16.Bölüm
Loş ışıkla aydınlatılmış oda sigara dumanıyla dolmuştu. Sandalyesine kurulmuş olan Tanza bitirdiği sigarasını söndürdü. Yine kafasında kırk tilki dönüyordu. Çoğu şey istediği gibi gittiği için keyfi yerindeydi. Arka pencereden içeri ay ışığı sızıyordu.
“Öyle görünüyor ki şimdilik geri çekildiler. Bunun için büyük bir hengame çıkardık sonuçta. Geri planda kaldığımız için neyse ki ucu bize dokunmadı ama gözlerimiz üzerlerinde olmalı. Passal’ın ailesinin ne kadar varlıklı olduğunu öğrendik. Passal meğer yıllar önce soyadını değiştirmiş, sanırım aile ismiyle dikkat çekmek istemedi. Şimdi de işlerini gizliden yürütmeye çalışabilir. İzlerini sürelim.”
Odanın sol tarafında oturan esmer tenli adam sinsice gülümsedi. Siyah şapkası yüzünü gölgeliyordu. Çenesinde yara izi vardı. Kaslı yapısı ile gözleri korkutan biriydi. “Patron, orası kolay merak etme. Nasılsa açık verecekler, izlenecek çok kişi var. Emniyetten saklanacakları için bize karşı temkini elden bırakacaklardır.”
“Bu o kadar kolay olmayabilir Erkavi. Passal ağır yara aldı, ekibi tekrar toplasa bile artık tam gizlilikten yana olacaktır. Şu an sinirli bir aslan gibidir, herkese kök söktürüyordur,” dedi keyiflenerek.
Erkavi tekrar lafa girdi. “Ekibin yeniden toplanacağına eminsin yani.”
“Tanıdığım Passal yıkılmaz, hele de yanında bir numaralı destekçisi Bruna varsa,” dedi Tanza.
“Bruna gerçekten uyanık biri. Hem de gücünü yok etmeme rağmen azminden bir şey kaybetmemiş.” Arsel’in sakin, nazik ses tonu odaya her zamanki gibi zıt bir hava katıyordu. Hisleri kolay anlaşılan biri olmadığı için Tanza dışındakiler ondan pek haz etmezdi. Tanza ise onun eşsiz yeteneğine muhtaçtı. Arsel’in dedikleri tek kaşını kaldırmasına neden oldu.
“Son zamanlarda onla mı karşılaştın yoksa? Düşmanından bu kadar övgüyle bahsetmen biraz garip doğrusu.”
“Evet. Aslında sahafta önce Baver ile karşılaştım. Onun da kitapları sevdiğini bilmiyordum. Sadece tanışmak istemiştim, elimi uzattığım anda Bruna çıktı ortaya. Fazla korumacıydı.”
Arsel doğal bir şeyden bahseder gibi öyle sıradan anlatıyordu ki olayı Tanza’nın gözleri hayretle açıldı. “Baver’le tanışıp ne yapacaksın? Gücünü sıfırlamaya niyetin yok muydu yani? Dedim sana onlardan birini bulduğun anda güçlerini yok et.”
“Tamam, anlaşıldı patron. Sadece merak etmiştim. Bruna yakamı bırakırsa çok kişiyi avlayacağıma emin olabilirsin.” Arsel önündeki sehpada duran kitabı aldı, kalktı. Dönüp gülümseyince yüzünde beliren tehditkar ifade Tanza’yı bile ürpertti. Ruhundaki değişimler hızlı ve garipti ancak Tanza onu kaybetmeyi göze alamazdı. Arsel odadan çıkıp giderken arkasından bakakaldı. Onu gerçek anlamda çözemiyor olması zaman zaman tedirgin hissetmesine neden oluyordu. Fakat Arsel kendi tabirince ava çıktığında yaptıklarıyla tüm şüphelerini gideriyordu.
Arsel’i motive eden tek şey rakibinin ilginç olmasıydı. Onları beklemedikleri anda gafil avlamak ve yüzlerinde çaresizliğin izlerini görmek damarlarındaki kanı hızlandırıyordu. Bu yüzden ekibin karşısında, Tanza’nın yanındaydı. Günün birinde bulunduğu konumdan sıkılırsa tereddüt etmeden Tanza’ya sırtını dönebilirdi. Şimdi av zamanıydı. Kitaptaki heyecanlı bölümü bitirdiğinde gülümsedi. Tanza’nın yoğun güvenlikli mekanından dışarı çıktı. Gece ne kadar da güzeldi. Yıldızlar şiir gibi parlıyor, dolunay ise tekinsizce bulutların arasından sırıtıyordu.
“Baver, en ilginç sensin. Gözlerini henüz göremedim bile,” diye mırıldandı. Tanza'nın uyarılarını çoktan unutmuştu. “Acaba seni gücünden yoksun bıraktığımda gözlerindeki yıldız da kaybolacak mı?” Arsel yüzünde tatmin dolu bir ifade ile karanlığa karıştı.
***
Baver yorucu günün ardından evine döndü. Her ihtimale karşı çelik kapı taktırmıştı ama yine de temkinli olmakta yarar vardı. Sahafta olanlar aklına takılmıştı. O tekrar karşısına çıkacak mıydı?
Babasına dair bir iz de olmaması iyiye işaretti. Eğer bir gün tekrar harekete geçerse karşısına çıkıp bedelini ödetecekti. Şimdi, nerede ne yapıyor bilmiyordu, daha fazla düşünerek canını sıkmak istemedi. Annesi hakkında kendisine bilgi veren akademisyen ekibe yardımcı olarak katılmayı kabul etmişti. Bunu beklemiyordu açıkçası. Hem ekibin başına gelenler hem o gün yemekte çekip gitmesi önemli sorunlardı. Aden bina kullanıma hazır olduğu anda onu getirecek, ekiple tanıştıracaktı.
Başkanın kendini bu kadar göreve adaması Baver’e hep ilginç gelmişti. Bazen tüm hayatı bundan ibaret gibi davranıyordu. Onun tam pes ettiğini düşünürken yeniden ve daha kararlı ayağa kalkmasına şaşırmıştı. Üzerlerinde kurduğu baskı da giderek artıyordu. Passal’ı kızdıracak şeyler yapmasa iyi olurdu. Baver onun her şeyi kaybetmekten duyduğu derin korkuyu görebiliyordu. Passal tüm emekleri boşa giderse hiçbir şey olmamış gibi varlığını sürdüremezdi. Onun kadar ince düşünemiyordu Baver. Zaten hep oradan oraya sürüklenmiş, bir belirsizliği yaşamıştı. Günün birinde Bruna ile karşılaşmış, ekibe davet edilmişti. “Neden buradayım?” diye düşündüğü çok olmuştu. Tek bir neden vardı, sahip olduğu güç nedeniyle hissettiği sorumluluk duygusu.
Çayını alıp çalışma masasına geçti. Bilgisayarı açıp ekip hesabına girdi, şimdilik yeni gelişme yoktu. Tam o sırada garip bir mesaj sesi geldi. Baver’in ekranında yeni bir pencere açıldı.
Babanı kaçıranın sen olduğunu biliyorum Baver. Elimde kanıtlar var. Eğer yarın 21.00’de tren istasyonuna gelmezsen polise gideceğim. Kimseye haber verme.
Sırdaşın
Mesajı okuduğu anda Baver donup kaldı. Bundan kimin haberi olabilirdi ki? “Passal beni öldürecek,” diye düşündü. Bu meseleyi tek başına halletmeliydi. Oraya gidecek ve onun kim olduğunu görecekti.
Ertesi gün ekip kalan işleri halletmek için yine toplandı, bilgisayarlar içeri taşınıyordu. Aden de yardım için oradaydı. Baver’in geldiğini gören Bruna bilgisayardan başını kaldırdı. “Geldiğine göre Aden ile gidebilirsin. Araştırmanız gereken biri var, şimdilik sadece izleyin.”
Baver bir an tepkisiz kalınca Bruna ona şaşkınlıkla baktı. “Ne oldu? Bu görevi istemiyor musun yoksa?”
“Bugün olmaz,” dedi Baver. Sesindeki tını Bruna’nın pek hoşuna gitmedi. Baver’i iyi tanırdı, ona şüpheyle baktı. “Sorun ne Baver?”
Aden ikisinin konuşmasını dikkatle izlerken araya girmek istemiyordu. Sessizliğini korudu.
“Bugün başka bir işim var,” diye kestirip attı Baver.
“Anladım, nasıl istersen.”
Aden ikisine hayretle baktı. Bruna’nın üsteleyeceğini ve bir şekilde Baver’in ağzından laf alacağını düşünmüştü. Soru sormamak için kendini zor tutuyordu. Ortamdaki garip hava yüzünden ne diyeceğini şaşırdı. “O zaman yarın gideriz.” Baver belli belirsiz başını salladı. İkisi birlikte işe koyulduğunda Bruna Baver’i süzmeye devam ediyordu. “Bu kez ne karıştırıyorsun acaba?” diye düşündü.
Habel'in işi başından aşkındı. Kurulan bilgisayarlarla ilgileniyor, verilerin düzgünce aktarılmasını sağlıyordu. Hesap erişimlerini daha güvenlikli hale getirmek önceliğiydi. Yardımcılarına iş buyurup duruyordu.
Akşam olup da herkes yavaş yavaş dağıldığında Baver eve dönmedi. Akşam trafiğinde istasyona ancak yetiştirdi. Şehre varması da bir saati bulurdu zaten. Hedefine doğru aracı sürerken içi içini yiyordu. Bir tuzağa çekiliyorsa bile polisin eline bir şey geçmesine izin veremezdi. Ekibe zarar verecek bir şey yapmak istemiyordu.
İstasyona vardığında oldukça gergindi. Sefer saati yakın olmadığı için birkaç kişi dışında kimse yoktu. Baver gözlükleri sayesinde fark ettirmeden tek tek herkese bakabildi. Kimse şüpheli görünmüyordu. Valiziyle bekleyen bir genç kız, bankta oturmuş gazete okuyan bir adam, elindeki telefonla oynayan gişe görevlisi, bir kenarda sohbete dalmış çift... Mesajı atan her kimse onu uzaktan izliyor olmalıydı. Bakışlarıyla her bir noktayı taradı.
“Merhaba sırdaşım.”
Baver arkasında işittiği sesle hızla geriye döndü. Herhangi birinin yaklaştığını hissetmemişti. “Sendin demek, ne istiyorsun?” dedi kaşlarını çatarak.
Arsel yine siyah beyazdan oluşan gömlek, pantolon giymişti. Ondaki bu renksizlik beyaz teniyle uyum sağlar gibiydi. Gözlerinde merak dolu bir ifade vardı. “Geleceğini biliyordum,” dedi, gülümsedi. Baver istemsiz olarak geri çekilince daha da keyiflendi.
“Merak etme şu an gücünü almak gibi bir niyetim yok, heyecanı kalmaz o zaman.”
“Kanıtları ver hemen.”
“Çok sabırsızsın Baver. Önce birbirimizi tanıyalım.”
“Delisin sen.”
Arsel koltuğunun altındaki kitabın kapağını açtı. İçindeki fotoğrafı Baver’e gösterdi. Ormanda Duvayn ile Baver’in konuştuğu andan bir kareydi. “Daha başkaları da var.”
“Niyetin ne? Ne istiyorsun?” Baver sakinliğini korumaya çalışıyordu.
“Aslında Tanza’nın bundan haberi yok. O, ekibin işini bitirmekten keyif alırdı ama ben farklıyım. Geldiğine göre bunları yok edeceğim, merak etme.”
“Geldiğime göre ne olacak yani?” dedi Baver huzursuzca. Önce gözlerden uzak bir yere gidelim. Arka tarafta kameraların olmadığı bir alan var. Baver başını sallayıp onu izledi.
“Herkesten sakladığım bir gücüm daha var.” Bunu söylerken Arsel’in yüzündeki kibir rahatlıkla okunuyordu. Bu, Baver’i fazlasıyla rahatsız etti.
“Ben bilinçaltında sakladıklarını görebilirim. En ilginç şeyler orada saklıdır ki bu beni çok heyecanlandırır. Tabi daha sonra benim için bir önemin kalmayacaktır. Gizem biterse ilgim de biter ve gücünü kaybedersin.
Sözler Baver’in üzerinde soğuk duş etkisi yaptı. Buna katlanamazdı, hele de bir düşmanın kendini tüm yalınlığı ile görmesine. “Hayır,” diye söylendi. Kaçmalıydı ancak Arsel ondan önce davranıp parmağını şıklattı. Baver kıpırtısız kaldı öylece.
Baver’in bilinç altına inen Arsel kendini çok fazla kapının olduğu boşlukta buldu. Kapıların yarısı siyah, yarısı beyazdı. “Başka renk yok ha? Neden ilgimi çektiğine şaşmamalı.” Arsel öncelikle siyah kapılardan birini seçti, açıp içeriye adımını attı.
Baver küçük bir çocuktu, köşeye çekilmiş oturuyordu. Oda uzay boşluğu görünümündeydi. Her yerde yıldızlar vardı. Arsel manzaranın gerçekten daha büyüleyici olduğunu fark etti. “Demek sana böyle görünüyor gökyüzü,” dedi, izlemeye devam etti. Bir müddet sonra Baver’in hıçkırıklarını işitti. “Neden ağlıyorsun çocuk?” Çocuk başını kaldırıp ona baktı. “Yıldızımın kaymasını bekliyorum. Beklemek çok yorucu.”
“Bunun ne anlama geldiğini düşünüyorsun?”
“Yıldız kayarsa ölürüz değil mi?”
Arsel şaşkınlıkla baktı. “Ölmek mi istiyorsun?”
“Hayır ama korkuyla yaşamak daha kötü.”
O anda Arsel kapı dışı edildi. Süre dolduğunda hep böyle olurdu. Şimdi başka bir kapı denemeliydi, eli beyaz olana uzandı.
Kiraz çiçekleri ile dolu bir parktaydı şimdi. Gözleri Baver’i aradı. Önce çok güzel, uzun saçlı genç kızı gördü. Beyaz elbise içinde çok masum görünümü vardı, masallardan fırlamış gibiydi. Bir ağacın altında bekleyen Baver ona doğru ilerledi. Bakışlarını kızdan ayıramıyordu, büyülenmiş gibiydi. “Bu kim?” dedi Arsel sırıtarak.
“O Aden.”
“Baver sürprizlerle dolusun, romantik yanını bu kadar derine gömmeni beklemezdim.”
Arsel bir kez daha kapıların önünde belirdi. Sıradaki siyah kapıdan içeri girdi. Karanlık bir depodaydı. Baver elindeki kılıcı savurunca Duvayn geriye sıçradı. Hıncını alamayan Baver ileri atılıp adamı yere serdi. Kılıcı tüm öfkeyle babasının gövdesine sapladı. Öfkesi dinmiş değildi, başını yana çevirip Arsel’e baktı. Aradaki mesafe bir anda kapanmış kılıç Arsel’in sırtına saplanmıştı. Gözleri ardına kadar açılan Arsel donup kaldı. Bir an sonra Baver’in bilincinden çıkmak zorunda kaldı.
Arsel alnında biriken teri sildi. Karşısındaki beti benzi atmış olan Baver’e baktı. “Sen kaçıksın, ilk kez bilincine girdiğim biri bana saldırdı. Bu çok ilginç.” Arsel’in kahkahası melodi gibiydi.
Baver ne olduğunu anlamıyor, ne kadar süredir hareketsiz kaldığını bilmiyordu. Fakat tükenmiş hissediyordu. “Sen ne hakla...” O sırada bir el silah sesi işitildi.
Arsel elinden vurulmuştu. Yüzü acıyla kasıldı. Bruna'nın sert bakışları ona kenetlenmişti, tabancasını hâlâ ona doğru tutuyordu. “Baver iyi misin? Ne yaptı sana? Buraya gel.”
Baver tedirgin halde arkasını dönüp Bruna’ya doğru ilerledi. “İyiyim, merak etme,” dedi kafasını toplamaya çalışırken. Bir yandan dönüp Arsel’e bakıyordu.
Acı içinde kıvranan Arsel sakinleşmeye çalıştı. Bruna’ya öyle öfkelenmişti ki gitmesine izin veremezdi. Eğiliyor gibi yapıp pantolonunun alt cebindeki bıçağı çıkardı, tüm gücüyle fırlattı.
Bruna o sırada endişeyle Baver’e baktığı için fark etmemişti. Baver bir anda Bruna’nın önüne atladı. Sırtında keskin bir sancı hissetti, ardından bir sıcaklık yayıldı. “Hayır, Baver! Neden?” Baver dizleri üzerine çökünce onu tuttu.
Aman aman neler oluyor. Bruna da olmasa var ya Baver çoktan yayın hayatını sona erdirmişti :D Şükür bari gene Baver'in ardını toplamaya geldiğinde yaralanmadı.
YanıtlaSilAden'in Baver'in bilinçaltındaki hali çok güzelllllllll. Yere bakan yürek yakanmışsın Baver reiz.
Arsel havalı ve eğlenceli bir kötü, sevdim. Biraz daha Baver bilinçaltında dolansa imana gelecek gibi duruyordu :D
Neden ağlıyorsun çocuk? kısmında Öyle Bir Geçer Zaman Ki'deki benzer repliğe gittim :D (-Neden ağlıyorsun küçük? -Sanane be, git başımdan zilli sjkfshfjkdshfj)
Duveyn zamanında Arsel ile karşılaşıp Baver'in yeteneğini sıfırlasa belki oğlunu az buçuk sevebilirdi diye düşündüm ama karısının yaptıkları kaynaklı o da mümkün görünmüyor.
Evet ya Bruna Baver'in arkasını toplamaktan bir hal oldu. Ne çekti. :))
SilBaver ilginç biri ehehe, bakalım gün yüzüne de çıkacak mı hisleri? Arsel'i yazmak keyifliydi gerçekten. Bilinçaltına inmek hobisi olmuş artık. 😅😅 Aa o kısmı bilmiyordum, diziyi izlemeyince. :)) Duvayn'ın işini çözmek zordu evet ve Arsel Baver'den de küçük zaten. 😀 Tatlı yorumun için teşekkürler. 🥰🌸
aaa Arsel küçük müüüü. Genç serseri demek hehe. biizm için fazlasıyla gün yüzüne çıktı. Aden'e de ulaşır diye tahmin ediyorum.
Sil.
.
.
Bruna için bir dakikalık saygı duruşu lütfen
Arsel birkaç yaş küçük evet. :)) Haklısın biz gördük biçaltını, kendinin de fark etmesi gerek. 🤭
SilBruna hak ediyor evet, herkese böyle dost lazım. 😎😎
Oooo bilinçaltına girmek, bilinçaltında saldırmak Ooooo :) arsel dişli rakip iyi iyi işte aksiyon olur :) bu bölümde azcık dinlendik sayılır hihi :)
YanıtlaSilArsel zor bir rakip evet, gücünü Tanza'dan bile saklamış. Kafasını göre hareket eden biri. :)) Biraz sakin bir bölümdü evet. :)
SilBaver gerçekten bu vurdumduymazlıkla çok bile yaşamış ya. Bruna olmasa bu kadar bile dayanamazdı gerçekten. Bruna adamın dibi ama o adam bile bi yere kadar yardım edebiliyor işte şu çocuğa. Arsel de psikopat çıktı. Ben sadece kötü sanmıştım :) Psikopat ama güçlü de baya.
YanıtlaSilBaver'de biraz boşvermişlik var evet, belki de arkasında hep Bruna vardı diye. :) Bruna herhalde serinin esas fedakarı, çalışkanı, çözüm bulanı... :) Arsel değişik bayağı, kafasına göre takılanların o da. 😅
SilDuyguuuu, muhteşem bir bölüme attın bizi :) amanın diyerek okudum valla satırları.. tutmayın beni öteki bölüme gidiyorum. :)))
YanıtlaSilÇok tatlısın Sezercim, ilgin için teşekkürler. :)) Beğenmene sevindim. :)
Silbaşına gelmeyen kalmadı :)
YanıtlaSilBelaları çekiyor hep. :))
Sil