Kelime oyunumuz için bu haftanın kelimelerini ben veriyorum: mektup, erzak, talih, savaş, zaman
Ağaçların dalları arasından vuran güneş ışığı göz
kamaştırıcıydı. Serenay nefesini tutup yayı gerdi ve oku serbest bıraktı. Ağaçtaki
elmayı tam ortadan vurabilmişti. Yere düşen meyveyi aldı, silip yemeye başladı.
“Pek de körelmiş sayılmam,” diye geçirdi içinden. Ardından tekrar ilerideki hedeflere
döndü ve atışlarını sürdürdü. Bir süre sonra eşyalarını toplayıp eve doğru yola
çıktı. Bahçe kapısına vardığında gözleri posta kutusuna kaydı. İçine baktığında
bir mektup gördü, beklediği kişiden gelmişti. Heyecanla zarfı aldığında duyduğu
sesle irkildi.
“Abla, kimden o mektup?” Yazel okuldan dönmüş kılıcını elinde
savurarak yürüyordu.
“Bir arkadaştan işte, boş ver. Hem şunla rastgele
oynamamalısın, oyuncak değil o.”
“Peki peki, biliyorum. Yarın önemli bir antrenman var,
hazırlanmam lazım.”
“Dikkatli ol.”
Yazel’in arkasından içeri giren Serenay, hemen odasına gitti.
Krazu’nun neler yazdığını merak ediyordu, son mektubunun üzerinden haftalar geçmişti.
Mektubu mutlulukla okurken son satırlara geldiğinde hayrete düştü. “Ne demek
ailenle tanışmaya geliyorum?” Daha kimseye bir şey anlatmamıştı. Krazu kim
bilir ne zaman yola çıkmıştı, belki de kasabaya varmak üzereydi. Kara kara
düşünürken odada tur atıp duruyordu.
Annesi birazdan gelecekti ve henüz yemeğe bile başlamamıştı.
“Hay aksi, tamamen aklımdan çıkmış.” Telaşla merdivenlerden inip mutfağa koştu.
Ateş yakıp, bütün tavuğu suya bıraktı. Aklı ise başka yerdeydi. Son
görüşmelerinin üzerinden aylar geçmişti, onu ailesiyle tanıştırmasının vakti
gelmişti. Tek sıkıntı annesinin sorun çıkarma ihtimaliydi. Savaştan sonra yine seçtiği
meslek hakkında söylenmiş kör talihine yanmıştı. “İki çocuğum birden savaşçı mı
olmak zorundaydı? Ömrüm sizin can güvenliğinizi düşünerek mi geçecek?” şeklindeki
serzenişleri uzayıp gitmişti.
Yazel üstüne rahat kıyafetler geçirip sırt çantasını ve silahlarını
almıştı. “Abla ben Har’ın yanına gidiyorum. Birlikte çalışacağız.”
“Tamam, yemek yemeyecek misin?”
“Hayır, dışarıda yeriz biz. Geç kaldım zaten, çıkıyorum hemen.”
“Tamam, görüşürüz.”
Beyaz, sabahtan beri panayırı dolaşmaktan yorgun düşmüştü. Karan’ın
işleri iyi gittiği için at arabası almış olmaları ona büyük kolaylık sağlıyordu.
Yoksa bu kadar şeyi eve kadar taşıyamazdı. Mutfak için güzel bir kilim, bahçeye
dikmek için çeşitli bitkiler ve boşalan kiler için bir miktar erzak. Hava her
zamankinden sıcaktı ve kalabalığın içinde iyice bunalmıştı. Ayaküstü birkaç kişiyle
de sohbet etmek zorunda kalmıştı. Sonunda eşyaları at arabasına yerleştirip
yola çıktı. Bembeyaz at bakımlı tüyleriyle dikkat çekiyordu. Yaşı pek genç
olmasa da gücü yerindeydi. Ağır ağır kasabanın çıkışına kadar sürdü Beyaz. Patika
yola saptıklarındaysa at aniden durdu. Tüm çabalarına rağmen atı yerinden kımıldatamayan
Beyaz sonunda inip atı yularından çekmeye başladı.
“Nazar mı değdi ne? Yine ne oldu sana?” At oldukça
inatçıydı, Beyaz’ı taktığı yoktu. “Beni böyle yüzüstü bırakamazsın, zaten belim
ağrıdı.” Kadın alnında biriken teri sildi.
“Atınız sorun çıkarıyor sanırım. İzin verirseniz ben bir
bakayım.”
Beyaz şaşkın halde arkasına dönüp sesin sahibine baktı. Gri
saçlı genci daha önce hiç görmemişti. Kasabada kendi beyaz saçları bile ilginç karşılanırken
gri saçlı birinin olduğunu işitmemesi mümkün değildi. “Pek işe yarayacağını
sanmıyorum ama bir dene bakalım. Çok inatçıdır.”
Genç adam ata yaklaştı, nazikçe başını okşadı. “Ne oldu
dostum, sorun ne? Alışamadın mı yoksa yeni yerine?” Beyaz hayretle ona baktı.
“Nereden anladın onu yeni aldığımızı?” Genç gülümsedi. “Atların dilinden
anlayabiliyorum diyelim. Uzun süre atlarla ilgilendim,” dedi tekrar ata döndü.
Bir şeyler fısıldadıktan sonra yularından çektiğinde at hiç direnmeden yürümeye
başladı. Kadın rahat bir nefes aldı. “Çok iyisin, şaşırdım gerçekten. Sen
kimlerdensin?”
“Ben buralara yabancıyım efendim, tanımazsınız beni.
Libmons’tan bir arkadaşımı görmeye geldim.”
“Ooo çok uzaklardan gelmişsin. O zaman tutmayım ben seni.
Yardımın için teşekkür ederim.”
Genç başını eğdi ve izin isteyip oradan ayrıldı. Beyaz, at
arabasına geçip yola düştüğünde aklı yabancıda kalmıştı. Az önce o gülümserken bir
anlığına neşeli bir müzik sesi duymuştu. “Yanlış duydum galiba,” diye
mırıldandı. Beyaz eve vardığında etrafı saran yemek kokuları yüzünden karnının
acıkmış olduğunu fark etti. Serenay masayı hazırlarken normalden daha
heyecanlıydı. “Sende bir haller var,” dedi Beyaz. Serenay bir şey demeyip lafı değiştirdi.
Sakin olmaya çalışarak servis yaptı. Yemeğin ardından tam odasına çıkmıştı ki
kafasının içinde işittiği ses kalbinin hızla çarpmasına neden oldu.
“Serenay orada mısın? Seni dışarıda bekleyeceğim, müsait olduğunda
gel.” Bu kendine has tınısı olan güçlü sesi nerede duysa tanırdı. “İnanmıyorum,
gelmiş bile.”
Serenay aceleyle üstünü değiştirip güzel bir elbise giydi.
Saçını tarayıp at kuyruğu yaptı. Daha önceden hazır tuttuğu hediyeyi çıkardı ve
hızlı adımlarla merdivenlerden indi. Annesine gözükmeden kendini dışarı attı.
Sonunda onu gördüğünde yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı. “Üzgünüm daha fazla bekleyemedim. Seni çok
özledim,” dedi Krazu. Serenay’ın gözlerinin içine bakıyordu, nazikçe ona
sarıldı. Serenay’ın kalp atışlarını gayet net duyduğu için gülümsedi. “Yoksa annenden
dolayı mı bu kadar heyecanlısın? Düşmanla korkusuzca çarpışan güzel savaşçımız annesinden
mi çekiniyor?”
“Onu tanımıyorsun ama?” dedi Serenay. “Geldiğin için çok
mutluyum, hep seni düşündüm ama henüz bizimkilere durumu açıklayamadım. Bana
biraz zaman verirsen onlarla konuşayım önce.”
“Elbette, seni zor durumda bırakacak bir şey yapmak
istemem.” O sırada Krazu elinden tutup Serenay’ı çitlerin arkasına çekti.
“Annen sana sesleniyor, dışarıya doğru geliyor.”
“Sesin Muhafızı olmak da çok havalı bir şeymiş.”
“İyi yanları olduğunu inkar edemem tabi,” diyerek kurnazca sırıttı.
Fazla vakti olmadığını bilen Krazu getirdiği hediye paketini Serenay’a verdi. “Sonra
açarsın, hadi git.”
“Çok teşekkür ederim. Bu da benden, kendim yaptım. Sizin ülkenin
sembolü olduğu için.”
Krazu
paketi açarken Serenay eve girmişti bile. Tam kapıda annesi ile burun buruna geldi.
“Neredesin kızım, iki saattir sesleniyorum sana. Arkanda ne saklıyorsun sen?” Serenay
bir şeyler geveleyip uzaklaştı. “Kız yoksa benden gizlediğin bir şey mi var?”
Serenay yanıt vermeden odasına geçti. Bu sırada
ahşap kaplan figürüne dikkatle bakan Krazu etkilenmişti. “Bu çok güzel bir hediye.
El sanatlarından bu kadar iyi anladığını bilmiyordum, bir kez daha hayran kaldım
sana.” Serenay sesi dinlerken cama çıkıp aşağı baktı. Bu açıdan Krazu’yu görebiliyordu.
Onu fark eden Krazu el salladı. “Ben gideyim artık. Her zamanki handa konaklayacağım.
Görüşürüz.” Serenay da el salladı ve gidişini izledi.
Elindeki paketi hatırlayınca hemen açtı. İçinden şık bir ipek
fular, gümüş işlemeli bileklik ve kolye, çiçek kokulu bir parfüm çıktı. “Çok güzeller,”
dedi mutluluk içinde. Hediyeleri güzelce çekmeceye kaldırdı.
Krazu'nun hayatında önemli bir yeri vardı. İleride hayatlarını
birleştirecek olurlarsa, ki bunun hayalini sık kuruyordu, yaşadığı yerlerden uzaklaşmak
zorunda kalacağını biliyordu. Annesi de bunu kabullenmeliydi. Elbette bir
tanecik kızından ayrı kalma fikrinin bir anne için zor olacağını biliyordu. Cesaretini
toplayıp aşağıya indi.
“Anne sana bir şey söylemem lazım.”
Az öncekinin aksine Serenay’ın ciddi hali kadını
meraklandırdı. “Söyle bakalım.”
“Benim görüştüğüm biri var.” Kelimeler hızla ağzından
dökülünce Beyaz bir an bakakaldı ama çok da şaşırmış gibi bir hali yoktu.
“Tahmin etmek zor değildi. Zamanı geldiğinde kendin anlatırsın diye üstüne
varmadım.” Serenay tam rahatlayacaktı ki kadın gözlerini kısarak baktı. “Kim
peki bu, tanıyor muyum? Elbruz olsa çoktan duyardım.”
“Anne o kaç yıllık arkadaşım. Hem tanımıyorsun sen, buralardan
değil.”
“Karta’dan değil demek ki? O zaman hangi şehir?”
“O, bu ülkeden de değil anne, Libmonslu,” diye fısıldadı.
Bu kez Beyaz’ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Ne! Ne dedin sen? Orası çok uzak, olmaz
öyle şey. Hem onlara karşı savaşmamış mıydık?”
“O, bize karşı iyiydi hep. Hem savaşın neden çıktığını
biliyorsun, her şey sarpa sarmıştı. Hepsi geride kaldı.”
Beyaz yılmış halde koltuğa bıraktı kendini. “Hiç
tanımadığım biri gelip ailemize mi girecek şimdi? Kim bilir nasıl biri?”
“Tanırsan seversin. Ayrıca o şu an Karta’da. Seninle
tanışmak istiyor, babam daha önce zaten onu görmüştü.”
“İnanamıyorum, baban bile onu tanıyor. Gelsin görelim
bakalım, kolay kolay ona pabuç bırakacağımı sanma.”
“Anne sakin ol lütfen. Küçük bir tanışma faslı olacak
sadece.”
“Bu akşam gelsin.”
Günün ilerleyen saatlerinde Beyaz sadece somurtup durdu.
Tanışacağı genci nasıl yıldırabileceğini düşünüyordu. Eğer onu bezdirirse belki
kendiliğinden vazgeçip kızından uzaklaşırdı. “Hem öyle iki görmeyle sevda mı
olurmuş? Gençlerin aklı bu yaşta beş karış havadadır. Serenay benim gözümde küçük
daha,” diye söylendi kendi kendine. Ne kadar gergin hissetse de mutfağa geçip
hazırlık yapmaktan kendini alamadı. Ne olursa olsun evine bir misafir
geliyordu. “Bir de Libmons’ta adım kötü ev sahibine çıkmasın. Gerçi beni kim
tanıyacaksa oralarda.”
Akşam Karan diğerlerinden önce geldi. Mutfaktan yayılan mis
gibi kokuları içine çekti. Karısının beline sarıldı. “Bir kutlama mı var bugün?
Çok da acıkmışım.” Yemeklere uzanıp bir parça lokmayı ağzına attı.
“Evet, kutlama var. Kızımızın erkek arkadaşı ile
tanışacağız.” Adam lokmayı yatarken boğulacak gibi oldu. “Çok mu şaşırdın? Sen
zaten tanıyormuşsun,” dedi Beyaz.
Karan birkaç kez öksürdükten sonra konuşabildi. “Kimmiş ki?
Hem aniden nereden çıktı böyle?”
“Bu çocuklara sen yüz veriyorsun böyle. Bizim kız taa
Libmons’tan birini bulmuş. Senin bilmen lazım, bana sorma.”
Karan biraz düşününce hayretle gözlerini açtı. “Yoksa o mu?
Serenay’ın ilginç bir arkadaşı vardı.”
“İlginç mi?” dedi kadın imalı bir bakış atarak.
O sırada kapı çalınınca konuşmayı kestiler. Beyaz, kızından
genci yemeğe davet etmesini istemişti. Derin bir nefes aldı, yüzünü ifadesiz
tutmaya çalışarak kapıyı açtı. Serenay'ın yanındaki Krazu’yu gördüğünde şaşkınlığını
gizleyemedi. “Ama sen. Bugün karşılaşmıştık.”
Krazu da bu tesadüfe hayret etti. Gülümseyerek elindeki
çiçekleri uzattı. “Ne hoş bir sürpriz oldu. Size layık değil ama.”
“Karşılaştınız mı gerçekten?” dedi Serenay şaşkınlıkla. Krazu
başını salladı.
Beyaz’ın az önceki kararlılığı kırılmış, gayet nazik ve
kendinden emin davranan Krazu’nun karşısında ne yapacağını bilememişti. Uzanıp,
güzel çiçekleri aldı. “İçeriye buyurun.”
İkisi içeri geçtiğinde Karan eşinin kulağına fısıldadı.
“Bahsettiğim genç buydu işte. Savaşta bize yardım etmişti.” Krazu bunu duyunca
gülümsemeden edemedi. “Onları duymazdan gel lütfen sadece seni merak
ediyorlar,” dedi Serenay. “Sorun değil,” dedi Krazu.
Beyaz, koltuğa oturan Krazu’ya sorgularcasına baktı. “Demek
bugün bahsettiğin arkadaş Serenay’dı. Seni buraya getiren nedir?”
“Serenay benim için çok özel biri ve onu bu şekilde
yetiştiren değerli ailesiyle tanışmak istedim.”
“Güzel konuşmayı biliyorsun. Peki aradaki mesafe ne
olacak?”
“Endişelerinizi anlıyorum ama ben Serenay için her şeye
katlanabilirim. Kalp doğru kişi için atıyorsa aradaki mesafenin önemi yoktur.”
“Tek derdimiz kızımızın mutluluğu tabi ki. Birbiriniz için doğru
kişi olup olmadığınızı zaman gösterecek.” Kadının tereddütleri bitmiş değildi ama
Krazu’nun ciddiyetinin farkındaydı.
Karan sessizce Krazu’yu süzüyordu. Daha savaş meydanında
anlamıştı onun kızına olan ilgisini. Cesur ve güçlü biriydi, davranışlarında
nezaket vardı. Tanıdıkça bu genci daha çok seveceğini düşünüyordu. “Böyle
sorguya çekip mi duracaksın misafirimizi? Herkesin acıktığına eminim.”
Beyaz eşine bir bakış attı ama sonra yumuşadı. “Evet,
açlıktan öldüğünü görebiliyorum. Peki, sonra devam edelim sohbetimize.”
Masaya geçtiklerinde ortam daha samimi olmuş, çeşitli
konularda sohbete dalmışlardı. “Ne güzel. Demek annen ünlü bir yazar. Kitaplarını
okumak isterdim.”
“Elbette efendim, size en kısa zamanda birkaç kitabını
göndereceğim. Bu arada yemekler harika olmuş, uzun zamandır böylesini
yememiştim.”
Beyaz’ın gülümsemesi Serenay’ı rahatlattı. Görüşme
umduğundan iyi gidiyordu, mutlulukla herkese baktı.
“Tecrübeli bir savaşçıya benziyorsun, yeteneklerini takdir
ettiğimi söylemeliyim. Bana gençlik yıllarımı hatırlatıyorsun,” dedi Karan.
“Bence siz hâlâ çok iyisiniz. Nasıl dövüştüğünüzü gördüm.”
“Bunu duymak güzeldi,” dedi Karan gülerek.
Yemeğin ardından vakit geç olunca Krazu daha fazla
rahatsızlık vermemek için izin istedi. “Seninle tanıştığımıza memnun oldum, gerçekten
ilginç birisin,” dedi Beyaz.
Krazu, kadının yumuşamasından hoşnut olmuştu. “Sizinle tanışmak
güzeldi, davetiniz için teşekkür ederim.”
Serenay Krazu’yu bahçe kapısına kadar geçirdi. “Beklediğimden
iyi geçti, sanki omuzlarımdan bir yük kalktı,” dedi Serenay. Gözleri ışıl ışıl
parlıyordu. “Benim için unutulmaz bir an oldu. Aileni sevdim.” Krazu, Serenay'ın
saçını düzeltip bir tutamı geriye attı. “Senin de Libmons'a geleceğin anı
sabırsızlıkla bekleyeceğim.”
“Gerilim sırası sen de diyorsun yani.”
Krazu güldü. “Hayır, öyle bir şey demedim. Bizimkilerin seni
memnuniyetle karşılayacağına eminim. Yani gerilmen için bir sebep yok.”
“Tüm bu yaşadıklarımız rüya gibi geliyor. Şimdiden hayatımızda
güzel değişiklikler olmaya başladı. Ben de aileni tanımak için sabırsızlanıyorum.”
“Seni ilk gördüğün anda hayatımın bir parçası olacağını hissetmiştim,”
dedi Krazu.
“Her şey bir tesadüfle başlamış gibi görünse de buna kader demek
daha doğru olur.”
İkisi bir süre sessizce birbirine baktı. Önlerinde uzun bir yol olduğunun farkındalardı. Önemli olan o yolda birlikte sevgi ile yürümekti, üstesinden gelinmeyecek hiçbir şey yoktu.
Kelime oyunlarına ben de katılmak isterim ama sizin kadar uzun yazamam herhalde.
YanıtlaSilHikaye güzeldi bu arada.
Bence katılın, uzun olması gerekmiyor. :) Teşekkürler.
Silaaaaaaa sürpriz yaptın seeen :) serenay mıııı, en sevdiğim, teşekkür ederim, sonra okuycam keyifle :) beş kelime, pekii :)
YanıtlaSilEveeet, Serenay'ı aradan çıkarayım önce dedim. İleride başka karakterlere de öykü gelir. :)
SilHata verdi, yorumum gitti.😕
YanıtlaSilElbruz geldi aklıma üzüldüm ama sen onu daha çok sevdiğinden kimseyle olsun istememiştin, sanırım. Öyle mi demiştin? Serenay'ı pek sevmiyorum ben ahaha bunu itiraf edeyim. Belki Elbruz yüzünden oldu, sevmemeye başladım 😂 Beyaz 'ın tavırlarına güldüm, Krazu ise tatlıydı ama ne diyeceğim öykü neden çabucak bitti? Ben anlamadım bir şey. Tanışma faslı kısacaktı. Lütfen diğer öykü -bana dediğin- o çok uzun olsun. Orada çok sevdiğim bir karakterin var yaaa.
Hata vermesine üzüldüm. :/
SilElbruz'u o yüzden yapmadım evet. 😀 Sonra romanın gidişatından biraz geri planda kaldı, belki ona da bir öykü yazarım. :) Yazdıkça uzuyor bu öyküler ama bir yerde kesmem lazım. :)) Sana bahsettiğim kişiyi uzun yazarım merak etme. 😀 Yorumun için teşekkürler. :)
Hikayeyi okurken kelime oyunu yazısı olduğunu unuttum devamı gelir mi diye düşündüm ama solo bir yazı olduğu kesin :) Hikayenin konusunu sevdim, yüzümde tebessümle okudum. :) Emeklerine sağlık. :)
YanıtlaSilBu kadar yazdım evet. :) Ara ara romanımdaki diğer karakterleri de yazacağım. Tebessümle okuman mutlu etti, bu sefer sakin bir bölüm oldu. :)) Teşekkür ederim yorumun için. :)
SilArkadaşları hatırlamak çok keyifli oldu:) Özlemişim:)
YanıtlaSilKeyifli bulmanıza sevindim, teşekkürler. :)
Sil:) Ben öcneki hikayeyi bitirememiştim ve şimdi geri dönüp ne oldu ya diye okuma hissi bastı beni.
YanıtlaSilEvet, bitirememiştin. Şimdi yazdığım kısa öyküler romandan sonraki döneme ait olacağı için spoiler içeriyor olacak biraz da. :)
SilBen Serenay'ı çok sevmiştim de Krazu'yu hatırlayamadım. Ama kelime oyunu ile böyle güzel bir hikaye yazman çok güzel oldu. Aslında diğer karakterlere de böyle sürprizler gelse çok güzel oluur :D Çok hoş olmuş, emeğine sağlıkk :)
YanıtlaSilKrazu'ya son bölümlerde çok yer vermiştim ama unutmuşsun. :) Birkaç karakteri daha yazmayı düşünüyorum. :) Teşekkür ederim, beğenmene sevindim. :)
Silgüzel, tatlı bir aşk hikayesi okuduk :) yine harika yazmışsın çok beğendim
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim, beğenmene sevindim. :)
SilBiraz öyle oluyor. Bir de yeni karakter ve kurgu düşünmek daha vakit alıyor, bu kolay geliyor. :)
YanıtlaSilTeşekkürler. Şimdilik bu kadar yazdım da ileride belki devamı gelir. :) Ben de başta kararsız kalmıştım da Krazu ile iyi ikili oldular. :)) Beyaz'ı yazmak eğlenceli oluyor. :)
YanıtlaSilBunun devamı var gibi sanki :)
YanıtlaSilÖncesi var da devamı şimdilik yok. :)
Silaferin sereneya formda o, yazel oleey :) oooo aferin krazuyaaa :) ooo bütün tavuk bereketli, evet yaa senenay :) savaşçı olmasın bari savaşçı eğitmeni olsuuun :) har güzeeel o da var :) beyaz, karan ciciler :) ooo yabancı, atlardan anlıyor, onlarla konuşuyor oooo güzeel kim acabaaa :) senenayı heycan bastı hihihi :) hehe çok tatlı şirin bir öykü olmuş bu, sesin muhafızı :) aferin krazuya hediyeler güzel :) ay çok heycanlıııı :) eve gelcek damat hehehe :) oy geldi eve, işte o at terbiyecisi hihi :) oleey krazu da kibar şirin oldu iyice :) karan ve beyaz da sevdi gibiler. fethetti galiba beyazın kalbini, aferin onaaa :) oleey tatliş bitti :)
YanıtlaSilSerenay eğitmen olsa güzel olur gerçekten. :) Tanışma kısmı önemli, Beyaz gergindi ama yavaş yavaş ısındı Krazu'ya. Beğenmene sevindim, teşekkürler. :)
Silteşekkürler yaaa, iyi geldi, keyiflendim, serenay hoştu bu öyküde, diğer kahramanlardan da okuruz işallah :) bir de belki bir zeynepli öykü de olur yani, sen veya beraber yazarsınız işallah maşallah :)
YanıtlaSilRica ederim. :) Birkaç karakteri daha yazmayı düşünüyorum fırsat oldukça. Zeynep yeni bitti hemen yazmayız. :)
SilKeyifle okudum, çok sevdim:))) Harika yazmışsın, kalemine sağlık:)))
YanıtlaSilTeşekkür ederim, yorumun mutlu etti. :))
Sil