27 Temmuz 2021 Salı

Savaş Çığırtkanı 2- 2.Bölüm (Roman)

 



BÖLÜM 2

 

Geçmiş-Butah

 

14 yıl önce...

Güneşli bir bahar sabahıydı. Ağaçlar rengarenk çiçek açmış, insanlar manzaranın tadını çıkarıyordu. Sıcakların gelmesiyle şehir birden canlanmıştı. Butah, yeni okul dönemine hazırdı. Savaş okuluna kabul edilen Canas’ ın ilk ders günü için pek de heyecanlı olduğu söylenemezdi. Annesi onun için seçtiği temiz, güzel kıyafetleri yatağın üstüne bıraktı. “İstersen hazırlanmana yardım edebilirim.”

“Hayır anne. Bundan hoşlanmadığımı biliyorsun.”

Zarif yüz hatlarına sahip kadın Canas’ ın yanağını sıktı. Kahverengi, iri gözleri hep sevgiyle ışıldardı. “Geç kalma ama,” diyerek odadan ayrıldı.

Canas beyaz gömleğinin üstüne saks mavisi ceketini giydi. Bu ceket, açık tenini ve kara gözlerini daha belirgin hale getiriyordu. İsteksizce dağınık saçlarını taradı. Tüm bu işleri başkasının yapmasından nefret ediyordu. Bir öğrenciden çok içi geçmiş, saygıdeğer bir yetişkine çevirmeye çalışıyorlardı onu. Saçlarını kafasına yapıştırmaları ise hiç katlanamadığı bir şeydi. Tarağı aynanın önüne bırakırken babasının bir gün önceki sözlerini hatırladı. Canas’ ı yanına çağırıp sarayı ve kendisini temsil ettiğini hatırlatarak okuldaki davranışları konusunda onu uyarmıştı. Babasının her zamanki bu temkinli halini can sıkıcı buluyordu.

Vakit yaklaşınca savaşçılardan biri faytonla Canas’ ı okula bıraktı. Okulun kapısındaki görevli gülümseyerek hemen kapıyı açtı, onu selamladı. İçeri giren Canas’ ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Okul beklediğinden güzel ve ilgi çekici görünüyordu. Bir süre etrafı izledi. Kendisini buraya ait hissedebileceğini düşündü. Sonra üzerindeki bakışlara ve fısıltılara aldırmadan kendinden emin adımlarla içeriye yürüdü.

İlk derste herkes kısaca kendini tanıttı. Lider Canova’ nın oğlu olduğu için öğrencilerin bir kısmı Canas’ a ilgi gösterirken bir kısmının da kıskançlıkları yüzlerinden okunuyordu. Ders arasında çocuklardan biri ilk fırsatta harekete geçti.

“Buradan birincilikle mezun olacağım. Liderin oğlusun diye sana kolaylık göstereceğimi sanma. İsmim Pevlu, unutma bunu.”

Canas öfkelense de karşılık vermedi. Onu hiç duymamış gibi önündeki kitabı okumaya devam etti. Pevlu bu kez Canas’ ın sırasına yaklaştı, kitabını çekip aldı.

“Beni görmezden mi geliyorsun? Anlaşılan kendini bizden üstün tutuyorsun.”

“Yok öyle bir şey. Beni rahat bırak.”

“O, öfkeli bakışlar ne öyle? Dövecek misin yoksa beni?” Çocuk dalga geçmeye başlamıştı. Sınıftan bir iki kişi onu uyarmaya çalışsa da aldırmadı. “Bırakın ya, ne kadar korkaksınız. O, babasının arkasına saklanacak biri sadece.”

“Sözlerine dikkat et, seni uyarıyorum.”

“Söylediklerim gücüne mi gidiyor? Alışmışsın tabi her istediğinin yerine getirilmesine. Burayı sarayla karıştırma sakın.”

“Sen ne biliyorsun ki!”

“Lider Canova sayesinde seni bu okula kabul etmiş olmalılar. O yüzden kolayca burada tutunabileceğini sanma.”

Her şey birkaç saniye içinde olup bitti. Canas hızla yerinden kalkıp Pevlu’ nun üstüne atladı. Karnına bir yumruk attığında iri çocuk yerde bükülüp kaldı. Herkes başlarına toplanırken öğrencilerden biri eğitmeni çağırmak için dışarı koştu. Canas yumruğu sıkılı halde ayağa kalktı. “Tanımadığın biri hakkında büyük laflar etmemelisin.”

İçeriye hızla giren kadın eğitmen araya girip birbirlerinden özür dilemelerini sağladı. Onları uyarmayı da ihmal etmedi. “Okulda böyle bir kavgaya yer yok. Kendinize çeki düzen vermelisiniz.”

Canas ders başladığında pencereden dışarıyı izleyerek iç geçirdi. Olanların sarayda hemen yankı bulacağına emindi. Babası bir yandan anlayışlı görünmeye çalışırken bir yandan onu defalarca uyarmayı ihmal etmeyecekti.

Akşam yemeği vakti geldiğinde Lider Canova ailesiyle masaya geçti. Canova’ nın gözleri oğlunun üzerindeydi. Canas acıktığı için hızla kaşığını körili tavuk çorbasına daldırmıştı ki babasının bakışlarını görünce durdu. “Bugün olanlar için üzgünüm,” dedi sessizce.

“Unutma, sen bir liderin oğlusun. Seni kışkırtmaya çalışacak kişiler her an karşına çıkabilir. Hislerini ve davranışlarını kontrol etmeyi öğrenmelisin.”

“Haklısın baba.”

“Aynı şeyi tekrarlamayacağına inanıyorum. Geçmişte düşünmeden yaptığı şeyler bir lider adayının üzerine yapışıp kalır. Sen insanlara örnek olmalısın, tıpkı Boratak gibi.”

“Sözlerini dikkate alacağım.” Boratak ile kıyaslanmazsa şaşıracaktı zaten. Amcasının oğlu tam da babasının umduğu gibi kusursuz biriydi.

Canova konuyu uzatmamaya karar verdi. Salina oğlunun başını okşadı. “Benim oğlum her zaman sorumluluklarının bilincindedir. Ara sırada olur böyle şeyler. Hadi, yiyelim.”

Canas içtenlikle annesine gülümsedi. Konu kapandığı için rahatlamıştı, usulca yemeğini yedi. Gece yarısı olduğunda ise uyku tutmadığı için avluya çıktı. Taşlı yolu aşıp gaz lambalarıyla aydınlatılmış kamelyalara doğru yürüdü. Nöbet tutan savaşçılar geçerken onu selamladı. Canas gecenin karanlığını ve sessizliğini seviyordu. Her şeyin durağanlaştığı o an kendi hislerine kulak verebiliyordu. Kamelyalara vardığında orada oturmakta olan Alasır ayağa kalktı.

“Genç efendi hoş geldiniz. Uyuyamadınız mı?”

“Bana Canas de, en azından burada. Sen de uyuyamamış gibi görünüyorsun Alasır, otursana.”

Alasır ellili yaşlardaydı, saçları kırlaşmaya başlamıştı. Canas’ ı şimdiden liderliğe hazırlıyor, onu çeşitli konularda eğitiyordu. Bir yıl önce göreve getirilmişti. Canas yaşına rağmen onda garip bir potansiyel olduğunu düşünüyordu. Farklı düşünen, sıradan olmayan biriydi. Alasır yerine oturdu. Onun elindeki kağıt kalem Canas’ ın ilgisini çekmişti. “Bu saatte ne yazıyorsun?”

“Basitçe ifade etmem gerekirse bu bir günlük. Yani kendimce bir şeyler karalamayı seviyorum.”

“Anılarının geleceğe doğru aktarıldığından emin olmak için mi?”

Alasır gülümsedi, çocuğun bu konudaki doğru tahmini hoşuna gitmişti. “Kesinlikle öyle genç efendi. Ne de olsa yaşlanıyorum artık.”

“Tanıdığım pek çok insandan daha bağlısın hayata. Şimdi yaşlanmak konusunda endişelenmeye başladığına inanmamı bekleme.”

Alasır kendini tutamayarak bir kahkaha attı. “Affedersiniz. Siz de her zamanki gibi açık sözlüsünüz.” Adam kendini toparladı, yüzüne babacan bir ifade yerleşmişti. “Duyduğuma göre bugün okulda bir tatsızlık yaşanmış.”

“Sen de mi öğüt vereceksin şimdi?”

“Hayır, bence siz haklıydınız. Karşı taraf sizi tahrik etmiş, ben olsam da aynı şeyi yapardım. Tabi bu düşüncemi Lider Canova’ nın bilmesine gerek yok,” dedi Alasır göz kırparak. Canas şaşkınlıkla eğitmenine döndü. Daha önce kendisiyle böyle konuşan biri olmamıştı. Çoğu kişi böyle durumlarda ya gerçek düşüncesini paylaşmaktan çekinir ya da ona öğüt vermeye çalışırdı.

Ertesi gün Canas okula gittiğinde daha az gergindi. Pevlu da azar işitmiş olacak ki süt dökmüş kedi gibi sırasında oturuyordu. Tarih dersini ilgiyle dinleyen Canas notlar aldı. Uygulama derslerinde de başarılıydı. Zaten kılıç kullanmayı bir süre önce öğrenmişti. Birkaç kız hayranlıkla onu izliyordu. İçlerinden biri Canas ile sohbet etmeye karar vermişti ki bir başkası onu durdurdu. “Onunla arkadaş olmaya çalışman senin yararına olmaz. O çok göz önünde biri. Ya saraydakiler ya da diğerlerinin günün birinde tepkisini çekersin. Biz ona denk değiliz.” Sarışın kız, arkadaşına hak verip geri çekildi. Canas antrenman yapıyor olsa da hakkında konuşulanları az çok anlamıştı. Alışkın olduğu bu durumu takmamaya çalıştı. Ders bitiminde kendisini almaya gelen savaşçının yanına gitti. At arabası ile yanından geçtikleri çocuklar şakalaşıp eğlenirken Canas onları izlemekle yetindi. Burada bir arkadaş edinebilecek miydi merak ediyordu. Diğerleriyle arasında hep bir görünmez duvar olduğunun farkındaydı.

Gece Canas uykusunda dönüp duruyordu. Bir ara birisinin ona dokunduğunu hissedip uyandı. Etrafa bakındığında kimsenin orada olmadığını anladı, yalnızdı. Pencere açık olmasına rağmen en ufak esinti yoktu. Sıcaktan bunalmış halde balkona çıkıp yıldızlarla bezenmiş göğe baktı. O sırada bir yıldız kaydı. Canas neşeyle manzarayı izlerken Alasır’ ın yine kamelyada oturduğunu gördü. Gidip onunla sohbet etmeye karar verdi. Odadan çıkıp aydınlatılmış uzun koridorları aştı. Yavaş adımlarla ahşap döner merdivenden aşağı indi. O sırada işittiği sesler yüzünden durdu. Toplantı odasında birileri konuşuyordu. Canas hafif aralık kalmış kapıdan içeriye bakınca Canova ve bir yardımcısının sessizce konuştuğuna şahit oldu.

“Fakat efendim bu nasıl mümkün olur?”

“Aile birliğim bu anlaşmaya dayanıyor. Liderlerin o teklifini kabul etmekle ağır sorumluluk aldım. İkisi de bunun farkında değil ama elimden bir şey gelmiyor.”

“Benden tam olarak ne yapmamı istiyorsunuz efendim?”

“Göreve yeni başladığın için seni bizzat ben bilgilendirmek istedim. Bir Ölüm Neferi olan Salina’ yı ve bu gücü taşıma ihtimali olan Canas’ ı gözetim altında tutacaksınız. Beklenmedik bir durum gelişirse haberler yayılmadan gerekeni yapacaksınız. Yoksa gücü kendimiz için kullandığımızı düşünen liderler bize savaş açabilir.”

“Sizin Salina Hanım ile evlenmenizi ve onu kontrol altında tutmanızı isteyen onlar değil miydi zaten?”

“O zamanlar babam Cansar’ ın yerini almaya hazırlanıyordum. Bekar ve en küçük olduğum için bu görevi bana yıktılar.” Canova endişeli görünüyordu, üzgündü.

Canas dehşete kapıldı. Annesi ve kendisi daima kontrol altında tutulacaktı. Dahası bilmediği o güç her neyse açığa çıktığı anda yok edileceklerdi. Bir iki adım gerileyince tökezledi. Tam düşecekken son anda duvara tutundu. Şok olmuş halde sessizce oradan uzaklaştı. Kendisini odaya attığında az önce işittikleri hâlâ zihninde yankılanıyordu. Koridorda ayak sesleri duyunca korku içinde bekledi. Kalbi hızla çarpıyordu. Onları dinlediğini fark etmiş olabilirler miydi? Bir süre sonra sesler kesilince rahat bir nefes aldı. Tüm bunların ne anlama geldiğini merak ediyordu. Annesinin sahip olduğu güç neydi? Kendisinde de açığa çıkacak mıydı? Bildiği tek şey babasının onları patlamaya hazır bir bomba gibi gördüğüydü.

Sabaha karşı bir kabusla uyandı. Karnını tutuyordu, kan ter içinde kalmıştı. Canova, Canas’ ı karşısına almış kendini kontrol etmekten aciz biri olduğunu, asla bir lider olamayacağını söylemişti. Canas itiraz etmeye kalktığında Canova acı sözleri eşliğinde kılıcı karnına saplamıştı: “Sen bizim için tehditsin, ölümün refahımız olacak.” Canas’ ın hisleri kısa sürede öfkeye dönüştü. Babasının karşısına çıkmalı hesap sormalıydı. Çıldırmış gibi hızla odadan fırladığında birine çarptı.

“Genç efendi, acil bir durum mu var? İyi görünmüyorsunuz.” Alasır, Canas’ ı kolundan tutmuştu. “Kolumu bırak Alasır. Gitmem gerekiyor.”

“Konu her neyse sakin olun lütfen. Lider Canova bu konuda hassas biliyorsunuz. Hiç bir zaman fevri davranmanızı istemiyor. Sizin için söylüyorum ben.”

Canas derin bir nefes aldı. Şimdi yapacağı çıkış sadece daha fazla kontrol altında tutulmasına neden olacaktı. Belki babası onu zindana bile kapatabilirdi. İçindeki sıkıntıyı bastırmaya çalıştı, direnmeyi bıraktı. “Tamam ama seninle özel olarak konuşmak istediğim bir şey var. Mümkünse sarayın dışında.” Alasır rahatlamış göründü, Canas’ ın kolunu bıraktı. “Tabi, ne zaman isterseniz.”

Bir iki saat içinde Alasır eğitim bahanesiyle liderden izin isteyip Canas’ ı dışarı çıkardı. Ata bindikten sonra Canas’ ı da arkasına attı. Güneydeki ormana doğru ilerlediler. Parçalı bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Bir süre önce yağmur yağmış, toprak kokusu her tarafı sarmıştı. Canas yere ayak bastığında etrafını saran yüksek ağaçlara baktı. Buraya ilk kez geliyordu. Ne söyleyeceğini merakla bekleyen eğitmenine döndü.

“Senin bildiğini umut ediyorum. Ölüm Neferleri hakkında bir bilgin var mı?”

“Böyle bir soru sormanızı beklemiyordum, şaşırdım doğrusu. Biraz bilgim var.”

“Hemen anlat o halde.”

Alasır geçmişe dair bildiği hikayeyi anlattı. “İşte böyle. Ölümcül olan bu insanlardan hep korkuldu. Onların lanetli olduğuna inananlar bile oldu. Bu yüzden geçmişte birinin Ölüm Neferi olduğundan şüphelenilmesi bile o kişinin hayatını alt üst etmeye yetmişti.”

“Anlıyorum.” Canas durumun bu kadar vahim olacağını tahmin etmemişti. “Peki, bu konuda sana bir sır vermek istesem ne dersin?” Söyleyip söylememekte kararsızdı, içi içini yiyordu.

“Sırrınızı güvenle taşırım. İçinizdeki sıkıntı her neyse tek başınıza mücadele etmek zorunda değilsiniz.”

Canas tek başına bir çözüm bulamayacağına inanıyordu. Birinin desteğine ihtiyacı vardı. Bildiği her şeyi anlattığında Alasır’ ın bakışları yumuşadı. Daha çok Canas’ a acımış gibi bir hali vardı. “Sıra dışı bir durum. Neler olduğundan emin olmasam da babanızın iki arada kaldığı belli. Endişeye kapılmayın hemen. Kalbiniz güçlü olduğu taktirde eğer gerçekten bir Ölüm Neferiyseniz bile bunun üstesinden gelebilirsiniz. Babanızın karşısında yer almak yerine ona kolaylık sağlamaya çalışın. Her ne olursa olsun Lider Canova aşırıya kaçmayacaktır. Çünkü sen onun tek oğlusun.”

“Teşekkür ederim. Bunları senden duymak iyi geldi. Ayrıca bu anlattıklarımdan sonra korkacağını, benden uzaklaşacağını düşünmüştüm.”

“Şu yaşıma kadar yeterince şaşılacak şeye şahit oldum. Hayatın kendisini bir sürpriz olarak kabullenmeye başladım. Bazen iyi bazen kötü sürprizlerle karşılaşırız, ortası pek yoktur.”

“Her şeye rağmen beni anlayabilmene sevindim. Senle konuşunca her şey daha olası görünüyor gözüme. Ayrıca seni böyle konuşturacak neler yaşadın merak etmedim değil.” Alasır gülümsedi. “Belki bir gün anlatırım.”

Birlikte saraya döndüklerinde bir fayton içeri girmek üzereydi. Canas gelenlerin amcası Unrad ve kuzeni Boratak olduğunu gördü. Uzun süredir ziyarete gelmemişlerdi. Birbirlerini selamlayarak içeri girdiler. Boratak uzun saçlarını ensesinde toplamıştı. Gözleri her zamankinden daha açık mavi görünüyordu. Tıpkı gökyüzü kadar açık mavi...

“Canas görüşmeyeli epey oldu. Ben mezun oldum, şimdi sen başladın savaş okuluna. Alıştın mı?” dedi Boratak.

“Sıradan bir okul sadece, büyütecek bir şey yok. Alışmam gereken asıl babamın kuralları.”

Boratak anlayışla gülümsedi. “Amcam her zamanki gibi desene. Sanırım yerinde olmak istemezdim.”

Unrad aralarına girdi. “Hadi gençler burada dikilecek miyiz? Kardeşimi görmek için sabırsızlanıyorum. Çok uzun bir yoldan geldim.”

“Birkaç aydır Melmor’ daydı. Seyahat etmeden duramıyor,” dedi Boratak.

Canova onları karşısında görünce sevindi. Gidip ikisine de sarıldı. Uzun süren sohbetin ardından hep birlikte yemeğe geçtiler. Canova yeğenine döndü. “Anlat bakalım Boratak. Mezun da oldun şimdi ne yapmayı planlıyorsun? Okuldan eğitmenlik teklifi aldığını duydum. Tabi hem birincilikle okulu bitiren hem de bu kadar saygılı ve disiplinli birini kaçırmak istememişlerdir.”

“Teveccühünüz amca. Fakat ben bir yere bağlı kalmaktansa savaşçı olarak görevlere çıkmayı tercih ederim.”

Canova güldü. “Tıpkı babana çekmişsin. Seninle gurur duyuyor olmalı.”

“Elbette gurur duyuyorum. Her zaman çok çalışıyor,” dedi Unrad. Bir parça eti ağzına attıktan sonra masanın karşısına baktı. “Canas biraz sessizsin bugün. Eğitimler nasıl gidiyor?”

“Olması gerektiği gibi amca.”

Unrad Canas’ ın kısa kestiğini görünce gülümsedi. “Geleceğin lideri olarak fazla ketumsun. Seni konuşturmak biraz zor.”

“Onun kusuruna bakma abi. Bu yaşantı ona biraz sıkıcı geliyor ama ileride tamamen buna adapte olacağına inanıyorum. İçindeki güçlü potansiyelin farkındayım.”

Canas tam ağzını açacaktı ki Salina’ nın gurur duyarcasına kendine baktığını görünce susmayı tercih etti. Yemeğine odaklandı. Amcası özgürlüğüne düşkün biri olduğu için lider olmak istememişti. Dolayısıyla liderlik tahtına geçen Canova olmuştu. Eğer durum tam tersi olsa şimdi nasıl bir hayatı olacağını düşünmeden edemedi.


2.bölüm devam edecek...

8 yorum:

  1. hımmmm ikinci kitap farklı gidiyor, güzeeel, biraz daha derinleşip detaya girmeye başladı, demek canasın da küçüklüğü böyleee :) ölüm neferi anne ve oğlu yani :) bakalım daha neler görcez :) boratak örnek insan :) bilge amca da iyimiş, sevdim onu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz daha farklı gidiyor evet. :) Canas' ın değişim süreci daha küçüklükten başlıyor. Bölümü farkında olmadan bayağı uzatmışım, ikiye böldüm. :) Boratak iyi evet, onun da geçmişine biraz değinmiş oldum bu vesile ile. Güzel yorumun için teşekkür ederim deep. :)

      Sil
  2. Öyle oldu malesef. İnşallah tez zamanda kurtuluruz salgından.

    YanıtlaSil
  3. Canas bayağı fevri çocukken, babası öğüt verdikçe o daha sinir oluyor. :) Alasır da gizemli biri, devamında bakalım neler olacak? :) Yorumun için teşekkür ederim İlkay.

    YanıtlaSil
  4. Canas'ın geçmişine gitmek gayet güzel olmuş. Sanırım neyin neden olduğunu bu sayede daha iyi anlayacağız. Boratak ismi çok tanıdık geldi ama önceki bölümlerde var mıydı hatırlayamadım?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Devamında daha iyi anlaşılacak evet. :) Karakterlerin geçmişini anlatmayı da seviyorum zaten. Boratak, Ceddil ve Yeniraların grubundaydı. Herkes akılda kalmıyor tabi. :))

      Sil
    2. Bende diyorum isim çok tanıdık, nereden hatırlıyorum:)) Kaleminize sağlık.

      Sil

Kış Bahçesi (Kitap)

    Bir süredir okuma konusunda yavaşım, Ramazan ve bayram derken günler çabuk geçmiş. Yazardan okuduğum ilk kitaptı bu, oldukça sevdim ben....