve bu uğurda herkesi gözden çıkarabileceğinden şüpheleniyorum. Vakit geç olmadan onu birlikte durdurmalıyız. Lütfen bana kulak verin.” Lider şaşkınlıkla ve sabırla konuşmanın sonlanmasını bekledi. Bakışlarıyla alanı taradı, ikisini bulması biraz zaman aldı. Krazu’ nun sesi tekrar zihninde yankılandı. “Şimdi size aramızdaki konuşmayı aktaracağım.”

Chitan liderin dikkat kesildiğini fark etmişti. “Efendim, bir şey mi oldu?”

Zorkan hemen elini kaldırdı. “Sessiz ol.” Sesindeki vurgu yardımcısının hemen susmasına neden oldu. Liderin mavi gözleri kısılmıştı.

“Lider Canas gerçek yüzünüzü tam olarak ne zaman göstereceksiniz? Savaşı kaybedince mi yoksa? Zira kazanacağınıza ihtimal vermiyorum.”

“Ben istediğimi elde etmeden asla pes etmem. Sizin vaktiniz doluyor artık işe yaramaz sisteminiz başınıza çökecek.”

“Nasıl olacak o?”

Canas güldü. Başını hafifçe göğe kaldırdı. “Karanlık, benim en büyük yardımcım olacak.” Sonra koşup tekrar saldırdı.

“Sizi anlamakta zorlanıyorum.”

“Merak etme, yakında acı gerçeklerle yüzleşeceksiniz hepiniz.”

“Lider olduğunuzdan beri çok değiştiniz. Yoksa Lider Canova’ nın ölümü sizin için bir fırsat mı oldu? Babanız için gerçekten üzüldünüz mü?”

“Babamın adını ağzına alma! Beni duygusuzluk ve çıkarcılıkla itham edemezsin.”

“Yaptıklarınızla sözleriniz uyuşmuyor ama.” Krazu kılıcıyla kendini savunuyordu.

Canas büyük bir hırsla kılıcını Krazu’ nun uyluğuna sapladı. O kadar sert vurmuştu ki Krazu kemiğinin kırıldığını sandı. Acıdan yüzü renk değiştirdi. Ses giderek azalınca Zorkan endişeye kapıldı, her şeyi duymak istiyordu. Canas delicesine güldü. “Aptal. Söylediklerinden çok daha fazlası var. Kehaneti gerçekleştirmek için onu ben öld...” Ses tam o sırada kesildiğinde Zorkan’ ın gözleri dehşetle açıldı. “Bu olamaz.” Yaşadığı ilk şoku atlatınca atının üstünde geriye döndü. “Herkes peşime düşsün, şimdi savaşa giriyoruz!” Savaşçılar hemen atlarına atladı, kurtlar hazır vaziyete geçti. Zorkan adeta gürledi. “Hücum!” Aynı anda herkes aşağı doğru inmeye başladı.

Canas kılıca daha da bastırınca açılan kesikten yoğun şekilde kan akmaya başladı. Krazu dayanamayıp bağırdı. Canas kılıcını çekip bu kez Krazu’ nun göğsünü hedef aldı. Krazu zorlukla kendini yana atınca kılıç yere saplandı. Bacağından dökülen kan toprağı boyuyordu. Canas savaş naralarını işitince başını kaldırdı. Kurtların hırlayarak ileri atıldığını, Zorkan’ ın öncülüğünde savaşçıların alana yayıldığını gördü. Heyecandan bir an ne yapacağını şaşırdı. Gözünde sanki her şey ağır çekimde hareket ediyordu.

Zorkan tüm heybetiyle ilerliyordu. Hedefi doğrudan Canas' tı. Az önce işittiklerini hala kabullenemiyordu. Canas’ ta bir bozukluk olduğunun farkındaydı ama onun babasını öldürmüş olabileceğini tahmin edemezdi. Öfkeden deliye dönmüştü. O anda gözünün karardığını sandı ama karanlığa gömülen gökyüzüydü. Sanki birden güneşin önünü bir cisim kapatmıştı. Herkes şaşkın halde kalakaldı, dövüşü bıraktı. “Neler oluyor?” dedi Zorkan hayretler içerisinde. Kurtlar huzursuzca kımıldamaya, ulumaya başladı.

Serenay ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gün ansızın geceye dönmüştü. Art arda düşen yıldırımlar etrafı aydınlatıyordu. Herkesin yüreğini ağzına getirecek büyük bir gürültü koptu. Havada bembeyaz bir ışık belirdi. Giderek genişleyen ışık kapısından içeri çok sayıda karanlık siluet girmeye başladı. O kadar kalabalıklardı ki manzarayı gören herkes dehşete kapıldı.

Şimşek çakınca Serenay gördüğü şey karşısında bayılacak gibi hissetti. Havada süzülen ve zırhının göğüs bölgesinde akrep sembolü olan kişi Harula’ dan başkası değildi. Tıpkı zaman kaymalarında göründüğü kadar korkutucuydu. Arkasında dağılarak süzülen pelerini dumandan oluşmuş gibiydi. Kötücül bakışları tek bir şeyi çağrıştırıyordu: ölüm.

10 yorum:

  1. Öyle gerçekten, nefis en büyük düşman.

    YanıtlaSil
  2. Hâlâ başından başlama fırsatım olmadı bu seriye. :(

    Bu arada ben sizi takip etmiyormuşum, hemen ettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bitirsem bile silmeyi düşünmüyorum. Ne zaman isterseniz okuyabilirsiniz. Mart ayında başlamıştım paylaşıma, çoğu gitti azı kaldı. :)

      Sil
  3. Beklenen gün sanırım artık geldi:) Birde özel güce sahip olanların dövüşlerini okumak ayrı bir keyifli oluyor ve bundan sonra sanırım bol bol tanık olacağız bu duruma:) Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. :) Özel güçlülerin dövüşü artacak artık. Ben de bu anı bekliyordum, daha fazla renk katabilirim savaşa. :)

      Sil
  4. Yorumun için teşekkür ederim İlkay, beğenmene sevindim. :) Zorkan' ı bir şekilde dahil etmek istedim ama son anda işler değişti. Özel güçlü kişiler artık daha ön plana çıkacak.

    YanıtlaSil
  5. kalemine sağlık :) kitap yazman harika inşallah dilediğin gibi olur hep :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel dileklerin için teşekkür ederim, amin. :)

      Sil
  6. hımmm vay yaa krazu ya bak :) benay iyi sevindim ortaya çıktı, creyn, serenay, verda, eski dostlar hehehe :) cender zorkan hımm, tansiyon artıyor gittikçe :) alaz, yenira ceddil, hepsi meydanda :) hımm krazu ile serenay, aşk olcak demiştin, janef, oooo annee krazu ve canas :) oooo işler kızıştı, canas krazu cender hımmmm kehanet :) ooooo gece gibi oldu ve karanlık silüetler geldi ayy serenay görmüştü evet, harulaaa :) nolcak acaba :)

    YanıtlaSil
  7. Bu bölümde bayağı kişi vardı. :) Evet, Serenay Krazu aşkı olacağını söylemiştim. :) Harula da geldi sonunda. Esas olaylar şimdi başlayacak. :)

    YanıtlaSil

19 Dakika (Kitap)

   Kitap, çocukluğundan beri akran zorbalığına maruz kalan bir öğrencinin önceden tasarlayarak okul baskını yapması ve çok sayıda kişiyi öld...