Yeni bir haftayla kelime oyununa devam ediyoruz. Bu haftanın kelimeleri: mantık, kalp, gülmek, sohbet, disiplin
Sessiz, bulutlu bir geceydi. Karanlığı delen alev topları ansızın
şehre yağmaya başladı. Bir bir yanıyordu evler, ahırlar... Kızıl alevler göğe yükseliyordu.
İnsanlar dehşet içinde kaçışıyordu. Daha da kötüsü bu saldırıyı başlatan kişi
şehrin kapısına kadar dayanmıştı. Kahkaha atan acımasız kişi dumanların arasından
içeri girdi.
Kendi yüzünü görünce dehşetle uyandı Zeyrek. Attığı o iğrenç
kahkaha kulaklarından gitmiyordu. Bu rüyanın mantıklı bir izahı olmalıydı.
Kendi şehrini yok etmeye çalışacak kişi ancak şeytanın esiri olmuş, kalbini
kaybetmiş biri olabilirdi. İlk kez görmüş olsa belki önemsemezdi ama üçüncü kez
bu rüyayı görüyordu.
Üstünden örtüyü atıp cama doğru ilerledi. Dolunay gökte
parlıyor, ağaçlar rüzgârın eşliğinde salınıyordu. Uzaklarda bir kurt uluyordu.
Genç adam huzursuz şekilde düşüncelere daldı. Doğduğu yeri
seviyordu, yakınlarına bağlıydı. Kaç kez düşmana karşı birlikte mücadele
etmişlerdi. Zeyrek her zaman disiplinli, sorumluluklarını bilen biri olmuştu.
Yalnız içini burkan bir şey vardı. Tüm çabalarına, başarısına rağmen babası onu
yetersiz görüyordu. Halkın övdüğü kişi babası tarafından hor görülüyordu.
Babasının tepeden bakan o aşağılayıcı bakışlarıyla büyümüştü.
Zeyrek tekrar uykuya daldığında ertesi günün getireceği
sıkıntılardan bihaberdi. Günün ilk ışıkları ile babasıyla yola koyuldu.
Marangoz dükkânları vardı ve işler her zaman yoğundu. Zeyrek rahat çalışabilmek
için kılıcını bir kenara bıraktı. Diğer gençlerin aksine sohbeti pek sevmez,
sessizce işine odaklanırdı. Kalkan toz yüzünden arada öksürmesi dışında sesi
duyulmazdı.
O akşam birisi haykırarak koşmaya başladı. “Yetişin,
kardeşlerime saldırıyorlar!” Zeyrek kısa bir şaşkınlığın ardından kılıcını
kapıp dışarı fırladı. Herkes merakla toplanmıştı. Yine düşman kabile
sınırlarına girmişti. Şehrin batı yakasına koştuklarında üç kardeşten birinin
yaralandığını, diğer ikisinin de geri çekilmek üzere olduklarını gördüler.
Zeyrek cesurca ileri atıldı. Kılıçlar havada çarpışırken her
geçen dakika düşmanın sayısı artıyordu. Dikkatsizliği sonucu Zeyrek kolundan
yaralandı. Düşmanı püskürtmek için sağlam bir tekme attı. Rakibini bacağından yaraladı.
Yine uzun süren çatışmalar sonrası iki taraf da geri çekildi.
Endişeli aileler yaralıları götürürken ve onları teselli ederken
Zeyrek yalnızdı. Bir kişi ağır yaralı oğlu için feryat ediyordu. Şifa ekibi onu
hemen bakımevine götürdü. Herkes birer birer dağıldığında genç adam yorgun ve
düşünceli halde evin yolunu tuttu. Bahçe kapısından içeriye girdiğinde anne ve babasının hararetli bir şekilde
tartıştığını işitti.
“Yeter artık! Ona bunu yapmaya hakkın yok. Ne kadar
uğraştığını görmüyor musun?” dedi Seva.
“Ne olmuş yani. Bunca yıl yedirdik, içerdik. İstersem öldürebilirdim.”
“Zalimsin sen. O kabilenin çocuğunu kaçırdın, eve getirdin.
Ben annelik yaptım ama sen sadece onu aşağıladın. Getirmeseydin o zaman. Saçma
sapan intikamın, hırsın yüzünden iki kabile arasındaki çatışma daha da büyüdü.
Senin onu öldürdüğünü sanıyorlar.”
“Bana akıl verme. Sus! Annelik yapmışmış. Onların bizim
evladımızın ölümüne sebep olduğunu ne çabuk unuttun.”
“O da senin suçundu! Neden bebeğimizi küfeye koyup dövüşe
gittin? Kimin attığı belli olmayan bir ok gelip onu buldu.”
Adam üzüntü ile dizlerinin üstüne çöktü. Ağlıyordu: “Ah! Ben
sadece onu gezdiriyordum. Nereden bilebilirdim böyle olacağını. Kardeşimi
pusuya düşürdüklerini öğrenince kendimi kaybettim.”
İşittikleri karşısında donup kaldı Zeyrek. Tüm bunlar gerçek
miydi? Vücudunu bir öfke sardı. Demek o adamın kendisinden nefret etmesinin
sebebi buydu.
Duydukları onu çok sarsmıştı. Kendini evin dışına attı ve gözyaşlarını bastırmak için acıyla güldü. Hepsi bir şaka olmalıydı. Dondurucu soğuğa rağmen hiçbir şey hissetmiyordu. Kanayan kolunu bile unutmuştu. O insanların arasında kalamazdı artık. Aklından bir an gerçek ailesini bulmak geçti. İsimlerini, yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmiyordu. Sonra tüm şahit olduklarını düşününce bunun iyi bir karar olmadığını anladı. Gerçek kabilesinin neler yaptığını, sık sık pusuya yattıklarını görmüştü. Rüyası aklına geldi. Gerçek ailesini katılmak ve onlara benzemek buradaki insanlara ihanet etmek olurdu. En son istediği şey kendisine anne şefkati gösteren kadına, yardımını kendinden esirgemeyen insanlara zarar gelmesiydi. İki taraf neden düşman olmuştu ki? Bunca zaman kaç kişi ölmüş, yaralanmıştı.
İkiye bölünmüş gibi hissetse
de, acı içinde kalsa da ardında bir mektup bırakarak çok uzaklara gitmek üzere
yola koyuldu. Şehrin sınırları dışına çıkınca bir tepeye tırmandı. Son kez baktı ilk koştuğu sokaklara, arkadaşlarıyla gittiği mektebe, annesinin her sabah onu sevgiyle uğurladığı eve. Yanağına düşen gözyaşları hırçın rüzgârla savrulup gitti.
YanıtlaSilÇok güzel, çok hazin bir öykü olmuş. Zeyrikin dramını yaşattınız adeta. Yüreğinize sağlık. Sizi takibe aldım. Selamlarımla😊🤚
Beğenmenize sevindim. Ziyaretiniz ve takibiniz için teşekkürler. Ben de sizi takipteyim. :)
SilÇok üzücü bir durum bir insan için.
YanıtlaSilGüzel bir öykü olmuş.
:)
Okuduğunuz ve yorumladığınız için teşekkürler. :)
SilKalbim kırıldı. Hüzünlü ama güzel bir hikayeydi. Kaleminize sağlık. :)
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim. Yorum için teşekkürler. Bloğunuzu takip edeceğim ama izle butonu yok mu göremedim. :)
SilKaleminiz ne kadar sağlam, çok güzel yazmışsınız bir o kadar da hüzünlü son :(
YanıtlaSilGüzel düşünceniz için teşekkür ederim. Farklı yazmak için uğraşsam da dramatik öykü yazmak bana daha çok hitap ediyor sanki. :)
Sil"Ne olmuş yani. Bunca yıl yedirdik, içerdik. İstersem öldürebilirdim."
YanıtlaSilNe kadar acı böyle düşünceler olması...
Evet, gerçekten öyle. Bir de Zeyrek'in bunları işitmesi... Gerçekte de insanların kalbindekiler dillerine böyle yansıyabiliyor. Yorum için teşekkür ederim.
Sil5 kelime üzerine kurgulanmış harika bir hikaye :-) Haftaya gelecek yeni 5 kelime ile belki devamı da gelir :-) Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilZiyaretiniz ve yorumunuz için teşekkür ederim. Her ne kadar son olarak düşündümse de uygun kelimeler geldiğinde devam edebilirim. :)
Siloleeey, aldım listeye, gelcam yineee :)
YanıtlaSilBekliyorum. :))
SilBen de çok beğendim, devamı gelir belki 👌🏿
SilTeşekkür ederim, gelir belki. :)
SilDuygu, öykünü şimdi okudum. :)
YanıtlaSilBu yeni haliyle pek bir hazin, pek bir ilgi çekici bir hikayeye dönüşmüş. Sevdim, ne diyebilirim ki epik bir öyküydü, biraz film tadında. Hatta bana bir öykü yazma isteği bile uyandırdı. En sonunda karakterin seçimi de iyi yönde oldu ama ya rüyası? Sadece kabus muydu, yoksa bir görü müydü? Devamı gelir mi merak ediyorum. Ama herhalde
geleceği göstermiyordu sadece kabus olsa gerek. Her neyse çok uzattım. :D
Gelecek öykünü de okumayı iple çekiyorum. :)
Mervecim teşekkür ederim. Bu haliyle daha iyi oldu evet. Epik tarzda yazmaya bayılırım biliyorsun. :)) Sen de yaz öykü merak ettim. Rüyayı uyarıcı bir kâbus olarak düşündüm sadece. Devamında ne olur bilemiyorum. :) Görüşmek üzere.
SilYorumunuz için teşekkür ederim. Dramatik bir şeyler yazmak istemiştim olmuş demek ki. Devamını yazmaya çalışacağım. :) Hangi film acaba, merak ettim. :)
YanıtlaSiloooo eveet zeyrekin maceralarının devamı gelmelii, zeyrek, seva ne güzel isimler bi de, sen fantastiğe, dönem ruhuna, distopya, tarihsel fanteziye yatkınsın demekkii. okuruz işallah daha bi dolusu öykülerinii :) çok başarılı bu, gözümde canlandı hepsi :)
YanıtlaSilNe güzel bir övgü. Çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Evet, tarihsel fantazyayı seviyorum sanırım. En severek yazdığım tür diyebilirim. İsimleri kafama göre buluyorum ama Zeyrek diye kelime varmış zaten. Zeki, anlayışlı gibi anlamlara geliyormuş. Belki bir yerde duydum aklıma geldi yazarken. :)
Silirem can da yorumunu gördüm de, onun blogunda daha sonraki bir yazısında var yayınevleri deneyimleri :)
SilTeşekkürler, bakacağım. :)
SilOkuduğum ilk öykün oldu bu. Başarılı bulduğumu söylemek isterim. Kabileler arası savaş, kan davaları çok eskilere gidiyor. Zeyrek en doğrusunu yapmış:)
YanıtlaSilVakit ayırdığın için teşekkür ederim. Zeyrek iki tarafın da durumunu bildiği için gitmeyi seçti. :)
Sil