30 Ağustos 2024 Cuma

Jane Eyre (Kitap)

 


 Jane kimsesiz bir çocuk olduğundan yengesi tarafından büyütülür. Ancak o evde hiç sevgi görmez, dışlanır. Sonunda yatılı okula gittiğinde oranın zor yaşam koşullarına uyum sağlamak zorunda kalır. Yıllar geçer büyür, bir ilan vererek mürebbiyeliğe başlar. Zengin bir beyin malikanesinde bir kız çocuğunu eğitmektedir. Jane işini severek yaparken bir yandan ilgisini çeken iş verenini daha yakından tanımaya çalışır. Mr. Rochester çok farklı bir kişiliğe sahip, gizemli biridir. Jane sonunda kaçınılmaz olan bir durumun içinde bulur kendini.

 Kitap oldukça akıcı ve güzel ilerliyor. Yazarın karakterleri böylesine derin işlemesini sevdim. Özellikle Jane ve Mr. Rochester arasındaki iletişim, konuşma şekli en dikkatimi çeken kısım oldu. İkisinin de kendine has ve beklenmedik yönleri bence kitaba oldukça renk katmış. Basmakalıp diyaloglardan uzak, merak uyandırıcı kurgusu ve azimli, dik başlı ana karakteri ile kitap şu ana kadar okuduklarım içinde en sevdiğim klasik oldu. İnsan ne kadar çabalasa da bazı şeylerin çekiminden kopamıyor ve kendine bir şekilde yol çiziyor. Jane'i sevdim ben, hareketleri, tavırları, düşünce yapısıyla çok başka biri. İnsanın hem düşüncelere sevk ediyor, hem insanın empati kurmasını sağlıyor. Sadece bazı yerler biraz klişe geldi, onun dışında çok severek okudum. İşte bu tarz aşk hikayelerini severim ben, çoğu kitaptaki gibi oldu bittiye gelen, seviyesiz, cıvık ilişkiler yoktu. Herkese tavsiye ederim.


Hele kadınların çoğunlukla pek sakin olduklarına inanılır, ama kadınlar da tıpkı erkekler gibi duygu sahibidir. Erkekler gibi onlar da zekalarını, yeteneklerini işletmek için bir uğraş, eylem alanına gereksinme duyarlar.

Geçmişin sayfasında yazılan öykü öylesine olağanüstü tatlı, öylesine hüzünlüydü ki tek bir satırını okumak bile cesaretimi kırıp beni güçten düşürmeye yeterdi. Geleceğin sayfası ise korkunç bir boşluktan ibaretti; yeryüzünün tufandan sonraki durumu gibi bir şey.

Sanki elimi kolumu bağlayan zincirler çözülmüş, o tutsak durumumdan geriye yalnız zincirlerinden yaptığı bereler kalmıştı ki bunu da ancak zaman iyileştirebilir...


26 Ağustos 2024 Pazartesi

Merhabalar

  


 Bu aralar kafam çok dolu, beklemekten başka çarem de yok gerçi. :)

 Biliyorsunuz ki her çift yıllarda Kpssye giriyorum. Bu yıl umudum yoktu, o yüzden doğru da çalışmadım. Hatta sınav çıkışında cevaplara da hiç bakmadım. Yakın zamanda sonuçlar açıklandı, ilk kez beklediğimin üstünde geldi sonuç. Önce şaşırdım ve bayağı sevindim. Çünkü önceki alımlara bakınca atanmam yüksek ihtimal görünüyordu ama bu yıl atamaların düşeceği açıklandığı için çok kişi fazla karamsar. Bu yüzden çok da umutlanmadan bekleyim bakayım diyorum. İster istemez birkaç gündür sürekli internette atamalar nasıl olur, puanlar kaça düşer araştırıp duruyorum. Tabii sayıları görmeden ne desek boş. Hakkımda hayırlısı bakalım. Hazır umutlanmışken bu kez hedefime ulaşırım İnşallah.

 Bölümüm olmazsa, 4001 düz memurluk da düşünüyorum ama kaça kadar iner acaba merkezi atamada? Tahmini, bilgisi, yorumu olan var mı? 


18 Ağustos 2024 Pazar

Ayaşlı ve Kiracıları (Kitap)

 


 Kitap hiç beklediğim gibi değildi. Ben sıcak, aile ortamının anlatıldığını düşünerek almıştım tam tersi çıktı. Karakterler genelde gıcık etti beni.

 Ayrı odaları kiralamış olan kişilerin hayatlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini okuyoruz. Başta zaten bilgi bombardımanına tutulmuş gibi hissettim. O karakterden o karaktere atlanarak çeşitli bilgiler veriliyor. Okurken sıkıldım biraz, daha yeri geldikçe karakterleri tanısak daha iyi olurdu. Sonrasındaysa karakterlerin ne kadar dedikoducu, fitneci olduğunu görüyoruz. Herkes utanma hissetmeden birbirinin odasına rahat girip çıkıyor, rahatça konuşuyor. Evli kadınların kocası o kadar geniş ki bunu umursamıyor bile. Odanın birinde zaten kumar oynanıyor, kadın erkek fark etmeden burada takılıyor. Evli kadınlar başka erkeklere yanaşmaya çalışırken bekarlar da koca avcılığı derdinde, onla bunla düşüp kalkan da var. Erkekler desen gamsız, sorumsuz, çıkarcı, kumarbaz... Anlatıcı bile garipti, bir öyle bir böyle davranıyor. Yazar toplumu bu kadar mı kötü görüyordu da böyle yazdı yoksa saydığım olumsuzlukları normalleştirmeye mi çalışıyordu anlamadım. Karakterler hiç aile yapısına uymuyordu. Sadece sonlara doğru hikaye biraz normale dönmüş gibi geldi. Diyaloglar çok fazlaydı ve pek sarmadı da. Kitabın bana hitap ettiğini söyleyemem. 


14 Ağustos 2024 Çarşamba

Gözlerini Sımsıkı Kapat (Kitap)

 


 John Verdon'dan okuduğum 4. kitap oldu. Her seferinde kurguyu derinlemesine yazması gerçekçi bir hava katıyor. Bu kitap da oldukça gizemli ilerliyor.

 Düğün sırasında başı kesilen bir gelinin haberi sarsıcıydı. Ancak aradan aylar geçmesine rağmen cinayeti işlediği düşünülen bahçıvan bir türlü yakalanamaz. Sonunda müthiş dedektifimiz Dave Gurney olaya el atar.

 Gurney durumu çözmeye çalıştıkça altından başka gizemler çıkar ve olayın çok daha karmaşık olduğu anlaşılır. Birbiriyle çelişen ve anlamsız görülen pek çok detay vardır. Başka cinayetler de ortaya çıkınca meselenin merkezinde hastalıklı, sapık kadınların olduğu görülür.

 Dedektif kendi araştırmasını yaparken kimsenin ne dediğini takmaz ve pek çok risk alarak sonuca ulaşmaya çalışır. İşine çok bağlı biri olduğu için zaman zaman karısıyla ilişkisi bozulur. 

 Kitap boyunca gizem devam ettiği için hızlı okudum. Sadece kurgunun  odak noktası olan cinsellikle ilgili suçlar bir yerden sonra insanı gıcık ediyor. Tabii detaya pek girilmiyor ama sapık kadınlar üzerinde çok duruluyor. Burada kurbanlar masum olmadığı için üzüntü hissettiğimi söyleyemem. Kadın erkek fark etmez bence başkalarına hele de çocuklara böyle saldırısı olan affedilemez. Yazar bence kadınların da bu suçlarına dikkat çekmeye çalışmış çünkü sapık denince akla hep erkekler geliyor. Finalde ortaya çıkan bir gerçek ise bana fazla zorlama geldi, o yüzden kusursuz bir kurgu olduğunu söyleyemem ama anlatımı yine çok iyiydi yazarın. Okutuyor kendini. :)


Kendi keşfettiğine inandığı şeylere daha çok sarılır insan. Eğer hedefin senin bilmesini istemediğin şeyleri bildiğine inanırsa bunları zerre kadar kuşku duymadan benimseyecektir.

David, iki farklı insan gibi davranıyorsun. Meslek yaşamında kararlı, ne yapacağını bilen bir insanken kişisel yaşamında adeta dümensiz bir gemi gibisin.

Eğer biri bu tür zehirli bir hayat sürmeyi seçerse, ben en azından yapacaklarını sınırlandırıp, başkalarını zehirleme sürelerini kısıtlamayı başarabilirdim.


11 Ağustos 2024 Pazar

Siccin 3: Cürmü Aşk (Film)

  


 Filmi izleyeli bir süre oldu ama şimdi yazasım geldi. :) Geçenlerde kuzenim şehir dışından geldi ve bizde kalacağı için eski günlerdeki gibi korku filmi izlemeye karar verdik. :) Filmi ilginç kılan bir şey vardı, kardeşim daha önce izlediği için baştan açıkladı ama yine de ilgiyle izledik. 

 Yerli korku filmlerini zaten gerçekçi bulduğum için yabancı korku filmlerinden çok daha severim ben. Nedense millet tersini düşünür. :)) Neyse yavaştan konuya geçeyim.

 Orhan bir gün kurallara uymayan ve başkalarının canını tehlikeye atan bir işçiyi işten çıkarır. İşçi de bunu kaldıramayıp intihar eder. Adamın karısı gelip Orhan'a beddua eder, hemen ardından Orhan'ın güzel karısı Kader trafik kazası geçirir. Arabayı süren de Kader'in abisi ve Orhan'ın da arkadaşı olan Sedat'tır. Sonraki sahnelerde görüyoruz ki Kader hiçbir şey hatırlamıyor ve Orhan onun için elinden geleni yapıyor, bir bebek gibi ona bakıyor, ilgileniyor. Orhan'ın gözlerinde aşkı fazlasıyla görebiliyoruz. İçten hali, nezaketi ile dikkat çekiyor. Fakat Orhan karısının dışarı çıkmasına izin vermiyor. Dışarıdan evi saran tehlikeli varlıklar var, bunlar bir şekilde Kader'e ulaşmak istediği için Orhan sahip olduğu ilimle bir şeyler yapıp bunları evin dışında tutmak için çabalamaktadır. Ancak durum gittikçe ciddileşir. İnsan sevmekte aşırıya kaçmamalı, filmin verdiği ana mesaj buydu. Bu yüzden diğer korku filmlerinin aksine insanı hüzünlendiren bir yanı vardı.

 Yazımın bundan sonrası spoiler içerecek. Filmi izlemeyi düşünenler okumasın. :)) 

 Orhan hakkındaki düşüncelerimi yazmak istiyorum. Orhan eşine o kadar aşık ki onsuz yaşamayı asla düşünemeyen biriydi. Hatta bunu takıntı haline getiriyor. İnsan çok severse ne kadar ileri gidebilir bunu görmüş olduk. Kimileri bunu övülecek bir şey olarak görse de Orhan'ın yaptığı şey korkunçtu bence. Aslında kaybı için ona acıdım sadece, bu duruma kimsenin düşmesini istemem. Sevdiği için her şeyi yok sayıp büyük risk almak dahası büyük bir vebale girmek akıl alır gibi değil. Aslında eşi kazada ölüyor, öyleyse bizim gördüğümüz kadın kim? Orhan karısının ölümünü kaldıramayıp soğukkanlılıkla bir plan yapmış. Mezarı kazıp eşini çıkarmış eve saklamış, sonra yaptığı büyü ile cinlerden birini onun suretine büründürüp yanında tutmaya başlamış. Cin başta bir şey hatırlamıyor tabii ve ailesi ona ulaşmaya çalışıyor. Tüm çabalarına rağmen kız Orhan'dan koparılır. Orhan yıkılıyor tabii ve hatasının bedelini ödemiş oluyor.  Orhan karakteri bence çok iyi yansıtılmış, oyuncuyu takdir ediyorum. Acıyı, aşkı, çaresizliği hissettirdi bize. Tabii millet yorumlarda 'cinlere musallat olan koca yürekli Orhan' diye alaya almış biraz ama kurgu çarpıcı bence. Bu sefer anlıyoruz ki ilk kez karşı taraf haklı. 😅 Fragmanı da koyayım, dramatik müziğini de çok sevdiğimi belirteyim. Filmin atmosferini değiştirmiş bayağı.




Ölümsüzlerin Tarihi / Taş Kentin Kroniği (Kitap)

 


Pek uzun olmadığı için iki kitabı birden yazacağım. 

 Andrej ailesini kaybettikten sonra kendini boşlukta hisseder ve yolu dönüp dolaşıp doğduğu köye düşer. Yıllar önce başı derde girdiği için köyü terk etmek zorunda kalmıştı. Şimdi döndüğünde ise kimseyi bulamaz, kısa süre önce köyde bir katliam yapıldığını anlar. Sadece bir çocuk sağ kalmıştır, onu yanına alır ve esir edilenleri bulmak için iz sürmeye başlar. Köylülerin neden katledildiği ve kendindeki farklılıklar da zamanla kafasını kurcalar.

 Andrej çok iyi dövüşse de gerekmedikçe kimseyi öldürmek istemez. İyi tarafta kalmak için çabalayan biridir ama işler beklemediği şekilde gelişince kaçınılmaz olanı yaşar. Kendine dair bilmediği şeylerle yüzleşmek zorunda kalır.

 Kitap çok akıcı olduğu için çabuk bitti. Biraz daha derin bir kurgu beklerdim, belki devamında hikaye derinleşir. Karakterleri daha fazla tanımak isterdim. Olay örgüsü fena değildi, beklenmeyen gelişmeler heyecan duymamı sağladı. Finali iyi bağlanmıştı, devamını merak ettim. Neyse ki ikinci kitap da elimde.


Hiçbir zaman sezgilerin hakkında küçümseyici konuşma, dedi Michail Nadasdy'nin sesi kafasının içinde.

Anılarla dolu bu yerde duyularına güvenmemeliydi, belki de hafızası ona bir oyun oynuyordu.

Sanki korku ve acı, ondaki her türlü insanlığı içinden çekip almıştı, bütün duygular aniden onu terk etmiş gibiydi.

Acı, yaşam demekti. Hatta acı, yaşam ile ölümü gerçekten tanımlayan belki de tek şeydi.

 




Taş Kentin Kroniği

 Arnavut yazarın kitabını ilk kez okudum. Kitap bir çocuğun gözünden taş kentin savaşlar sonucunda nasıl değiştiğini, insanların yaşamını nasıl sürdürdüğünü anlatıyor. Farklı milletler gelip gitse de, bayraklar değişse de kent ayakta durmaya devam ediyor. Halk kendi çapında tepki gösteriyor ama bir yandan durumu kanıksamaya başlıyor.

 Yazarın anlatımı güzel fakat anlatılmak istenen çok da geçmedi bana. Aslında feci olaylar yaşanıyor ama belki de bir çocuğun gözünden anlatıldığı için savaşların, bombalamaların tahribatının etkisi yüzeysel kalmış gibi geldi bana. Betimlemeler iyiydi, gerçekçilik katmış kitaba. Farklı bir kültürü tanımak için okunabilir bir kitap ama daha çarpıcı bir anlatım bekliyordum. Karakterler de çok fazla ve garip isimlerden oluştuğu için kimin kim olduğunu da hep karıştırdım.


Kuzeyden soğuk ve keskin bir rüzgâr esiyordu sürekli. Rüzgarın çığlıklarını duyuyordum ve kafamda sabah duyduğum "kelimeleri rüzgar alır götürür" ifadesi anlamsızca yankılanıp duruyordu.

Mutluluk sanki bir anda yüzlerce küçük delikten akıp gitti.

Eski topun sesi her zaman diğerlerinden ayırt edilebiliyordu. Ama artık ona kimse umut bağlamıyordu. Tıpkı birileri sataştığında kazara hep farklı yere taş atan kör bir yaşlı gibiydi.


7 Ağustos 2024 Çarşamba

Bir Karakter Meselesi 22 (Kougami Shinya)

 


 Evet, uzun bir aradan sonra bu seriye devam ediyorum. Psycho Pass animesinden etkileyici Kougami'yi yazmaya karar verdim. İzlemeyenler için biraz spoiler içerebilir. 😊

 Kougami suçlularla mücadele eden bir sistemin hüküm sürdüğü bir zamanda İnfazcı olarak çalışıyor. İnfazcılar dedektiflerden farklı olarak suç potansiyeli olan kişiler, böylece bir suçluyu kolay anlayıp, iz sürebiliyorlar. Kougami de başarılı bir infazcı. Sistemin yargısına göre hareket ederken gerçekten suçlu olduğunu düşündüğü kişileri indirmekten haz duyduğu söylenebilir.

 Her ne kadar Kougami insan öldürmeye meyilliyse de sisteme itaat etmeyi sevmiyor. O daha çok eski dönemdeki gerçek dedektifler gibi hareket etmeyi, içindeki dürtüyü bastırmayı istiyor. O yüzden sürekli çalışıyor, fiziksel gücünü yüksek düzeyde tutmak için uğraşıyor. Çünkü sistemin açıkları var ve bunu iyi biliyor.

  Geçmişte bir dedektif olan Kougami kendini insanları korumaya adamışken yaşanan talihsiz bir olay sonucunda suç potansiyeli fazla artıyor ve artık infazcı konumuna düşüyor. Suç potansiyeli yüksek olanların dışlandığı bir toplumda yine de kendi adaletini sağlamak için elinden geleni yapıyor. Öyle ki sonunda sistemin de hedefi haline geliyor.

 Kougami zekası ve analiz yeteneği ile görünenin ardındaki pek çok şeyi fark edebiliyor. Kararlarını verirken bir yerden sonra duygularıyla hareket ediyor. Çünkü bu sistem ile bir yere varılamayacağını anlıyor. Bir av köpeği olarak kullanılmanın ötesine geçip kendi doğrularının peşinden koşuyor, bu ona pahalıya patlayacak olsa bile. (gifler: Gif Abyss)







 Biraz da Kougami'nin iç dünyasına değineyim. Düşünce yapısı, adaletli duruşu ile eski zaman dedektifleri gibi tam.  Eğer ortada zulüm varsa merhamet duymaz, kendi cezasını ne olursa olsun kesmek ister. Doğru olanı yapmadığı takdirde içi rahat etmez. İnatçı yapısı da sonuna kadar mücadeleci ruhunu körüklüyor. İçinde bir yerlerde hep isyan eden bir direnişçi var. Olumsuz düşüncelere olan yatkınlığı zaten onun potansiyel suçlu olarak görülmesini sağlıyor. Kolay kolay kimseye güvenmez, temkinlidir. Bir bakıma yalnız kurt kendisi. İnsanlardan uzakta olduğunda, yani kimse kendisine ayak bağı olmadığında daha güçlü biri. Ölümden çekinmez, azimli, korumacı, gerektiği zamanlarda acımasız... Bunu anime filmlerinde de görüyoruz, kendisi tam bir savaşçı. 

 İnsanlar kötü olmaya devam ettiği müddetçe karşı tarafın saf iyi ve merhametli olması bence de pek işe yaramıyor. O yüzden animede en desteklediğim, en benimsediğim karakterdi. Yürü be Kougami! Düşününce o evrende olsaydım kesin benim de suç potansiyelim biraz yüksek çıkardı. 😅


6 Ağustos 2024 Salı

Rüya Günlükleri 6 (Hikaye)


 Merhabalar. Şu sıralar blog çok durgun. Kitap okusam da paylaşasım gelmiyor. Ben de öykü yazayım bari dedim. Bu kez oldukça kısa, iyi okumalar. :) 



(Azer, ressam, 45 yaşında)


 Resimlerin dili vardır, konuşur sizinle. İçinde saklı sırları anlatır, tabii anlayacak kapasiteniz varsa. Okur, bunu doğrudan sana söylüyorum. Benim kim olduğumu mu merak ediyorsun? Beni tanımak için önce yaptığım tabloları görmelisin. Bak işte bunu bir rüyamdan yola çıkarak yaptım. Mor alevlerin içinde her şey yanıp, gri küle dönmüş. Dumanlar dalga dalga yükseliyor. Sadece ihtişamlı kule ayakta kalmayı başarmış. Hiçbir noktasına alev değmemiş, dimdik duruyor. Ne var bunda diyebilirsiniz elbette. Bu tabloda bir şey yok, olan şey rüyalarımda. Tabloyu yaptıktan sonra aynı rüyayı tekrar ve uzun versiyonu ile gördüm.

 Gecenin yarısı... Uzaktaki kurt ulumaları giderek yaklaşıyor, ürperiyorum. Bir merdivende duruyorum ve yukarıdan cılız bir ışık vuruyor. Aşağısı ise zifiri karanlık, yukarı doğru koşmaya başlıyorum. Kulenin tepesine çıkıp etrafa bakınıyorum. Gökyüzünü kara bulutlar sarmış. Göz alıcı mor alevlerin her şeyi küle çevirişini izliyorum. Yok oluşun bir mucizesi gibi manzara, gözümü bile kırpmıyorum. Kuleyle daha da yükseldiğimi hissediyorum. Sonra bir karga gelip omzuma konuyor. İçimi bir enerji kaplıyor. Ben de uçabilirim. Karga havalanıp gittiğinde ben de kuleden aşağı kendimi bırakıyorum. Uçmanın sırrına vakıf olduğumu biliyorum, atlarken hiç tereddüt etmedim. O anda iki yanımda kanatlar beliriyor ve özgürce uçuyorum.

  İşte sonraki tabloda da gökyüzünde uçarken kendimi resmettiğimi görebilirsiniz. O kadar güzel bir rüyaydı ki hâlâ gerçek gibi geliyor. Anlatması zor gerçekten. Rüyaların bana ilham vermesi inanılmaz bir şey. 

 Aradan günler geçti ve ben hiç rüya görmedim. Nasıl ıstırap çektiğimi anlayamazsınız. Resim yapmaya dair tüm hevesim yok olmuş durumda. Fırçayı elime bile alamıyorum. Tekrar o kuleyi rüyamda görmek, yine uçmak istiyorum. Devamını görmeliyim, buna ihtiyacım var. Rüyasızlık beni bunalıma sürüklüyor, terk edilmiş gibiyim. Göz kapaklarım ağırlaşıyor, şimdilik uyumalıyım, serzenişlerime sonra devam edebilirim. 

 Gözlerimi merdivenlerde açtım. Tanıdık o manzara gözlerimin önünde. Yukarıdan cılız ışık vuruyor. Heyecanla ışığa doğru koşuyorum. Kulenin en tepesine varıp açık havayı soluduğumda şimdiden ferahlamış hissediyorum. Mor alevlerin ışıltısı her yana vuruyor. Her şeyin küle dönüşünü ilgiyle izliyorum, yine kule yanmıyor. Bir karga gelip omzuma konuyor ve onla birlikte aşağıya atlıyorum. Rüzgarı yüzümde hissederken adrenalinim giderek artıyor. Kanatlar nerede kaldı? Olamaz, kanatlarım çıkmıyor! Her şey o kadar gerçekçi ki aşağı hızla düşerken dehşete kapılıp bağırıyorum. Yere çarpıyorum, tüm kemiklerimin birbirine geçmiş olmalı. Derin bir acı içinde nefesim kesilirken gerçekten yüksekten düştüğümü idrak ediyorum. Hayal meyal anımsadım, uykulu halde balkona çıktığımı. Etraftan insanlar hayret nidaları atarak bana doğru koşuyorlar. Gözlerimi daha fazla açık tutamıyorum. 


Vahşetin Çağrısı (Kitap)

   Yazarın doğa ve hayvanlar üzerine yazdığı kitapları daha seviyorum. Her şeyi çarpıcı bir gerçeklikle anlatıyor. Buck adlı köpek yaşadığı ...