Ara ara eski hikayelerimi yayınlamaya karar verdim. Fantastik/bilimkurgu üzerine bir yarışmaya katılıp ilk 10 içine girmiştim. Verilen vaatler tutulmasa da benim için güzel bir anı oldu. 2014' te yazmışım bunu, üzerinde hiç değişiklik yapmadan aynen paylaşıyorum. Biraz uzun olduğu için ikiye böleceğim.
Mavi Kuş
“Mavi kuş özgürlüğe kanat çırpan umuttur.”
Tuvan evinden ayrılıp panayırın yolunu tuttu. Bu yıl panayır için çok sayıda insan şehre akın etmişti ve gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu. “Pazarlık yapmak için güzel bir gün,” dedi Tuvan kendi kendine gülümseyerek.
Elindeki para kesesini sıkıca tutuyordu. Çünkü kalan son parasıyla biraz yiyecek ve bir çift ayakkabı alacaktı. Kıyafetleri adeta dökülüyordu ama sağlam, yeni bir çift ayakkabı daha önemliydi onun için. Tutmayan sol kolu ve aksayan ayağı nedeniyle doğru düzgün bir iş edinemiyordu ve ancak temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para kazanabiliyordu. Henüz otuzlu yaşlarının başında olmasına rağmen çok daha büyük gösteriyordu, saçı sakalı birbirine karışmıştı. Yıllardır yalnız yaşamanın zorluğu omuzlarına yüklenmişti. Kimseden yardım kabul etmeyecek kadar da gururluydu. Her şeye rağmen hayata sıkıca tutunmayı başarmıştı.
Eli kemerinde takılı olan keskin kılıca gitti. Maddi açıdan oldukça değerli olan bu kılıç geçmişinden ona kalan tek şeydi. Bazen parasızlık canına tak ettiğinde gidip kılıcını satmaya çalıştığı anlar oldu fakat ayakları bir şekilde geri gitmişti. Bunun nedeni kılıca öyle çok değer verdiğinden değildi, sadece kılıçtan kurtulamıyordu. Aradan koskoca on yıl geçmesine rağmen hala o emri unutmamıştı. Sonsuza kadar uzak durmak istediği o anın bir gün gelmesinden korkuyordu. İçini nedensiz bir sıkıntı kaplamıştı.
“Keşke seninle hiç karşılaşmasaydım,” diye söylendi.
Parlak, uçsuz bucaksız gökyüzüne çevirdi başını. Sağ elini gözlerine siper ederek güneş ışığının ısısını yüzünde hissetmeye çalıştı. Evet, uzun zamandır savunmasızdı, ruhu üşüyordu. Buraya çakılıp kalmıştı ve gökyüzündeki her şeye imrenerek bakıyordu. Tam elini indirecekti ki güneşin içinden çıkıp gelmişçesine havada süzülen bir şey gözüne çarptı. Şekil gittikçe büyüdüğünde onun masmavi bir kuş olduğunu gördü. Kanatları uzun, tüyleri parlaktı ve oldukça zarif bir şekilde uçuyordu. Her kanat çırpışı insanın içindeki özgürlük hissini kamçılıyordu. Kuş öttüğünde büyüleyici sesi dört bir yana dağıldı. Tuvan ağzı açık halde, kuşun daireler çizerek süzülmesini izledi ve uzun zaman sonra içten bir gülümseme belirdi yüzünde. Mavi kuşu ilk kez canlı olarak görüyordu.
Çocukken karanlıktan çok korkardı. Bir gün ormanda yolunu kaybettiğinde karanlıkla nasıl baş edeceğini bilememiş ve bir ağacın yanına oturup ağlamaya başlamıştı. Endişelenen babası onu bu halde bulduğunda kucaklamış ve sakinleşmesini sağlamıştı. Babasının şu sözünü unutmuyordu.
“Karanlıktan korktuğunda mavi kuşu hatırla. Özgürlüğün simgesi olan mavi kuş seni karanlıktan kurtaracak ve gökyüzünde bir gezintiye çıkaracaktır.”
“Ama onu şu ana kadar kimse görmedi ki,” diye itiraz etmişti Tuvan.
“Onu gözlerinle değil ancak kalbinle görebilirsin,” demişti adam elini Tuvan’ın kalbinin üstüne koyarak.
Çocukluğunun en güzel masalıydı mavi kuş. Çocukların cesaret, özgürlük ve irade gibi değerlerin önemini kavraması için anlatırlardı büyükler. Rüyasında defalarca o kuşu görmüştü. Pençesine tutunduğu kuşla birlikte gökte süzülürdü.
Tuvan kuş gözden kaybolana kadar öylece dikilip izledi. “Hadi, beni de yanında götürsene,” diye mırıldandı kendi kendine. Sonra acı bir şekilde gülümsedi ve başını sağa sola sallayıp yola koyuldu.
Öğle vakti yaklaşırken hafif bir rüzgâr çıktı. Kerpiç evlerin birbiri ardına sıralandığı sokaklar henüz sakindi. İnsanların çoğu akşam serinliğinde akın ederdi panayıra. Tuvan ara sokaklardan birine sapmıştı ki karşıdan gelen tuhaf adamı fark etti. Sarı saçlar, sürmeli gözler ve baştan aşağı siyah kıyafetler... Onun kim olduğunu anladığında ise dehşete düştü. Omzuna dökülen siyah saçları rüzgârda dalgalanırken Tuvan adeta taş kesilmişti. Onu fark eden yabancı da olduğu yerde kaldı ve sonra yüzünde insanı sinir eden her zamanki gülümsemesi belirdi.
“Neden şimdi olmak zorunda? Neden on yıl sonra?” diye içinden geçirdi Tuvan. Göz bebekleri büyümüş, elleri titremeye başlamıştı. Yüzündeki acı ifadeyi bastırmak istercesine dişlerini sıktı. Evet, hala karşısındaki bu adamdan ölesiye nefret ediyordu.
Sarışın adam yavaşça Tuvan’a doğru yaklaştı. Yüzündeki gülümseme hala silinmemişti. “Sonunda yine karşılaştık. Kadere bak,” dedi Tuvan’ın kulağına doğru eğilerek.
“İstemiyorum,” dedi Tuvan yumruklarını sıkarken. Sonra eli kemerindeki kılıcına gitti ve kabzasından tutup kılıfından çekti. “Emir emirdir,” dedi diğer adam sakin bir şekilde.
O anda Tuvan hızlı bir şekilde kılıcını adamın gövdesine sapladı. Kabzasına kadar da kılıcı itti. Yaralanan adamın gözleri ardına kadar açıldı ve ağzından kan gelmeye başladı. Birkaç saniye boyunca acıya direnip nefes almaya çalıştı. Ağzından zorlukla duyulan iki kelime çıktı.
“Teşekkür ederim.”
“Neden?” dedi Tuvan tiksinti, nefret ve acımayı aynı anda hissederken.
“Beni bir kez daha kurtardın…”
*****
On yıl önce
Tuvan asil bir ailenin tek evladıydı ve oldukça yetenekli bir gençti. Babası şehrin güvenliğinden sorumlu savaşçıların başındaki kişiydi. Bu yüzden Tuvan’ın eğitimine çok önem verir, ileride onu kendi yerinde görmek isterdi.
Tuvan çocukluğundan beri kaybetmeyi sevmezdi. Her zaman önüne yeni bir hedef koyar, ona ulaşmak için çabalardı. Diğer insanların aksine pes etmek yerine varını yoğunu ortaya koyardı. Ondaki bu hırs rüyalarında gördüğü mavi kuştan geliyordu. Biliyordu ki küçük bir kararsızlık gösterse o kuş tamamen zihninden uçup gidecekti. Kimseye belli etmese de geçen uzun yıllar, hayalindeki kuşu da büyütmüştü. Her mücadele edişinde, kılıç sallayışında mavi kuş etrafında süzülürdü.
Tuvan bir sabah erkenden ormanın kıyısında bulunan eğitim alanına gitti. Henüz ustası ve diğer öğrenciler gelmemişti. Onlar gelene kadar antrenman yapmaya karar verdi. Malzemeler arasından tahta kılıcı aldı ve bir süre gözleri kapalı halde bekleyip zihnini dövüşe hazırladı. Zihninde bir melodi çalarken aniden harekete geçti ve melodiyle uyumlu şekilde kılıcı savurmaya başladı. Dönerek sıçradı ve kılıcı tahta direklerden birine sertçe vurdu. Hiç duraksamadan geriye doğru takla atıp sol ayakucu üzerinde durdu ve bedenini döndürüp yandaki tahta direğe sağ ayağıyla sertçe vurduğunda direk parçalandı. Alkış sesini duyduğunda irkildi ve kılıcını aşağıya indirdi.
“Her zamanki gibi forumundasın. Dövüş ve estetiği kusursuz bir şekilde birleştiriyorsun,” dedi dövüş ustası gülümseyerek.
Tuvan eğilerek ustasına selam verdi. Ustasının yanında daha önce hiç görmediği, sarışın bir genç vardı. O sırada diğer öğrenciler de gelmeye başlamıştı. Herkes meraklı gözlerle yeni çocuğu süzerken Yutoi Usta onu tanıttı.
“Yeni öğrencimiz Sava’ya hoş geldin deyin. Bu şehirde yeni ve kendisine yardımcı olacağınızı umuyorum.”
“Aramıza hoş geldin. Yardıma ihtiyacın olursa çekinmeden söyleyebilirsin,” dedi Tuvan başını eğerek.
Tuvan’ın içten gülümsemesi Sava’nın alaycı bakışları nedeniyle anında soldu. Tuvan da onu görmezden gelerek ustasına döndü ve eğitim hakkında sohbet etmeye başladılar.
“Usta senden çok bahsetti,” diye araya girdi Sava ve konuşmasını sürdürdü. “En yetenekli öğrencilerinden biriymişsin. Diğer herkes de seni takdir ediyor.”
“Sadece elimden geleni yapıyorum,” dedi Tuvan çocuğa kuşku dolu bir bakış atarak.
“Çok hırslıdır ve hep en iyi olmak için uğraşır,” dedi Yutoi Usta gülümseyerek.
“Demek öyle?” dedi Sava yüzünde sinsi bir ifade ile.
Tuvan yeni çocuktan hiç hoşlanmamıştı ve sonraki günlerde de aralarındaki zıtlaşma devam etti. Kılıç kullanımı konusunda Tuvan herkesi geride bırakıyordu, yakın dövüş konusunda da oldukça iyiydi. Sava ise sık sık ona meydan okuyordu.
“Bıkmadın mı artık boş yere bana meydan okumaktan?” dedi sabırsızlanan Tuvan.
“Bir karşılaşma daha yapsak ne kaybedersin ki?” dedi Sava. Bu kez yüzünde ciddi bir ifade vardı. Tuvan onun meydan okumasını kabul edip kılıcını kaldırdığında Sava sadece dövüşe odaklandı.
Tuvan sağ ayağını öne atıp hızlı bir hamle yaptı. Sava iki eliyle tuttuğu kılıcı ile Tuvan’ın hamlesini durdurdu ve hızlıca eğilip tekme savurdu. Tuvan sıçrayarak tekmeden kurtuldu ve aynı anda kılıcını tekrar savurdu. Kılıcın ucu Sava’nın zırhını çizip geçti.
“Bu ölümcül bir yara sayılmaz,” dedi Sava Tuvan’ın kılıcını indirdiğini görünce.
“Peki, o halde devam ediyoruz,” dedi Tuvan koşarak yeni bir hamle yaparken.
Tuvan doğruca Sava’nın karnına hedef alıp kılıcı sapladı. Sava darbenin etkisi ile yere düşerken zırhı da çatlamıştı. Sava bir süre şaşkınlıkla olduğu yer kaldı. “Şimdi bitti mi?” dedi Tuvan sert bakışlarını Sava’ya dikerek. Sava gülümseyerek ayağa kalktı. “Basit bir dövüşü çok ciddiye alıyorsun anlaşılan. Gerçek tecrübeler daha farklıdır,” dedi arkasını dönüp yürürken.
“Hıh, sen ne bilirsin ki? Gördüğüm en yeteneksiz kişilerden birisin,” dedi Sava’nın umursamaz tavırları karşısında öfkelenen Tuvan.
Ertesi gün Sava yine hiçbir şey olmamışçasına gelip meydan okudu. Tuvan onun ciddiyetsiz tavırları nedeniyle günden güne ondan nefret etmeye başlamıştı. “Güçlen de öyle çık karşıma. Vaktimi heba ediyorsun!” diye çıkıştı.
Sava hiçbir yanıt vermedi. Yüzündeki umursamaz ifade gözlerden uzaklaştığında yerini öfkeye bıraktı. Kaşları çatılmış halde limana doğru ilerledi. İçindeki öfkeyi dizginlemeye çalışıyordu. Tuvan ise fazla ileri gidip gitmediğini düşünüyordu. Aralarındaki gerilimi fark eden Yutoi Usta onu bir kenara çekti.
“Tuvan seni daha önce hiç böyle görmemiştim. Bu tavrının sebebini öğrenebilir miyim?” dedi sakin bir ses tonuyla.
“Onun olduğundan daha farklı görünmeye çalıştığını düşünüyorum. Onda beni rahatsız eden bir şey var,” dedi Tuvan kaşlarını çatarak.
“Yeni geldiği bu şehre alışması vakit alacaktır. Biraz değişik bir genç olduğunun farkındayım, sabretmelisin,” dedi adam ve öğrencilere döndü. “Bugünlük eğitim bitmiştir.”
O gece yorgun halde uykuya dalan Tuvan rüyasında Sava’yı gördü. Tuvan eğitim alanında hareketsiz bir şekilde dikiliyordu. Aniden önünde beliren Sava sinsice gülümsedikten sonra onu itti. Toprak zemine düşmek yerine Tuvan kendisini zifiri karanlığın içinde buldu ve uyandığında bu rüyaya hiçbir anlam veremedi.
Ertesi gün Tuvan balık almak için limana kadar yürüdü. Her çeşit balık tezgâhta sıralanmıştı. Tuvan ağzına kadar dolu kesesini çıkardı. Tam o anda iskelenin kenarına oturmuş, gözleri denizin derinliklerine dalmış Sava’yı gördü. Böyle bir yerde onun ne işi vardı? Onu umursamayıp tekrar tezgâha döndü ve neredeyse on kişiye yetecek kadar kocaman bir balık aldı. Küçük bir aile olsalar da evde hizmetçiler ve uşaklar vardı. Bu boyuttaki balık ancak yeterdi.
“Şşşt, baksana,” diye seslendi biri, Tuvan balıkçıların yanından ayrıldığında. Tuvan Sava’yı ara sokaklardan birinde görünce şaşırmıştı. Sanki bir şey gizliyormuş gibi görünmek istemiyordu. Tuvan onun ne diyeceğini merak ederek yanına gitti.
“Başım dertte ve bana yardım etmen gerekiyor,” dedi Sava havadan sudan bahsedercesine.
“Sana yardım etmek isteyecek kadar düşünceli olduğumu sanmıyorum,” dedi Tuvan, ona karşı olan hislerini gizlemeyerek.
“Senin isteğinin bir önemi yok. Ne de olsa zor kullanacağım,” dedi Sava gülümseyerek.
Onun neden bahsettiğini anlamayan Tuvan şaşkınlıkla Sava’nın yüzüne baktı. Sava ani bir hareketle kolunu Tuvan’ın boynuna dayadı ve onu duvara yapıştırdı. Tuvan karşı koymaya çalışınca karnına sert bir yumruk yedi.
“Şimdi uslu dur,” dedi Sava, Tuvan’ın sol bileğini tutup yukarı doğru kaldırırken. Tuvan o sırada Sava’nın karnına tekmeyi geçirince öfkelenen Sava da onun yüzüne sert bir yumruk attı. Tuvan acı içinde yere çömelirken Sava’nın nasıl olup da kısa sürede bu kadar güçlendiğini anlamaya çalışıyordu.
“Sen, nasıl…”
“Nasıl mı böyle güçlendim? Güçsüz olduğumu nereden çıkardın ki? En başından beri oyun oynuyordum. Amacım senin gücünü ve sabrını test etmekti,” dedi Sava yüzünde alaycı bir ifade ile.
Sava tekrar Tuvan’ın bileğini tuttu ve ani bir hareketle sağ avucunu Tuvan’ın bileğine bastırdı. O anda bileği dağlanmışçasına sızlamaya başlayan Tuvan hızla kolunu çekti.
“Ne yaptın sen?” dedi gözleri dehşetle açılmış halde.
Bileğinde siyah bir leke belirmişti. Sonra leke bileğinin etrafında birkaç kez dolaşıp yılan şeklini aldı. Yılanın baş kısmı ise avucunun içine kadar uzanıyordu. Sava’nın avucunun içindeki siyah, yuvarlak lekeyi de ilk kez o zaman fark etti Tuvan.
“Bu, efendi ile hizmetkârı arasındaki bir mühürdür. Bundan böyle benim hizmetkârımsın. Sırrımızı kimseye açıklamayacak ve hayatım tehlikede olduğunda daima beni koruyacaksın,” dedi Sava gözlerindeki karanlık neşeyi gizleyemeyerek.
Sava son cümlesini açıklama yapma maksadıyla söylememişti. O sırada emir veriyordu. Doğru emri doğru zamanda vermek önemliydi ve Sava bu konuda tecrübeliydi.
devam edecek...
Senin fantastik betimlemelerim çok başarılı,okumaya geleceğim inşallah..
YanıtlaSilTeşekkür ederim Gülten, beklerim. :)
SilVerilen vaatlerin tutulmaması sinir bozucu olmuş tabi ama hikayen oldukça sürükleyici.Kalemine sağlık. Sava yine dert açıyor Tuvan'ın başına gibi gibi :) merak ettirdi.
YanıtlaSilSürükleyici bulmana sevindim. Eskiden daha hızlı ilerletiyormuşum olayları, biraz dağınık gelebilir o yüzden. :) Evet, Sava bayağı dert açıyor Tuvan' a. :)
SilUmarım uzun sürmez ikinci kısmı bize sunmanız... Keyif alarak okudum ve merak ediyorum devamını :)
YanıtlaSilKısa sürede devamını yayınlarım, teşekkür ederim. :)
Silİlk okumaya başladığımda sakin bir edayla okuyordum sonrasında inanılmaz şekilde içine çekti beni. Süper bir hikaye, eline sağlık Duygucuğum <3 :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Momentoscum. 😊 Beğenmene sevindim. Yıllar önce yazdığım için anlatımımı pek güçlü bulmadım ama değişmeyen bir şey varsa o da okuyucuyu şaşırtma merakımmış. :))
SilBence çok eleştirel bakıyorsun :)) inan bana ikinci paragraftan itibaren içine çekiyor okuyanı. Devamını bekliyorum..
SilTeşekkür ederim. :)
Silgelcam okumaya, eskilerden pekuuu :)
YanıtlaSilTamamdır Deep. :)
SilIlginç ve heyecanlı bir hikâye, ikinci bölümü sabırsızlıkla bekliyorum ben de:)
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim Gülten, sevindim. :)
SilAh Duygu, en heyecanlı yerinde nasıl kestin hikayeyi. :) Fantastik konusunda çok başarılısın ve bir gün senin basılı kitaplarını okuyacağımızı umuyorum. Hayal gücün öyle geniş ki... Hep yaz sen bayıldım. :)
YanıtlaSilYaa güzel dileğin ve desteğin çok teşekkür ederim she is the man. Çok mutlu oldum. Arayı uzatmadan devamını yazarım. :))
SilTuvan ve Sava'nın hikayesi hemen ele geçirdi beni. :) Kalemine sağlık. Devamı çabuk gelsin diliyorum ;)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, öyle düşünmen mutlu etti. :) Geç kalmadan kalanı yayınlarım. :)
SilYeni ve ilginç bir roman başlıyor:) Daha giriş olmasına rağmen etkileyici ve yeni bölümü merak ettiriyor:)
YanıtlaSilRoman değil malesef kısa öykü. Teşekkür ederim, etkileyici bulmanıza sevindim. :) İleride konu bulursam yeni bir roman yazmak isterim. :)
Silhımms, tuvan mavi kuş babası ve o gelen kılıçlı adam, adam neden teşekkür etti ve beni kurtardın yine dedi acaba diyordum ki on yıl öncesi geldi :)
YanıtlaSilNeden teşekkür ettiği devamında yer alacak Deep. :)
Silhımmm çok değişik, ikinci bölüm, kim bu sava :) acemi gibi geldi ama değilmiş, bir de mühür var :) hizmetkar oldu tuvan :) nolcak bakalımlım :)
YanıtlaSilGizemli biri Sava, başı dertte diyeyim. :) Devamını anlatmayım, sonra görürsün. :)
Silİlginç bir hikaye olacak gibi. Kalemine sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim, kısa bir öykü zaten. :)
SilIlk 10 a giren bir hikaye öncelikle tebrik ederim seni :)
YanıtlaSilFantastik hikayeleri seviyorum ,merak uyandırıyor yazdıkların kalemine sağlık
Adam teşekkür ediyor beni kurtardın diyor neden acaba? 10 yıl öncesi ve sonrası bazı gizemler var sanırım.
Teşekkür ederim. :) Fantastik dışında pek yazamıyorum ben de işte. :)
SilAdamın teşekkür etmesinin nedeni geçmişleriyle alakalı, yani 10 yıl öncesine dayanıyor. :)
Çok teşekkür ederim İlkay. Pek beklentim olmayarak katılmıştım. :) Beğenmene sevindim. :)
YanıtlaSil