BÖLÜM
2
Geçmiş-Butah
14 yıl önce...
Güneşli bir bahar sabahıydı. Ağaçlar
rengarenk çiçek açmış, insanlar manzaranın tadını çıkarıyordu. Sıcakların
gelmesiyle şehir birden canlanmıştı. Butah, yeni okul dönemine hazırdı. Savaş
okuluna kabul edilen Canas’ ın ilk ders günü için pek de heyecanlı olduğu
söylenemezdi. Annesi onun için seçtiği temiz, güzel kıyafetleri yatağın üstüne
bıraktı. “İstersen hazırlanmana yardım edebilirim.”
“Hayır anne. Bundan hoşlanmadığımı
biliyorsun.”
Zarif yüz hatlarına sahip kadın Canas’ ın
yanağını sıktı. Kahverengi, iri gözleri hep sevgiyle ışıldardı. “Geç kalma
ama,” diyerek odadan ayrıldı.
Canas beyaz gömleğinin üstüne saks mavisi ceketini
giydi. Bu ceket, açık tenini ve kara gözlerini daha belirgin hale getiriyordu.
İsteksizce dağınık saçlarını taradı. Tüm bu işleri başkasının yapmasından
nefret ediyordu. Bir öğrenciden çok içi geçmiş, saygıdeğer bir yetişkine
çevirmeye çalışıyorlardı onu. Saçlarını kafasına yapıştırmaları ise hiç katlanamadığı
bir şeydi. Tarağı aynanın önüne bırakırken babasının bir gün önceki sözlerini
hatırladı. Canas’ ı yanına çağırıp sarayı ve kendisini temsil ettiğini hatırlatarak
okuldaki davranışları konusunda onu uyarmıştı. Babasının her zamanki bu temkinli
halini can sıkıcı buluyordu.
Vakit yaklaşınca savaşçılardan biri faytonla
Canas’ ı okula bıraktı. Okulun kapısındaki görevli gülümseyerek hemen kapıyı
açtı, onu selamladı. İçeri giren Canas’ ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
Okul beklediğinden güzel ve ilgi çekici görünüyordu. Bir süre etrafı izledi.
Kendisini buraya ait hissedebileceğini düşündü. Sonra üzerindeki bakışlara ve
fısıltılara aldırmadan kendinden emin adımlarla içeriye yürüdü.
İlk derste herkes kısaca kendini tanıttı.
Lider Canova’ nın oğlu olduğu için öğrencilerin bir kısmı Canas’ a ilgi
gösterirken bir kısmının da kıskançlıkları yüzlerinden okunuyordu. Ders
arasında çocuklardan biri ilk fırsatta harekete geçti.
“Buradan birincilikle mezun olacağım. Liderin
oğlusun diye sana kolaylık göstereceğimi sanma. İsmim Pevlu, unutma bunu.”
Canas öfkelense de karşılık vermedi. Onu hiç
duymamış gibi önündeki kitabı okumaya devam etti. Pevlu bu kez Canas’ ın
sırasına yaklaştı, kitabını çekip aldı.
“Beni görmezden mi geliyorsun? Anlaşılan
kendini bizden üstün tutuyorsun.”
“Yok öyle bir şey. Beni rahat bırak.”
“O, öfkeli bakışlar ne öyle? Dövecek misin
yoksa beni?” Çocuk dalga geçmeye başlamıştı. Sınıftan bir iki kişi onu uyarmaya
çalışsa da aldırmadı. “Bırakın ya, ne kadar korkaksınız. O, babasının arkasına
saklanacak biri sadece.”
“Sözlerine dikkat et, seni uyarıyorum.”
“Söylediklerim gücüne mi gidiyor? Alışmışsın
tabi her istediğinin yerine getirilmesine. Burayı sarayla karıştırma sakın.”
“Sen ne biliyorsun ki!”
“Lider Canova sayesinde seni bu okula kabul
etmiş olmalılar. O yüzden kolayca burada tutunabileceğini sanma.”
Her şey birkaç saniye içinde olup bitti.
Canas hızla yerinden kalkıp Pevlu’ nun üstüne atladı. Karnına bir yumruk
attığında iri çocuk yerde bükülüp kaldı. Herkes başlarına toplanırken
öğrencilerden biri eğitmeni çağırmak için dışarı koştu. Canas yumruğu sıkılı
halde ayağa kalktı. “Tanımadığın biri hakkında büyük laflar etmemelisin.”
İçeriye hızla giren kadın eğitmen araya girip
birbirlerinden özür dilemelerini sağladı. Onları uyarmayı da ihmal etmedi.
“Okulda böyle bir kavgaya yer yok. Kendinize çeki düzen vermelisiniz.”
Canas ders başladığında pencereden dışarıyı
izleyerek iç geçirdi. Olanların sarayda hemen yankı bulacağına emindi. Babası
bir yandan anlayışlı görünmeye çalışırken bir yandan onu defalarca uyarmayı ihmal
etmeyecekti.
Akşam yemeği vakti geldiğinde Lider Canova
ailesiyle masaya geçti. Canova’ nın gözleri oğlunun üzerindeydi. Canas acıktığı
için hızla kaşığını körili tavuk çorbasına daldırmıştı ki babasının bakışlarını
görünce durdu. “Bugün olanlar için üzgünüm,” dedi sessizce.
“Unutma, sen bir liderin oğlusun. Seni
kışkırtmaya çalışacak kişiler her an karşına çıkabilir. Hislerini ve
davranışlarını kontrol etmeyi öğrenmelisin.”
“Haklısın baba.”
“Aynı şeyi tekrarlamayacağına inanıyorum.
Geçmişte düşünmeden yaptığı şeyler bir lider adayının üzerine yapışıp kalır.
Sen insanlara örnek olmalısın, tıpkı Boratak gibi.”
“Sözlerini dikkate alacağım.” Boratak ile
kıyaslanmazsa şaşıracaktı zaten. Amcasının oğlu tam da babasının umduğu gibi
kusursuz biriydi.
Canova konuyu uzatmamaya karar verdi. Salina
oğlunun başını okşadı. “Benim oğlum her zaman sorumluluklarının bilincindedir.
Ara sırada olur böyle şeyler. Hadi, yiyelim.”
Canas içtenlikle annesine gülümsedi. Konu
kapandığı için rahatlamıştı, usulca yemeğini yedi. Gece yarısı olduğunda ise uyku
tutmadığı için avluya çıktı. Taşlı yolu aşıp gaz lambalarıyla aydınlatılmış
kamelyalara doğru yürüdü. Nöbet tutan savaşçılar geçerken onu selamladı. Canas
gecenin karanlığını ve sessizliğini seviyordu. Her şeyin durağanlaştığı o an
kendi hislerine kulak verebiliyordu. Kamelyalara vardığında orada oturmakta
olan Alasır ayağa kalktı.
“Genç efendi hoş geldiniz. Uyuyamadınız mı?”
“Bana Canas de, en azından burada. Sen de
uyuyamamış gibi görünüyorsun Alasır, otursana.”
Alasır ellili yaşlardaydı, saçları kırlaşmaya
başlamıştı. Canas’ ı şimdiden liderliğe hazırlıyor, onu çeşitli konularda
eğitiyordu. Bir yıl önce göreve getirilmişti. Canas yaşına rağmen onda garip
bir potansiyel olduğunu düşünüyordu. Farklı düşünen, sıradan olmayan biriydi.
Alasır yerine oturdu. Onun elindeki kağıt kalem Canas’ ın ilgisini çekmişti.
“Bu saatte ne yazıyorsun?”
“Basitçe ifade etmem gerekirse bu bir günlük.
Yani kendimce bir şeyler karalamayı seviyorum.”
“Anılarının geleceğe doğru aktarıldığından
emin olmak için mi?”
Alasır gülümsedi, çocuğun bu konudaki doğru
tahmini hoşuna gitmişti. “Kesinlikle öyle genç efendi. Ne de olsa yaşlanıyorum
artık.”
“Tanıdığım pek çok insandan daha bağlısın
hayata. Şimdi yaşlanmak konusunda endişelenmeye başladığına inanmamı bekleme.”
Alasır kendini tutamayarak bir kahkaha attı.
“Affedersiniz. Siz de her zamanki gibi açık sözlüsünüz.” Adam kendini
toparladı, yüzüne babacan bir ifade yerleşmişti. “Duyduğuma göre bugün okulda
bir tatsızlık yaşanmış.”
“Sen de mi öğüt vereceksin şimdi?”
“Hayır, bence siz haklıydınız. Karşı taraf
sizi tahrik etmiş, ben olsam da aynı şeyi yapardım. Tabi bu düşüncemi Lider
Canova’ nın bilmesine gerek yok,” dedi Alasır göz kırparak. Canas şaşkınlıkla
eğitmenine döndü. Daha önce kendisiyle böyle konuşan biri olmamıştı. Çoğu kişi
böyle durumlarda ya gerçek düşüncesini paylaşmaktan çekinir ya da ona öğüt
vermeye çalışırdı.
Ertesi gün Canas okula gittiğinde daha az
gergindi. Pevlu da azar işitmiş olacak ki süt dökmüş kedi gibi sırasında
oturuyordu. Tarih dersini ilgiyle dinleyen Canas notlar aldı. Uygulama
derslerinde de başarılıydı. Zaten kılıç kullanmayı bir süre önce öğrenmişti.
Birkaç kız hayranlıkla onu izliyordu. İçlerinden biri Canas ile sohbet etmeye
karar vermişti ki bir başkası onu durdurdu. “Onunla arkadaş olmaya çalışman
senin yararına olmaz. O çok göz önünde biri. Ya saraydakiler ya da diğerlerinin
günün birinde tepkisini çekersin. Biz ona denk değiliz.” Sarışın kız,
arkadaşına hak verip geri çekildi. Canas antrenman yapıyor olsa da hakkında
konuşulanları az çok anlamıştı. Alışkın olduğu bu durumu takmamaya çalıştı.
Ders bitiminde kendisini almaya gelen savaşçının yanına gitti. At arabası ile
yanından geçtikleri çocuklar şakalaşıp eğlenirken Canas onları izlemekle
yetindi. Burada bir arkadaş edinebilecek miydi merak ediyordu. Diğerleriyle
arasında hep bir görünmez duvar olduğunun farkındaydı.
Gece Canas uykusunda dönüp duruyordu. Bir ara
birisinin ona dokunduğunu hissedip uyandı. Etrafa bakındığında kimsenin orada
olmadığını anladı, yalnızdı. Pencere açık olmasına rağmen en ufak esinti yoktu.
Sıcaktan bunalmış halde balkona çıkıp yıldızlarla bezenmiş göğe baktı. O sırada
bir yıldız kaydı. Canas neşeyle manzarayı izlerken Alasır’ ın yine kamelyada
oturduğunu gördü. Gidip onunla sohbet etmeye karar verdi. Odadan çıkıp
aydınlatılmış uzun koridorları aştı. Yavaş adımlarla ahşap döner merdivenden
aşağı indi. O sırada işittiği sesler yüzünden durdu. Toplantı odasında birileri
konuşuyordu. Canas hafif aralık kalmış kapıdan içeriye bakınca Canova ve bir
yardımcısının sessizce konuştuğuna şahit oldu.
“Fakat efendim bu nasıl mümkün olur?”
“Aile birliğim bu anlaşmaya dayanıyor.
Liderlerin o teklifini kabul etmekle ağır sorumluluk aldım. İkisi de bunun
farkında değil ama elimden bir şey gelmiyor.”
“Benden tam olarak ne yapmamı istiyorsunuz
efendim?”
“Göreve yeni başladığın için seni bizzat ben
bilgilendirmek istedim. Bir Ölüm Neferi olan Salina’ yı ve bu gücü taşıma
ihtimali olan Canas’ ı gözetim altında tutacaksınız. Beklenmedik bir durum
gelişirse haberler yayılmadan gerekeni yapacaksınız. Yoksa gücü kendimiz için
kullandığımızı düşünen liderler bize savaş açabilir.”
“Sizin Salina Hanım ile evlenmenizi ve onu
kontrol altında tutmanızı isteyen onlar değil miydi zaten?”
“O zamanlar babam Cansar’ ın yerini almaya
hazırlanıyordum. Bekar ve en küçük olduğum için bu görevi bana yıktılar.”
Canova endişeli görünüyordu, üzgündü.
Canas dehşete kapıldı. Annesi ve kendisi
daima kontrol altında tutulacaktı. Dahası bilmediği o güç her neyse açığa
çıktığı anda yok edileceklerdi. Bir iki adım gerileyince tökezledi. Tam
düşecekken son anda duvara tutundu. Şok olmuş halde sessizce oradan uzaklaştı.
Kendisini odaya attığında az önce işittikleri hâlâ zihninde yankılanıyordu.
Koridorda ayak sesleri duyunca korku içinde bekledi. Kalbi hızla çarpıyordu. Onları
dinlediğini fark etmiş olabilirler miydi? Bir süre sonra sesler kesilince rahat
bir nefes aldı. Tüm bunların ne anlama geldiğini merak ediyordu. Annesinin
sahip olduğu güç neydi? Kendisinde de açığa çıkacak mıydı? Bildiği tek şey
babasının onları patlamaya hazır bir bomba gibi gördüğüydü.
Sabaha karşı bir kabusla uyandı. Karnını
tutuyordu, kan ter içinde kalmıştı. Canova, Canas’ ı karşısına almış kendini
kontrol etmekten aciz biri olduğunu, asla bir lider olamayacağını söylemişti.
Canas itiraz etmeye kalktığında Canova acı sözleri eşliğinde kılıcı karnına
saplamıştı: “Sen bizim için tehditsin, ölümün refahımız olacak.” Canas’ ın hisleri
kısa sürede öfkeye dönüştü. Babasının karşısına çıkmalı hesap sormalıydı.
Çıldırmış gibi hızla odadan fırladığında birine çarptı.
“Genç efendi, acil bir durum mu var? İyi
görünmüyorsunuz.” Alasır, Canas’ ı kolundan tutmuştu. “Kolumu bırak Alasır.
Gitmem gerekiyor.”
“Konu her neyse sakin olun lütfen. Lider
Canova bu konuda hassas biliyorsunuz. Hiç bir zaman fevri davranmanızı
istemiyor. Sizin için söylüyorum ben.”
Canas derin bir nefes aldı. Şimdi yapacağı
çıkış sadece daha fazla kontrol altında tutulmasına neden olacaktı. Belki
babası onu zindana bile kapatabilirdi. İçindeki sıkıntıyı bastırmaya çalıştı,
direnmeyi bıraktı. “Tamam ama seninle özel olarak konuşmak istediğim bir şey
var. Mümkünse sarayın dışında.” Alasır rahatlamış göründü, Canas’ ın kolunu
bıraktı. “Tabi, ne zaman isterseniz.”
Bir iki saat içinde Alasır eğitim bahanesiyle
liderden izin isteyip Canas’ ı dışarı çıkardı. Ata bindikten sonra Canas’ ı da
arkasına attı. Güneydeki ormana doğru ilerlediler. Parçalı bulutlar gökyüzünü
kaplamıştı. Bir süre önce yağmur yağmış, toprak kokusu her tarafı sarmıştı.
Canas yere ayak bastığında etrafını saran yüksek ağaçlara baktı. Buraya ilk kez
geliyordu. Ne söyleyeceğini merakla bekleyen eğitmenine döndü.
“Senin bildiğini umut ediyorum. Ölüm
Neferleri hakkında bir bilgin var mı?”
“Böyle bir soru sormanızı beklemiyordum,
şaşırdım doğrusu. Biraz bilgim var.”
“Hemen anlat o halde.”
Alasır geçmişe dair bildiği hikayeyi anlattı.
“İşte böyle. Ölümcül olan bu insanlardan hep korkuldu. Onların lanetli olduğuna
inananlar bile oldu. Bu yüzden geçmişte birinin Ölüm Neferi olduğundan
şüphelenilmesi bile o kişinin hayatını alt üst etmeye yetmişti.”
“Anlıyorum.” Canas durumun bu kadar vahim
olacağını tahmin etmemişti. “Peki, bu konuda sana bir sır vermek istesem ne dersin?”
Söyleyip söylememekte kararsızdı, içi içini yiyordu.
“Sırrınızı güvenle taşırım. İçinizdeki
sıkıntı her neyse tek başınıza mücadele etmek zorunda değilsiniz.”
Canas tek başına bir çözüm bulamayacağına
inanıyordu. Birinin desteğine ihtiyacı vardı. Bildiği her şeyi anlattığında
Alasır’ ın bakışları yumuşadı. Daha çok Canas’ a acımış gibi bir hali vardı.
“Sıra dışı bir durum. Neler olduğundan emin olmasam da babanızın iki arada
kaldığı belli. Endişeye kapılmayın hemen. Kalbiniz güçlü olduğu taktirde eğer
gerçekten bir Ölüm Neferiyseniz bile bunun üstesinden gelebilirsiniz. Babanızın
karşısında yer almak yerine ona kolaylık sağlamaya çalışın. Her ne olursa olsun
Lider Canova aşırıya kaçmayacaktır. Çünkü sen onun tek oğlusun.”
“Teşekkür ederim. Bunları senden duymak iyi
geldi. Ayrıca bu anlattıklarımdan sonra korkacağını, benden uzaklaşacağını
düşünmüştüm.”
“Şu yaşıma kadar yeterince şaşılacak şeye
şahit oldum. Hayatın kendisini bir sürpriz olarak kabullenmeye başladım. Bazen
iyi bazen kötü sürprizlerle karşılaşırız, ortası pek yoktur.”
“Her şeye rağmen beni anlayabilmene sevindim.
Senle konuşunca her şey daha olası görünüyor gözüme. Ayrıca seni böyle
konuşturacak neler yaşadın merak etmedim değil.” Alasır gülümsedi. “Belki bir
gün anlatırım.”
Birlikte saraya döndüklerinde bir fayton
içeri girmek üzereydi. Canas gelenlerin amcası Unrad ve kuzeni Boratak olduğunu
gördü. Uzun süredir ziyarete gelmemişlerdi. Birbirlerini selamlayarak içeri
girdiler. Boratak uzun saçlarını ensesinde toplamıştı. Gözleri her zamankinden
daha açık mavi görünüyordu. Tıpkı gökyüzü kadar açık mavi...
“Canas görüşmeyeli epey oldu. Ben mezun oldum,
şimdi sen başladın savaş okuluna. Alıştın mı?” dedi Boratak.
“Sıradan bir okul sadece, büyütecek bir şey
yok. Alışmam gereken asıl babamın kuralları.”
Boratak anlayışla gülümsedi. “Amcam her
zamanki gibi desene. Sanırım yerinde olmak istemezdim.”
Unrad aralarına girdi. “Hadi gençler burada
dikilecek miyiz? Kardeşimi görmek için sabırsızlanıyorum. Çok uzun bir yoldan
geldim.”
“Birkaç aydır Melmor’ daydı. Seyahat etmeden
duramıyor,” dedi Boratak.
Canova onları karşısında görünce sevindi.
Gidip ikisine de sarıldı. Uzun süren sohbetin ardından hep birlikte yemeğe
geçtiler. Canova yeğenine döndü. “Anlat bakalım Boratak. Mezun da oldun şimdi
ne yapmayı planlıyorsun? Okuldan eğitmenlik teklifi aldığını duydum. Tabi hem
birincilikle okulu bitiren hem de bu kadar saygılı ve disiplinli birini
kaçırmak istememişlerdir.”
“Teveccühünüz amca. Fakat ben bir yere bağlı
kalmaktansa savaşçı olarak görevlere çıkmayı tercih ederim.”
Canova güldü. “Tıpkı babana çekmişsin.
Seninle gurur duyuyor olmalı.”
“Elbette gurur duyuyorum. Her zaman çok
çalışıyor,” dedi Unrad. Bir parça eti ağzına attıktan sonra masanın karşısına
baktı. “Canas biraz sessizsin bugün. Eğitimler nasıl gidiyor?”
“Olması gerektiği gibi amca.”
Unrad Canas’ ın kısa kestiğini görünce
gülümsedi. “Geleceğin lideri olarak fazla ketumsun. Seni konuşturmak biraz
zor.”
“Onun kusuruna bakma abi. Bu yaşantı ona
biraz sıkıcı geliyor ama ileride tamamen buna adapte olacağına inanıyorum.
İçindeki güçlü potansiyelin farkındayım.”
Canas tam ağzını açacaktı ki Salina’ nın
gurur duyarcasına kendine baktığını görünce susmayı tercih etti. Yemeğine
odaklandı. Amcası özgürlüğüne düşkün biri olduğu için lider olmak istememişti. Dolayısıyla
liderlik tahtına geçen Canova olmuştu. Eğer durum tam tersi olsa şimdi nasıl
bir hayatı olacağını düşünmeden edemedi.
2.bölüm devam edecek...
hımmmm ikinci kitap farklı gidiyor, güzeeel, biraz daha derinleşip detaya girmeye başladı, demek canasın da küçüklüğü böyleee :) ölüm neferi anne ve oğlu yani :) bakalım daha neler görcez :) boratak örnek insan :) bilge amca da iyimiş, sevdim onu :)
YanıtlaSilBiraz daha farklı gidiyor evet. :) Canas' ın değişim süreci daha küçüklükten başlıyor. Bölümü farkında olmadan bayağı uzatmışım, ikiye böldüm. :) Boratak iyi evet, onun da geçmişine biraz değinmiş oldum bu vesile ile. Güzel yorumun için teşekkür ederim deep. :)
SilÖyle oldu malesef. İnşallah tez zamanda kurtuluruz salgından.
YanıtlaSilCanas bayağı fevri çocukken, babası öğüt verdikçe o daha sinir oluyor. :) Alasır da gizemli biri, devamında bakalım neler olacak? :) Yorumun için teşekkür ederim İlkay.
YanıtlaSilCanas'ın geçmişine gitmek gayet güzel olmuş. Sanırım neyin neden olduğunu bu sayede daha iyi anlayacağız. Boratak ismi çok tanıdık geldi ama önceki bölümlerde var mıydı hatırlayamadım?
YanıtlaSilDevamında daha iyi anlaşılacak evet. :) Karakterlerin geçmişini anlatmayı da seviyorum zaten. Boratak, Ceddil ve Yeniraların grubundaydı. Herkes akılda kalmıyor tabi. :))
SilBende diyorum isim çok tanıdık, nereden hatırlıyorum:)) Kaleminize sağlık.
SilTeşekkür ederim. :)
Sil