21 Temmuz 2021 Çarşamba

Savaş Çığırtkanı 2- 1.Bölüm (Roman)



Merhaba arkadaşlar. Bir süre ara vermiştim, kaldığım yerden seriye devam ediyorum. Hatırlatma açısından haritayı tekrar paylaşmak istedim. İyi okumalar. :) 




BÖLÜM 1

 

Kaçış-Galnas

 

Saraydan kaçışları büyük bir şanstı. Janef kötü durumda olduğu için grup liderliğini Verda yapmıştı. Daha önce sakladıkları iki at arabası ile oradan uzaklaşmışlar, izlerini kaybettirmişlerdi. Ancak gruptaki yaralılar nedeniyle bu pek kolay olmadı. Sayıca kalabalık olmaları da işlerini kolaylaştırmıyordu.

Zindandan kaçmalarına yardım ettikleri adamın ismi Komtav, eşinin de Vilan’dı. Komtav bölgeyi çok iyi bildiğinden saklanabilecekleri en yakın yeri tarif etmişti. Bir süre burada dinlenip kendilerini toparlamaktan başka çareleri yoktu.

Gizlendikleri yer uçsuz bucaksız yeşilliklerin arasında bir mağaraydı. Ağaçların aşağıya sarkan uzun dalları iri yapraklarla kaplıydı. Ağaçlar o kadar sıktı ki iç kesimlere gün ışığı zor sızıyordu. Dalların arasından yere düşen güneş ışıkları rüzgârda dans edercesine bir görüntü oluşturuyordu.

Ayda ve Serenay' ın yardımları ile Janef toparlansa da Akbar henüz rahatça hareket edebilir hale gelmemişti. Bir bacağı ve bir kolunun kasları doğru çalışmıyordu. Ayda umutsuz şekilde konuştu. “Umarım geçici bir durumdur. Sana her ne verdilerse hiç böyle bir şey görmemiştim. Şimdilik elimden fazla bir şey gelmiyor. Butah’ a vardığımızda iyi bir tedaviden geçersen belki düzelirsin.”

“Sen elinden geleni yaptın. En azından şimdi ağrım yok, bir şekilde idare ederim,” dedi Akbar.

“Kendini pek zorlamamaya çalış.”

Rembar abisinin haline üzülüyordu. Yakalanmadan önce ülkeyi terk etmek istiyordu. Başlarına daha kötü şeyler gelebilirdi. Lider Lazinka' yı iyi tanıyordu. Verda geniş mağarayı dolaştı. İç kesimlere uzanan bir geçit vardı. “Burası yeterince güvenli mi Komtav?”

“Evet, burada çok sayıda mağara ve geçit var. Bu bölgede olduğumuzu tahmin etseler de kolay kolay bize ulaşamazlar. Yalnız Yaputa da benim kadar iyi biliyor buraları. O yüzden dikkati elden bırakmayalım.”

“Yaputa?”

“Görmüş olmalısın, göz bandı olan.”

“Şu garip adam, anladım. Burada fazla oyalanmazsak iyi olacak sanırım.”

Janef bir köşede oturmuş dinleniyordu. Kaçış sırasında bir kasabaya uğrayıp Janef’ i hekime göstermişlerdi. Onun durumunu gören kadın hemen müdahale etmiş, eğer daha derin yara almış olsaydı durumu kolayca atlatamayacağını söylemişti. Janef’ in vücudundaki çok sayıda kesiği görünce şaşırarak bunun nasıl olduğunu da sormuştu. Ayda bir bahane uydurmak zorunda kalmıştı. Oradan çıkınca hemen kasabayı terk etmişlerdi. Ayda ara ara yanına gelip pansuman yapıyordu. Kesikler için de merhem kullanıyordu.

Elbruz diğer yaralılara nazaran iyiydi. Bacağı sargılıydı fakat yürüyebiliyordu. Son zamanlarda içinde bir sıkıntı vardı. Butah’ a bir an önce dönmek istiyordu.

“Abla belgeleri de alamadan kaçtık, şimdi ne olacak?”

“Bilmiyorum Yazel. Şu an kendimizi kurtarmamız daha önemli. Bir daha onlara yaklaşamayız,” dedi Serenay.

Yazel endişeliydi. “Lider Lazinka sence ne yapacak?”

Onları dinleyen Rembar araya girdi. “Ben söyleyim Yazel. O, otoritesinin sarsılmasına asla izin vermez. Bölgesine girildiği için deliye döndü, her şeyi yapabilir. Savaş hazırlığına bile başlamış olabilir.”

“Savaş mı?” dedi Yazel, korkuya kapılmıştı.

“Evet. Zaten size niye böyle bir görev verilmiş bilmiyorum. En tecrübeli ve güçlü savaşçıların dahi tereddüt edeceği bir durum bu.”

“Bizi küçümsüyor musun yani?” Konuşan Janef’ ti.

“Demek istediğim bu görev için yeterince önlem alınmadığını düşünüyorum. Sanki başarısız olmanız için gönderilmişsiniz.”

Janef öfkelenmeye başlamıştı, yavaşça doğruldu. “Sen, büyük laflar ediyorsun. Lider Canas’ ı acemilikle mi suçluyorsun yani? Babası öldürülmüşken ne yapabilirdi?”

“Hala anlamıyorsunuz değil mi? Ben liderlere gereğinden fazla güvendiğinizi söylüyorum. Onların kafalarının içinde ne olduğunu asla bilemezsiniz. Lider Lazinka’ nın nasıl biri olduğuna bakın. Kendi emelleri için kimseyi satmaktan çekinmez. Ama etrafında o kadar çok itaatkar insan var ki diyecek söz bulamıyorum.”

Komtav ne diyeceğini bilemiyordu. Zamanında o kişilerden biri de kendisiydi. İçinde bir sızı hissetti, bakışları yere kaydı.

“Herkesi bir tutma. Lider Canas dürüst birisi.”

“Siz sadece görmek istediğinize inanan zavallılarsınız.” Janef kendini tutamayarak Rembar’ ın yakasına yapıştı.

“Hey durun!” Akbar topallayarak aralarına girdi. “Şimdi bunun sırası değil. Sakin olun.” Rembar öfke içinde mağaradan ayrıldı.

“Lider Lazinka kolay bir insan değildir. Onun emirleri altında yaşamak Rembar’ ı çileden çıkarmış olmalı. Fazla üstüne gitmeyin,” dedi uzun süre sonra ilk kez konuşan Vilan.

“Her ne kadar  her şey normalmiş gibi davransa da yaşadıkları kolay şeyler değildi. Öfkesinin dayanılmaz boyutlara ulaştığını görebiliyordum. Belki de özel gücü nedeniyle kendini suçluyor. Onu Lider Lazinka’ nın eline düşüren kendi yeteneğiydi,” diye eşine hak verdi Komtav.

İkisinin sözleri Janef’ i düşünmeye itti. Rembar’ ın davranışını anlayışla karşılamalıydı. Akbar tökezleyerek kardeşinin arkasından gitti. Onu dışarıda bir ağacın dibinde dikilirken buldu. “Neden o kadar ileri gittin? Seni tanıyamıyorum Rembar.”

“İnsanlar değişir,” diye kısaca kestirip attı Rembar.

“Derdin neyse anlat bana lütfen,” dedi Akbar samimi bir şekilde.

“Lazinka gerçekleri görmemi sağladı. İçimde bir şeyler yok oldu, parçalandı anlıyor musun? Hep sana imrenmiştim ben, senin izinden giderdim. İdeallerin, bağlı olduğun şeyler bana olağanüstü görünüyordu ama şimdi tamamen farklı düşünüyorum. Lazinka denen o adam beni çıkarlarına ters düşenleri öldürmem için kullandı. Tehditlerine bir süre direndim ama yaptığı işkencelere fazla dayanamadım. Karanlığa doğru itildim,” dedi çaresizlik içinde.

Rembar düğmelerini hızla açıp gömleğini üzerinden çekip aldı. Tüm vücudunda kazılarak çizilmiş bir yığın şekil vardı. Akbar dehşete kapılmış halde derin yarıklara baktı. Elini yavaşça Rembar’ ın sırtındaki şekillerde dolaştırdı. Öfkeden elleri titremeye başladı.

“İnanamıyorum, bu zalimce.”

“Acılarımın asla silinmeyecek kanıtı bunlar,” dedi Rembar.

Anılarında o eski günler belirdi. Kanlı bedeni yerde sürünürken liderin acımasız gülüşü kulaklarını dolduruyordu. Günlerce acı içinde; çıplak zeminin üzerinde kıvranmıştı. Zihninin derinliklerinde de bir savaş veriyordu aynı zamanda. Sanki dipsiz bir kuyunun derinliklerine düşüyordu. Ayağa kalkacak gücü ve iradesi yoktu. Bedeninin her zerresi acıyordu. Buz gibi zeminin üzerinde titremekten başka bir şey yapamıyordu ve soğuk, kan akışını biraz olsun yavaşlatıyordu. Bilinci sık sık kapanıyordu ve her kendine geldiğinde biraz daha işkenceye maruz kalıyordu. “Kurtarın beni,” diye haykırmak istese de sesi bir fısıltıdan farksız çıkıyordu. Yumrukları sıkılı halde ve ıstırap içinde ne kadar o şekilde kaldı hatırlamıyordu. Bir şekilde hayatta kalmayı başardı. Bir gün Lider Lazinka yanı başında belirmişti. Kendisine tepeden bakıyor, bakışlarıyla eziyordu adeta. “Başkası olsa çoktan ölmüştü. Yaşama tutunduğuna göre bana hizmet edebilecek seviyedesin demektir. Benim güçlü silahım olacaksın.” Rembar çaresizlik içinde yaşamak için öldürmesi gerektiğini kabullenmişti.

Rembar anılarından silkinmeye çalıştı. Burnu sızlıyordu, hızla konuşmaya başladı. “Bunca yıldır onun istediği gibi yaşadım. Kaç kişiyi öldürdüm haberin var mı? Bu yükü hep taşımak zorundayım. Siz gelmiş liderinizi düşüncesizce savunuyorsunuz bana. Benim artık itaat edeceğim kimse yok. Yaputa, o görünmez olduğum anlarda bile beni görebilen biriydi. Gözü hep üzerimde oldu. Öyle ki bir gün Lazinka' yı öldürmeye çalıştığımda onun önüne atladı, gözünden oldu. Ceza olarak bir sürü işkence daha gördüm. Tüm bunlara uzun süre tek başıma katlanmak zorunda kaldım.” Rembar gözyaşlarını tutamıyordu. Akbar çok kötü hissediyordu, kardeşine sarıldı. “Artık yalnız değilsin. Kimsenin sana zarar vermesine müsaade etmeyeceğim. İstemediğin hiçbir şeyi de yapmak zorunda değilsin.”

Rembar biraz sakinleşince geri döndüler. Janef mağara duvarına yaslanmış oturuyordu. Rembar’ dan bakışlarını kaçırdı. Kendinden yaşça küçük birine sert çıktığı için pişmandı. Elbruz ise Rembar’ ın dediklerini düşünüyordu. Görev konusunda haklı olabilir miydi? Tüm kuruntularının belki de Serenay’ ı liderden kıskanması yüzünden olabileceğini düşündü. Hiçbir şeyden emin olamıyordu.

Orada kaldıkları sürece avlanıp bir şeyler yediler. Kaçış için planlar yaptılar. Hazır hissettiklerinde at arabalarına binip Libmons’ a en yakın şehre doğru ilerlediler. Uzun yolculuklarının sonuna yaklaşmışlardı ki bir ok Serenay’ ın omzunun üstünden geçti. Şaşkınlıkla geriye baktığında Lazinka' nın savaşçılarını gördü, izlerine ulaşmışlardı. Çok sayıda atlı arkalarından geliyordu.

“Bizi buldular! Dikkatli olun.”

Serenay herkesi uyardıktan sonra silahına sarıldı. Yayını gerip ok atmaya başladı. Atın hızla koşmasından ıskalasa da savaşçılardan üç kişiyi yaraladı. Aradaki açık gittikçe kapanıyordu. Eşyalarının çok olması yeterince hızlı olmalarını önlüyordu. Arkadan gelen ok saldırıları karşısında eşyaları kendilerine siper ettiler.

Öndeki at arabasını Komtav sürüyordu.  “Dayanın biraz, az kaldı!” diye bağırdı. Janef ve Vilan kılıçlarını çekip bekledi. Onlar ikizlerle öndeki arabadaydı. Arkadaki atı Elbruz sürüyordu. “Dikkatli olun!” diye bağırdı. Yazel aklına gelen fikirle bazı eşyaları yola atmaya başladı. İki tane at eşyalara takılıp yere düştü. “Aferin Yazel,” dedi Serenay.

Serenay’ ın okları bitince savaşçılar daha hızlandı. İçlerinden biri yanlarına kadar gelip mızrağını savurdu. Rembar kılıcını çekip ileri atıldı. Bir süre mücadele etse de mızrak yüzünden adama ulaşamıyordu. Kısa sürede etrafları tamamen atlılarla sarıldı.

Herkesin arasından sıyrılan Yaputa öne çıktı. Rembar, onu görünce gerildi. Aynı şekilde Yaputa da ona öfkeyle bakıyordu. “Sen bize aitsin,” dedi ve atın üstünde doğrulup at arabasına atladı. Rembar hırsla kılıcını savurdu, kılıçlar havada çarpıştı. “Kahretsin!” dedi Elbruz. Şimdi atı sürmeyi bırakamazdı. Dikkatini yola vermeye çalıştı. Serenay mızrak savurup duran diğer adamdan korunmaya çalışıyordu. Yazel de kendisine kılıç savuran kadının saldırılarını savuşturmakla meşguldü.

Janef ve diğerlerinin de etrafı sarılmıştı. Komtav' ı düşürmeye çalışsalar da Janef mümkün olduğunca bunu engellemeye çalışıyordu. Bir tekme atıp yakınından geçen adamı atından düşürdü.

Yaputa Rembar' ı sıkıştırmıştı, tam darbeyi indirecekken Akbar ayağından tutup çekti. Yaputa yere kapaklandı. Akbar dövüşecek durumda değilse de elinden geleni yapıyordu. Rembar hızlı davranıp sert bir tekme ile Yaputa' yı aşağı düşürdü. Adam öfke ile toprağı yumruklayıp kalktı, pes edecek değildi. Yanından geçen atlı kolunu uzatınca hemen onun arkasına atladı.

Çarpışma devam ederken herkes olabildiğince düşmanı uzak tutmaya çalışıyordu. Elbruz ürken atı zapt etmekte zorlanıyordu. Aklı da diğerlerinde kalmıştı ama geriye dönüp bakmaya bile fırsatı yoktu. At sağa sola yalpalayınca arabaya çıkmış olan kadın geriye düştü. Yazel de son anda kenara tutunmasa düşecekti. Elbruz, Komtav’ dan geride kalmıştı. Rembar bir anda Elbruz’ un yanına oturdu. “Ben onları oyalayacağım, sen yoluna devam et. Sana yolu tarif ederim.”

“Ne? Ne demek istiyorsun?”

Bir anda her yer sisle kaplandı. Sis o kadar yoğundu ki Elbruz birkaç metre ilerisini ancak görebiliyordu. Telaşa kapılmıştı. “Düz git, tereddüt etme. Ben her şeyi görüyorum,” dedi Rembar.

Yaputa tam onlara yetişecekken sisi görünce öfkelendi. “Rembar! Seni lanet olası!” Gerideki atlar birbirine takılıp düştü. Savaşçıların bir kısmı da bir şey göremediği için durmuştu.

“Elbruz biraz sola geç, yoldan çıkmak üzeresin. Şimdi sağ tarafa geç, yerde onlardan biri yatıyor.” Elbruz Rembar’ ın yönlendirmesi ile atı sürmeye devam etti. Öndekiler savaşçıları durdurmayı başarmıştı. Yerde yatan adamları dikkatle geçtiler. “Tamam, yavaşla şimdi, Komtav’ a yaklaştık.” Sis yavaşça dağılıp Elbruz her şeyi görmeye başlayınca rahatladı. “Sayende atlattık,” dedi Rembar’ a gülümseyerek.

Peşlerindekileri atlatıp şehre yaklaşmışlardı. Kovalamaca kimse önemli bir yara almadan atlatılmıştı. Kısa sürede Libmons sınırına vardılar. Bir süre dinlenmeleri gerekiyordu. Herkes acıkmış, yorgun düşmüştü. Bir yere sığındıklarında Serenay ve Verda yiyecek almak için çarşıya gitti. İnsanlar normalden biraz daha farklıydı.

“Neler oluyor acaba? Herkes bir telaş içinde,” dedi Serenay.

Orta yaşlarda bir kadın satıcı ile pazarlık yapıyordu. “Biraz daha düşüremez misin? Kalabalık bir aileyiz diyorum. Zaten savaş kapıya dayandı.”

“Üzgünüm hanımefendi. Biz de zor durumdayız. Savaşın nasıl sonlanacağını bilmiyoruz. Butah kazanırsa işimiz zor.”

Serenay duyduklarına inanamıyordu. “Ne savaşı? Butah ile ne ilgisi var?” Verda’ nın da ağzı açık kalmıştı. Tam olarak neler döndüğünü anlamak için çarşıda biraz oyalandılar. Sonra biraz yiyecek alıp aceleyle diğerlerinin yanına döndüler.

Verda sığınağa girince kötü haberi verdi. “Butah, Galnas ve Libmons ile savaşa girecekmiş.”

Herkes öylece kalakaldı. Aniden ne olup da bir savaşın eşiğine gelindiğini anlamıyorlardı. Komtav, Lazinka ve Alaz arasındaki gizli planı duyunca şaşırdı. “Demek bu kadar ileri gittiler.” Janef oyalanmadan hemen Butah’ a dönmeleri gerektiğini söyledi. “Olayların bu kadar hızlı geliştiğine inanamıyorum. Bizim dönmemizi bile beklememişler.”

“Aslında burada olduğumuza göre ne kadar bilgi edinebilirsek yararımıza olur,” dedi Elbruz.

“Bu, riskli olabilir. Ayrıca savaş anında limandan  Butah’ a geçişimiz mümkün olmayacak. Teulon limanından Meguan’ a geçebiliriz.”

“Ama bu taktirde yolumuz çok uzayacak. Bence şansımızı deneyelim, Libmons limanına gidelim. Hem bir şeyler öğreniriz, hem de fırsat bulursak doğrudan Butah’ a geçeriz,” diye öneride bulundu Elbruz.

Bir süre konuyu tartıştıktan sonra Elbruz’ un fikrini uygulamaya karar verdiler. Oyalanmadan ve kısa yollardan giderlerse iki üç gün içinde limana varabilirlerdi. Hazırlıkları tamamlayıp hemen yola düştüler.

 

***

 

Lider Alaz savaşmak zorunda kaldığına inanamıyordu. Kendi kendine söylendi. “Canova’ nın ölmesi yetmiyor gibi oğlu daha da ortalığı karıştırdı. Her şey bizim başımıza patladı. Lider Lazinka’ yı dinleyip ülkeye sızabilecekleri konusunda daha ihtiyatlı olmalıydım.”

Şimdi iyi bir plan yapmalı, ilk saldıran taraf olmalıydı. Donanmasına güveniyordu ve Lider Lazinka Melmor’ la savaşı bitene kadar kuvvetlerinin bir kısmını yardıma gönderecekti. Melmor’ un savunma konusunda çok da iyi olduğu söylenemezdi. Orada işi biter bitmez Lazinka da Alaz’ a eşlik edecekti.

Yardımcılardan Kinao huzuruna çıkıp lideri selamladı. Kısa saçlı kadının güçlü bir duruşu vardı. Hafif çekik gözleri ise sanki gülümsüyor gibi bir ifade katıyordu yüzüne.

“Lider Zorkan’ dan bir mektup var efendim.”

Alaz’ ın yüz hatları sertleşti. Böyle bir anda huzuru daha da kaçacaktı anlaşılan. Sıkıntı içinde ayağa kalktı. “O da mı bize savaş açmış?”

“Hayır efendim, Lider Canas’ a savaş açmış.”

“Ne? Neden?” Alaz o kadar şaşırmıştı ki bir an sevinmeyi unuttu. Aslında gizli planı öğrenince Zorkan’ ın da hemen Canas’ ın yanında yer alacağını düşünmüştü. “Yoksa bir oyun mu var işin içinde?” diye düşünmeden edemedi.

“Detaylar yazmıyor efendim, kişisel bir meseleymiş. Savaş sırasında tarafınızca kendisine yapılacak bir saldırı olursa bunun affedilmeyeceğini söylüyor. Lider Lazinka ile aranızdaki anlaşmanın da kolayca kapanmayacağını belirtiyor.”

“Böyle bir durumda bile göz dağı vermeyi unutmamış. Lider Zorkan hiç değişmeyecek. Aralarındaki mesele her neyse bizi ilgilendirmiyor. En azından Canas’ ın güçleri ikiye ayrılmış olacak. Bu, iyiye işaret.”

Son durumu gözden geçirmek için bir toplantı daha düzenlendi. Tüm hazırlıklar neredeyse bitmişti, geriye sadece Lider Alaz’ ın emir vermesi kalmıştı.

 

***

 

Limana yaklaşırlarken herkes biraz gergindi. Artan yoğunluk kendini belli ediyordu. Savaşçılar her yerdeydi, büyük donanma savaş için hazırlanıyordu. Ticaret ancak küçük gemilerle yapılıyordu. Yolcu gemilerinin Butah’ a geçişine izin yoktu. Ticaret gemilerine ise kontrollü şekilde izin veriliyordu.

Janef bir süre ortalığı kolaçan ettikten sonra bir tüccarla anlaştı. Bir bahane uydurup muhakkak Butah’ a gitmeleri gerektiğini ve karşılığında yüklü bir ödeme yapacağını söyledi. Para lafını duyan adam hemen ikna olmuştu. “Kaç kişisiniz peki? Ben kaptanla konuşurum, ayarlarım o işi. Tekrar görüşelim.”

Janef bilgi verdikten sonra tüccar gemiye gitti. Çok vakit geçmeden geri döndü. “Kaptan sizi götürecek. Gemi gece kalkacak. Siz de dikkat çekmemeye çalışın.”

Janef ödemeyi gemiye bildiklerinde yapacağını söyleyip oradan ayrıldı. Durumu arkadaşlarına anlattığında tüccara ne kadar güvenebileceklerinden emin olmasalar da denemeye karar verdiler. “Bir aksilik çıkarsa dikkatlerini dağıtabilirim. Her şeye hazırlıklı olalım,” dedi Rembar.

Hava kararınca belirtilen saate yakın ikişer üçerli gruplar halinde gemiye bindiler. Yazel heyecanlıydı, bir sorun çıkmadan gemi hareket edecek miydi bilmiyordu. Serenay gemiye başkalarının da alındığını görünce çok da endişelenmemeye karar verdi. Gemiye binerken onları uzaktan izleyenler vardı ama dikkat çekmedikleri sürece sıradan insanlar oldukları düşünülecekti. Ambara inip sessizce beklemeye başladılar. Bir süre sonra ayak sesleri ve konuşmalar duyuldu.

“Bu civarlarda olduğunu tahmin ettiğimiz Butahlı savaşçılar var. Önlem olarak gemi hareket etmeden herkesi tek tek aramamız lazım.”

Tüccarın sesi işitildi. “Ama efendim bu nasıl olur? Savaşçılar burada ne arasın? Biz sadece ticaretle ilgilenen kişileri taşıyoruz.”

Serenay gerildi. Tüccar savaşçı olduklarını bile bilmiyordu. Her an yakalabilirlerdi.

“Bu, Lider Alaz’ ın emri, karşı gelme. Gemiye binen herkesi karşımıza çıkar. Eğer onları ben bulursam  suç ortağı olarak anılırsın.”

Tüccarın pes etmiş gibi bir hali vardı. “Bu taraftan,” dedi.

Herkes silahlarına sarılıp büyük kolilerin arasına saklandı. Karanlıkta bir şey göremiyorlardı. Serenay sessizce nefes almaya çalışıyordu. Adamlar birkaç yeri gezdikten sonra sıra ambara geldi. Tüccarın elindeki gaz lambası içeriyi aydınlattı. Gri saçlı diğer adam geniş alanı dolaşmaya başladı. “Saklandılar sanırım. Boşuna uğraşıyorsunuz.”

Adam ağır adımlarla dolaşmaya devam etti. Sonra yavaşça geri çekilen Yazel’ i fark etti. Atik bir hareketle sırt çantasından tutup onu havaya kaldırdı.

“Bir çocuğun burada ne işi var?”

“Bırak beni!” Yazel bacağını sallıyor, tekme atmaya çalışıyordu.

Serenay bir anda kılıcıyla ileri atıldı. “Kardeşimi bırak,” dedi endişe içinde. Adam onu görünce bakışları değişti. Sonra yavaşça Yazel’ i yere bıraktı. Elbruz tam saklandığı yerden çıkacakken Yazel’ in bırakıldığını görünce beklemeye karar verdi. Ortaya çıkıp durumu daha zora sokmak istemiyordu.

“Merak etme. Savunmasız birine zarar verecek değilim.”

Serenay rahatladı, adamın yüzüne dikkatle bakınca şaşırdı.  Bu yüz ve saçlar bir yerden tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordu. Dışarıdan bir başkasının sesi duyuldu. “Krazu! Herkesi kontrol ettim, savaşçı falan yok burada. Sen ne yaptın?”

“Gelmene gerek yok. Burada kimse yok. Gidelim!” Serenay adamın ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu. Krazu geri dönmeden önce Serenay’ ın gözlerine baktı. Aklından geçenleri ona aktardı. “Gitmenize izin veriyorum. Bir soruna sebep olmadan ülkenize dönün.” Sesinde hem bir rica hem uyarı var gibiydi.

Serenay adamın dudaklarının kımıldamadığını fark etti. Onun sesini sanki kafasının içinde duymuştu. Krazu arkasını dönüp giderken Serenay onun kim olduğunu hatırladı. At arabasında giderlerken yanlarından geçen atlı  savaşçılardan biriydi. Serenay yakalandıklarını sanıp korkmuştu. O sırada ansızın işittiği bülbül sesi ve adamın gülümseyişi zihninde canlandı. Böyle bir şeyin mümkün olduğuna inanamıyordu. Dahası adam onları ele vermemişti. Krazu’ nun güçlü bir dövüşçü olduğunu görmüştü. “Neden?” diye mırıldandı Serenay.

Elbruz hemen Serenay’ ın yanına geldi. “Ne oldu?”

“Gitmemize izin verdiğini söyledi. Sorun çıkarmadan ülkemize dönmemizi istedi.”

“O savaşçı neden bize yardım etsin ki?”

Serenay bir şey söylemedi. İlk karşılaşmalarını ve az önceki anı düşünüp duruyordu.

Tüccar gelip onları uyardı. “Savaşçı olduğunuzu neden söylemediniz? Başım derde girecekti sizin yüzünüzden.”

“Bunu sakladığımız için üzgünüz,” dedi Elbruz.

“Neyse ki Krazu sizi görmezden geldi. Bir an önce açılmalıyız. Yolu biraz uzatacağız, olur da savaş başlarsa savaş gemilerinin arasında kalmak istemeyiz.”

“Tamam, anlaşıldı,” dedi Elbruz.

Tüccar uzaklaşırken Serenay arkasından gitti. Az önceki adam hakkında sorular sordu. “Krazu, Lider Alaz için çalışıyor. Sessiz sakin biri gibi görünmesine rağmen yeri geldiğinde çok korkutucu olabiliyor. Açıkçası demin çok endişelendim ve sizi öylece bırakmasına hayret ettim.”

“Anlıyorum, teşekkür ederim.”

Gemi hareket edince herkes derin bir nefes aldı. Sabaha doğru uykuya yenik düşmeyen kalmamıştı. Yazel uykusunda mırıldanıp dururken Serenay rüya görüyordu.

Karanlık bir ormanda birinden kaçıyordu. Peşindeki kişinin kim olduğunu dahi bilmiyordu. Yanında kendini savunabileceği herhangi bir silah da yoktu. Daha ne kadar kaçabileceğinden emin değildi, kaybolmuştu. Nefes nefes kalınca durdu, ne tarafa gideceğini bilmiyordu. Arkasına dönüp bakınca kendisini kovalayan kişinin Krazu olduğunu gördü. Adam ilerledikçe o geriye adım attı. Serenay, Krazu' nun bakışlarındaki yumuşamayı fark etti. Yine aynı şekilde gülümsüyordu. Adam bir sıçrayışla aralarındaki mesafeyi kapattı. Serenay kaçmaya fırsat bulamadan Krazu ona sarıldı.

Serenay birden uyandı, şaşkındı. Neden böyle bir rüya gördüğünü düşünüyordu. Çoktan uyanmış olan Yazel ne olduğunu sorunca Serenay’ ın yüzü kızardı. “Hiç, sadece garip bir rüya gördüm.”

O gün şanslarına deniz sakindi. Herkes güverteye çıkmış sonsuz maviliği izliyordu. Sonunda ülkelerine dönüyorlardı ama önlerinde belirsiz bir savaş vardı. Diğerlerinin aksine Rembar ve Akbar sık sık antrenman yapıyordu. Yaptığı çalışmalar sayesinde Akbar’ ın durumu biraz olsun iyiye gidiyordu. Artık daha rahat hareket edebiliyordu.

17 yorum:

  1. Çok güzel bir bölüm kaleminize sağlık😉

    YanıtlaSil
  2. Aslında biraz daha bekleyecektim ama genel hatlarıyla kurguyu planlayınca paylaşayım dedim. Detaylı düşünsem bile bölümlerin akışına göre değişiklik yaptığım çok oluyor, o yüzden beklemeye gerek yok diye düşündüm. :))
    Krazu' yu seversiniz umarım. İlk kitapta çok az geçiyordu, ismine bile değinmemiştim. 😀
    Canas herkesi parmağında oynatıyor ki, akıllarına böyle bir şey gelmiyor doğal olarak. :) Yorumun için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Macera devam ediyor ama ben öncelikle eksik bölümleri okumalıyım. :) Şu yoğunluğumu atlatayım, ardından buradayım inşaallah. :)

    YanıtlaSil
  4. Sabırsızlıkla bekliyordum yeni bölümü ve okuma listesine düşünce çok sevindim:-) Keyifle okumaya devam, kaleminize sağlık:-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, öyle düşünmenize mutlu oldum. Keyifle okumanıza da sevindim. :)

      Sil
  5. hımmm güzeeeel çok beklemedik hihi :) butah ve melmor isimleri ne hoş bu arada yaa :) bu bölümde iyiydi, güzeeel, ona bişey olmasın, mutlu olsun, kahraman olsun oooo :) krazu hımm, umarım iyidir ve serenay a yakışır :) canas, lazinka, zorkan, bakalım hayırlısı, kim iyi kim kötü biraz karışık, belli olmuyor. bu bölüm kaçış, yolculuk, güzeel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsimleri beğenmene sevindim deep. :) Serenay aşık olsun dedin hemen bir aday çıkardım. 😆 Kim iyi kim kötü bazen belli olmuyor evet. :) Güzel yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil
  6. İlk kısmı bitiren ben yavaştan buna da başlayayım. Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için teşekkür ederim. Bayağı ilerlemişsin. :)

      Sil
  7. Baktım ikinci kitabı biraz kaçırmışım birinci bölüme hemen gelmek istedim. :) Tekrar tekrar belirtmek isterim ki isim konusunda oldukça iyi olduğunuzu düşünüyorum. :)
    Uzun olması yönüyle okurken biraz zorlansam da betimlemeler ve anlatım biçiminiz ile oldukça akıcı bir yazıydı. Kaleminize sağlık. En yakın zamanda ikinci bölümü okuyacağım. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim, beğenmenize ve takip etmenize sevindim. :)) İsimler önemli bence, özellikle karakteri yansıtıyor olmasına dikkat ediyorum ve de okunuşunun kolay olmasına. :)

      Sil
  8. Krazu. Havada aşk kokusu mu var yoksa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Var evet. :) Kıyıdan köşeden biraz da aşk ekleyim dedim. :))

      Sil
  9. keşke etiket yaparak Roman bölümü oluştursan biraz karışık okudum sanırım kafam karışmış olabilir daha güzel bir yorum için daha sakin bir günde baştan okuyacağım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında arşiv bölümünden ulaşılabilir. Bölümlerde etiket koymaya çalıştım ama bazen unuttum. O yüzden tam çıkmıyor galiba, pek anlamıyorum. 🤔 Yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil

Gidilemeyen Gezi 🙄

   Bugün için bir ay önceden bir turla görüşmüş yer ayırtmıştım. Çok da hevesliydim ama ben ne zaman bir şey istesem en küçük şeyler bile ol...