BÖLÜM
13
Lider Harula - Butah
Krazu, seçimini yapmış, Ceddil yerine Canas’
a doğru yönelmişti. Şu an onu daha tehlikeli görüyordu ve ipleri eline almaya
karar vermişti.
Yırtıcı bir kaplan gibi her yöne saldıran
Canas babasının sesini işitince bir an donup kaldı. “Özünü unutmamalısın, oğlum,”
dedi ses bir kez daha. Canas sesi kafasından atmaya çalıştı. Heyecanlanmış, eli
titremeye başlamıştı. Son anda harekete geçmese rakibi onu ciddi şekilde
yaralayacaktı. İşittiği sözler çarpışan kılıçların sesini bile bastırıyordu.
Neler olduğunu anlamaya çalışan Canas öfke ile etrafına bakındı. Yakınlardaki
Krazu’ yu fark edince gözleri kısıldı. Bunun, onun marifeti olduğuna emindi
artık. Krazu, tüm dikkatini lidere vermiş, onun üstünde baskı kurmaya
çalışıyordu. Bu durum hoşuna gitmese de Canas’ ı hem fiziksel hem ruhsal açıdan
zorlamanın önemli olduğunu düşünüyordu.
“Kes şunu!” dedi Canas. Krazu’ nun kendisini
duyacağının farkındaydı. “Yoluma çıkmakla başına iş açıyorsun. Bunu, kendin
istedin.”
Canas rakibini atlatıp Krazu’ nun üzerine yürüdü.
Sesin Muhafızı, Canas’ ın sabrının taştığını, onu biraz daha zorlasa kontrolünü
kaybedeceğini görüyordu. Bu da onun avlanmasını kolaylaştıracaktı. Lider
Canova’ yı önceki toplantıda görmüştü. Akılda kalacak bir ses tonu vardı, sakin
ve vurgulu. Canas’ ın tepkisi ise beklediğinden farklıydı. Sesi duyduğu ilk
anda üzüntü veya şaşkınlıktan çok sanki suçluymuş gibi yüzünde korku dolu bir
ifade belirmişti. Krazu bunun üstüne gitmeye karar verdi.
Lider Canova’ nın sesi tekrar Canas’ ın zihninde
yankılandı. “Neden benim yolumdan gitmiyorsun Canas? Kalbin öfke ve hırsla
dolu.”
Canas ileri atılıp Krazu’ nun yüzüne sağlam
bir yumruk geçirdi. “Kes dedim sana! Yerini bil, haddini aşıyorsun.” İkisi
dövüşmeye başladığında Fuban lidere yaklaştı. “Efendim, şu an kazansak bile bu
savaş bitmeyecek. Bu kadar yorulmuşken Dazzaplıları yenemeyiz.” Canas rakibine
o kadar odaklanmıştı ki Fuban’ ı işitmiyordu bile. Kılıcı ile seri hamleler
yapıyordu, tek derdi Krazu’ yu durdurmaktı.
“Lider Canas! Kendinize gelin. Köşeye sıkıştığımızı
neden görmüyorsunuz?”
Canas bir anda öfke ile ona döndü. “Fuban, kendi
işine bak sen! Pes etmek gibi bir niyetim yok. Herkes dayanmak zorunda, git
motive et onları.” Fuban çileden çıkmak üzereydi. Liderin tecrübesiz olduğunu
ve genç yaşından ötürü hırs yaptığını düşünüyordu. Yine de kendine denileni
yapmak üzere uzaklaştı. Şu şartlarda lidere itaatsizlik etmek daha büyük
sorunları doğurabilirdi. Atına atlayıp insanların arasında dolaşmaya başladı. Herkese
sabretmeleri gerektiğini, kaybetmeyeceklerini söylüyordu.
Ağaçların arasından savaşı izleyen Barsuk
sıkılmaya başlamıştı. “Bir savaşı bu kadar uzatmayı nasıl başarıyorlar
anlamıyorum. Biz dahil olsak hemen bitivermişti.”
“Emret, hemen girelim aralarına,” dedi adamı.
Barsuk derin bir nefes aldı. “Nereye giriyorsun?
Boş konuşma. Onların kavgası bizi ilgilendirmiyor. Biz sadece karanlık lideri
bekleyeceğiz. Tabii gerçekten gelirse.” Daha fazla izlemeyi bırakıp bir ağacın
dibine oturdu, mızrağını yanına koydu. Alev Soluyanlar sabırsızdı, bir an önce her
şeyin bitmesini ve geri dönmeyi istiyorlardı.
Benay, bir kadın rakibi ile dövüşüyordu.
Rakibi dişli çıktığı için ona bir türlü üstünlük sağlayamıyordu. İyice yorulduğu
için dikkatini toplamakta zorlanıyordu. Sağ omzunda hissettiği keskin bir acıyla
silahı elinden düştü. Biri arkasından saldırmıştı. Creyn yetişip adamın
karşısına çıktı, dövüşmeye başladılar. O sırada uzaktan serbest bırakılan bir
ok Creyn’ in baldırına girdi. Rakibinin kılıcı savurmasıyla eş zamanlı olarak
dizinin üstüne çöken Creyn kılıç darbesini boynuna aldı. Hissettiği acı dayanılmazdı,
gözleri dehşetle açılmıştı. Yana doğru yıkıldı, çok kan kaybediyordu. Onu
yaralayan kişi de bunu beklemediği için donup kalmıştı. Benay hemen Creyn’ in
yanına koştu, eline geçirdiği bir kıyafet parçasını boynuna bastırdı. “Elarin! Onu
götürmeliyiz hemen.” Benay’ ın feryadını işiten Serenay ve Verda onlara doğru
koştu. Creyn’ in solmuş yüzünü, zorlukla nefes aldığını gören Serenay kötü
hissetti. Verda “çabuk olalım!” diye bağırdı.
“Dayanmalısın!” Benay’ ın eli ayağına dolanmıştı.
Creyn hızla kan kaybettiğinin farkındaydı, kurtulamayacağını biliyordu. Yusan’
ı düşünürken kısa sürede bilinci kapanmaya başladı. “Hayır!” diye bağırdı Benay.
Elleri tamamen kana bulanmıştı. “Çabuk! Sen bastırmaya devam et,” diye yerini Elarin’
e devretti. Kaslı kolları ile Creyn' i koltuk altlarından tuttu. Verda da hemen
ayaklarını kaldırdı. Olabildiğince hızlı şekilde onu taşıdılar. Sağlık
ekibinden biri ilk kontrolü yaptığında üzüntü içinde onun ölmüş olduğunu bildirdi.
Benay ve Elarin yıkıldı. Kabul etmek istemeseler de Creyn’ in öldüğünü çoktan anlamışlardı.
Lider Cender de ordusu ile birlikte Butah’ a vardı.
Omuzlarını ve gövdesini saran örme zırh giymişti. Kırmızı pelerini arkasında
dalgalanıyordu. Garnap ve beraberindekiler de onlara katılmıştı. Cender yerini
aldığında Zorkan’ ın tehditkâr bakışlarına maruz kaldı. Zorkan atını ona doğru sürüp
karşısında durdu. “Neden buradasın Lider Cender? Hâlâ beni durdurma niyetinde
misin?”
Cender hafifçe tebessüm etti. Sözlerini
dikkatle seçerek tane tane konuştu. “Sizi durdurmanın bir yolu olmadığını
çoktan anladım. Ben daha ulvi bir amaç için buradayım.”
“Neden söz ediyorsun?”
“Size daha önce de anlattım. Harula' yı
durdurmak ve dünyayı kurtarmak için elimden geleni yapıyorum.”
“Dediklerinin gerçekleşeceğinden ne kadar eminsin.
Hayal aleminde yaşamaya devam et. Bense Canas ile hesaplaşacağım anı bekliyorum.”
Cender acı bir tebessüm etti. “Daha fazla
konuşmaya gerek yok. Yakında gerçekle yüzleşeceksiniz nasılsa.” Zorkan omuz
silkti ve bir şey demeden yerine döndü. Cender geçen sürenin ardından artık daha
kararlı ve rahat hissediyordu. Kafasını
yeterince toplamıştı ve şu ana kadar her şey yolunda gidiyordu.
Elyama ile Mara çoktan savaşa dahil olmuştu.
Bir köşede Alaz’ ın savaşçıları ile dövüşüyorlardı. Garnap, Cender’ in yanında dikilmiş
savaş meydanını gözleriyle tarıyordu. Sonunda onu bulması çok sürmedi. At
kuyruğu yapılmış, oradan oraya savrulan gri saçlar gözüne çarptı.
“Tiran toparlandı, daha iyi görünüyor,” dedi
Berzab. Dövüşe Ara verdiği sırada gidip onu görmüştü. “Bu, iyi bir haber,” dedi
Yenira. Üzerine doğru koşan düşmana dikkatini verdi. Kendinden emin halde kılıcını savurduğunda rakibi
onu durdurdu. Kılıçları çaprazlamasına birbiriyle tokuşmuştu. İkisi de kılıçlarını
sertçe iterken bir anda denge bozuldu. Rakibinin kılıcı kendi kılıcının
üzerinden kayıp Yenira’ nın omzuna girdi. Yenira acısını bastırıp bir tekme
savurdu, rakibinden kurtuldu. Kılıç yerinden çıkınca dişlerini sıktı, gücünü
ayaklarına verip dengesini sağlamaya çalıştı. Aniden önünde beliren Ceddil topuzuyla
düşmanı püskürttü. “İyi misin?”
“İdare eder. Çok derine girmedi,” dedi
Yenira. Kanamasını durdurmaya çalışıyordu. “Hadi, sen git, yarana baksınlar,” dedi
Yenira’ ya. Ardından dövüşmekte olan Berzab ve Azaka’ ya katıldı. Azaka
rakibini şaşırtmak için kurt sesi kullandı. Arkasında hırlayan, vahşi bir kurt
olduğunu sanan adam yerinden sıçradı. Tam o anda Azaka onu boynundan yakaladı. Nefessiz
kalan adam debeleniyordu, neredeyse bayılacaktı. Defalarca dirsek atmaya
çalışsa da Azaka’ nın mengene gibi sıkılı kolundan kurtulamadı. “Ceddil,
çantamdan bir ip daha çıkar, şunu bağlayalım.” Savaş sırasında esir alınanlar
bir yerde toplanıyor ve sorgulanıyordu. Amaç onlardan bilgi alabilmek ve eğer varsa
kendi içlerinden esir alınmış kişilerle takas yapmaktı. Sorgu ekibinin başında uzun
yıllar tecrübe edinmiş bir lider yardımcısı bulunurdu.
Güneye giden savaşçıların dönüşü ile çok yorulan
kişiler çekilmişti. Kazzam daha önce yaralanmışsa da toparlanmıştı. At arabasında
gelirken gücü yerine gelmişti. Elinden gelen tüm gayreti gösteriyordu. İri cüssesi,
güçlü yapısı ile düşmanlarının korkulu rüyasıydı. Bir elinde kılıç diğer elinde
muşta ile saldırılarını sürdürdü. Muşta ile bir kişinin burnunu, birinin de el tarak
kemiğini kırmıştı.
Janef bir süre dinlendiğinden kendine geldi. Şimdi
ruh hali biraz daha iyiydi. Geride bıraktığı eşini ve çocuğunu düşünüp dikkatli
davranıyordu. Rembar ve Serenay’ ın babası ile sırt sırta dövüşüyordu. Yakınlarına ateşli bir patlayıcı düşünce hepsi
kendini yerde buldu. Janef’ in kolu yanmıştı. Rembar’ ın bacağına yapışan kumaş
köz gibi olmuştu, yüzü acıyla kasıldı. Patlama sırasında fırlayan bir metal
parçası da Karan’ ın bacağını kesmiş ve düşerken başını yere vurduğu için biraz
sersemlemişti. Canı yansa da belli etmemeye çalışıyordu. Serenay endişe içinde
yanlarına koştu. “İyi misiniz? Baba yardım edeyim.”
“Sakin ol kızım, iyiyiz.”
Janef koluna dokunamıyordu. Ön kolu büyük ölçüde
yanmıştı. Serenay yavaşça babasını kaldırdı, kime yetişeceğini bilemiyordu. Karan’
ın yürümesine yardım ederken iyice bunalmaya başladı. Sanki savaş hiç
bitmeyecek, herkesi birer birer kaybedecekti. Hava ağırlaşmış gibiydi. Dolan
gözlerini babasına göstermemeye çalıştı. Üşüyordu, çok üşüyordu. Uzun süredir uzak
kaldığı evine dönmek, annesine kavuşmak istiyordu.
“Dikkat et!” diye bağırdı Karan.
Serenay aniden karşısına çıkan silahlı adama
kılıcıyla karşılık verdi. Ancak yeterince güçlü bir saldırı yapamadığı için adam
kolayca kurtulup dönerek kılıcını savurdu. Bir anlığına ürküp başını geriye
çeviren Serenay acı darbeyi bekledi ama hiçbir şey olmadı. Şaşkınlıkla dönüp
baktığında adamın yere yığıldığını gördü. Krazu, Serenay’ ın başının dertte
olduğunu fark edince kayıtsız kalamamıştı. “İyi misin sen?”
Serenay şaşkınlığı üzerinden atınca teşekkür
etti. “Yine karşılaştık,” dedi. “Neden burada olmak zorundaydın? Aklım sende
kalacak. Şimdilik gitmeliyim, dikkatli olun.” Serenay daha bir şey diyemeden Krazu
koşarak gitti. Karan’ ın kafası karışmıştı. “Onu tanıyor musun?” dedi. Serenay
lafı değiştirdi hemen. “Şimdi sırası değil baba, gitmeliyiz.”
“Bakıyorum da dikkatini çeken başka şeyler
var. Ama sen böyle gidip durursan biz nasıl kapışacağız?” dedi Canas imalı
şekilde. Krazu, tekrar Canas’ ın karşısında yerini almıştı. “En büyük meselem sizi
yenebilmek. Kurtlar bile üstünüze çökmek için sırada bekliyor. Nasıl bu kadar rahatsınız?
Güvendiğiniz bir şey mi var?” Canas’ ın sırıtışı sorusunun cevabı oldu. “Gitmekten
de söz etmiştiniz daha önce.”
“Düşündüm de bu leş gibi dünyada daha fazla sürünmeye
gerek yok. Aradığım şey burada değil,” dedi Canas.
“Ölümünüz benim ellerimden olacak zaten, hiç
merak etmeyin.”
“Yapabiliyorsan yap.”
Canas’ ın kini bakışlarına yansıyordu. Sakin görünmeye
çalışarak yavaşça Krazu’ ya yaklaştı. Sağ elindeki kılıcı aşağı doğru tutuyordu.
Aniden hareketlendi, diğer elini hızla kaldırıp avucundaki kumları savurdu. Rüzgarın
da etkisi ile kumlar Krazu’ nun gözüne girdi. Gözlerini açmakta zorlanan Krazu ansızın
dibinde biten Canas’ a karşılık verdi. İşitme duyusu yüksek olduğu için onun adımlarını
ve hareketlerini çözebiliyordu. Canas sertçe saldırdı, doğruca Krazu’ nun
üstüne koştu ve sıçrayarak karnının ortasına iki ayağını birden geçirdi. Krazu
sendeleyip geriye düşerken Canas kılıcını onun boynuna doğru savurdu. Yeterince
yakında olmadığı için sadece ince bir kesik açabildi. Krazu elleriyle yerden
destek alarak gövdesini hafifçe kaldırdı ve sırtını geriye vererek yukarı doğru
tekme savurdu. Canas omzuna gelen sağlam tekmeyle dengesini kaybetti. Hızla
ayağa kalkan Krazu sızlayan gözlerini ovuyordu. Boynundan sızan kan ince bir
şerit halinde aşağıya süzülüyordu. Canas yeni bir hamleye yeltenmişti ki Alaz’
ın yardımcılarından biri onu engelledi. “Demek önce sen ölmek istiyorsun?” dedi
Canas.
Garnap, Mara’ nın yanında yerini almıştı.
İkisi bir olmuş ses saldırıları yapıyor, düşmanı zayıflatmaya çalışıyordu. Mara
insanların gevşemelerine sebep olup onları sersemletirken Garnap yolladığı ses
şoku ile bayılmalarına neden oluyordu. Elyama da bayılanları bağlamakla
meşguldü. Ancak adamlardan biri bir anda kendine gelip Elyama' nın boğazına
yapıştı. Kadın debelenirken birisi gelip adama tekme attı. Yüzü kırmızıya dönen
Elyama başını kaldırıp bakınca şaşırdı. Bir yandan boynunu tutarken yavaşça
ayağa kalktı. “Sen neden buradasın?”
“Saygıdeğer hanımefendi sizin bu savaşta yer
alacağınızı tahmin ettiğim için Lider Cender’ in peşine takıldım. Neyse ki
dövüşebildiğimi söyleyince kendisi bunu sorun etmedi. Savaşı duyunca sizin için
nasıl endişelendim bilemezsiniz.”
Elyama hâlâ şaşkındı. Saro’ yu bir daha
görmeyi beklemiyordu. Ayrıca şu an gerçek bir savaşçı gibi görünüyordu. Saro arkadan
yaklaşan bir adamı fark edip ona döndü. Kılıcının kabzası ile başına vurduğu
adamı bayılttı. “Ah, ne diyordum? Siz iyisiniz, değil mi?”
“Sayenizde iyiyim,” dedi Elyama.
“Sizinle birlikte dövüşecek olmak benim için bir
şereftir.”
Elyama, Saro’ nun ciddi ve samimi ifadesi karşısında
gülümsemekle yetindi. Böyle bir anda ne diyeceğinden emin değildi. “Hadi, başlayalım
o halde.”
Canas, Krazu’ yu koruyan yardımcının karnına kılıcını
saplamıştı. Adam olduğu yere çöktü. Krazu kan çanağına dönen gözlerini yeni
açabilmişti. Arkadaşının yere yığıldığını görünce öfkelendi, yavaş yavaş kontrolünü
kaybediyordu. Bakışları uzaktaki birine odaklandı. Ne yapıp edip onu şimdi savaşın
içine sürüklemeliydi. Her şeyin bir an önce sonlanması için Dazzaplılara ihtiyacı
vardı. Canas için daha fazla vakit harcamak istemiyordu.
Zorkan kaşları çatık ve canı sıkkın halde beklerken
işittiği sesle irkildi. “Ben Lider Alaz’ ın yardımcısı Krazu. Şu an Lider Canas
ile dövüşmekte olan kişiyim. Kendisinin gizli bir planı olduğundan ve bu uğurda
herkesi gözden çıkarabileceğinden şüpheleniyorum. Vakit geç olmadan onu birlikte
durdurmalıyız. Lütfen bana kulak verin.” Lider şaşkınlıkla ve sabırla
konuşmanın sonlanmasını bekledi. Bakışlarıyla alanı taradı, ikisini bulması
biraz zaman aldı. Krazu’ nun sesi tekrar zihninde yankılandı. “Şimdi size
aramızdaki konuşmayı aktaracağım.”
Chitan liderin dikkat kesildiğini fark
etmişti. “Efendim, bir şey mi oldu?”
Zorkan hemen elini kaldırdı. “Sessiz ol.” Sesindeki
vurgu yardımcısının hemen susmasına neden oldu. Liderin mavi gözleri kısılmıştı.
“Lider Canas gerçek yüzünüzü tam olarak ne
zaman göstereceksiniz? Savaşı kaybedince mi yoksa? Zira kazanacağınıza ihtimal
vermiyorum.”
“Ben istediğimi elde etmeden asla pes etmem.
Sizin vaktiniz doluyor artık işe yaramaz sisteminiz başınıza çökecek.”
“Nasıl olacak o?”
Canas güldü. Başını hafifçe göğe kaldırdı.
“Karanlık, benim en büyük yardımcım olacak.” Sonra koşup tekrar saldırdı.
“Sizi anlamakta zorlanıyorum.”
“Merak etme, yakında acı gerçeklerle
yüzleşeceksiniz hepiniz.”
“Lider olduğunuzdan beri çok değiştiniz. Yoksa
Lider Canova’ nın ölümü sizin için bir fırsat mı oldu? Babanız için gerçekten
üzüldünüz mü?”
“Babamın adını ağzına alma! Beni duygusuzluk
ve çıkarcılıkla itham edemezsin.”
“Yaptıklarınızla sözleriniz uyuşmuyor ama.”
Krazu kılıcıyla kendini savunuyordu.
Canas büyük bir hırsla kılıcını Krazu’ nun uyluğuna
sapladı. O kadar sert vurmuştu ki Krazu kemiğinin kırıldığını sandı. Acıdan yüzü
renk değiştirdi. Ses giderek azalınca Zorkan endişeye kapıldı, her şeyi duymak
istiyordu. Canas delicesine güldü. “Aptal. Söylediklerinden çok daha fazlası var.
Kehaneti gerçekleştirmek için onu ben öld...” Ses tam o sırada kesildiğinde
Zorkan’ ın gözleri dehşetle açıldı. “Bu olamaz.” Yaşadığı ilk şoku atlatınca atının
üstünde geriye döndü. “Herkes peşime düşsün, şimdi savaşa giriyoruz!”
Savaşçılar hemen atlarına atladı, kurtlar hazır vaziyete geçti. Zorkan adeta gürledi.
“Hücum!” Aynı anda herkes aşağı doğru inmeye başladı.
Canas kılıca daha da bastırınca açılan
kesikten yoğun şekilde kan akmaya başladı. Krazu dayanamayıp bağırdı. Canas
kılıcını çekip bu kez Krazu’ nun göğsünü hedef aldı. Krazu zorlukla kendini
yana atınca kılıç yere saplandı. Bacağından dökülen kan toprağı boyuyordu. Canas
savaş naralarını işitince başını kaldırdı. Kurtların hırlayarak ileri
atıldığını, Zorkan’ ın öncülüğünde savaşçıların alana yayıldığını gördü. Heyecandan
bir an ne yapacağını şaşırdı. Gözünde sanki her şey ağır çekimde hareket
ediyordu.
Zorkan tüm heybetiyle ilerliyordu. Hedefi
doğrudan Canas' tı. Az önce işittiklerini hala kabullenemiyordu. Canas’ ta bir
bozukluk olduğunun farkındaydı ama onun babasını öldürmüş olabileceğini tahmin edemezdi.
Öfkeden deliye dönmüştü. O anda gözünün karardığını sandı ama karanlığa gömülen
gökyüzüydü. Sanki birden güneşin önünü bir cisim kapatmıştı. Herkes şaşkın
halde kalakaldı, dövüşü bıraktı. “Neler oluyor?” dedi Zorkan hayretler içerisinde.
Kurtlar huzursuzca kımıldamaya, ulumaya başladı.
Serenay ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gün
ansızın geceye dönmüştü. Art arda düşen yıldırımlar etrafı aydınlatıyordu.
Herkesin yüreğini ağzına getirecek büyük bir gürültü koptu. Havada bembeyaz bir
ışık belirdi. Giderek genişleyen ışık kapısından içeri çok sayıda karanlık
siluet girmeye başladı. O kadar kalabalıklardı ki manzarayı gören herkes dehşete
kapıldı.
Şimşek çakınca Serenay gördüğü şey karşısında
bayılacak gibi hissetti. Havada süzülen ve zırhının göğüs bölgesinde akrep
sembolü olan kişi Harula’ dan başkası değildi. Tıpkı zaman kaymalarında göründüğü
kadar korkutucuydu. Arkasında dağılarak süzülen pelerini dumandan oluşmuş gibiydi.
Kötücül bakışları tek bir şeyi çağrıştırıyordu: ölüm.
Öyle gerçekten, nefis en büyük düşman.
YanıtlaSilHâlâ başından başlama fırsatım olmadı bu seriye. :(
YanıtlaSilBu arada ben sizi takip etmiyormuşum, hemen ettim.
Bitirsem bile silmeyi düşünmüyorum. Ne zaman isterseniz okuyabilirsiniz. Mart ayında başlamıştım paylaşıma, çoğu gitti azı kaldı. :)
SilBeklenen gün sanırım artık geldi:) Birde özel güce sahip olanların dövüşlerini okumak ayrı bir keyifli oluyor ve bundan sonra sanırım bol bol tanık olacağız bu duruma:) Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :) Özel güçlülerin dövüşü artacak artık. Ben de bu anı bekliyordum, daha fazla renk katabilirim savaşa. :)
SilYorumun için teşekkür ederim İlkay, beğenmene sevindim. :) Zorkan' ı bir şekilde dahil etmek istedim ama son anda işler değişti. Özel güçlü kişiler artık daha ön plana çıkacak.
YanıtlaSilkalemine sağlık :) kitap yazman harika inşallah dilediğin gibi olur hep :)
YanıtlaSilGüzel dileklerin için teşekkür ederim, amin. :)
Silhımmm vay yaa krazu ya bak :) benay iyi sevindim ortaya çıktı, creyn, serenay, verda, eski dostlar hehehe :) cender zorkan hımm, tansiyon artıyor gittikçe :) alaz, yenira ceddil, hepsi meydanda :) hımm krazu ile serenay, aşk olcak demiştin, janef, oooo annee krazu ve canas :) oooo işler kızıştı, canas krazu cender hımmmm kehanet :) ooooo gece gibi oldu ve karanlık silüetler geldi ayy serenay görmüştü evet, harulaaa :) nolcak acaba :)
YanıtlaSilBu bölümde bayağı kişi vardı. :) Evet, Serenay Krazu aşkı olacağını söylemiştim. :) Harula da geldi sonunda. Esas olaylar şimdi başlayacak. :)
YanıtlaSil